• Sonuç bulunamadı

Sait Faik'in ardından

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sait Faik'in ardından"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ölüm döşeğinde

_________ _________

SAİT FAİKIN ARDINDAN

• •

NÜMDE

gazeteler ve

ki-O

taplarmdan birkaçı: Se­

maver, Şahmerdan, Ma­

halle Kahvesi,

Havuz-

başı, Son Kuşlar.. Gaze­

telerde

resimleri, onun

üzerine yazılanlar,

kitaplarında hikâ­

yeleri.

Gazeteleri içim

burkularak okuyo­

rum: Büyük hikayeci, eşsiz sanatkârın

acı ve beklenmedik ölümü... Yaşasaydı

bu klişe sözlere kimbilir ne kadar kı­

zacak ya da gülecek. Keşke yaşasaydı

da...

Burgaz

adasının

yalnızı,

denizin,

avareliğin,

iyiliğin

dostu Sait Faik

gözlerimde canlanıyor. Onu birkaç yıl

önce bir defacık Beyoğlu’nda şairlerin,

sanatçıların buluştuğu bir kahvede gör­

müştüm. Tanışmamıştım hile. Ama ne

önemi var, çok sevdiğim hikâyeleri onu

tanımama bol bol

yetiyordu. Bir çift

mavi gözün, dağınık kumral saçların

yer aldığı hırçın, asık

yüzünün sert

çizgileri altında derin bir

duygululuk,

bir olgunluk, hoş görürlük okunuyordu.

Hikâyelerinde o kadar sıcak, o kadar

yr.Ki.dan uşak,, o kadar

kendisi

bir

özsu dolaşıyor ki,

ölümüne hâlâ, bir

türlü bizi inandıramıyor.

Ama acı gerçek şu: Sait Faik ardın­

da insan sevgisiyle aydınlanmış bir yol

bırakarak

aramızdan çekildi. Biz on­

dan dünyayı, insanlığı, iyiliği, güzelliği

sevmesini öğrendik. Mercan Usta’lann,

Barba Antimos’lann, esmer Rum kızla­

rının, dondurmacı çırağının, balıkçıla­

rın kısaca bütün halk çocuklarının na­

muslu, çalışkan dünyasını onda tanıyıp

sevdik.

“ Canım Mercan U sta m ! Ellerinden hürmetle öperim. Biz de bir zenaat eh­ liyiz: Y a zı yazıyoruz a. N e Mercan U s- ta’ya, ne kilimleri dokuyan ellere, ııe yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmi bülbülleri üfleyen­ lere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte... Sofralarımızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapadık da ne ettik ? Dünyayı birbirine kattık.” (Son Kuşlar - Gün Ola H ar­ man Ola’dan, 1952).

Şair olduğu kadar da o, bu dünyayı

tammış, hükmünü vermiş bir filozoftu.

“ Bırakın beni harbler.. KadınSar., Çocuklar.. Deliler. Yürümek.

Şoseden ayrılan yoldan bir cennete doğru yürümiye bırakın.” (Şahm er- dan’dan-1940).

“ İnsanların ve onların ruhlarına, hislerine ait hiçbir tekâmül olmıyacak m ıydı? O halde beyhude yere niçin şi­ irler ve romanlar yazılıyordu? Edebî eserler insanı yeni ve m esut, başka, iyi ve güzel dünyaya götürmiye, kurmıya yardım etmiyorlarsa neye yarardı?”

“ Garson ölürler ama, garson doğ­ mazlar.” (Şahmerdan’dan 1940).

“ Onun duvarları iki bin sene evvel yapılmış mütevazi am a arkasında ve içinde, kaba biçimde bir felsefe, yahut da bir aşk efsanesi, belki de bir Yunan tanrısı, her zaman haksızlığa karşı koymuş bir kahraman saklar. Onun elini sürdüğü her duvar birdenbire iki bin sene evveline bir antika gibi gidive­ rir.”

“ N e zaman tahta bir m asa üzerinde yaz akşam ı oturup da şarap içseniz Alkibiyades’in kılıç şakırdatarak Sok- rates’e : “ Peki Sokrates öyle olsun, senin dediğin gibi olsun. A m a benim anlıya- madığım işin şurası. Niçin insanoğlu bu kadar ölmiyecek gibi doğup büyü­

yor, senin gibi seksenini geçiyor da büs­ bütün akıl, mantık, fik ir kesiliyor da, bütün sırlan ayan edecekmiş hale ge­ liyor da, tam umutlu zamanında göçüp gidiyor?” dediğini duyarsınız.

Sok rat es’ in ne cevap vereceğini düşü­ necek bir kıratta değilseniz susarsınız. Üzüm saikından arasından yıldızlara, yıldızlardan şara|p bardağuıa dönüverir­ siniz.” (Son Kuşlar - Barba Antim os’- tan, 19 52 ).

Y a zarla n m ız arasında insan sevgisi­ nin en yapmacıksız, en ölçüsüz olanım onda buluyoruz:

“H er şeyi, herkesi, ilmi, felsefeyi bir orta oyununa çıkaran, yum uşak ve ne­ fesleri yediklerinin değil güzellikleri­ nin tebahhuratını neşreden insanlar olacağını çocukluktan biliyorum.” ( Se­ ma ver’den, 1936).

“ Gözlerin gözlerimden ziyade bana yakın, ellerin ellerim kadar sinirli, sa­ rı tüylü ensen, sandallarının içine hap- solmuş müsterih çıplak ayakların., rengin s a n , kırmızı, esmer, siyah, ne olursa olsun lisanım anlar, kokunu du­ yar gibiyim .” (Sem aver’den, 1936).

“ Her şeyin fakir elbiseleri gibi lim e lime, nem almış sıvalar gibi parça par­ ça döküldüğü zaman yalnız sen varsın insan. Y aln ız sen varsın. Yalnızlığım ın, ihtiyarlığımın, sevimliliğimin, egoizmi­ min ortasında daha dün şehvetle sarıl­ dığım, kokusunda haz ettiğim ; yaldız­ la n yandan çarklıyı, derin sulan, hey­ kelleri, gotik binalan, ağaçlık tenha yollan, pek sevdiğim yeşil yeşil, kırm ı­ zı kırm ızı, turuncu turuncu yanan işa­ ret fenerlerini geride bırakıp sana, y a l­ nız sana âşıkım .” (Son Kuşlar - Y a n ­ dan Çarklı’dan, 1952).

Konuşur gibi samimî, yalandan, da­ ğınık am a izlenimden izlenüne geçen renkli, şürli, yalın dilinden İstanbul’ u; denizi, parkları, Yüksekkaldırım ’ı, ada­ ları, küçük insanlariyle bakıp da g ör­ mediğimiz yönleriyle bize gösterdi.

Tunç Yalm an’ın dediği gibi, “ Sait Faik’in yaşam ası lâzım dı, çünkü o ya ­ şamazsa, her mem lekette onun gibi bir insan var olmazsa, iyi ile kötüyü, gü­ zelle çirkini, biz körler nasıl ayırdede- cektik? iyileri onun sevgisi yüzünden, diğerlerinden ayırıp sevmesini öğren­ m iştik; kötüler, o sa ğ oldukça, çirkin, karanlık, iğrenç kalm akta devam ede­ ceklerdi. Sait Faik’in gözleri, kalbi, hisleri şu İstanbul’un içinde dolaştıkça, nice güzel insanların güzelliği, değeri bir şahit bulmuş olacak; takdir edil­ mek, hakkı verilmek bahtiyarlığına erecekti.” (Vatan’dan, 12 mayıs 19 54 ).

Güzel türkçemizin Babıâli efendileri­ nin önü ilikli kitap dilinden kurtulma­ sında, hayata yaklaşmasında, sadeleş­ mesinde etkisi büyüktür.

Memleketimizde m od em hikâyecili­ ğin öncülüğünü yapmanı kadar, Batıya eş bir Türk hikâyesinin varlığını du­ yurmak şerefi de onundur.

Biz yaşıyanlar nasıl Sait Faik’in zen­ gin iç dünyasını, ılık iklimini tanım ak gibi bir mutluluğa eriştiysek, onu kay­ betmenin acısına katlanm ak kadar ağır bir bahtsızlığa da uğradık. Onun eser­ lerine koyduğu ölümsüz, dünya değer yüreği, karanlığımızın ışığı, yalnızlığı­ mızın umudu olarak yaşadıkça bize güç verecek.

N ur içinde yatsın.

A H M E T K Ö K S A İ.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nedenle hava sıcaklığındaki deği- şimlerden daha kolay etkilenirler ve kışın yollara göre da- ha hızlı ısı kaybederler.. Köprülerin yollara göre daha hızlı

Törende, Atatürk hakkında konuş malar yapanlar arasında Türkiyenin Birleşmiş Milletlerdeki daim!. dele­ gesi Selim Sarper, İstanbul üniversi tesinden

Hadron terapi son yıllarda kanser tedavisinde kullanılan yenilikçi radyoterapi yöntemlerinden biri.. Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için ışınların

9 - Merhume Emekli Devlet K ‘Tesa*u olduğu içir vefatı ile varislerine ödenmesi gereken kanunî ödenekler bulunmaktadır. Bu hususta da talimatınla» göre hareket

Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada ot poleni aşırı duyarlığına bağlı mevsimsel alerjik riniti olan hastalarda mevsim öncesi immünoterapinin klinik

Halet Çambel’in de katıldığı arkeolojik kazılarda çıkan tarihi eserlerin korunması için saçak yapmaya başlayan Nail Vahdet Çakırhan anlatıyor: Her tepede

Onun için de kendini bütün yönleriyle olduğu gibi yapıtına koyduğu düşünülen, açık sözlü bir yazarın bile yazınsal kişiliği, gerçek

Randomized comparison of ceftazidime and imipenem as initial monotherapy for febrile episodes in neutropenic cancer patients.. Dietrich ES, Patz E, Frank U,