• Sonuç bulunamadı

Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufî Yorumlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufî Yorumlar"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufî Yorumlar

İçerisinde Türk düşünürü Hacı Bektaş-ı Veli’nin de bulunduğu Horasan

erenleri, göçle gelmiş Türkmen grupları, eğitim ve imar faaliyetleriyle aynı kültür potasında yoğurmuş, Anadolu’nun kültürel

bütünlüğünün oluşmasında ve merkezi otoritenin oluşumunda hayati bir rol

oynamamışlardır.

(2)

Göç yoluyla Anadolu’ya gelen bir kısım

derviş dağ başlarına, kimsenin olmadığı yol kavşaklarına yerleşmiş, burada zaviyeler

açmış, boş topraklar üzerine kurdukları bu kurumlar zamanla kültür, imar ve din

merkezleri haline gelmiştir.

(3)

Böylece dini cemaatler her tarafa yayılmış;

ahlak, edep, davranış, inanış kuralları standartlaşmış, bilgi ve bilim devrin olanakları içerisinde bu merkezlerde üretilmiş ve yayılmıştır. Bu dervişlerin köylere yerleşerek toprak işletmeleri ve eğitim ile meşgul olmaları yöneticiler

tarafından da desteklenmiş, dervişlere birtakım ayrıcalıklar verilmiştir.

(4)

Sonuç olarak Anadolu’nun en ücra köşelerinde dahi zaviyeler açılmış ve

verilen eğitim sayesinde ortak bir kültürel doku oluşmaya başlamıştır. Anadolu’da

etkili olan tasavvufi oluşumlardan başlıcaları hakkında bilgi almak için bundan sonraki konulara bakınız.

(5)

Yesevîlik Düşüncesi

Kuruluşundan günümüze kadar Orta Asya’da çok geniş bir bölgeyi etkisi altına

alan ve varlığını Anadolu’da da devam ettiren Yesevî tarikatı Hoca Ahmet Yesevi’nin

fikirleri etrafında oluşmuştur.

Ahmet Yesevî’nin doğum tarihi Hicri. V. (Miladi.

XI.) yüzyılın ortalarına rastlar.

Kazakistan’ın güney eyaletinin bugünkü merkezi olan Çimkent şehrinin doğusunda

bulunan Sayram’da dünyaya geldi.

(6)

Ahmet Yesevî, birkaç yıl Türkistan’da öğrenim gördükten sonra Buhara’ya gitti.

Bu dönemde Selçukluların yönetimi altına girmiş olan Buhara, Maveraünnehir’in en

büyük İslâm merkezi sayılıyordu ve İslâm ülkelerinden gelmiş olan binlerce öğrenciye

ev sahipliği yapıyordu. IV. (X.) asırdan itibaren Horasan mütefekkirlerinin

düşüncesinin ürünü olan ve orada teşkilâtlanan tasavvuf, kısa sürede Orta Asya

Müslümanları arasında benimsenmişti.

(7)

Hicri. V. (Miladi. XI.) yüzyılın ortalarında Hoca Yusuf Hemedanî, Orta Asya’da

tasavvufun önde gelen ismi idi. Hoca Ahmed,

Türkistan’da Arslan Baba’nın yanında bir süre tahsil gördükten sonra Buhara’da Hoca

Yusuf Hemedanî’nin yanında öğrenciliğe başladı.

(8)

esevî tarikatının en önemli özelliği, tasavvuf kültürü ile Türkçenin bir araya getirilmesidir.

Ahmet Yesevî, İslâmî ilimler hakkındaki engin bilgisine ve İran edebiyatına olan

aşinalığına rağmen, düşüncelerini Türk kavimlerine anlatırken, Türk halk

edebiyatından faydalanmış; tasavvuf hükümlerini açıklarken basit ve anlaşılır bir dil

kullanmış, görüşlerini Türk halk edebiyatına uyan üslup ve nazım şekliyle ifade

etmiştir. Onun en büyük eseri olan şiirlerine

“Hikmet” adı verilmiştir.

(9)

Tarikatında

bölgede yaşayan Türk kavimlerinin örf ve adetlerini göz önünde bulundurmuştur.

Ahmed Yesevî’nin sade ve yalın şiir türü, Türklerin oturdukları bölgelerde çok

sayıda taklitçi buldu. fiiirlerinin etkisini,

yaşadıkları ülkelerde büyük bir itibar sahibi olan ve şiirleri geniş halk kitlelerinin

dillerinde dolaşan Hakim Ata, Abay, Mahtum Kulî

ve Yunus Emre gibi büyük şairlerin şiirlerinde kolayca görebiliriz.

(10)

Hoca Ahmed

Yesevî’nin “Divân-ı Hikmet” adı altında

toplanmış olan şiirleri, dervişlerin faziletleri ile ilgili medhiyeler, Hz.Peygamber ve

büyük İslam sufîleriyle ilgili kıt’alar, dünyanın

durumundan şikâyet, kıyametin yaklaşması, cennet ve cehennem hikâyeleri gibi konuları

ele alır.

(11)

Ehl-i sünnet tasavvuf tarikatlarından

sayılan Yeseviye tarikatı, bütün sünnetleri, sünnet yerine konan uygulamaları kabul etmiş, müritlerinin şeriat hükümlerini

eksiksiz

yerine getirmelerini imanın şartlarından saymıştır. Görüşlerinin birçoğunun

Nakşibendî

tarikatında yaşamış olmasına rağmen, Yesevî tarikatının kendine özgü inanç ve görüşleri de vardır.

(12)

Yeseviyye tarikatının temel hükümlerini;

marifetu’llah, doğru sözlü olmanın

iyiliği, fena fi’llah ve tam tevekkül teşkil etmektedir.Yesevî tarikatının

uygulamasında

önemli bir unsur, “halvet”tir. Halvetin süresi kırk gündür. Bu süre zarfında müridin yapması

gereken bütün görevler anlatılmıştır.

(13)

Kadirilik

Kadirilik, Abdülkâdir-i Geylânî'ye (ö. 561/1165-66) nisbet edilen İslâm dünyasının ilk ve en yaygın tarikatın adıdır.

Soyunun baba tarafından Hz. Hasan, anne tarafından Hz.

Hüseyin'e ulaştığı kaydedilen Abdülkâdir-i Geylânî'nin tarikatını çocukları yaymıştır.

Kâdiriyye'yi Anadolu'ya XV. yüzyılda Eşrefoğlu Rûmî getirmiştir. Bu tarikat geniş bir alana yayılmayıp İznik

Bursa çevresiyle sınırlı kalmıştır. Kadiriyye XVII. yüzyılda, tarikatın Rûmiyye kolunun pîri İsmail Rûmî'nin faaliyetleri sonucu başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve

Balkanlar'da yaygınlık kazanmıştır.

(14)

Kâdiriyye tarikatında kendini arıtma ve Allah’a varma, Allah'ın yedi isminin

zikredilmesiyle gerçekleştirilir. Bu tarikata katılan bir kişi kabiliyetine göre bütün

mertebeleri aşıp nefs-i kâmile makamına

ulaşabilir veya belli bir mertebeyi aşamayıp arada kalabilir.

(15)

Nakşibendilik

Nakşibendilik, Bahâuddin Nakşibend Muhammed b. Muhammed el-Buhârî'ye (ö. 718/1318) nispet edilen tarikatın adıdır. Nakşbend, Buhara'ya 9

km. uzaklıkta bulunan Kasr-ı Arifân'da doğdu.

Nakşbend, kısa bir süre içerisinde onların

saygısını kazanmıştır. O, halka her fırsatta sohbet eder, va'z ve nasihatte bulunur ve "bizim

tarikimiz sohbet üzerinedir" diyerek müritlerini buna teşvik ederdi.

(16)

Nakşibend'in vefatından sonra, geniş bir alâna, özellikle İmam Rabbânî'nin

gayretleriyle Hindistan ve çevresinde

yayıldı. Bu tarikat, Fatih Sultan Mehmed zamanında, Molla İlâhî Simâvî (ö.

896/1490) aracılığıyla İstanbul'a girdi.

XVIII. yüzyılda Mevlana Ziyaeddin Bağdadî ile Osmanlılarda genişledi ve istikrar

kazandı. Osmanlı padişahları Nakşibendiliği himaye ettiler.

(17)

Kaynaklarda bu tarikatın üç koldan Hz.

Peygamber'e kadar ulaştığı ifade edilir.

Nakşibendiyye tarikatının esaslarını şu şekilde özetlemek mümkündür: Dini kurallara tam

uygunluk, tarikat ile özü temizlemek, hakikat ile ilâhî yakınlık elde etmek ve marifet ile Allah'a

ulaşmak. Bu tarikatta Kur'ân ve sünnete bağlı kalmaya büyük önem verilmiş, haramlardan ve kötü alışkanlıklardan korunmak için tövbe,

istiğfar, zikir, tefekkür, nafile namazlar, Kur'ân

okuma ve ilimle meşgul olmak tavsiye edilmiştir.

Bu şekilde nefsi yenerek kalbi kontrol altında tutmaya murakabe adı verilir. Bu tarikatta zikir sessiz yapılır. Topluca yapılan zikre "hatm-i

hâcegân" denir.

(18)

Mevlevîlik Düşüncesi

Mevlana Celaleddin Rumi'nin (d. 1184

Belh, Horasan-ö. 1273 Konya) düşünceleri çevresinde kurulan tarikattır. Babasının

düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde

örgütlendirdiği için Mevlana'nın oğlu Sultan Veled (ö. 1312) Mevlevilik'in asıl kurucusu sayılır.

(19)

Mevlânâ Celâleddin Rûmi, dostlarının katıldığı özel toplantılar düzenler, tasavvufi

ve dini sohbetler yapar, şiir söyler, zikrederek sema ederdi. Zamanla bir tören niteliği

kazanan bu toplantılar belli kurallara, belli görüş ve düşünce ilkelerine bağlandı.

Toplantılarda ney, kudüm ve benzeri çalgıların çalındığı zikirler, törenler daha derli

toplu ve ölçülü yapılmaya başlandı. Kısa bir süre içinde geniş bir alana yayılan, halk ve

özellikle çağın aydınları arasında büyük bir ilgi uyandıran bu toplantılara katılanların

sayısı arttı. İran, Arabistan ve Anadolu'nun birçok yerinden gelerek toplantılara katılanlar,

katılmak isteyenler, Mevlânâ'ya karşı derin bir sevgi ve saygı duyanlar oldu.

(20)

Mevlânâ'nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled, aynı yoldan giderek, babasının

düzenlediği toplantılara ve bunlarda yapılan sema, zikir ve benzeri törenlere, bir tarikat niteliği kazandırdı. Törenlere katılmak,

toplantılarda bulunmak, sema meclisine ve

zikre girmek için birtakım değişmez ve Mevleviler arasında yaygın olan kurallar koydu.

Zamanla bunlara resmi bir nitelik kazandırdı.

Mevlânâ'nın oturduğu yeri (sonradan tekke adını aldı) genişletti.

(21)

Mevleviliğin sevgiye dayanan insan anlayışı, insana varlık türleri içinde ayrı bir

değer ve önem vermesinden dolayıdır. İnsan, evrenin özü (zübdei âlem), varlık

bütününün söyleyen dili, gören gözüdür. Mevlevi tarikatına göre, bütün evren ve insan,

toprak, ateş, hava ve su gibi dört ana ilkeden kuruludur. Göklerle insanın özü, yapısını

kuran ilkeler birdir, eştir. Ancak, felekleri yöneten yasalar ayrıdır. Çünkü onlar, bir

bakıma manevi aşamalardır.

(22)

Sultan Veled'den sonra bütün Mevleviliği temsil eden Konya'daki merkez tekke

şeyhliğinin babadan oğula ya da ailenin büyüğüne geçmesi gelenekleşti. Bu

geleneğe

bağlı olarak şeyhlik makamına oturan

kişiye Çelebi adı verildi ve zamanla merkez tekke şeyhliği Çelebilik makamı olarak

anılmaya başladı.

(23)

Mevleviliğin temel ilkeleri, genellikle on iki konuda toplanır:

1. İnsanlığa hizmet etmek;

2. Başkalarına her zaman iyi ve güzel davranışın örneği olmak;

3. Mesnevi okumak ve mutasavvıf olmak;

4. Aklı iyi kullanmak, hikmet sahibi olmak;

5. Dindar olmak;

6. İçini her zaman temiz tutmak;

7. Mevlânâ'yı pir tanımak;

8. Mevlânâ'nın yolundan ayrılmamak;

9. Allah’tan, Hz. Muhammed'den sonra Mevlânâ'ya bağlanmak, ona gönülden inanmak;

10. Bilimle uğraşmak, bilgi sahibi olmak.

11. Alçakgönüllü, sabırlı, güler yüzlü, hoşgörülü ve nazik olmak;

12. Maddi ve manevi bakımdan temiz olmak.

(24)

Osmanlılar döneminde Türkiye'de en yaygın tarikatlardan birisi olan Mevleviliğin

faaliyetine, diğer tarikatlarla birlikte, 13 Eylül 1925 tarihli bir kanunla son verildi.

Faaliyetini bir süre Şam'da sürdürmeyi denediyse de başarılı olamadı. Ancak 1926

yılında Konya'daki merkez tekke ve Mevlânâ türbesi müze olarak yeniden açıldı.

Günümüzde de her yılın Aralık ayında Konya'da turistik amaçlı Mevlevi ayinleri icra

edilmektedir. Mevlevilik, Sünni tarikatlar arasında en yaygınlarından biri olmuştur.

Mevlânâ ve oğullarının sağlığında dostluğunu kazanan bazı yakınlarının gömüldüğü

Konya Mevlevihanesi, Kubbei Hadre [Yeşilkubbe] diye anılan türbe, tarikatın merkezi

ve kutsal makamı olarak benimsenmiştir

(25)

Referanslar

Benzer Belgeler

Büyük ölçekli (300 inçe kadar) projeksiyon cihazı, 4K PRO-UHD 5 , 2.600 lümen ekran ve olağanüstü renkler için son derece yüksek kontrast oranlarıyla mükemmel

trileşme ile kurulan sıkışık, tıkız ve ha- vasız, büyük şehirdeki kötü sıhhî şartlar içinde bulunan okullarda yeni pedagoji metodları ile eğitim

Mustafa Petek, Haramidere’nin denize döküldü ğü bölgeden alınan örneklerde yapılan incelemenin kirliliğin vahim boyutlarını gösterdiğini belirten Petek,

Anmaya ABF Genel Ba şkanı Selahattin Özel, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Urfa Milletvekili

Türkiye, 2009 yılında yapılacak "Beşinci Dünya Su Forumu ve Bakanlar Konferansı" için ev sahibi ülke seçildi.. D ışişleri Bakanlığı'ndan yapılan duyuruya

Nüzulünden günümüze kadar anlaşılmaya ve yorumlanmaya çalışılan Kur’ân’ı Kerîm, tabi olarak Müslüman olsun olmasın pek çok kişi veya fırka tarafından te’vîl

Adres Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kayalı Kampüsü-Kırklareli/TÜRKİYE e-posta:

Türk atasözlerinde bireysel veya toplumsal sorun olarak açlığa dair çeşitli hükümler verilmiştir. Hüküm içeren atasözlerinin sayısı, tavsiye ve çözüm