• Sonuç bulunamadı

ÖZCAN, Tarık-METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÖZCAN, Tarık-METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

ÖZCAN, Tarık TÜRKİYE/ТУРЦИЯ

ÖZET

Metin tahlili, birbirinden farklı yorumlara açık önemli bir konudur.

Ancak metin tahlilinin edebiyat teorileriyle birebir ilişkisi vardır. Edebiyat teorileri üzerine oturtulmayan metin tahlilini ilmi bir disiplin altına almak ve dağınıklıktan kurtarmak mümkün değildir. Biz, bu araştırmamızda met- nin ruhuna en uygun edebiyat teorisini uygulamanın metnin dünyasına yönelik araştırmalarımızı daha doğru sonuçlara götüreceğini iddia etmek- teyiz.

Anahtar Kelimeler: Metin tahlili, edebiyat teorileri, edebî tenkit.

ABSTRACT

A Few Words on Text-Analysis

Text-analysis is an important issue open to various comment. Yet, it has a direct relation with literary theories. It is impossible to dicipline scientifically and to save from untidieness the text-analysis which is not fixed on literary theories.

In that study, we claim that the application of the most suitable literary theory to the spirit of the text will take our studies directed to the text-world towards more correct results.

Key Words: Text-analysis, literary theories, literary criticism.

Giriş

Yazarın bir kez yazdığı metin, okuyucu tarafından defalarca üretilir. Bir bakıma metin bir tüketim nesnesi değildir. Çünkü her okuma eylemi okunan metni yeni- den üretir. Metin okuma eylemiyle birlikte yeniden çoğalırken; okuyucunun an- lamlandırma çabasının önemli bir rolü vardır. Ancak bu anlamlandırma çabalarını dağınıklıktan kurtararak disipline etmek de ilmin görevidir. Çünkü ilmi çalışma, disiplinler arası ilişkiyi gerektirmektedir. Bunun için her şeyden önce ilmî çalışma- ları disiplinli bir hale getirmek mecburiyetimiz vardır.

(2)

Edebi metnin özüne nüfuz etme çalışmaları zaman içerisinde tenkit il- minin doğmasına vesile olmuştur. Bir kez yazılan metnin yüzünü okuma çalışması diyebileceğimiz tenkit ilmi, münekkitlerin anlamlandırma ça- lışmalarının eşliğinde günümüze kadar devam etmektedir. Ancak edebi bir metnin varlığıyla onun üzerine hükümler yürüten münekkidin ortaya çıkması, edebi bir çözümleme için yeterli değildir. Çünkü metnin söz var- lığı her ne kadar dondurulabiliyorsa da onun derin yapısında yatan anlam tabakası zaman ve mekân değişimlerinin yanı sıra; okuyucu zümrelerinin kültür seviyelerine göre de farklılaşmaktadır. Bu çok yüzlülük, metnin de- ğişkenliğinden daha çok dış değişkenlerin farklılaşmasından kaynaklan- maktadır. Edebi metin burada yüzde yüz masum mudur? Metnin estetik ve idealist dünyasının okuyucuya açtığı yeni ufuklarının da bu farklılaşmada bir hayli rolünün olduğunu inkâr edemeyiz. Çünkü edebi metinler şiirsel, düşsel ve simgeseldir. Kurdukları estetik evrene ait ayrıntıları sıkıştırır ve gizlerler. Bunun için Anatole France; “İyi bir münekkid, şaheserlerin ara- sından kendi ruhunun maceralarını anlatan kimsedir.” (Ercilasun 1994:

14) ibaresiyle metnin okuyucu zümrelerine yorum hakkı tanıyan bu değiş- kenliğinin/zenginliğinin ip uçlarını vermektedir.

O arada öteki gibi duran edebi metin, bir başkası gibi görünür. Derindir, bulanıktır. ve organiktir. Kendi enstrümanlarını içerisinde barındıran edebi metin, söz varlığını, estetik kategorilerini ve anlam tabakasını yorumlaya- cak tenkitçilere ihtiyaç duyar. Çünkü “edebi eser basit bir şey değil, fakat çok çeşitli manalar taşıyan ve birbiriyle çok yönlü ilişkileri içinde bulunan unsurlardan meydana gelen karmaşık bir yapıdır.” (Wellek- Warren 1983:

30). Metnin çok yüzlü olması, çok sayıda elin müdahalesini gerektirir. Bu çokluk, münekkid veya okuyucu zümrelerinin çokluğundan öteye; yeni yaklaşım tarzları şeklinde algılanmalıdır. Bu doğrultudaki bir yaklaşım da doğrudan doğruya edebiyat teorilerine niçin ihtiyaç duyulduğu meselesi- ni gündeme getirmektedir. Edebiyat teorilerinin, edebi eserlerin üzerinde yapılan çalışmaların neticesinde ortaya çıkması fikrimizi teyit etmektedir.

“Bir boşluk içinde prensiplere, kategorilere ve planlara varılamaz. Tarih ve tenkit olmaksızın edebiyat teorisinin veya edebiyat teorisi olmaksızın tarihin düşünülemeyeceğini, çünkü bunların bütünüyle birbirlerini etkile- diklerini çok az kimse bilmektedir” (Wellek-Warren 1983: 47).

Gelişme

Edebi eserlerin kronolojik bir düzen içerisinde meydana geldiğini göz önünde bulunduracak olursak yazıldıkları zamanı ve mekânı göz ardı et- memizin sakıncaları ortaya çıkar. Üstelik eserin ferdi bir yaratma eylemi

(3)

olması, onu psikolojik bir vakıa haline getirirken; sanatkârın sosyal bir varlık olması edebi eseri, sosyoloji ilmi bakımından da incelemeye de- ğer kılmaktadır. Sanat eserinin malzemesinin dil olması ve tefsire müsait olması ise ona zamanın bütün boyutlarında çok cepheli anlamlandırılma imkânını vermektedir. İşte bu anlamlandırma zenginliği metin tahlillerin- de kullanılan aşağıdaki edebiyat teorilerinin doğmasına vesile olmuştur:

1. Yansıtma Kuramı,

2. Toplumcu Gerçekçi Kuram, 3. Sanatçıya Dönük Eleştiri, 4. Esere Dönük Eleştiri,

5. Okur Merkezli Kuram v.b., (Moran 1994: 9/10)

İlgili teorileri, alt başlıklara ayırarak çoğaltabiliriz. Edebi eserin doğa- sının incelenmesiyle ortaya çıkan bu teoriler, farklı yaklaşımlarıyla esere ait farklı yönlerin ortaya çıkmasını sağlar. Bunun yanı sıra Klasik tenkit, Neoklâsik tenkit, Romantik tenkit ve Modern tenkit gibi sınıflandırmalar da esere yönelik araştırmaların ortaya koyduğu farklılıklardan doğmuştur ve her tenkit usulü eseri bir başka açıdan ele almak imkânını tanımak- tadır. Ancak bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, günümüz araştırmalarının bir çoğunda uygulanan ve daha çok içerikle dil ve üslûp çözümlemesinde yazarı, onun ideolojisini, eserin yazıldığı zamanı hesaba katmayan edebi araştırmaların yetersizliğidir. Bu anlamdaki çözümleme- nin bütün eserlere uygulanmasını yetersiz bulmaktayız. Bunun için araş- tırma anında eserin doğasına uygun bir teorinin uygulamaya konulmasının bizleri daha doğru sonuçlara götüreceğine inanmaktayız. Örneğin: Fakir Baykurt, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal gibi romancıların romanlarına yö- nelik bir araştırmada toplumcu gerçekçi kuramın uygulanmasının bizle- ri daha sağlıklı sonuçlara götüreceğine inanmaktayız. Yine Tarık Buğra, Kemal Tahir ve Mustafa Necati Sepetçioğlu gibi tarihi romancıların eser- lerini incelerken mitik sembollerin sorgulandığı arketipsel yöntemi uygu- lamanın araştırmacıyı romana yönelik dünyanın incelenmesi bakımından daha doğru sonuçlara götüreceği görülecektir.

Bir örnek olarak Elif Şafak’ın Pinhan isimli romanının çözümlemesini yapabiliriz. Elif Şafak, bu romanında klasik argümanların yerine sembo- lik bir yapılaşmaya gitmiştir. Tasavvuf nazariyemizde gördüğümüz devir nazariyesinin bir bakıma romanın dünyasında ciddi anlamda ağırlıklı bir yer tuttuğu görülmektedir. Ancak tasavvuf bir edebiyat teorisi olmaktan

(4)

öteye, bir düşünce sistemidir. Bunun için bu tür romanlarda esere dönük eleştirinin bir alt birimi olan arketipsel (ilk tip/ ilk örnek) (Stevens 1999:

49) yöntem uygulanmaktadır.

Pinhan’ın erginleşme sürecine ait macerasının anlatıldığı bu eser, doğ- rudan doğruya insan hayatının muhtelif aşamalarının ve insan yaratılışı- nın çift başlılığının ayıklanma sürecinin anlatıldığı “mitolojik bir çevrim”

(Campbell 2000: 20) üzerine oturtulmuştur. Romanın dünyasında simgesel bir dil kullanılmıştır. Örneğin, kuş ve inci simgesel olarak maceraya çağrı ve iç benlik mitosunu çağrıştırmaktadır. Kuş, göz alıcı rengi ve boynunda taşıdığı inciyle kahramanı maceraya davet ederken; inci, roman boyun- ca taşıdığı akışkanlık vasfı ve peşinde koşulan ve kavuşulması gereken tohum nitelemesiyle iç benlik mitosunu çağrıştırmaktadır. İlgili romanın dünyası, geçiş devirlerindeki simgesel seremoniyi andırmaktadır. Ancak simgelerin dini ve mitik bir alandan seçilmiş olması, esere yönelik sim- ge çözümlenmesinde arketipsel yöntemi ön plana çıkarmaktadır. Örneğin;

Pinhan’ın vücût şehrindeki yolculuğu, insanoğlunun bir ömür boyu kendi- siyle –gölgesiyle-yaptığı iç hesaplaşmasıdır.

Sembolik bir düzlem üzerine oturtulmuş olan Pinhan romanını klasik yöntemlerle veya toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla çözmeye çalışmak, eserin dünyasına yönelik birçok ayrıntıyı gözden kaçırmak anlamına gel- mektedir. Aynı zamanda bu farklılık esere ait dünyanın yanlış yorumlan- masına vesile olur.

Kemal Tahir’in Sağırdere ve Körduman, Oktay Rifat’ın Bir Kadın’ın Penceresinden ve Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü romanları toplumcu gerçekçi anlayışla yazılmışlardır. Bu tür romanlara arketipsel yöntemle yaklaşmak araştırmamızın amaca uygun olmamasına yol açar. Yoğun bir ideolojik serpintiye sahip olan bu romanların dünyası Marksis ideolojiyle şekillendirilmiştir. Bunun için gerek tematik gerekse dil ve üslûba yönelik incelemelerimizde toplumcu gerçekçi yöntemi kullanmamızın araştırmayı daha doğru sonuçlara ulaştıracağına inanmaktayız. Çünkü Marksist esteti- ğe göre; sanat bir üretim biçimidir. Sanatkâr, eserini tıpkı bir ürünü yaptığı gibi yapmak mecburiyetindedir. Aynı zamanda bir üst yapı kurumu olan sanat, alt yapı/ekonomik yapı tarafından biçimlendirilir. Bunun için sanat eserini oluşturan değerler dizgesi, toplumsal yapının üretici enstrümanları tarafından şekillendirilir. “Her sanat yapıtı, toplumsal bir üst-yapı elema- nı olarak, alt-yapıda meydana gelen değişikliği varlığında yansıtır. Bunun için her sanat yapıtı, belli bir toplumun ürünü olarak doğmakla kalmaz, aynı zamanda o toplumun alt-yapısında meydana gelen temel değişme ve

(5)

oluşmaların da izlerini taşır” (Tunalı 1993: 93).

Marksist bir estetikle yazılan edebi bir eser üzerine metin tahlili yapılır- ken alt ve üst yapıyı oluşturan unsurlar üzerinde ciddi anlamda durulması gerekmektedir. Sanat eserini şekillendiren alt yapıya ait unsurlar, eserin içerisindeki itibari dünyaya ait şahıs kadrosu, zaman, mekân, olay örgüsü ve bakış açısını etkilemekle kalmaz; aynı zamanda, tematik imgelerle dil ve üslûba ait unsurları da etkiler. “Marksist estetiğin şekillendirdiği itiba- ri dünya sınıflar arasında meydana gelen çatışmaların ürünüdür. Sanat etkinliği de toplumsal etkinlik olduğuna göre, bu etkinliğin de sınıf ça- tışmaları içinde yerini alması gerekir. Başka türlü söylersek, sanat feno- meninde, toplumda egemen olan sınıfın düşüncelerini, yönsemelerini bu- luruz” (Tunalı 1993: 204). Toplumcu gerçekçi sanat anlayışıyla yazılmış bir edebi eserin şahıs kadrosu kategorize edilirken her şeyden önce ege- men sınıf ve emekçi sınıf düzleminde bir sınıflandırılmaya gidilmelidir.

Daha sonra kahramanların niyet ve eylemlerinde bu iki sınıfa ait belirgin özellikler aranmalıdır. Sınıf ayrımı düzleminde tasnife tabi tutulan kahra- manları harekete geçiren düşünce tabakaları incelenirken burjuva sınıfına ait özellikler ile proleter sınıfına ait düşünce tabakaları üzerinde yeterince durulmalıdır.

Örneğin; Oktay Rifat’ın Bir Kadının Penceresinden isimli romanı, top- lumcu gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Kadının ve kadın haklarının merkeze alındığı bu romanda, sürekli erkeğin saldırısı altında kalan kıs- tırılmış ve kuşatılmış kadının erkek karşısındaki uyanışı ele alınmaktadır.

Burjuva yaşama biçiminin oluşturduğu erkeğin egemen olduğu toplumsal düzen kendi koşullarını kadına dayatarak onu edilgen bir hale getirmiştir.

Bedri’nin yaşadığı düzen “tepeden inmeci” ve “büyük çoğunluktan/halk- tan kopuk” bir düzendir. Romanda sınıf ayrımı erkek ve kadın cinselliğine kadar uzanmıştır. Yazarın niyeti, para mal para anlayışı üzerine kurulan erkek egemen toplum düzenindeki kadının sömürülüşünü dile getirmek- tedir. Bir bakıma azgelişmişlik çemberinde kıstırılmış kadının sömürülüşü anlatılmaktadır. Romana ait bütün ayrıntılar ve söylem kipleri bu ideoloji- nin emrine verilmiştir. Roman aracılığıyla azgelişmiş toplumların çirkin iç yüzü gösterilir. Bir yanıyla, olan dünyanın çirkin iç yüzü deşifre edilirken;

diğer yanıyla, olması gereken Marksist dünya biçimlendirilir. Romanın baş karakteri Filiz, sınıfsal düzeyde bastırılmış cinselliğinden dolayı ko- cası Bedri’den uzaklaşarak kendi sınıfından olan Selim’le özgürlüğüne kavuşur. Böylece halkın temsilcisi konumundaki Filiz, “tepeden inmeci”

ve “kendi benine tapan” ve “halktan kopuk aydın tipi”nin temsilcisi ko-

(6)

numundaki kocası Bedri’den sınıfsal düzlemde bir ayrımı gerçekleştirir.

Filiz’in bilinçlenme ve olgunlaşması bireysel olmasına rağmen; yazarın yansıttığı gerçeklik, toplumsal ve eleştireldir. Aynı zamanda “toplumcu gerçekçi edebiyat eğitsel bir işlevle yüklüdür. Sosyalist bireyselliğin geliş- tirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır” (Kahraman 2000: 51).

Yerleşik düzeni eleştiri, halk ve işçi sınıflarının güncelleştirilmesi, ka- dının bir özne olarak sanatta işlevsellik kazanması, doğanın ve toplum- sal düzenin diyalektik bir dille anlatılması Marksist söylemin en önemli temleridir. Bu sebeple Marksist söylemle yazılmış bir sanat eserinin tema, biçim, dil ve üslûp özelliklerinin incelenmesinde Marksist estetik unsur- larının göz önünde tutulmasının edebi esere ait ayrıntıları daha sağlıklı bir biçimde ortaya çıkaracağına inanmaktayız.

Sonuç

Edebî eserin biçimlendirdiği dünya derin yapısında çoğul anlamlandır- malara müsait bir dünyadır. Ancak edebiyatın cümle kapısından içeriye elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz. Bu dünya, kendisine özgü kural- ların üzerinde inşa edilmiştir. Bunun için özel bir araştırma alanıdır ve bir hayli hazırlık ister. Sadece hazırlıklı olmak da yetmez. Çünkü edebi esere yaklaşmanın yüzlerce yıllık metin incelemeleri anında oluşmuş usulleri vardır. Metnin özüne doğru nüfuz edebilmek için uygun bir teoriyle yak- laşmak mecburiyetimiz vardır. Edebiyat teorileri bir tesadüfün sonucun- da bulunmuş şeyler değildir; aksine, böyle bir mecburiyetin sonucunda oluşmuştur. Bu sebeple metin incelemelerinde teori farklılıklarının önemli olduğu kanaatindeyiz.

KAYNAKÇA

Campbell, Joseph (2000). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, (çev.: Sabri Gürses), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Ercilasun, Bilge (1993). Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Fordham, Frieda (199499. Jung Psikolojisi, (çev.: Aslan Yalçıner), İstanbul: Say Yayınları.

Kahraman, Hasan Bülent (2000). Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, Büke Yayınları.

Moran, Berna (1994). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İstanbul: Cem Yayınevi.

R. Wellek-A. Warren(1983). Edebiyat Biliminin Temelleri, çev.:

Ahmet Edip Uysal, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları

(7)

Rifat, Oktay (1992). Bir Kadının Penceresinden, İstanbul: Adam Yayınları.

Şafak, Elif (2000). Pinhan, İstanbul: Metis Yayınları.

Tunalı, İsmail (1993). Marksist Estetik, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.

(8)

Referanslar

Benzer Belgeler

İki ecnebi dilini çok iyi bilen ho­ cam temiz üslûbu ve çok veciz tak­ rirlerini dinliyen talebelerini büyük bir vecd içinde sürükler götürür, onlara

Şairi Mustafa Bayram Mısır'ın veda yazısı ile uğurluyoruz: "İşçi sınıfımızın ve ezilenlerin sesini, yürüyüşlerinin yankısını dizelere nakşeden

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

Türk Sanatı, gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet sonrasında; motif, malzeme, teknik, kompozisyon açısından oldukça zengindir.. Çini, Seramik, Kalemişi, Hat,

Araştırma problemini çözmek üzere düzenlenmiş, araştırma ile aydınlatılmak istenen durumu sorgulayan somut

52 İbrahim Hakkı Konyalı, Akşehir-Nasreddin Hoca’nın Şehri, Numune Matbaası, İstanbul 1945, s.. Kasabayı biyopsi için en elverişli ve gerekli bir hücre olarak gören

Güç noktasında oluşan zengin-fakir veya iyi-kötü sınıflandırılmasında, köylüyü kendi hizmetine alıp kullanmak isteyen Sorikoğlu ve ona yardım eden marabaları, yine

Dolaylı ELISA, doğrudan ELISA yönteminden daha fazla adım gerektirir ve genellikle bakteri, virüs ve parazit kaynaklı enfeksiyonları teşhis etmek için kullanılır.. Daha hassas