• Sonuç bulunamadı

Kent emekçilerini üretim araçlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kent emekçilerini üretim araçlar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kent emekçilerini üretim araçlarından kopartan sermaye, kırı kapitalistleştirip dönüştürdüğü ölçüde kır emekçisini de proleterleştiriyor. Kimi zaman kendi toprağı üzerinde sözleşmeli üreticilikle köleleştirilen kır emekçisi, kimi zamanda en temel üretim girdisi olan tohumdan biyoteknoloji yoluyla kopartılarak toprağına yabancılaşıyor. Gıda egemenlikleri ellerinden alınmış geniş kitleler sağlık, eğitim gibi temel haklarını yitirdikleri gibi beslenme, barınma, yaşama

haklarını da yitiriyorlar. Doğa geri dönüşü olmayan bir yok oluşa emanet ediliyor.

Bu mücadele hattının bileşeni olan sendikalı ve göreli örgütlü sayılan fabrika işçilerinin dışında kalan ve giderek proleterleşen kır emekçileri sermaye çağının tüm çelişkilerini derinden yaşarken kendi özgül örgütlenme

deneyimlerini yeni yeni ortaya çıkarmaktadır. Ekolojik krizin tüm insanlığı ve geleceği tehdit ettiği gerçeği karşısında ekolojik krizi çözmeye muktedir özne ise herkes değildir. Bu nedenle kır da yeniden ortaya çıkan sendikal dirilişi iyi gözlemlemek gerekir. çünkü bugün kır emekçisi ekolojik krizi çözmeye muktedir bir siyasallaşma ve örgütlenme sürecinin ip uçlarını vermektedir.

Çiftçi Sendikaları tam da böyle bir politik örgütlenme sürecinin bileşeni olarak doğuyor.

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu 21 Mayıs 2008'de Ankara Valiliği'ne kuruluş başvurusunu yaptı. Konfederasyon kuruluş başvurusu için sendika başkanları o gün Ankara'daydı. Konfederasyonunun müstakbel üyesi sendika

başkanları, başvuru kabul edilecek mi edilmeyecek mi heyecanı içindeydi. Ne de olsa hükümet, çiftçilerin Sendika kurma hakkına yönelik taleplerini bugüne kadar görmezden gelmişti. Onlara işveren sendikası kurun ama çiftçi sendikası kurmayın telkinleri bile yapılmıştı. Ama çiftçiler, ısrarla Uluslararası hukuka, çalışma yaşamından doğan yargı içtihatlarına, temel hak arama özgürlüklerine yaslanarak çiftçi sendikası kurmak istediler.

çünkü artık motorların üzerinde yeşilden sarıya çalan tarlalar üzerinde ürününü kaldıran, ekim ayında hasadının karşılığını alan çiftçi manzarası romanlarda ve filmlerde kalıyordu. çiftçiler topraklarının üzerinde işçileşiyor, pazarda rekabet güçlerini büyük tarım tekellerine kaptırıyorlardı. Ekim ve dikim maliyetleri artıyor, temel tarım girdilerini belirleyemiyor, kontrol edemiyor ve temin edemiyordu. Onlara dayatılan tarım politikası her gün daha fazla yoksulluk, umutsuzluk getiriyordu. Toprakla iç içe yaşıyor ama endüstriyel tarım yüzünden daha fazla gübreye, kimyasala ve özel bankalara bağımlı hale geliyorlardı. çiftçilere iki yol dayatılıyordu, ya tarımın dışına çıkacak, kente göç edecek - üretmeyecekti, ya da kendi toprağı üzerinde sözleşmeli üretim gibi yöntemlerle işçileşip, nasıl, ne için ne kadar üreteceğine karar veremeyecekti. çiftçiler üçüncü yolu tercih ettiler. Örgütlenerek, önce kendilerini topraklarının üzerinde topraksız bırakan, üretimin içinde proleterleştiren tarımsal şirketlere karşı güç ve özgüven kazanmak

istediler. Topraktan, üretimden kopmadan, kente göç etmek zorunda kalmadan, emeğinin karşılığını doğa ile dost tarım yöntemleri ile kazanmak istediler. Toprağı, suyu, havayı sömürmeyen, kadınların ve erkeklerin eşitliğine dayanan, yerel türleri ve biyoçeşitliliği koruyan bir tarım için örgütlendiler.

Ancak bilinmelidir ki, Konfederasyona karşı hükümetin baskıcı tutumu ise devam edecek. Buna karşın, çiftçilerin örgütlü mücadele sürecini kazanmaları, Türkiye'de yıllardır oy deposu olarak görülen kırsal nüfusun siyasal tercihlerinin biçimlenmesinde köklü bir dönüşüme yol açabilir. çiftçilerin seçimden seçime hatırlanmalarına son noktayı koyabilir. Bu kazanım, kentte yaşayan milyonlarca insanın sağlık, gıda, tohum haklarının tesisi için temel bir

zemin hazırlayabilir. Aracılara, komisyonculara, tacirlere karşı sendikal açıdan güçlü bir tarımsal nüfus daha nitelikli, sağlıklı tarımsal bir üretim yapacaktır. Böyle bir üretim ve dağıtım sisteminin geliştirilmesi, tüccarlığa soyunmuş tarım tekelleri dışında herkesi memnun edecektir.

Çiftçilerin bu süreci kazanmalarının ise asgari koşulları olduğunu bilmek gerekiyor. Öncelikli olarak, kırsal politikayı tali sorun alanı olarak gören, sol siyaset algısının politik zeminden süpürülmesi gerekir. Bu politik mücadeleyi, çiftçilerin özlük haklarına indirgemeden, kır ve kent emekçilerinin birleşik cephe mücadelesi olduğunu kavramak gerekir. Kentli nüfusun, gündelik çıkarları için dahi olsa çiftçi sendikalarının desteklenmesi gerektiği düşüncesi geliştirilmelidir. Başta Ziraat Odaları olmak üzere meslek ve taban örgütleri içinde, çiftçi sendikalarının sosyal ve siyasal taleplerinin inşası için tüketici, ekoloji, tarım örgütlerinin dayanışma ağlarının gelişmesine yönelik işbirlikleri inşa edilmelidir. çiftçi sendikası mücadelesinin sadece toprak sahibi meslekten çiftçiyi değil, topraksız çiftçiyi de kapsayacak bir sendikal hatta genişletilmesi önemlidir. Bu zeminde gelişecek bir mücadele pratiği, kırsal nüfusta biriken yoksulluğu, politik zenginliğe, öfkeyi ise bir tür politik bilince yükseltecektir.

(2)

Yerel, ülkesel ve enternasyonal düzeyde bu örgütlenmeler birbirinden eşitsiz gelişmesine karşın, bu örgütlerin

biriktirdikleri deneyimler, mücadele alanının özgüllükleri gözetildiği ölçüde diğer ülkelerin ve bölgelerin emekçilerine de ışık tutmaktadır. Bu kır ve kent emekçilerinin ortak politik talepleri ve yeni hak mücadele biçimleri sermaye düzenine karşı yeni bir toplumun ilksel biçimlerini barındırıyor. Emperyalizmin göreli olarak içselleşme sürecinin yaşandığı, ekonomisi tarımdan kopan ve yüzü sanayileşmeye dönük bizim gibi ülkelerde yaşanan değişimler, krizler yeni sınıfsal çelişkiler ve dinamikler doğuruyor. Bu çelişki biçimlerini açığa çıkartmak ideolojik mücadeleyi de zorunlu hale getiriyor.

Türkiye kırsalında yaşanan kapitalistleşme dalgası ve uluslararası sermayenin egemenliğinde tekelleşen ve patent altına alınan yaşam karşısında emekçilerin yeni ve kitlesel örgütlenmelerde ideolojik ve politik harmanlanma ihtiyacı can yakıcı şekilde açığa çıkıyor.

Kapitalizmi aşmayı önüne koymuş örgütlü yapılar kırsal alana dair politika geliştirmedikleri sürece bu niyetlerinde başarılı olamayacaklardır. Ekolojik bir gelecek kurma niyetinde olanlar için de aynı durum geçerlidir. Kırsal alanın politikasını kent emekçileriyle buluşturmadan, kır emekçisinin tüm sınıf içi çelişkilerini gözeterek bu alanda

örgütlenmeler yaratılamadan kent ve kır işçilerinin politik mücadele birliğini inşa etmenin olanağı hiç yoktur.

Ekolojistler bu alanda yeşeren toplumsal mücadele dinamiklerine bugün en fazla ideolojik ve lojistik destek olabilecek güçtedir. Bu gücünü de en temelde tohumun, gıdanın, biyogüvenliğin korunmasına yönelik kampanyalarda açığa çıkartmaktadır.

Kentsel mekanlarda mücadele deneyimlerini biriktiren ekoloji hareketi, çiftçilerin acil toprak reformu taleplerini, tarım işçilerinin sosyal güvenlik ve sendikalaşma ihtiyaçlarını, endüstriyel tarıma karşı mücadele hatlarını, neo liberalizmin kuralsızlaştırma politikaları karşısında çiftçilerin kredi, destekleme v.b ihtiyaçlarını kentsel politikanın merkezine taşıyabildiği ölçüde kır ve kent emekçilerinin birliği mücadelesine bir katkı sunmuş olacaktır.

Ekoloji Kolektifi, insan ve doğa ikiliğini, sermaye ve emek çelişkisini, kır-kent yarılmasını, kadının emek

sürecindeki sömürüsünü ortadan kaldırmayı ufkuna koymuştur. Bu mücadele sınırların olmadığı bir dünyada, sınıfsız, sömürüsüz, tahakkümsüz bir geleceği tahayyül etmek demektir. Ancak tahayyülümüzle yaşanılan sorunlar arasındaki açıyı kapatmak için mücadele etmek gerekiyor. Bu fikri düzeyi bir yaşama biçimine dönüştürerek örgütlenmek mümkün.

Bu noktada çiftçilerin sendikal mücadelesinin emeğin ekoloji mücadelesi olarak geliştirecek pek çok örgütlenme tarzının gelişmekte olduğunu da söyleyebiliriz. 2004 yılında Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Hayır mücadelesi sürecinden bugüne kadar, çiftçi, tüketici ve ekoloji mücadelesi politik bir harmanlanmayı da kısmen başarmıştır. Canavar Domates kampanyasında genetiği değiştirilmiş organizmalara hayır mücadelesi, toplumun geniş bir

kesiminin belleğine yer etmiştir. Bugün ise gdolu mısır işleyicisi Cargill'e, çok uluslu tarım, gıda ve tohum tekelerine karşı yürüttüğümüz "Mısır Balonu" turu ile de gıda ve tohumun hak olduğuna yönelik kampanyayı aynı eksende devam ettiriyoruz.

Bu zeminler, çiftçilerin örgütlü mücadelesinin, kentlerde yaşanan politik heyulayı nasıl alt üst edebileceği kısmen gösterilebilmiştir. Özellikle, Gıda krizi ile patlak veren süreç, Türkiye tarımının iğdiş edilmesinin sonuçlarının

sinyalini verdiği gibi, kır ve kent politikasının bütünlüklü bir zeminden üretilmesi gerekliliğini de ortaya koymuştur. Özellikle tohumculuk ve yem sektörünün giderek çok uluslu şirketlerin denetimine girmesine, gen varlıklarının patentlenmesine karşı geliştirilen mücadeleler, doğa korumacılığın, çevreciliğin sektörelci, sivil toplumcu ideolojik yanılsamalarını kırmıştır. Biyolojik çeşitliliğin aynı zamanda, halkların çeşitliliği ve birlikte uyumu olduğu, genetik varlığın korunmasının, biyokorsanlığa karşı mücadelenin kapitalizme karşı mücadele olduğunun politik bilince çıkmasını olanaklı kılmıştır. Endüstriyel kapitalist kır ve kent politikaları karşısında, politik omurgası sağlam bir duruşun da üretim ve yönetim arasında derinleşen çelişkinin aşılması ile mümkün hale gelebileceği anlaşılmıştır. Bu açıdan çiftçilerin önümüzdeki yıllarda üretim araçlarından tamamen koparak köleleşmesi süreci ile kent yoksullarının gıda, su, enerji açısından sömürgeleştirilmesi eşgüdümlü gelişecektir. Keza önümüzdeki dönemin sermaye birikim süreçleri bu zeminlerden genişleyecektir. Ekoloji mücadelesi de bu açıdan kendi siyasal öznesi olan kentte ve kırda yoksullaşan kitlelerin taleplerini politikleştirebildiği, örgütleyebildiği sürece varlık zemini

(3)

mücadeleyi liberallerin ve muhafazakârların abdest suyundan bozma kırsal kalkınma projelerinde deşelenmek sanan sivil toplumcular ise AKP'nin avlak bekçiliğinden öte bir rol üstlenemeyecekler.

Gıdayı ve tohumu korumak, yaşamın geleceğini savunmak kır emekçisinin de politik örgütlülükleriyle mümkün hale gelecektir. Bir dirhem örgütlüğünün etkisini ise bilinç, irade ve kararlıkla dokunmuş mücadele süreçleri gösterecektir Fevzi ÖZLÜER (Ekoloji Kolektifi) - ANKARA

Referanslar

Benzer Belgeler

Başka bir ifade ile 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar kabul edilene kadar sadece daimi tarım işçileri ile bir ücret karşılığında kamu sektöründe geçici olarak çalışan tarım

The fruit size, fruit weight, fruit colour, fruit flesh firmness, titratable acidity (TA) soluble solids content (SSC), fruit colour, ethylene production (µL/kg.h.) and

ancak miras hukukunun ve üretim maliyetlerinin fazlalığının tarımsal üretimin gelişmesine engel olduğu, çok parçalı tarımın üretime ciddi engel

Bu çalışmada Trabzon Meydan Parkı’nda bulunan kent donatıları tespit edilerek kullanıcılara uygulanan anketle birlikte kent donatılarının kent kimliğine katkısı ve

arazilerinin kamula ştırılması için çalışmalara başladı.Hükümet Marinkovic'in topraklarının yasa dışı yollarla edinildiği ve daha önce al ınan kararlar doğrultusunda

Orman ve Su İşleri Bakanı’nın da HES projelerine karşı mücadele edenleri karalamak amacıyla sık sık baş vurduğu, kendi politikalarına karşı duranları vatan hainliği

İşte bu profesyonel çevre avukatlığı ile düşünsel olarak aynı düzlemde bulunan gönüllü çevre avukatları da vardır. Bu yönüyle çevre avukatl ığının iki

Bu konuda ikameci bir politika izlememize karşın, kimi zaman mücadelenin yürütülüş biçimi ve mücadelenin öznesi olmaya soyunanlar mücadelenin önündeki en büyük engel