SOVYETLER BÎRLÎĞt’NDE
BlR GEZİDEN BENDE KALANLAR
ERDAL ÖZ
El
«Birkaç gün önce, Baku’da Sa biha Sertel'in mezarını gidip gör düm. Az önce de Nâzım Hikmet’ in mezarındavdım. Mezarında ol sun ona bir demet kırmızı ka ranfil sunabildiğim için çok mutluyum. Benim o yaralı, ulu ozanımı barındıran, bu ülkede, şimdi de, bu salonda, yaşayan bir başka büyük Türk yazarı ' için, onun altmışıncı yaş gü nünde düzenlenmiş bir kutlama törenine tanık oluyorum. Çok heyecanlıyım. Bağışlayın. Çünkü ilk kez Nâzım Hikmet’in bu ka dar yakınında oldum. İlk kpz Aziz Nesin için konuşuyorum. Ve bunları, devrim yapmış bir büyük ülkenin başkentinde yapı yorum. Nâzım Hikmet, Aziz Ne sin ve devrim. Bu üç adın, bu üç büyük kavramın bir araya gelmiş olması, inanın bir ras- lantı değildir.»
Sovyetler Birliğinin başkenti Moskova’da, Şarkiyat Enstitü sünün konferans salonunda, 20 aralık 1076 günü. Aziz Nesin'in altmışıncı yaş günü dolayıstyle düzenlenen törende yaptığım ko nuşmama böyle başlamıştım. Benden önce üç Aziz Nesin uz manı konuşmuştu. Aziz Nesin'in değişik niteliklerine değinmişler di. Onlar Rusça konuşmuştu. Bense kendi dilimle konuşuyor dum. Konuşmam Rusçaya çev rilmiyordu. ÇUnkil Türkçeyi bl- „ İMüenp ¿mimdeydim. Salpn dö lüydü. KörMşma sırası ilâna ge lince. JfâJottin arka şıç;Jannda- kıler. sessizce, öndeki boş yer lere gelip oturdular. Türkolog larla, Türkoloji öğrencileriyle, Türkçemizi bilenlerle dolu bu ya bancı ülkenin bu yabancı salo nunda, bunca yabancının karşı sında, kendi öz dilimle konuşu yordum; kendi öz dilimin bü yük bir ustası hakkında konu şuyordum. Yine de, anlaşılma mak kaygısıyle olacak, ağır ağır konuşuyor, sözcükleri tek tek söylüyordum. Çıt yoktu salonda.
O geceyi Leningrad - Mosko va treninde geçirmiştik. Mosko va garına sabaha karşı girmiş tik. Soğuk, sıfırın altında ekti otuz dolaylarmdaydı.
Aziz Nesin’in altmışıncı yaş günü dolayısıyla Moskova’da, Şarkiyat Enstitüsü salonunda bir kutlama töreni düzenlemişler. O güıı benim orada olacağımı daha önceden bildikleri için, ko nuşmacılar arasında benim de adımı duyurmuşlar.
Dinleyicilerle dolu salona gir diğimde tedirgindim. Çünkü hiç bir ön çalışma yapamamıştım. Vakit yoktu.
Toplantının açış konuşmasını Bayan Svetlan yaptı. Dalla sonra, bu toplantı İçin o sabah Lenln- graddan gelmiş olan Bayan Nat- halle Yakovleva kürsüye geldi. «Aziz Nesin’in yaşRmı ve yapıt ları» konusundaki bu konuşma, sanırım Aziz Nesin’in bile kolay kolay anımsamayacağı İlginç ay rıntılarla, şaşırtıcı bilgilerle do luydu. Nâzım Hikmet'ln yakın ar kadaşı ve onun şiirlerinin titiz derleyicisi sayın Ekber Babayef, kulağımın dibinde, fısıltıyla, ko nuşmaları bana Türkçeleştiriyor du. Bay Haybullah Kamilef de «Aziz Nesin’in oyunları ve drama turjisi» konulu bir konuşma yap tı. Sanırım günün en uzun konuş ması da bu oldu. Daha sonra ba yan Nathalie Ayzenştayn konuş tu. Onun getirdiği konu çok daha ilginçti: «Aziz Nesin ve hümaniz me »
Yapacakları konuşmalar üzerin de bunca çalışmış olan bu konuş marnlardan sonra, sıra benimdi. Hazırlıksız oluşum, tedirginliği mi artırıyordu. Ama benim bir başka üstünlüğüm vardı: Azız Nesin'in ülkesinden geliyordum. Onun yaşattığı kişilerin, onun us taca çizdiği çelişkilerin ülkesin den geliyordum. Bayıldığım bir yazardı. Onu kendi öz dilinden okumuş biriydim. Üstelik de onu yakından tanıyordum. Bu
özel-Allı turnam, bizim ele varırsan
»SOVYETLER BİRLİĞİNDE BiR GÜZEL ALIŞKANLIK VAR:
BiR KONUK OLDU MU, ÖNCE ONU GÜZELLEYEN BiR
KONUŞMA YAPILIYOR. BiR MASANIN ÇEVRES'NDE Mİ
SİNİZ? ÖNCE EV SAHİBİ, SONRA DA MASADA BULUNAN
ÖBÜRLERİ SIRAYLA İÇKİ KADEHİNİ ELİNE ALIP AYAĞA
KALKIYOR, KONUK ONURUNA. BıRKAÇ DAKİKA SÜREN
GÜZEL SÖZLER SÖYLÜYORLAR.
• »HALKIMIZDA SÖZE KARJI TUTKUNLUK BÜYÜKTÜR. BlR
SÖZ SAVAJLAR 8A5LATIR. HALKIMIZ, SÖZ SÖYLEMEYİ
BİLENLERİ ÇOK SEVER. HALKIMIZIN BU YÜZDEN YAZAR
LARA OLAN BAĞLILIĞI BÜYÜKTÜR.»
«BELLEĞİMİ ZORLADIM. BiR TÜRLÜ HATIRLAMAK İSTE
MEDİM. ÜSTELİK YURDUMU DA ÖZLEMİŞTİM. HER ŞEY
BURNUMDA TÜTÜYORDU. BİRDEN AKLIMA İLK GELEN
TÜRKÜYLE YATIŞTIM. VERA'NIN KULAĞINA
EGiLD'M,
«KORKMA VERA.» DEDİM. «BURADA ÜLKEMi TEMSİL
EDİYORUM. KAZAHiSTAN, TÜRKİYE'YE GÜZEL BiR GOL
ATTI. AMA TÜRKİYE BU GOLÜN ALTINDA EZiLEMEZ. BU
MAÇ Bil Ki 1 -1 BERABERE BİTECEKTİR.
KAZAHiS
TAN: I, TÜRKİYE; I.»
Nâzım Hikmet in mezan
“ Yurdumu özlemiştim her şey
burnumda tütüyordu,,
İlkleri, bu üstünlükleri İyi kulla nabilirsem, dinleyenlerle aramda sımsır&k bur kandolaşımı sağlaya bilirdim.
Ve kürsüye çıktım. İnandığım yazarımı, inandığım doğrultuda, eksiksiz anlatmaya çalıştım. Ya rım saati aşkın konuşmam bitti ğinde ummadığım şeyler oldu. Dinleyiciler, altmışıncı yaş günün de, benim kişiliğimde, büyük Türk yazarı Aziz Nesin’i ayakta alkışlıyorlardı. Kürsünün çevresi ni bir anda sarıverdiler. Sarılan- lar, öpenler, benimle daha yakın dan konuşmak isteyenlerle sarıl mıştım.
Orta yaşlı İncecik bir hanımın ellerime sarılışını unutamıyorum. Açık, güzel bir Türkçeyle, elimi uzatmamı söyledi. Şaşkınlıkla u- zattım elimi.
«Yanımda daha değerli bir şe jrim olmadığı İçin ancak bunu ve rebilıyorum. Konuşmanızla Aziz Nesın’i sanki buraya getirdiniz. Lütfen alın kabul edin bu küçük armağanımı» dedi.
Çok heyecanlıydı. Parmağından çekip çıkardığı Üral Taşıyla süslü bir yüzüğü parmağıma geçirmeye çalıştığını gördüm.
Ona da, oradaki sevgi dolu dost İnsanlara da söyleyecek yeni söz ler bulmakta çok güçlük çektim.
«Günlerden 20 aralık 197fl’ydı. Moskova’da. Aziz Nesin'in alt mışıncı yaş gününü kutlama top lantı«'nda.
GÜZELLEME GELENEĞİ
Sovyetler Birlıği'nde bir gü zel alışkanlık var: Btr konuk ol
du mu, önce onu güzelleyen bir konuşma yapılıyor. Bir masanın çevresinde misiniz? Önce ev sa hibi, sonra da masada bulunan öbürlori, sırayla, içki kadehini eline alıp ayağa kalkıyor, ko nuk onuruna, birkaç dakika sü ren güzel sözler söylüyorlar. Konuşmacı, saygılı bir sessizlik içinde ve büyük bir ilgiyle din leniyor. Ama bir konuksanız, işiniz güçtür. Çünkü her konuş macı. konuşmasını bitirip içki bardağını havaya kaldırınca, siz de içmek zorundasınız. Ve daha güzeli, kalkıp sizin de kısa bir teşekkür konuşması yapmanız gerekir.
tik bir İki giln bu konuda güç lük çekmiş, ama hemen hu dostluk geleneğinin rahatlığına alışıvermiştim. Üstelik, onlar gibi bu konuda herhangi bir a- lışkanlığım olmadığı için, yap tığım kısa konuşmalar da onla rınkinden değişik oluyordu. Bu nu, gösterilen ilgiden anlıyor dum. Çünkü kadehimi elime a- lıp da ayağa kalkınca, aklımda belli bir konu olmuyordu. Ama konuşma rahatltğına ermiş ol maktan belki, hemen söze giri yor, ve sözün kendi doğal ge lişmesi içinde, her ayağa kalkı şımda değişik bir konuyu süs leyip sunuyordum onlara. Bu, onlar İçin alışılmamış bir şey di.
«BlR SÖZ SAVAJLAR BAJLATIR.»
Kazahisian'ın Başkenti Alm* - Ata'd* son gecemdı. Ertesi gün
Leningrad'a uçacaktık.
Oyun yazarı Kaltay Muhâm- medjanov’un evindeydik. Sütün ünlü yazarlar oradaydı. «Kan ve Ter» adlı büyük romanıyla Sov yetler Birliğinde büyük yankı lar uyandıran Nurpeisov da ora daydı. Nurpeisov, bu onur veri ci, güzelleme dolu konuşma alış kanlığını, bir sorum üzerine şöyle açıkladı:
«Halkımızda söze karşı olan tutkunluk büyüktür. Bir söz, sa vaşlar başlatır. Halkımız, söz söylemeyi bilenleri çok sever. Halkımızın bu yüzden yazarlara olan bağlılığı büyüktür. Bir ma sa başında bile hep güzel söz ler edilir. İyi söz oldu mu, al kol düşkünleri bile, alkol içme yi unuturlar. Bizim alışkanlığı mız, sözün güzelliği değil, yal nızca bu değil, edilen sözün akilliliğidir. Akıllı söz, bir de güzel söylendiyse çok etkindir. Halkımız, bir eser yayımlanınca, yazarın o eserdeki sözlerinin a- kıllı olup olmadığına bakar. Yoksa sözün çıplak güzelliği, beş para etmez.»
Konuşmalar sürüyordu. Masa da kim varsa kalkıyor, konuşu yor, söz bitince İçkiler İçiliyor
du. Masada her türlü içki vardı. Kımız da. Hem de iki türlü kı mız. Deve sütünden yapılan kı mız, «Jılki» yani at sütünden ya pılan kımız. Masadakilerin hep si birer kez konuşmuş, ben de hepsini bir bir karşılamıştım. Çevirmenim Vera Feonova, bü tün konuşmaları, anında çeviri yordu. Birinci tur tamamlanınca kısa bir aradan sonra ikinci kez konuşmaya başladılar.
«Seni konuşturmak istiyorlar,» dedi Vera.
Ve yine sırayla herkes kalkıp konuştu, yine sırayla herkesin konuşmasını kısa bir konuşmay la karşılamaya çalıştım.
BİR KAZAH HALK TÜRKÜSÜ
İkinci tur konuşmalar da bit mişti ki, Kaltay, ayağa kalktı yi ne,
«Şirtıdi de karım, konuğumuz İçin bir Kazah türküsü okuya cak,» dedi.
Ne yalart söyleyeyim, aynı za manda bir doktor olan, evin se vimli hanımından doğrusu pek güzel bir türkü beklemiyordum.
Bayan Muhammedjanov, anla tılmaz güzellikti sesiyle, büyüle yici bir Kazah halk türküsüne başladığında şaşırmıştım. Ger
çekten olağanüstü bir ses. ve sz bulunur güzellikte bir türküydü. Uzunca bir türküydü. Türkü bi tince ayağa kalktım, bayan Mu- hammedjanov’a teşekkür edip s- lini öptüm.
«Bu türküyü bir daha okuma nızı dilesem, söyler misiniz?» dedim.
Ve türkü, bir daha büyüledi beni.
Ama olan, işte ondan sonra ol du.
A lil TURNAM
BİZİM ELE VARIRSAN
Kaltay Muhammedjanov, aya ğa kalktı.
«Bizde gelenektir,» dedi. «Şira di ev sahibi olarak değerli konu ğumuz adına sunduğumuz bu türküye, konuğumuzun da bir türküyle karşılık vermesi ge rek.»
Kızardığımı sanıyorum. Hiç beklemiyordum. Vera da şaşır mıştı. Ama hiç çarem yoktu. Bel legimi zorladım. Bir türkü hatır lamak istedim, üstelik yurdumu da özlemiştim. Her şey burnum da tütüyordu. Birden aklıma ilk gelen türküyle yatıştım. Vera hep bana bakıyor, gözleriyle, be nim bu yükün altından da ba şarıyla çıkmamı bekliyordu, an lıyordum. ,
Vera'nın kulağına eğildim. «Korkma Vera», dedim. «Bura da ülkemi temsil ediyorum. Ka- zahistan Türkiye’ye güze! bir gol attı. Ama Türkiye bu golün al tında ezilemez. Bu maç bil ki en azından bir-bir berabere bitecek tir. Kâzahistan: 1 • Türkiye: 1.» Ve dilimin en güzel, en an Türkçesiyle »öylenmiş bir türkü ye başladım:
«Allı turnam, ne gezersin ha vada.»
Bu çok sevdiğim güzel türkü yü, orsda bana bu kadar güzel, bu kadar İçten okutan güç ner- den geliyordu, bilmiyordum, ama odayı dolduran Kazah dostların yüzlerinde gezinen şaşkınlığı hiç kaçırmadım. Anlatılamaz bir gö rüntüydü.
Türküyü okuyup bitirince so nuç beni şaşırtmamıştı, ama Ve ra ’mn ağzı bir karış açık kalmış tı. Şaşkındı Vera. Benden böyle bir karşılık beklemediği belliydi. Ama en güzelini, yine evin ev sa hibı bayanı yaptı. Bayan Muham medjanov, kalktı, geldi, elime sa nldı. Çok teşekkür etti ve bana şunları söyledi:
«Sevgili konuğumuzdan bir di lekte bulunsam, bu güzel türkü yü bir daha söylemesini dilesem, acaba beni kırar mı?»
Nasıl kırabilirdim onları. Ama bu kez türkünün İkinci dörtlüğünden başladım:
«Allı turnam bizim ele varır san ..»
Sonuç, Vera’ya söylediğim gibi olmuş, maç. en azından bir bir berabere bitmişti: Türkiye: 1 • Kazahistan: 1.
Ve daha ilgincini söyleyeyim: öyle bir türkü seçmiştim ki o gece, Vera’nın bu türkünün söz lerini Rusçaya çevirmesine gerek bile kalmadı. Çünkü türkünün bü tün sözlerini odadakiler o arda anlamışlardı. Türküdeki bütün Türkçe sözler, Kazahçada da ay nıydı.
«Allı turnam, bizim ele varır san.»
Ve onbeş gün sürdü bu gezi. Sonunda o çok özlediğim «bizim ele» döndüm. Bana büyük dost luk gösteren o büyük ülkede gör düğüm güzellikleri, bu kısa yazı dizisinde anlatmaya, binleriyle paylaşmaya çalıştım.
Bini
-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi