• Sonuç bulunamadı

B Yağmur Vakti Sevmeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "B Yağmur Vakti Sevmeleri"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

57 - bir mum yanıyorsa gecenin bir vaktinde tek başına, zamanı da yakıp tüketiyor demektir. titrek üşüyüşlerde gü- lüşler de ağlayışlar da eşit paylanır ve bulutların günahların- dan soyunuşu payımıza yağmur vakti sevmelerini düşürür...

Gölge neredeyse ışık orada bulunur, der bilgenin biri.

B

ir şey olur bazen, görünür ışık ve değişiverir her şey sessizliğin sessin- de. Akıl bedenin kralı olur o vakit. Gecenin kökü titrek üşüyüşlerle gündüze dayanırın hesabını yapmıştır. Gün, yaşlılar için hep daha er- ken doğma telaşındadır.

İşte, o zaman aynı ben olarak kalmak mümkün olamaz; yüzümüzden kayıverir yeni açan tanıdık gülümsemeler. Vaktin bir yerinde mum yanar.

Tüketir kendini çok sonra. Vakit, değirmen taşında un ufak zerrecik olmuş- tur çoktan.

Ağaç, ağaçlığını hatırlamaz olmuştur; bazı kışlar, bazılarımızı uzaktan daha çok üşütmüştür. Peki, bu hep böyle midir? Geceler hep gündüzü kemi- rir fare mi olacaktır, ey sevgili! Bir mum hep kendini tüketmekle mi meşgul olacaktır?

Bir şey olur bazen, çakıl denize yapışıp kalır. Dağlar yatıya gider mesela.

Ortalık konuşan ölüler diyarı. Ben, kendime tuzak kuran avcı olurum o va- kit. Üstüme çevrili oklarla her boşlukta kendimi vururum, ayağımın altında asma köprü sallanıp duran. Haykırdığım kadar suskunluktan yalpalanır, du- rurum… Ağıtları dinledikçe tanıdık bir dilden dökülen, kulağımı şivekârın sesiyle aşındırırım, hey gidi. Ne eylersin, elde kalan topu topu dili tutuk bir avuç hicran ve beli kırık birkaç kelam. Rüzgârlar kanatlanıp geceye uçuver- menin vaktidir, vakitlerden artakalan.

Yağmur Vakti Sevmeleri

Mustafa IŞIK

Türk Dili Aralık 2018 Yıl: 68 Sayı: 804

ÖYKÜ

(2)

Yağmur Vakti Sevmeleri

58 Türk Dili

İnzivaya çekilmeyeyim hiç, yeni bir şey olurdu hep. Günahlardan so- yunurdu bulutlar, titrek üşüyüşlerde gülüşler, ağlayışlar sarmaş dolaş… Bu nasıl bir masaldı ki önce sesi gelirdi aralanan kapıların. Şaşkın bulutlar çık- mazına dalardı sokak başları. Neye borçlandığımı bilmediğim bir türküye akıtıverirdim ilk şiirimi.

Bir taşa kazır gibi dilimi, bir yosuna nakşeder gibi parmaklarımı, tüm vakitlere verir gibi heyecanımı… Bu böyle sürüp giderdi. Bazen kendimi, işte böyle bulurdum. Dilimin tükürüğü kuruyup kalırdı. Hem kendimi böyle bir başına bırakır hem de bulutların günahlarından soyunuşuna payıma dü- şen yağmur vaktini tüm kendim gibi lal melal bakışlılarla paylardım.

Öyle ki yetmezdi bazen sevmelere tanıklığım yağmur vakitlerinde, di- riliğin en hoş kokulu gürültüsünde en sessiz sedayı duyardım. Art arda asır- larda yaşamak adına iç içe girdiğim sezgilerime vardığımda yan yana aynı bedende ayrı ruh gibi katlanmaz olurdum kendime. Gözlerimin ferini ken- dim söndürme telaşına düşerdim bir ömür boyu…

İşte o vakit kendiliğinden delinirdi çoğul tarih; çıkagelirdi sonunda ger- danındaki güvercin iziyle kara kaplı gecede, kara taşın ardına saklı karayılanı boynundan öpen kaderin selamı. Gamzesine yapışmış yıldızlar bir bir yere inerdi. Bir bilip bin bilmediğini kabullenirdi âdemoğlu.

Tılsımın ezgisi geçmişin diliyle geleceğe tarih şeridi olacak elbette. Bü- tün bu olan biteni durur ve seyrederim kırgın gözlerle… Selamın baş üstüne..

Ter damlar simsiyah saçlarından günler boyu koşup geceleri aya yasla- nan ceylanın; gelip içimin ırmaklarında nefese durmuşsa Şehrazat, bin bir masalın orta yerinde sözünü unutmuştur, demektir. Vay başıma gelenler!

Öyle bir çığlıkla sıvadım ki yüreğimin bütün köşe bucağını, gözlerde kıvılcım koca bir âlemi yakmaya yetti de artı. Arkama bakmadan ayrılmanın vaktiydi demek. Ne ben şahit oldum alevde cayır cayır resmime ne de alevler yutmaya yanaşabildi yüzümün alazını.

Yürüdüm, çok yürüdüm; üşüyüp durdum takvimler boyu. Bir çobanın abasına sarılıp geçtim denizler üstünde, suya batmadım. Hızır ile yoldaş olup delinmiş kayıkları tamir ettim. Yedi kapılı şehirden geçtim, yedi ermi- şin dergâhına baş koydum.

Rüzgârın rüzgâr, soğuğun soğuk ve gecenin dibine kadar gece olduğu vakitleri iliklerime kadar hissettim. Oldu nihayetinde olması beklenen. Va- kit, yağmuru sevme vaktiydi. Bütün bunları içimin sarnıçlarında ıslattım,

(3)

Mustafa IŞIK

Türk Dili 59

sardım, sarmaladım… ve büyüttüm. Herkesle konuşmaz gibi konuştum kendimle, hiç kimseyle susmaz gibi ketum oldum.

Şiirlerimi tersinden silip seni kendimde bir daha bitirmeye yeminliyken artık hiç kimse tutmayacaktı elimden... Ölmüş olabilirdi bedenim, ruhum semada çoktan arzıendama durmuş olabilirdi.

Konuşan ölüler diyarının yağmuru içmiş delisi olduğumu bir ben mi bilmiyordum?

Referanslar

Benzer Belgeler

Her gün ömrümüzden bir yaprak uçar Demek ki fırtına bir kaşık suda Hafif bir rüzgârla yelken şişirir Dalgaları dalgalara katarak Gönül limanını yıkar geçermiş Yıl

Akşam olup taşranın mahmurluğu sokaklara sinince munta- zaman aynı yolu kullanarak çay bahçesine gelen, kendisine mahsus köşesine çekilen, çay içip yola bakan Salih

Araştırmacı Nace (1967)’e göre, yeryüzüne gelen suyun % 95’ine yakını kayaların kristal yapılarına kimyasal olarak bağlanıp, biyosferdeki dolaşımına

Overduin, hücre zarı proteinlerinin ilaç keşiflerinde en değerli ama aynı zamanda teknik olarak en zorlayıcı proteinler olduğunu söylüyor.. Hem bu proteinlerin yapılarını

Adres Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kayalı Kampüsü-Kırklareli/TÜRKİYE e-posta:

Ekvator'un her iki yanında, yaklaşık 10 derece kuzey ve güney enlemleri arasında kalan tropik ormanlara yağmur ormanları denir.. Ekvator, güney ve kuzey kutup noktalarının

"Ya ğmur değil köprü öldürür", "Köprü yıkılsın Tayyip altında kalsın" sloganları atan kalabalık 18 Eylül'e kadar dört gün boyunca İstanbul

Ancak yağmur suyunun toplandığı çatı alanının daha büyük olması ve potansiyel kullanım suyu ihtiyacının daha fazla olması gibi sebeplerden dolayı yağmur suyu