KANT
Kant’ın Kopernik Devrimi Kant, sentetik a priori önermelerin sadece matematik ve fizikte değil, ahlak alanında da var olduğunu, ama söz konusu önermelerin metafizik alandaki var oluşunun kuşkulu olduğunu düşünür. Bununla birlikte, bu noktada onun iki ayrı metafizik arasında bir ayrım yaptığını akıldan çıkarmamak gerekir. Bunlardan birincisi insanın doğal bir yönelimi olarak metafiziktir; yani ona göre, insanda
kendisini yakından ilgilendiren konularda normal yollardan yanıtlanması mümkün
olmayan birtakım sorular sorma, ampirik yollarla çözüme kavuşturulamayan birtakım problemler ortaya koyma yönünde doğal bir eğilim vardır. Kant, bu soruların insanın onları sormadan yapamaması anlamında çok anlaşılır sorular olduğunu, insandaki bu doğal eğilimin de çok insani bir eğilim olduğunu düşünür. İkinci metafizik türü ise, gerçekliğin bilgisine ulaşmaya, gerçekliğe dair bilgimizin kapsamını genişletmeye çalışan metafiziği ifade eder. Bu yüzden o, Saf Aklın Eleştirisi’nde yanıtlanmak üzere, sentetik a priori önermelerin nasıl mümkün olduğu genel sorusuyla yakından ilişkili olarak dört ayrı ya da özgül soru sorar:
(i) Saf matematik nasıl mümkündür?
(ii) Saf doğabilimi nasıl mümkündür?
(iii) Doğal bir eğilim olarak metafizik nasıl mümkündür?
(iv) bir bilim olarak metafizik mümkün müdür? (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say
Yayınları, 2009, s.416).
Kant kendisini “Kopernik Devrimi”ne götüren şeyin, matematik, ama özellikle
de doğabilimlerindeki entelektüel devrim olduğuna işaret etmeye de dikkat
eder. Ona göre, matematikte devrim çok erken bir tarihte, ikizkenar üçgenin
özelliklerini ispatlamaya çalışan bir Yunanlının zihninde bir şimşek çaktığı
zaman gerçekleşmiştir. Çünkü söz konusu Yunanlı matematikçi, bu ispat için
ikizkenar üçgenin bir yere çizilmiş şekli veya zihinde ikizkenar üçgen idesi
üzerinde düşünmesinin yeterli olamayacağını görmüştü (Ahmet Cevizci,
Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.419).
Duyarlık-Anlama yetisi-Akıl
Kant, Kopernik Devrimi’ni gerçekleştirirken, aslında rasyonalistlerle bizim a priori bilgimiz olduğu konusunda uyuştuğunu görür; fakat bu tür bir bilginin imkânı için rasyonalizm tarafından sağlanan açıklamadan yeni hipotezle
uyumlu olan daha uygun bir açıklama sağlamanın yollarını arar. Ampiristlerle de bilgimizin büyük bir bölümünün deneyime dayandığı hususunda fikir birliği içindedir, ama ona göre deneyciler, zihnin duyum ya da “sezgi”den aldığı
ampirik “içeriğe” yaptığı “formel” katkıyı göz ardı ederler. Biz bilgimizin tikel içerikleri için her ne kadar deneyime veya sezgiye dayansak da söz konusu deneyimin yapısı ya da formu insan zihni tarafından sağlanır. Dış dünyaya ilişkin deneyim, zihin tarafından sağlanan form olmadan, hiçbir şekilde
mümkün olamaz. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.419).