• Sonuç bulunamadı

• Derrida, Saussure’ün yapısalcı dilbiliminden farklı olarak, anlamın çoğul, açık ve kapanımsız olduğunu ifade eder (Smith, 2007, s.180).

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "• Derrida, Saussure’ün yapısalcı dilbiliminden farklı olarak, anlamın çoğul, açık ve kapanımsız olduğunu ifade eder (Smith, 2007, s.180). "

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

POSTYAPISALCILIK

• Yapısalcılığın yapıyı tutarlı, sabit bir bütünlük olarak görmesi eleştirilmiş; yapının tarihsel süreçteki değişimine dikkat çekilmiştir.

Gösteren ve gösterilen arasında var sayılan denklik sorgulanarak kavramın anlamının tarihsel ve kültürel olarak değişebileceği vurgulanmıştır (“Siyah Güzeldir” kavrayışında olduğu gibi).

• Postyapısalcılık hümanist düşünceye saldırmıştır. Kökenlerini Rönesans düşüncesinden ve Aydınlanma döneminden alan egemen birey fikrini eleştirir. Bu düşünce anlayışında, “toplum ve kültür, özerk insan faillerinin başlattığı seçeneklerin sözleşmelerin ürünü olarak görülür.” Postyapısalcılar ise öznelliklerin ve failliğin tarihsel ve kültürel olarak nasıl kurulduğunu ortaya çıkarır. Bütünlüklü, egemen aktör anlayışı yıkılır. İnsan öznesinin çelişkili ve parçalanmış olduğu düşünülür. Özne söylemin ürünü olarak kavranır (Öznenin merkezsizleşmesi) (Smith, 2007, s.165).

• Postyapısalcılar kültürlerin ve metinlerin farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve çelişkili biçimlerde okunabileceğini savunur.

Metin nihai olarak kapatılamaz; anlam sabitlenemez (çokanlamlılık)

(2)

POSTYAPISALCILIK

• “Althusser’in yaptığı gibi birleşik, sınıf-temelli ideoloji sistemleri çözümleme(si) yerine, söylemlerin ve iktidar/bilgi yapılarının yayılmasına ve karşılıklı iç içe geçişlerine işaret ederler.” Bunlar, ırk ve cinsiyet, sömürgecilik ya da profesyonelleri ve uzmanları içeren kurumsal mücadeleler biçimine bürünebilir (Smith, 2007, s.167).

İlerlemeci tarih anlayışı reddedilir. Kültürel ve kurumsal dinamiklerin oluşumunda şans, süreksizlik, kopuş ve olumsallık önemsenir (s.168).

• MICHEL FOUCAULT: Foucault’nun düşünce sistemindeki en önemli kavrayışlardan biri iktidar ilişkilerinin bir görünümünü olan söylemdir.

Söylem, “insanları, şeyleri hatta bilgi ve soyut düşünce sistemlerini betimlemenin, tanımlamanın, sınıflandırmanın ve onlar hakkında düşünmenin bir yolu(dur).” Foucault, Disiplin ve Ceza, Delilik ve Uygarlık gibi yapıtlarında, uzman ve profesyonellerin, yeni söylemlerin ortaya çıkmasıyla otoritelerini nasıl kurduklarını araştırmıştır (Smith, 2007, s.170). Foucault iktidar ve bilginin aynı şeyin temel görünümü olduğunu söylemiş ve mikro düzeydeki iktidar ilişkilerine dikkat çekmiştir. iktidarın yasaklayıcı işlevinden ziyade üretken niteliğini vurgulamıştır (West, 2005, s.279-280)

(3)

JACQUES DERRIDA

• Derrida, Saussure’ün yapısalcı dilbiliminden farklı olarak, anlamın çoğul, açık ve kapanımsız olduğunu ifade eder (Smith, 2007, s.180).

Bu kavrayışında, gösteren ve gösterilenlerin sürekli olarak yeni birleşimler oluşturması çerçevesinde bir araya gelmesi ve birbirinden kopması temel rol oynar. Her göstergede kendisi olmak için dışladığı diğer göstergelerin de izi bulunur (Sarup, 2004, s.52).

Anlamın gösteren zincirinde devindiğini ve gösterene bağlı olarak gösterilenin de kaydığını ifade eder. Anlam bağlama göre değişir.

• Derrida yapısöküm yöntemini geliştirmiş ve metin içindeki

kavramların metnin bütünlüğü açısından tutarsız kullanımlarına

dikkat çekmiştir (Sarup, 2004, s. 549). Metnin çelişki, tutarsızlık ve

yokluklarına odaklanmış; metinde söylenen kadar söylenmeyeni de

çözümleme imkanı sağlamıştır.

(4)

SİNEMA ÇALIŞMALARI

• Sinema çalışmaları açısından postyapısalcılık auteurün bütünlüğünü parçalamıştır. Saf metnin olmadığı ifade edilerek metinlerarasılık vurgulanmış ve auteure dair kuram da metinlerarasılığa dahil edilmiştir.

• Metni konuşmak aynı zamanda bağlamı da konuşmak anlamına gelmektedir: Metnin üretimi, tarihsel, sosyal ve politik bağlam göz önünde bulundurulmuştur. Saf, doğal metin olmadığı ve metnin yapıbozumuna tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir (Hayward, 2012, s.648-649). Sinema metninin yapıbozumu, film metnindeki bastırılmış olanı ve çelişkileri vurgulamış; hiçbir metnin aynı zamanda altını oymadığı bir pozisyona sahip olmadığı ve bütün metinlerin çelişkilerden oluştuğu düşüncesini temel almıştır (Stam, 2014, s.193).

• Özneyle ilgili sorular ve izleyici araştırmaları gündeme gelmiştir.

MICHAEL RYAN &DOUGLAS KELLNER

• Hollywood filmlerinin bütün tarihsel süreçlerde aynı şekilde yorumlanmasını eleştirmişler ve farklı tarihsel dönemlerde ortaya çıkan filmlerdeki farklı söylem ve temsil stratejilerini araştırmışlardır. Ryan ve Kellner’a göre kültürel temsiller, kültürden devralınmakta ve toplumsal gerçekçiliğin nasıl anlam kazanacağına ilişkin bir mücadele içermektedir.

(5)

• Örneğin kapitalizmin güçlünün güçsüzü yuttuğu bir orman olarak mı yoksa özgürlükçü bir ütopya olarak mı yorumlanacağını kültürel temsiller belirlemektedir. Bu nedenle temsiller üzerinde söz sahibi olmak politik hareketler için önemlidir.

• Filmler gerçekliğin nasıl kavranacağına ilişkin temsillerin yarıştığı bir mücadele zemini sunar. Bu çerçevede Ryan ve Kellner Amerika’da ekonomik ve siyasi kriz dönemlerinde dünyanın daha önceki algılanma biçimlerinde bir kopuş olduğundan ve temsil krizlerinin açığa çıktığından bahseder. Kamusal otoriteye ve kurumsal yapıya yönelik güvensizlik ortaya çıkar. Bu durum yeni temsillerin yaygınlaşması için bir fırsat sunar ya da eski temsiller yeniden farklı bir içerikle devreye sokulur.

• Filmler dünyanın ne olduğuna ve nasıl olmasına gerektiğine ilişkin ortak düşünceyi yönlendiren kültürel temsiller sisteminin bir parçasını oluşturur. Bu süreçte İdeoloji, toplumsal güçlerin var olan düzen için tehdit yaratmasının önüne geçmeye çalışır. İdeoloji bunu kültürel temsiller aracılığıyla gerçekleştirir.

(6)

• Ancak en muhafazakar film bile bir eleştiri barındırabilir. Çünkü düzene tehdit oluşturan gerilimleri görünmez kılmaya çalışırken onları sergilemek zorunda kalır. Örneğin sınıfsal eşitsizliklerin otoriter bir lider tarafından çözüme kavuşturulduğu bir film muhafazakardır ancak bu eşitsizlikleri çözümlemek için onları göstermek zorunda kalması bir yapıbozum barındırır .

• Bu bağlamda Ryan ve Kellner Hollywood filmlerindeki farklı temsil ve söylem stratejilerini çözümlerken metafor ve metonimi kavramlarına başvurur. Metafor eğretileme anlamına gelir. Örneğin gemi yılan gibi kayar dediğimizde yılanın özelliklerini gemiye aktarmış oluruz.

Metonimi ise düz değişmecedir. Bir şeyin parçasının bütünü temsil edecek biçimde kullanılmasıdır.

• Michael Ryan ve Douglas Kellner, metaforu ideolojiyle ilişkilendirir.

Metafor kavrama ideal bir anlam yüklenmesi anlamına gelir. Örneğin kartal sözcüğünün gerçek anlamına işaret edilmemesi ve özgürlüğü simgelemesi gibi. Metafor bağlam dışı ve evrenselleştiren eksen olarak yorumlanır.

(7)

• Metonimi ise birbiriyle bitişik konumdaki nesneler arasında bağlantı kurar. Örneğin kartal kelimesinin gerçek anlamına işaret edecek biçimde kullanılması olarak ifade edilebilir. Kartal metonimik temsil çerçevesinde avcıyı, avlanmayı, doğadaki katliamı temsil edebilir.

• Metonimik temsil toplumsal sistemin farklı boyutları arasındaki bitişik, maddesel ve bağlamsal ilişkileri sergiler. İdeolojik metaforların altını oyar; egemen güçleri tehdit eden mücadeleyi görünür kılar. Metafor ideal anlamları maddi bağlantıların üzerine yerleştirirken metonimi metaforik hiyerarşileri etkisiz hale getirir.

• Ryan ve Kellner, metaforik temsilin metonimiye üstün kılınmasını ideolojinin bir özelliği olarak yorumlamıştır. Muhafazakarlığın yükseldiği dönemde metaforik temsil biçiminin yaygınlaştığını ileri sürerler.

Örneğin erkeğin kurtarıcı olduğu ve kadınların cezalandırıldığı aileyi merkezine alan eril fantezilerde, kamera retoriği de eril iktidarın tesisine katkı sunar. Erkek kahramanın iradesini ötekilerden üstün kılan alt açılı çekim kullanılır ya da erkek kahraman çerçevenin merkezine yerleştirilir (Şeytan ya da Jaws filmindeki temsil kodları düşünülebilir).

(8)

• Ancak daha önce de belirtildiği gibi metaforik temsil filmin söylemini kapatamaz. Metonimik bir bağlantının her zaman mevcut olduğu söylenebilir. Cemaate özlem ve sınıf atlama arzusu gibi temalar birtakım korku ve endişelerin metaforik temsillerle ortadan kaldırılmasını mümkün kılar. Ama bu endişelerin ya da hoşnutsuzlukların yeniden ortaya çıkmasına dair bir kaygı her zaman söz konusudur.

• Sinemada yapıçözümcü yöntem , popüler filmlerde ortaya çıkan sınıf atlama arzusu, aileye yönelik özlem, güçlü lider arayışı ya da tehditkar dış dünya gibi arzu ve korkuların metaforik temsiller aracılığıyla ataerkilve muhafazakar bir toplumsal yapıya ne şekilde eklemlendiğini;

birtakım kaygı ve korkuların nasıl yatıştırıldığını araştırır. Örneğin sınıf atlama arzusunun öne çıktığı bir film, sınıflı toplum yapısında herhangi bir sorun olmadığını ifade eder. Kapitalist ilişkilerin meşrulaştırılmasını mümkün kılar.

• Dolayısıyla Ryan ve Kellner’ın metaforik ve metonimik temsil arasında yaptığı ayrım, filmlerin tarihsel dönemlerde nasıl bir farklılaşma sunduğunu araştırmaya imkan sağlar. Bu temsillerin farklı ideolojilerle ilişkilendirilebileceğini gösterir.

(9)

KAYNAKÇA

Ryan, Michael & Douglas Kellner (1997). Giriş. Politik Kamera: Çağdaş Hollywood Sinemasının İdeolojisi ve Politikası ( E. Özsayar, Çev.). İstanbul: Ayrıntı. 17-42.

Stam, Robert (2014). Postyapısalcı Dönüşüm. Sinema Teorisine Giriş. İstanbul: Ayrıntı. 190-195.

 Hayward,Susan(2012). Yapısalcılık/Postyapısalcılık.

Sinemanın Temel Kavramları. İstanbul: Es Yayınları. 645-649.

Sarup, Madan (2004). Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm (A.

Güçlü, Çev.). Ankara: Bilim ve Sanat.

Smith, Philip (2007). Postyapısal Dönüş. Kültürel Kuram (S.

Güzelsarı & İ. Gündoğdu, Çev.). İstanbul: Babil. 163-183.

West, David (2005). Kıta Avrupası Felsefesine Giriş (A. Cevizci,

Çev.). İstanbul: Paradigma.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Kantitatif yapı veya bitki birliğindeki her türün bolluk derecesi.. • Bu sınıflandırma Shimwell tarafından da kabul edilmiş ve bu araştırıcı vejetasyon

Kök, gövde ve dal uçlarını meydana getiren meristem hücreleridir. Bu hücreler zigot’ un bölünmesi ve gelişmesi ile meydana gelen embriyoyu oluştururlar. Daha sonra

1960’lardan 1980'lere uzanan tarihsel bir süreç içerisinde farklı ülkelerde ortaya çıkan sinema hareketleri ve var olan film üretimi

Sağlık Bakanlığı Üst Solunum Yolu Patojenleri Referans Laboratu- varında incelenen örnek Rt-PCR ile N.meningitidis pozitif bulundu ve moleküler yöntemle

Lahur Sessa’nın, Ladava’dan isteği şu idi: "Satranç Tahtası üzerindeki birinci kare için bir buğday tanesi, ikinci kare için iki buğday tanesi, üçüncü

Bilgisayarlı toraks tomografisinde, sağ pulmoner ven seviyesinden geçen kesitlerde posterior mediastende sağ yerleşimli, çevre yumuşak dokuları ile sınırları tam olarak ayırt

• Belli türler arasında paylaşılan ve ortak atadan değiştiği için benzer olan homolog özelliklerdir. * Genetik şifre yaşayan tüm türlerde ortak olan homolog

Otobüs sektörünün ve şirketin, 2020 yılının değerlendirilmesi ile 2021 öngörülerinin paylaşıldığı online basın toplantısına, Mer- cedes-Benz Türk Otobüs Pazar- lama