• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİMDALI TÜRKİYE DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİMDALI TÜRKİYE DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ ÜZERİNE BİR UYGULAMA"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ

ÜZERİNE BİR UYGULAMA

Yüksek Lisans Tezi

Kutlu KARACA

Ankara-2003

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ

ÜZERİNE BİR UYGULAMA

Yüksek Lisans Tezi Kutlu KARACA

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Özdemir AKMUT

Ankara-2003

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ

ÜZERİNE BİR UYGULAMA

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Özdemir AKMUT Tez Jürisi Üyeleri

Ad ve Soyadı İmzası

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınavı Tarihi ...

(4)

ÖNSÖZ

“Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Etkinlik Ölçümü Üzerine Bir Uygulama” başlıklı tezimin hazırlanmasında pek çok kişi ve kuruluşun katkıları olmuştur;

Tez çalışmamın başından beri, her aşamada çalışmalarımı yönlendirerek bana yardımcı ve destek olan tez danışmanım değerli hocam Prof. Dr. Özdemir AKMUT’a, tezimin gerçekleşmesindeki katkılarından dolayı teşekkürlerimi arz etmeyi büyük bir borç bilirim.

Diğer yandan tez çalışmam süresince bana her konuda destek olan, önerileriyle katkı sağlayan ve doğrudan ya da dolaylı olarak yardımlarını esirgemeyen isimlerini bu sayfaya sığdıramayacağım herkese minnetlerimi sunarım.

Ankara, 2003 Kutlu Karaca

(5)

GİRİŞ...1

1. TÜRKİYE'DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ...6

1.1. Kamu İktisadi Teşebbüsleri Kavramı...7

1.1.1.İşletme, Teşebbüs ve Kamu Teşebbüsü Kavramları...7

1.1.2.Türkiye'de Kamu Teşebbüsleri...11

1.1.2.1.Özel Bütçeli Devlet Teşebbüsleri...11

1.1.2.2.Döner Sermayeli İşletmeler...12

1.1.2.3.Yerel Yönetimlere Bağlı İşletmeler...13

1.1.2.4.Kamu İktisadi Teşebbüsleri...13

1.1.3.Türkiye'de Kamu İktisadi Teşebbüsleri...14

1.2. KİT'lerin Kuruluş Nedenleri...25

1.3. KİT'lerin Tarihsel Süreç İçerisindeki Gelişimi...28

1.4. KİT'lerin Türkiye Ekonomisi İçerisindeki Yeri...42

1.4.1.İstihdam Yönünden...43

1.4.2.Üretim Yönünden...46

1.4.3.GSMH'ye Katkı Yönünden...48

1.4.4.Yatırımlar Yönünden...51

1.4.5.Hazine'yle İlişkiler Yönünden...54

1.4.5.1.KİT'lere Yapılan Hazine Ödemeleri...54

1.4.5.2.KİT'lerin Hazine'ye Katkısı...55

1.5. KİT'lerin Sorunları...57

1.5.1.Hukuki Düzenlemelerden Kaynaklanan Sorunlar...58

1.5.2.Yönetim Sorunları...59

(6)

1.5.3.İşletme ve Yatırım Sorunları...59

1.5.4.İstihdama İlişkin Sorunlar...61

1.5.5.Finansman Sorunları...61

1.5.6.Denetimle İlgili Sorunlar...62

2.ETKİNLİK KAVRAMI VE ETKİNLİK ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ...63

2.1. Etkinlik Kavramı ve İlgili Temel Kavramlar...63

2.2. Etkinlik Ölçüm Yöntemleri...72

2.2.1.Oran Analizi...72

2.2.2.Parametrik Yöntemler...73

2.2.3.Parametrik Olmayan Yöntemler...75

2.3. Veri Zarflama Analizi...76

2.3.1.Veri Zarflama Analizinin Tanımı ve Tarihçesi...76

2.3.2.Veri Zarflama Analizinin Grafiksel Gösterimi...81

2.3.3.Veri Zarflama Analizi Modelleri...83

2.3.4.Veri Zarflama Analizi İçin Gerekli Olan Adımlar...96

2.3.4.1.Gözlem Kümesinin Seçimi...97

2.3.4.2.Girdi ve Çıktı Kümelerinin Seçimi...98

2.3.4.3.Veri Zarflama Analizi ile Göreli Etkinlik Ölçümü...99

2.3.4.4.Her Karar Birimi İçin Detay Analizi...99

2.3.4.5.Gözlem Kümesi İçin Genel Sonuçların Değerlendirilmesi...101

2.3.5.Veri Zarflama Analizinin Güçlü ve Zayıf Yönleri...102

3.KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ İLE ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ...104

(7)

3.1.Giriş...104

3.2.Uygulamanın Amacı...104

3.3.Uygulamanın Yöntemi...107

3.4.Analize Dahil Edilen Girdi ve Çıktılar...107

3.5.Verilerin Toplanması...113

3.6.Modelin Kısıtları ve Yapılandırılması...113

3.6.1.Modelin Kısıtları...113

3.6.2.Modelin Yapılandırılması...115

3.7.Elektrik Dağıtım Müesseselerinin Etkinliğinin Ölçülmesi...117

3.8.Elektrik Dağıtım Müesseselerinin Etkinlik Değerlerinin İncelenmesi...119

3.9.Etkinsiz Dağıtım Müesseseleri İçin Referans Gruplarının ve Hedeflerin Belirlenmesi...124

3.10.Veri Zarflama Analizi Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi...130

SONUÇ...138

ÖZET...142

SUMMARY...144

KAYNAKÇA...146

(8)

GİRİŞ

Cumhuriyetin ilk yıllarında piyasa ekonomisi modeli benimsenmiş olmasına karşın, o dönemde özel teşebbüsün yeterli sermaye birikimine sahip olamaması, yaşanan alt yapı sorunları ve nitelikli işgücünün mevcut olmayışı gibi nedenlerle bu konuda başarı sağlanamamış, çağdaş sanayici ve müteşebbis

yaratma çabaları amacına ulaşamayınca, devletin kuracağı teşebbüsler aracılığıyla ekonomide aktif rol oynaması gündeme gelmiştir. Nitekim ilk

modern teşebbüsler kamu girişimciliği öncülüğünde kurulmuştur.

Bu açıdan KİT’ler faaliyette bulundukları sektörlerde birer öncü kuruluş olarak ortaya çıkmışlar, özel sektörün kurduğu işletmelerin başta hammadde ve aramalı olmak üzere çok çeşitli ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Diğer yandan KİT’ler, işletmecilik faaliyetleri zor ve kar marjları düşük olduğu için özel sektörün girmediği alanlara girerek, bu alanlarda önemli yatırımlar gerçekleştirmişlerdir.

KİT’lerin ülkemizin beşeri sermayesine bir başka deyişle insan gücüne yaptığı katkılar da azımsanamayacak düzeyde olmuştur. KİT’lerde çalışan ve deneyim kazanan personelin zaman içinde özel sektöre geçerek bilgi ve tecrübelerini aktarması bir yandan ülkemizin aktif insan gücünün niteliğini artırırken diğer yandan dolaylı olarak ekonomide verimlilik ve karlılık artışına ve sermaye birikimine önemli katkılar sağlamıştır.

Ayrıca KİT’lerin bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasından, sosyal

(9)

hayata sağladığı katkılara kadar ülkemizin sosyo-kültürel yapısına pek çok olumlu etkisi olmuştur.

Bugün gelinen noktada KİT ekonomisinin hacmini birkaç rakamla özetlemek mümkündür. Ülkemizde KİT sektörü, istihdam hacmi içinde %2,5’lik paya sahip olan, bir kısım sektörde tekel konumunda, bir kısmında ise hakim durumda bulunarak mal ve hizmet üreten, ülkemizin GSMH’sinin %10’unu yaratan, toplam yatırımların %8 ini gerçekleştiren, ödedikleri kar payları ve vergilerle ülke ekonomisine net katkı sağlayan bir hacme sahip bulunmaktadır.

Ülkemizde bu güne kadar önemli fonksiyonlar üstlenmiş olan KİT’lerin zaman içinde izlenen çeşitli politikaların etkisi ile yönetimden yatırıma, istihdamdan finansmana kadar bir çok konuda çeşitli sorunları bulunmaktadır. Bu açıdan KİT’lerin karşılaştığı sorunların ele alınarak performanslarının artırılmasında, girdilerin çıktılara dönüştürülme süreçlerine ilişkin etkinlik düzeylerinin ölçülmesi ve etkinsizlik kaynaklarının araştırılması önem taşımaktadır.

Etkinlik kavramının çok boyutlu olması nedeniyle, etkinlik ölçüm yöntemleri de çeşitlilik arzetmektedir. Araştırmacılar tarafından sıklıkla kullanılan üç etkinlik ölçüm yöntemi, oran analizi, parametreli ölçüm yöntemleri ve parametresiz ölçüm yöntemleri olarak sıralanmaktadır. Bu yöntemlerde oran analizi, kullanılması en basit yöntem olduğu için tercih edilmekte ancak etkinliğin tüm boyutlarının analize dahil edilememesi dolayısıyla eleştirilmektedir. Parametreli etkinlik yöntemleri ise endüstri dalına ilişkin üretim fonksiyonunun ardında analitik bir formun varlığını

(10)

öngörmekte ve bu fonksiyonun parametrelerinin belirlenmesine çalışılmaktadır.

Parametreli yöntemlere alternatif olarak kabul edilen parametresiz yöntemler ise kullanıcılarına önemli ölçüde esneklik sağlamaktadır. Zira parametresiz yöntemler, üretim fonksiyonunun analitik bir yapıya sahip olduğu varsayımı yapılmaksızın etkinlik ölçümünün gerçekleştirilmesini mümkün kılmakta, bir çok girdi ve çıktının bulunduğu üretim ortamlarında kolaylıkla kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın konusunu oluşturan veri zarflama analizi de parametresiz etkinlik ölçüm yöntemleri arasında yer almaktadır.

Veri Zarflama Analizi -literatürde yer aldığı adıyla Data Envelopment Analysis- doğrusal programlamanın özel bir uygulama şekli olarak aynı amaç ve hedeflere sahip karar birimlerinin göreli olarak etkinliğini ölçmek için tasarlanmış parametresiz bir yöntemdir.

Organizasyonların çoğunda, birden çok girdi kullanılırken, benzer şekilde çok çeşitli çıktı ölçüleri de bulunmaktadır. İşletme yöneticileri için, çoklu girdi-çıktı ortamında, girdilerin çıktılara dönüştürülmesi süreci itibariyle hangi birimlerin etkinliğinin düşük olduğunu tespit etmek oldukça güç bir durumdur. Bu açıdan veri zarflama analizi, göreli etkinlik karşılaştırmasında önemli bir araç olmaktadır.

Veri zarflama analizi ilk olarak Farrell’ın ortaya koyduğu sınır üretim fonksiyonu kavramından hareketle, Charnes, Cooper ve Rhodes tarafından geliştirilmiş ve yöntemin ilk uygulamalarında girdi ve çıktıları için piyasa fiyatları

(11)

bulunmayan kamu kuruluşlarının performanslarının ölçülmesi amaçlanmıştır.

Veri zarflama analizi, aynı girdileri kullanarak aynı çıktıları üreten birbirine benzer üretim birimlerinin etkinliğini değerlendirmek üzere kullanılmaktadır. Analiz, her bir karar birimini en iyi karar birimleriyle karşılaştırmakta, en iyiyi temsi eden

“kuramsal etkinlik sınırı”nı oluşturmada da doğrusal programlamadan yararlanmaktadır. Sanal karar birimi veya bileşik (composite) karar birimi olarak da adlandırılan kuramsal birime ait girdi ve çıktılar, referans grubundaki tüm girdi ve çıktıların ağırlıklı ortalamaları ile hesaplanmakta ve kuramsal birimin girdilerinin (çıktılarının) incelenen birimden daha düşük (yüksek) olması durumunda incelenen birimin etkin olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Yöntemin temelinde de yatan, incelenen her bir karar birimi için en iyi kuramsal birimi belirleyebilmektir.

Veri zarflama analizi, bugüne kadar özellikle son 10 yılda daha da ağırlıklı olarak sağlık sektörü, eğitim hizmetleri, bankacılık, imalat sektörü, fast food restoranlar, toptancılar gibi çok çeşitli alanlarda göreli etkinlik ölçümü yapmak üzere kullanılmıştır. Ülkemizde ise uygulamalar daha çok sağlık ve bankacılık sektörü ile sınırlı kalmıştır. Ancak son dönemde yöntemin teorik alt yapısına ve uygulamalarına ilişkin birçok makale ve çalışmanın ülkemizde de yayımlanmış olmasının yanısıra yöntemin kolayca uygulanabilmesini sağlayan paket programların mevcut olması da, ülkemizde yönteme olan ilginin artmasına ve bir çok alanda yaygın olarak kullanılmasına katkı sağlayacaktır.

Bu tez çalışmasının amacı, ileriye yönelik olarak alınacak performans artırıcı

(12)

kararlara dayanak teşkil etmek üzere kamu iktisadi teşebbüslerinden biri üzerinde veri zarflama analizini kullanarak etkinlik ölçümünün gerçekleştirilmesi ve bu yolla etkinsizlik kaynaklarının analiz edilmesidir.

Anılan amaç doğrultusunda, tez çalışmasının birinci bölümünde, öncelikle işletme, teşebbüs ve kamu teşebbüsü kavramları kısaca açıklanmış, daha sonra Türkiye’deki kamu iktisadi teşebbüslerinin kuruluş nedenleri, tarihsel süreç içindeki gelişimi, ekonomi içindeki yeri ve sorunları işlenmiştir. İkinci bölümde etkinlik kavramı ve ilgili kavramlar açıklandıktan sonra etkinlik ölçüm yöntemlerine kısaca değinilmiş ve bu yöntemlerden biri olan veri zarflama analizi yönteminden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde ise veri zarflama analizinin teorik temelleri ışığında, analiz için geliştirilmiş WinDEAP paket programı kullanılarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) ye bağlı 64 elektrik dağıtım müessesesinin göreli etkinlik ölçümü gerçekleştirilmiş ve analiz sonunda ulaşılan sonuçlar yorumlanmıştır.

(13)

1. TÜRKİYE’DE KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ

Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan kuruluşlarla başlayan devlet işletmeciliği, Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektörün sanayileşme atılımını gerçekleştirecek birikime sahip olmaması nedeniyle büyük

önem kazanmış, 1930’lu yıllarla birlikte devletçi sanayileşme politikası doğrultusunda devlet, kamu işletmeciliğine ağırlık vermek durumunda kalmıştır. Sümerbank ve Etibank ile başlayan temel sanayilerin kamu teşebbüsleri aracılığıyla kurulması sürecini, zaman içinde ekonomik ve sosyal

gerekçelerle bir çok kamu iktisadi teşebbüsünün kurulması izlemiştir.

KİT’ler üstlendikleri fonksiyonlar dolayısıyla devletin ekonomiye yön vermesinin bir aracı olarak görülmüşler, bir yandan temel mal ve hizmetlerin üretimini sağlayarak geniş halk kitlelerinin ihtiyaçlarını karşılamışlar, diğer yandan izledikleri yatırım, üretim, istihdam ve fiyat politikalarıyla özel sektörün gelişmesine ve ekonomide sermaye birikiminin sağlanmasına katkı sağlamışlardır.

Kuruldukları yıllardan 1980’lere kadar geçen süreçte teşebbüslerin, kendilerine yüklenen görevlere paralel olarak, ekonomi içindeki ağırlığı sürekli artış göstermiştir. 1980 sonrası dönemde, devletin ekonomi içindeki payının azaltılarak piyasa kurallarının ekonomide egemen kılınmasını amaçlayan politikaların benimsenmesi sonucunda, kamu iktisadi teşebbüslerinin özel sektöre devri bir başka deyişle özelleştirilmesi için bir dizi çalışma ve yasal düzenleme yapılmış, bu

(14)

düzenlemelere paralel olarak özelleştirme uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Bu özelleştirme uygulamalarına rağmen, günümüzde KİT sistemi, tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe faaliyet gösteren; ortalama 500 bin kişiyi istihdam eden; toplam yatırımların yaklaşık %8 ini gerçekleştiren; üretimi ile GSMH’nin %10,3 ünü yaratan; kâr payı ve vergilerle Hazine’ye önemli tutarda katkı sağlayan bir hacme sahip bulunmaktadır.

1.1. Kamu İktisadi Teşebbüsü Kavramı

Kamu iktisadi teşebbüsü kavramı, temelde teşebbüs ve kamu teşebbüsü alt kavramlarına dayandığından, öncelikle bu kavramlara açıklık getirilmesi

gerekmektedir.

1.1.1. İşletme, Teşebbüs ve Kamu Teşebbüsü Kavramları

Tarihi gelişim süreci içinde üretim ve tüketim faaliyetlerinin temelini kapalı aile ekonomisi içinde gerçekleştirilen faaliyetler oluşturmuştur. Bu faaliyetler, özellikle aile içi ihtiyaçların karşılanması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ancak zamanla insan ihtiyaçlarının miktar ve çeşit olarak artış göstermesi değişimi bir başka deyişle değiş-tokuş ekonomisini ortaya çıkarmış, bunun sonucu olarak da yalnız bireysel ihtiyaçların değil bunun yanı sıra başkalarının ihtiyaçlarının da karşılanması için üretimin artırılması gerekmiştir. En basit haliyle işletme olarak ifade edilebilecek ekonomik birimler, kapalı ekonomilerden değişimin yaşandığı açık ekonomilere geçişin doğal sonucu olarak ortaya çıkmışlar ve yaygınlaşmışlardır.

(15)

Sahip oldukları nitelikler ve yerine getirdikleri fonksiyonlar göz önüne alınarak geniş anlamıyla işletmeler, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere

iktisadi mal veya hizmet üreten ekonomik birimler olarak tanımlanabilir.1

Bu tanımda bir işletmeyi oluşturan unsurlar şöyle sıralanabilir;

i. Başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyette bulunma.

ii. İktisadi (kıt veya sınırlı) mal ve hizmet üretme, ekonomik bir değer yaratma.

iii. Faaliyetlerini ekonomiklik prensibine uygun olarak gerçekleştirme.

Teşebbüs kavramı ise kâr veya diğer biçimlerde yarar sağlamak amacıyla bedel karşılığında satmak üzere mal ve hizmet üretmek veya fonlar sağlamak için kurulan, hukuki ve mali kişiliğe sahip, devamlı nitelikteki bir örgüt olarak tanımlanabilir.2

Bu tanıma göre teşebbüsün belirleyici unsurları şunlardır;

i. Teşebbüsün amacı kâr veya diğer biçimlerde yarar (prestij edinme, kamu yararına hizmet vs.) sağlamaktır.

ii. Teşebbüs üretim unsurlarını biraraya getirerek, mal ve hizmet üretir, fon toplar ve bunları bir bedel karşılığı satar.

iii. Teşebbüs, sahiplerinin kişiliğinden ayrı bir hukuki kişiliğe sahip

1 İ. Mucuk; Modern İşletmecilik, Türkmen Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 4.

2 S. Baklacıoğlu; Kamu İktisadi Teşebbüsleri, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayını, Ankara, 1976, s. 1.

(16)

olarak faaliyetlerini yürütür, haklara sahip olur ve yükümlülük altına girer.

iv. Teşebbüsün mali özerkliği söz konusudur, kendisine ait varlıkları ve bunları finanse ettiği kaynakları vardır.

v. Teşebbüs, maddi ve beşeri unsurları bir araya getirerek ortaya bir ürün çıkaran örgütsel yapıdır. Bu yapının devamlılığı esastır.

İşletme ve teşebbüs kavramları, genellikle eşanlamlı olarak kullanılmakla birlikte, işletme kavramı esas itibariyle maddi akımın diğer bir deyişle tedarik, üretim ve pazarlama faaliyetlerinin gerçekleştirildiği birimi nitelendirirken, teşebbüs kavramı, işletmeyi de içine alan, onun gerçekleştirdiği fonksiyonlar yanında mali, hukuki ve yönetsel özerkliğe sahip üst yapıları ifade etmektedir. Bu bakış açısıyla, işletmeler, fonksiyonları (tedarik-üretim-pazarlama) itibariyle teknik birimlerken, teşebbüsler, işletmelere kıyasla daha kapsamlı ekonomik birimlerdir.3

Teşebbüsün sahip olduğu varlıkların kim tarafından finanse edildiği, o teşebbüsün niteliğini (kamu-özel) de ortaya koymaktadır. Kamu teşebbüslerinde devletin payı sermaye yapısı itibariyle daha ağır basmakta ve bu teşebbüslerin yönetimine hakimiyet de esas olarak sermaye sahipliği yoluyla sağlanmaktadır.

Ancak sermayesi bulunmayan kamu teşebbüsleri olabileceği gibi, kanunla veya kanunun verdiği yetkiye dayanarak Devlet veya diğer kamu kuruluşları, sermayede pay sahibi bulunmadıkları veya payları yarıdan az olduğu halde bazı teşebbüslerin yönetimine hakim olabilmektedirler.

3 T. Müftüoğlu; İşletme İktisadı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1994, s. 118.

(17)

Bu hususlar göz önüne alınarak, kamu teşebbüsü, sermayesinin tamamına veya yarısından fazlasına sahip olarak ya da diğer yollarla, Devletin, diğer kamu tüzel kişilerinin veya devletle anılan tüzelkişilerin yönetimine, yönetim organları vasıtasıyla hakim olduğu teşebbüs olarak tanımlanabilir.4

Kamu teşebbüslerinin başlıca özellikleri şunlardır;5

i. Kanunla ya da kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulurlar.

ii. Tüzel kişiliğe sahiptirler.

iii. Mali ve yönetsel açıdan özerktirler.

iv. Devlet bütçesi dışında yönetilirler ve devlet işlemleri için öngörülen usul ve esaslara tabi değildirler.

v. Kanunlarla saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidirler.

vi. Sermayelerindeki kamu payı dolayısıyla genellikle halkın temsil organı olan Parlamento tarafından özel usullerle denetlenirler.

vii. Tek amaçları kâr etmek değildir, bunun yanısıra kamu hizmeti gerçekleştirmek, sosyal fayda yaratmak vb. amaçlarla da faaliyette bulunurlar.

4 O. Alpugan; İşletme Bilimine Giriş, Per Yayınları, İzmir, 1998,s. 232.

5 S. Baklacıoğlu; 1976, s. 4.

(18)

1.1.2. Türkiye’de Kamu Teşebbüsleri

Ülkemizde devletin sahip olduğu teşebbüslerin resmi bir sınıflandırması bulunmamakta, bunların birbirinden farklı hukuki yapılar altında faaliyetlerini

yürüttüğü bilinmektedir. Bu teşebbüsler, devletin tamamen veya kısmen girişimcilik görevini yerine getirdiği teşebbüslerdir.6 Farklı ölçütler temel alınmak suretiyle yapılabilecek çeşitli sınıflandırmalar göz önüne alınarak,

Türkiye’deki kamu teşebbüsleri, a. Özel Bütçeli Devlet Teşebbüsleri

b. Döner Sermayeli İşletmeler

c. Yerel Yönetimlere Bağlı İşletmeler d. Kamu İktisadi Teşebbüsleri

olmak üzere dört ana grup altında incelenebilir.7

1.1.2.1. Özel Bütçeli Devlet Teşebbüsleri

Özel kanunlarla kurulan bu kuruluşlar, tüzel kişiliğe sahiptirler ve çalışmalarını özerk şekilde yürütürler. Bu kuruluşların yönetimi kendi organları eliyle gerçekleştirilirken, denetimi kuruluş kanunlarında belirtilen özel usullere göre yapılır. Bu grupta yer alan işletmelere örnek olarak Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüd İdaresi ve Milli Piyango İdaresi

6 A. Ceylan, M. Vergiliel; Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme,U.Ü. Güçlendirme Vakfı Yayını, Bursa, 1989, s. 6.

7 O. Alpugan; 1998, s.232.

(19)

verilebilir.

1.1.2.2. Döner Sermayeli İşletmeler

Döner sermayeli işletmeler, genel ve katma bütçeli kuruluşların kamu hizmetlerini yerine getirirken, ticari, sınai, kültürel, tarımsal veya mesleki

nitelikteki çeşitli hizmetleri yapabilmek için kurdukları özel işletme niteliğindeki ekonomik birimlerdir.8 Bu işletmelere, faaliyetlerini yürütmeleri

için yapısı içinde bulundukları genel ve katma bütçeli kuruluşlar tarafından nakit, mamul, yarı mamul, hammadde gibi unsurların yanısıra özel işletmelerin

döner sermayesinden farklı olarak taşınmaz mal, demirbaş, sabit sermaye unsurları da tahsis edilmektedir.

Döner sermayeli işletmeler, devletin temel hizmetleri yapılırken, bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan ticari ve sınai hizmetlerin de bir yan faaliyet olarak

yürütülmesi amacının yanı sıra genel ve katma bütçeli kuruluşlara kamu yönetimi ilkeleri açısından belirli konularda esneklik getirme amacına yönelik

olarak kurulmuşlardır.9

Bu işletmeleri nitelendiren “döner sermaye” deyimi, işletmecilik alanında kullanılan çalışma sermayesi kavramı ile eş anlamlı değildir. Burada

kullanılan döner sermaye terimi, bağlı oldukları genel veya katma bütçeli

8 G. Çoşkun; Devlet Bütçesi, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997, s. 73.

9 G. Çoşkun; a.g.k., s. 74.

(20)

kuruluşların yapısı içinde yer alan, genel mali yönetim usulleri dışında tutulan, kendilerine özel yönetim esasları bulunan, ticari ve sınai mal ve hizmet üreterek

bunları kâr amacıyla satan işletmeleri nitelendirmektedir.

Döner sermayeli işletmelerin tüzel kişilikleri bulunmadığı için bu işletmeler bağlı oldukları genel ya da katma bütçeli kuruluşun yapısı ve tüzel kişiliği altında faaliyette bulunurlar. Genel bütçeli kuruluşlar altında faaliyet gösteren döner sermaye işletmelerine Başbakanlık Basımevi, katma bütçeli kuruluşlar altında faaliyet gösteren işletmelere de üniversite döner sermayeleri

örnek olarak gösterilebilir.

1.1.2.3. Yerel Yönetimlere Bağlı İşletmeler

Yerel yönetimler, kendilerine yasalarla verilmiş görevleri yerine getirebilmek için gerektiğinde işletmecilik yapmak durumundadırlar. Bu

işletmelerden bazıları, gerçek anlamda kamu hizmeti gören işletmeler olabileceği gibi kâr amacı ön planda olan işletmeler de bulunabilir.10 Kamusal

hizmetler ile kamu yararı ağır basan iktisadi mal ve hizmet üretimini ve dağıtımını gerçekleştirmek üzere belediyeler, il özel idareleri, köy tüzel kişiliği

ve diğer yerel yönetim birimleri tarafından kurulup işletilen işletmeler, yerel yönetimlere bağlı işletmeler olarak adlandırılmaktadır. Bu işletmeler çoğunlukla tüzel kişiliğe sahip olmadıkları için bağlı bulundukları yerel yönetim

biriminin tüzel kişiliği altında faaliyetlerini sürdürmektedir. Belediyelerin su,

10 R. Keleş; Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, İstanbul, 1994, s.358.

(21)

doğalgaz ve toplu taşımacılık için kurdukları işletmeler, bu tür işletmelerin örneklerini oluşturmaktadır.

1.1.2.4. Kamu İktisadi Teşebbüsleri

Ülkemizde sermayesinin tamamı devlete ait olan, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek ya da tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan, Türkiye Büyük

Millet Meclisi’nin denetimine tabi olan kamu teşebbüslerine Kamu İktisadi Teşebbüsü adı verilmektedir.

1.1.3. Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri

Tarihsel süreç içinde ekonomik ve sosyal hayatta yaşanan değişimler, toplumun refah düzeyinin yükseltilmesine yönelik faaliyetlerin ortaya çıkıp önem kazanmasına neden olmuş, bu durum ise devletleri egemenlik vasıflarının kendilerine yüklediği görevlerin dışında başka birtakım fonksiyonları da yerine

getirmeye yöneltmiştir. Bu değişimin bir sonucu olarak devletler, ulusal güvenliğin sağlanması, adalet dağıtılması gibi devletin klasik fonksiyonları

yanında üstlenilen bu yeni görevleri yerine getirebilmek için adeta bir müteşebbis gibi davranmışlar, kurdukları işletmeler aracılığıyla ekonomik ve

(22)

mali hayatta yer almışlardır.11

Ülkemizde de benzeri gelişmeler sonucunda siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerle bir çok kamu iktisadi teşebbüsü kurulmuştur. Bu teşebbüsler, esas itibariyle devletin müteşebbislik vasfı ile iktisadi hayatta yer almasının bir aracı

konumunda bulunan iktisadi işletmeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kamu iktisadi teşebbüsleri deyimi ile ifade edilmek istenen kavramın açıklanması, bu teşebbüslerin fonksiyonlarının anlaşılması bakımından önem

taşımaktadır.

Kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin çeşitli kaynaklarda bir dizi tanıma rastlamak mümkündür. Bu tanımlamalarda, farklı sözel ifadelerle olmak üzere

temelde, kamusal kaynakları kullanarak iktisadi faaliyette bulunan devlet işletmeleri ifade edilmektedir.

Kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin yapılan bir tanım, “ekonomik faaliyette bulunmak üzere devlet ya da diğer bir kamu kuruluşu tarafından

kendilerince veya ortaklık yoluyla oluşturulan, sermayesinin tamamı veya çoğunluğu devlet veya diğer kamu kuruluşlarına ait bulunan, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlet tarafından denetlenen ve ürettikleri mal veya hizmetlerden yararlanabilmek için karşılık ödenmesi gereken ekonomik

11 T. Altınok; Kamu İktisadi Teşekkülleri Sorunları ve Çözüm Yolları, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1982, s. 7.

(23)

işletmelerdir.” şeklindedir.12

Diğer bir tanım ise “bir kuruluş statüsüne göre kamuca kurulan, pazarlanabilen yani kişisel mal ya da hizmet üreten, ya mülkiyetinin ve/veya

denetiminin yeterince devlet elinde olması nedeniyle, yönetim kurullarının hükümetçe atandığı, cari maliyetlerini finanse eden gelirlerinin çoğunu

hazineden elde etmeyen teşebbüsler” olarak karşımıza çıkmaktadır.13

Kamu iktisadi teşebbüsleri üzerine sistematik araştırmalar yapan Avrupa KİT Merkezi (CEEP) ise KİT’leri “ mal ve hizmet üretmek üzere kurulmuş olan, mali olanaklarının yarıdan fazlası merkezi veya yerel kamu idareleri tarafından sağlanan veya işletme sonuçlarından bu idarelerin sorumlu

bulunduğu ve bunlar tarafından denetlenen girişimlerdir.” şeklinde tanımlamaktadır.14 Kamu teşebbüsleri deyimi ile genelde merkezi devlet örgütünün sorumluluğu altındaki girişimler kastedilmektedir. Bu konudaki yaygın görüş, yerel kamu otoritelerinin sorumluğu altındaki girişimlerin KİT kapsamı dışında tutulması yönünde olmakla birlikte, Avrupa KİT Merkezi’nin tanımında bu girişimlerin de KİT kapsamına dahil edildiği dolayısıyla her türlü kamu otoritesinin sorumluluğu altında bulunan girişimlerin KİT tanımı içinde

12 R. Karluk; Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, Esbank Yayınları, İstanbul, 1994, s.5.

13 G. Akalın; KİT Ekonomisi, Esbank Yayınları, Ankara, 1990, s. 9.

14 M. Aysan, S. Özmen; Türkiye’de ve Dünyada Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Kardeşler Basımevi, İstanbul, 1981, s. 4.

(24)

yer aldığı dikkat çekmektedir.15

KİT’lere ilişkin yapılan tanımlamalarda yer alan hususlar göz önüne alınarak, kamu iktisadi teşebbüslerinin belirleyici unsurları şu şekilde

sıralanabilir;

i. Kanunla ya da kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulması, ii. Tüzel kişiliğe sahip bulunması,

iii. Sermaye yapısı itibariyle kamu payının ağırlıklı olması,

iv. Kendi organları eliyle yönetilmesi, yönetsel özerkliğe sahip olması,

v. Mali açıdan özerk olması, ayrı malvarlığının bulunması, haklara ve borçlara sahip olabilmesi,

vi. Devlet bütçesi dışında yönetilmesi, vii. Özel hukuk hükümlerine tabi olması,

viii. İktisadi mal ve hizmet üretmesi, bunları kâr ya da diğer amaçlarla pazarlaması,

ix. Denetimlerinin Parlamento tarafından yapılması.

Türkiye’de KİT’lere ilişkin zaman içinde farklı tanımlamalar yapılmıştır. Kamu iktisadi teşebbüsleri kavramını bir sistem dahilinde düzenlemek amacıyla ilk yasal düzenleme 17.06.1938 tarih ve 3460 sayılı

“Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Suretiyle Kurulan İktisadi Teşebbüslerin Teşkilatıyla İdare ve Murakabeleri Hakkındaki Kanun” ile

15 M. Aysan, S. Özmen; a.g.k., s. 4.

(25)

yapılmıştır. Kanun, KİT’leri tek bir yönetim ve denetim sistemi içinde toplamayı amaçlamış; kamu teşebbüslerini, İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) ve

müesseseden oluşan bir bütün olarak yapılandırmıştır.16 Buna göre, sermayesinin tamamı devlete ait olan teşekküller, İDT olarak tanımlanmış; bu

teşekküllerin, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe ve özel kanunlarına göre mali ve idari özerkliğe sahip, sorumlulukları sermaye ile sınırlı üst kuruluşlar olması öngörülmüştür.17 Teşekküllerin yönetim organları, Genel Müdürlük ve İdare Meclisi olarak düzenlenmiştir. Kanun’da teşekküllere bağlı

olarak faaliyet gösteren, tüzel kişiliği haiz, sorumlulukları sermaye ile sınırlı üretim birimleri ise müessese olarak adlandırılmıştır. Kamu iktisadi teşebbüslerinin denetiminin aynı kanunla kurulan Başbakanlık Umumi

Murakabe Heyeti tarafından yapılması öngörülmüştür.

1960’lardan sonra başlayan planlı dönemle birlikte iktisadi devlet teşekkülleri sistemi yeniden şekillendirilmek istenmiş, bu amaçla 3460 sayılı kanunun belirlediği sisteme 23 sayılı geçici kanunla değişiklikler getirilmiştir.18 23 sayılı geçici kanunla, İDT’lerin yönetim organı olan idare meclisleri verimsiz

çalıştıkları gerekçesiyle kaldırılmış; teşekküllerin denetimini gerçekleştiren Umumi Murakabe Heyeti’nin yerini Yüksek Murakabe Heyeti almış, bu kurul

16 G. Çoşkun; 1997, s. 91.

17 Organizasyon ve Halkla İlişkiler Merkezi (ORHİM); 233 Sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Uygulaması ve KİT’leri Özelleştirme Çabalarından Beklenenler, ORHİM Yayınları, İstanbul, 1986, s. 61.

18 R. Karluk; 1994, s. 5.

(26)

da Yasama Organına bağlanmıştır.19 Söz konusu geçici kanunun getirdiği sistem, 440 ve 468 sayılı yasaların, 1964 yılında yürürlüğe girmesiyle

uygulamadan kalkmıştır.

Kamu iktisadi teşebbüsleri deyimi, mevzuatta ilk kez 1961 Anayasası’nda yer almış, Anayasa’da kamu iktisadi teşebbüslerinin tanımı yapılmamış olmakla birlikte Anayasa’nın 127 nci maddesinde “Kamu iktisadi

teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce denetlenmesi kanunla düzenlenir” hükmü yer almıştır.20

440 sayılı Kanun, kamu iktisadi teşebbüsleri sistemine giren kuruluşları, teşekküller, müesseseler ve iştirakler olarak belirlemiş; sermayelerinin yarısından fazlası tek başına veya birlikte Devlete (genel ve katma bütçeli

idarelere) ve iktisadi devlet teşekküllerine ait olup, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan ve kuruluş kanunlarında bu kanuna (440 sayılı Kanun) tabi olacakları belirtilen teşebbüsleri, İDT olarak tanımlamıştır. Kanunun amacının, bu teşebbüslerin “ekonominin kurallarına

ve ekonomik gereklere uygun olarak yönetilmelerini, kârlılık ve verimlilik anlayışı içinde çalışmak ve sermaye birikimine yardım etmek suretiyle daha fazla yatırım kaynağı yaratmalarını ve bu amaca ulaşmak için denetlenmelerini

sağlamak” olduğu belirtilmiştir.

19 ORHİM; 1986, s. 62.

20 T.C. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu; 1999 Yılı KİT Genel Raporu, Ankara, 2001, s. 1.

(27)

468 sayılı Kanun ise 1961 Anayasası’nın 127 nci maddesinde yer alan

“KİT’lerin TBMM’ce denetlenmesinin kanunla düzenleneceği” hükmü gereğince bu denetimin esaslarının belirlenmesi amacıyla çıkartılmıştır. Bu

yasada, Anayasa’da yer alan KİT kavramı çok geniş şekilde ele alınarak, denetim açısından tanımı “ödenmiş sermayesinin yarısından fazlası kamu tüzel

kişilerince sağlanmış olan kurumlar ile bu kurumların ödenmiş sermayesinin yarısından fazlasını sağlamış oldukları diğer kurumlar ve yukarıda sayılanlardan olmamakla beraber, kendilerine bazı kamu yetki ve görevleri

verilmiş olup, esas nitelikleri bu kamu hizmetlerini yürütmek olan, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından olmayan, özel yasalara tabi kurumlar ve İller Bankası ” şeklinde yapılmıştır. Bu tanımlamada, biri yasa ile

belirleme, diğeri sermaye ölçütü olmak üzere iki ayrı ölçüt kullanılmıştır.21

7 Kasım 1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası’nın “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Denetimi” başlığı altında yer alan 165 inci maddesinde “ sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının TBMM’ce denetlenmesi kanunla düzenlenir ” hükmü yer almış ve KİT’lere ilişkin dolaylı

bir tanım yapılmıştır.

440 ve 468 sayılı Kanunlar, 1980’li yıllara kadar uygulamada kaldıktan sonra Kamu İktisadi Teşebbüslerinin yeniden düzenlemek amacıyla girişilen

21 Ş. Gözübüyük; Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, s. 141.

(28)

çalışmalar sonucunda 1983 yılında 60 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmış ve bu kararname aynı yıl içinde 2929 sayılı Kanun şekline dönüştürülmüştür. 2929 sayılı Kanun, KİT’leri, iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları olmak üzere ikili bir yapıya ayırmış; iktisadi devlet

teşekküllerini, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet gösteren; kamu iktisadi kuruluşlarını ise tekel niteliğindeki mal ve hizmet üretip pazarlayan, bu

vasıfları dolayısıyla kamu hizmeti nitelikleri ağır basan kuruluşlar olarak nitelendirmiştir.22 Kanunda teşekkül-kuruluş şeklinde ikili yapı öngörülmüş

olmasına rağmen, bu iki birimin nitelikleri ( tüzel kişilik, özel hukuk hükümlerine tabi olma, sermaye ile sınırlı sorumluluk vb.) açısından bir ayrıştırmaya gidilmemiş, yönetim organları, oluşumu, görev ve yetkileri vb.

hususlar aynı esaslara bağlanmıştır.

2929 sayılı Kanun, 1984 yılında çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış, günümüzde de halen yürürlükte bulunan bu KHK’nın getirdiği KİT sistemi benimsenmiştir. 233 sayılı KHK’da

KİT’ler, iktisadi devlet teşekkülü ve kamu iktisadi kuruluşu olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, KİT kavramının “teşekkül” ve “kuruluş” un ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Kararnamede iktisadi devlet teşekkülü “ sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere

kurulan kamu iktisadi teşebbüsü” olarak, kamu iktisadi kuruluşu ise

“sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel niteliğindeki mallar ile temel mal ve hizmet üretmek ve pazarlamak üzere kurulan, kamu hizmeti niteliği ağır

22 G. Çoşkun; 1997, s.102.

(29)

basan kamu iktisadi teşebbüsü” olarak tanımlanmıştır.23 Kararname ayrıca teşebbüslere bağlı olarak faaliyet gösteren müessese, bağlı ortaklık, iştirak ve

işletme tanımlarına da yer vermiştir.

Kararnamenin belirlediği esaslar çerçevesinde KİT’lerin devlet yapısı içindeki yeri aşağıdaki şemada gösterilmiştir.

Şekil.1. KİT’lerin Devlet Yapısı İçindeki Yeri

233 sayılı KHK’da yer alan Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) tanımı, 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu ile “ sermayesinin tamamı

devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla

23 18.6.1984 tarih ve 18435 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname.

İlgili Bakanlık

Kamu İktisadi Teşebbüsü

Müessese Bağlı

Ortaklık

İştirak

İştirak

İşletme İşletme İşletme

Başbakanlık Y.D.K.

(30)

ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsü” olarak değiştirilmiştir.24 Bu tanımlamada, önceki tanımdan farklı olarak “kuruluş” un

faaliyetlerinde kamu yararı gözetmesi gereği ön plana çıkarılarak, ürettiği mal ve hizmetin bu nedenle imtiyaz sayılacağı vurgulanmıştır.

1987 tarihinde çıkarılan 3346 sayılı Kanun, esas itibariyle KİT’ler ile fonların TBMM’ce denetlenmesi esaslarını düzenlemekle birlikte kanunda

denetimin kapsamı açısından KİT’lere ilişkin dolaylı bir tanıma da yer verilmiştir.

233 sayılı KHK’nın getirdiği KİT sistemi, günümüzde de geçerliliğini sürdürdüğünden, KİT’lerin fonksiyonlarının anlaşılması bakımından kararnamenin getirdiği esasların daha ayrıntılı incelenmesi gerekmektedir.

Kararnamede yer alan esaslar gözönüne alındığında, kamu iktisadi teşebbüsleri;

i. Sermayesinin tamamı devlete ait olan, ii. Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulan,

iii. İktisadi alanda ticari esaslar göre faaliyette bulunan veya tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan,

iv. Saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabi,

24 27.11.1994 tarih ve 22124 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4046 Sayılı Kanun.

(31)

v. Tüzel kişiliğe sahip,

vi. Sorumlulukları sermayeleri ile sınırlı tutulan,

vii. Muhasebe-i Umumiye ve Devlet İhale Kanunu’na ve Sayıştay denetimine tabi olmayan,

viii. İktisadi faaliyetlerini kendilerine bağlı ve tüzelkişilikleri olan müesseseler ve bağlı ortaklıklar aracılığıyla yürüten,

ix. Kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamayan,

x. Malları ve her çeşit mevcutları aleyhine işlenen suçlar Devlet malı aleyhine işlenmiş sayılan,

iktisadi devlet teşekkülleri ile kamu iktisadi kuruluşlarının ortak adı olarak ifade edilmektedir.25

Kararnamede müesseseler, “sermayesinin tamamı bir iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olup, ona bağlı işletme veya

işletmeler topluluğu” olarak tanımlanmıştır. Müesseseler, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, sorumlulukları sermayeleri ile sınırlı kuruluşlar olup, teşebbüs yönetim kurulunun kararı ile kurulmakta, Muhasebe-

i Umumiye Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine tabi olmamaktadır. Yönetim komitesi, müessesenin karar organını, müessese

müdürü de yürütme organını oluşturmaktadır.

25 18.6.1984 tarih ve 18435 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname.

(32)

Kararnameye göre bağlı ortaklıklar, “sermayesinin yüzde ellisinden fazlası iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olan işletme veya işletmeler topluluğundan oluşan anonim şirketler” dir. Bağlı ortaklıkların örgütlenme biçimi açısından teşebbüsler model alınmış ve yönetim

kurulu ile genel müdürden oluşan yönetim yapısı öngörülmüştür.

Kamu iktisadi teşebbüslerinin veya bağlı ortaklıklarının, sermayelerinin en az %15’ine en fazla %50’sine sahip bulundukları anonim şirketlere iştirak adı verilmekte; iştiraklerin yönetim kurullarında ilgili KİT veya bağlı ortaklık,

payı oranında temsilci bulundurmaktadır.

Kamu iktisadi teşebbüsleri devlet bütçesi içinde yer almayıp özerk bütçe örneğini oluşturan kuruluşlar oldukları için 233 sayılı KHK’da kuruluşların

tabi olacakları mali hükümlere de yer verilmiştir. Bu düzenlemeler çerçevesinde, teşebbüslerin yatırım ve işletme faaliyetlerini, plan, program ve bütçelere göre yürütmeleri; yıllık genel yatırım ve finansman programlarının Bakanlar Kurulu’nca karara bağlanması; işletme bütçelerinin ise yıllık genel yatırım ve finansman programındaki hedefler esas alınarak hazırlanması ve

yönetim kurulunca onaylanması öngörülmüştür.

Teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklar işletmelerinde üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarını belirlemekte serbest olmalarına karşın gerektiğinde Bakanlar Kurulu’nca fiyat tespiti yapılabilmekte, Bakanlar Kurulu’nca tespit edilen fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde zararla birlikte mahrum kalınan kâr ait

(33)

olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanmaktadır.

Kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimi Yüksek Denetleme Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce yapılmaktadır. Teşebbüsler, müesseseler ve bağlı ortaklıklar, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun mali, idari ve teknik yönden sürekli denetimine tabidir. Yüksek Denetleme Kurulu, hazırladığı yıllık denetim raporlarını Başbakanlık aracılığıyla TBMM’ye iletmekte26, Meclis KİT’ler üzerindeki denetimini bu raporları esas alarak yapmaktadır.

KİT’lerin TBMM’ce denetlenmesine ilişkin esaslar 1987 yılında çıkarılan 3346 sayılı yasa ile düzenlenmiştir. Bu yasaya göre KİT’lerin Meclis’ce denetlenmesi, 35 milletvekilinden oluşan TBMM KİT Komisyonu tarafından

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporları esas alınarak yapılmaktadır.27 Komisyon incelemeleri sonucunda hazırladığı raporu Meclis

Genel Kurulu’na sunmakta; yapılan genel görüşme sonunda Genel Kurul yönetim kurullarının ibra edilip edilmemesini karara bağlamaktadır.

1.2. KİT’lerin Kuruluş Nedenleri

26 20.10.1983 tarihli ve18197 (mük.) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 72 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname.

27 9.4.1987 tarih ve 19426 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3346 Sayılı Kanun.

(34)

Dünyada ve Türkiye’de devlet işletmeciliği, uzun yıllardan bu yana ekonomi içerisinde önemli roller üstlenmiş ve özellikle kalkınma ve büyümenin bir aracı olarak görülmüştür. Ancak KİT’lerin kuruluş nedenlerini, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler açısından ayrıştırarak incelemekte yarar bulunmaktadır.

Zira gelişmiş ülkelerde KİT’ler, daha çok piyasa mekanizmasının yetersizliğini gidermek ve ekonomideki çıkar dağılımını başka bir deyişle bölüşümü yönlendirmek amacıyla kurulmuşken, az gelişmiş ülkelerde KİT’lerin varoluş

nedenleri, ağırlıklı olarak devletin kalkınmanın gerçekleştirilmesindeki öncü fonksiyonuna bağlanmıştır.28

KİT’lerin ortaya çıkışları ve gelişmeleri, sosyal, siyasal ve ekonomik bir çok nedene dayandırılabilir. Bu nedenler;

i. Devletin fonksiyonlarındaki gelişmeler, ii. Ekonomik kalkınmanın sağlanması,

iii. Devletin özel sektöre öncülük etmesi, başaramadığı ya da giremediği işleri yapması,

iv. Kamu hizmetinin sosyal boyutu dolayısıyla devletin birtakım hizmetleri sağlaması,

v. Ekonomiye yön verilmesi, düzenlenmesi (gelir dağılımının düzeltilmesi vb.),

vi. Ulusal güvenliğin sağlanması (savaşlar ve savunma harcamaları vb.) vii. Devlete gelir sağlanması,

olarak sıralanabilir.

28 G. Akalın; 1990, s. 15.

(35)

Türkiye’de devletin işletmeleri aracılığıyla ekonomik faaliyette bulunması, Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan ve varlıkları Cumhuriyet döneminde de sürdürülen işletmeler dolayısıyla başlamıştır.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte siyasal bağımsızlığın ardından ekonomik bağımsızlığın da sağlanması amacıyla sanayileşmenin ve kalkınmanın biran evvel gerçekleştirilmesi gerekmiştir. Bu yeniden inşa sürecinde, kurulacak ekonomik yapı içinde özel sektörün egemen unsur olması gerektiği vurgulanmış ve devletin bu ana unsuru destekleyici bir rol üstlenmesi öngörülmüştür. Ancak Türkiye ekonomisinin o dönemki şartları, özel sektörün kendisinden beklenen sanayileşme çabalarını göstermesinde yetersiz kalmasına neden olmuş, özellikle ulusal tasarrufların yeterli düzeyde bulunmaması bu çabaların önündeki en büyük engeli teşkil etmiş, bu durumda devletin karma ekonomi yapısı içinde ayıracağı kaynaklarla sermaye birikimini sağlaması, ekonominin lokomotif sektörlerinde çeşitli işletmeler kurup bunları işletmesi ve böylece özel sektörün gelişimine öncülük edecek hamleleri gerçekleştirmesi gerekmiştir.29

Cumhuriyet sonrası dönemde aralarında Sümerbank ve Etibank’ın da bulunduğu ilk kamu teşebbüslerinin kurulmasında yukarıdaki gerekçelerin ağır bastığı ifade edilebilir. I. Beş Yıllık Sanayi Planı (1934-1938)’nda devletin kuracağı ana sanayi kuruluşları ile özel sektöre destek olacağının belirtilmesi, sanayileşme için

29 Dünya Ekonomi Politika Gazetesi; “Sanayinin Temeli KİT’ler Özelleşiyor”, Cumhuriyetin 75 inci Yılında Türkiye Ekonomisi Özel Eki, İstanbul, 1998, s.

180.

(36)

devletin sermayesi ile işletmeler kurma ve yürütme görevinin Sümerbank’a verilmesi; Sümerbank’ın kuruluş kanununda ise bankaya “ülke ekonomisi için faydalı yatırımlara sermayesinin elverdiği ölçüde yardım etmek, milli sanayiin gelişmesi için gerekli tedbirleri almak” şeklinde görevlerin verilmiş olması bu gerçeği doğrulamaktadır.30

Türkiye’de kamu teşebbüslerinin kurulmasında sosyal faktörlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Geniş halk kitlelerinin genel ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetlerin üretimi ve dağıtımı amacı ile Türkiye’de posta, demiryolları,

havayolları, elektrik üretimi ve dağıtımı vb. alanlarda çeşitli teşebbüsler kurulmuştur. Diğer taraftan yine sosyal gerekçelerle esnafa, çiftçiye uygun kredi imkanı sunan bankalar, çalışan kesimlere sosyal güvence imkanı sağlayan

kuruluşlarda olduğu gibi toplumun bazı kesimlerine hizmet sunmak amacıyla kurulan teşebbüsler de bulunmaktadır.

Devlet tarafından gelir etme amacı ile de teşebbüs kurulması mümkündür.

Türkiye’de devletin sigara, içki, tuz tekeli ve üretimi için kurulan işletmelerde olduğu gibi tekel malları üretimi ile uygulayacağı fiyat politikası sonucu gelir elde etmeyi amaçladığı görülmektedir.

1.3. KİT’lerin Tarihsel Süreç İçerisindeki Gelişimi

Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin ortaya çıkışı, Cumhuriyet öncesi

30 S. Baklacıoğlu; 1976, s. 118.

(37)

döneme dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun XV. yüzyıldan itibaren sık sık savaşlar içinde yer alması, askeri araç ve gereçlere olan ihtiyacı artırmış, ordunun ihtiyaçlarının yeterli miktarda ve sürekli şekilde karşılanabilmesi amacıyla ilk devlet işletmeleri kurulmuştur.31 Daha önceki tarihlerde yukarıda anılan gerekçe ile tophane, tersane, maden işletmesi gibi KİT benzeri kuruluşlar yaratılmış olmasına karşın, gerçek anlamda devlet işletmesi sayılabilecek ilk kuruluş olan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası 1816’da faaliyete geçmiş, onu 1835’de Feshane Yünlü Dokuma Fabrikası, 1845’de Hereke İpekli-Yünlü Dokuma Fabrikası ve 1850’de Bakırköy Pamuklu Dokuma Fabrikası izlemiştir.

Devlet tarafından bu dönemde izlenen sanayileşme stratejisi içinde bir ara anonim şirket tipi denenmişse de, bu örgütlenme biçiminden yeterince faydalanılamamış, örnekleri demiryolu işletmesi ve Şirket-i Hayriye ile sınırlı kalmıştır.32

1863 yılında kredi alanındaki ilk devlet teşebbüsü olarak kurulan Memleket Sandıkları, 1888’de banka haline dönüştürülmüş, bugünkü Ziraat Bankası’nın temelini oluşturmuştur. Yine bu dönemde kurulan Hereke ve Bakırköy Dokuma Fabrikaları, daha sonra kurulup günümüze kadar gelecek olan Sümerbank bünyesinde uzun yıllar faaliyet göstermişlerdir.

Cumhuriyet öncesi dönemde faaliyete geçen devlet işletmeleri daha çok

31 A. Ceylan, M. Vergiliel; 1989, s. 12.

32 R. Karluk; 1994, s. 15.

(38)

sarayın ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş ve sayıları çok sınırlı kalmıştır. KİT’lerin bir devlet politikasının parçası olarak sistemli şekilde kurulmaları ve gelişmeleri esas itibariyle Cumhuriyet sonrası dönemde gerçekleşmiştir.33

Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllar, ekonomik açıdan zor şartların hüküm sürdüğü yıllar olmuş; Cumhuriyet yönetimi, ilkel yöntemlerin kullanıldığı tarımsal üretimle geçimini sağlamaya çalışan eğitim ve gelir düzeyi düşük halk kitlelerini, enerji, ulaşım gibi stratejik sektörlerde faaliyet gösteren yabancı şirketleri, esas olarak ithal mallarını koruyan bir gümrük rejimini içeren; sermaye birikimi, yetişmiş iş gücü, altyapı ve ekonomiye yön verecek bürokratik kadroların bulunmadığı bir ekonomik tablo devralmıştır.34 Cumhuriyet döneminde ekonomi politikası ile ilgili arayışlar, kurumsal yapılaşma ile ilgili çabalar ve iktisadi gelişme alanında elde edilen sonuçlar büyük ölçüde devralınan bu mirasın izlerini taşımıştır.35

Elde edilen politik bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla sürdürülebileceği gerçeğinden hareketle bunu sağlayacak bir devlet politikası arayışına girişilmiş;36 1923 yılında Türk Devleti’nin izleyeceği iktisat politikalarına ve oluşturacağı iktisadi sisteme ışık tutmak üzere gerçekleştirilen I. İzmir İktisat

33 R. Karluk; a.g.e., s. 17.

34 E. Tokgöz; Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi (1914-2001), İmaj Yayıncılık, Ankara, 2001, s. 44.

35 H. Şahin; Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2002, s.31.

36 E. Tokgöz; 2001, s. 41.

(39)

Kongresi’nde, ekonomik kalkınmanın özel teşebbüsün egemenliğinde gerçekleştirilmesi, bu süreçte devletin ise özel girişimleri destekleyici bir fonksiyon üstlenmesi kararlaştırılmıştır.37 Bu sebeple Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektörün teşvik edilmesine ve bu yolla sanayileşmeye dönük bir anlayış benimsenmiş, özel teşebbüs yatırımlarını teşvik eden yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu gelmektedir. Kanunla, sınai yatırımlara ve sınai işletmelere, kamuya ait taşınmazların bedelsiz veya düşük bedelle ve ödeme kolaylıkları ile verilmesi, gümrük vergileri bağışıklığı tanınması, devlet vasıtaları ile taşımalarda büyük indirimlerin yapılması gibi çok geniş ve cömert imtiyaz ve teşvikler sağlanmıştır.38

Sanayi alanında özendirme, sınırlı korumacılık gibi yöntemlerle özel sanayiinin geliştirilmesine öncelik veren 1920’li yılların sanayileşme politikası, kendisinden beklenen sonuçları vermemiş; 1930’lara kadar geçen on yıllık süreçte sınai üretime derinlik kazandırılamadığı gibi en temel tüketim mallarının yerli üretimi bile gerçekleştirilememiştir.39

Sağlanan teşviklere rağmen, başta kaynak yetersizliği olmak üzere ekonominin içinde bulunduğu şartlar (girişimci, teknik bilgi ve beceri eksikliği, dünya ekonomisindeki daralma ve bunalımın olumsuz etkileri vb.) devletçi

37 S. Baklacıoğlu; 1976, s. 118.

38 K. Boratav; Türkiye İktisat Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1989, s. 36.

39 Y. Kepenek, N. Yentürk; Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001, s.

61.

(40)

sanayileşme stratejisinin benimsenmesini bir başka deyişle devletin bazı sınai teşebbüsler kurarak işletmesini, bu yolla ekonomik kalkınmaya itici gücü sağlamasını gerekli kılmıştır.40 Bu yaklaşımın arkasında yatan temel düşünce, çalışkan bir halk kitlesi, yeterli toprak ve ona dayalı önemli hammadde olanakları ve kalkınma azminin devlet tarafından organize edilmesidir.41

Devletin bu öncülük fonksiyonuna karşın, milli ekonominin esas itibariyle özel girişim üzerine tesis edileceği, varlığı sürdürülen ve kurulan devlet işletmelerinin ekonominin içinde bulunduğu geçiş döneminin beraberinde getirdiği şartlardan kaynaklandığı ve özel girişimin gelişimine paralel olarak bu işletmelerin zaman içinde elden çıkarılacağı sık sık ifade edilmiştir.42 Ülkenin içinde bulunduğu sorunlara yönelik çözümlerin araştırılması, Hükümete rapor edilmesi ve Hükümet ile iş çevreleri arasındaki bilgi akışının sağlanması için kurulan ve 1927-1935 yılları arasında faaliyet gösteren Ali İktisat Meclisi’nin 1933 yılı raporunda şu görüşlere yer verilmiştir.43

“... Devletin kendi teşebbüsü ile veya iştiraki ile vücuda gelecek sanayi hareketlerinde, halkın kuruluş teşebbüslerine iştiraki mümkün olduğunca teshil

(kolaylaştırma) olunmalı ve teşebbüs kökleşip de muayyen ve emin bir kâr temin etmeye başladığı ve halkın iktisadi refahı müsait bulunduğu zaman bu

40 H. Şahin; 2002, s.55.

41 M. Aysan, S. Özmen; 1981, s. 34.

42 H. Şahin; 2002, s. 58-59.

43 M. Aysan, S. Özmen; 1981, s. 50.

(41)

tesisler ilk fırsatta hususi teşebbüslere ve halka mal edilmelidir...”

1930’lu yıllarla birlikte benimsenen devlet öncülüğünde kalkınma politikasının üç ana özelliği bulunmaktadır;44

i. Kapsamı itibariyle devlet öncülüğünde özel girişim eliyle sanayileşme stratejisine dayanmaktadır.

ii. Ekonomideki geçiş döneminin gerekleri doğrultusunda ortaya çıkmıştır, nihai bir amaca yönelik değildir.

iii. Ekonominin bütün alanlarını özel girişime açık tutmuş, özel kesim ve kamu kesimi ekonominin çeşitli alanlarında genellikle tamamlayıcı olarak yan yana bulunmuştur.

Cumhuriyetin KİT oluşturma kararının, ideolojik endişelerden uzak bir karar niteliğinde olduğu, devlet işletmeciliğinin pratik zorunluluklardan kaynaklanan, değişimlere uyabilen önemli bir ekonomik kalkınma aracı olarak görüldüğü vurgulanması gereken bir diğer önemli husustur.45

Cumhuriyet sonrası dönemde devlet işletmeciliğinin ilk önemli örneğini 1933 yılında kurulan Sümerbank oluşturmuştur. 1925 yılında özel bir yasa ile kurulmuş bulunan, sanayi ve madencilik alanında bir finansman kurumu olarak görev yapması öngörülen Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kendisinden beklenen görevleri yerine getirmekte yetersiz kaldığı gerekçesiyle 1933 yılında ortadan kaldırılmış, bankanın

44 R. Karluk; 1994, s. 17.

45 Y. Kepenek, N. Yentürk; 2001, s. 60.

(42)

işletmecilik görevleri kurulan Devlet Sanayi Ofisi’ne, finansman görevleri ise Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası’na devredilmiştir. Daha sonra ise Ofis ve Banka birleştirilerek, dünyadaki kalkınma kurumları arasında en eskilerinden biri olan Sümerbank kurulmuştur.46

Sümerbank, bir kalkınma bankası modeli üzerine kurulmuş ve bankanın, ulusal ekonomiye yararlı olabilmek için karma ekonomi kuralları ve ekonomik gereklere uygun olarak, kârlılık ve verimlilik anlayışı içinde çalışması öngörülmüştür.47

Sümerbank’ın kuruluş yasasında şu ilkeler yer almaktadır;48

i. Ülkenin ekonomik gücünün artırılması için devlet gücünden yararlanılması,

ii. Geniş halk kitlelerinin gereksinmesi olan ürünlerde kendi kendine yeterliğin artırılması,

iii. Ekonomik anlamda dışa bağımlılığın azaltılması,

iv. Ulusal girişimciliğin gelişmesine her yönden destek olunması,

v. Türk milletinin “çağdaş medeniyet” seviyesine erişmesi için her türlü çabanın sarf edilmesi.

Sümerbank’ın kuruluş yasasında ayrıca bankanın devralacağı ve sermayesi

46 R. Karluk; 1994, s. 19.

47 E. Tokgöz; 2001, s. 68-69.

48 M. Aysan, S. Özmen; 1981, s. 36.

(43)

tamamen devlete ait fabrikaları, bir yıl içinde sınırlı sorumlu ve kendisine bağlı şirketler haline dönüştürmesi, bu şirketlerin hisse senetlerinin %100’ünün banka adına kayıtlı olması, hükümetin teklifi üzerine genel kurulca verilecek karara göre bu hisse senetlerinin kısmen veya tamamen Türk şahıs ve kuruluşlarına satılabileceği öngörülmüştür. Sümerbank’ın zaman içinde özelleştirilebilmesi yolunu açan bu düzenleme, devlet işletmeciliğinin nihai bir amaç değil, özel girişimciliğin güçlendirilmesinin bir aracı olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır.

Sanayiinin geliştirilmesi için hazırlanan ve 1933-1938 yıllarını kapsayan I.

Beş Yıllık Sanayi Planı’nda yatırım hacmi itibariyle büyük ve kamu yararına hizmet edecek kuruluşların Devlet tarafından planlı şekilde kurulması, özel sektörün ise devletin öncülüğü ve himayesi altında faaliyet göstermesi öngörülmüş; planda yer alan projeleri gerçekleştirme görevi de Sümerbank’a verilmiştir.49 Bu plan yürürlükte iken hazırlanan II. Beş Yıllık Sanayi Planı’nda ise ülkenin enerji kaynaklarının verimli şekilde işletilmesi amaçlanmış, bu doğrultuda enerji ve madencilik konularında kalkınma aracı olarak görev yapması düşünülen Etibank 1935 yılında kurulmuştur. Etibank’ın amaç ve faaliyet konuları incelendiğinde, Sümerbank’ın kuruluş kanununda yer alan ilkelerin madencilik alanında da düşünüldüğü görülmektedir.50 Etibank öncelikle yabancı sermayenin elinde bulunan Ergani Murgul Bakır ve Divriği Demir İşletmelerini satın almış, daha sonra Ereğli Kamu İşletmeleri Etibank’a devredilmiştir.51

49 H. Şahin; 2002, s. 60-64.

50 M. Aysan, S. Özmen; 1981, s. 36.

51 E. Tokgöz; 2001, s. 70.

(44)

Etibank’ı aynı yıl içinde Elektrik İşleri Etüd İdaresi ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’nün, 1936’da Türkiye Emlak ve Kredi Bankası’nın temelini oluşturan Emlak ve Eytam Bankası’nın kuruluşu izlemiş, 1936’da T.C. Ziraat Bankası özel bir yasa ile yeni bir şekle sokulmuş, 1937’de Denizbank, 1938’de Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu ile Türkiye Halk Bankası kurulmuştur.

Kamu teşebbüslerinin sayısının ve ekonomi içindeki ağırlığının ve öneminin zaman içinde artması, bu teşebbüsler arasında uyum sağlanması açısından teşebbüslerin aynı yönetim ve denetim esaslarına tabi olmasını gerektirmiş, bu amaçla 1938 yılında sermayesinin tamamı devlete ait olan teşebbüslerin yönetim ve denetimini düzenleyen 3460 sayılı yasa çıkartılmıştır.52

Kendi kendine yetme ve kalkınma çabası içinde olan Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın dışında kaldıysa da, savaşın olumsuz etkilerine fazlasıyla maruz kalmıştır.

Bu dönemde izlenen iktisadi politikalar, kalkınmanın sürdürülmesinden çok, oluşan mal darlığını gidermeye, karaborsayı engellemeye, fiyat artışlarını önlemeye yönelmiştir. Girişilen bu çabaların desteklenmesi amacıyla 1940 yılında Milli Korunma Kanunu çıkarılmış, bu kanunla devletin ekonomi üzerindeki kontrolünü artıran düzenlemeler ve ilkeler getirilmiştir.53

Milli Korunma Kanunu, KİT’ler açısından önemli bazı gelişmelerin temelini

52 E. Tokgöz; a,g.e., s. 71.

53 H. Şahin; 2002, s. 84.

(45)

oluşturmuştur. Kanun, devletin ekonomi alanında düzenleyicilik fonksiyonunun ötesinde görevler üstlenmesi görüşünü getirmiş; devletin her alanda her türlü ticari endüstriyel işleri yapmak üzere işletmeler kurabilmesini, hatta yeterli düzeyde işletilemeyen sanayi ve maden işletmelerine el koyarak bunları işletebilmesini öngörmüştür. Benimsenen bu yaklaşım, ekonomi içinde devletin ağırlığının sistemli şekilde artırılmasının dayanağını oluşturmuştur.54

1950 yılında Türkiye’nin siyasal yaşamında bir dönüm noktası gerçekleşmiş ve tek partili rejimden çok partili siyasal hayata geçilmiştir. Yapılan seçimler sonucunda iktidara gelen siyasal parti, seçim beyannamesinde KİT sistemini ağır şekilde eleştirmiş; ilk hükümet programında KİT’lerin azaltılması, küçültülmesi, olabildiğince KİT kurulmaması ilkesini benimsediğini açıklamış; devlet müdahalelerinin ekonominin işleyişini aksattığını hatta özel sektörün güçlendirilmesi için devlete ait çeşitli kuruluşların özel sektöre devredilmesi gerektiğini savunmuştur.55 Ancak belirtilen görüşlerin aksine bu dönemde benimsenen ithal ikameci politikalara paralel olarak devlet, üretimi artırmak için birçok sanayi dalında yatırımlara girişmiş ve TPAO, SEKA, EBK, Turizm Bankası gibi yeni teşekküller bu dönemde kurularak ve mevcut KİT’lerin üretim kapasiteleri artırılarak KİT’ler daha da yaygınlaştırılmıştır. Diğer taraftan özel sektörün elinde devlet işletmelerini satın alabilecek yeterli birikim bulunmamasının yanı sıra KİT’leri satın almak yerine onların sunduğu mal ve hizmetleri ucuza almayı daha kârlı bulması sonucu kamu

54 M. Aysan, S. Özmen; 1981, s. 37.

55 E. Tokgöz; 2001, s. 130-131.

(46)

teşebbüslerinin hiç biri özel sektöre devredilememiştir.56 Yine bu dönemde KİT yöneticileri üzerindeki politik baskıların artması sonucu, KİT’lerde aşırı istihdam meydana gelmiş; yatırım, üretim ve satış kararlarında rasyonellikten uzaklaşılması KİT zararlarının hızla artmasına neden olmuş; artan işletme zararlarının bütçeden ve TCMB kaynaklarından karşılanması ekonomide enflasyonist baskıların ortaya çıkmasına yol açmıştır.57

1960’lı yıllardan itibaren ekonomide planlı döneme geçilmesi ile birlikte, kamu teşebbüslerinin rolü, hazırlanan beşer yıllık planlar doğrultusunda dönemden döneme değişiklik göstermiştir.

I. Beş Yıllık Plan, devlet işletmeciliğini ve kamu yatırımlarını, büyümenin sürükleyici gücü olarak görürken ve ithal ikameci sanayileşmeyi tüm ekonomiyi yönlendiren açık bir tercih olarak ortaya koyarken; II. ve III. Plan, özel girişimi çeşitli teşvik ve özendiricilerle destekleme, kamu kesimine ise özel kesimi destekleyici bir fonksiyon yükleme anlayışını benimsemiştir.58 Planlı dönemde politik müdahalelere rağmen, KİT’ler, ekonomi içindeki ağırlıklarına paralel olarak büyümeye devam etmiştir.59

1964 tarihinde yürürlüğe giren 440 sayılı “İktisadi Devlet Teşekküleri ile

56 R. Karluk; 1994, s. 21.

57 H. Şahin; 2002, s. 105.

58 K. Boratav; 1989, s. 102.

59 R. Karluk; 1994, s. 22.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bursada bulunan, eski ismi «Beyhan» yeni adı «Emirhan» olan hanın tarihî kıymeti haiz bir bina olduğunu, 1340 da yani bundan 608 yıl evvel inşa

In the project we are working on, the design of robotics part as per human form and attach those parts to the servo motors and program it to perform some action along with

Regarding the study on the public fiscal and budget problems affecting organizing public services of the local government organization of Phitsanulok province, the researcher

Çalışmada yabancı sermayeli 9 banka için etkinlik ölçümü gerçekleştirilmiş ve analizde girdi değişkenleri olarak mevduat ve faiz giderleri, çıktı değişkenleri

CCR modeline göre yapılan etkinlik ölçümü ve referans atamaları sonucu etkin olmayan KVB’lerin referans alması gerektiği KVB’ler gibi etkin olabilmeleri için girdi

GİRDİ YÖNELİMLİ TEKNİK ETKİNLİK ÖLÇÜMÜ (ÖLÇEĞE SABİT GETİRİ) (3)... TEKNİK ETKİNLİK, SAF TEKNİK ETKİNLİK VE

Böyle bir hasis zihniyet sahibi, bakımz ki Ermeni milletinin bir müdafü kesilmiş Atatürk’ü, Lenin’i, Stalin’i, Talât Paşa’yı, Hruşçev’i bir nevi

kom şuların büyük hanım d am lıyor. yerine başkası gelmiş. > hanımı tatlik îttim ). Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha