• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE NİN PETROL ARAMA POLİTİKASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE NİN PETROL ARAMA POLİTİKASI"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA POLİTİKASI

Mesut ATALAY

Yerbil Petrol Mad. Jeol. Hizm. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti., Ankara

ÖZ

Cumhuriyet döneminde başlangıçta sadece Devlet tarafından yürütülen petrol arama üretim faaliyeti, 1935 yılından 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun çıkarıldığı 1954 yılına kadar Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) eliyle yürütülmüştür. Petrol Kanunu gereğince, arama üretim faaliyetleri Devlet adına TPAO ve özel sektör tarafından gerçekleştirilmiştir. 1954 sonrasında, özellikle yabancı şirketler tarafından, hızla artan faaliyetler sonucunda, 1960’lı yıllardan itibaren, TPAO ile birlikte Shell ve Mobil tarafından yeni sahalar keşfedilmiştir.

Osmanlı’dan kayda değer bir jeoloji veya petrol mirası almayan Cumhuriyet döneminde, yerli özel sektör bir türlü oluşmamıştır. Son yıllarda petrol fiyatlarındaki artış ile yerli şirketler de petrol arama sektörüne yönelmişlerdir.

Türkiye’nin petrol potansiyeli kara alanlarında sınırlıdır. Bakir olan açık deniz alanlarının potansiyelinin yüksek olduğuna inanılmaktadır. Petrol aramacılığında tecrübe ve bilgi birikiminin önemi vazgeçilmezdir. Türkiye’ye gelen bir yabancı şirket eğer bir keşifte bulunamamışsa, bir süre sonra, edindiği tecrübeyle birlikte Türkiye’yi terk edecektir. Halbuki, yerli şirketin edindiği tecrübe Türkiye’de kalacak ve daha sonraki faaliyetlerde kullanılacaktır. Özellikle petrol arayıcılarının sahipliğindeki yerli şirketler sektörün oluşması ve gelişmesi için vazgeçilmezdir. Petrol faaliyetlerinin TPAO ile birlikte yerli ve yabancı özel şirketler tarafından yürütülmesi, sektörün dengeli bir şekilde oluşmasını ve gelişmesini sağlayacaktır.

GİRİŞ

Petrolün tarihsel dönemde çeşitli amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında petrol arama üretim konusunda çeşitli teşebbüsler ve faaliyetler olmasına rağmen, zamanın siyasal ve stratejik faktörlerinden dolayı ciddi bir arama üretim faaliyeti gerçekleşmemiştir. Petrol kaynaklarının paylaşımının Birinci Dünya Savaşı’nın

(2)

nedenlerinden biri, hatta en önemlisi olduğu, hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki petrol politikaları ve petrol faaliyetleri çeşitli araştırmacılar tarafından incelenmiştir [Karadağ, 1991; Gümüş ve Altan, 1995; Ediger, 2005; Uluğbay, 2008; Çoban, 2009]. Petrol arama ve üretim faaliyetlerinin gecikmesinde siyasal faktörlerin yanında asıl önemli neden;

Osmanlı’nın, Avrupa’nın sömürgeci devletleriyle karşılaştırıldığında, eğitim ve bilim alanında geri kalmış bir tarım toplumu olmasıdır.

Osmanlı’nın parçalanmasından sonra, yaptığı devrimlerle çağı yakalamaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti, petrol arama üretim alanında ciddi atılımlar başlatmıştır.

Cumhuriyet dönemindeki petrol arama üretim faaliyetleri, genel olarak, başlangıçtan 6326 Sayılı Petrol Kanunu’nun kabul edildiği 1954 yılına kadar geçen süre ve 1954 sonrası olarak iki dönemde incelenirdi. Bu çalışmayla önerilen üçüncü dönemde, daha önce petrol arama konusunda herhangi bir varlık göstermemiş olan yerli sermayenin, 2003 yılından itibaren arama faaliyetine yönelmesi incelenmektedir.

BİRİNCİ DÖNEM: 1923-1954

Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra 24 Mart 1926 tarih ve 792 Sayılı Petrol Yasası ile bütün petrol ve petrol bileşiklerinin tabi olduğu madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı Maden Kanunu hükümlerine uyulması şartıyla, Hükümete verilmiştir.

1930 yılında ilk jeolojik etütler yapılmış; 20 Mayıs 1933 tarihinde 2189 sayılı yasa ile Petrol Arama ve İşletme İdaresi, 20 Haziran 1935 tarihinde çıkarılan 2804 sayılı yasa ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur [Gümüş ve Altan, 1995].

Yurt dışından sondaj makinesi ve yabancı sondaj personeli getirilmiş, Güneydoğu Anadolu ile Trakya ve Adana havzasında sondajlı aramalar başlamış, Türkiye’nin ilk sondaj kuyusu olan Midyat civarındaki Baspirin-1 kuyusunun sondajı 1936 yılında tamamlanmıştır. Böylece, jeolojik ve jeofizik etütler ile yüzey yapılarında yapılan sondajlar sonucunda 1940 yılında Raman-1 kuyusunda petrol keşfedilmiş, bunu 1951 yılında Garzan sahasının keşfi izlemiştir. 20 yıllık bu dönemde 37 adet arama, 7 adet tespit, 13 adet üretim ve 19 adet test kuyusu olmak üzere toplam 76 adet kuyu delinmiştir.

Daha önce herhangi bir petrol arama üretim tecrübesi olmayan Türkiye’nin bu faaliyeti, günün şartlarında önemli bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

İKİNCİ DÖNEM:1954-2003

Giderek büyüyen Türkiye’de petrol ihtiyacı artmış, 1950 yılından sonra değişen politikalar sonunda 16 Mart 1954 tarihinde 6326 sayılı Petrol Kanunu yürürlüğe girmiş ve petrol aramaları yerli ve yabancı özel sermayeye de açılmıştır.

Bu dönemde, 6326 sayılı Petrol Kanunu ile petrol politikasında büyük bir değişiklik olmuş; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kurularak, Devlet adına petrol arama ve

(3)

üretiminden sorumlu kılınmıştır. Yabancı petrol şirketleri Türkiye’ye akın etmiş, jeolojik ve jeofizik çalışmalarını sondaj faaliyetleri takip etmiştir. Petrol faaliyetlerindeki birinci patlama olarak anılan 1954-1970 arasındaki bu dönemde, Türkiye’nin jeolojisi önemli oranda ortaya çıkmış, TPAO’nun üretimine ilave olarak Shell ve Mobil şirketleri yeni sahalar keşfederek yerli üretime katkıda bulunmuştur.

Yerli üretim 1969 yılında 3.6 milyon tona ulaşmış, 6.63 milyon tonluk tüketimin

%55’ini karşılayarak en yüksek oranı yakalamış, daha sonra sürekli azalmıştır [Atalay,2003]. Shell, üretimini hızla artırarak, 1968 ile 1983 yılları arasında en fazla petrol üreten şirket olmuştur. Bu durum, günün siyasal anlayışına ek olarak, ülkenin petrol kaynaklarının yabancı şirketlerin eline geçtiği kuşkusuyla “Milli Petrol”

sloganıyla yeni bir anlayışın oluşmasına sebep olmuştur. Yapılan siyasi değerlendirmelerin yanında petrol ile ilgili çeşitli şehir efsaneleri kamuoyunda yaygınlaşmıştır.

Türkiye’nin petrol tüketimi sürekli olarak artarken, 1960’lı yıllarda keşfedilen sahalardaki üretim azalma periyoduna girmiştir. 1970 yılından sonra keşfedilen yeni sahalardaki üretim miktarı eski sahalardaki azalmayı karşılayamadığı için yıllık toplam üretim azalarak 1984 yılında 2.08 milyon tona düşmüştür. Yerli petrol, yıllık 16.45 milyon tonluk sivil tüketimin %12’sini karşılayabilmiştir.

1970’li yıllarda giderek artan petrol fiyatlarından dolayı 1975 yılından itibaren jeolojik ve jeofizik faaliyetlerde olan artış, 1980’li yıllarda sondaj faaliyetlerinde artışa neden olmuştur. İkinci patlama dönemi olarak adlandırılan 1980’li yıllarda yeni sahalar keşfedilmiş, özellikle 1988 yılında keşfedilen Karakuş sahası yıllık toplam üretimde artışa neden olmuştur. Üretim, 1991 yılında 4.45 milyon ton ile rekor kırmasına rağmen, aynı yıl içindeki 21.16 milyon tonluk sivil tüketimin ancak %21’ini karşılayabilmiştir. 1990’lı yıllarda düşük seyreden ham petrol fiyatları arama faaliyetlerinde azalmaya sebep olmuş, sürekli olarak azalan yıllık petrol üretimi 2003 yılında 2.37 milyon tona düşmüştür.

Doğal gazı geç tanıyan Türkiye’de TPAO 1970 yılında Trakya’da Hamitabat ve Kumrular sahalarını, 1975 yılında da Güneydoğu Anadolu’da Çamurlu sahasını keşfetmiştir. Daha sonra Trakya’da yeni doğal gaz sahaları keşfedilmiştir. Üretim, taşıma ve pazarlama faaliyetleri petrolden farklı olan doğal gaz sınırlı olarak enerji üretiminde kullanılırken, 1987 yılından itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Yerli üretim 1 milyar metreküpe ulaşmazken sürekli artan tüketim 2003 yılında 21.4 milyar metreküp olmuştur.

ÜÇÜNCÜ DÖNEM: 2003’TEN GÜNÜMÜZE

Türkiye’de petrol faaliyetlerinin 2003 yılından günümüze kadar olan kısmının ayrı bir dönem olarak değerlendirilmesi bu çalışmayla önerilmektedir. Bu dönemin özellikleri;

petrol fiyatlarının 1990’ların sonlarındaki 10 Dolar’dan 2000’li yılların başında 20’li Dolara, daha sonra da 120 Dolara tırmanması (Şekil 1), bu tırmanışa bağlı olarak

(4)

arama ve üretim kuyu sayısında artış, Trakya’da sığ doğal gaz rezervlerinin keşfi ve

Şekil.1 Brent Ham Petrol Fiyatlarının Yıllar İçinde Ortalama Fiyatları [TMMOB MMO, 2012]

yerli şirketlerin petrol arama faaliyetlerine yönelmesidir. Ayrıca bu dönemde doğal gaz piyasa faaliyetleri 2 Mayıs 2001 tarih ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile, petrol piyasası da 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile yasal zemine kavuşmuştur. Yine bu dönemde Türk Petrol Kanunu TBMM’de kabul edilip Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmiştir.

1991-2001 yılları arasında delinen yıllık ortalama toplam kuyu sayısı 42.2 iken, bu rakam 2001-2011 yılları arasında 112.3’tür. Bu rakamda sığ doğal gaz üretim kuyularının sayısal üstünlüğü olmasına rağmen, delinen kuyu sayısında %266’lık önemli bir artışı gösterir. Aynı şekilde 1992-2002 yılları arasında arama üretim faaliyetinde bulunan ortalama şirket sayısı 22 yabancı 4 yerli olmak üzere 26 iken; bu rakamlar 2002-2012 yılları arasında 21 yabancı, 18 yerli olmak üzere toplam 39’dur.

TÜRKİYE’NİN PETROL POTANSİYELİ

Türkiye’de 80 yıla yaklaşan petrol arama sürecinde 53 yerli ve 176 yabancı olmak üzere toplam 229 şirket faaliyette bulunmuştur. Bu süreçte irili ufaklı toplam 118 petrol ve 51 doğal gaz sahası keşfedilmiştir [TMMOB MMO, 2012]. Türkiye’nin bilinen toplam üretilebilir petrol rezervi 1.28 Milyar varil, kalan üretilebilir petrol rezervi 310 milyon varil; bilinen üretilebilir doğal gaz rezervi 20 milyar metreküp, kalan üretilebilir doğal gaz rezervi ise 7 milyar metreküptür. Bu miktarlar Türkiye’nin günümüzdeki tüketimiyle karşılaştırıldığında; petrolde 1.5 yıllık, doğal gazda da 2 aylık tüketimi karşılayabilecek düzeyde rezervlerdir.

(5)

Mevcut veriler ışığında, Türkiye’nin petrol potansiyeli kara alanlarında sınırlıdır. Deniz sahaları ise bakir olup potansiyelin yüksek olduğuna inanılmaktadır. Akdeniz’de son yıllarda yapılan çalışmalar doğu Akdeniz’in cazibesini artırmıştır. Karadeniz’de yapılan aramalardan henüz olumlu sonuç alınmamakla birlikte, potansiyelin yüksek olduğuna inanılmaktadır.

PETROL SEKTÖRÜNDE TECRÜBE

Her sektörün kendine göre tecrübesi vardır. Petrol aramacılığında tecrübe edinmek çok uzun zaman alır ve pahalıya mal olur. Çünkü petrol aramacılığı birkaç bilim ve birkaç mühendislik dalını birleştirip sentez oluşturan bir meslek, bir sanattır. Bir havzada arama ruhsatı aldıktan sonra, eğer arama çalışmaları olumlu olarak sonuçlanırsa, bir veya birden fazla sondaj kuyusu ile test etmek uzun zaman alır. Her bölgenin, her havzanın özellikleri diğerinden farklıdır.

6326 sayılı Petrol Kanunu’na göre, Devlet adına petrol faaliyetinde bulunma hakkı TPAO’ya verilmiştir. TPAO, kurumsal olarak 80 yıllık bir birikimi temsil eder. Bu birikim TPAO’nun kendi çalışmalarıyla oluşturduğu tecrübedir. TPAO yurt dışına 1980’li yıllarda açılmıştır. Halen Libya ve Kolombiya’da arama faaliyetinde bulunarak uluslararası tecrübe edinmektedir. Öte yandan, her türlü mesleki kurs ve eğitim programlarına rağmen, yurt dışından veya diğer şirketlerden personel alımı olmadığı için; bir kamu kuruluşu olarak TPAO, kendi geleneksel tecrübesini çeşitlendirme, melezleştirme ve zenginleştirmede gereken esnekliği gösterememektedir.

Petrol faaliyetinde bulunan yabancı şirketler, Türkiye’ye ilk defa geldiklerinde, genel anlamda çok tecrübeli petrol şirketi olsa bile, Türkiye’nin jeolojisi, petrol potansiyeli, hukuk sistemi, maliye ve diğer konularda sınırlı bilgiye sahip olup, detaylar konusunda Türkiye tecrübesinden yoksundur. Az sayıda olsa da, bu şirketlerden keşifte bulunanlar ülkede kalıp üretim faaliyetine devam ederler. Ezici bir çoğunluk olarak keşifte bulunamayanlar da, sonunda, Kanun ve Tüzük gereği teslim etmeleri gereken dokümanları Devlete teslim edip ülkeyi terk ederler. Bu durumda, şirketler, faaliyette bulundukları yıllar içinde harcadıkları parayı Türkiye’de bırakıp, edindikleri tecrübeyi de beraberlerinde götürmüş olmaktadır.

Yerli özel şirketler 2000’li yıllara kadar petrol sektöründe bir varlık gösteremediği için petrol sektörünün gelişmesine bir katkıda bulunamamıştır. 2000’li yıllarda çok sayıda şirket petrol arama faaliyetinde bulunmak için çaba göstermektedir. Bu şirketlerden bir kısmının sahipleri sektörün içinden geldikleri için, yöneticilerinin tecrübesi doğrultusunda faaliyet göstermektedirler. Fakat yerli şirketlerin çoğunluğu, petrol sektörü dışından geldikleri için, petrolcülük tecrübesinden yoksun olup öğrenme aşamasındadır. Bu şirketlerden, az sayıda da olsa, bir kısmının başarılı olup petrol keşfetmesi, sektörün çeşitlenmesi ve gelişmesi açısından oldukça önemlidir. Bu bakımdan, yerli özel sektörün de TPAO ve yabancı şirketlerle aynı seviyede değerlendirilmesinde ve hatta desteklenmesinde fayda vardır.

(6)

Türkiye’de petrol sektörü tam olarak oluşmamıştır. Bunun nedeni yerli özel şirketlerin günümüze kadar ciddi bir varlık gösterememiş olmasıdır. Petrolcülükle ilgili çeşitli şehir efsanelerinin, asılsız söylentilerin kamuoyunda kabul görmesi, üniversite profesörleri ve basının bazı önemli köşe yazarlarınca dahi ifade edilmesi, sektörün tam olarak oluşmamasından dolayıdır.

Günümüzde dünyada günde 86 milyon varil petrol üretilmektedir. TPAO’nun ve Genel Enerji’nin yurt dışında ürettikleri petrol de dahil olmak üzere, Türk şirketlerinin bu pastadan aldıkları pay %0.1 civarındadır. Türk şirketleri inşaat, beyaz eşya, elektronik, tekstil gibi birçok sektörde dünyada başarılı iken; petrol sektöründe henüz bir varlık gösterememiştir. Türkiye’nin kendi ihtiyacını karşılayabilecek miktarda petrol üretimi olmasa bile, TPAO veya özel sektörün yurt dışında yapacağı üretim ve bu üretimden elde edilecek gelir Türkiye için mali bakımdan önemli olacağı gibi, Türk petrol şirketlerinin veya Türk petrolcülerinin dünya çapında itibarını da artıracaktır.

Yurt içinde tecrübe kazanıp petrol üreterek sermayesini güçlendiren özel şirketlerin iş geliştirme ve yeni yatırımlar konusunda bir kamu kuruluşu olan TPAO’dan daha kıvrak ve daha atak olacağı aşikardır.

MEVZUAT

Halen uygulanmakta olan 6326 sayılı Petrol Kanunu 16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun daha sonra, 21 Mayıs 1955 tarihinde yayımlanan 6558 sayılı Kanun, 6 Haziran 1957 tarihinde yayımlanan 6987 sayılı Kanun, 18 Nisan 1973 tarihinde yayımlanan 1702 sayılı Kanun,12 Mart 1979 tarihinde yayımlanan 2217 sayılı Kanun, 30 Mart 1983 tarihinde yayımlanan 2808 sayılı Kanun ile değiştirilerek 2000’li yıllara gelmiştir.

6326 sayılı Kanun, esasen arama üretim faaliyetleriyle ilgili olarak müsaade ve arama ve işletme ruhsatnamesi ile ilgili hükümleri düzenlerken, arama üretim dışındaki faaliyetlerle ilgili hükümleri, sadece belge ile düzenlemiştir. Kanun’un mantığı aslında bu faaliyetlerin birer sanayi ve ticari faaliyet olarak değerlendirilmesidir.

Giderek büyüyen ekonomiye paralel olarak gelişen enerji sektöründe, 3 Mart 2001 tarihinde 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 2 Mayıs 2001 tarihinde 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve 20 Aralık 2005 tarihinde de 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunların yürürlüğe girmesiyle, petrol ve doğal gazın arama ve üretim dışında kalan belgeye tabi faaliyetleri; yani rafineri, iletim, depolama, taşıma, dağıtım ve işleme faaliyetleri, yeni bir yasal düzenlemeye kavuşmuş ve 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun ilgili maddeleri de iptal edilmiştir. Ayrıca, 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun yerine geçecek olan 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş, fakat Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmiştir. Bu Kanun’un yeniden yasalaşması gündemdedir. 5574 Kanun’un yasalaşması sürecinde genel olarak dört maddede yoğunlaşan eleştiriler veto

(7)

6326 sayılı Kanun, son yıllarda açık deniz sondajlarındaki bazı sorunlar hariç, yaklaşık 10 yıllık bu dönemde başarıyla uygulanmaktadır.

Ancak, gerek Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçeleri, gerekse diğer eleştiriler arasında rastlanmamasına rağmen; veto edilen 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu’nun petrol sektörüne belki de en olumsuz etkisi, bir başka ifadeyle ülke çıkarına en aykırı yönü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM) Teknik Arşivindeki açık verilerin parayla satılması hükmüdür. Bu konudaki eleştiri maalesef kamuoyunda cılız kalmıştır.

Petrol arayıcı şirketler, Kanun ve Tüzük gereğince, faaliyetleriyle ilgili teknik raporları periyodik olarak PİGM’ye sunarlar. Yapılan jeolojik ve jeofizik çalışmalarla ilgili ham ve işlenmiş veriler, haritalar, delinen kuyularla ilgili karot, elektik log, test vb. veri ve yorumlar, ruhsat sahası terk raporları; PİGM teknik arşivinde, gizlilik statüsü kalktığında, açık bilgi olarak arayıcıların hizmetine sunulur. Sismik teypler Devlet adına TPAO Proses Merkezi’nde arşivlenmiş olup, kopyalama bedeli ödenerek elde edilir. Üretim kuyuları hariç, MTA ve PİGM’nin kuruluşundan beri biriken veriler, herhangi bir bedel ödenmeksizin kopyalanarak elde edilir.

Petrol aramacılığı, arama yapılan havza ile ilgili mevcut bütün verilerin derlenip değerlendirilerek, çeşitli bilimsel ve mühendislik yöntemleriyle yeni verilerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi sanatıdır. Günümüze kadar bir bedel ödemeksizin elde edilen veriler, çıkarılacak yeni yasa gereğince parayla satın alınacak; yani Devlet, yıllar önce arama yapıp ruhsatlarını ve Türkiye’yi terk eden şirketlerin ürettiği verilerden gelir elde edecektir. Gelecekte arama yapacak şirketler de; fiyatları zamanın yöneticilerin takdirine kalmış olan, belki de bugün hayal bile edilemeyecek fahiş fiyatlarla verileri satın almak durumunda kalacaktır. Her halükarda, ucuz veya sembolik bir fiyatla olsa bile, PİGM teknik arşivindeki veriler parayla satıldığında, dünyanın büyük şirketleri dahil tüm şirketler veri alınmasında seçici davranacak, verilerin bir kısmını alıp diğerlerini sonra almayı planlayıp almayacak, eksik verilerle değerlendirme tehlikesi ortaya çıkacaktır. Bu durum aramacılığın gerçekçiliği hakkında kuşkular doğuracaktır.

Gerek verilerin parayla satılması, gerekse ruhsat müracaatında önerilen program maliyetinin %2’si kadar teminat alınması ve programın gerçekleşmeyen kısmına ait teminatın Hazine’ye gelir kaydedilmesinden amaç, mali gücü yüksek olmayan şirketlerin aramacılığına engel olmaktır. Unutulmamalıdır ki; petrol aramacılığında bilgi ve tecrübenin önemi, sermayenin çok önüne geçmiştir. Günümüzde uluslararası sermaye iyi hazırlanmış petrol prospekti avına çıkmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Osmanlı’dan bir bilgi ve teknoloji mirası almayan Türkiye’de, 80 yıllık petrol arama üretim faaliyeti sonunda gelinen aşama önemli olmakla birlikte yetersizdir. Elde edilen arama, üretim ve rezerv rakamları, Türkiye’nin kara alanlarının petrol potansiyelinin sınırlı olduğunu göstermektedir. Deniz alanları az arandığı için,

(8)

özellikle derin deniz alanlarının potansiyeli yüksek olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye’ye 1950-60’lı ve 1980’li yıllarda gelen büyük şirketlerin, potansiyeli yüksek derin deniz alanları ve şeyl gazı haricinde, Türkiye’ye gelmesi beklenmemelidir. Bu şirketlerin politikası, büyük maliyetli yüksek risk-yüksek potansiyel alanlarıdır. Bunun dışındaki sahaları orta ve küçük şirketlere bırakmışlardır.

G-20 ülkeleri arasında yer alan Türkiye, dünyanın 17. büyük nüfus ve 18. sıradaki ekonomisine sahiptir. Dünyada günde 86 milyon ham petrol üretilmekte olup, Türk şirketlerinin bu üretimdeki payı %0.1’dir. Türkiye veya Türk şirketleri 100,000 varil günlük toplam üretime hiçbir zaman ulaşamamıştır.

Devlet adına petrol faaliyetinde bulunan TPAO vazgeçilmezdir. 1954 yılından beri önemli faaliyetlerde bulunan yabancı şirketler, yeni teknik ve yeni bakış açısı getirmesinden dolayı vazgeçilmezdir. Yerli özel şirketler ise sektörün vazgeçilmez üçüncü ayağını oluşturmaktadır. Sektör bu üçlü sacayağı modelinde dengeli bir şekilde oluşmalı ve büyümelidir.

Yerli şirketler başarılı oldukları taktirde; hem gelirleri, hem de sektörel tecrübeleri kalıcı ve kümülatif olarak artacaktır. Bu şekilde; bir yandan yurt içinde yeni arama faaliyetlerine girişirken, bir yandan da yurt dışında çeşitli ülkelerde çeşitli kombinasyonlarla diğer şirketlerle birlikte arama faaliyetinde bulunacaktır. Yurt dışında büyüyüp gelişen Türk petrol şirketleri Türkiye için sadece gelir transferi açısından değil, ülkenin potansiyeli açısından da önemlidir.

(9)

KAYNAKÇA

Atalay, M., 2003; Türkiye’de Petrol Aramacılığının Önemi, Avrasya Dosyası, Enerji Özel, Bahar 2003, Cilt :9, Sayı:1, Ankara, ss. 169-191.

Çoban, M. K., 2009; Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nde Petrol Aramaları, Poyraz Ofset, Ankara, 432 s.

Ediger, V. Ş., 2005; Osmanlı’da Neft ve Petrol, ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık, Ankara, 496 s.

Gümüş, Ö., ve Altan, Y., 1995; Petrolün Tarihçesi ve Türkiye’de Açılan Petrol Kuyuları, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 178 s.

Karadağ, R., 1991; Petrol Fırtınası, Divan Yayınları, İstanbul, 378 s.

TMMOB MMO, 2012; TBMM Makine Mühendisleri Odası, Türkiye’nin Enerji Görünümü, Yayın No: MMO/588, Ankara, 241s.

Uluğbay, H., 2008; İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, De Ki Basım Yayım, Ankara, 456 s.

Referanslar

Benzer Belgeler

yakınlarına; Türk Ticaret Kanunu’nun 395. maddeleri çerçevesinde izin verilmesi ve Sermaye Piyasası Kurulu Kurumsal Yönetim Tebliği doğrultusunda 2018 yılı içerisinde bu

Karada petrol arama ve sondaj çalışmalarının Başta milli şirketimiz TPAO olmak üzere Shell, Perenco gibi önemli petrol şirketler öncülüğünde devam etmektedir.. Ülkemizde

d) Etilen (Dometesleri yapay olarak olgunlaştırmak için de bu madde kullanılır) ve yapay ipek ya da tırnak cilası yapımında kullanılan aseton gibi ürünler arıtma

Arama ruhsatı veya işletme ruhsatı almaksızın petrol işlemi yapanlara 250 bin lira, araştırma izni ve arama ruhsatı almadan araştırma yapanlara 100 bin lira, verilen bir

Proje konusu tesis akaryakıt depolama ve dolum tesisi olup, üretim faaliyeti gerçekleştirilmemektedir. Ayrıca tesiste herhangi bir yakıt kullanılmamakla birlikte,

v) Şirket amacını gerçekleştirmek üzere yurt içinde ve yurt dışında uygun gördüğü her türlü sınai ve ticari yatırımları gerçekleştirebilir; bu doğrultuda

Dünya ticaretinde önemli bir yer tutmakta olana makarna, spagetti ve benzeri ürünler Uluslar arası Ticaret sınıflandırmasında (SITC) 048.3, Armonize Sistem Nomenklatürü’ne

a) Özet ara dönem konsolide finansal tablolar, 31 Aralık 2011 tarihinde sona eren yıla ait konsolide finansal tablolarda belirtilen esaslarla tutarlı olarak hazırlanan ana