• Sonuç bulunamadı

GENÇLİK VE DİJİTAL ÇAĞ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "GENÇLİK VE DİJİTAL ÇAĞ"

Copied!
239
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GENÇLİK VE DİJİTAL ÇAĞ

EDİTÖRLER

Aylin GÖRGÜN BARAN Oya HAZER

M. Serhat ÖZTÜRK

HACETTEPE

2020

(2)

GENÇLİK VE DİJİTAL ÇAĞ

Editörler

Prof. Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Gençlik Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Müdürü

Beytepe /Ankara abaran@hacettepe.edu.tr

Prof. Dr. Oya HAZER

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü

Gençlik Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı Beytepe /Ankara ohazer@hacettepe.edu.tr

Dr. Öğr. Üyesi M. Serhat ÖZTÜRK

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü

Gençlik Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Beytepe /Ankara sozturk@hacettepe.edu.tr

Yayın Hakları, 2020, Hacettepe Üniversitesi Copyright, 2020 by Hacettepe University ISBN: 978-975-491-497-9

Uyarı: Bu kitabı oluşturan tüm makalelerin sorumluluğu yazarlara aittir.

(3)

İçindekiler

ÖNSÖZ

C KUŞAĞI GENÇ TÜKETİCİLERİN DİJİTAL ÜRÜN SATIN ALMA VE KULLANMA DURUMLARI………1 DIGITAL PRODUCT BUYING AND USE BEHAVIOR OF C GENERATION YOUNG CONSUMERS

Aybala DEMİRCİ AKSOY

GENÇLİK–DİJİTAL ÇAĞ VE SUÇ………..11 YOUTH-DIGITAL AGE AND CRIME

Emre Cihan ATEŞ, Atiye Pınar ATEŞ

Y KUŞAĞINDA SOSYAL MEDYA KULLANIMI VE İNTERNET BAĞIMLILIĞI ……….….…..21 SOCIAL MEDIA AND INTERNET ADDICTION OF Y GENERATION

Işıl AVŞAR ARIK, Birsen ŞAHİN KÜTÜK

DİJİTAL AKTİVİZM VE GENÇLİK ……….36 DIGITAL ACTIVISM AND YOUTH

Aylin Görgün Baran

POST-DİJİTAL ÇAĞDA İLETİŞİM VE ETKİLEŞİMLE KAPANAN BOŞLUKLAR………..………..48 GAPS CLOSED BY COMMUNICATION AND INTERACTION IN THE POST-DIGITAL AGE

Cansu BAŞDEMİR

Z KUŞAĞININ SOSYAL AĞLARDA KARŞI KARŞIYA OLDUĞU TEHLİKELER VE ONLARI BU TEHLİKELERDEN KORUMAYA YÖNELİK ÖNERİLER………..53 THE THREATS Z GENERATION FACE ON SOCIAL MEDIA AND SUGGESTIONS TO PROTECT THEM FROM THESE THREATS

Hatice Gökçe BİLGİÇ, Süleyman Sadi SEFEROĞLU

DİJİTAL ÇAĞIN SANAL ZORBALIK İLE İMTİHANI: UNFRİENDED, DARK WEB FİLMİ ÖRNEĞİ……….…..69 TEST OF THE DİGİTAL AGE WITH VIRTUAL BULLYING: AN EXAMPLE OF UNFRIENDED, DARK WEB MOVIE Mehmet ÇAKIR

YENİ NESİL ÖĞRENME KÜLTÜRÜ: ÇEVRİMİÇİ ÖĞRENME TOPLULUKLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME………..….80 THE NEW GENERATION OF LEARNING CULTURE: A REVIEW OF ONLINE LEARNING COMMUNITIES

Fatma Kübra ÇELEN, Süleyman Sadi SEFEROĞLU

YENİ MEDYA VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ: AİLEDE SOSYAL ETKİLEŞİM………..…..92 NEW MEDIA AND COMMUNICATION TECHNOLOGIES: SOCIAL INTERACTION IN THE FAMILY

Oya Hazer

BAĞIMLILIK ODAĞINDA GENÇLERDE TEKNOLOJİ

KULLANIMI………..103 TECHNOLOGY USE IN YOUTH ON THE FOCUS OF ADDICTION

Sedat IŞIKLI

(4)

GENÇ BİREYLERİN MAHREMİYETİ TOPLUMSAL ALANA SUNUMUNDA ETKİLİ OLAN İHTİYAÇLAR VE DİJİTAL DÜNYANIN ROLÜ………..………110 THE NEEDS THAT HAVE AN IMPACT ON THAT YOUNG INDIVIDUALS PUT THEIR PRIVACY ON SOCIAL SPHERE AND ROLE OF DIGITAL WORLD

Ziyaeddin KIRBOĞA

GENÇLERİN DİJİTAL VATANDAŞLIK DÜZEYLERİ İLE SİBER ZORBALIK EĞİLİMLERİ………..124 DIGITAL CITIZENSHIP LEVELS OF YOUNG PEOPLE AND THEIR CYBERBULLYING TRENDS

M. Hamil NAZİK, Hüsne DEMİREL, Ayşe BAYRAKTAR

SOSYAL MEDYA VE DOLAYIMLI GÜNDELİK YAŞAM: GOFFMAN VE CASTELLS EKSENİNDE SOSYAL MEDYA KULLANIMININ GENÇLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ (ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)……….……….139 SOCIAL MEDIA AND INDIVIDUAL DAILY LIFE: THE EFFECT OF SOCIAL MEDIA ON YOUNG PEOPLE ON THE GOFFMAN AND CASTELLS AXIS (CASE OF ADIYAMAN UNIVERSITY)

Cem Koray OLGUN, Emre ÖZTÜRK

GENÇLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI ARAŞTIRMASI………..………...155 RESEARCH ON INTERNET ADDICTION IN YOUNG PEOPLE

M. Serhat Öztürk

DİJİTAL VATANDAŞLIKTAN DİJİTAL EBEVEYNLİĞE DÖNÜŞÜM……….…………..165 TRANSFORMATION FROM DIGITAL CITIZENSHIP TO DIGITAL PARENTING

Fatih YAMAN, Işıl KABAKÇI YURDAKUL, Onur DÖNMEZ

DİJİTALLEŞME, ASKERİ SİMULASYON OYUNLARI VE PROPAGANDA ……….…….181 DIGITALIZATION, MILITARY SIMULATION GAMES AND PROPAGANDA

Ceren Yeğen, S. Can Dönmez

TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR, TANIMLAMALAR VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER ÜZERİNE BİR İNCELEME………....……….193 AN EXAMINATION OF CONCEPTS REGARDING TECHNOLOGY ADDICTION, DESCRIPTIONS AND RELATED FACTORS

Hatice YILDIZ DURAK

YENİ KUŞAKLARA YÖNELİK PAZARLAMA………..….207 MARKETING FOR NEW GENERATIONS

Sefa Emre Yılmazel

(5)

ÖNSÖZ

20. yüzyılın son çeyreğinde hız kazanan teknolojik gelişimin bireylerin günlük yaşamına etkisi, günümüzde daha da belirginleşmiştir. Teknoloji ve özellikle İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte bilginin üretim, yayılım ve tüketim süreçlerinde görülen artışın yanı sıra kimlik edinimi ve gösterimi de sosyal ağlar ve ve diğer teknolojik yenilikler üzerinden oluşturulan kişisel hesaplar aracılığıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Gittikçe yaygınlaşan bu sosyal ağlarda bireyler, kendi değer yargılarını kurgulamaya ve sunmaya başlamıştır. Sosyal ağlar ve diğer teknolojik yenilikler aracılığıyla dünyayı ve çağını algılamaya çalışan ve kendini ifade etmek isteyen grupların başında genç bireyler gelmektedir. Kimlik ve benlik kurgularında sosyal ağları bir araç olarak görmekle birlikte bilgiye erişim noktasında da sanal kaynakları temel referans olarak algılayan gençler, dijital çağın en önemli özneleri konumundadır.

Bu doğrultuda 1999 Yılında kurulan ve farklı disiplinlerden akademisyenlerin katkılarından oluşan Hacettepe Üniversitesi Gençlik Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (HÜGAUM) öncülüğünde, Gençlik ve Dijital Çağ temalı bu bölümlü kitap hayata geçirilmiştir. Farklı disiplin ve araştırma alanlarından uzman isimlerin yazılarıyla oluşan bu kitabın alanyazında önemli bir boşluğu dolduracağını düşünmekteyiz.

Bu akademik çalışmaların yanı sıra HÜGAUM olarak gençlerin kendilerini geliştirmelerine ve farklı konularda bilgilendirilmelerine yardımcı olan seminer, konferans ve bilgilendirme toplantılarına ilişkin etkinliklerin her yıl düzenli olarak yapılmasına özen gösterilmektedir.

Bu anlamda Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Haluk Özen’e sağlamış oldukları imkan ve katkılardan dolayı minnettarız. Yine bu kitabın oluşturulması ve basılması konusunda bizlere her zaman destek veren Rektör Yardımcımız Sayın Prof. Dr. Cemal Güzel’e çok teşekkür ederiz.

Hacettepe Üniversitesi Yayınları olarak basılan bu kitaba araştırma-inceleme-derleme makaleleriyle katkı veren çok değerli yazarlarımıza, HÜGAUM yönetim kurulu üyelerimize teşekkür ederiz.

Aylin Görgün Baran Oya Hazer

M. Serhat Öztürk

‘Gençlerin yetişmesine önem veriniz çünkü bu yolda en küçük ihmal ülkenin yapısını ve geleceğini yok eder.’ - Aristoteles

(6)

GİRİŞ

İçinde yaşadığımız çağın teknolojik gelişmeleri gerek kurumları gerek örgütlenmeleri gerekse bireyleri bu yeniliğe uyum yapmayı ve sürdürülebilir kılmayı gerektirmektedir. Öyle ki Bell’in entelektüel teknoloji olarak nitelediği iletişim teknolojilerinin sürekli kendini yenileyen bir özelliğe sahip olarak gelişmesi insanların bu teknolojiye göre kendi yaşam düzenlemelerini sürdürülebilir hale getirme konusunda çabalarını artırmaktadır.

İnsanların çok eskilerden beri topluluk halinde yaşadıkları dönemde bile bir ağ yapısı içerisinde hareket ettikleri bilinmektedir. Bu ağın kendi küçük çevrelerinde ve bireylerin kendi aralarında etkileşim içinde gerçekleşen sosyal ilişkiler kapsamında ilksel bir ağa tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Ancak günümüzde çok daha hızlı, karmaşık ve ölçeklenebilir ağların varlığı dijital teknoloji ve iletişimin gelişmesiyle kendini önceki döneme göre farklılaştırmakta ve bunu açıkça ortaya koymaktadır. Dijital iletişim teknolojik gelişmeleri aynı zamanda dünyanın da giderek küçülmesine neden olmakta ve McLuhan’ın ifadesiyle “küresel köy haline”

dönüştürmektedir. McLuhan’ın “küresel köyü” günümüzde paradoksal olarak bireylerin dijital ilişkilerinde samimiyet ve güven duygusunun bir taraftan gelişimine olanak sağlarken öte taraftan kırılmasına ya da yok olmasına yol açmaktadır. Bu paradoksal durum, dijital ve iletişim teknolojilerinin gelişiminin süreklilik taşıdığı noktadan bakıldığında normal karşılanabilir. Çünkü bu teknolojik gelişim sürecinin sabitleneceğini söylemek mümkün değildir. Aksine bu teknolojiler büyük bir gelişme ivmesi kazanarak günümüzün toplum/endüstri 4.0 ve yapay zeka uygulamalarını gündeme getirmiştir. Artık sanayi devrimi için buharlı makinelerin üretim sürecine girmesi ne kadar önemli ise enformasyon toplumu için de bilgi işlem teknolojilerinin üretim sürecine girmesi o kadar önemli hale gelmektedir.

Toplum ya da endüstri 4.0 sürecine nasıl ulaşıldığı meselesine bakıldığında toplumların teknik olarak gelişim sürecini açıklayabilmek kolaylaşmaktadır. Castells “Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür (2008)”

adlı eserinde bu toplumun temel özelliğini bilgi teknolojisi ve internet sayesinde dünyayı giderek kuşatan bilişim ağlarının oluşturduğundan söz etmektedir. Küresel ağların inşası, ağ toplumunun yükselmesine neden olmuştur. Küresel anlamda ağ mantığı medyadan küresel sermayeye, toplumsal hareketlerden kimlik biçimlerine ve çalışma ilişkilerine kadar enformasyonel toplumun bütün alanlarını kapsayacak biçimde kendini göstermektedir. Bu noktada ağlar her türlü sınırlamanın ötesinde iletişim kurabilen ve aynı iletişim evrenini içererek genişleyebilen bir yapı sunmaktadır ve toplumun enformasyon toplumu olarak anılmasını getirmektedir. Enformasyon toplumu tıpkı kapitalist ilişkilerin ağ mantığı dolayımında işleyen ve giderek küresel ölçekte yaygınlaşan bir özelliğe sahiptir. Tam da küresel ilişkilerin yaygınlaştığı bu noktada bilgi ve iletişim teknolojilerin devreye girmesiyle bir ağ toplumunun varlığı önem kazanmaktadır. Böylelikle ağ toplumu küresel ölçekte sermayenin, kültürün, emek gücünün serbest dolaşımını getirmekte ve toplumların karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin gelişimine olanak sunmaktadır. Bu nedenle ülkelerin yönetiminde söz sahibi olanların, ne tür bir toplumda yer aldığımızı, ne tür toplumsal süreçlerin ortaya çıktığını, yapısal olanın ne olduğunu ve amaca yönelik toplumsal eylemlerle nelerin değiştirilebileceğini bilmek ihtiyacındalar.

Günümüzde teknolojik ilerlemeler farklı ve yenilikçi bir yapı sergilemekle birlikte toplumsal yapıda önemli dönüşüm ve değişimler sağlamıştır. Bilişim teknolojilerinin ve endüstrinin ortaklaşa bir ürünü olan dijital gelişmeler imalat ve endüstri alanında bir devrimin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu devrim robotların üretimi ve yapay zeka marifetiyle insandan kaynaklanan hataların en alt düzeye indirilmesi, insanların işini

(7)

kolaylaştırma anlamında fabrikalardan başlayıp ev ve ofis ortamlarına ve girerek çeşitlenen alanlara kadar yayılması ve kullanılmasıyla büyük bir atılım göstermiştir.

İnsanlığın ilk dönemi olarak bilinen avcı-toplayıcı dönemden ikinci dönem olan neolotik döneme yani tarım ve yerleşik yaşama geçiş ve uzun süren bir tarımla birlikte zenaat üretiminin ardından üçüncü dönem olarak değerlendirilen sanayi devrimi yaşamıştır. Şimdi ise sanayi devriminin kendi içinde 4 farklı aşama olarak bir gelişim gösterdiği vurgulanmaktadır. Sanayinin makineleşmeden başlayarak (Endüstri 1.0), elektrik endüstrisine (Endüstri 2.0) otomasyondan (Endüstri 3.0) ve İnternete (Endüstri 4.0) doğru ilerleyen bir teknoloji devriminden söz edilmektedir. Bu bağlamda endüstri 4.0; bilişim, iletişim, internet, sensor (veri toplama), otomasyon, yapay zekâ ve robotik teknolojilerinin üretim süreçlerini yoğun biçimde etkileyen ve onların dönüştürmesi ile birlikte ortaya çıkan yeni bir duruma göndermede bulunmaktadır. Kuşkusuz kapitalist sistemin aldığı bu yeni durum küresel ölçekte yeni sorunların odağı haline gelmekle birlikte eski alışkanlıklarımızı sürdürme çağının da kapanmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla insanlık, küresel anlamda ileri bir teknolojiye sahip olmakla birlikte kendi içinde çelişkisel olarak toplumlarda sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel farklılıkların yaşanmasını kaçınılmaz kılmakta ve sınıflar arası mesafe kendini daha açık bir biçimde ortya koymaktadır. Bu durumu dijital bölünme ya da dijital eşitsizlik (digital divide) olarak kavramsallaştıran sosyologlar bunu, düşük gelirli, az eğitimli, düşük sosyal sınıflar, yoksul bölgeler çerçevesinde değerlendirerek, bilgisayar ve internete sahip olanlar ve olamayanlar, bilgisayar ve interneti kullanan ve kullanamayanlar, bilgisayar ve internete erişen ve erişemeyenler bağlamında bir bölünme ve eşitsizlikten söz etmektedirler. Dolaysıyla “bilgi teknolojisi devrimi" bu insanları dışlamıştır ve eşitsizlik gittikçe daha belirgin bir biçimde kendini göstermektedir. Ancak bu görüşün karşısında olanların bir kısmı (Norris) bu bölünmenin geçici olduğunu ve İnternet katılımının

"normalleşmeye" devam etmesiyle ortadan kalkacağını ileri sürmektedir. Bir kısmı (Prensky) ise 2000 yılından itibaren doğanların bu teknolojinin içinde büyüdükleri görüşünden hareketle dijital bilgelilik yaşanacağını ve bu dönemde yaşayanların artık “dijital bilge insan” olarak adlandırılacakları iddiasında bulunmaktadırlar. Her iki iddianın da geçerlilik payı olmakla birlikte geç kapitalist dönemde yoksulluk, güvencesizlik, terör ve savaşların varlığı dikkate alındığında küresel, bölgesel ve yerel anlamda bir iktidar mücadelesinin devam ettiği görülmekte ve bu bölünmenin derinleşeceği fikrinin göz ardı edilmemesi gerektiği üzerinde durulmaktadır.

Öte yandan World Wide Web olarak bilinen ve Türkçe’de Dünya Çapında Ağlar olarak geçen dört farklı WEB uygulamasının olduğundan söz edilmektedir. Bu uygulamalar bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimine koşut olarak sanayi devriminin dört farklı dönemine tekabül ettiği görülmektedir. WEB 1.0 site uygulamaları olarak nitelenmektedir. Kullanıcının bir site oluşturması ya da ara yüzey tasarlaması web 1.0’a örnek gösterilebilir.

Oysa WEB 2.0 uygulaması kullanıcılar arasında bir etkileşimi gerektirmekte ve farklı ağ ortamlarında farklı amaçlarla kullanımını ifade etmektedir. Örneğin Facebook, You Tube, Tweeter gibi sosyal paylaşım siteleri web 2.0 anlayışı ile tasarlanmış ve çoğunlukla çevrimdışı kullanımına olanak veren ve giderek artan ölçüde internette içerik barındıran bir uygulamadır. Dolayısıyla sosyal medyada paylaşım web 2.0 ile başlamıştır. WEB 3.0 ise semantik veri tabanlarının oluşturulmasını içermekte ve yapay zekalı web olarak nitelenmektedir. Bunun anlamı birbiriyle ilişkili olan veritabanı sistemleri aracılığıyla kullanıcıların beğenilerinin ne olduğunu anlamlandırabilen/anlayabilen ve buna göre kullanıcılara önerilerde bulunan ve belli çözümler sunan bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. Önceden bilgisayarada yalnızca yazılım üzerinden yapılıp web’e taşınan bu uygulama günümüzde mobil telefonlar sayesinde daha yaygın kullanılır hale gelmiştir. Böylelikle içeriklerin

(8)

insan kontrolü yerine yazılımların kontrolüne geçtiğine işaret eden ve buna göre içerik üreten bir uygulama biçimidir. WEB 4.0 ise akıllı web adını almakta ve bugün kullandığımız iç-içe geçmiş tüm etkileşimli ağlar kastedilmekte ve tüm web uygulamalarını yapısında barındırmaktadır. Yapay zeka üzerine kurulmuş bir işletim sistemi olan Web 4.0 bir sunucudan bir çok kullanıcıya hizmet verebilen bir iletişim sistemi olarak nitelenmekle birlikte içerik üretimlerine yazılım kontrolleri üzerinden iletişime geçen yapay oluşumlar söz konusu olmaktadır. Böylelikle WEB üzerinden endüstri/toplum 4.0’ın “ağ toplumu” ya da “ağ bağlantılı toplum” olarak adlandırılması günümüzün gelişmeleri dikkate alındığında kaçınılmaz görünmektedir.

Durum böyle olunca ve dijital teknolojiye hakimiyetin gençler arasında giderek yaygınlaştığı gerçeğinden yola çıkıldığında mevcut teknolojiyi daha çok kullandıkları için gençlerin “dijital yerli” olarak nitelendirilmesi boşuna değildir. Dijital göçmen olarak ifade edilen yetişkin ve yaşlı kuşağın ise interneti kullanmakta ne kadar usta olursa olsun, gençlerin bilgisine ulaşmakta güçlük yaşayacaklarına işaret edilmektedir. Ancak web 4.0’ın küresel bir ihtiyaç haline geleceğini düşünürsek tüm insanların dijital teknolojilere hakim olmasının ve öğrenmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu ifadenin her ne kadar kapitalizmin Pazar olanaklarını daha da genişleteceği ve küresel finans çevrelerinin karını azamileştireceği anlamına gelse de bu teknolojilerden kaçışın mümkün olmadığını göstermektedir. O hale öncelikli olarak yapılması gereken bu teknolojileri insanlığın, çevrenin kısacası ekosistemin gelişimi adına daha sorumlu bir biçimde nasıl kullanabiliriz, uygulayabiliriz, sorusunun yanıtını verecek politikaların oluşturulmasıdır. Gelecek için daha sorumlu ve kamu yararına ilişkin bir ahlak anlayışının devreye sokulması noktasından hareketle dijital teknolojilerin üretilmesi, öğrenilmesi ve bu imkanlara sahip olunmasının altını çizimek gerekir.

Tüm bahsettiğimiz bu teknolojik oluşum, yenilik ve ve gelişmelerden hareketle “Gençlik ve Dijital Çağ”

kitabımızda yer alan araştırma ve incelemeler bu toplumu ve onun kültürünü anlamada bizlere rehber olacağı düşünülmektedir. Özellikle kitapta yer alan bölümlerin büyük bir kısmının özgün çalışmalar olduğu görülmektedir. Ayrıca yazarların çoğunluğunun genç olması da dijital tenoloji ile ilgilenenlerin konunun yeni ve özünlüğünü kanıtlar niteliktedir. Kitapta sosyoloji, psikoloji, aile ve tüketici bilimleri, eğitim ve güzel sanatlar alanını oluşturan çalışmalar yer almaktadır. Dolayısıyla her bir bölümün sorumluluğu yazarına aittir ve yazarını bağlamaktadır. Bu noktadan bakıldığında kitapta bulunan çalışmaların her birinin ayrı bir katkı sunduğunu ve emek taşıdığını belirterek bu çabalarından dolayı tüm yazarlarımızı kutlamak isteriz. Ayrıca bu kitabındaki bölümler, dijital çağın belli temel meselelerine odaklanmaktadır. Bu bölümlerin tanıtımı, yazar soyadlarının alfabetik sıralamasına göre değerlendirilmeye çalışarak sizlere sunulmaktadır.

Kitabın ilk bölümünü oluşturan Gençlik, dijital çağ ve tüketim: C kuşağı genç tüketicilerin dijital ürün satın alma ve kullanma durumları adlı çalışma Aybala Demirci Aksoy tarafından kaleme alınmıştır. Bu çalışmada şu andaki gençler C Kuşağı olarak nitelenmekte ve bu kuşağın sosyal medya üzerinden neyi, nasıl tükettiklerini konu edinmektedir. Nitel bir araştırma olarak özgün bir nitelik taşıyan bu çalışma söz konusu genç tüketicilerin, hızla büyüyen dijital teknolojiler pazarında dijital ürün satın alan ve kullanan önemli bir nüfus kesimini oluşturmaktadır. Araştırmanın sonucuna göre C kuşağı genç tüketicilerin dijital ürünleri çoğunlukla internetten satın aldığı ve internet sitelerinden en fazla müzik ve telefon uygulaması indirdikleri tespit edilmiştir. Sosyal medyada müzik öğesini ve oyun öğesini aktif olarak kullanan bu gençlerin web öğesini en az olarak e-kitap uygulamasını kullandıkları ortaya konulmuştur. Bu sonuçlar gençlerin dijital çağın kendilerine sundukları imkan ve fırsatları iyi değerlendirdikleri ve gelecek açısından bu yolla tüketim ürünlerini satın almanın giderek

(9)

artacağını ortaya koymaktadır. Bu araştırma bilinçli tüketici oluşturmak için gerekli önlemlerin alınmasının önemini vurgulayan özgün bir çalışmadır.

İkinci bölümde Işıl Avşar Arık ve Birsen Şahin Kütük’ün ortaklaşa yazdıkları Y kuşagında sosyal kullanımı ve internet bağımlılığı başlıklı çalışmaları bir alan araştırması olarak, Y kuşağının durumunu konu edinmektedir. Araştırma 1990 ve 1999 yılları arasında doğan ve Karabük Üniversitesi Edebiyat ve Mühendislik Fakültelerinde öğrenim gören toplam 272 öğrenciye anket uygulanarak internet bağımlılığı ölçeği kullanılmıştır.

Araştırmadan elde edilen sonuca göre, internet kullanımının bu yıllar arasında doğan gençlerde oldukça yaygın olduğu, internet ve sosyal medya kullanım süresi arttıkça bağımlılık puanlarının da arttığı saptanmıştır. Bir alan araştırması olarak literatüre katkı niteliğini taşıyan bu çalışma ilgilenen araştırmacılara daha detaylı bilgi sunmakta ve yeni çalışmalar için bir model oluşturacağı düşünülmektedir.

Üçüncü bölümde yer alan Emre Cihan Ateş ve Atiye Pınar Ateş’in birlikte yazdıkları Gençlik, dijital çağ ve suç başlıklı çalışmaları, eleştirel bir bakışla sosyal medya kullanımının suç işleme aracına dönüşme riskini ve tehlikesini taşıdığını konu edinmektedir. Bu çalışmada, dijital çağın günümüzdeki değişen paradigmaları ışığında suç kavramının ne anlama geldiğinin ve suçun temel yapıtaşları olan suçlu, mağdur, mekan ve güvenlik güçleri açısından ortaya çıkardığı değişimlerin neler olduğunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu çalışma internet ve sosyal medyanın, bireylerin gündelik davranışlarını değiştirebilen güçlü bir enstrüman olduğu ve fiziksel birlikteliği ortadan kaldıran ve kimlik gizlemeye olanak tanıyan, farklı bir ifadeyle kişiyi kimliksizleştiren dijital ağlarla birlikte, suç işlemenin giderek kolaylaştığı meselesini gündeme getirmektedir.

Bu noktada gençlerin internet ortamında suç, risk ve tehlikelere açık hale geldiğini ve bu sebeple farklı türde zorbalıklara maruz kaldıkları, şiddet ve cinsel içerikli materyallere maruz bırakıldıkları ve istismara açık hale geldikleri üzerinde durulmaktadır. Dolayısıyla yazarlar, internetin olumlu katkılar sağladığı kadar olumsuzluklar da taşıdığı gerçeğinin gözden uzak tutulamayacağı ve siber suçların artma riskini taşıdığını belirtmektedirler. Bu noktada gençlere suçun mağduriyeti olmamaları yönünde gereken bilincin verilmesi önerilmektedir. Bu konunun gelecekte ciddi bir sorun oluşturacağı meselesinden yola çıkarak bazı mağduriyetlerin yaşanmaması için sürecin iyi yönetilmesi çerçevesinde şimdiden ilgili birimlerin harekete geçerek plan ve politikalarını geliştirilmeleri göz ardı edilmemelidir.

Dördüncü bölüm olarak Dijital aktivizm ve gençlik başlıklı çalışma Aylin Görgün Baran tarafından kaleme alınmıştır. Bir literatür taramasına yönelik olarak hazırlanan çalışmada gençlerin internet aracılığı ile Facebook, Twitter, Instagram ve Youtube’u nasıl ve hangi amaçlarla kullandıkları dijital aktivizm üzerinden konu edinilmiştir. Gençlerin sosyal medyada gösterdikleri aktivist davranışların kolay ve zor yönleri üzerinden ilerleyerek hashtag, slaktivizm, kliktivizm, vatandaş gazeteciliği, hacktivizm, smart mobs, flash mobs ve caps aktivizmi gibi farkındalık sağlamaya yönelik hareketlerin ne anlama geldiği konusunu gündeme getirilmektedir.

Bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmalar üzerinden gençlerin sosyal medyada aktif oldukları ve bazı toplumsal haeketlere ve imza kampanyalarına diğer yetişkin yaş gruplarına göre daha çok katılarak aktivist eylemlerde bulundukları meselesi kamusal alan üzerinden değerlendirilmektedir. Gençlerin dijital teknoloji kullanmalarını konu edinen alan yazında dijital teknoloji kullanımının hem bir eylemlilik hem de bir aktivizm olarak nitelendirilebileceği vurgulanmaktadır. Alanın kavramlarına hakim olunması ve araştırmacıların yeni

(10)

çalışmalarında kavramsal bir çerçeve oluşturmasına katkı sağlaması açısından çalışmnaın önemli olduğu düşünülmektedir.

Beşinci bölümü oluşturan Post-dijital çağda iletişim ve etkileşimle kaplanan boşluklar, başlıklı çalışma, Cansu Başdemir tarafından yazılan ve post-dijital çağın ortaya çıkardığı bir sorun olarak disiplinlerarası yaklaşımın önemini vurgulayan dikkat çekici bir çalışmadır. Yazar bu çalışmasında, ‘yapay zeka’, ‘büyük veri’ ve

‘nesnelerin interneti’ konularını dijital teknolojiye özgü terimler olarak daha çok sosyolojik sonuçlarıyla ele alınmakla birlikte artık izlemenin giderek zorlaştığı teknolojik ilerlemelerin yaşandığı son yıllarda medya teorisyenleri için ‘Post-dijital’ kavramı, yeni medya ve yeni gerçekliklerin etkilerini özetleyen bir işlev kazandığını ileri sürmektedir. Yazar, eknolojinin farklı alanlar arasında ortak yönlerin ortaya çıkmasını sağlayan kesişim noktalarına vurgu yapmaktadır. Böylelikle önceleri birbirinden habersiz görünen ‘taraflar’ yeni bir etkileşim ortamı içine girmiştir. Bu ilişkisellik nedeniyle tasarımcı ile teknoloji üretenlerin disiplinlerarası bir yaklaşımla çalışmaları gerektiğine işaret etmektedir. Dolayısıyla toplum içindeki kritik konumuyla genç bireylerin nasıl bir gelecekte, hangi gerçeklikle karşılaşacağının tartışmalı bir konu olduğuna ilişkin değerlendirmeleri dikkat çekici niteliktedir. Merak edenlerin ve ilgilenenlerin ilgisini çekeceğini düşünmekteyiz.

Altıncı bölümde yer alan Hatice Gökçe Bilgiç ve Süleymen Sadi Seferoğlu’nun ortaklaşa olarak kaleme aldıkları Z kuşağının sosyal ağlarda karşı karşıya olduğu tehlikeler ve onları bu tehlikelerden korumaya yönelik önlemler başlıklı çalışmaları alan yazına yönelik bir incelemeden oluşmaktadır. Yazarlar, sosyal ağ ortamlarının gençler için oluşturdukları riskleri incelemiş ve gençlerin bu risklerden korunması konusunda öneriler sunmuşlardır. Yazarların belirttiklerine göre, bu çalışmada Türkiye’de ve çeşitli diğer ülkelerde İnternet ve sosyal ağ kullanımı, gençlerin sosyal ağları kullanım amaç ve durumları, gençlerin bu ortamlar içerisinde karşılaşabilecekleri tehditler ve bu tehditlerin gençlerin hayatı üzerindeki olumsuz etkileri konu edinilmiştir.

Gençlerin sosyal ağ ortamlarındaki tehlikelerden korunmasına yönelik geliştirilen öneriler hem gençlerin kendi öz-denetimi doğrultusunda dikkat etmeleri gerekenler hem de ebeveyn ve öğretmen kontrolünde dikkat edilmesi gerekenler bağlamında gruplandırılarak değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonunda sosyal ağlarda yaşanan sanal zorbalık ile savaşmaya yönelik geliştirilen yeni teknolojiler konusunda bilgi paylaşımında bulunulmaktadır.

Çalışma özellikle bu konu üzerinde çalışanların ilgi ile okuyacağı ve yararlanacağı bir kaynak özelliğini taşımaktadır.

Yedinci bölümü oluşturan Mehmet Çakır’ın, Dijital çağın sanal zorbalık ile imtihanı: Unfriended, Dark web filmi örneği başlıklı çalışması dijital çağın sanal zorbalığa nasıl bir zemin hazırladığına odaklanmaktadır.

Çalışmada bireylerin her türden iş ve eylemlerini kolaylaştıran günümüzün dijital teknolojisinin mahremiyetin ihlali, sanal tacizler, benlik yitimi; buna bağlı olarak sanal ortamda inşa edilmiş yeni benlik algıları gibi konuların sanal zorbalık olarak olumsuzluklar sergilediği belirtilmektedir. Bu araştırma için 2018 yılında gösterime giren “Unfriended: Dark Web” filminin 2018 Kasım ayı içerisinde farklı zamanlarda dört kez izlenerek içerik analizine tabi tutulmuş nitel bir araştırma ve özgün bir çalışmadır. İçerik çözümlemesinde, MAXQUDA 12 programı kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Dark web filminin analizinde, zorbalık biçimlerinin hepsi yer alsa da öne çıkan zorbalık biçimlerinin kışkırtma, karalama, sanal takip ve taciz etme olarak belirlenmiştir. İlginç bir araştırma olarak okuyucuların merakla okunması beklenilen bir çalışma olduğu düşünülmektedir.

(11)

Sekizinci bölüm Yeni nesil öğrenme kültürü: Çevirimiçi öğrenci toplulukları üzerine bir inceleme başlıklı çalışma ile Fatma Kübra Çelen ve Süleymen Sadi Seferoğlu tarafından birlikte hazırlamıştır. Bu çalışmada yazarlar çevrimiçi öğrenme topluluklarının yönetici, kullanıcı, etkileşim ve içerik olmak üzere dört bileşenin bulunduğunu belirtilmektedirler. Alan yazın incelemesine dayanan bu çalışmada, ortak öğrenme hedeflerini ve beklentilerini paylaşan bir grup öğrenciden oluşan öğrenme topluluklarının; öğrenme sürecinde ihtiyaç duyulan motivasyonu, desteği, dayanışmayı teşvik ettiği ileri sürülmektedir. Bu noktada bireysel öğrenme planı, mevcut beklentiler, bilgi ve beceriler doğrultusunda kişisel ya da mesleki ihtiyaçlara uygun öğrenme fırsatları sağlayabilmesi açısından çevrimiçi öğrenme topluluklarının önemli bir potansiyele sahip olduğu vurgulanan bu çalışma öğretici olması bakımından ilgilenenlere tavsiye edilmektedir.

Dokuzuncu bölümü Oya Hazer’in, İletişim teknolojileri ve sosyal yaşam başlıklı çalışması oluşturmaktadır.

Yazar, dijitalleşen dünyanın etkisiyle birlikte birey ve ailelerin psikolojik, sosyolojik, ekonomik yapılarının değişikliğe uğradığını belirtmekte, aile yaşamı, sosyal hayatımız, ilişkilerimiz, dünya ve çevre ile kurduğumuz iletişim bütünüyle yeni teknolojik araçların olanakları çerçevesinde şekillendiğinden söz etmektedir. Özellikle aile üyelerinin birbirleriyle olan iletişimlerinin giderek azalması karşısında acaba bu teknolojiler özellikle akıllı cep telefonları aile bağlarının zayıflayacağına ilişkin bir sonuç mu doğuracak, sorusunu sıklıkla gündeme getirmektedir. Aile birliğinin korunması açısından nasıl bir yol izlenebileceği tartışmalı olarak devam etmektedir. Yazarın bu konuya dikkat çekmesi ve önerilerinin nelerin olduğuna ilişkin bilgilere ulaşmak için bu çalışma araştırmacıların okunmasına sunulmaktadır.

Onuncu bölümde Sedat Işıklı’nın Bağımlılık odağında gençlerin teknoloji kullanımı başlıklı çalışması yer almaktadır. Psikolojik perspektiften ele alınan bu çalışma Freudiyen bir bakışla değerlendirilmektedir. İnternet kullanımındaki artışla birlikte özellikle genç nüfusla ilişkili ruh sağlığı alanında 1990’lı yıllardan itibaren konuyla ilgili birçok çalışma yapıldığına değinen yazar, internetin aşırı kullanımının bir tür bağımlılık olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı üzerindeki tartışmaların devam ettiğini vurgulamaktadır. Özellikle bu bölümde gençlerde giderek artan bir biçimde gözlenmeye başlanan genelde bilgisayar, akıllı telefon ve tablet gibi teknolojik araç kullanımı özelde ise internet kullanım davranışının normaldışı davranışın sınırlarında yer aldığına ilişkin bir panoramanın sunulduğu görülmektedir. Teknolojik araçların ve internetin aşırı kullanımının bağımlılık (addiction) olarak tarif edilmesinin zorluklarından söz eden yazarın bu çalışmasının tüm okurların ilgisini çekebilecek nitelikte olduğu düşünülmekte okunması hararetle tavsiye edilmektedir.

Onbirinci bölümde Genç bireylerin mahremiyeti toplumsal alana sunumunda etkili olan ihtiyaçlar ve dijital dünyanın rolü başlıklı çalışma ile Ziyaeddin Kırboğa, genç bireylerin mahremiyet algılarını ortaya koymak üzere, insan davranışlarının temeli olan ihtiyaçları Maslow’un beşli ihtiyaç sıralaması çerçevesinde ele almıştır.

Yazar nitel bir araştırma yapmış ve lisans öğrencisi sekiz genç ile görüşme tekniği kullanarak verileri toplamıştır. Özgün bir araştırma olan bu çalışmada sosyal medyanın, genç bireyleri etkisi altına aldığı, onlara değer yargılarının sınırlarını yeniden belirlemede aracı ortam sunduğu, mahremiyet olgusunun da bu dönüşümden payını aldığı üzerinde durulmaktadır. Genellikle resim/fotoğraf, video ve aile genç katılımcıların mahremiyet kapsamında düşündükleri başlıca konular olmakla birlikte siyasi düşünceler, ev, adres, aile bilgileri ve gündelik hayatta sergilenen davranışlar da katılımcıların mahremiyet kapsamına dâhil ettikleri konular

(12)

arasında yer aldığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca katılımcıların mahremiyet alanlarını sınırladıklarını tespit edilmiştir. Bir alan araştırması olarak bu çalışma ilgili araştırmacılara kaynak teşkil edeceği düşünülmektedir..

Onikinci bölümde yer alan M. Hamil Nazik, Hüsne Demierel ve Ayşe Bayraktar’ın birlikte kaleme aldıkları Gençlerin dijital vatandaşlık düzeyleri ile siber zorbalık eğilimleri başlıklı çalışmalarında, dijital vatandaşlık ile siber zorbalık arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yazarlar, dijital vatandaşlığın, bilinçli dijital ortamın kullanımını ifade ederken, siber zorbalık kavramı ile dijital ortam kullanımında etik ve ahlaki olmayan davranışları içerdiğinden söz etmektedirler. Bu çalışma, gençlerin dijital vatandaşlık düzeyleri ile siber zorbalık eğilimlerini belirlemek için katılmayı kabul eden 502 öğrenci üzerinde uygulanan anket formu ile verilerin toplanmasını amaçlayan bir nicel araştırmadır. Verilerin toplanmasında öğrencilere, dijital vatandaşlık ölçeği ile siber zorbalık tutum ölçeği uygulanmış ve lise son sınıf öğrencilerde siber zorbalığın arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun nedenini, interneti daha iyi öğrendikleri ve sosyal medyada farklı deneyimler edinmek için zorbalıkta bulundukları biçiminde yorumlanabileceğine işaret edilmektedir. İlgi çekici bir araştırma olarak literatüre katkı sağladığı bu bölümün ilgiyle okunacağı düşünülmektedir.

Onüçüncü bölümde yer alan Cem Koray Olgun ve Emre Öztürk’ün ortaklaşa yazdıkları Sosyal medya ve dolayımlı gündelik yaşam: Goffman ve Castells ekseninde sosyal medya kullanımının gençler üzerindeki etkisi (Adıyalan Üniversitesi Örneği) başlıklı çalışmaları özgün bir araştırma olarak planlanmıştır. Araştırmanın kuramsal çerçevesi Goffman’ın “izlenim yönetimi”, “performans sunumu” ve Castells’in “kitlesel öz iletişim”

kavramları üzerinden oluşturulmuştur. Adıyaman Üniversitesi öğrencilerinden oluşan 441 katılımcı ile gerçekleştirilen bu araştırmanın sonuçlarını yazarlar, sosyal medya kullanımının, dolayımlı gündelik yaşamın bir parçası olduğunu ve izlenim yönetimi ve başkalarına sunulan performansların yönetilmesi konusunda, gençlere etkileşimli bir iletişim mekânı sunduğunu, aktarmayı hedefledikleri benlik imajını yansıtmada merkezi bir rol üstelendiğini ortaya koymaktadırlar. Ayrıca, gençlerin mesajlarının ve iletilerinin üreticileri olarak dinleyici/izleyici kitlesi karşısında aktif biçimde üretken bir pozisyonda etkileşimde bulunabildiğini bulgularla desteklediklerine işaret etmektedirler. Bir alan araştırması olarak literatüre katkı sunmakta ve yeni çalışmalara model oluşturmakta ve ilgiyle okunacağı düşünülmektedir.

Kitabın ondördüncü bölümünü M. Serhat Öztürk’ün, Gençlerde internet bağımlılığı araştırması başlıklı çalışması oluşturmaktadır. Yazar, gençlerin yaşadıkları internet bağımlılığına ilişkin sorunlarını tespit etmek ve bağımlılık sorunlarının gençlerin yaşam tatmin düzeylerini nasıl etkilediğini araştırmak için 18-29 yaş arasındaki 500 katılımcıya ulaşarak survey tekniği ile bağımlılık ve yaşam tatmini ölçeklerini uygulamıştır.

Yapılan istatistiki analizler sonucunda gençlerin yarısına yakınının aileleri ile ilgili işleri ihmal ettiğinden, internete daha fazla zaman harcadıklarından ve okul/dersle ilgili çalışmalarının da internette harcadıkları süre yüzünden zarar gördüğünden söz etmişlerdir. Araştırmada gençlerin internet bağımlılığının orta düzeyde, yaşamdan duyulan tatmin puan ortalaması ise orta düzeyin biraz üstünde olduğu saptanmıştır. Yazar, Türkiye çapında daha fazla araştırmalar yapılarak gençlerin internet bağımlığı düzeylerini azaltıcı, öğrencilerin okul açısından eğitim ve yaşam kalitelerini artırıcı etkenlere yönelik müdahale ve iyileştirici çalışmalar planlanması gerektiği üzerinden çeşitli öneriler geliştirmiştir. Tartışmalı bir alanın yaşanan sıkıntılarını anlamak ve çözmek bakımından önemli bir araştırma olarak literatüre katkı sağlayan bu araştırma özgün bir çalışma olup ilgilenen araştırmacılara rehber olabilecek niteliktedir.

(13)

Onbeşinci bölümde yer alan Ceren Yegen ve S. Can Dönmez’in ortaklaşa düzenledikleri Dijitalleşme askeri simülasyon oyunları ve propaganda başlıklı çalışmalarında gençlerin özellikle Y ve Z nesilleri, dijital ortamlara yatkın oldukları ve onlar için dijitalleşmenin bir çeşit ritüelleşme durumu sergiledikleri ifade etmektedirler. Bu konuda İngiliz Ordusu tarafından Karmarama Ajans’a yaptırılan “This Is Belonging” (2018) adlı askerliğe çağrı kampanyası analiz edilmiştir. Hedef kitlesine askeri simülasyon temalı oyunlar oynayan Z neslini almıştır.

Gençlere orduda başarılı olabilecekleri inancının verilmek istendiği kampanya dâhilindeki videolar ve animasyonlar bu iddiayı doğrular niteliktedir. Konu ilginç olduğu kadar gençleri dijital oyun ve animasyonlarla orduya/askere çekebilmek ve milliyetçilik duygularını perçinlemek için askeri yönetimin bir taktik olarak bu yeni teknolojileri kullandıklarıi görülmektedir. Artık Z kuşağına yönelik propaganda amaçlı hazırlanan kampanyalar oluşturularak onların sanal dünyaları ile uyumlu bir ortamın yaratılması ve doğrudan kendilerine hitap etmesi gereği vurgulanmıştır. Z kuşağının askere alımındaki motivasyonlarında dijital teknolojiler kullanılması çalışmayı ilginç kılmakta ve meraklı bir okuyucusu olacağını düşündürtmektedir.

Onaltıncı bölümde Hatice Yıldız Durak’ın Teknoloji Bağımlılığı ile ilgili kavramlar, tanımlar ve ilişkili faktörler üzerine bir inceleme başlıklı çalışmasıyla, teknoloji bağımlılığıyla ilgili kavramların neler olduğu ve nasıl tartışıldığı alan yazın taramasıyla ortaya konulmuştur. Teknoloji bağımlılığıyla ilgili olan kavramlar;

internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığı olarak sıralanmıştır. Alan yazın incelendiğinde teknoloji bağımlılığıyla ilgili kavramlar ve ilişkili değişkenler bütüncül bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bu nedenle çalışmanın alan yazına katkı sağlayacağı düşünüldüğünden hareketle bu çalışmada bağımlılık türlerinin gençlerin günlük hayatlarını etkileyecek sorunlara neden olacağına göndermede bulunmaktadır. Teknoloji bağımlılığı üzerine önemli olan bu çalışma dijital bağımlılığa ilişkin kavramların biraraya getirilmesi bakımından literatüre katkı sağlamıştır.

Onyedinci bölümü oluşturan Fatih Yaman, Işıl Kabakçı Yurdakul ve Onur Dönmez’ın bir ekip olarak hazırladıkları Dijital vatandaşlıkltan dijital ebeveynliğe dönüşüm başlıklı çalışması, TÜBİTAK projesinden uyarlanmıştır. Bu çalışmada literatürde dijital çağa ilişkin geliştirilen kavramlar üzerinden dijital vatandaşlık ve dijital ebeveynlik kavramları tartışılmaktadır. Yazarlar, dijital çağda ebeveyn olmanın birtakım sorumlulukları birlikte getirdiğine değinmektedirler. Dijital ebeveyn olarak tanımlanan dijital çağ ebeveynleri, çocuklarını dijital ortamların fırsatlarından yararlanmasını önemsemeleri gerektiğine ve aynı zamanda, dijital ortamlarda karşılaşabilecekleri risklerden de çocuklarını korumalarının bir zorunluluk olduğuna vurgu yapmaktadırlar.

Ayrıca yazarlar çalışmalarında, dijital ebeveynlerin dikkate almaları gerektiği kuralların neler olduğu üzerinde de durmaktadırlar. Dijital teknoloji kullanımında yetkin olan gençleri ve günümüz ebeveynlerin durumlarını anlamak ve yeni çalışmaları planlamak bakımından bu çalışmanın literatüre katkı sunduğu düşünülmektedir.

Onsekizinci ve son bölümde ise Sefa Emre Yılmazer’in Yeni kuşaklara yönelik pazarlama başlıklı çalışmasını içermektedir. Çalışmada gelenekselciler olarak nitelenen bir neslin neredeyse bütünüyle bu teknolojik gelişmeye uzak kaldığından, diğer bir nesil olan Z kuşağının ise bu teknolojinin içine doğduğu ve büyüdüğünden söz edilmektedir. Bu nedenle, eski ve yeni tüketiciler arasında ciddi farklılıklar oluştuğuna değinen araştırmacı Y ve Z kuşağındaki gençlere ilişkin yapılan araştırmalara çalışmasında geniş yer vermektedir. Dolayısıyla, eski (geleneksel, baby boomers, X) ve yeni (Y ve Z) jenerasyonlara yönelik pazarlama stratejilerinin farklılaşmasına dikkat çekilmektedir. Yeni kuşaklardaki bireyler, yenilikçi, kolaylığa/güvenliğe önem veren ve dijital tüketiciler olarak nitelendirilmekte gelenekselci olanların ise değişime genel olarak

(14)

güvenmedikleri bu nedenle günümüzdeki teknolojik değişimlere adapte olabilmeleri oldukça güç görüldüğü vurgulanmaktadır. Sosyal huzur, sakinlik ve aile birlikteliği bu kuşak için oldukça değerli görülmekte, tüketici olarak değişime karşı olduklarından yeni ürün denemeye de direnç gösterdikleri ifade edilmektedir. Çalışma geniş bir literatür bilgisinin değerlendirilmesinden oluşmakta ve hem kuşak kavramının anlamına hem de kuşakların karşılaştırılmasına ilişkin ayrıntılı bilgi vererek literatüre bir katkı sunmaktadır. İşletme ve tüketim açısından değerlendirilen bu çalışmanın sosyolojik bir boyut içerdiği dikkate alınarak disiplinler arası bir yaklaşımın örneğini ortaya koyduğu söylenebilir.

Onsekiz bölümden oluşan bu kitap konu itibarıyla gençlik açısından en çok temel sorun alanları olarak görülen internet bağımlılığı, siber suçlar ve siber zorbalık, 1990 sonrası doğanlar olarak nitelenen y kuşağı ve 2000 sonrası doğanlara tekabül eden Z kuşakları arasındaki fark ve önceki kuşaklar arasındaki eşitsizlik ya da bölünme, aile içi ilişkiler, eğitim ve okul yaşamını aksatma gibi konular üzerinde durulmuştur. Bunun yanı sıra öğrenme toplulukları, dijital vatandaşlık, dijital aktivizm, dijital pazarlama ve internet üzerinden tüketim konuları da kitabın içeriğini oluşturmaktadır. Bir yıl süre ile büyük emek verilerek oluşturulan bu çalışmalar için tüm yazarlara en içten teşekkürlerimizi sunarız. Her biri ayrı bir değer taşıyan bölümler bu konuda çalışan araştırmacılara bir literatür oluşturmakta ve ilgilenenlere bilgi edinmelerinde yardımcı olacağı düşünülmektedir.

Aylin Görgün Baran Oya Hazer

M. Serhat Öztürk

(15)

C KUŞAĞI GENÇ TÜKETİCİLERİN DİJİTAL ÜRÜN SATIN ALMA VE KULLANMA DURUMLARI

DIGITAL PRODUCT BUYING AND USE BEHAVIOR OF C GENERATION YOUNG CONSUMERS Aybala DEMİRCİ AKSOY*

Özet: Dijital çağ, en basit şekli ile ekonomi ve toplumun ortak ürünü olan bilgi birikiminin teknoloji sayesinde artarak genişlemesi ve hızla paylaşılması olarak ifade edilebilir. Teknolojik geliştikçe içinde bulunulan dijital çağ da aynı oranda gelişmektedir. Bankacılık, tarım, hayvancılık, ekonomi, tıp, kozmetik, astronomi ve sosyal ilişkiler çağın gereği olarak dijitalleşmektedir. Dijital çağ bilginin hızlı üretimini ve yayılımını sağlarken, dijital ürün tüketimini de gündeme taşımıştır. Dünya nüfusunda önemli bir paya sahip olan C kuşağının dünyada tüketimin en önemli itici gücünü oluşturacağı öngörülmektedir Genç tüketiciler, hızla büyüyen dijital teknolojiler pazarında dijital ürün satın alan ve kullanan nüfuslardan biridir. Bu nedenle bu çalışma, C kuşağında yer alan genç tüketicilerin dijital ürün satın alma ve kullanma durumlarını ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen nitel bir çalışmadır. Çalışmaya katılan C kuşağı gençler, dijital ürünleri insan hayatını kolaylaştırıp fayda sağlayan, dünya ile iletişim kurulmasını sağlayan dijital ortamdaki sanal ürünler tanımlamakta ve dijital ürün kapsamındaki ürünleri, bilgisayar oyunları, akıllı telefon uygulamaları, video, müzik, oyun konsolları, bilgisayar, televizyon, çevrimiçi (online) eğitim, e-kitap, tablet, fotoğraf makinesi, hesap makinesi gibi elektronik cihazlar olarak sıralamaktadır. C kuşağı genç tüketiciler dijital ürünleri çoğunlukla internetten satın almakta ve internet sitelerinden en fazla müzik ve telefon uygulaması indirmektedir. Web öğelerinden müzik öğesini ve oyun öğesini aktif olarak kullanan gençlerin aktif olarak en az kullanılan web öğesi e-kitap olduğu belirlenmiştir. Gelecek nesillerin doğru bilgi ile bilgilendirilmeleri ve doğru yönlendirilmeleri dijital çağda özellikle ekonomi ve tüketiciye yararlı olması yönünde katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Anahtar kelimeler: Dijital çağ, dijital teknoloji, dijital ürün, C kuşağı, genç tüketici

Abstract: The digital age can basically be expressed as the accumulation of knowledge, the common product of economy and society, and the rapid sharing of information thanks to technology. As the technology develops, the digital age is developing at the same rate. Banking, agriculture, animal husbandry, economics, medicine, cosmetics, astronomy and social relations are being digitalized as a requirement of the age. The digital age has led to rapid production and dissemination of information, and digital product consumption is also on the agenda.

It is envisaged that generation C, which has a significant share in the world population, will be the most important driving force of consumption in the world. Young consumers are one of the populations that buy and use digital products in the rapidly growing digital technologies market. For this reason, this study is a qualitative study conducted in order to determine buying behavior of young consumers in generation C. The C generation of young people who participated in the study defined digital products as virtual roducts in the digital environment, which facilitate and ease life, provide benefits and help communicate with the world. They also identify digital products as computer games, smart phone applications, video, music, game consoles, computer, television, online education, e-books, and electronic devices such as tablets, cameras, and calculators. Young consumers of the C generation mostly buy digital products online. They generally download music and phone applications from websites. It has been determined that e-books are seldomly used web elements for young people who actively use music and game items. It is thought that informing future generations with correct information and directing them in the digital age will be beneficial to economy and consumers.

Key words: Digital age, digital technology, digital product, generation C, young consumer GİRİŞ

Geçmiş ile günümüzü ayıran değişim ve dönüşümlerin yeni bir çağ yarattığı konusunda genel bir görüş birliği bulunmakla ile birlikte çağın adı konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Alanyazında dönüşümün farklı özelliklerini içeren ‘post endüstriyel çağ’, ‘geç kapitalizm çağı’, ‘postmodern çağ’, ‘enformasyon çağı’,

‘teknoloji çağı’ ve ‘dijital çağ’ gibi farklı adlandırmalara1 yer verilmektedir. Dijital çağ, ekonomi ve toplumun

*Kastamonu Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Bankacılık ve Finans Bölümü, aybalaaksoy13@gmail.com

**Bu çalışmada, bilgi çağı olarak da adlandırılan dijital çağ ifadesi kullanımı tercih edilmiştir.

(16)

ortak ürünü olan bilgi birikiminin teknoloji sayesinde artarak genişlemesi ve hızla paylaşılması, çağın olaylara hızlı bir şekilde yön vermesi ve eski medeniyetlerin geldiği seviyelerin çok hızlı kat edilmesi ile diğer çağlardan farklılaşan bir çağ olarak ifade edilebilir. Aynı zamanda bu adlandırmalarda yeralan ve diğer çağlara göre farklılığı ifade eden temel noktanın teknolojik gelişmeler olduğu da söylenebilir (Ürer 2015:6; dr.şahin, 2018;

Kaplan ve Ertürk, 2012:7). Özetle küreselleşme süreci ile eş zamanlı gelişen dijital çağın temelini dijital teknolojik gelişmelerin oluşturduğunu söylemek de mümkündür. Dijital teknoloji genel anlamıyla ‘veri, ses, müzik, metin, fotoğraf ve görüntü biçiminde her türlü haberleşmenin bilgisayar diline, mikroişlemciler yardımıyla dönüştürülmesi’ olarak tanımlanmaktadır (Değirmencioğlu, 2016:593). Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden olan Intel'in kurucularından Gordon Moore'un 19 Nisan 1965 yılında 'Electronics Magazine' adlı teknoloji dergisinde yayınladığı makalede yer alan ve kendi adını verdiği yasa, entegre devrelerdeki transistör2’lerin değerinin düşmesiyle sayılarının her 18 ayda ikiye katlanacağını ve bu oluşumun en az 10 yıl devam edeceğini ön görmekteydi. Moore, 1975 yılında değerlendirmesindeki bekleme zamanını 18 aydan 24 aya çıkararak değiştirmiştir (Electronics Magazine, 2013). Bu yasa uyarınca, 2025 yılında bir bilgisayar 2013 yılına göre altmış dört kat daha hızlı olacaktır. Bunun yanısıra Google yönetim kurulu başkanı yazılım mühendisi Eric Schmindt ve Google Ideas yöneticisi Jared Cohen tarafından yazılan ‘Yeni Dijital Çağ’

isimli kitapta dijital verinin daha yaygın olarak kullanılacağı ve elektronik öğrenme ile çevrimiçi (online) ekonomik fırsatlar nedeni ile refah düzeyinin yükseleceği tahminine yer verilmektedir (Özen, 2016).

7 milyarı aşan dünya nüfusunun dört bireyinden biri genç bireylerden oluşmaktadır. Bugünün genç pazarını oluşturan, geleceğin de yetişkin pazarını oluşturacak olan genç bireyler, tüketici olarak önemli bir pazardır (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2016:1; http://www.worldometers.info/ ; Tükel, 2014:12).

Dijital teknolojiler, özellikle gençlerin çevreleri ile iletişim kurmada yararlandıkları ortamlardır. Dijital ortamda var olan ve alım-satımı dijital ortamda gerçekleşen ürünler dijital ürün olarak adlandırılmaktadır. Çoğunlukla e- kitap3, video, fotoğraf ve resimli-sesli eğitim gibi farklı şekillerde sunulan dijital ürünlerin yanı sıra mobil uygulama, mobil yazılım veya mobil yazılım ve uygulamalara yönelik uygulama ve eğitim paketleri de dijital ürün kategorisinde yer almaktadır (www.garentapro.com;www.consumerprotection.govt.nz).

Dijital çağ bilginin hızlı üretimini ve yayılımını sağlarken, dijital ürün tüketimini de gündeme taşımıştır.

Ülkemizde Türkiye İstatistik Kurumu (2013) hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre; 2013 yılı Nisan ayında gerçekleştirilen ‘Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’nın kapsamı 06-15 yaş grubu çocukları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Buna göre, 06-15 yaş grubu gruplar arası farklılıkları belirleyebilmek için 06 -10 ve 11-15 şeklinde yaş gruplarına ayrılarak bilgisayar, internet ve cep telefonu kullanımı, kullanım sıklığı, kullanım amaçları ve medya ile ilişkileri incelenmiştir. Bu araştırmada, 06-15 yaş grubunda bilgisayar kullanan çocukların bilgisayar kullanmaya başlama yaşı ortalama 8, 06-10 yaş grubunda 6 yaş ve 11-15 yaş grubunda 10 yaş olarak belirlenmiştir. Bilgisayar kullanmaya başlama ortalama yaşı 8 iken, internet kullanmaya başlama yaşının ortalama 9 yaş olduğu araştırma raporunda yer almaktadır.

TÜİK (2018) hanehalkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre; internet kullanım oranı 16- 24 yaş grubundaki gençler için 2016 yılında %87,5 iken, 2017 yılında %90’a yükselmiştir. İnternet kullanım oranının, 2017 yılında genç erkeklerde %93,3, genç kadınlarda ise %86,7 olduğu saptanmıştır.

Özellikle son yıllarda pazar araştırma şirketlerinin analizlerinde ‘Sessiz Kuşak’, ‘Bebek patlaması kuşağı’, ‘X’,

‘Y’, ‘Z’ kuşaklarının dışında ‘C kuşağı’ adı altında yeni bir kuşak tanımlanmaktadır. Araştırma şirketi Nielsen tarafından 18-34 yaş arası grubun dâhil edildiği C kuşağının bazı kaynaklarda yaş üst sınırı 20-22 yaşlara kadar inmektedir. Friedrich, Peterson ve Koster (2011:3)’ın çalışmasında, C kuşağının 1990 yılından sonra doğduğu ve ergenliklerini 2000 yılından sonra yaşadıkları ifade edilmektedir. Kuşağın ismini aldığı C harfi “tüketici (Consumer)”, “bağlantıda (Connected)”, “içerik (Content)”, iletişim kuran (Communicating)”, “bilgisayarlı (Computerized)” ve “tıklayan (Clicking)” kelimelerine atıfta bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) C kuşağı en fazla teknolojik ürün kullanan yaş grubunu oluşturmaktadır. Bu kuşak, mobil4 ve sosyal iletişimlerinin çoğunluğunu yüz yüze gerçekleştirmek yerine dijital kanallar üzerinden gerçekleştiren

2 Transistörler günümüzde bilgisayar, akıllı telefon, televizyon ve bunun gibi her gün kullandığımız diğer tüm elektronik cihazların temelini oluşturmaktadır. Transistörler bir gerilim yada akım kaynağı ile başka bir akım yada gerilim kaynağını kontrol etmeye yarayan elektronik devre elemanlarıdır

(Kaynak: http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/elektrik-devre-elemanlar-diyot-1-elektrikport-akademi/6825#ad-image-0 , Erişim:

16.08.2018).

3 E-kitap, kitabın elektronik bir şeklidir. Kitabın her türlü dijital ortamda ve ekranı olan bütün elektronik cihazlarda okunabilir haline e-kitap denilmektedir. https://sanalkurs.net/e-kitap-nedir-ve-ne-ise-yarar-7220.html, Erişim: 14.09.2018.

4 Hareketli, taşınabilir. Kaynak:TDK

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5ad8b89c9939a1.83870077, Erişim:19.04.2018

(17)

bireylerden oluşmaktadır. C kuşağı üyelerinin büyük çoğunluğu doğumlarından itibaren internet ve cep telefonunu tanımaktadır, dolayısıyla bu teknolojik araçlar, dijital ürünler C kuşağının hayatlarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. C kuşağı sosyal medyayı yoğun olarak takip etmektedir. Yenilik hızı arttıkça mobil cihazları, ticaret ve girişimcilik alanları önemli hale gelmektedir. Bu durum da C kuşağının ekonomik büyümedeki rolü belirginleşmektedir. Uzun mesafeli ve yoğun iletişim, bilgi paylaşım hızını ve verimliliğini artırmaktadır. Sosyal medyanın yoğun kullanımı da dijital bilgi tüketimini hızlandırmaktadır. Bu yönü ile C kuşağı tüketim kararlarına dijital bilgiyi en fazla dâhil eden kuşak niteliğini taşımaktadır. 1914 yılında ABD’de kurulan küresel bir yönetim danışmanlık firması olan Booz & Company adlı şirketin “C kuşağının yükselişi”

adlı çalışmasında C kuşağı üyeleri gerçekçi ve materyalist olarak tanımlanmaktadır. C kuşağı, genellikle 1990 sonrası doğan ve ergenliklerini 2000’li yıllardan sonra yaşayan kuşaktır. Gelişen dünyada, C kuşağı bu yaş grubundakileri kapsar. BRIC ülkelerinde (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) C kuşağı öncelikle kent merkezinde ve kent merkezi dışında bulunmaktadır. 2020 yılına gelindiğinde, C kuşağı üyeleri, ABD, Avrupa ve BRIC ülkeleri ile geri kalan ülkelerin % 10’u ile nüfusun % 40’ını oluşturacaklardır. Bu durumda dünya çapında en kalabalık tek tüketici grubunu oluşturacaklardır. Bu kuşak internet, mobil cihazlar ve sosyal ağlar tarafından tanımlanan ve etkinleştirilen bir gerçeklik dışında herhangi bir gerçekliği hiç bilmeyen ilk kuşaktır.

Bu kuşak, doğumlarından itibaren çeşitli teknolojik araçlara, dijital ürünlere sahip olmaları nedeniyle bu araç ve ürünlere aşinalar; yaklaşık günde altı saat kadar bunları kullanmaktadırlar. Tamamının cep telefonu, % 95'inden fazlasının bilgisayarları bulunmakta ve yarısından fazlası iletişim kurmak, Facebook5 sayfalarına sahip olmak ve Youtube6'da video izlemek, paylaşmak için anında mesajlaşmayı kullanmaktadır. Bu kuşağın teknolojiye aşinalığı ile mobil iletişime güven duyma özellikleri nedeniyle gelecekte iş yaşamı ve tüketim biçimini değiştireceği tahminini güçlendirmektedir. Nitekim dünya nüfusunda çok ciddi payı olan C kuşağı tüketim alışkanlıkları ve iş yapma biçimleri üzerinde de köklü değişikliklere neden olmaya başladığı; önümüzdeki yıllarda bunun etkisinin daha fazla hissedileceği ve özellikle 2020 yılından sonra dünyada tüketimin en önemli itici gücünü C kuşağının oluşturacağı öngörülmektedir (Friedrich, Peterson ve Koster 2011:3; Ercan, 2012).

Genç tüketiciler, hızlı büyüyen dijital teknolojiler pazarında dijital ürün satın alan ve kullanan nüfuslardan biridir. Bu tüketici grubu, yetişkinlere göre dijital ortamlarda daha fazla zaman geçirmekte, internette sohbet, anlık mesajlaşma ve diğer yeni elektronik iletişim biçimlerinden diğer tüm yaş gruplarına ve kuşaklara göre daha fazla yararlanmaktadırlar. Aynı zamanda ‘C Kuşağı’ daha önceki ‘X’ veya ‘Y’ kuşaklarından yaş gibi demografik ölçütlerden daha çok ilgi, inanç, yaklaşım, değer ve yaşam biçimleri ile ayrışan ve 7/24 birbirine bağlı, dijital iletişimi yaşam döngüsü ile bütünleştirmiş, teknolojiye hakim bir kuşak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yeni kuşağı diğer kuşaklardan ayıran en önemli fark, belirli bir yıl arasında doğmaları dışında belirli yaşam tarzına sahip tüketicileri kapsayan bir kuşak olmalarıdır (İçil, 2014; Solis, 2012).

Tüketimin dijitalleştiği bu çağda özellikle genç tüketicilerin, teknoloji tüketiminin baş aktörlerinden olduğunu söylemek mümkündür (Bayrak, 2018). Bu görüşten hareketle bu çalışma, C kuşağında7 yer alan genç tüketicilerin dijital ürün satın alma ve kullanma durumlarını ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilen nitel bir çalışmadır.

Yöntem

Çalışmada, nitel araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Strauss ve Corbin (1990) ’e göre nitel araştırma, insanların yaşam tarzlarını, öykülerini, davranışlarını, örgütsel yapıları ve toplumsal değişmeyi anlamaya dönük bilgi üretme süreçlerinden biridir. Bu çalışmada, nitel araştırma durum çalışması deseninden yararlanılarak gerçekleştirilmiştir. Durumlar farklı şekillerde ortaya çıkar. Bir birey, grup, kurum ya da ortam çalışılacak durumlara örnek oluşturabilir. Durum çalışmasında amaç belirli bir duruma ilişkin sonuçlar ortaya koymaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:77).

Araştırmanın çalışma evrenini, araştırmacının ikamet ettiği Ankara ilinde yaşayan C kuşağında yeralan yaşları 18-23 yaş arası genç tüketiciler oluşturmaktadır. Örneklem, evrenden olasılıksız örnekleme yöntemlerinden biri olan uygun örnekleme yöntemi ile seçilmiştir. C kuşağında yeralan, 17 genç tüketiciye araştırmacı tarafından geliştirilen ve uygulanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile toplanmıştır. Elde edilen nitel veriler, nitel araştırma analizi yöntemlerinden biri olan betimsel analiz yönteminden yararlanılarak raporlaştırılmıştır.

5 Facebook; insanların arkadaşlarıyla veya ailesi ile iletişim kurmasını sağlayan, aynı zamanda video, fotoğraf veya durum paylaşmayı sağlayan sosyal bir platformdur. https://egegen.com/blog/facebook-nedir-ne-ise-yarar/, Erişim: 14.09.2018.

6YouTube, bir video paylaşım sitesidir. http://ne-ise-yarar.blogspot.com/2015/02/youtube-nedir-ne-ise-yarar-nasl-kullanlr.html, Erişim:

14.09.2018.

7Bu çalışmaya, C kuşağı yaş grupları Friedrich, Peterson ve Koster (2011)çalışmaları ile Booz & Company adlı şirketin “C kuşağının yükselişi” adlı çalışmada yer aldığı şekli ile 1990 sonrası doğan ve ergenliklerini 2000’li yıllardan sonra yaşayan bireyler dahil edilmiştir.

(18)

Betimsel analiz, çeşitli veri toplama teknikleri ile elde edilmiş verilerin daha önceden belirlenmiş temalara göre özetlenmesi ve yorumlanmasını içeren bir nitel veri analiz türüdür. Bu analiz türünde araştırmacı görüştüğü ya da gözlemiş olduğu bireylerin görüşlerini yansıtabilmek amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verebilmektedir. Bu analiz türünde temel amaç, elde edilmiş olan bulguların okuyucuya özetlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde sunulmasıdır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:224). Çalışmada, ilk aşamada veriler okunmuş; verilerin çözümlenmesi yapılmış ve elde edilen nitel veriler kendi içinde kategorilere ayrılarak, verilen cevapların frekansları bulunarak tablo halinde sunulmuştur. Çalışmaya katılan gençlerin cevapları, ad ve soyadlarının ilk harfi kısaltılarak gösterilmiştir. Çalışmada, C kuşağında yer alan ile pazarlamacıların elektronik ticarette en karlı kabul ettiği e-kitap, fotoğraf, video, müzik ve çevrimiçi eğitim olmak üzere 5 dijital ürün esas alınmıştır (Doiron, 2016).

Bulgular Ve Tartışma

Örnekleme ilişkin demografik bilgiler, Tablo 1’de yer almaktadır. Buna göre çalışmada, 11 erkek, 6 kadın genç tüketici yer almaktadır. 20 ve 21 yaşındakiler çoğunluktadır. 9’unun annesi en fazla lise mezunu, eşit sayıda olmak üzere 6’sının babası lise ve üniversite mezunudur. Çalışmaya katılan genç tüketicilerin çoğunluğunun ailesinin aylık ortalama geliri 3001-5000 TL arasında değişmektedir. Çoğunluğu ailelerinin gelir durumunu orta düzeyde algılamaktadır. Kredi kartı sahipliği açısından gençlerin sayısı birbirine yakındır; genç tüketicilerin 8’inin kendine ait kredi kartı bulunurken; 9’unun kendine ait bir kredi kartı bulunmamaktadır. Bununla birlikte çoğunluğu aylık 1000 TL ve daha fazla bir harçlığa sahiptir.

Çalışmada yer alan gençlerin tamamına yakını (n=15) akıllı cep telefonu, ve diz üstü bilgisayar (n=14) sahibidir. Çakır ve Demir (2014:225)’in çalışmasında, öğrencilerin, ilk cep telefonuna sahip olduğu yaş

%15.5’inde 12 yaş ve altı, %18,1’inde 13, %19.6’sında 14, %15.2’sinde 15, %16.5’inde 16 ve %15.0’ni de 17 ve üzeri yaş olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada öğrencilerin aktif olarak kullanmakta oldukları telefon sayısı incelenmiş ve %88.9’unun tek telefon kullandığı, %6.5’inin 2 telefon kullandığı belirlenmiştir. Çalışma bulguları ile paralel bir bulgu elde edilmiştir. Çalışmadaki gençlerin 5’inin tableti, 4’ünün masaüstü bilgisayarı ve playStation-oyun konsolu bulunmaktadır. Bu teknolojik ürünleri, kendine ait televizyonu (n=3), fotoğraf makinesi (n=2) ve ses sistemi gibi teknolojik ürünlere sahip olanlar izlemektedir. Aksaçlıoğlu ve Yılmaz ( 2007:15) tarafından yapılan çalışmada, öğrencilerin %35.1’nin kendi odasında televizyonu bulunduğu tespit edilmiştir. Bu bulgu çalışma bulgusu ile benzerlik göstermektedir.

Tablo 1. Çalışmaya Katılan C Kuşağı Genç Tüketicilere İlişkin Demografik Bilgiler (n=17)

Demografik Bilgiler Demografik Bilgiler

Cinsiyet Sayı Yaş Sayı

Kadın 6 18-20 9

Erkek 11 21-23 8

Anne Eğitim Durumu Baba Eğitim Durumu

İlkokul 2 İlkokul 3

Ortaokul 2 Ortaokul 1

Lise 9 Lise 6

Üniversite 3 Üniversite 6

Belirtmeyen/Cevapsız 1 Belirtmeyen/Cevapsız 1

Ailenin Aylık Ortalama Geliri Aile Gelir Durumu Algısı

3000 TL ve altı 4 Düşük 4

3001- 5000 TL 7 Orta 12

5001 ve üstü 4 Yüksek 1

Fikrim yok 2

Kendine ait kredi kartı sahipliği Ortalama aylık harçlık miktarı(TL)

Kredi kartı var 8 Harçlığı yok 1

Kredi kartı yok 9 İhtiyaç duydukça ailesinden alıyor 1

1000 TL altı 7

1000 TL ve üstü 8

Sahip olduğu teknolojik ürünler8

Akıllı telefon 15

Masaüstü Bilgisayar 4

Dizüstü Bilgisayar 14

8 Birden fazla seçenek işaretlenmiştir

Referanslar

Benzer Belgeler

Hip joint surgery is important to prevent post-operative complications, such as pneumonia, embolism or sleep disorder that can occur after hip surgery, and a deterioration

Kentsel dönüşümün sadece fiziksel mekan ile sınırlı olmadığı, bölgede yaşayan nüfusun sosyal, ekonomik yapısı ve kültürel özellikleriyle, uygulamanın

1. Müşteri teslimatın dökümante edilmesi, 5. Tedarikçilerle ilgili bilgi toplanması, 6. Değer yaratılan ve yaratılmayan zamanların tespiti. Yalın düşünce

Bu doğrultuda çalışmada teknoloji ve okullarda kullanımının önemi belirtildikten sonra, öğretim teknolojisi ve dijital okuryazarlık kavramları açıklanarak

Sonuç olarak gözlenilen Netlessfobi kavramının belirtileri sıralanırsa; Bireyin kendisinin kullanımı için 3’den fazla internete bağlı olan bilgisayar, taşınabilir

(Operatör): Tanım ve değer kümesi vektör uzayı olan dönüşümlere operatör denir.. Diferansiyel denklem, diferansiyel operatör ve diferansiyel ifade sırası ile

DNA, RNA, protein gibi biyolojik ürünlerin renkli mürekkepler yerine kimyasal maddeler içeren yazıcı benzeri bir cihazla sentezlenmesi üretim sürecini

Dijital Çocuk Akademisi olarak amacımız yaşadığımız bu dijital çağda çocuklarımızın bu çağa ayak uydurabilmeleri, bu çağda yaşayan her bireyde olması gereken olmazsa