• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nin Çöküşünü Hızlandıran Mali Hadiseler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı Devleti’nin Çöküşünü Hızlandıran Mali Hadiseler"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Özet

19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin bünyesinde iktisadî, sosyal, askerî ve idarî sahada ciddî değişmelere sahne olmuştur. Özellikle devletin klasik dönem malî yapısı üzerindeki değişmeler yüzyılın ortalarına doğru dış borçlanma ihtiyacını yaratmıştır. Alınan her türlü tedbirlere rağmen dış borçlanma malî alanda ilk tercih haline gelmiştir. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere alınan borçları da gerekçe göstererek Osmanlı maliyesi üzerinde etkin hale gelmiştir.

1875 yılında daha önce alınan borçların ödenememesi devletin iflas ilanını gerektirmiştir.1881 yılındaki Duyun-ı Umumîye İdaresi’nin kurulması alacaklı devletleri kısa zamanda Osmanlı ülkesine çekmiştir. Alacaklı ülkeler Osmanlı çiftçisinin ürünlerini devletin borcuna mahsuben kendi tahsildarları tarafından toplatmaya başlamıştır. Bu ise devletin iç işlerine doğrudan müdahale anlamına gelmektedir.

Bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin yarım asır gibi kısa bir süre içinde borç batağına sürükleyen ve iflasını hazırlayan süreci değerlendirdik.

Anahtar kelimeler. 19. yüzyıl, Osmanlı borçları, İngiltere, Fransa, ticarî

imtiyazlar, iflas.

*

Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi **

(2)

THE FINANCIAL EVENTS THAT ACCELERATE THE COLLAPSE OF THE OTTOMAN STATE

Abstract

Nineteen century witnessed the crucial changes in the domain of economic, social, military and administrative structure of Ottoman Empire. Especially, changes on financial structure of classical era caused the need of external indebtment by the middle of the century. Although precautionary measures were taken, external indebtment became the first choice in the area of finance. Particularly England and France became effective on Ottoman Finance giving justification of the debts.

The state’s bankruptcy was inevitable because of repayment of the money borrowing before 1875. Establishment of the Ottoman Public Debt Administration (Düyun-u Umumiye) in 1881 attracted the creditors to come to Ottoman State. The creditor countries’ cash collectors took possession the farmers’ crops in exchange for the Ottomans debts. This meant direct interference of the Ottoman internal affairs.

In this study, it was evaluated the process of plunging Ottoman State into debt resulting its bankruptcy in such a short priod of time.

Key words: Nineteen century, Ottoman depts, England, France, commercial,

concessions

Giriş:

Bir devletin vergi sistemini, maliye, idare ve siyasî teşkilâtını, bütçesini, memur ve maaş rejimini, para politikasını, maruz kaldığı malî buhranların mahiyet ve nev’ini bilmeden o devletin tipini, siyasî ve içtimaî bünyesini, iktisadî varlığını, askerî gücünü öğrenmek ve tarihinin belli başlı hâdiselerini izah etmek mümkün olamaz.1 Osmanlı İmparatorluğu, yapı itibarıyla cihan imparatorlukları ekonomileri gibi otarşiktir. Diğer bir ifade ile her türlü hammadde ve mamul maddede konusunda devlet

1

Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu “Bütçelerine Dair Notlar”, Ord. Prof. Ömer Lütfi

Barkan Osmanlı Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Tetkikler-Makaleler, C.1, Yayına

(3)

kendi kendine yeterlidir. Bundan dolayıdır ki 18. asır sonlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu dünyanın hayat şartları en yüksek ülkeleri arasında idi.2

İlim dünyasında Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hazırlayan sebepler konusunda, birçok araştırmanın yapıldığı bilinmektedir. Bu çalışmalarda genellikle devletin çöküşü askerî ve siyasî başarısızlıklarla izah edilmeye çalışılmaktadır. Bulunduğu coğrafyada uzun yıllar hüküm süren imparatorluk seviyesindeki bir devletin çöküş sebeplerini sadece askerî ve siyasî sebeplere dayandırarak izah etmeye çalışmak ulaşılmak istenen hedefleri daha başından yetersiz kılmaktadır. Bu çöküşün iç ve dış etkilerini, iktisadî siyasî ve idarî alanda yaşanan gelişmeleri takip ederek iyi analiz etmek gerekir. Özellikle, toplum hayatının bütünü üzerinde etkili olan ve aynı zamanda toplumların gücünün göstergesi kabul edilen iktisadî verileri bu tür çalışmalarda gözden uzak tutmamak gerekir.3

Fatih devrinde imparatorluk hüviyetine bürünen ve 16. yüzyılda I. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirilen fetihler sayesinde gücüne güç katan Osmanlı İmparatorluğu, Eski Dünya’nın en önemli siyasal ve ekonomik gücü haline gelmiştir. Osmanlı imparatorluğu bu yüzyılın nerede ise tamamında Uzak ve Orta Doğu ülkeleri ve Batı ülkeleri arasında bir geçit yeri ve ticarî malları cezbeden ve dağıtımını yapan bir merkez olarak tarih sahnesine çıkmıştır.4 Kısa zamanda zirveye çıkan Osmanlı Devleti’nde 16. asrın sonu bazı zaafiyetlerin ortaya çıktığı bir dönem olarak ifade edilmektedir. Klasik dönemin toprak sisteminde güçlü teşkilât yapısı olan tımarlı sipahinin çöküşü, Osmanlı ekonomisinin temelini teşkil eden tarım sistemini derinden etkilemiştir. Yine bazı ülkelere ticarî imtiyazların5 verilmesi ileride meydana gelecek

2

Erdoğan Öner, Mali Olaylar ve Düzenlemeler Işığında Osmanlı İmparatorluğu ve

Cumhuriyet Döneminde Mali İdare, Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı Yay, Ankara 2001, s.96. 3

Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Ömer Lütfi Barkan, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu

Eserler I, Gözlem Yay, İstanbul 1980.

4

Robert Mantran, XVI-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yay, Ankara 1995, s.137.

5

Mehmet İpşirli, “Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti

Tarihi, IRCICA Yay, İstanbul 1994, s.206. İlk ticarî imtiyaz 1536 yılında Fransa’ya, 1580 yılında

(4)

sıkıntıların habercisi gibi olmuştur. İçerideki bu olumsuz gelişmeler dışarıdaki ticaret yolları üzerinde özellikle, İngiltere’nin 1600’lü yılların başında Doğu Hindistan şirketini kurması6, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerin buralarda yeni kumpanyalar tesis etmesi Osmanlı Devleti açısından daha da sıkıntılı hale getirmiştir.

Ticaret yollarındaki bu değişme, Avrupa ülkelerinde bu dönemde yeni iktisadî anlayışın da temellerini teşkil etmeye başlamıştır. Yeni kara-deniz ticaret yollarının kullanılmaya başlaması, Osmanlı Devleti’nin bulunduğu coğrafyadaki gümrük ve ticarî gelirleri üzerinde olumsuz etki yaratmış gümrük gelirlerinin azalmasına sebep olmuştur.7 Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde bütçeler, sınırlı devlet faaliyetlerinin sonuçlarını yansıtan bir tür dönem sonu kesin hesap cetveli şeklinde idi. Bütçelerde devletin giderleriyle gelirleri ve aralarındaki farklar da gösterilmektedir.8 Devletin önemli gelir kalemlerinden olan gümrük gelirlerinin ticaret yollarındaki değişme neticesinde bir azalma sürecine girdiği ifade edilmektedir. Bu gelişmelerin neticesinde, Osmanlı Devleti’nin Doğu ticareti üzerindeki etkisinin azaldığı, İran ve Hint Okyanusu’ndaki limanlardaki ticarî faaliyetlerin başta İngiltere olmak üzere batılı devletler sayesinde daha da canlandığı görülmektedir.9

17. yüzyılın sonuna kadar, İslâm devletlerinin çoğunluğunda olduğu gibi Osmanlı Devleti de iltizam sistemini hem vergi toplam hem de kısa vadeli iç borçlanma için kullanmaktaydı. Ancak, 16. yüzyılın sonlarından itibaren bütçe açıkları kronikleşince, devlet iltizam sistemini vergi toplamaktan çok, iç borçlanma yönünde kullanmaya yönelmişti. 1695 yılında malikâne düzeninin başlamasıyla, aynı yönde daha da ileri adımlar atılmıştır. Malikâne düzeninde devlet, bir gelir kaynağından (mukataa) vergi toplama hakkını vergiyi toplayacak kişiye hayatının sonuna kadar satmaktaydı.10 Malikâne sahibi, satın aldığı mukataanın satış tarihinde devlete temin etmekte olduğu

imtiyazlar İsveç, Sicilyateyn, Danimarka, Prusya ve İspanya’ya da verilerek bütün Batılı devletleri içine almıştır.

6

Akdes Nimet Kurat, Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlangıcı ve Gelişmesi (1553–1610), Ankara 1953, s.31.

7

Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1999, s.161. 8 Öner, age., s.103. 9 Pamuk, age., s.161. 10 Pamuk, age., s. 206.

(5)

(ve hazine defterinde “mal” adı altında kayıtlı bulunan) yıllık nakdî vergiyi ve bu vergi miktarının %5 ilâ 20’si arasında değişen kalem vs. harçlarını her sene üç taksitle aksatmadan ödemeği taahhüt ediyordu.11 Malikâneleri alanların çoğu ise bulundukları kentlerde oturmayı yeğlerken, malikânlerini gayrı resmi mültezimlere ihale ettiler... İkinci, üçüncü el iltizamlar bile söz konusu oldu. 18. yüzyılın başlarında ise, İstanbul hükümeti, birçok eyaleti bir bütün olarak, o eyaletlerdeki bazı yerel güçlülere iltizama vermek zorunda kaldı.12 Buna karşılık devlet de vergi miktarını malikâne sahibinin rızası olmadan artırmayacağını garanti ediyordu.13

Daha sonraki yıllarda Malikâne sistemi, esham sisteminin genişleyebilmesine bir engel teşkil ettiği gibi, artık kendi içinde de bazı sorunlarla karşılaşmaya başlamıştı. Devletin malikâne satışlarından elde ettiği yıllık ortalama muaccele geliri 1780–85 döneminde, 1764–67 dönemine oranla sadece %24,56 artış göstermiştir, oysa 1764–67 dönemi 1718–22 dönemine oranla %100,25 bir artış göstermişti.14 İltizam (mukataa) usulü veya sistemi topraktaki mülkiyet ilişkilerine nihai bir çözüm getirmemiş, bilakis nihai çözümün ön adımını oluşturan bir süreç olmuştur. Bu sistem topraktaki mülkiyet ve sınıf ilişkilerinde yeni sosyal tabakaların (mültezimlerin, muhassılların vb.) doğmasına da neden olmuştur.15 1775 yılında uygulaması başlatılan “esham”ın, mukataaların malikâne satışlarına oranla halk tarafından daha cazip karşılandığı anlaşılmaktadır. Eshamın mukataaya tercih edilmesinin birinci nedeni “faiz”in garanti olması ise de, diğer bir nedeni de küçük hisselerin her türlü tasarruf sahibine yatırım imkânı vermesiydi.16 1768–1774 savaşının bitişinden sonra, mali bürokrasisi esham adı altında yeni ancak öncekilerle ilişkili bir iç borçlanma düzenini başlattı. Bu düzende bir vergi kaynağının yıllık gelirini devlet önceden ve kuruş cinsinden belirlemekteydi. Bu

11

Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yay, İstanbul 2002, s.108.

12

Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayı, İstanbul 2002, s.55.

13

Genç, age., s.108. 14

Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişme Dönemi (XVIII. yy dan

Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yay, İstanbul 1986, s.104.

15

İbrahim Okçuoğlu, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi İç Pazarın Oluşma Süreci, Ceylan Yay, İstanbul 1999, s.453.

16

(6)

miktar daha sonra birçok paya bölünmekte ve payların her biri, kendilerine yaşamları boyunca her yıl muaccele olarak adlandırılan o sabit geliri sağlamak üzere alıcılara satılmaktaydı. Esham payları, sağladıkları sabit yıllık gelirin altı ile yedi katı arasında bir fiyatla satılmaktaydı.17

18. yüzyılın sonuna doğru yaklaşıldığında, bünyesinde Avrupa türü bir kültür, ekonomik ve teknik evrimi gerçekleştirerek, çağın güçlü ülkeleri arasına katılan Rusya, Fransa ve İngiltere ile birlikte karşısında gerilemekte olan Osmanlı Devleti’ni bulmuşlardı.18 Bu dönem Osmanlı Devleti’nde Avrupa tarzı yenileşme gayretlerinin başladığı dönem olarak ifade edilmektedir. 19. yüzyılda hayata geçirilmek istenen idarî ve askerî reformların amacı, genişleyen bir merkezî bürokrasi lehine askerî ve dinsel sınıfların geleneksel gücünü ortadan kaldırmaktı. Düzenli ordunun geleneksel öğesi (yeniçeriler) lağvedildi ve geride kalan tımar sahipleri de sonunda ortadan kalktı. Devlete bağlı olacak yeni bir merkezî ordu yaratıldı. Yeni askerî okullar açıldı ve orduyu yeniden düzenlemek, askerleri ve subayları eğitmek, sınır bölgelerinin haritalarını çıkarmak, savunma mevzilerini güçlendirmek ve levazım fabrikalarını modernleştirmek üzere yabancı danışmanlar çağrıldı.19 Maliye Nezaretine doğrudan doğru bağlı olan sivil memurlar, malî güçleri elinde bulunduran valilerin saf dışı edilmesi için aynı yetkideki muhassıllar vergi toplama işinde görevlendirildiler.20 Batılı ülkelerden gelen teknik elemanlar sayesinde yeni usuldeki eğitim faaliyetleri devletin bütün kurumlarına teşmil edilmeye çalışıldı. Batılı manada değişimlerin hukukî zemini, Tanzimat fermanı ile tamamlanmış oldu.

Tanzimat’ın birinci ve ikinci yıllarında, Gülhane hattında işaret edilen, iltizam ile âşar usulü kaldırıldı. Bunun yerine eminlikler kuruldu ve maliye memurları vasıtasıyla âşarı toplama yolu kabul edildi.21 1840’tan itibaren Osmanlı’nın dış ticaret

17

Pamuk age., s.206. 18

Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Turhan Kitapevi, Ankara 1986, s.9

19

Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.2, Çev. Mehmet Harmancı, e Yay, İstanbul 1982, s.20-28; Emine Kıray, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve

Dış Borçlar, İletişim Yay, İstanbul 1995, s.77.

20

İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yay, İstanbul 2000, s.107. 21

(7)

hacminde büyük oranlı artışlar meydan gelmeye başlamış ve verilen imtiyazlar batılı ülkelere yaramıştır. Osmanlı ülkesi bu dönemde batılı ülkelerin sanayi mallarının bir nevi istilasına uğramıştır.22 Osmanlı İmparatorluğunun istikrazlarından satın almak yerli bankerler ve yabancı tüccarlar tarafından çok kârlı ve az riskli kabul edilmekte idi. Aynı dönemde İngiltere’de, yıllık ortalama faiz yüzde 3,5–4,5 dolayında ve Fransa’da ise daha düşük iken, Ortadoğu kentlerinde en kıymetli kâğıtların yıllık faiz oranı yıllık yüzde 11–20 arasındaydı.23 Bu dönem ülke ekonomisinin hem para politikası hem de malî politika bakımından tamamen dış piyasanın himayesine girildiği bir dönem olarak ifade edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nde Para Politikası:

Para tarihinin daha iyi incelenmesi Osmanlı ekonomisindeki uzun dönemli eğilimleri ve dalgalanmaları da daha iyi anlamamıza imkân sağlayacaktır. Para tarihinin daha iyi anlaşılması, Osmanlı Devleti’ndeki fiyat tarihi çalışmalarına da yeni bir ivme kazandıracaktır. Yapılan çalışmaların noksanlığından dolayı, Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısı ve iktisadî tarihi üzerine çalışanlar, fiyatlar, ücretler ve servetler üzerine en basit parasal büyüklükleri bile anlamakta ve karşılaştırmakta güçlük çekmektedirler.24 14. ve 15. asırlarda, mevcut madenî paraların ihtiva ettikleri altın ve gümüşün hakikî kıymetleri ile sikke halinde damgalandıkları zaman kendilerine takdir olunan kıymetlerinin hemen hemen birbirlerine müsavi olmaları dolayısıyla, o devir için, mevcut para sistemini devlet maliyesi ile bir arada mütalâa etmek daha doğrudur.25

Osmanlı Devleti’nin topraklarında kullanılan resmî parası akçe olmasına rağmen, aynı zamanda mahallî paralar da tedâvülde idi. Mahallî paralardan Mısır’ın fethinden sonra, bu bölgede pâre, Doğu’da İran parası olan şâhî, Kırım’da Kefevî akçe,

22

Ulaş Kipar-Özgür Uyanık, Türkiye Millî İktisat Tarihi (Devletçilik), Kaynak Yay, İstanbul 2001, s.17.

23

Kıray, age., s.25. 24

Şevket Pamuk, “Geniş İmparatorlukta Para Politikası: Devlet Ne kadar Müdahaleciydi, Ne Kadar Güçlüydü?”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Problemler, Araştırmalar, Tartışmalar, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1998, s.33-34.

25

Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi I (1243-1453), Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s. 399.

(8)

Eflâk-Boğdan, Erdel, ve Macaristan’da penz gibi paralar kullanılmaya devam ediyordu..26 Hatta Garpte ucuz para alıp Osmanlı ülkelerinde fazlaya satmak suretiyle kolayca elde edilen kâr tüccarları bu ticarete çekiyordu. Osmanlı hükümeti de ithal edilen yabancı paradan hiçbir vergi almamak suretiyle para ticaretini bir nevi teşvik ediyordu.27

19. yüzyılın ortalarına doğru malî gelir sağlamak amacıyla kullanılan bir yöntem de İstanbul yöresinde “kaime-i muteber-i nakdiyye” ya da kısaca kaime olarak adlandırılan ve önceleri faiz geliri de sağlayan kâğıt para basmak oldu. 1830’ların ikinci yarısında, artan askeri harcamalar ve reform girişimleri arasında, pek çok devlet biriminin bütçe kaynakları tükenince harcamalarını sürdürebilmek için, “sergi” adlı borç senetleri kullanmaya başlamıştı. Böylece Galata bankerlerinin elinde, büyük miktarlarda kısa vadeli devlet borcu birikmişti. 1840 yılında piyasaya sürülen ilk kaimeler 500 kuruş değerindeydi. Sekiz yıl vadeli olan bu kâğıtlar, sahibine yılda sekizde bir ya da yüzde 12,5 faiz geliri sağlıyordu. 1840 yılında iki aşamada piyasaya sürülen kaimelerin toplam değeri 40 milyon kuruşa ulaşmıştı.28 Kavâim-i Nakdiye-i Mutebere adıyla piyasaya sürülen ve gerçek anlamda kâğıt para olmayan bu yeni para bir nevi hazine bonosu özelliği taşımakta idi.29

Olağanüstü siyasî ve askerî hadiselerin yaşandığı II. Mahmud (1808–1839) döneminde yapılan tağşişlerle “altın sikkelerin biçim ve ismi 35 kez, gümüş sikkelerin ise 37 kez değiştirilmiştir. Sikkelerin değerli maden içeriğinin devamlı düşürülmesi sonucu, 1814’de bir İngiliz Sterlini 23 Osmanlı kuruşu ile eşit iken, 1839’da bir sterlin 104 kuruş ediyordu.30 1840’lara gelindiğinde bütçe açıkları öyle bir düzeye ulaşmıştı ki ne tağşiş, ne de Galata bankerlerinden yapılan kısa vadeli borçlanma yeterli olmuyordu.

26

Kütükoğlu, agmad, s.553. 27

Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay, İstanbul 1996, s.164. 28

Pamuk, age., s.227. 29

Rıfat Önsoy, Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları 1854-1914, Turhan Yay, Ankara 1999, s.23.

30

(9)

Devlet, banknot ve devlet tahvili arasında bir tür melez para olan kaime’yi tedavüle çıkardı.31

Mustafa Reşid Paşa, tedavüle kâğıt para çıkaracak bir bankanın kurulmasına teşebbüs etmiş ise de, karşılaştığı tepkiler yüzünden, bundan vazgeçmiştir. 1841’de tedavüle çıkarılan kâğıt paranın altın karşılığı olmadığından, banknot niteliğinde değildi. Bu kâğıt paralar bir süre sonra değerini kaybedince, bunların yerine Avrupa ülkeleri paralarının ayarlarına denk ve modern makinelerde basılan gümüş “mecidiye”ler tedavüle çıkarılmıştır.32 Ama paranın değerinin düşürülmesi uzun vadeli malî gereksinimler için yeterli bir çözüm değildi ve devlet Galata tefecilerine aşırı derecede borçlanmıştı. Tanzimat’tan sonra kesin tarihi belirtilmemekle beraber 1840’da, o zaman kadar denenmemiş bir malî araç olan kâğıt para basıldığı ifade edilmektedir.33 Aslında bu yalnızca İstanbul’da tedavülde olan ve taklit edilmesi mümkün bir hazine bonosuna benziyordu (yalnızca sekiz yıl sonra ve geçen süre için yıllık yüzde 12,5 faiz oranıyla geri ödenebiliyordu), ama giderek-hükümetin hedeflediği gibi- madenî paraya eşit bir değiş tokuş aracı haline geldi ve hazinedeki para miktarını artırmakta belli ölçüde başarılı oldu.34

1844’de altınla birlikte saflık derecesi 0.830 olan yirmi, on, beş, bir guruşluk ile yirmi paralık gümüş sikkeler basıldı.35 1844 Şubat’ından başlayarak darphane yazılı değerleri ve ağırlıkları olan altın, gümüş ve bakır sikkeler basıldı. Sultan Abdümecid’in adına basıldığı için mecidiye denen 100 kuruşluk sikkenin içinde 6.614 gram saf altınla 602 miligram bakır bulunmaktaydı.36 1844’te, paranın yalnızca gümüşe dayandırılması yerine hem gümüş hem altına dayandırılmasıyla para siteminde reform yapma girişiminde bulunuldu. Yeni Osmanlı lirası 100 kuruş olarak tanımlandı ve değeri 18

31

Emine Kıray, age., s.26. 32

Nihad S. Sayâr, Türkiye İmparatorluk Dönemi Malî Olayları, İİTİA Nihad Sayâr Yayın ve Yardım Vakfı Yay, İstanbul 1977, s.185.

33

Ali Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kağıt Para ve Sosyo-Ekonomik

Etkileri, Eren Yay, İstanbul 1996, s.33.

34

Carolıne Fınkel, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı İmparatorluğu’nun Öyküsü 1300-1923, Çev. Zülal Kılıç, Timaş Yay, İstanbul 2007, s.402.

35

Kütükoğlu, agmad., s.554. 36

(10)

şilin olarak belirlendi.37 1844’te taşıdıkları faiz yüzde 6’ya indirilmiş olan bu yeni kaimeler piyasaya sürüldü. 1840’ların ikinci yarısında değerleri 50 kuruştan 10.000 kuruşa kadar uzanan kaimelerin basımına devam edildi. Kaimelerin tedavülünde kalpazanlık sorunuyla da karşılaşıldı. Bunun üzerine 1842 yılından itibaren, kaimeler padişahın kabartmalı tuğrası ve kalpazanlığa karşı diğer önlemlerle birlikte basılmaya başlandı. 1852 yılında, faiz geliri sağlamayan kaimelerin tedavüle çıkarılmasıyla birlikte, kaimelerin tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu. Yeni kaimelerin itibari değerleri oldukça küçük, 10 ve 20 kuruş olarak belirlenmişti. Yeni kaimelerin miktarı 1853 yılında 175 milyon kuruşa ya da, 1.6 milyon sterline ulaşmıştı.38 Nitekim savaşın başladığı dönem itibarıyla piyasada 1.320.000 liralık faizli ve 455.000 liralık faizsiz kaime mevcut iken, 1856 senesinde piyasada 1.720.000 liralık faizli ve 1.763.540 liralık faizsiz kaime tedavül etmekteydi.39

Bu kaimeler de İstanbul’da tedavül edenler gibi bazı bakımlardan devletin başına dert oldu. Nitekim ortaya çıkan sorunlardan birisi, ordu kaimelerinin savaşın geçtiği alanların dışında da kullanılması ve diğeri de taşradaki bazı hazine gelirlerini ihaleyle alan mültezimlerin, ordu kaimesiyle sikke arasında oluşan değer farkları yüzünden zarara uğradıklarını iddia etmeleriydi. Meclis-i Tanzimat, bu şikâyet ve sorunları ortadan kaldırmak amacıyla ordu kaimelerini Silistre, Vidin, Erzurum, Van ve Trabzon eyaletleriyle buralara yakın olan Sofya, Niş, Varna, Samakova, Köstendil, Sinop, Samsun ve Lazistan sancaklarının dışında kullanılmalarını yasaklamıştır.40 Devletin haksız kazancı önlemek için başvurduğu bu uygulama bazı kaynaklarda kısmen de olsa, başarılı olduğu ifade edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nde Bankerlik Faaliyetleri:

Klasik Osmanlı ekonomisine ve ticarî faaliyetlere bakıldığında, ülkede belli bir sermaye birikimine sahip örgütlerin malî kaynak bakımından pek fazla güçlü

37

Charles Issawi, The Economic History of Turkey, 1800-1914, Chicago:The University of Chicago Press 1980, s.327.

38

Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, s.228. 39

Akyıldız, agm., s.13. 40

(11)

olmadıkları görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyo-ekonomik dönüşüm ve etnik çeşitliliğin bir araya gelmesi, devlet otoritesinin zayıfladığı yıllarda patlayıcı bir karışımın doğmasında rol oynamıştır. Dünya ekonomisi ile imparatorluk arasındaki etkileşim, esas olarak –yerli ve yabancı- Hıristiyanlar aracılığıyla yürütülüyordu. Bu durum Anadolu’daki iktisadî faaliyetlerin yürütülmesinde daha da belirgindi, çünkü Anadolu’nun piyasaya yönelik ekonomisi, küçük üreticilerden oluşuyordu ve bunların ürettiği küçük çaplı mallar esasen tacirler ve diğer aracılar tarafından piyasaya sürülüyordu.41 Gayr-i müslim ahalinin ticarî hayattaki bu belirleyici olma özelliği Osmanlı Devleti’nin son yıllarında daha açık bir şekilde görülmeye başlamıştır. Faizle borç para veren ve para piyasalarındaki işlemlerde uzmanlaşan sarrafların 18. yüzyıldaki hızlı yükselişleri ve 19. yüzyılın ilk yarısında Galata bankerleri olarak adlandırılan büyük sermayedarlara dönüşmeleri tarihî kayıtlardaki bilgilerden dolayı oldukça iyi bilinmektedir.42 Bu sarraflar aynı zamanda Galata bankerleri olarak bilinen zümrelerin bir nevi çekirdeğini teşkil etmişlerdir.

Çoğu, bir Avrupa devletinin de vatandaşlığına geçmiş olan bu bankerlerin, bazı önemli Avrupa şehirlerine yerleşmiş akrabaları aracılığıyla, Avrupa’nın ticaret, deniz taşımacılığı ve para-kredi piyasalarıyla yakın ilişkileri vardı.43 Devlet geçici çözüm üretmek için genellikle Galata bankerlerinden yüksek faizle borç alma yoluna gitmeyi tercih etmektedir.44 Devlet tarafından alınan bu borçlar ise genellikle kısa vadeli ve avanslar şeklinde olmuştur.45 Devlet borçları, bazen vadesi dahi malûm olmayan senetlerden oluştuğu için, bunları ellerine geçirenler Galata sarraflarına (Ermeni, Rum, Musevi ve Tatlısu Frenkleri) fahiş komisyonlarla kırdırıyorlar, sarraflar da saray veya

41

Çağlar Keyder, Memâlik-i Osmaniye’den Avrupa Birliği’ne, İletişim Yay, İstanbul 2003, s.60. 42 Pamuk, age., s.217. 43 Tezel, age, s.86. 44

Ayfer Özçelik, Osmanlı Devleti’nin Çöküşü’nde Ekonomik-Politik Baskılar Üzerine Bir

Deneme (1838-1914), Ecdâd Yay, Ankara 1993, s.52.

45

Ali Akyıldız, “Osmanlı Devleti’nin Kırım Savaşı’nı Finansmanı: İç ve Dış Borçlanma”

Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İÜ

(12)

Defterdarlara mühim rüşvet vermek suretiyle bonoların muhteviyatını tahsile çalışıyorlardı.46

İmparatorluğun bütününün Avrupa’yla ticarî ilişkiler içine girmesinin ise ancak 1830’larda sonra olduğu görülmektedir. 1830’ların sonuna gelindiğinde Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’dan yaptığı ithalat iki kattan fazla artmış ve Bâb-ı Âli’nin 1838’de İngiltere ve daha sonra diğer güçlü Avrupa ülkeleriyle imzaladığı ticaret anlaşmalarıyla bu eğilim daha da güçlenmiştir.47 1840’lara gelindiğinde, Galata bankerleri olarak adlandırılan mali sermayedarlar artık Rum ve Ermenilerin yanı sıra Yahudileri, Avrupa’dan gelerek Doğu Akdeniz bölgesinde yerleşmiş olan Levantenleri de kapsayacak biçimde genişlemişti. Baltazzi, Kamondo, Koronio, Eugenides, Mavrokordato, Mısırlıoğlu, Ralli, Zarifi ve pek çok diğer ailenin, Osmanlı devleti içinde Avrupa’da kısa vadeli borç bulma becerileri ve kapasiteleri bir hayli genişlemişti.48

Galata bankerlerinin mali gücü 19. yüzyılın ortalarına doğru doruğa ulaştığı görülmektedir. Ancak bu arada devletin bütçe açıkları ve borç alma gereksinimleri daha da hızlı büyümüştü. Bu nedenle devlet, uzun vadeli gereksinimlerini karşılamak üzere doğrudan Avrupa mali piyasalarında borç aramaya karar verince, Galata bankerleri başkentte ve taşrada şubeler açan, hatta yeni bankalar kuran Avrupa banklarının ve bankerlerinin rekabetiyle karşı karşıya kaldılar.49 Yabancı şirketler için yapılan hizmetler sadece Galata bankerleri ile sınırlı kalmamış, Anadolu’nun özellikle batı kıyı kentlerinde bu şirketlerin amaçları noktasında bazı kimseler gönüllü hizmet etmişlerdir. Başta İngiliz ve Fransız şirketleri olmak üzere Batılı şirketler sermayelerini güçlendirmek, Osmanlı piyasasında iş yapabilmek için bu gönüllü kimselerden istifade yoluna gitmiştir. Bunun yanında İngiltere’de kurulan ve Türkiye’de iş yapan, şirketlerin sermayesinin oluşmasına Osmanlı vatandaşı iken uyruk değiştiren Rum, Ermeni, Yahudi ve hatta Türkler hizmet etmeye başlamışlardır. 1844 ve 1913 yılları arasında

46

Refii-Şükrü Suvla, “Tanzimat Devrinde İstikrazlar”, Tanzimat I, MEB, Yay, İstanbul 1999, s.265.

47

Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929), Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1993, s.9-10.

48

Pamuk, age., s.220-221. 49

(13)

700’den fazla İzmirli Osmanlı vatandaşının İngiliz uyruğuna geçtiği görülmektedir.50 Sermaye guruplarının dış ülkeler ile olan münasebetleri ve bu ülkelerin Osmanlı ülkesindeki ticaret politikaları üzerindeki etkileri özellikle Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılın ortalarına doğru ciddi malî sıkıntılar yaşamasına sebep olmuştur. Yabancı devletlerin ve temsilcilerinin Osmanlı Devleti’ndeki para politikası üzerindeki bu etkileri, kısa zamanda bütün iktisadî ve ticarî hayatı olumsuz etkilemeye başlamıştır.

Osmanlı Devleti’nde Banka Kurma Çalışmaları:

Bir ekonominin gelişmesi ve büyümesi, piyasaya arz edilen para miktarının, ülkedeki yatırım hacmi ile orantılı olarak büyümesiyle yakından ilgilidir.51 Osmanlı Devlet, uzun yıllar merkezî otoritenin himayesinde bir para politikası izleme yoluna gitmiştir. Dünya para piyasasında yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen, Osmanlı Devleti 19. yüzyılın ortalarına doğru zorunluluktan da olsa kâğıt parayı piyasalarında kullanmaya başlamıştır. 1830’larda ise, birtakım İngiliz banker ve diplomatları Osmanlı hükümetini borçlanmaya teşvik etmeye başlamıştı. 1850’de Londra ve Paris’in büyük bankalarının kendilerine yeni iş alanları aradıkları bir dönemde, İstanbul’daki İngiliz elçisi “Türkiye’ye verilecek üç ya da dört milyon sterlinlik bir borç Türkiye’nin satın

alma gücünü artıracak ve bu nedenle ticareti gelişecektir” demekteydi.52 Nisan 1840’da bir ferman, Avrupa usulünde teşkil edilecek, on beş yıl için 30 milyon kuruşluk hükümet yardımı garantisiyle, bir Osmanlı bankası kurulmasına izin verildi.53

Sultan Abdülmecid devrinden beri standart ayarla basılan madenî paralar yaygınlaşmakla birlikte, ülkede yerli ve yabancı her türlü gümüş ve altın sikke tedavülde kalmıştı. 1847’de Alleon ve Baltazzi adındaki Galata bankeri, Osmanlı hükümetinin desteğiyle İstanbul Bankası’nı (Banque de Constantinople/Bank-ı Dersaadet) kurdular. Bu banka, devletten alacağı iki yıllık iki milyon kuruş tutarındaki komisyon karşılığında, Paris ve Londra’daki tüccarlara, sterlin=110 Osmanlı kuruşu

50

Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yay, Ankara 1977, s.20. 51

Hacı Duran, Endüstri Çağının Dinamikleri, Değişim Yay, Sakarya, 2002, s.191. 52

Tezel, age., s.80-81. 53

Bernard Lewıs, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK Yay, Ankara 1988, s.111.

(14)

üzerinden kambiyo senedi sağlamak suretiyle Osmanlı parasının değerini koruyacaklarını taahhüt ediyorlardı.54 1848 Fransız Devrimi’nin ardından bu banka iflas etti, bu iflas neticesinde hazine de 26,3 milyon kuruş zarara uğradı.55 Bankanın iflasıyla birlikte İngiliz lirasının değeri 110 kuruştan, 1850’de 139, 1853’de 153 kuruşa çıktı.56

Malî merkeziyetçilik açısından önemli bir uygulama para ve banka alanında görüldü. Tedavüldeki sikkeleri belirli ayara göre basıp, belirli rayice göre dolaşımını sağlamak, karşılığında banknot sürmek ve 1860’lardan itibaren de bankacılığı sarraflardan kurtarıp, asri bir kredi piyasası oluşturmak niyeti vardı.57 Bir Millî Banka kurulması için yürütülen görüşmeler 4 Şubat 1863’te sona erdi. 1856’da kurulan İngiliz patentli Osmanlı Bankası’na Fransa sermayesi eklenerek, “Bank-ı Osmani-i Şahane” olarak ortaya çıkmıştır.58 1856 nizamnamesine göre bankanın idaresi tamamıyla İngilizlerden mürekkep bir heyetin elinde idi. Fakat 1863’te yeniden teşekkülü üzerine müşterek bir İngiliz-Fransız idare heyeti vücuda getirildi. Banka yönetimini oluşturan yirmi azadan onu Fransız’dı ve Paris’te ikamet ediyordu; diğerleri İngiliz’di ve Londra’da oturuyorlardı.59 1863 fermanında bu hususa dair tadilat yapılamadığı gibi, İngilizlerin elinde bulunan hisse senetlerinden birçoğu Fransızların eline geçti. Bundan sonra da banka her iki gruba ait müdürlerin idaresi altında bulunmakta ve faaliyetlerini sürdürmekte idi.60 1863 yılında Osmanlı Bankası’na banknot çıkarma yetkisi verilmiştir.61 Banka, Londra ve Paris komiteleri vasıtasıyla, Osmanlı hazinesinin harice yapacağı tediyata tavassut ediyordu.62

54 Kütükoğlu, agmad., s.560-561. 55

Issawi, age., s.339; Kıray, age., s.27. 56

Stefanos, Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, C.1; Çev. Babür Kuzucu, İstanbul 1980, s.672; Kıray, age., s.27.

57

Ortaylı, age., s.480-481. 58

Emine Kıray, Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yay, İstanbul 1995, s.123. 59

Donald C. Blaısdell, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Malî Kontrolü, Çev. Hazım Atıf Kuyucak, Arkadaş Matbaası, İstanbul 1940, s.252.

60 Blaısdell, age, s.252 61 Kipal-Uyanık, age., s.22. 62 Blaısdell, age., s.252.

(15)

1863’te vücut bulan Bank-ı Osmanî-i Şâhane, bir taraftan bir devlet bankası, diğer taraftan da ticarî bir banka gibi vazife görmeyi sürdürdü.63 Bu bankanın kurulduğu yıl (1863) Midhat Paşa’nın teşebbüsüyle, sonradan Emniyet Sandığı adını alarak bütün memleket sathına yayılacak olan bir müessesenin tamamen Türk sermayesiyle olmak üzere kurulduğunu görüyoruz. Niş’in Pirot kasabasında 200 mecidiye altınıyla faaliyete geçen sandığın gayesi kefâlet ve rehinle, düşük faizle köylüye kredi sağlamaktı. Vilâyetlerdeki mal sandıklarına poliçe çekilmesi suretiyle para gönderme işlerinin kolaylaşması dolayısıyla Emniyet Sandığı’nın kısa zamanda rağbeti arttı ve 1872’den itibaren vilâyetlerde de şubeler açılmağa başlandı.64

Aynı zamanda Bank-ı Osmanî-i Şâhane’nin kurulduğu yıldan itibaren ülkenin muhtelif yerlerinde Osmanlı Umûmi Nâfia Bankası ve Osmanlı Ticaret Kumpanyası gibi Osmanlı, bir kısmı ise Avusturya Şark Bankası, İtalya Şark Ticaret Bakası, Rus Bankası gibi adlar ile faaliyetlerde bulunuyorlardı.65

Osmanlı Devleti’nde Dış Borçlar Meselesi:

Borç para ve kredi kullanma daha önceleri savaş ve darlık dönemlerinde ortaya çıkan spekülasyonların bir ürünü olarak ekonomik hayat üzerinde etkili olurdu. Fakat ekonomik hayatın ticarileşmesi kredi ve borç işlemlerini günlük pazarların vazgeçilmez öğesi haline getirmiştir.66 Osmanlı Devleti’nde bozulmuş olan malî durum, 1768’den sonra harp masraflarının binmesiyle daha da kötü bir hal alınca yeni gelir kaynakları aranmasına mecburiyet hâsıl oldu. Malikâne sisteminin istenilen sonucu vermemiş olması dolayısıyla bu defa yeni bir yol denendi. Yeni uygulamaya göre, mukataaların ömür boyu satışı yerine faizlerinin (burada “faiz” kâr manasında kullanılmaktadır) esham (=hisse senedi) çıkarılarak satılması yoluna gidildi. 67

Masrafların artmasıyla bir taraftan da dış istikraz yeniden gündeme gelmiş ve bu konuda ilk olarak Hollanda’dan borç alınması düşünülmüş, gerekli borç

63 Kütükoğlu, agmad., s.561. 64 Kütükoğlu, agmad, s.562. 65 Kütükoğlu, agmad., s.561. 66 Duran, age., s.192. 67 Kütükoğlu, agmad., s.546.

(16)

alınamayınca, daha sonra İngiltere’den 20.000.000 kuruşluk borç talebinde bulunulmuş, fakat İngiltere konuya sıcak bakmadığından bu teşebbüs de gerçekleşememiştir.68 19. yüzyılın ortalarına doğru, II. Mahmud döneminde İmparatorluğun ekonomisi yeni bir istikamet verilememesi, hükümeti malî bakımdan da kötü durumda bıraktı. İngiltere’den talep edilen borç isteği de ifade edildiği gibi istenilen neticeyi vermemiş, yapılan çalışmalar başarısızlıkla neticelenmiştir.69 Avrupa bürokrasisiyle iyi münasebetler içinde olan Mustafa Reşit Paşa bazı şirket yetkilileriyle görüşmeler yapmıştır. 1850’de Reşid Paşa’nın sadaretinde Paris ve Londra’daki iki firma tarafından 55.000.000 Frank tutarında bir istikrazda bulunulması kabul edilmiş; hatta hisse senetleri padişahın tasdikini beklenmeden Paris’te piyasaya sürülmüşse de sadarette vuku bulan değişiklik dolayısıyla akdin tasdikinden vazgeçildiğinden böyle sıkışık bir dönemde bir de tazminat ödemek zorunda kalınmıştır.70

Osmanlı Devleti açısından bakıldığında, 1854 yılı başlarında malî durum yaşanan hadiseler sebebiyle oldukça kötü durumdaydı. Tedavüle sokulması sürdürülen kaimeler, beşlikler ve altılıklar, sarrafların spekülasyonlarıyla ülkede bir kat daha pekişen bir karışıklık yaratıyordu.71 Babıâli ile İngiltere ve Fransa arasında 12 Mart 1854 tarihinde imzalanan anlaşma ile iki devlet, yani İngiltere ve Fransa haksız olarak Rusya’nın saldırısına uğramış olan Osmanlı Devleti’ne malî yardım etmeyi taahhüt ediyorlardı.72 Kırım Savaşı döneminde (1270–1272) iki önemli değişme olmuştur. Harcamaların toplam miktarı, savaş öncesi döneme göre büyük artışlar göstermiştir. İkinci olarak hazinenin fiilî harcamaları içinde askerî harcamalar büyük bir ağırlık kazanmıştır.73 Osmanlı İmparatorluğu, Kırım Savaşı’nın başlangıcından hemen sonra iki banka grubuyla yaptığı anlaşma sonucunda toplam 5 milyon İngiliz Sterlinini bulan, ancak 3.3 milyon Sterlin kadarının kullanıldığı ilk borçlanmasını yapmıştır. Üzerine yıllık olarak yüzde 6 faizin yürütüldüğü bu istikrazın ihraç fiyatının yüzde 80 olması ve

68 Kütükoğlu, agmad., s.548. 69 Karal, , age., s.163. 70 Kütükoğlu, agmad, s.548. 71 Yerasimos, age., s.369. 72 Önsoy, age., s.44. 73

Tevfik Güran, Tanzimat Döneminde Osmanlı Maliyesi: Bütçeler ve Hazine Hesapları

(17)

bankalara ödenen komisyon ve öteki masrafların eklenmesi sonucunda Osmanlı hazinesine bu borçlanmadan ancak 2.3 milyon Sterlin kadar bir kaynak girebilmiştir.74

İngiltere ve Fransa’dan alınan bu borçlar başka bir sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir. “İngiltere ve Fransa hükümetleri, gerek 1854 ve gerekse 1855

borçlanmalarında borçların alınış amaçlarına, yani savaş giderlerine harcanıp harcanmadığını takip etmek üzere kendi himayelerinde gözetim komisyonları kurdurmuşlardır.” Bu komisyon bir Osmanlı, bir İngiliz ve bir Fransız üyeden

oluşmakta idi. Anlaşma gereği yapılan savaş için yapılacak harcamaların komisyonun onayından geçmesi gerekiyordu. Hakikaten de hesaplar incelendiğinde alınan borçların hemen hemen tamamının savaş giderlerine harcandığı görülür.75 Kırım Savaşı zaten pek parlak olmayan Osmanlı hazinesine, yaklaşık 11,2 milyon sterlinlik büyük ve ek bir malî yük getirmiştir.76 1854’de alınan %6 faizli 5.000.000 sterlin tutarındaki istikraz için devletin itibarı yetmediğinden Mısır gelirinin garanti gösterilmesi icap etti. Hazinenin açığı o kadar büyüktü ki, bu istikrazla, çeşitli masrafları çıktıktan sonra ele geçen 2.500.000 sterlinle bir yıllık harp masrafları bile karşılanamamıştır.77 1854 ve 1855 borçlanmalarından elde edilen 7,4 milyon sterlinin Osmanlı hazinesine 11,2 milyon sterline mal olan Kırım Savaşı’nın finansmanına harcandığı görülmektedir.78

Harp ihtiyaçlarını temin etmek ve bilahare kâğıt parayı tedavülden çekmek için müracaat olunan istikraz tariki şimdi bütçe açıklarını kapayacak bir usul olarak görülüyordu: “Türk kolayca para istikraz edebildiğini görünce bunu daha serbestçe

sarfa başladı. Fakat Avrupa’dan alınan malî sisteme rağmen Türkler gerek sarfiyatın kontrolü ve gerek varidatın tahsili hususlarında maliyelerini Avrupalılar gibi idare edemiyordu. Bu suretle tediye vadeleri geldiği zaman müracaat ettikleri yeğane memba yine istikrazdı.”79

74

Tiğinçe Oktar, Osmanlı Devletinde Reji Şirketi, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul 1992, s.15. 75 Akyıldız, agm., s.18. 76 Akyıldız, agm., s.11. 77 Kütükoğlu, agmad, s.549. 78

Kıray, age., s.92; Nazım Kuruca, 19. Yüzyılda Trabzon Gümrüğü ve Çevre Ticareti, Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2003, s.79.

79

(18)

İstikrazlarda teminat gösterilen gelirlerden bir tanesi de Mısır Vilâyetine ait gelirlerdi. Mısır, son yıllarda özellikle pamuk ve hububat üretiminde sağladığı artışlar sayesinde Avrupa para piyasasında güvenilir bir kaynak olarak kabul edilmekte idi.80 Mehmet Ali Paşa’nın, Mısır’daki tarım gelirini 11 kat artırması, bu dönemdeki tarımsal gelişime parlak bir örnektir. Aynı gelişmeyi sağlamak olası iken, Babıâli bu düşüncenin çok uzağındadır.81 Bunun yanında alınan borçlara İzmir gümrük geliri ve Suriye gümrük geliri de teminat olarak gösterilmiştir. Bu yıllarda İzmir gümrük geliri 2.500.000 frank, Suriye gümrük geliri de 2.000.000 frank olarak görülmektedir.82 Bunların dışında İstanbul ve diğer şehirlerin gümrükleri yanında 1860’lı yıllardan itibaren çeşitli vilayetlerin aşarı da borçlar karşılığında teminat olarak gösterilmeye başlanmıştır. İpek, zeytinyağı, tütün, tahıl aşarları, ağnam resimleri, tuz, balık avı ve pul resimleri, Tokat bakır madeni gelirleri bunların arasındaydı.83 1854 istikrazına Mısır vergisinin karşılık gösterilmesi hususunda Hidiv Said Paşa’ya yazılan fermanda “24 Ağustos 1854 tarihli

mukavelename ile akdolunan istikraza Mısır vergisinden 300.000 Osmanlı Lirası (60.000 kese) karşılık gösterildiğinden faiz ile resülmalı mahsup akçe tamamıyla tesviye oluncaya kadar her sene Nisanın ve Teşrin-i evvelin 10’unda iki müsavi taksit ile meblağı mezburun muntazaman İngiltere yahut Fransa bankasına tediye olunması ve fermanın imhayı deyne kadar İngiltere Bankasında mahfuz kalması” istenmiştir.84

1858 tahvillerinin satışında karma bir uygulama oldu. Başlangıçta 3 milyon sterlinlik tahvil, itibarî değerin yüzde 15 altında bir emisyon kuruyla satıldı; 1859’da satışa çıkarılan gerideki 2 milyon sterlinse, bankaların zararını karşılamak üzere itibarî değerinin yüzde 37.5 altında bir emisyon kuruyla satılmak zorunda kaldı. 1860’ta Osmanlı Devleti, kısa vadeli borcunu ödemek için yeni bir borç aramaya başladığında, İngiliz sermaye piyasası tahvil almaya istekli görünmedi. Osmanlı Devleti bunun

80

Önsoy, age., s.45. 81

Mahir Aydın, “Barışı Olmayan Savaş: Kırım” Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım

Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İÜ. Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi

Yay, İstanbul 2007, s.7. 82

M. Belin, Osmanlı İmparatorluğunun İktisadî Tarihi (Kaynak Yazarlara Göre

Türkiye’nin Ekonomik Tarihi Üzerine Denemeler), Çev. Oğuz Ceylan, Ankara Gündoğan

Yay, Ankara 1999, s.477; Kuruca, agt., s.78. 83

Önsoy, age., s.102-103. 84

(19)

üzerine Fransa sermaye piyasasına yöneldi ve M. Mires adında bir sermayedar buldu. O günlerde finans piyasasındaki becerikliliğiyle ünlü olan bu kişi, Osmanlı tahvillerini satmayı kabul etti.85 1859 da İngiltere’nin İstanbul sefiri Sir Henry Bulwer, Türkiye’de ecnebilerin emvali gayri menkuleye tasarrufları hakkında ahkâmın tadilini ve devlete ait birtakım teminat olarak iraesi mukabilinde çıkarılacak tahvilâtla, malî ve idarî ıslahat yapılmasını teklif etti.86

Osmanlı dış borçlarında 1860’lara kadar İngiltere en büyük hisse sahibi durumundaydı.87 1860 sırasında akdedilen muahedelerde ithalat resminin yüzde üç munzam resmi ile beraber yüzde beşten yüzde sekize çıkarılmasından ve transit muamelesi ile tuz ve tütün ve harp silâhı ve mühimmatı ithali hakkında bazı tahdidattan başka Türkiye lehine tek bir hüküm görülmez.88 Osmanlı Devleti’nin 1860–61 mali yılı bütçe gelirleri toplamı 1.211.503.100 kuruş ertesi yıl 1861–62 yılı bütçe gelirleri toplamı ise 1.668.975.313 kuruş olarak hesaplanmıştır.89 Daha sonraki yıllarda yapılan borçlanmalar ise, bütçe açığını kapatmak, Galata sarraflarından ve saireden alınmış borçları ödemek ve kaimeleri ortadan kaldırmak gibi hususlar için olmuştur. 1854’ten 1872’ye kadar dışarıya borçlanma miktarı 251 milyon buna karşılık ele geçen para miktarı ise 135 milyondan az fazla olduğu görülmektedir.90

Osmanlı ülkesinde gerek ithalat ve gerekse ihracatın 1839–1846 yılları arasında bir düşüş göstermesine rağmen her iki kalemdeki oran 1850’li yıllara doğru bir artış eğilimi göstermektedir. Osmanlı Devleti’nde ihracatın 1840’lardan 1875’e kadar geçen sürede yaklaşık 2,8 oranında artış gösterdiği ifade edilmektedir. Yine aynı dönmede ise ithalat daha hızlı bir büyüme göstermiş olduğu görülmektedir.91 Dış

85 Kıray, age., s.97. 86

Blaısdell, age., s.47-48. 87

İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İletişim Yay, İstanbul 1998, s.70. 88

Yusuf Kemal Tengirşek, “Tanzimat Devrinde Osmanlı Devleti’nin Haricî Ticaret Siyaseti”,

Tanzimat I, İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul 1940, s.296.

89

Güran, age., s.30. 90

Ali Sarıkoyuncu, “Osmanlı Devleti’nin Çöküşünü Hızlandıran Bir Anlaşma:1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi Sonuçları”, Askeri Tarih Bülteni, S.33, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay, Ankara 1992, s.109.

91

Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, TTK Yay, Ankara 1991, s.356.

(20)

borçlanma iki önemli sonuç doğurdu. İthalât fazlasının büyümesine ve yerel manifaktürün daha da gerilemesine ek olarak, hem borçluyu (devlet), hem alacaklıyı (Avrupalılar) değişimin yönünü ve imparatorluğun kurumsal yapısını biçimlendirme olanağı verdi.92

Bütün bunlara ek olarak, dış borçlanma, devletin kurumsal dönüşümünün finansmanına da katkıda bulundu. 19. yüzyılda, Osmanlı Devleti, kendisini sonunda, klasik bir devletten kapitalist bir devlete dönüştürdü.93 1840’lara kadar olan dönemde Osmanlı ithalatı ihracatından daha hızlı artış göstermiş ve bu dönemde gerçekleşen yabancı yatırımı yok denecek kadar azdı. İngiltere’nin Osmanlı ticaretindeki payını %400 oranında artırması bu dönemdeydi. Yani Osmanlı toprakları dâhil Doğu Akdeniz bu dönemde İngiliz mallarının pazarı haline geldi.94

Yabancı ithalat ve ihracat şirketleri, sigorta kumpanyaları, demiryollarının, bankaların yönetim merkezleri, yabancı misyonlar vb. kentlerde yoğunlaşmaktaydı. Bunlar Türkiye’de, ama Türkiye için değildi; bunların yaşam gücü içeriden değil, dışarıdan desteklenmektedir.95 19. yüzyılın ilk üç çeyreğinde Osmanlı dış ticaret hacmi dört kat artmış buna ek olarak on dokuzuncu yüzyılın başlarında önemsenmeyecek bir miktarda olan yabancı sermaye akışı, 1870’lerin başlarında otuz milyon pound sterlini aşmıştır.96 1870’li yılların başında iflas gerekli olduğu halde, Osmanlı Bankası’nın verdiği krediler, yabancı tasarruf sahiplerinin ne pahasına olursa olsun kazanma hırsıyla Osmanlılara borç vermeye devam etmeleri, Galata banker ve sarraflarının alacaklarının tahsil konusundaki endişeleriyle iflası bir müddet daha geciktirmeleri nedeniyle devletin iflas ilanının bir müddet daha geciktirmiştir.97 6 Ekim 1875 tarihinde yayınlanan bir kararname ile iflas resmen ilan edilmiştir. Buna göre, iç ve dış borçların taksit ve faiz toplamının beş yıllık süre içinde sadece yarısı ödenecek, diğer yarısı içinde 10 yıl

92 Kıray, age., s.182. 93 Kıray, age., s.198. 94

Reşat Kasaba, Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Ekonomisi On Dokuzuncu Yüzyıl, Çev. Kudret Emiroğlu, Belge Uluslararası Yay, İstanbul 1988, s.45.

95

A. D. Noviçev, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı-Sömürgeleşmesi, Çev. Nabi Dinçer, Ankara 1979, s.144.

96

Kasaba, age., s.44. 97

(21)

ödemeli %5 faizli tahvillerin verilmesi gibi maddeler bulunmaktadır.98 1875 yılında devletin içine düştüğü malî sıkıntı beraberinde iflası getirmiş ve yabancı devletler bu tarihten sonra Osmanlı maliyesine doğrudan müdahale etmeye başlamışlardır. Devletin yıllarca önemli gelir kalemlerinden olan bazı malların, başta tuz, tütün gelirleri alınan borçlara karşılık gösterilmiş bu sayede devlet ciddi gelir kaybına uğramıştır.

Osmanlı Bankası başta olmak üzere, batılı para piyasaları kararı tepki ile karşılamışlardır. Osmanlı Bankası direktörlerinden Forster ile Deveaux Osmanlı hükümetini ağır bir dille eleştirmişlerdir. “İlk olarak kendi namımıza ve temsil ettiğimiz

ve hazine ile olan işlerimizde yükümlülük taşıyan alacaklıların menfaatleri bakımından, protesto ediyoruz, çeşitli borçların tarafı olarak ve Osmanlı tahvil sahipleri adına protesto ediyoruz...”99 demek suretiyle ülkenin içinde bulunduğu durumu kendi açısından değerlendirmektedir. İngiltere ise bu hadiseden sonra Orta Doğu’ya ait politikasını değiştirme yoluna giderek Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü koruma siyasetini terk ederek, bölgedeki kendi çıkarlarını güvence altına almak noktasında bir siyaseti takip etmeye başlamıştır. Diğer taraftan, Avrupa devletlerinin temsilcileriyle yapılan müzakereler sonunda 20 Aralık 1881 yılında neşr edilen Muharrem kararnamesiyle rüsûm-ı sitte denilen tuz, tütün, ispirto, pul, ipek ve balık resimlerinin idaresi ile iç ve dış borçların tesviyesi Düyûn-ı Umûmiye idaresine bırakıldı.100 Kararnameye göre, ilk önce, amortisman önceliğine bağlı olarak dış borçlar (1854, 1855, 1871 ve 1877 istikrazları hariç) dört kategoride birleştirildi. İmparatorluğun toplam borcu 237 milyon Osmanlı lirasından (215,5 milyon sterlin) 141,5 milyon Osmanlı lirasına (128,6 milyon sterlin) indirildi.101

Tuz, Düyun-ı Umumiye idaresine terk edilen gelirler arasında ilk sırayı alan önemli bir kaynaktı. Tuz Osmanlı İmparatorluğunda 1862 yılından itibaren inhisar konusu olmuş, aynı yıl yapılan istikraza karşılık gösterilmiş ve işletilmesi daha sonra Rüsum-ı Sitte ve Düyun-ı Umumiye idaresine bırakılmıştı. 1863 yılında neşredilen

98 Önsoy, age., s.107. 99 Önsoy, age., s.110-111. 100 Kütükoğlu, agmad., s. 549-550. 101 Kıray, age., s.211-212.

(22)

İmparatorluk bütçesinde tuzların geliri 625.000 lira olarak tahmin edilmiştir.102 Tütün ve tütün ürünlerinden elde edilen vergi oranı değişmeden 1860’lı yıllara kadar devam etmiş, 1862 yılında tütün resmi dört katına çıkartılmış, ayrıca tütün satan dükkânların yıllık kira bedellerinin %80 kadar ve seyyar tütün satıcılarından da yılda 100 kuruş vergi alınması kararlaştırılmıştır.103 Dûyun-ı Umumiye’nin kaynakların %25–30 kadarını doğrudan denetim altına aldıktan sonra, Osmanlı Maliyesinin tümü üzerindeki denetimini pekiştirecek duruma gelmiştir.104 19. yüzyılda Osmanlı maliyesini sağlıklı bir duruma getirmek için müracaat edilen dış borçlanma ülke kaynaklarının yabancıların eline geçmesine malî durumun daha da kötüleşmesine sebep olmuştur. Biriken borçların yanında faizleri de zaman içinde kontrol dışına çıkmış ve var olan kaynaklar sayesinde ödenmesi mümkün olamamıştır.

Sonuç

Uzun yıllar bulunduğu coğrafyanın en güçlü ve istikrarlı ülkesi durumunda olan Osmanlı Devleti’nin beslendiği güç kaynağı olarak takip etmiş olduğu iktisat politikası olarak ifade edilmektedir. Devletin iktisadî faaliyetleri mahallinde ve sıkı denetimi neticesinde hazineye önemli gelirlerin sağladığı görülmektedir. Aynı zamanda piyasada kullanılan paraların bolluğu ve çeşitliliği ticarî hayat üzerinde müspet etkiler yarattığı da ifade edilmektedir. 16. yüzyılın başlarında dünya ticaret yollarının ve ticaret merkezlerinin değişmesi, Osmanlı Devleti üzerinde ciddi sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Ticarî alandaki bu bölgesel değişim, 17. yüzyıldan itibaren askerî, siyasî, idarî ve malî alanda görülen gerileme ve zaafiyetler ile birlikte ülkeye birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir. 18. yüzyılda Batı’da başlayan sanayileşme faaliyetleri neticesinde daha fazla hammaddeye ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Bu ihtiyacın karşılanması için Osmanlı ülkesinin hammadde kaynakları, Batılı tüccar tarafından hem kârlı hem de kolay ulaşılabilir kaynaklar olarak kabul edilmiştir. Yerli tüccarın yabancı tüccar karşısında sermaye yetersizliğinden dolayı rekabet edememesi, pazar darlığı gibi

102 Önsoy, age., s.182. 103 Önsoy, age., s.201-202. 104

Erdem Aksoy, Osmanlı Ekonomik Yapısı Dışa Açılma ve Sermaye Hareketleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1991, s.65.

(23)

olumsuz hadiseler iç piyasanın yabancı tüccarların tekeline geçmesinin zeminlerinin hazırlamıştır.

Özellikle Batı’da sanayileşmenin merkezi sayılan Büyük Britanya İmparatorluğu’nu tüccarları Osmanlı sahil kentlerine akın akın gelmiş ve buralardaki ticarî faaliyetleri nerede ise tamamen ele geçirmişlerdir. 1838 yılında İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin iktisadî hayatı üzerinde ciddi değişmeleri de beraberinde getirmiştir. Yabancı tüccarın iç piyasada söz sahibi olmaya başlaması, sermaye konusunda sıkıntı çeken yerli tüccarı yabancı tüccar karşısında rekabet dışında bırakmıştır. Osmanlı Devleti’nde Viyana bozgunuyla başlayan, iktisadî, siyasî ve askerî gerileme 19. yüzyılda nerede ise devletin dağılma sürecine girmesine neden olmuştur. Bu durum ise, daha önce iktisadî imtiyazlar ile ülke üzerinde söz sahibi olmaya çalışan yabancıların devletin, iktisadî, siyasî ve hukukî alanda iç işlerine karışmasına ve kendi çıkarlarına göre yeni bir siyaset izlenmesine yol açmıştır.

1839 yılında ilân edilen Tanzimat Fermanı bu müdahalelerin Osmanlı Devleti tarafından bir nevi kabul edildiğini de göstermektedir. Bu fermanın ilanı Osmanlı Devleti’nin aslî unsuru olan Müslüman/Türk ahali üzerinde beklenilen gelişmeyi temin edemediği gibi, gayr-ı müslim ve ecnebi ahalinin nüfuzunu daha da artmasına sebep olmuştur. Osmanlı Devleti, bütçe açıklarını Galata bankeri olan gayr-ı müslimlerden temin ettiği borçlarla giderme yoluna gitmiştir. 19. yüzyılın ortalarına doğru ise malî piyasalarda meydan gelen olumsuzluklar sebebiyle bankerlerden alınan borçlar bu açıkları kapatamaz duruma gelmiştir. Bu gelişmelerin ışığında bazı devlet adamlarının karşı çıkmasına rağmen dışarıdan borç alma fikri ağırlık kazanmıştır. Bir başka çare olarak da piyasaya çıkarılan kaimelerden elde edilecek gelirin duyulan ihtiyacı karşılaması düşünce olmuştur ki, bu konuda yapılan çalışmalar devleti yeni bir çıkmazın içine sürüklemiştir.

Yine ilk banka kurma teşebbüsleri bu dönemde yani 1847’li yıllarda olmasına rağmen, kurulan ilk banka başta Fransa olmak üzere yabancıların etkisiyle devlete fayda sağlamaktan çok yabancıların menfaatlerini kollayan kurumlar haline gelmiştir. Bu arada, Kırım Savaşı’nın getirdiği yeni malî yük zaten zorda olan Osmanlı Devleti’nin

(24)

tamamen Batılı devletlerin inisiyatifine bırakmıştır. Osmanlı Devleti’ne borç veren İngiltere ve Fransa verilen borçların nerelere ve nasıl harcanacağına dair bir denetim mekanizmasını da hayata geçirmişlerdir. Yine bu ülkeler Osmanlı ülkesinde yaşayan gayr-ı müslim ahalinin kendi faaliyetlerinde yer almalarını çıkarları açısından uygun bulmuşlardır. Hatta bu kimselere kendi vatandaşlık haklarının dahi sağlandığı görülmektedir. Bunun yanı sıra Osmanlı ülkesindeki gayr-ı müslimlerin olağanüstü hadiselerde yaşadıkları sıkıntıları gidermek gayesiyle kendi himayelerinde “yardım” kampanyaları düzenleme yoluna gitmişlerdir. “Bu arada yabancı devletler Kırım

Savaşı’nı bahane ederek ülkedeki azınlıkların ihtiyaçlarını karşılamak adına bir takım faaliyetlere başlamışlardır. Kırım Savaşı’ndan hemen önce, 1853’te, sörler adına, gelirleri hayır işleri için kullanılmak üzere çeşitli balolar tertiplenmeye başlanmış ve bu balolar için davetlileri birden çok bilet almaya teşvik etmek adet olmuştur. Bunlardan 7 Nisan 1853/1854’te, 13 Ocak 1854’te düzenlenmiş olan balo en çok bilinenidir. Elde edilen paralar ile evsizler, açlar, çıplaklar ve soğukta kalanlar olmak üzere dört gurup insan yararlanıyordu. Başta İngiliz ve Fransız olmak üzere Batılı konsoloslar ve büyükelçiler bu çalışmada başlıca rolü oynamıştır. Yardımlar sadece Katolik fakirlere değil, bütün Hıristiyan fakirlere yönelik olarak yapılmıştır.”105 Bu durum yabancı ülkelerin Osmanlı ülkesindeki etkilerini göstermesi bakımından dikkat çekici olarak ifade edilmektedir.

Osmanlı Devleti, bütçe açıklarını kapatabilmek adına aldığı bu borçları geriye ödeyemediği gibi, alınan borçların anlaşmalardaki faiz miktarlarını dahi ödeyemez hale gelmiştir. Zamanla alınan borçların faizleri anaparanın üzerine çıkmıştır. Alınan borçlara karşılık gösterilen Mısır Vilâyetinin gelirleriyle bazı liman kentlerinin gümrüklerin gelirleri tamamen yabancıların eline geçmiştir. Borçlara karşılık gösterilen Mısır Vilâyeti 19. yüzyılın ortalarına doğru tarım alanında ciddi gelişmelere sahne olmuştur. Aynı dönemde Mısır’da Mehmet Ali Paşa’nın tarım alanında gerçekleştirdiği yatırımları Osmanlı Devleti’nin hayata geçiremediği görülmektedir.

105

Alexandre Toumarkine, “Kırım Savaşı Sırasında Osmanlı’da Hayırseverlik, Filantropi ve vatansever Bağışlar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması

(25)

Bütün bu gelişmelerin ışığında, 19. yüzyılın ortalarına doğru başlayan iç ve dış borçlanma devletin, 1875 yılında iflasını, 1881 yılında ilan edilen Dûyun-ı Umûmiye İdaresi vasıtasıyla ise tamamen yabancıların tasarrufuna girmesini sağlamıştır. Bu durum, devleti yönetenlerin yanlış ve plansız davranmaları beraberinde getirdiği gibi, Osmanlı köylüsünün emeğinin istismarına ve zaman içinde fakirleşmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarına çözüm olarak kabul edilen borçlanma, sadece Osmanlı Devleti’nin sırtında bir yük olarak kalmamış yeni kurulan Türk Devleti’nin de kaynaklarının bir kısmının bu borçlar için aktarılmasını da beraberinde getirmiştir. Osmanlı Devleti’ni çöküşe götüren malî meselelerin günümüzde yaşanan malî hadiselere benziyor olması tesadüf değildir.

(26)

KAYNAKÇA

Akdağ, Mustafa. Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi I (1243-1453), Cem Yayınevi, İstanbul 1995.

Aksoy, Erdem Osmanlı Ekonomik Yapısı Dışa Açılma ve Sermaye Hareketleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1991.

Akyıldız, Ali. Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kağıt Para ve

Sosyo-Ekonomik Etkileri, Eren Yay, İstanbul 1996.

____________, Osmanlı Devleti’nin Kırım Savaşı’nı Finansmanı: İç ve Dış Borçlanma” Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris

Antlaşması (1853-1856), İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi Yay,

İstanbul 2007.

Aydın, Mahir. “Barışı Olmayan Savaş: Kırım” Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde

Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İÜ. Edebiyat Fakültesi Tarih

Araştırmaları Merkezi Yay, İstanbul 2007.

Barkan, Ömer Lütfi. Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, Gözlem Yay, İstanbul 1980.

Belin, M. Osmanlı İmparatorluğunun İktisadî Tarihi (Kaynak Yazarlara Göre

Türkiye’nin Ekonomik Tarihi Üzerine Denemeler), Çev. Oğuz Ceylan, Ankara

Gündoğan Yay, Ankara 1999.

Blaısdell, Donald C. Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Malî Kontrolü, Çev. Hazım Atıf Kuyucak, Arkadaş Matbaası, İstanbul 1940.

Cezar, Yavuz. Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişme Dönemi (XVIII. yy’dan

Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yay, İstanbul 1986.

Çadırcı, Musa. Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik

Yapıları, TTK Yay, Ankara 1991.

Duran, Hacı. Endüstri Çağının Dinamikleri, Değişim Yay, Sakarya, 2002.

Efendi, Abdurrahman Şeref. Tarih Musahabeleri, Sadeleştiren, Enver Koray, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay, Ankara 1985.

(27)

Fınkel, Carolıne. Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı İmparatorluğu’nun Öyküsü

1300-1923, Çev. Zülal Kılıç, Timaş Yay, İstanbul 2007.

Genç, Mehmet. Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yay, İstanbul 2002.

Güran, Tevfik. Tanzimat Döneminde Osmanlı Maliyesi: Bütçeler ve

HazineHesapları (1841-1861), TTK Yay, Ankara 1989.

Issawi, Charles. The Economic History of Turkey, 1800-1914, Chicago:The University of Chicago Press 1980.

İnalcık, Halil. Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay, İstanbul 1996.

İpşirli, Mehmet. “Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, Osmanlı Devleti ve

Medeniyeti Tarihi, IRCICA Yay, İstanbul 1994.

Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi, C.V, TTK Basımevi Ankara 1983.

Kasaba,Reşat. Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Ekonomisi On Dokuzuncu Yüzyıl, Çev. Kudret Emiroğlu, Belge Uluslararası Yay,İstanbul 1988.

Keyder, Çağlar. Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929), Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1993.

_____________, Memâlik-i Osmaniye’den Avrupa Birliği’ne, İletişim Yay, İstanbul 2003.

Kıray, Emine. Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, İletişim Yay, İstanbul 1995.

Kipar Ulaş -Özgür Uyanık. Türkiye Millî İktisat Tarihi (Devletçilik), Kaynak Yay, İstanbul 2001.

Kurat, Akdes Nimet. Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlangıcı ve Gelişmesi

(1553-1610), Ankara 1953.

Kurmuş, Orhan. Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yay, Ankara 1977.

Kuruca, Nazım. 19. Yüzyılda Trabzon Gümrüğü ve Çevre Ticareti, Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2003.

(28)

Kütükoğlu, Mübahat S. Osmanlı-İngiliz İktisadî Münasebetleri II (1838-1850), İÜ. Edebiyat Fakültesi Yay, İstanbul 1976.

_____________“Osmanlı İktisadî Yapısı” Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, Editör: E. İhsanoğlu, IRCICA Yay, İstanbul 1994.

Lewıs, Bernard. Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK. Yay, Ankara 1988.

Mantran, Robert. XVI-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yay, Ankara 1995.

Noviçev, A. D. Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı-Sömürgeleşmesi, Çev. Nabi Dinçer, Ankara 1979.

Okçuoğlu, İbrahim. Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi İç Pazarın Oluşma Süreci, Ceylan Yay, İstanbul 1999.

Oktar, Tiğinçe. Osmanlı Devletinde Reji Şirketi, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul 1992.

Ortaylı, İlber. Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İletişim Yay, İstanbul 1998.

_____________, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yay, İstanbul 2000. _____________,Türkiye Teşkilât ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, Ankara, 2007.

Öner, Erdoğan. Mali Olaylar ve Düzenlemeler Işığında Osmanlı İmparatorluğu ve

Cumhuriyet Döneminde Mali İdare, Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve

Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Yay, Ankara 2001.

Önsoy, Rıfat. Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları 1854-1914,Turhan Yay, Ankara 1999.

Özçelik, Ayfer. Osmanlı Devleti’nin Çöküşü’nde Ekonomik-Politik Baskılar

Üzerine Bir Deneme (1838-1914), Ecdâd Yay, Ankara 1993.

Pamuk, Şevket. Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi, Ankara 1984.

_____________, “Geniş İmparatorlukta Para Politikası: Devlet Ne Kadar Müdahaleciydi, Ne Kadar Güçlüydü?”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Problemler,

(29)

_____________, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1999.

Sarıkoyuncu, Ali. “Osmanlı Devleti’nin Çöküşünü Hızlandıran Bir Anlaşma:1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi Sonuçları”, Askeri Tarih Bülteni, S.33, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay, Ankara 1992.

Sayâr, Nihad S. Türkiye İmparatorluk Dönemi Malî Olayları, İ.İ.T.İ. A. Nihad Sayâr Yayın ve Yardım Vakfı Yay, İstanbul 1977.

Shaw, Stanford J. Ezel Kural Shaw. Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.2, Çev. Mehmet Harmancı, e Yay, İstanbul 1982.

Suvla, Refii-Şükrü. “Tanzimat Devrinde İstikrazlar”, Tanzimat I, MEB, Yay, İstanbul 1999.

Tengirşek, Yusuf Kemal. “Tanzimat Devrinde Osmanlı Devleti’nin Haricî Ticaret Siyaseti”, Tanzimat I, İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul 1940.

Tezel, Yahya S. Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 2002.

Toumarkine, Alexandre. “Kırım Savaşı Sırasında Osmanlı’da Hayırseverlik, Filantropi ve Vatansever Bağışlar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve

Paris Antlaşması (1853-1856), İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi

Yay, İstanbul 2007.

Yerasimos, Stefanos. Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, C.1; Çev. Babür Kuzucu, İstanbul 1980.

Referanslar

Benzer Belgeler

Osmanlı pazarının ihtiyaçları, Çerkes kabilelerinin Osmanlı Devleti ile kurduğu ilişkiler, Kırım Hanlığı’nın rutin yağma ve köle akınları gibi

Osmanlı’da Ekonomik Sistem ve Siyasal Yapı Arasındaki

Elinizdeki eserde; millet sistemi üzerinden hareketle Osmanlı Toplumundaki sosyal değişimi ve sosyal hayat ile ilgili az bahsedilen konuları Osmanlı Arşivi’nden yararlanarak

Bundan akdem müteveffâ oğlu yeri ve çayırı babasına ve anasına virilmemekle oğlu fevt oldukda ata ve ana oğulları yerlerinden mahrûm oldukları içün çiftlikler bozulub

Gerek Charles Ambroisse Bernard gerekse Spitzer’in etkisi ve sultanın emriyle, önce Müslü- man olmayanların sonra da müslüman olanlardan hapishanede ölenlerin cesetleri,

Çocuk gazete ve dergilerini okuyan, çocuklar için yapılan oyuncak ve giysileri giyen, çocuğun korunması ve masumiyetine inanan bir ailesi olan, çocuklarının disiplinini

Orta Çağ’da büyük bir karanlık içine gömülen Avrupa XV. yüzyıldan itibaren, Katolik Kilisesi’ne kar- şı eleştirilerin artmasıyla bu karanlıktan kurtulmaya

Osmanlı Devleti, genellikle eleştirildiği, Avrupa diplomasi anlayışının dışında kalma ve devamlı elçi bulundurma uygulamasına gitmeme siyasetini, güçlü olduğu dönemde