• Sonuç bulunamadı

kendisini yakından ilgilendiren konularda normal yollardan yanıtlanması mümkün

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "kendisini yakından ilgilendiren konularda normal yollardan yanıtlanması mümkün "

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KANT

(2)

Kant’ın Kopernik Devrimi Kant, sentetik a priori önermelerin sadece matematik ve fizikte değil, ahlak alanında da var olduğunu, ama söz konusu önermelerin metafizik alandaki var oluşunun kuşkulu olduğunu düşünür. Bununla birlikte, bu noktada onun iki ayrı metafizik arasında bir ayrım yaptığını akıldan çıkarmamak gerekir. Bunlardan birincisi insanın doğal bir yönelimi olarak metafiziktir; yani ona göre, insanda

kendisini yakından ilgilendiren konularda normal yollardan yanıtlanması mümkün

olmayan birtakım sorular sorma, ampirik yollarla çözüme kavuşturulamayan birtakım problemler ortaya koyma yönünde doğal bir eğilim vardır. Kant, bu soruların insanın onları sormadan yapamaması anlamında çok anlaşılır sorular olduğunu, insandaki bu doğal eğilimin de çok insani bir eğilim olduğunu düşünür. İkinci metafizik türü ise, gerçekliğin bilgisine ulaşmaya, gerçekliğe dair bilgimizin kapsamını genişletmeye çalışan metafiziği ifade eder. Bu yüzden o, Saf Aklın Eleştirisi’nde yanıtlanmak üzere, sentetik a priori önermelerin nasıl mümkün olduğu genel sorusuyla yakından ilişkili olarak dört ayrı ya da özgül soru sorar:

(i) Saf matematik nasıl mümkündür?

(ii) Saf doğabilimi nasıl mümkündür?

(iii) Doğal bir eğilim olarak metafizik nasıl mümkündür?

(iv) bir bilim olarak metafizik mümkün müdür? (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say

Yayınları, 2009, s.416).

(3)

Kant kendisini “Kopernik Devrimi”ne götüren şeyin, matematik, ama özellikle

de doğabilimlerindeki entelektüel devrim olduğuna işaret etmeye de dikkat

eder. Ona göre, matematikte devrim çok erken bir tarihte, ikizkenar üçgenin

özelliklerini ispatlamaya çalışan bir Yunanlının zihninde bir şimşek çaktığı

zaman gerçekleşmiştir. Çünkü söz konusu Yunanlı matematikçi, bu ispat için

ikizkenar üçgenin bir yere çizilmiş şekli veya zihinde ikizkenar üçgen idesi

üzerinde düşünmesinin yeterli olamayacağını görmüştü (Ahmet Cevizci,

Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.419).

(4)

Duyarlık-Anlama yetisi-Akıl

Kant, Kopernik Devrimi’ni gerçekleştirirken, aslında rasyonalistlerle bizim a priori bilgimiz olduğu konusunda uyuştuğunu görür; fakat bu tür bir bilginin imkânı için rasyonalizm tarafından sağlanan açıklamadan yeni hipotezle

uyumlu olan daha uygun bir açıklama sağlamanın yollarını arar. Ampiristlerle de bilgimizin büyük bir bölümünün deneyime dayandığı hususunda fikir birliği içindedir, ama ona göre deneyciler, zihnin duyum ya da “sezgi”den aldığı

ampirik “içeriğe” yaptığı “formel” katkıyı göz ardı ederler. Biz bilgimizin tikel içerikleri için her ne kadar deneyime veya sezgiye dayansak da söz konusu deneyimin yapısı ya da formu insan zihni tarafından sağlanır. Dış dünyaya ilişkin deneyim, zihin tarafından sağlanan form olmadan, hiçbir şekilde

mümkün olamaz. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.419).

(5)

A priori bilgiyi açıklamak, sentetik a priori önermelerin nasıl mümkün olduğunu göstermek, kısacası devrimi felsefede gerçekleştirmek ve bu bağlamda aktif zihnin bilgiye katkısını açığa çıkarmak amacıyla, Kant insan zihnini üç ayrı parça ya da yeteneğe böler. Bunlardan zihnin bilgide önemli bir rol oynayan, bilgiyi mümkün kılan parça, düzey ya da yetenekleri, duyarlık ve anlama

yetisidir. Buna göre, duyu ya da duyarlık (sinnlichkeit) ile anlama yetisi

(verstand) arasında bir ayrım yapan, nesnelerin duyu yoluyla verildiklerini, müdrike ya da anlama yetisi yoluyla da düşünüldüklerini söyleyen Kant, şu halde nesneler üzerine düşüncenin ancak bu nesneler duyuya verildiği zaman başlayabildiğini söyler. Bu nesnelerin “verilmişliği” ise, onların madde ve

formun bir sentezi olmadıkları, kendilerine duyu ya da duyarlık tarafından

yüklenen formdan yoksun bulundukları anlamına gelmez. (Ahmet Cevizci,

Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.419).

(6)

Bilginin Sınırları

Bilginin, biri ampirik diğeri de a priori veya duyu ve akıl gibi iki ayrı kaynağı

olduğunu ortaya koyan ve dolayısıyla insanın sadece kendilerine yapı ve düzen kazandırdığı, veya kendisi tarafından nesnel bir biçimde kurulmuş olan

fenomenleri bilebileceğini söyleyen Kant, “inanca yer açmak amacıyla bilgiyi sınırlandırdığını” dile getiren meşhur sözüne uygun olarak, insan bilgisine bir sınır çekmiş olur. Başka bir deyişle, Kant insan zihninin yalnızca, kavram ve kategorileri aracılığıyla kendilerine bir yapı kazandırdığı fenomenleri

bilebileceğini, bunun ötesine giderek şeylerin bizatihi kendilerini bilemeyeceğini, algılanan nesnelerin insan zihninin işleyişine uydukları için bilinebildiklerini

söyler. Onun söz konusu bilgi anlayışının en önemli sonuçları şu halde, bilginin

sınırlılığı ve buna bağlı olarak da metafiziğin imkânsızlığıyla ilgili iki sonuçtur. .

(Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.421).

(7)

METAFİZİK

Kant, bilginin sınırlarını gözler önüne sererken, aslında metafiziğin imkânsız

olduğunu göstermiş olur. Başka bir deyişle, insan zihinsel donanımının ötesinde veya fenomenal dünyanın gerisinde ne tür bir gerçeklik olduğunu asla bilemez.

Dolayısıyla, en azından klasik veya Kant’ın adlandırdığı şekliyle dogmatik metafizik, onun gözünde bir bilgi kümesi meydana getirebilmesi imkânsız bir disiplindir.

Metafiziğin bilim olamamasının, metafizik alanında bilgiye erişilememesinin nedeni, onun konusunu oluşturan zihinsel ya da maddi töz veya Tanrı benzeri kendiliklerin algıya konu olamamalarıdır. Ya da en azından insan zihninin kendi algı ya da sezgi formlarının, yargının mantıksal fonksiyonlarının ve de kategorilerin, fenomenal dünyanın veya mümkün deneyim alanının bir parçası olmayan bir şey için geçerli olup olmadıklarını belirlemenin bir yoluna hiçbir şekilde sahip olmamasıdır. Kant’a göre, zihinsel ya da maddi tözlerin zamansal veya mekânsal bir dünyada var olup olmadıklarını bilmiyoruz, zira sezgi formlarımız sadece, fenomenleri veya

görünüşleri, fenomenal varlıkları tecrübe etme veya deneyimleme tarzımıza tekabül

etmektedir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009, s.422).

Referanslar

Benzer Belgeler

Aralarındaki tek temel ayrım: Empirisistler ya da Lockeçılar a priori bilginin olanaksız olduğunu düşündüler.. Rasyonalistler ya da Wolfçular a priori bilginin

Hukuk kuramına geçmeden önce Kant, Yargı Yetisinin Eleştirisi’ndeki “güzel”e dair tartışmasını tekrar ederek hazzı nesneyle ilişkilenmesine göre

Eleştirel felsefesi ile bilgi, ahlak ve güzellik anlayışımızı Eleştirel felsefesi ile bilgi, ahlak ve güzellik anlayışımızı kökten değiştiren filozof.. kökten

Belli ki devrim ve etrafında patlak veren sorunların aciliyeti, felsefesinden kamuya açık şekilde duyurulacak politik sonuçlar çıkarma yükümlülüğünü dayatmış ve

Kant tarih felsefesine ilişkin görüşlerini özel bir kitapta açıklamamış fakat bu alanda birkaç makale kaleme almıştır. Bunlar; Dünya Yurttaşlığı Açısından Genel Bir

Öte yandan, emekleyerek açığa çıkan bu ufacık Yeni’nin, kendi sesini her zaman yükseltmesi, diğer bir deyişle eski paradigmadan kopuşu sağlaması her durumda söz

  In his doctrine of transcendental idealism, he argued that space, time, and causation are mere sensibilities; "things-in-themselves" exist, but their nature

Eğitim bu atmosfer içerisinde artık dışarıdan dayatılan (zorunlu) bir süreç olarak algılanmaya başlar. Dıştan dayatılan bir mefhum olarak eğitim, içsellikten