Orosdi - Back
T
3
*Omer Efendi Mağazası
A
ylardır yapı dolayısile ka palı duran, Yerli Mallar merkez bi - pası taşınacak olan, nihayet 26 Temmuz Çarşamba günü tö renle açılan binada malûm a vaktile O- rozdi Bak ticaretha nesi vardı.Oradan bahse - derken okumuş yaz mış takım, Beyoğlu yakası halkı, yerli hıristiyaniar ve ya- hudiler bu ismi kul - lanır; hanımlar, İs tanbul yakalılar, a-
vam tabaka -dilleri ne kolay geldiği
Y azan: Sermed M u h ta r A l us j
O
lomloş, dimdik I taş merdiven - *için hep Ömer efendi mağazası derlerdi. Firmanın asıl adı (Orosdi Baek mües Beseleri anonim şirketi) idi. Pariste,
Ben çocukken arasıra giderdik, alt katına girerdik. Zira zemin katındı, doğru dürüst »>•«<'»-•- - •»...
den yukarıya, ötebe - j ri alacak İstanbullu lardan hiç kimsecik ler çıkmazdı. O cani be seğirtenler hep kü çük esnaf, taşralı ta cirler; Çarşıi çinin, Mahmutpaşa yoku - şunun yapmacılan, işportacıları.
Her katta geniş geniş kısımlar vardı. İğneden sürmeye ka dar çeşit çeşit mal - la tıklım tıklım; mani fatura, tuhafiye, yün, tire, makara, iğne; yemek takı - mından çatal, bıçak, kaşık, kaşık; ta bak, çanak, bardak; kapı tokmakları, kilitleri, sürmeleri; yiiingiriik, demirci lik, demircilik, marangozluk edevatı, kilim, yol keçesi, sofra muşambası, pas pas; duvar, konsol, cep saatleri; hazır elbise, ayakkabı, oyuncak ilâh..
«Tuhafiyeye taalluk eden şeyleri an ladık. Fanilâ, çorap, mendilin hiç ol - mazsa yarım düzine alınması kân akıl dır. işe yarayan, fazlası göz çıkarım- yan eşyanın hakeza.
Gelgelelim sofra muşambalarından t>iri hoşuna gitti de isteyecek oldun. Derhal, burnu kaf dağındaki tezgâhtar,
is-ağzma kira istiyormuş gibi naz ve tiğna ile lâfı dayardı.
— Yarım düzineden eksik germeyiz! Aşçı dükkânı mı açılacak?
Geçmiş zaman olurki..
Eski İstanbulda Orozdi - Bıck
Ömer Efendi mağazası
[Baa tarafı S inci sayfada]
Yahut, bir dondurma kutusu beğen- din. Ona da ayni cevap.
Dondurmacı dükkânı mı işletilecek?.. Hoş o vaktin dondurmacıları donduı pıayı böyle makineli kutularda da yap mazlardı ya.. Azametli satıcılar tacir, esnaf kılıklılardan gayrisine metelik^ vermezler, tetiklerini bozmaz, yerlerin den kıpırdamazlardı. *
H
iç unutmam. Bir gün çorabımı, mendilimi almak için mahud merdivenden tırmandık. Oyuncak daire sinin önünden geçiyoruz. Mağazanın huyu malûmumuz. Lâstik top, kapsül- lü tabanca, kurma tüfek, çiftlik takımı vesaire tek, hattâ çift, hattâ üç tane bile alınamaz.Bir göz gezdirmek için giriverdik. Aman efendim ne oyuncaklar, ne oyun caklar. Boynu bükük, sümsük sümsük bakıyorum. Raftaki pırıl pırıl, bambaş (ca tertibatlı, bildiklerime hiç benzemi- yen, (Bonmarşe) ve (P azar Alm an) da eşi görülmemiş bir (Lantem m ailk).
Kurumî tezgâhtar hemen yumuşaya-. rak:
— Canlı fotoğraf. Gümrükten yeni çıkardık! Dedi. Arkasından demez mi-kt:
— Bunu size satabiliriz. Direktörün yeni bir kararı var. 108 kuruştan yu karı fiattaki oyuncakları perakende de verebileceğiz-.
O anda yüreğime su serpildi. Canlı fotoğrafın fiatı bir buçuk lira idi. Y a tımda ufak bir manivelâsı var. Dürbinle fener araşma şeffaf mika’dan, ince yu varlaklar takılıyor. Bu yuvarlakların kenarlarında, boyalı boyalı, mini mini resimler. Karanlıkta lâmbası yakıiıp, mikalar yerine geçirilip manivela çev rilince duvara veya patiskaya resimlet aksediyor, canlıymiş gibi hareket edi yorlarmış.
Canlı fotoğrafı daha evvelce görmüş tüm. Bir ramazan Direklerarasmda, fo tıoğrafçı Necatinin yanında dükkânda 40 paraya seyrettirmişlerdi. O, bir san dıktı. Üstünde düğme kadar bir delik Elektrik pillerile işler, ışıklanırdı. Meşe (â iki boksör çarpışır; bir canbaz tra pezde marifetler yapar; yahut bir av cı kuşa tüfeği boşaltır, köpeği koşup gvı getirirdi. Yarım dakika sürmezdi. Ağzımın suyu akmıştı.
Orozdi - Back’taki canlı fotoğrafı hemen aldık. Bendeki sevinci görme yin. Artık evdeki küçüklere oüyüklere, akrabalara, konu komşuya eğlence çıkmıştı. Herkes boyuna seyrine üşüş mede.
Yuvarlaklar altı taneydi. Resimler birbirini tutar surette yapıldığından, çevirdikçe sürer dururdu. N e gibi şey ler olduğunu da söyliyeyim:
Ü ç zenci çocuğu bir derenin etrafın da arka arkaya koşarak suya dalıp da lıp çıkıyorlar. Ü ç dört süvari
ıneyaan-da fırıl fırıl çarh çeviriyor. Yine birkaş Amerika vahşisi uzun sırıklara daya na dayana aradaki hendeği atlayorlat
ilâh..
B
ilenler bilir a, İpekçi Kâni ır.er*hum Kapalı çarşıdan yetişmedir. 1894 büyük zelzelesi üzerine Vezneciı
lerde, şimdiki Letafet apartımanımn yerindeki geniş dükkâna taşınıp (Türk Pazarı) nı, sonra da Eminönünde (HiiSı nü intihap) mağazasını açmıştı.
Bir aralık Orosdi - Back’ın alt katın daki perakendeci dairelerin şefliğini etmişti. Mütemadiyen dolaşır, etrafa ne earet eder, tezgâhtarların müşteri lerş muamelelerini kollar, -zaten terbiye vs nezaketi mücerrep- herkesi hoş lutai, hele eski tanıdıklarına hukuk gütmek ten geri kalmazdı.
O kısmın tertibini, intizamını yolunş koyan; sonraları ayni minval üzere de vam etmesine sebep olan odur.
-- Sermet M u h tar A lu s
■---— o---1—
ı
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi