İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
Edebiyat Fakültesi
ŞARKİYAT MECMÇASI
Sayı XVI 2010/1
ŞAR.IdYAT MECMUASI HAKEMLİ BİR DERGİDİR YILDA İKİ KEZ YAYIMLANIR
İSTANBUL 2011
MEVLÂNÂ’YA GÖRE VARLIK VE øNSAN HAYATI KAVRAMI I
Rahman MOSHTAGH MEHR Çev. Kadir TURGUT
Özet
VarlÕk ve hayat kavramÕ, görenin ufkuyla do÷rudan irtibatlÕdÕr. Görme ufku geniú olanÕn varlÕk ve hayattan anladÕ÷Õ da o kadar geniú ve yüce olacaktÕr. SÕradan insanlarÕn anladÕ÷ÕnÕn aksine, Mevlânâ’ya göre varlÕk bu hissedilen dünyadan ibaret de÷ildir. Bilakis gerçek varlÕk Mevlânâ’nÕn
“adem” dedi÷i ‘gayb alemi’ ve ‘mutlak varlÕk’tÕr. Gayb âlemi varlÕk ve hayatÕn, bütün güzellik ve manevi zevklerin kayna÷ÕdÕr. ønsanÕn, dünya hayatÕndan önce bir ruhani hayatÕ vardÕ. Dünya hayatÕnda da bütün gayreti o ruhani hayata geri dönebilmek içindir. Hayat kavramÕ da varlÕk kavramÕna ba÷lÕ olarak geniúlemektedir. Mevlânâ’ya göre insan hayatÕ, bu dünyadan önce gaybda baúlamÕú, dünyadan sonra da aynÕ úekilde gaybda devam edecektir. Bu nedenle ölüm, hayatÕn son noktasÕ de÷il, bilakis yeni bir do÷uú ve yeni bir baúlangÕçtÕr. KÕyamet de insan hayatÕnÕn devamÕnÕn nasÕl olaca÷ÕnÕ belirleyecektir.
Allah, varlÕk ve hayattan tamamen ayrÕ olmayan gizli bir hakikattir ve görünen varlÕklar onun varlÕ÷ÕnÕn bir yansÕmasÕ ve iradesinin gere÷idir.
ønsan da denizden ayrÕ kalan bir damla gibi Allah’tan uzakta kendini yalnÕz ve garip hissetmekte, tekrar kendi ilahi aslÕna dönmeyi arzulamaktadÕr. Bu nedenle onun Allah’la irtibatÕ korku ve ümitle yapÕlan kullukla de÷il, sevgi ve ibadetledir.
Anahtar Kelimeler: VarlÕk, Hayat, Mevlânâ, ønsan, Allah
Abstract The perception of existence and life is directly related to the observer’s horizons. One who has broader horizons will have a broader
“ĸijĤijĨ ĮÓŜïĺî ôÒ ůĨîÆ ÚÓĻè IJ ůÝùİ ĦijıęĨ”, Arma÷ân-i Behâristân c. 1 (Nâme-i Meânî), Tahran, Kitâbhâne-i Meclis, 1383, s. 531-574. Bu makale yazarÕn katkÕlarÕyla çevrilmiútir.
Doç. Dr., Azarbaycan Terbiyet Moellim Üniversitesi, øran.
Arú. Gör. østanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve EdebiyatÕ ABD.
and more elevated perception of existence and life. In contrast to the perception of ordinary people, according to Mevlânâ, existence is not limited to the physical world. Real existence is the ‘other world’ or the
‘absolute existence’ named “adem” by Mevlânâ. The Other World is the source of life and existence as well as all grace and spiritual pleasures.
Man had a spiritual life prior to material life. All his striving in the material world is for returning to that spiritual life. The perception of life is also broadened in line with the perception of existence. According to Mevlânâ, human life began in the other world before this world and it will likewise continue in there after this world. Because of this, death is a rebirth and a new start rather than the end point of life. Endtime, in turn, is the determinant of human life’s future condition.
God is a concealed reality that is not at all separate from life and existence and all physical entities are a reflection of His existence and the consequence of His authority.
Human being, like a drop of water separated from the sea, feels lonely and desolate and wishes to return to his divine self. For this reason, his relation with God is one of love and worship rather than one of submission with expectation and fear.
Keywords: Existence, Life, Mevlânâ, human, God
Giriú
Geçmiú yüzyÕllara ait øslami devir øran’ÕnÕn geniú ve geliúmeye açÕk kültüründen kalan manevi eserler arasÕnda ince nükteler, ilginç düúünceler, orijinal hayaller, tasavvufi incelemeler ve tecrübeler içermesi bakÕmÕndan Mevlânâ’nÕn Mesnevî’si ve Dîvân’Õ ile yarÕúacak pek az eser bulunur.
Mesnevî, Mevlânâ’dan önceki asrÕn felsefe, kelam, fÕkÕh, hadis, tefsir ve özellikle tasavvuf eserlerinde ele alÕnan önemli meseleleri içermektedir. AyrÕca muhatabÕ için yepyeni olan yahut daha öncekinden baúka bir bakÕú açÕsÕyla iúlenen konularÕ içermektedir.
Bu bakÕmdan Mesnevî ve Dîvân-Õ Kebir bambaúka bir eserdir.
Okuyucunun tasavvurunun aksine, Mevlânâ’nÕn gazelleri, musiki, vezin, estetik unsurlar, duygusallÕ÷Õ artÕran ola÷anüstü duygular ve coúkuyla birlikte içerik olarak da oldukça zengin ve çeúitlidir. Öyle ki bu konularÕn fihristini hazÕrlamak Mevlânâ araútÕrmalarÕ alanÕnda baúlÕ baúÕna ve gerekli bir iútir.
Bu iki eserde iúlenen çeúitli konulardan en önemli ve esaslÕlarÕndan biri de ‘varlÕk’ ve ‘hayat’ kavramÕ ile bunlarÕn insanlarÕn gözündeki türlü türlü algÕlarÕdÕr. Mevlânâ’nÕn ‘varlÕk’ ve ‘hayatÕn hakikati’ hakkÕndaki algÕsÕ ve izahÕ o kadar ilginç ve úaúÕrtÕcÕdÕr ki araútÕrmacÕda araútÕrma ve meraka mecal bÕrakmÕyor, onu, tasavvufi idrak ve tecrübelerine dair hislerini hissedip ortak olmaya ça÷ÕrÕyor.
Biz bu araútÕrmamÕzda bir makale çapÕnda Mesnevî ve Dîvân-Õ Kebîr’den alÕnan örneklerle Mevlânâ’nÕn ‘varlÕk’ ve ‘hayat’ hakkÕndaki kanaatlerini açÕklamaya çalÕúaca÷Õz.
I. ‘VarlÕk’ Âlemiyle BakÕú ve AnlayÕú ArasÕndaki øliúki
Herkesin dünyasÕnÕn geniúli÷i kendi görüú ve bilinç düzeyine göredir.
Mevlânâ, bu kanaatini, te’vilcileri ‘ayÕn yarÕlmasÕ’ hadisesi konusunda eleútirdi÷i bir temsilinden sonra ifade ediyor. Bir merkebin idrarÕ içindeki yaprak üstünde yüzen bir sinek, kendini geniúçe bir denizde büyük bir gemiyi maharetle yürüten bir kaptan zannediyor. Mevlânâ’nÕn hoú deyiúiyle:
ûĩĤÓĐ ĪÒïĭŒ ûĠ îijÖ ûĭĻÖ
ÛøÒ ħýŒ īĺïĭŒ ûĭĺïĭœĩİ óéÖ ± ÛøÒ
Görüúü ne kadarsa dünyasÕ da o kadar; böyle gözün denizi de böyledir (Mesnevî 1/1087) Mevlânâ’nÕn eserlerinde insanÕn ‘görüú ve kavrayÕúÕ’ ile bunun dünya görüúü ve inanca etkisini çokça tekrarlamasÕ Mevlânâ’nÕn bu konuya verdi÷i önemi göstermektedir.
Mevlânâ’ya göre “ønsan görüútür, gerisi kabuktur”;1 bu nedenle yalnÕzca bilinç ve kavrayÕúla insan hayvandan ayrÕlabilir ve bir insan bir baúkasÕndan üstün sayÕlabilir. Hatta meleklerin insanlara üstünlü÷ü de bilgisi sebebiyledir.2 Zira veliler3 ve peygamberler4 de bundan dolayÕ insanlarÕ irúat etmeye ve rehberli÷e layÕk olmuúlardÕr.
ønsanlarÕn birço÷unun görüú alanÕ duyularÕyla sÕnÕrlÕdÕr. Do÷al olarak bu insanlar duyu ötesindeki alanlardan haber veremezler. Onlar topra÷Õ görebilirler, ancak topra÷Õ alÕp her tarafa saçan rüzgârÕ göremezler.5
ønsanÕn inançlarÕ görüú ve anlayÕúÕna göre oldu÷u gibi eylemleri de kavrayÕú ve bilgisine göredir:
ĎóĘ ģĩĐ ïĨÆ ïĺî Ö
ů őĻİ ğü
÷Ŋ ĦîóĨ ïüÓ×Ĭ ğĨîóĨ źÒ
ùüphesiz görüú asÕl ve amel onun fer’idir, öyleyse insan gözbebe÷inden baúka bir úey de÷ildir.
(Mesnevî 1/1679) Mevlânâ’nÕn ‘varlÕk’ ve ‘hayat’ hakkÕndaki algÕsÕ ve yorumu da kendi deyiúiyle derin metafizik “Allâhî”6 kavrayÕúÕ ve farklÕ bakÕú açÕsÕyla ilgilidir.
II. Mevlânâ’ya Göre ‘VarlÕk’ KavramÕ 1. Gayb Âlemi (Adem)
Do÷al olarak sÕradan insanlar ve fen bilimleri bilginleri, hatta bazÕ filozoflar için gerçek dünya, birçok özelli÷i bakÕmÕndan maddi dünyadÕr. Zira insanÕn do÷du÷u yer ve hayatÕnÕn beúi÷i olan dünya ilk bakÕúta kolayca duyularla idrak edilir. Görüú ve biliúlerinin ço÷u ya da hepsi de burayla ilgilidir.
Fakat bu sorunun cevabÕnÕ tasavvufi metinlerde, özellikle de Mevlânâ’da aradÕ÷ÕmÕzda baúka bir bakÕú açÕsÕyla ve izahla karúÕlaúÕrÕz.
MutasavvÕfÕn asÕl ve yakîn dünyasÕ, gayb dünyasÕdÕr. Kuran, buna iman etmeyi salih kimselerin özelliklerinden saymakta,7 bu dünyayÕ “gaybu’s- semâvâti ve’l-arz” (yerin ve göklerin görülmeyen, hissedilmeyen boyutlarÕ)8 olarak ifade etmektedir. ‘Gayb’ kelimesi bazen ço÷ul olarak kullanÕlmÕú, Kuran tercüme ve tefsirlerinde ço÷unlukla sÕrlar ve gizlilikler olarak açÕklanmÕútÕr.
Ancak bununla birden çok gayb âleminin varlÕ÷Õna da iúaret edilmiú olabilir.
Mevlânâ, bu âlemi, ‘emr’ âlemi, sÕfat âlemi, can âlemi, gayb âlemi, varlÕk âlemi ve baúka isimlerle ifade ediyor; ancak bunun için kullandÕ÷Õ ilginç tabir
‘adem’dir, ki bu anlamda kullanÕmÕ kendisine mahsustur. Söz konusu ‘varlÕk’, Mevlânâ’nÕn ‘yokluk’ kavramÕna karúÕlÕk açÕk bir denizde canlarÕmÕzÕn talihsiz balÕklar gibi takÕldÕklarÕ bir tuzak9 yahut rüzgârÕn kuca÷Õndaki bir saman çöpüdür.10 Bu âlem, ölüm, ‘yokluk’ ve karanlÕk âlemidir, o ise hayat, varlÕk ve aydÕnlÕk âlemi.11 Bu âlem kavga ve kÕtlÕk elinde oyuncak ve ‘ümit ve korku’
diyarÕdÕr; o âlem ise huzur ve devamlÕlÕk sÕ÷Õna÷ÕdÕr.12 Gerçekte varlÕk, gayb ve kifayet âleminin ateúinden çÕkan bir duman13 ve tertemiz can denizi üzerindeki köpüktür.14 Bu teúbih ve temsillerin inceli÷i, bu âlemin varlÕ÷Õn gerçe÷ini bizden gizlemesine karúÕlÕk o âlemin esiri oldu÷unu göstermektedir. Bu esirlik, úairin bakÕú açÕsÕyla coúku ve aúka teslimiyet olarak da tabir edilebilir.
őĻİ òÒóĜ Ů ėĠ Óĺòî óø óÖ îij×Ĭ Òò
įġĬÒô úòÒóĜ û×ĭä ïİïĬ âijĨ
ĸîïĨ
Denizdeki köpü÷ü dalgalar bÕrakmaz ki yerinde dursun
(Dîvân 5/2454)
2. Gayb Âlemi (Adem) øle Can ve Gönül Âlemi ArasÕndaki øliúki Mevlânâ, uyku ve rüyayÕ gaybÕ görme deneyimi olarak telakki ediyor ve gayb kavramÕnÕ anlatmak için sÕk sÕk rüyayÕ örnek veriyor. AynÕ zamanda bu deneyimin veliler ve seçkinler için uyku anÕna özgü olmayÕp, onlarÕn yüre÷inin sürekli arÕnma sonucunda ayna özelli÷i kazanmÕú olduklarÕnÕ, gayb âleminin onca enginli÷i ve hayret verici haliyle buraya yansÕdÕ÷ÕnÕ ve bundaki gizli celal ve cemali görmenin onlar için mümkün oldu÷unu hatÕrlatÕyor. Bu var yansÕma hali o dereceye varÕr ki sûfînin gönlü gaybla ayniyet bulur ve enginlikte onu da geçer.15
Bu nedenle Mevlânâ’nÕn tabiriyle –bütün perdeleri açmÕú olan- gönül gaybÕn bir baúka muadilidir. Gönül ve duyu dünyasÕ arasÕndaki iliúki, bahsetti÷imiz gayb ve görünen varlÕk arasÕndaki iliúki gibidir. “Bu dünya bir küp su gibidir, gönülse akarsu gibi”, “bu dünya hücredir, gönül görkemli bir úehir”, “bunca âlem paradan de÷ersiz bir döküntüdür, iç âlemse maden”.16 Buna binaen dÕú dünya resim ve hayaldir, “huzur yeri” ise gönüldür.17 Görünüúe aldanan kimseler fer’i aslÕn yerine koymuúlardÕr ve gafilce onunla e÷lenmektedirler.18 Onlar, ya÷murun saf suyunu göremeyip saçaklardan akan suyu içenler gibidirler.19
Bazen Mevlânâ gönül yahut can yerine, akÕl ya da akl-Õ küll tabirini kullanÕyor ve tertemiz can ile akl-Õ küllden aynÕ úekilde bahsediyor.20
įŒ ÓÜ ÛøÓıĩĤÓĐ Òîijø òî
Ů ĝĐ ģ įŒ ÓÜ ÛøÓĭıŊ ÓÖ īĺÒ
Óĺòî Ů ģĝĐ !
Ā Úòij īĺòïĬÒ ÓĨ ÔÒñĐ óéÖ
ĹĨ ĪijŒ îIJî įøÓĠ
IJò óÖ Óİ Ů ÔÆ
ģĝĐ ĪÓıĭŊ ÛøÒ ĹĨîÆ óİÓČ IJ ÚòijĀ
âijĨ ÓĨ IJ ôÒ Óĺ IJ Ů
ĹĩĬ
AklÕn sevdasÕnda ne alemler var, akÕl deryasÕ ne kadar engindir Görüntümüz bu tatlÕ denizde yüzmektedir, su üstünde tas gibi
AkÕl saklÕdÕr, insansa aúikâr, görüntümüz onun bir dalgasÕ yahut ondan bir rutubetidir
(Mesnevî 1/1109 ve sonrasÕ)
3. Gayb ve Madde Âlemi øliúkisi a. Gayb: VarlÕ÷Õn Kayna÷Õ
Ab-Õ hayat, gayb pÕnarÕndan akmakta ve varlÕ÷Õn görüntülerine hayat bahúettikten sonra oraya tekrar dönmektedir. Bu süreci genellikle ‘oluú-bozuluú’
úeklinde tabir edilir ve duyusal örne÷i insanÕn do÷umu ve ölümü, do÷anÕn baharÕ ve güzüdür. Ancak Mevlânâ’ya göre ‘eski ve yeni’nin sÕrayla gidiú geliúi de÷iúim ve yenileúmesine hâkim olan hÕz bakÕmÕndan sürekli ve kesintisiz görünmektedir, zira varlÕ÷Õn tezahürü her an yenilenmektedir. Kelam ve tasavvuf temeline dayanan bu inanç, Mevlânâ’nÕn düúüncesinde ve úiirinde coúkun ve úairane bir hal alÕr.21
ÛùĻŒ ĬÓýĬ ů ğĬÆ Ûùİ ĪÓıä óŜî ĪïüijĬ
īÝĘò ±ÓıĤÓè īĺÒ
Ġ įĭı ÛøÓİ
ĹĨ ÓåĠ ô ijĬ įĭıĠ ³ïøò
ĹĨ ÓåĠ
³îIJò įĬóŜ
ÒòIJ Ů ħĤÓĐ ±óčĬ Ö
ů ÛøÓıÝĭĨ
ħĤÓĐ ĪijŒ ÔÆ įÝùÖ ijä ğĻĤ IJ ïĺÓĩĬ
ĹĨ ĹĨ IJ îIJò īĺÒ ±ijĬijĬ ïøò
ÛøÓåĠ ôÒ ³
Bir baúka alemin varlÕ÷ÕnÕn niúanesi nedir, ahvalin yenilenmesi, eskilerin kaybolmasÕdÕr
Nerden geliyor yeni, eski nereye gider? Yoksa görülenin ötesinde sonsuz bir alem yok mudur?
Alem akarsu gibi bütün görünür ancak, gider gelir yeniden, nerden bu?
(Dîvân 1/462)
Dîvân-Õ ùems’teki bahar ve güz üzerine olan úiirler, her yönüyle baúlÕ baúÕna incelemeye de÷erdir. Bahar ve güz Mevlânâ’da gaybÕn kayna÷ÕnÕ hatÕrlatmak, okuyucunun dikkatini bütün görünenlerin aslÕ olan görünmeyen âleme ve eúyanÕn hakikatini ve künhünü düúünmeye çekmek için birer bahane oluvermiútir.22
įĠ ÓĻÖ ÚÒIJÓĩø òijĬ ĞÓì ±
Òò ÛøÒòÆ įĘijġü
± ěè òijĬ ÛøÒ
Ûìòî IJ ĪijŒ
ÚÓġýĨ
ĪÓıä úijŊõ×ø óąì ôÒ óŊ ĬÒî
ů ÛùĻŒ ³ įĠ úijä ĞÓì ô îóĠ Ûìòî IJ
ÔÆ ±
ÚÓĻè
ĪÓġĨźô ĮïĻøóÖ ÛøÒ ijø ±òijè Ů
ĪÓġĨ Ö ô ů Ûıä ĮïĻøóÖ Ûø ijø ±ïĥì Ů
ÚÓıä
Gel, göklerin nuru yeri süsledi, gonca Hakk’Õn nurudur, a÷açlar ÕúÕnlarÕ Yeúile bürünen âlem nedir biliyor musun? Topraktan, a÷açtan fÕúkÕrtan
hayat suyunu
Lâmekân’dan geldi huriler, mekana, yön olmayan yerlerden geldi ebediyyet her tarafa
(Dîvân 1/472) Mevlânâ’nÕn baharÕ anlatan beyitlerindeki canlÕ tasvirlerde güller, Gayb TürkistanÕndan gelip toprak su HindistanÕna yerleúen, baharÕn ve yazÕn sona ermesiyle yavaú yavaú gayb evlerine do÷ru hareket edecek olan güzellere benzetilmiútir.23 Bu devamlÕ gidiú geliú, sûfî úairi ‘ayn ve gayb’ hakkÕnda düúünmeye itmiútir. Mevlânâ varlÕk âlemini baharda dolup kÕúÕn boúalan ve gayb ambarÕndan tekrar dulduruluncaya kadar boú bekleyen bir ölçek olarak görmektedir. ArtÕk çimen güzellerinin, ba÷a bahçeye dönmesini beklemez, görülmeyen varlÕk ve celal ambarÕnÕn aslÕna ulaúmaya çalÕúÕr.24
įŒ óİ ÝùŊ òî ů ÛøÒ ŻĐ ôÒ ïĨÆ
ħýŒ ijø Òò Ů ïĭĥÖ Ů įĬ Żİ
Her ne varsa aúa÷Õda, yukarÕdan geldi, bÕrak bunlarÕ gözünü yücelere dik (Mesnevî 2/1974)
ħýŒ Ò Òò Ů ĮòÓŒ ĪÓġĨź òî ijä īĻİ
įĭÖ ĪijŒ ħýŒ įÝýĠ ijø Ů ĪÓä
īĺÒ ĪÓıä Ö ôÒ ů Ûıä Įïü ÒïĻŊ Ûø
įĠ
ô Ö ů ĹĺÓä ĪÓıä ± Įïü Óä Òò Ûø
Ûùİ ôÒ îóŜ ôÓÖ ijø
Ů ĹÝùĻĬ ÕĤÓĈ
Öò ž ů ĹÝùĻĬÓÖò IJ ž
Óä Ů ģìî ÛøÒ īĺÒ ĦïĐ IJ ôÒ Ů ĦóĨ Óä
Ů âóì ÛøÒ īĺÒ ûĻÖ îijäIJ ħĠ IJ
ĮÓŜòÓĠ ďĭĀ ěè ĪijŒ ÝùĻĬ ů ÛøÒ
÷Ŋ
ĪIJóÖ įŜòÓĠ Ö ů ÝĩĻĜ ů ÛøÒ
Ey çare arayan, ölü gözünü canÕna nasÕl dikerse sen de öyle gözünü lâmekâna dik
Bu dünya yönsüz âlemden var olmuútur, dünyanÕn mekânÕ lâmekândan gelmiútir
VarlÕktan yoklu÷a do÷ru dön, Rabb’i ve rabbânîyi ara
Yokluk varlÕk hazinesidir, ondan kaçma, bu kÕsÕtlÕ varlÕk ise harcama yeridir
Hakk’Õn yaratma yeri ‘yokluk’tur, oradan baúka yerde de÷er yoktur (Mesnevî 2/686 ve sonrasÕ) b. Gayb: CanÕn Semâvî VatanÕ
Ruhun madde ve his aleminde yabancÕlÕ÷Õ ve gaybla ve dünyadaki hayatÕn her anÕnda yaúanan insan varlÕ÷ÕnÕn iki boyutu, yani ilahi can ve toprak beden arasÕnda arasÕndaki çekiúmeyle ilgisi Mevlânâ’nÕn felsefi-tasavvufi düúüncesinin temellerinden sayÕlÕr. ùüphesiz Mevlânâ’nÕn Mesnevî’siyle gazellerinin beyitlerinin beúte biri beden ve canÕn aslÕnÕn farklÕlÕ÷ÕnÕ, ruhun ilahi ve gaybi kayna÷ÕnÕ, maddi dünyada duyulan ruha ni yabancÕlÕktan kaynaklanan heyecan ve hisleri anlatmaya ayrÕlmÕútÕr.
Mesnevî hikâyelerinin büyük bir bölümü canÕn semavi aslÕnÕ anlatmaktadÕr. Can, can denizinden ayrÕ kalmÕú olan balÕk yahut ördek veya avcÕlarÕn tuza÷Õna ve kafese tÕkÕlan bir kuú veyahut semavi sarayÕndan sürülüp dünya kuyusuna hapsedilen bir prensestir.25
Bu felsefi-tasavvufi ilkenin bÕktÕracak kadar çok tekrarlanmasÕ, Mevlânâ’nÕn düúüncesinin di÷er ilkeleri gibi bilim ve e÷itim amaçlarÕna ulaúÕlmasÕ içindir. Bu tekrar tekrar hatÕrlatmalar, insanÕn kendini bilip vatanÕnÕ tanÕmasÕ, kendini buralÕ sanmamasÕ, vuslat ve vatanÕna kavuúmaktan geri durmamasÕ içindir.
Bu dünyayla ilgili olan toprak beden, pençelerini yeryüzüne geçirmiú, canÕn yeryüzüne olan ba÷lÕlÕklarÕnÕ daha da artÕrmaya ve asÕl vatanÕnÕ düúünmekten alÕkoymaya çalÕúmaktadÕr.26 Bu kargaúa ya iradi bir ölümle son bulur,27 ya tabii ölüm dalgasÕ beklemekte olan canÕ maddi dünya sahilinden alÕp çeker, bir gün canÕ beden hapsinden kurtarÕr. AslÕnda aldÕ÷ÕmÕz her nefeste özgürlü÷ümüze bir adÕm daha yaklaúmaktayÕz.28 Ancak ‘arif’in can kula÷Õyla dinledi÷i nidalar onu ‘sergisi gökyüzü olan bir bahçeye ve saraya’
ça÷ÕrmaktadÕr.
ĪÓĩøÆ ôÒ ÒïĬ ïĨÆ ĪÓä ±
įĠ Òò ŻāĤÒ ÆôÓÖ
ĪÓä ÛęŜ : Ò Ů îÓĬ Ů úijì ø IJ ŻİÒ ƃ Ó×èóĨ Żı ƃ
Ò Ů ĮòîÓĬ ĪÓĩıĨ îóÖ ±ÓĨ Ů ĪÓä ôÒ òÒóĜ ÓĨ
ĹĨ ÓåĠ óìÆ ĹĬÒijì
ĦÒ
ÓÝęŜ ³
:
ĪIJóÖ
ĪÓä ôÒ
Óä IJ
ĪÓä ijÜ ĪÓä ĹÝøÒõĘÒ ĹÝøÓĨ óıü ô óìÆ ±
Ģî
×ĺóĔ óÖ ů ĹĨ ĹıĬ īĺÒ ± Ġ ů Ćóü îijÖ ÓĘIJ
Gökten bir nida geldi cana “gel hadi, essalat” diye, Can dedi ki: ey güzel seslenen, merhabalar, hoú geldin
Ey benzersiz misafir, canÕmÕz yerinde duramaz oldu sayende, beni nereye ça÷ÕrÕyorsun? Dedi ki: canÕn ve mekanÕn dÕúÕna
Sen cana can katansÕn, nihayet bizim memleketimizdensin, gönlünü gurbete ba÷lamÕúsÕn, bu vefaya uyar mÕ?
(Dîvân 1/174) Bu içli hitap, arifin gönlündeki dünya gurbetinde kalÕúÕn kederini artÕrÕr ve gözünde dünya hapsinin ba÷larÕnÕ çözecek olan ölümü kabul edilebilir gösterir.
ģĻĨ ÛèIJò ĪijŒ ijø Ů îijÖ źÓÖ ÛđäóĨ ïĺÒõÜ òî
îijÖ ÓåĬÆ
Ruhun yukarÕyÕ istiyor, nihayet oraya döneceksin
(Mesnevî 2/1814) c. Gayb: Güzelliklerin ve Ruhani Zevklerin Kayna÷Õ
Maddi âlem ve hisler dünyasÕ cismani zevklerin kayna÷Õdr ve cisim de ona ba÷lÕlÕ÷Õ nedeniyle kendi güzelliklerini onda arar. Velilerin tarif edilmez güzelliklerinin kayna÷Õ da Allah’Õn zatÕna ba÷lÕ olan gayb ve gaybla var olan enginlik, huzur, sonsuz ferahlÕk, ebedi hayat ve mutlak mutluluktur. Allah erlerinin dünyaya önem vermeyiúlerinin sÕrrÕ, öbür dünyanÕn zevklerine alÕúmalarÕndadÕr.29
ĹĨ Ħïøò îÓÖ ÅĮ ĪÓĩøÆ ô ijÜ ÛĭĨž
ĮóĻü óİ ħĺòÓýĘ
ÛùĻĬ
Senin úarabÕn yeter bana, üzüm ezenlere ve onlarÕn úaraplarÕna ihtiyacÕm yok
(Dîvân, 1/506) Tasavvufi úiirde bir gelenek haline gelen gaybi güzelliklerin badeye benzetilmesi, maddi olmamasÕ sebebiyledir. Zira alÕúÕlmadÕk güzellikler de di÷er tasavvufi kavramlar ve hakikatler gibi úahsi tecrübeyle kavranabilir, rayiç dilin imkân ve yöntemlerinin yardÕmÕyla bunu anlatmak yetersiz ve eksik kalacaktÕr.
÷Ö ôÒ įĠ Ûíĺò įĐóä ĞÓì óÖ ±
źÓÖ ô ÓĨ źŻĐ òî îòIJÆ Òò ÓĨ ĞÓì Įòð óİ ž
įĭĻø ĖÓġü įÝýŜ Ģî ± ěýĐ ĖÓÖ
įÝýŜ ĹĤÓđÜ ěè ĦÓä ôÒ įÝýŜ ĖÓĀ įýĻü ĪijŒ
YukarÕdan üzerimize yudum yudum o kadar úarap döktü ki, topra÷ÕmÕzÕn her zerresinin narasÕ gö÷e çÕktÕ
Gö÷üs yarÕldÕ, gönül aúk dokudu, Hak Teâlâ’nÕn úarabÕyla yüre÷imiz cam gibi tertemiz oldu
(Dîvân 1/185)
4. Gayb ile ørtibat YollarÕ
a. Uyku ve Rüya, Herkes øçin Gayb Tecrübesi
GaybÕ yahut –Mevlânâ’nÕn deyiúiyle- yoklu÷un geniú sahasÕnÕ anlatmak, tasavvufun di÷er temel kavramlarÕ gibi tasavvufi hakikatlere ve anlamlara aúina olmayan zihinler için oldukça zordur. Mevlânâ bu konuda da baúka konularda oldu÷u gibi muhataplarÕnÕn bildi÷i deneyimlerden yararlanmÕútÕr.
Toplumun farklÕ sÕnÕflarÕ, rüya görmek deneyiminde ortaktÕr. Günlük sÕkÕntÕ ve üzüntülerinden uzak, hatta fizik kanunlarÕndan ba÷ÕmsÕz, rüya âleminin anlatÕlmaz zevklerine ulaúamadÕklarÕnÕ görmüú ve üzülmüúlerdir.
Mevlânâ, Mesnevî’de çeúitli konularda rüyadan ve rüyanÕn tasavvufi tecrübeyle iliúkisinden bahsetmiútir, biz bunlara iúaret etmekle yetinece÷iz.
Geceleri, can kuúu ten tuza÷Õndan kurtulur ve zihin defteri günlük çizilerden, sözlerden arÕnÕr. Uykuda, ne esirler acÕ duyar, mahpusluk hisseder, ne sultanlar padiúahlÕk yaparlar. Herkes menfaatten, hayalden, hesaptan uzak, eúsiz bir sahradadÕrlar, Allah can kuúlarÕnÕ geri ça÷ÕrÕp sÕradan hayata sokuncaya dek.30
Uyku halinin tekrar tekrar hatÕrlatÕlmasÕ, genellikle arifin ruhani coúku ve kendinden geçme halini anlatmak içindir. Bu, Mevlânâ’ya kendi deneyim ve bulgularÕnÕ aktarmak ve muhatabÕnÕ bu ruhi güce nail olmanÕn ilk basama÷Õ olan nefis tezkiyesine ça÷Õrmak için bir fÕrsat sunmaktadÕr.
b. Kendinden Geçme ve Sûfîyane ArayÕú Halleri
Dedi÷imiz gibi Mevlânâ’da rüyanÕn ele alÕnmasÕ, tasavvufi coúku ve tecrübe için zorunludur. Zahiri duyularÕn esiri olan can kalakalmÕúken -uykuda oldu÷u gibi- Hakk Teâlâ’nÕn iradesine yüklenir, yorgunluk, sÕkÕntÕ, acÕ bir
tarafta kalÕr. ùu halde veliler, Ashab-Õ Kehf gibidir, Allah nasÕl isterse öyle yapar onlarÕ. YalnÕzca uykuda bu deneyimi yaúayan halkÕn genelinin aksine
“Rüya evliyanÕn mülküdür”; her ne zaman isterse gayb penceresini kendine açar. Velilerin halleri úöyledir:
ĒóĨ ÖÆ ů óĔ Ě Óĺòî Ů ģùĐ īĻĐ ÖijĺÒ ů ÔÒóü ģùÝĕĨ IJ
įĠ ÔijĺÒ IJïÖ įÖ ÓÜ ÓŊ ôÒ
óĘ Ě ĞÓŊ
ĪijŒ ÓıåĬò ôÒ ïü óü òijĬ
Ě
Ördekler gibi Eyüb’ün içilen ve yÕkanÕlan çeúmesine benzeyen bal denizine dalmÕúlardÕr
Bu çeúmeyle Eyüp baútan aúa÷Õ dertlerden kurtulmuútu
(Mesnevî 1/2096-7) Bu deneyimleri yaúamak, gönül ehlinin ola÷anüstü olaylarÕ kabulünü kolaylaútÕrmaktadÕr. Her ikisi de hamile olan Yahya peygamberin annesi ve Hz.
Meryem bir birlerinden uzakta, karÕnlarÕnda taúÕdÕklarÕ bebeklerin secdelerinden haber veriyorlardÕ. Mevlânâ, böyle bir iddianÕn, maddi iliúkilerle mahpus insanlar için zor oldu÷unu düúünerek, muhtemel itiraza úöyle cevap veriyor:
īĺÒ ĪÓĠ ïĬÒïÖ įĠ
ģİÒ ÛøÒ óĈÓì
ÓĔ Õĺ ÓĘÆ Ě ÛøÒ óĄÓè Òò IJÒ
ûĻŊ ħĺóĨ óčĬ òî ïĺÆ óĄÓè
Ļéĺ òîÓĨ ů įĠ ÛøÒ òIJî óāÖ ôÒ
Įïĺî įÝùÖ Óİ ÛøIJî ïĭĻ×Ö Òò
ĪijŒ ğ×ýĨ ĮîóĠ ÛøijŊ ïüÓÖ Òò
Bunu, her úey gözünün önünde hazÕr olan gönül ehli bilir
Gözden Õrak olan Yahya’nÕn annesi, Meryem’in gözünün önündeydi Teni göz göz olmuúsa, gözleri ba÷lÕyken de dostu görür,
(Mesnevî 2/3602 ve sonrasÕ) Benlik zindanÕndan ve maddiyata ba÷lÕlÕktan kurtulma imkânÕnÕ arif için peygamberlere iman ve ilahi aúka gönül verme sa÷lamaktadÕr. Bunlar da bir hakikatin iki farklÕ yorumudur, her ikisi de kulu gayba ve Allah’a ba÷lar.
5. VarlÕk ve Allah øliúkisi
a. VarlÕk Perdesinin ArdÕndaki ørade
Ûøî źÓÖ ïü Ů Ûøî īĺÒ ±
ÓåĠ ÓÜ ĹıÝĭĩĤÒ ' įĻĤÒ įĠ ĪÒîõĺ įÖ ÓÜ
ĪÓĠ ġĺ ± ů ÛøÓĺòî Ö ů
ĪÒóĠ IJ òijĔ ĪÆ ûĻŊ ů ĥĻø ijŒ ÓİÓĺòî įĥĩä
Büyü÷ün de büyü÷ü var, nereye kadar bu, ølahi son olan Allah’a kadar Ki o uçsuz bucaksÕz bir okyanus ve bütün denizler onun yanÕnda sel
gibidir
(Mesnevî 3/967-8) Allah’Õn varlÕk âlemiyle en açÕk iliúkisi, yaratÕcÕlÕk iliúkisidir. Allah, dünyanÕn ve bütün gizli açÕk varlÕklarÕn yaratÕcÕsÕdÕr. Bizler bu apaçÕk meseleyi izaha ihtiyaç duymayaca÷ÕmÕzdan, Mevlânâ’nÕn ele alÕp vurguladÕ÷Õ di÷er iliúkiler üzerinde duraca÷Õz.
VarlÕk âlemi, kadere ve ilahi iradeye tabidir. A÷aç yapra÷Õndan gezegenlere kadar hiçbir úey onun irade ve tasarrufu dÕúÕnda de÷ildir. Onun gizli eli, yol alan varlÕk kervanÕna rehberlik etmekte, tabiat olaylarÕnÕ ortaya çÕkarmakta, her birini ilahi hikmetin tayin etti÷i maksat ve maksuda yöneltmektedir.
Bu iliúkinin en bariz temsili ve sembolü rüzgâr ve topraktÕr; bu temsil Mevlânâ’nÕn eserlerinde tekrar tekrar geçmektedir. VarlÕk âlemi, savrulan toz ve ilahi irade de onda gizli olan rüzgâr gibidir, tozu topra÷Õ her yana çevirir, döker ve saçar.
ĝü ž ƈ Đ Ɔ Ů į ĥƆħ ħĤÓĐ įĠ ïĭŒ óİ ± ĹĨ
ïāĜò ħýŒ Đ ijÜ ƆĥƆ ħ ĪÓä ±ïĭĻÖ ïĬÒî Òijİ ijÜ
Âlemin bayra÷Õ ne kadar salÕnsa da, gözün bayrak görür ama için bunu sallayanÕn rüzgâr oldu÷unu bilir
(Dîvân 2
/
616)b. Ma’bûd ve Ma’úûk iliúkisi
ønsan ve Allah arasÕndaki âbid ve âúÕk iliúkisi, úairane ve arifane bakÕú açÕsÕyla ortaya çÕkmakta ve Mevlânâ da bundan en ileri noktada yararlanmaktadÕr. Gönül ehli arifin gözünden tabiat baútanbaúa canlÕ, bilinçli ve kemal peúindedir. Dünyada amaçsÕz ve hedefsiz hiçbir úey yoktur. Gönül ehli nezdinde gün gibi açÕktÕr ki yalnÕzca dile gelen Mescid-i Nebi’deki Hannane sütunu, peygambere úahadet eden Ebu Cehil’in elindeki taú de÷il, – ki bunlar Hz. Peygamber’in mucizelerinden sayÕlÕr- bütün varlÕklar, sesleri sÕradan kulaklara ulaúmasa da canlÕ, bilinçli ve idrak kapasitesine sahiptirler.
ěĉĬ ÔÆ ěĉĬ IJ ĞÓì ěĉĬ IJ Ģî Ûùİ öijùéĨ öÒijè
ģİÒ žƠ Ģî
ęùĥĘ ů įĬÓĭè óġĭĨ ijĠ ž ÛøÒ
öÒijè ôÒ įĬÓŝĻÖ ÓĻĤIJÒ žƠ
ÛøÒ
Suyun, topra÷Õn, gönlün dile gelmesini, gönül ehli duyar
Hannane’nin konuútu÷unu inkâr eden felsefeci, evliyanÕn duyularÕndan habersizdir.
(Mesnevî 1/3279) Ve bunlar aynÕ úekilde mümin ve muvahhit kullar kadar, hatta daha da ileri derecede Allah’a itaat halindedirler; insanlarÕn Hakk’a itaatteki yetersizli÷ini ayÕplarlar:
ĞÓì ÔÆ IJ
òóü ÓÖ òÓĬ IJ îÓÖ IJ ó×ì ÓÖ ěè ÓÖ IJ ÓĨ ÓÖ ó×ì ů Ö įÖ ÓĨ
÷ġĐ ĪÆ ěè óĻĔ ô ±
óĻ×ì óĺñĬ īĺïĭŒ ô IJ ěèôÒ ó×ì ů Ö
Ħóäź
» īĝęüÒ ÓıĭĨ « įĥĩä
ĪÓü ĪÓü įĥĩè ĪÒijĻè õĻĨÆô ïü ïĭĠ
įÝęŜ ħĺòÒõĻÖ įĥĩä īĺô
ÚÓĻè ÚÒijĨ ěè ÓÖ žƠ Ĺè Ɔ ěĥì ÓÖ îijÖ ijĠ
Toprak, su, rüzgâr ve ateú bizi tanÕmaz ama Hakk’Õ bilir Bizse aksine, baúkalarÕnÕ biliriz, Hakk’Õ ve elçilerini bilmeyiz ùüphesiz hepsi “korktu”, emanet yükünü çekememekten
“Halkla diri, Hakk ile ölü olan bu hayattan usandÕk” dedi
(Mesnevî 2/2370) A÷açlar, yeúil dilleri ve topraktan uzanan elleriyle sÕr ifúa ederler; Guguk kuúu, akúamki yiyece÷ini hazÕr görmeden Allah’a úükreder. Bülbül, leylek de Allah’Õ tesbih ve zikir eder.
ĪÓÝìòî óÖ ĪÓĺijŜ óġü
ŚóÖ êÓü IJ įĠ İô ů ğĥĨ İô IJ ů ĀóĐ Åį êÒóĘ
ĪŻ×ĥÖ Ęijġü îóŜ Ů į
ĮóŜóŊ įĠ
įœĬÆ ôÒ ĹĨ ĸòijì ĮïÖ Òò ÓĨ ±
A÷açlardaki dallar yapraklar úükreder, ne güzel yer, ne ferah âlem diye Bülbüller, yumuk goncanÕn etrafÕnda, sen ne yiyorsan bize de ver derler
(Mesnevî 5/2561-2) Aúk, ibadetten üstündür. Bu nedenle Kuran’da defalarca kainatÕn zikretti÷inden bahsedilmiú fakat aúÕk oluúundan bahsedilmemiútir. Daha önce de
dedi÷imiz gibi arif için dÕú dünya, gönül dünyasÕnÕn yansÕmasÕdÕr. Mevlânâ’nÕn bütün varlÕklarÕ Allah aúkÕyla coúmuú, sarhoú, zikir ve sema halinde görmesi beklenmeyen bir úey de÷ildir.
Zerreden gö÷e kadar Hakk güneúinin aúkÕyla úarap içerler, raks ederler.
Zerreler, Hakk’Õn sÕrlarÕna hamiledirler; dönüúleri, do÷um sancÕsÕndan ötürüdür. “Ene’l-Hakk” diyen bir tek Ba÷dat pazarÕnÕ inleten Hallâc de÷ildi.
Bilakis varlÕklarÕn, atomlarÕn “Ene’l-Hakk” çÕ÷lÕklarÕnÕn yankÕsÕ âlemin ufuklarÕnda çÕnlamakta, aúina kulaklara ulaúmaktadÕr. Gül O’nun aúkÕyla yakasÕnÕ yÕrtÕp âúÕk sûfî sema eylemektedir:
įĠ ÓÜ įÖ ïĨÆ òî ĒÓÖ
óıŒ ± ÅĮ ijÜ òÓĭĥŜ ÒƆĮ
įĠ įŒ Ģî òî ïĭġĘÒ ôijø ģŜ
ijÜ òÓĬ ±
Ģî îIJî įĤź ûÜÒô ±Óİ ĪÓä
śĬò ijÜ ÛýŊ
įýęĭÖ įÖ ħì ûýĠ ôÒ ijÜ òÓÖ
ģáĨ óÖ ĪÒïİÒô įĥĩä īĩŒ ğýì îijÖ ğÝùĨ ÛýŜ õ×øóø IJ ÕĤ ôÒ
ijÜ òÓĩì
Senin kÕrmÕzÕ nar gibi yüzün gelince ba÷a, senin ateúin gülün gönlünü nasÕl da yakar
Lalelerin dumanÕ, senin can renkli ateúindendir, menekúenin sÕrtÕ senin yükünü taúÕmaktan kamburdur
Zahitler gibi bütün çimenler kupkuruydu, senin úarapçÕ duda÷Õnla sarhoú ve yemyeúil oldu
(Dîvân 5/2242) Dünya aúkla doludur, ama üzerinde hiçbir âúÕklÕk alameti –yüz sarÕlÕ÷Õ- görülmüyor. Âlemde yükselen her ses Allah’Õn sesidir; zira âlem körkütük aúÕk gibi kendinden geçmiú, kendini maúukunda fani kÕlmÕútÕr; onun iradesinden baúka iúi yoktur:
īĺÒ ĪÓĩøÆ ÝùĻĬ óŜ ů įÝýŜóø ěüÓĐ IJ ÓĨ ijŒ īĺô
úîóŜ ïĨÆ óĻø IJÒ Ů
ÝęŜ ů ħÝùùÖ ïĭŒ ïĭŒ
ħĤÓĐ ĺÓĬóø ijŒ ů
ûĘÓġü óİ òî IJÒ IJ ĹĨ
ïĨî įĤÓĬ óİ
Ò Ů īĻĝĺ îòÒî ĪÒô ÕĤIJî ĪijŒ ïĭĜ ïĭĜ
ĹĨ īĻÖ įĠ ĪijŒ ĹĨ òî ĥŜ óİ òî ïİî ů
ĹĤî óİ òî
ÛäÓè ĝýĐ ïİî ů
ĪÓĕĘÓĠ ïİî ïĬõŜ ôÒ îòÆ óÖ
Bu gökyüzü bizim gibi âúÕk olmasaydÕ, bu dönüúten usanmÕútÕ çoktan artÕk yeter demiúti
Âlem ney gibidir, her bir deli÷inden çÕkan nale O’nun dudaklarÕndan úekerlenmiútir
Bak ki nasÕl her gönle her topra÷a üfler, aúka gelir, feryâd ederler (Dîvân 2/532) c. Tecelli øliúkisi
Tasavvufi bakÕú açÕsÕyla -özellikle de Mevlânâ’nÕn- asÕl ve hakiki olanÕn mana âlemi oldu÷unu, görünen âlemin öneminin de bu saklÕ manadan ne kadar nasip aldÕ÷Õna ba÷lÕ oldu÷unu söylemiútik. Allah Teâlâ da varlÕk düzeninin en baúÕnda bulunur, hatta varlÕ÷Õn ve hakikatin kendisidir, görünüú kayboluú da onun varlÕ÷ÕnÕn parÕltÕsÕyla olur. AynÕ zamanda Allah varlÕk âleminin yaratÕcÕsÕ, yürütücüsü ve e÷iticisidir; hayat, cemal, nur, güzellik, çekicilik ve maúuklu÷un da kayna÷ÕdÕr. Bu yönüyle âlem baútanbaúa Tur da÷Õ gibi Allah’Õn tecelli yeridir. Buna göre maddi dünya, altÕ yüzlü bir aynadÕr. Her yüzünde Hakk’Õn cemalinin nuru görülür. Her ne tarafa baksan onun varlÕ÷ÕnÕn alametleri görünür. Her görüntünün içinde, onun mutlulu÷unun, güzelli÷inin ve çekicili÷inin kayna÷Õ olan bir mana ve hakikat gizlidir. Bu mana olmadan görünenler soluk ve cansÕz resimlerden baúka bir úey de÷ildir.
Her güzellikten anlayan ve zevk sahibi her insanÕn gözünden tabiat baharda cennet gibi mutlu, süslü ve çekiciyse de Mevlânâ bu güzelli÷i baúka türlü görmektedir. Her yaprak, her a÷aç yokluktan bize semavi ekinlerden haber veren bir peygamberdir. Servi boylu güzeli ba÷da kÕrda seyretmek de varlÕ÷Õn parçalarÕna can vermiú, kÕyametler koparmÕútÕr. Böyle arifane bakÕú, arifi varlÕk âlemine ve cemalin görüntülerine ba÷lamaktadÕr.
Notlar:
1- Bkz.
ĨîÆ ů ÛøÒ ïĺî ĜÓÖ ²
ů ÛüijŜ ÛøijŊ IJ
įŒ óİ ûĩýŒ Įïĺî
ÛøÒ ĪÆ ± ÛøIJÒ õĻŒ
ønsan gözdür, kalanÕ et ve deri, gözü neyi görürse varlÕ÷Õ odur (Mesnevî 1/1406); ayrÕca bkz. Mesnevî 6/148 ve sonrasÕ.
2- Bkz.
ĪÓä ĪijĨôÆ òî ó×ì õä ïüÓ×Ĭ
įĠ óİ ĪIJõĘÒ Òò ûĬÓä ±ó×ì
ĪIJõĘ
ĪÓä ĪÓä ôÒ ÓĨ ĪÒijĻè
óÝýĻÖ įŒ ôÒ
ĪÒô ³
įĠ IJò
ĪIJõĘ
ó×ì îòÒî
÷Ŋ ĪIJõĘ ĪÓä ôÒ ĪÓä ÓĨ ĥĨ Ɔ ğ ĮõĭĨ ijĠ ž
÷è ô ïü ĞóÝýĨ žƠ
ĥĨ ôIJ Ɔ ğ ĪÓä ± ĪÒïĬIJÒïì Ģî
ĪIJõĘÒ ïüÓÖ
ģıÖ Òò óĻéÜ ijÜ ± ž
Can, tecrübelerle sabittir ki bilmekten ibarettir. Kim, daha fazla haberdarsa daha ziyade canlÕdÕr.
Bizim canÕmÕz hayvanlarÕnkinden daha üstündür, neden? Çünkü daha fazla biliyoruz.
Melekler de hiss-i müúterek olmamasÕ hasebiyle bizden üstündür.
Gönül ehlinin canlarÕysa meleklerin canlarÕndan üstündür, úaúÕrma sakÕn!
(Mesnevî 2/3325 ve sonrasÕ) 3- Bkz.
ģĝĐ Īijœĩİ ijÜ ĪÓÖóÝü
óÝüijÜ ± ĹĨ
ĖóĈ óİ ïĬÓýĠ ħġè òî
óĨ
ģĝĐ ƈ ģĝĐ ÓıĥĝĐ IJ ÓĻĤIJÒ ïĬÒ
ĢÓáĨ óÖ ĪÒóÝüÒ ÓıÝĬÒ ÓÜ
įŒ įŒ IJ ôIJŻĜ ĪÓÖóÝüÒ
ÔÓĻÖ ± Įïĺî
Ò Ů ĪÓĠ Įïĺî ÔÓÝĘÆ ïĭĻÖ
Senin aklÕn deveci gibidir, sen de deve. østedi÷i yere çeker götürür
Velîler, akÕllarÕn aklÕdÕr, akÕllar da develer gibidir zincirin son halkasÕna dek
BÕrak deveyi deveciyi, güneúi gören gözü bul da ona bak!
Mesnevî 1/2496 4- Bkz.
ĪÓĻĨ òî ó×ĩĻŊ óİ ĪÓÝĨÒ ž
īĻĭœĩİ
āĥíĨ ÓÜ ů
ĹĨ ĪÓüïĬÒijì
ğĥĘ õĠ ĮÒò ĪIJóÖ Įïĺî ijü îijÖ
ĪijŒ óčĬ òî
ğĨîóĨ ĮïĻœĻŊ
îijÖ
ûĨîóĨ ĪijŒ ğĨîóĨ îóì ïĬïĺî
ŜòõÖ òî ů ğĨîóĨ
÷Ġ Įò îó×Ĭ
Her peygamber ümmetini böyle bir kurtuluúa davet etti
Her ne kadar görünüúte küçükse de felekten kurtuluú yolu gözdü
ønsanlar gözbebe÷ini küçük gördüler, ama büyüklükte kimse gözbebe÷ini geçemedi.
Mesnevî 1/1002 ve sonrasÕ
5- Bkz.
ĞÓì Īijœĩİ ÝĤÆ
ů Ûøî òî îÓÖ
ĪÒî ÒòîÓÖ
ĤÓĐ ů ĤÓĐ IJ ů îÒŕĬ
ħýŒ ĠÓì ů įÖ Òò ĞÓì óčĬ ïÝĘÒ
īĻÖ îÓÖ ĩýŒ ů ĐijĬ îijÖ ů óŜî
Topra÷Õ rüzgârÕn elindeki bir alet gibi, rüzgârÕ da yüce bil
Topraktan olan göz topa÷a bakar, rüzgârÕ gören göz baúka türlüdür Mesnevî 2/1283-4
6- Bkz.
æIJò
±óĻàÉÜ Òò İÓŜÆ ů îijÖ įĠ óİ
īĺÒ Òò ûĻÖ ± ĹıĥĤÒž » « îijÖ
Ruha etki eden úuurdur, bu kimde fazlaysa ‘Allahî’ olur Mesnevî 6/150
7- Bkz. Bu, kendisinde úüphe olmayan kitaptÕr. Allah’a karúÕ gelmekten sakÕnanlar için yol göstericidir. Onlar gaybe inanÕrlar, namazÕ dosdo÷ru kÕlarlar, kendilerine rÕzÕk olarak verdi÷imizden de Allah yolunda harcarlar.
(Bakara/2-3)
8- Bkz. Allah úöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunlarÕn isimlerini söyle.”
Âdem, meleklere onlarÕn isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybÕnÕ úüphesiz ki ben bilirim, yine açÕ÷a vurduklarÕnÕzÕ da, gizli tuttuklarÕnÕzÕ da ben bilirim demedim mi?” dedi. (Bakara/33)
9- Bkz.
īĺÒ Đ Ħï İÓĨ ÓĨ IJ Óĺòî ± ů
Ýùİ IJ ů ĦÒî ijœĩİ
IJð Ě Ġ Óĺòî ů įĠ óİ ïøÓĭü ĦÒî òî
îÓÝĘIJÒ
Yokluk deniz, biz balÕk, varlÕk da tuzak. Denizin zevkini nasÕl tatsÕn tuza÷a düúen?
Dîvân 2/734 10- Bkz. (7)
įĠƇ ĮÓĠ ijŒ îijäIJ ƈƠ ÛøÒ
ûĻŊ ĦïĐ îÓÖ ĦÒïĠ ĮijĠ įĠ ĦïĐ Òò IJÒ Ġ ijŒ
į îij×Ĭ
VarlÕk da÷Õ yokluk rüzgarÕnÕn önünde saman gibidir, … Dîvân 2/950
11- Bkz.
ÛęŜ øijĨ ů īĺÒ ĪÓıä ĪîóĨ ÛøÒ ĪÆ ĪÓıä īüIJò ÓåĬÓĠ õĻŝĬÒ ÛøÒ
īĺÒ ĪijŒ ÓäÓĭĘ
» ĪÓıä îijÖ « ÛùĻĬ ÛýŜôÓÖ ÛĺòÓĐ
÷Ö ÛùĻĬ îijø
Mûsâ dedi ki “Bu dünya ölümlü dünya, sen onu o dünyada dirilt orasÕ daha aydÕnlÕk! Bu fena dünyasÕ varlÕk yeri de÷il, o zaman ödünç dönüúün faydasÕ ne?”
Mesnevî 3/3392-3
ĪÆ ĪÓıä ĪijŒ Įòð ž Įòð ž ĮïĬô ïĬÒ įÝġĬ
ĪÒî īíø IJ ïĬÒ ĮïĭĺijŜ
ïĬÒ
ĪÓıä òî ĮîóĨ
ĪÓü ĦÒòÆ ÛùĻĬ īĺÓĠ
ėĥĐ ěĺź õä ĦÓđĬÒ
ÛùĻĬ
O alemin her zerresi diridir, her bir zerresi sözden anlar söz dinler.
Ölümlü dünyada kalmazlar onlar, bu otlar hayvana layÕktÕr ancak Mesnevî 5/3591 ve sonrasÕ
12- Bkz.
īĻĭœĩİ ĪÒî įĥĩä ĢÒijèÒ
ĪÓıä ĪÓĭÝĘÒ ôÒ śĭä IJ çĥĀ IJ Ôïä IJ ćéĜ
īĺÒ ĪÓıä īĺÒ ÓÖ
ÛøÒijİ òïĬÒ óŊ IJî ÛøÓäò IJ Ėijì īĈijĨ ÓıĬÓä IJî īĺô ...
ĪÓĠ ĪÓıä Īijœĩİ ĮïĨÆ òÓùġĩĬ
Ûø Ûø Įïü īĺijĥÜ ů Ö ± ÛĘò ÓåĬÆ įŒóİ
DünyanÕn hallerini de böyle bil, kÕtlÕk, kusur, savaú, barÕú
Bu dünya bu iki kanatla havalanÕr, bu iki can yeri korku ve ümittir Bu dünya tuzla gibidir, oraya giren her úey kaybolur
Mesnevî 6/1852 ve sonrasÕ 13- Bkz.
Ýùİ ů ô ÕĻĔ įÝøò ÕĻĔ óÖ ± ĮîóŊ
įÝùÖ ĪÆ IJ ÕĻĔ ûÜÆ ijœĩİ ĮîóŊ òî
Óİ Ů ĸîIJî
VarlÕk yokluktan bitmiú, gaybÕn önüne perde olmuútur. O gayb da sis perdesinin ardÕndaki ateútir.
Dîvân 6/2949
14- Bkz.
ħĤÓĐ ĪÓä ÚòijĀ ±ÓęĀ óéÖ ÕĤÓĜ IJ
ėĠ IJÒ śĭŒ ±óŝĭÖ Òò ÓęĀ óéÖ īĺÒ òî
ėĠ įŒ îô Ů
Can âlemi safa denizidir, suret ve kalÕp da onun zemini. Safa denizine bak, elini ne vurursun zeminine?
Dîvân 5/2454 15- Bkz.
ìÒóĘ òî ů ĀóĐ Åį ĪÆ ĞÓŊ ĪÓä śĭÜ ĀóĐ ïĨÆ Åį
Ûęİ ĪÓĩøÆ
ÛęŜ įĠó×ĩĕĻŊ ěè
ĮîijĨóĘ ÛøÒ īĨ ħåĭŝĬ őĻİ ÛùŊ IJ źÓÖ òî
īĻĨô òî ĪÓĩøÆ IJ úóĐ IJ
õĻĬ īĨ ħåĭŝĬ īĺÒ īĻĝĺ ĪÒî Ò Ů õĺõĐ
!
Ģî òî īĨËĨ ħåĭŝÖ Ò Ů ÕåĐ ĺijä ÒóĨ óŜ ů
ĪÆ òî ÕĥĈ ÓıĤî
O temiz ruhun sahasÕ karúÕsÕnda yedi kat gök daracÕk kaldÕ.
Peygamber dedi ki “Hak, ben aúa÷Õya yukarÕya, yere gö÷e, hatta arúa sÕ÷mam”
Bil aziz, “Mü’minin gönlüne sÕ÷arÕm, beni ararsan orda ara”
Mesnevî 1/2652 ve sonrasÕ
Bir kutsi hadise iúarettir. Bkz. Bedîuzzemân Furûzanfer, Ehâdîs-i Mesnevî, 3. bs. Tahran, Emir Kebîr, 1363, s. 26. Hadisin Farsça tasavvufi metinlerde geçen di÷er úekilleri için bkz. BâkÕr Sadrniyâ, Ferheng-i Me’sûrât-i Mutûn-i ørfânî, Tahran, Surûú, 1380, s. 415-431.
16- Bkz. Dîvân 4/1940.
17- Bkz.
īĺÒ ĒÓÖ IJ òÓıÖ ĪIJóĻÖ
÷ġĐ ± ĒÓÖ īĈÓÖ ÛøÒ
Bu bahar ve dÕú bahçe, içteki bahçenin resmidir.
Dîvân 4/1940.
ĦÓŜ ÒóéĀ òî Ů
Ģî îÓıĬ ïĺÓÖ
ĪÒô įĠ ÒóéĀ òî Ů
ģŜ îÓýŜ îij×Ĭ
īĩĺÒ ÛøÒ îÓÖÆ Ģî
Ò ± Ů ĪÓÝøIJî įĩýŒ ĪÓÝùĥŜ IJ Óİ ĪÓÝùĥŜ òî
Gönül ovasÕna ayak basmak gerek, toprak sahrasÕnda ferahlÕk yok.
Dostlar, gönül emniyet yeridir, pÕnarlar vardÕr orda güllük gülistanlÕktÕr.
Mesnevî 3/515-6.
įŒ øIJóĐ ů ÛøÒ ĪÓä òî įĠ ĪÓıä
÷ġĐ ô ûĺIJò ÛøîIJî ijŒ ĪÓøIJóĐ ijĬ
ÒîÓÖ òÓŝĬóŊ IJ óÜ
NasÕl bir gelin var candaki dünya yüzünün aksiyle Dîvân 1/ Gazel 166.
18- Bkz.
ĮijĻĨ IJ ÓıĔÓÖ Ģî òïĬÒ Óİ
ÛøÒ
÷ġĐ ėĉĤ ĪÆ īĺÒ óÖ ÔÆ ģŜ IJ ÛøÒ
įĥĩä ĪÒòIJóĕĨ īĺÒ óÖ
÷ġĐ ĮïĨÆ ĬÓĩŜóÖ ů īĺÓĠ ĮïġÝĭä îijÖ ž
ĹĨ ĢijĀÒ ôÒ ïĬõĺóŜ ÓıĔÓÖ
ĤÓĻì óÖ
ů ĹĨ ĪÆ ïĭĭĠ ÓıĔź
Bahçeler ve meyveler gönüldedir, onlarÕn aksi vurmuútur suya topra÷a Aldananlar cennet sanarak buraya gelmiúlerdir
AsÕl ba÷lardan kaçÕp buraya gelip hayalle e÷lenirler Mesnevî 4/1365.
19- Bkz.
Ģî ĢÓáĨ ijÜ ĦÓÖ ÛøÒ öÒijè IJ ÓıĬÒîIJÓĬ žƠ
ĦÓÖ ô ijÜ ÔÆ ĹĨ įĠ òijì ĪÒîIJÓĬ ijŒ ïĬÓĩĬ
Gönlün dam gibidir, duyular da saçak, sen saçak olu÷u gibi görünen damdan su içiyorsun sen
Dîvân 2/7729.
20- Bkz.
ģĠ ħĤÓĐ žƠ ÚòijĀ ģĝĐ
ģĠ ÛøÒ
Bütün âlem, akl-Õ küllün suretidir.
Mesnevî 4/32059.
21- Bkz.
ÚòijĀ Ö ôÒ ů ÜòijĀ ů ĪIJóÖ ïĨÆ
įĻĤÒ ÓĬÓĠ ïü ôÓÖ ž Òò
Īijđä
÷Ŋ įčéĤ óİ Òò ijÜ ŚóĨ
Ýđäò IJ ů ÛøÒ ęĉāĨ ů ÝĐÓø ÓĻĬî îijĨóĘ ů
ÛøÒ
...
÷ęĬ óİ ĹĨ ijĬ ÓĨ IJ ÓĻĬî îijü
Ö ů ĪïüijĬ ôÒ ó×ì ÓĝÖ òïĬÒ
Suret, suretsizlikten çÕktÕ ve tekrar oraya döndü. Zira “biz ona dönece÷iz”.
Sen her an ölüp dirilmedesin, Mustafa dünya bir saattir buyurmuútur.
Her neferse dünya ve biz yenileniriz, fakat biz durdu÷umuz yerde bundan habersiziz
Mesnevî 1/1441 ve sonrasÕ.
ĪijŒ ÓıĨïĐ óÖ ħýŒ îòÒïĬ
úijŜ IJ ĪijŒ ĪijùĘ ĩİ ïĬÒijì ů
įÖ ïĺÆ úijä
ĪijùĘ ôÒ ƈƠ îIJô îIJô ÓıĨïĐ IJÒ
úijì ěĥđĨ ž ĹĨ ijø ïĬô Ů îijäIJ
ôÓÖ ĬijùĘÒ îijäijĨ óÖ ů
ïĬÒijì ijŒ
į×øÒ IJî IJô ĦïĐ òî
ïĬÒò îijäijĨ
Allah kör sa÷Õr yokluklara efsun okuyunca coúarak gelirler O’nun efsunuyla varlÕ÷a do÷ru çarçabuk takla atarak gelirler Sonra varlÕ÷a bir efsun okuyunca varlÕ÷Õ çift atla yoklu÷a sürer Mesnevî 1/1448.
22- Buna ilaveten, tabiatin kÕyametinden ilhamla kÕyametin anlatÕlmasÕ da Mevlânâ’nÕn baharÕ anlatan úiirlerinde tekrarlanan mazmunlardandÕr.
23- Bkz.
ĪÓÝùĠóÜ ô ĪÆ
ĭÖ ÓĻĬî Åį ĪÓĠóÜ IJòÓ×ĺô įÖ ĪÓÝøïĭİ ÔÆ
ģŜ IJ įÖ ïĨÆ òÓĺóıü óĨÒ
īĻ×Ö ĪÓĠ ğĤ ğĤ Ŝ ó×ĭĨ óø óÖ ïĨÆ óÖ Óĺij
įĠ Ò Ů ĪÒòÓĺ ĪÆ ĮòÓĠ įĠ ŻĀ ± ÛĜIJ
ïĨÆ òÓĠ
O dünyanÕn Türkistan’Õndan güzel yüzlü Türkler, sultanÕn emriyle toprak su Hindistan’Õna geldi
Bak, úu konuúan leylek minbere çÕktÕ ve “ey o iúi bekleyen dostlar, iúin vakti geldi” diye sala verdi.
Dîvân 2/580. AyrÕca bkz. Dîvân 2/579, 3/1386.
33- Bkz.
Ö ů ŜóÖ ů ĪÓÝùÖ īĻÖ î ïĨÓĠ Ů įĬÒijĺî ĪÓÖijì
īĩŒ ĒÓÖ ôÒ ïĭÝĘò ijø
Ů įĬÓì
Ġ ů īĺÓĠ ïüÓÖ ĪÓÝùĨ
ĭĺÆ ï ijø Ů ĪÓÝùÖ úijì IJ õ×øóø
ĪÒóĻè IJ ĪÓāĜò
Įïü įĬÓÝùĨ
ıÜ òÓ×ĬÒ ô ů
įĬÓĩĻŊ îîóŜ óŊ îîóŜ
ĪÆ Đ ħĤÓ ÛøÒ òÓ×ĬÒ īĺIJ
ħĤÓĐ įĬÓĩĻŊ
įĬÓĩĻŊ ĹĤÓì ïü ijŒ Ûùä ïĺÓ×Ö òÓ×ĬÒ ô ±
ĪÓıĬ òÓ×ĬÒ ô ƈ ĮïĻøijŊ ÓåĬÓĠ
įĬÒî ïýĬ
Deli güz geldi, çÕplak bahçeyi gör, çimen güzelleri bahçeden eve gittiler Hiç bu mestler bostana ne zaman gelir, hayran, kendinden geçip
dansederek
Ambarlar boúalÕr ve ölçekler dolar, o dünya ambardÕr bu âlem ölçek Ölçek boúalÕnca ambarÕ aramalÕ, tahÕlÕn saklanmadÕ÷Õ gizli ambarÕ Dîvân 5/2320.
ĬÒïÖ ÓÜ ů ĦïĐ òî ÛøÓİïĻüòijì
įœĬÒIJ ÔÓÝĘÆ ÓåĭĺÒ ÛøÓıøÓåĬÆ ±
...
÷Ŋ ĬÒõì Åį ďĭĀ ěè ĦïĐ ïüÓÖ įĠ
Ö Ħî ÓİÓĉĐ IJô îòÆ ó įÖ
Ħî
Bilki yoklukta güneúler vardÕr, buradaki güneú orda yÕldÕzdÕr Yokluk Hakk’Õn sanatÕnÕn deposudur, ondan her an ihsanlar çÕkarÕr Mesnevî 5/1017.
AyrÕca bkz. (Mesnevî 1/1894, 1/2034-42, 2/1941-60.)
25. CanÕm gayb kayna÷Õna dair Mevlânâ’nÕn eserlerindeki temsiller sayÕsÕzdÕr. Burada birini nakletmekle yetiniyoruz:
ĮÓŜÓĬ ĦîÓÝĘÒ òî ĪÒô
ĮîóŊÒóø IJ óāĜ
īĻĭŒ óđĜ òî İÓŒ
ů ĮîòijìÓĬ ĮîóÖÓĬ IJ
Birden o saraydan düútüm böyle bir çukura nasipsiz bir halde Dîvân 5/2303.
īĨ ĦòÓġü ôÓÖ ĪÓä
ĦòÒïĨ ïĭÖ òî ± ĪÓä
īĺô ûĻÖ ĹĩĬ ħüÓÖ ĪijŒ įÖ ïĕä įĬÒóĺIJ
īĨ ĬÒî Åį ħĠŻĘÒ ğĺ īĺÒ òî ïĭŒ ħĠÓì
ĪijŒ ĢïĐ įĬÒî îijü õ×øóø ïĨÆ òÓıÖ
Ben úahinim, can avlarÕm, viranedeki baykuútan baúka bir úey de÷ilim Ben bir felek tohumu, biraz bu topraktayÕm, baharÕn adaleti gelince bu
tohum yeúerecek Dîvân 5/2319.
26- Bkz.
ĪÓä úóĐ óåİ ô įĜÓĘ òïĬÒ
ĸÒ īÜ ěýĐ ô īÖ òÓì ĪijŒ įĜÓĬ ĸÒ
ĪÓä ijø ïĺÓýŜ Ů
ÓıĤÓÖ źÓÖ Įîô òî īÜ īĻĨô òî ÓıĤÓŝĭŒ
Senin canÕn da arúÕn ayrÕlÕ÷Õ yüzünden sÕkÕntÕda, teninse diken sevdasÕyla deveye dönmüú. Can yükseklere kanatlanmakta, beden elleriyle yere yapÕúmakta.
Mesnevî 4/1545.
AyrÕca bkz. Mesnevî 3/4434 ve sonrasÕ 27- Bkz.
ĪÓä ùÖ ů ïĭĠ Ů ĮîóŊ òïĬÒ IJ ĸÒ
ĪÒô
įĠ ĪîóĨ ĮîòIJÓĬ ïÖ Ƈ ģĀÒ
ĸÒ
óĻĩĬ ÓÜ Ů ÛùĻĬ ĪÓä ĪïĭĠ ĦÓĩÜ Ö
ů ĢÓĩĠ ÖîóĬ ĪÓ ĺÓĬ ů įÖ ĦÓÖ
...
óĻĩĬ ÓÜ Ů ÛýŜ ĪÓä ĪïĭĠ ôÒòî ÚÓĨ
ç×Ā òî ijü Ò ±
Ů ďĩü ôÒóĈ
ĪÒóÝìÒ ïĭÝýŝĬ ÓÜ ĪÓıĬ ÓĨ
ĪÒî
įĠ ĪÓıĭŊ ÛøÒ ĪÓıä ïĻüòijì
...
Ö ů ÛÖÓåè ĪÆ ïĺÓÖ Ò Ů ÔÓ×ĤIJð ŚóĨ īĺõŝÖ Òò ĪÒòîóÖ IJ ž
ÔÓåè
įĬ ĪÓĭŒ ŜóĨ ů įĠ òijŜ òî Ů ĸIJò ŚóĨ
ĥĺï×Ü ů įĠ òijĬ òî Ů ĸIJò
Çok can çekiútin ama hala perdelisin, asÕl olan ölümdü yapmadÕn.
Ölmeden bitmez can çekiúme, merdiveni bitirmeden dama çÕkamazsÕn.
Ölmedi÷in müddetçe uzar bu can çekiúme, ey TÕraz mumu, sabah vakti sön, öl.
YÕldÕzlarÕmÕz gizlenmedikçe can güneúi, bil ki saklÕ kalacak.
Ferasetli, perdesiz olmak gerektir ey ölümü seç, yÕrt perdeyi.
Fakat mezara gidece÷in ölümü de÷il, nura gidece÷in ölümü.
Mesnevî 6/723 ve sonrasÕ.
28- Bkz.
īĺIJ
÷ęĬ ÓıĬÓä Ů ĪÓĭœĩİ Òò ÓĨ
ĞïĬÒ ĞïĬÒ
÷×è ôÒ îîôî ĪÓıä
ĤÒ ÓÜ įĻ ÔÓĻĈÒ ïđāĺ Ƈ ġĤÒ ƇƠ
Ɔ ħĥƈ ĤÒ ÓĭĨ ÒïĐÓĀ ž ƈ ƃ
ů
ßĻè
ħĥĐ ƇƠ ƈ Ɔ
Bu nefes canlarÕmÕzÕ böyle yavaú yavaú dünya hapishanesinden kaçÕrÕr Sözlerin temizleri, bizden çÕkarak ona, kimsenin bilmedi÷i yere kadar
yükselir
Mesnevî 1/881 ve sonrasÕ.
29- Bkz.
ĪÒô ÓĻ×ĬÒ ĺô ī üijì ů ĪIJóĻÖ ïĬïü įĠ įÝüóø üijì òî ů
ěè ïĬïÖ
ĪÒô įĠ ĪÓýĬÓä ĪÆ ±
üijì ů Įïĺî Òò îijÖ īĺÒ ĪÓýýĻŊ ÓıĻüijì ôÓÖ
Ů îijĩĬ
Peygamberler bu yüzden o güzellikten çÕktÕlar, Hakk’Õn güzelli÷inde bir macun gibiydiler. CanlarÕ o güzelli÷i gördü÷ünden bu güzellikler yanlarÕnda oyun gibi kaldÕ
Mesnevî 5/3588-9.
AyrÕca bkz. Mesnevî 2/2454 ve sonrasÕ; Dîvân 6/2949.
30- Mesnevî 1/388 ve sonrasÕ.
Kaynakça
Furûzanfer, Bedîuzzemân, Ehâdîs-i Mesnevî, 3. bs. Tahran, Emir Kebîr, 1363.
Furûzanfer, Bediuzzemân, ùerh-i Mesnevi-yi ùerîf, 1. Defter 2. Cüz, 7. bs., Tahran, øntiúârât-i ølmî ve Ferhengî, 1373.
Halîfe Abdulkerîm, ørfân-i Movlevî, çev. Ahmed Muhammedî ve Ahmed Mîr Alâyî, 4. bs. Tahran, øntiúârât-i ølmî ve Ferhengî, 1375.
Halîfe Abdulkerîm, Mevlânâ Celâluddîn-i Rûmî, çev. Abdulhuseyn Âzereng, Tahran, Merkez-i Neúr-i Dâniúgâhî, 1365.
Humâyî, Celâluddîn, Movlevî Çî Mî-gûyed, c. 2, 7. bs, Tahran, Neúr-i Humâ, 1369.
Movlevî (Mevlânâ), Celâleddîn Muhammed Belhî, Kulliyât-i ùems yâ Dîvân-i Kebîr, haz. Bediuzzemân Furûzanfer, 3. bs. Tahran, øntiúârât-i Emîr Kebîr, 1363.
Movlevî (Mevlânâ), Celâleddîn Muhammed Belhî, Mesnevi-yi Ma’nevî, haz.
R. Nicholson ve Nasrullah Purcevâdî, Tahran, øntiúârât-i Emîr Kebîr, 1363.
Sadrniyâ, BâkÕr, Ferheng-i Me’sûrât-i Mutûn-i ørfânî, Tahran, Surûú, 1380.
Schimmel, Annemarie, ùukûh-i ùems: Seyrî der Âsâr ve Efkâr-i Mevlânâ, çev. Hasan Lâhûtî, Tahran, øntiúârât-i ølmî ve Ferhengî, 1367.
Seccâdî, Seyyid Ca’fer, Ferheng-i Lugat, IstÕlâhât ve Tâ’birât-i ørfânî, Tahran, øntiúârât-i Tuhûrî, 1370.