• Sonuç bulunamadı

FATÝH SULTAN MEHMET a

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "FATÝH SULTAN MEHMET a"

Copied!
159
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

FATÝH SULTAN MEHMET

(3)
(4)

FATÝH SULTAN MEHMET

Yazan

Ekrem YEÞÝLÇAYIR

(5)

FATÝH SULTAN MEHMET Muþtu Fetih Kitaplarý Copyright © Muþtu Yayýnlarý,2010

Bu eserin tüm yayýn haklarý Iþýk Yayýncýlýk Ticaret A.Þ’ne aittir.

Eserde yer alan metin ve resimlerin Iþýk Yayýncýlýk Ticaret A.Þ’nin önceden yazýlý izni olmaksýzýn, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayýt

sistemi ile çoðaltýlmasý, yayýmlanmasý ve depolanmasý yasaktýr.

Editör Zekeriyya ÞEN Görsel Yönetmen

Engin ÇÝFTÇÝ Akademik Ýnceleme

Muhittin KÜÇÜK, Dr. F. Muharrem YILDIZ Resimleyen

B Sanat Evi Sayfa Düzeni Mernuþ KALKAN

Kapak SGSM ISBN 975-6456-80-9 Basým Yeri ve Yýlý Çaðlayan Matbaasý

Sarnýç Yolu Üzeri Nu: 7 Gaziemir / ÝZMÝR Tel:(0232) 252 20 96

Mayýs2010 Genel Daðýtým Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým Merkez Mah. Soðuksu Cad. Nu: 31 Tek-Er Ýþ Merkezi

Mahmutbey / ÝSTANBUL

Tel:(0212) 410 50 60 Faks:(0212) 445 84 64 Muþtu Yayýnlarý

Kýsýklý Mahallesi Meltem Sokak N0: 5 34676Üsküdar / ÝSTANBUL Tel:(0216) 318 42 88Faks:(0216) 318 52 20

www.mustu.com

(6)

ÝÇÝNDEKÝLER

Hayalleri Vardý Ýstanbul Üzerine

4

Bizans Surlarýnda Bir Osmanlý

1

Ýþte Bu, Ýtaat Etmen Ýçin

11

Yolunuzdan

16

(7)

Þaþýrtan Karar

20

Eðer Padiþah Biz Ýsek

26

On Üç Yaþýnda

Bir Sultan

24

Varna Ovasý’nda

Bir Ders

29

(8)

Padiþah Olmayý Öðrenen Þehzade

32

Gücümüze Hayalleriniz

Ulaþamaz

39

Tercih

45

Þehzadelikten Sultanlýða

35

(9)

Þâhî

48

Osmanlý Muhbiri

57

Bizans Korku

Ýçinde

53

Fethe Doðru

60

(10)

Haliç’i Kapatan Zincir

62

Peygamber Müjdesi

68

Bre Nasýl

Maðlûp

72

Ýsteriz ki

Savaþ Olmasýn

64

(11)

Savaþ Meclisi

76

Fýrtýna Öncesi Sessizlik

82

Gemileri

Karadan Yürüten

Deha

79

Iþýk Seli

87

(12)

Gerçekleþen Müjde

90

Saman Çöpleri

101

Deryanýn

Sahibi

104

Gönüllerin Fethi

96

(13)

Bu Zahmet

Din Yolunadýr

108

Er Ýsen Er

Meydanýna Gel

115

Kardeþlik

112

Bu Milletle Dünyalar

Fethedilir

119

(14)

Bizi

Tanýmaz mýsýn

127

Son Sefer

134

Cesaret

131

Kalpleri Fetheden

Adalet

122

(15)
(16)

ÖNSÖZ

Ýstanbul ki Peygamber Efendimizin övdüðü þehir...

Güzelliði destanlaþan belde... Kâinatýn Efendisinin

"Ýstanbul elbet bir gün fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandýr. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur." muþtusuyla þereflenen, yüzyýllarca fethi bekleyen þehir...

Ve henüz on yaþýndayken Peygamberimizin övdüðü o güzel komutan olma hayaliyle yaþayan Þehzade Meh- met... Altý yaþýndayken Amasya valisi, on yaþýnda Mani- sa valisi olan þehzadenin kýsa süren ilk padiþahlýðý da on üç yaþýnda. Babasý Sultan Ýkinci Murat ve hocalarý ta- rafýndan büyük bir özenle yetiþtirilip geleceðe hazýrla- nan yiðit...

Devrinin en üstün mühendislik bilgileriyle do- nanmýþ bu genç, on sekiz yaþýna geldiðinde en az beþ farklý dili mükemmel konuþabiliyordu. O, hem bir kitap kurdu, hem iyi bir araþtýrmacý, hem de yüreði sevgi do- lu ince ruhlu bir þairdi. Ayný zamanda surlarý parçalaya- bilecek toplarý keþfeden bir mucit, gemileri karadan yürütebilen bir deha idi. Savaþ meydanlarýnda orduyu yüreklendiren, yerine göre atýný denize süren bir kahra- mandý. Gece gündüz yýllarca yorulmak nedir bilmeden çalýþtý. Sonunda çaðlarý deðiþtiren bir Fatih oldu ve büyük fetihlerin kapýsýný açtý. Ýstanbul'u fethedince, ora- da yaþayanlara sevgi ve hoþgörü dolu davranýþlarýyla, herkesin gönlünü fethetti.

Geçmiþinden ibret alýp, istikbale güvenle bakan ge- leceðin büyüklerine, FATÝH SULTAN MEHMET'i tak-

(17)
(18)

BÝZANS SURLARIND BÝZANS SURLARIND A A

BÝR OSMANLI BÝR OSMANLI

V V

akit hayli ilerlemiþti. Ilýk rüzgârýn uðultusu, hýrçýn dalgalarýn sesine karýþýyordu. Gece olmuþ, ay bulutlarýn arasýnda gizlenince, etraf alaca karanlýða bürünmüþtü. Ýstanbul’u çevreleyen surlarýn verdiði güven duygusu içinde bütün Bizans uyuyordu. Bu sessizlikte sadece nöbetçilerin isteksiz adýmlarýnýn sesleri yankýlanýyordu kale duvarlarýnda...

“Þu surlarýn heybetine bak. Böylesi güçlü surlar- la korunan bir þehirde nöbete ne gerek var ki?” diye düþündü Bizans askeri. Esnerken “Oysa þimdi her- kes gibi tatlý tatlý uyumak vardý.” diye söylendi. Göz kapaklarý iyice aðýrlaþmýþtý. Arkasýndan sessizce sü- zülüp geçen Osmanlý askerini fark edememiþti bile.

Bir Osmanlý askerinin gece yarýsý Ýstanbul sur- larýnda ne iþi olabilirdi? Görünmemek için siyah bir

(19)

býçaðý ile surlarýn deðiþik yerlerinden parçalar ko- parýp elindeki torbaya dolduruyordu. Kale duvar- larýnýn kalýnlýðýný ölçüp bir kâðýda þekiller çiziyordu.

Bu korkusuz asker Bahadýr’dý. Yaptýðý iþ çok tehlikeliydi. Nöbetçilerin kendisini fark etmesi bü- tün plânlarýný alt üst eder, hatta ölümüne bile sebep olabilirdi. Oysa Bahadýr, âdeta surlarda gezintiye çýkmýþçasýna rahat tavýrlar içinde kendisine verilen görevi yapýyordu. Ýstediði bilgileri kýsa sürede topla- yan Bahadýr, sessiz ve hýzlý adýmlarla surlarýn dibin- de bekleyen teknesine gitti.

Bu casus Osmanlý genci, Ýstanbul’un heybetli surlarýndan ayrýlýrken, dünyanýn bu güzel þehrinin insanlarý derin uykulardaydý.

(20)
(21)

HA HA YALLERÝ V Y ALLERÝ V ARDI ARDI ÝST ÝST ANBUL ÜZERÝNE ANBUL ÜZERÝNE

Þ Þ

ehzade Mehmet, üç gündür uyumamýþtý. Sa- bah ezaný yakýndý. Saatlerdir bir takým çizimler yap- týðý masasýndan kalkýp abdest aldý. Yanýndan ayýr- madýðý mushafýný açtý. Bir süre Kur’ân-ý Kerîm oku- du. Bahçeyi kaplayan kuþlarýn sesleri, yarý açýk du- ran pencereden içeri doluyor, Mehmet’in billur sesi- ne eþlik ediyordu.

Bahadýr’ý, herkesten habersiz olarak, tehlikeli bir göreve salmýþtý ve þimdi sabýrsýzlýkla onun dönmesi- ni bekliyordu.

Bütün gece Ýstanbul’u düþünmüþ, bu güzel þehir üzerine kurduðu hayallere yeni hayaller eklemiþti.

Odanýn ortasýnda duran geniþ masanýn üzeri, hayal- lerini gerçekleþtirecek kuþatma plânlarýný çizdiði kâ- ðýtlarla doluydu.

Hocasý Molla Hüsrev’in sözlerini hatýrladý. Uzun zaman önce hocasý, Ýstanbul’u uzun uzun an- lattýktan sonra þunlarý söylemiþti:

“Bu sözlerimi iyi dinleyiniz þehzadem. Ýstanbul,

(22)
(23)

Peygamber Efendimizin övdüðü bir þehirdir.

Peygamberimiz, “Ýstanbul, elbet bir gün fethedi- lecektir. Onu fetheden komutan (emir) ne güzel ko- mutan ve onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”

sözleriyle yüzlerce yýl öncesinden bu þehrin bir gün Müslümanlarýn eline geçeceðini muþtulamýþtýr.

Kahraman ecdadýmýz Ýstanbul’u defalarca ku- þatmýþlar, ancak bu þeref onlara nasip olmamýþtýr. Bu uðurda çok canlar feda edilmiþtir. Muhterem ba- banýz Sultan Murat Hanýn bu uðurdaki gayretleri malûmunuzdur. Siz de bir gün Osmanlý tahtýný dev- raldýðýnýzda bu gayretleri devam ettirmelisiniz.”

Molla Hüsrev’in bu sözlerini hiç unutamýyordu.

Bu ne büyük þerefti. Bu ne güzel müjdeydi. Pey- gamber Efendimiz, Ýstanbul’u fethedecek kuman- dan için “ne güzel kumandan” bu uðurda savaþan askere de “ne güzel asker” diyordu.

O, yolunu çizmiþti. Ýstanbul’u fethederek Pey- gamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâmýn övdüðü “gü- zel kumandan” olmaya azmetmiþti. Gerekirse bu uðurda canýný verecekti.

Henüz on bir yaþýndaydý. Bir gün büyüyecek ve Osmanlý Devleti’nin baþýna geçecekti. Ýþte o zaman bu hayalini gerçekleþtirecekti.

Þehzade Mehmet, küçük yaþýna raðmen önemli

(24)

görevler üstlenmiþti. Amasya’ya vali olarak tayin edildiðinde, henüz altý yaþýndaydý. On yaþýna geldi- ðinde ise Manisa valisi olmuþtu. Bunlar elbette bir çocuk için çok büyük sorumluluklardý. Ancak bu Osmanlý Devleti’nin bir eðitim metoduydu. Þehza- deler, iyi yetiþmeleri için küçük yaþlarda önemli dev- let görevlerine atanýrlar, “lala” denilen tecrübeli ki- þiler de onlara yol gösterirlerdi. Þehzadeler bu görev- lerini yerine getirirken, bir yandan da eðitimlerine devam ederlerdi.

Þehzade Mehmet, kapýnýn çalýnmasýyla birlikte derin düþüncelerinden sýyrýldý. Gelen Bahadýr’dý. Bu cesur asker korkusuzca Ýstanbul surlarýndan içeri girmiþ ve Þehzade Mehmet’in istediði bütün bilgile- ri toplayýp getirmiþti. Mehmet’in en iyi arkadaþýydý Bahadýr. Yaþý Mehmet’ten büyüktü. Osmanlý ordu- sunda cesareti ve kahramanlýðý ile çok sevilen asker- lerden biriydi.

Bahadýr:

– Selâmünaleyküm þehzadem, diyerek içeri gir- di. Yorulmuþ ve nefes nefese kalmýþtý. Aldýðý tehlike- li görevi baþarmýþ olmanýn huzuru yüzünden okunu- yordu.

(25)

– Hoþ geldin Bahadýr! Kaç gündür merak için- deyim. Hele anlatýver neler öðrendin, dedi.

Bahadýr, heyecan içinde anlatmaya baþladý:

– Efendim, buyurduðunuz gibi Ýstanbul sur- larýný inceledim. Bugüne dek gördüðüm en güçlü surlar. Bu muhteþem kalenin yüksekliði on beþ met- reye ulaþýyor. Ýstanbul, arka arkaya sýralanmýþ iki ayrý sur tarafýndan korunuyor. Ýç içe duvarlarýn arasýndaki mesafeyide düþünürsek, kalenin geniþliði yetmiþ metreye varýyor. Her birinde keskin ni- þancýlarýn yer aldýðý doksan altý kulesi var. Çifte sur- larýn arasýna yirmi metre geniþliðinde derin hendek- ler kazýlmýþ.

Bahadýr derin bir nefes aldý. Getirdiði torbayý þehzadeye vererek anlatmaya devam etti:

– Efendim, bu getirdiðim parçalarý inceleterek kale duvarlarýnýn dayanýklýlýðýný anlayabiliriz. An- cak surlar çok saðlam. Silâhlar ve top mermileri ile bu duvarlarý delip geçmek mümkün görünmüyor.

Bilhassa deniz tarafýndan bu surlara ulaþmak olduk- ça zor.

...

Sabah ezaný okunuyordu. Þehzade Mehmet:

– Yorulmuþsundur Bahadýr, hele biraz soluklan.

(26)
(27)

Bu arada vakit geç olmadan namazýmýzý kýlalým, de- di. Bu iki dost, bir süre sonra birlikte sabah na- mazýna durdular.

Namazýn ardýndan sarayýn bahçesine çýktýlar.

Hava aydýnlanmýþtý. Bahçeyi dolduran aðaçlarýn dallarýna tüneyen kuþlarýn cývýltýsý, çiçek kokularýyla birlikte bu serin bahar sabahýnýn güzelliðine ayrý bir güzellik katýyordu. Bahadýr, Þehzade Mehmet’e Ýstanbul’u, Þehzade Mehmet de Bahadýr’a bu þehir üstüne kurduðu hayalleri anlattý. Saatlerce konuþtu- lar. Vakit ilerlemiþ, Mehmet’in ders saati gelmiþti.

Hocalarýnýn yanýna gitmek üzere saraydan ayrýldý.

(28)

ÝÞTE BU ÝÞTE BU

ÝT ÝT AA AA T ETMEN ÝÇÝN T ETMEN ÝÇÝN

M M

ehmet, ders aldýðý hocalardan özellikle Molla Hüsrev ve Molla Güranî’ye büyük saygý du- yuyordu. Ýkisi de devrin önde gelen ve saygý duyu- lan bilginleriydi. Molla Güranî ile ilk tanýþma an- larýný unutamýyordu. Çok deðil, daha birkaç yýl önce hocalarýnýn sözünü bazen kulak ardý edebilen bir ço- cuktu. Okuyup araþtýrmaktan ziyade savaþ sanatýna ilgi duyuyordu. Belki de bu yüzden babasý Sultan Murat, daha disiplinli bir hoca olan Molla Güranî’yi onun eðitimiyle görevlendirmiþti. O günleri hatýr- ladýðýnda, içini derin bir mahcubiyet duygusu kaplýyordu.

Yine haylazlýk yaptýðý günlerden birinde, ders vermek için odasýna gelen Molla Güranî’nin elinde bir sopa vardý. Mehmet, hayret ve þaþkýnlýkla ho-

(29)

– Eðer üzerinize tembellik tozlarý bulaþýrsa, bu sopayla tozlarýnýzý alacaðým. Bu babanýzýn emridir, cevabýný vermiþti.

Bu sýrada Þehzade Mehmet, hocasýný biraz hafife alýr gibi olmuþtu, Molla Güranî de elindeki sopayla onun koluna hafifçe vurarak:

– Ýþte bu itaat etmen için, diyerek uyarmýþtý. O zaman Þehzade Mehmet, Molla Güranî’nin disiplin ve ciddiyetini anlamýþtý.

Þehzade Mehmet, yýllar önce yaþadýðý bu hatý- rayý ömür boyu unutamayacak ve hocalarýna karþý her zaman derin bir saygý içinde olacaktý.

Molla Güranî’nin ve Molla Hüsrev’in elinde Mehmet’in haylazlýðý gitmiþti. Kýsa sürede, çok okuyan, araþtýran, öðrenme merakýyla dolu çalýþkan bir öðrenci olmuþtu. Düþünmenin zevkini, öðren- menin tadýný almýþtý artýk. Bu da onu ileride çaðýnýn en bilge kiþilerinden biri yapacaktý.

Þehzade Mehmet, hocasý Molla Güranî’yi her za- manki gibi ayakta karþýladý. Bu büyük âlimin ak sa- kallarýyla baþýndaki beyaz sarýðý bütünlük oluþturu- yor, nurlu yüzüne ayrý bir sevimlilik katýyordu. Þeh- zade Mehmet, hocasýnýn karþýsýnda saygýyla eðilerek elini öptü. Hocasýnýn iþaretiyle yerine oturdu. Ba- hadýr ile giriþtikleri maceradan hiç söz etmedi.

(30)

Dersi her zamanki gibi dikkatle dinledi.

Dersin sonunda Molla Güranî:

– Bakýnýz oðul, çalýþkanlýðýnýzla, baþarma azmi- nizle kýsa zamanda geliþtiniz. Edebiyatta, astrono- mide, matematikte büyük mesafeler kat ettiniz. Siz- deki bu vasýflar, muhterem pederiniz Sultan Murat ve hocalarýn olan bizler için gurur kaynaðýdýr. Ancak malûmunuzdur ki her þehzadenin bir meslek öðren- mesi devletimizin geleneklerindendir. Sizin de bir meslek seçmeniz ve bundan sonra bunun eðitimini almanýz gerekmektedir. Bunun kararýný kendiniz ve- receksiniz. Düþününüz ve kararýnýzý tez zamanda bi- ze bildiriniz, dedi.

Oysa Þehzade Mehmet, seçeceði mesleðe çoktan karar vermiþti. Ancak bunu hocalarýna söyleme za- manýnýn henüz gelmediðini düþünmüþtü. Mehmet heyecanlý bir ses tonuyla:

– Muhterem hocam, iltifatlarýnýza müteþekki- rim. Hepsi sizlerin sayesindedir. Nicedir hangi mes- leði seçmem gerektiðini düþünüp araþtýrmaktaydým.

Sizler de takdir buyurursanýz “top dökümcülüðü”

mesleðini seçmem gerektiðini düþünmekteyim.

(31)

Mehmet’in top dökümcülüðünü öðrenmek isteme- sinin de bu gayesinin bir parçasý olduðunu düþüne- rek sordu:

– Oðul, bu mesleði tercih sebebin nedir?

– Hocam, malûmunuzdur ki Ýstanbul, bu zama- na kadar yirmi sekiz defa kuþatýlmýþ, ancak þehir fet- hedilememiþtir. Bunun sebebi de þehrin, dünyanýn en saðlam surlarýyla korunmasýdýr. Bu surlar yýkýl- madýkça Ýstanbul’u almak mümkün deðildir. Mev- cut top gülleleri ile bu surlarý aþmak imkânsýzdýr.

Muhterem efendim, Rabbim ömür verip o günleri

(32)

görürsem, inþaallah çok güçlü toplar döktüreceðim.

Köhnemiþ Bizans’ý koruyan surlarý yerle bir edip, Allah’ýn izniyle Ýstanbul’u fethedeceðim. Ýþte bunun içindir ki bu mesleðin inceliklerini öðrenmek arzu- sundayým.

Molla Güranî, Mehmet’in yüzüne hayranlýkla baktý. Mehmet, henüz küçük bir çocuktu. Oysa bu sözleriyle hocasýnýn gözünde âdeta devleþmiþ, yetiþ- kin bir insan oluvermiþti. Onun hocasý olmaktan her zaman gurur duymuþtu.

Þehzade Mehmet’in bir hedefi vardý ve attýðý her adýmýn kendisini bu hedefe biraz daha yak- laþtýrmasýný istiyor gibiydi. Hocasý, Mehmet’i ku- caklayýp tebrik etti:

– Verdiðin bu karar, hakkýnda hayýrlý olsun. Di- lerim Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselâmýn övgüsünü kazanan güzel kumandan sen olursun oðul.

(33)

Y Y OL OL UNUZD UNUZD AN YÜRÜYEYÝM AN YÜRÜYEYÝM

M M

ehmet, annesi Hüma Hatun’u küçük yaþ- larýnda kaybetmiþti. Babasý Sultan Murat, seferler- den ve devlet iþlerinden kalan zamanýný sarayda ge- çiriyordu. Böylece az da olsa baba-oðul, birlikte ol- ma imkâný buluyorlardý.

Sultan Murat seferden dönmüþ sarayýna gelmiþ- ti. Baba oðul o günü birlikte geçireceklerdi. Atlarla Edirne çevresini dolaþmaya karar verdiler. Sultan’ýn emriyle atlar hazýrlandý. Baba-oðul hemen yola çýk- týlar.

Bahar mevsimi yerini yaza býrakmýþ, dað tepe âdeta yeþile boyanmýþtý. Þehzade Mehmet’in en sev- diði anlardý babasý ile birlikte olduðu anlar. Binici- likteki ustalýðýný babasýna göstermek istercesine hýz- la sürüyordu atýný. Yaðýz atýnýn üzerinde bir rüzgâr gibi dere boylarýndan ovalara, ovalardan dik yokuþ- lara týrmanýyordu.

(34)

Saatlerce yol yürüyen atlar yorulunca, atlarýndan inip bir dere kenarýnda oturdular. Güneþ parýl parýl parlýyordu. Doruklarda hâlâ erimeyen karlarýn be- yazlýðý göz kamaþtýrýyordu.

Sessizliði Mehmet bozdu:

– Baba, ne hikmettir ki sýrtýnýzda bunca aðýr yük varken, sizde diðer ihtiyarlar gibi yaþlýlýk belirtileri yok. Yaþlandýnýz fakat dimdik ayaktasýnýz. Her türlü zahmet ve sýkýntýya raðmen kahramanlýk ve yiðitlik-

(35)

Geceniz gündüzünüz yok. Bunun sýrrýný bana da öðretiniz. Ta ki ben de sizin yolunuzdan yürüyeyim.

Þehzade Mehmet’in böylesine güzel sözleriyle çok mutlu olan Sultan Murat:

– Oðulcuðum, bu sözlerinle beni sevindirdin.

Allah sana verdiði üstün yetenekleri artýrsýn. Ey be- nim yiðit oðlum! Hayatýný doðruluk üzerine geçi- renlerin, bu dünyadan ayrýldýklarý zaman ahiret âle- minin sonsuz güzelliklerine kavuþacaðýna inanýrým.

Bunun için ibadetlerimi hiç aksatmadan yaparým.

Zorluklar dünyasýnda çektiklerimin karþýlýðýnýn Allah tarafýndan verileceðine inanýr, O’na sýðýnýrým.

Oðulcuðum, her söylenene hemen inanma, her olayýn iç yüzünü araþtýr.

Nasýl ki yemiþ olgunlaþtýðý zaman yenir. Ýnsan- lardan da gün görmüþ, bilgisi ve tecrübesi yerinde olanlarý tercih et.

Bir gün Osmanlý tahtýna sen geçeceksin. Þunu unutma ki devletin devamýný saðlamak kaba güç, kýlýç ve kahramanlýk yoluyla deðildir. Akýl, tedbir, sabýr, ileri görüþlülük de gerekir. Yüce atalarýmýz, büyük zaferleri kýlýçla elde etmiþler gibi görünse de aslýnda akýl, sevgi ve mantýk güçleriyle gerçekleþtir- miþlerdir.

(36)

Ey oðul, adaletten asla ayrýlma. Çünkü Yüce Al- lah âdildir ve âdil olaný sever.

Padiþahlar, ellerinde terazi tutmuþ kimselere benzerler. Ancak gerçek padiþah odur ki elindeki te- raziyi doðru tuta. Sen padiþah olunca, adalet terazi- sini doðru tut. O zaman Yüce Allah senin hakkýnda hayýr nasip eder. Yüce Rabbimiz iþitir, görür ve her þeyi bilir, dedi.

Þehzade Mehmet, babasýnýn öðütlerini dikkatle dinledi. Bu sözlerden oldukça etkilenmiþti. Ba- basýnýn samimî konuþmalarý, onun kalbinde ve zih- ninde derin izler býrakýyordu. O gün, doyasýya soh- bet ettiler, at sürdüler, yarýþ yaptýlar.

Akþam olmak üzereydi. Artýk saraya dönme vakti gelmiþti.

(37)

ÞAÞIR

ÞAÞIR T T AN K AN K ARAR ARAR

S S

ultan Murat, sabah namazýný kýldý ve her sa- bah olduðu gibi bir süre Kur’ân-ý Kerîm okudu.

Ardýndan sarayýn bahçesinde gezintiye çýktý. Os- manlý Devleti’ni uzun yýllar baþarýyla idare etmiþti.

“Bizim mesleðimiz Allah yolu ve maksadýmýz Allah’ýn dinini yaymaktýr. Yoksa kuru kavga ve ci- hangirlik davasý deðildir.” diyen Osmanlý Devle- ti’nin kurucusu Osman Beyin sözlerini her zaman rehber edinmiþti. Kan dökülmesini sevmezdi. Barýþý sonuna kadar kovalar, ancak son çare olarak savaþa karar verirdi. Ömrü at üstünde geçmiþti. Savaþtýðý cepheler bir bir gözünün önünden geçti. Devletinin sýnýrlarýný Avrupa içlerine kadar ilerletmiþti. Ama artýk yorulduðunu ve yaþlandýðýný hissediyordu. Ka- lan ömrünü devlet iþlerinden uzakta, ibadetle geçir- mek istiyordu. Oysa düþman devletler sinsi plânlar yapmakta ve saldýrmak için Osmanlý Devleti’nin zayýf bir anýný beklemekteydiler. Sultan Murat’ýn tahtý býrakmasý ülkeyi düþman karþýsýnda savun- masýz býrakabilirdi.

(38)

“Barýþ anlaþmalarý ile ülkemin huzurunu saðla- malýyým. Ancak o zaman Mehmet’i tahta geçirebili- rim.” diye kendi kendine söylendi.

Bu düþünce onu rahatlatmýþtý.

Mehmet henüz 13 yaþýndaydý. Sultan Murat, oðlunun zekâsýyla, üstün karakteriyle her zaman gurur duymuþtu. Böyle bir evlât verdiði için daima Rabbine þükrediyordu. Yanýnda oðlunu da pekçok savaþa götürmüþ, onun iyi bir kumandan olarak ye- tiþmesini saðlamýþtý.

Sultan Murat’ýn Çandarlý Halil Paþa ve Zaðanos Paþa gibi güçlü vezirleri vardý ve Mehmet tahta geç- tiðinde ona yol gösterebilirlerdi. Sultan Murat mec- lisi toplantýya çaðýrmaya ve bu düþüncesini açýkla- maya karar verdi.

Ayný gün vezirlerini ve devletin önde gelen yöneticilerini topladý. Onlara bu kararýný açýklamak için konuþmaya baþladý:

– Ey benim hürmetli, fedakâr komutanlarým, vezirlerim, âlimlerim. Tarife gerek yoktur ki þimdi sahip olduðumuz þu devlet nice mücadelelerden sonra kurulmuþ ve bugünlere gelmiþtir. Rabbim

(39)

sýnýrlarýný geniþlettim. Ömrüm savaþ meydanlarýnda geçti.

Meclistekiler dikkat kesilmiþ Sultan Ýkinci Mu- rat’ý can kulaðýyla dinliyordu. Padiþah sözlerine þöyle devam etti:

– Biliyorum ki Allah’ýn takdir ettiði ömrümün sonlarýna yaklaþýyorum. Artýk dünya iþlerinden yo- ruldum. Bundan sonra devletin baþýna oðlum Meh- met’in geçmesini dilemekteyim. Biliyorum ki Meh- met henüz bir çocuktur. Düþmanlarýmýz bu fýrsatý deðerlendirmek isteyecekler ve tez zamanda saldýrýya geçeceklerdir. Ýþte bunun içindir ki düþmanlarýmýzla barýþ anlaþmalarý imzalayacaðýz.

Sarayýn geniþ toplantý salonunda toplanan vezir- ler, din adamlarý bu konuþmalara þaþýrýp kaldý. Os- manlý tahtýna çocuk yaþta bir padiþahýn geçmesi büyük sorunlara yol açabilirdi. Bu düþünceler için- deki Çandarlý Halil Paþa söz alarak:

– Hünkârým, bu kararýnýz hepimizi üzmüþtür.

Mehmet üstün kabiliyetleri olan bir þehzadedir. An- cak padiþah olmasý için henüz çok erkendir. Ýçte ve dýþta düþmanlarýmýz bu durumu fýrsat bilip saldýrýya geçebilirler. Ülkemizde idare boþluðu doðabilir.

Efendim, bu kararýnýzý tekrar gözden geçirmeniz he- pimizin ortak arzusudur, dedi.

(40)

Sonra sýrasýyla diðer vezirler ve din adamlarý söz aldýlar. Hepsi de Çandarlý Halil Paþa gibi düþünüyorlardý.

Oysa Sultan Murat kararlýydý:

– Paþalarým, beylerim, bilirim ki Mehmet henüz bir çocuktur. Ancak etrafýnda sizler gibi tecrübe sa- hibi insanlar vardýr. Sizler Mehmet’e yardýmcý ola- caksýnýz. Benim Mehmet’e ve siz vezirlerime güve- nim tamdýr. Kararým kesindir. Mehmet padiþah ola- cak ve ülkesini yönetecektir.

Toplantý bitmiþ, Sultan Murat kesin kararýný ve- zirlere, kumandanlara, beylere bildirmiþti. Artýk ülkenin güvenliðini saðlamak için barýþ anlaþmalarý yapýlabilirdi. Barýþ elçileri birer birer hazýrlandý. Sul- tan Ýkinci Murat’ýn barýþ niyetleri Macaristan baþta olmak üzere Haçlý devletlerine iletildi. Ardýndan da on yýl süreli barýþ anlaþmalarý imzalandý. Buna göre Haçlý devletleri ile Osmanlý Devleti arasýnda on yýl boyunca savaþ yapýlmayacaktý.

Böylece, Osmanlý Devleti için dostlarýný endiþe- lendiren, düþmanlarýný sevindiren yeni ve zor bir dönem baþlamýþ oluyordu.

(41)

ON ÜÇ Y

ON ÜÇ Y AÞIND AÞIND A BÝR SULT A BÝR SUL T AN AN

Þ Þ

ehzade Mehmet, o gün derslerini bitirmiþ yardýmcýlarý ile Manisa’nýn meselelerini görüþüyor- du. Kapý çalýndý. Hürmetle içeri giren asker, Sultan Murat’tan bir ferman getirildiðini haber verdi.

Manisa’ya ulaþan haber, Þehzade Mehmet’i þaþýrtmýþtý. Sultan Murat, mektubunda hemen baþ- kent Edirne’ye gelmesi gerektiðini bildirmekteydi.

Mehmet kendisini bekleyen geliþmelerden habersiz Edirne’ye hareket etti.

Þehzade, Edirne’ye ulaþýr ulaþmaz babasýyla görüþmüþ, kendisi hakkýnda verilen kararý saygýyla karþýlamýþtý. Sarayda yapýlan sade bir törenden son- ra artýk Mehmet, Osmanlý Devleti’nin yeni sul- tanýydý.

Osmanlý Devleti’nde genellikle padiþahlar ha- yatýnýn sonuna kadar ülkeyi yönetirdi. Padiþahýn ve- fatýndan sonra yerine oðullarýndan biri geçerdi. Sul- tan Murat, kendi isteðiyle tahttan çekilmiþti. Her- kes bunu onun büyüklüðüne yoruyordu, Ancak

(42)

çocuk yaþta bir padiþah ülkeyi nasýl yönetebilirdi?

Köylüsünden kentlisine, yaþlýsýndan gencine herkes bu konuyu tartýþýyordu.

Sultan Mehmet, Çandarlý Halil Paþa baþta ol- mak üzere devlet büyüklerinin de yol göstermesiyle ülkeyi yönetmeye baþladý. Saltanatýnýn daha ilk günlerinde padiþah olmanýn aðýrlýðýný üzerinde his- setmeye baþlamýþtý. Olaylar hýzla Osmanlý Devle- ti’nin aleyhine geliþiyordu. Aldýklarý ücreti yeterli görmeyen Yeniçeri askerlerinin çýkardýðý yangýn, þehri harap etmiþti.

Düþmanlar da Osmanlý Devleti’ne karþý gizli plânlar içindeydiler. Osmanlý Devleti’nin acemi el- lerde olduðunu, böylesi bir fýrsatýn kaçýrýlmamasý gerektiðini düþünen Macarlar ve Polonyalýlar hare- kete geçtiler. Barýþ anlaþmasýna raðmen saldýrý hazýrlýklarýna baþlamýþlardý bile.

Haçlý ordusu, Tuna nehri’ni aþarak Anadolu’dan gelecek yardýmlarý kesmek için boðazlarý tutmuþtu.

(43)

EÐER P

EÐER P ADÝÞAH BÝZ ÝSEK ADÝÞAH BÝZ ÝSEK

B B

u þartlar içinde bir yýl geride kaldý. Sultan Mehmet, “Henüz devleti yönetecek güce sahip deði- lim. Bu problemlerin sebebi benim.” diye düþünü- yordu. Oysa çok hýrslýydý. Büyük hedefleri vardý.

Ama bu kadar erken devletin baþýna geçeceðini hiç aklýna getirmemiþti. Þimdi devasa sýkýntýlarla baþ et- meye çalýþýyordu. Büyük bir savaþ kapýdaydý.

Haçlýlar, büyük bir orduyla saldýrýya geçmeye hazýrlanýyorlardý. Ülkenin güçlü bir yönetime ihti- yacý vardý.

Sultan Mehmet, uzun süredir kafasýný kurcala- yan fikri uygulamaya karar verdi. Babasýný tekrar Edirne’ye çaðýrmalý, ordularýn baþýna geçmesini iste- meliydi. Bu fikrini deðerlendirmek üzere vezirleri ile bir toplantý yapmaya karar verdi.

Genç padiþahýn çaðrýsý ile vezirler padiþahýn hu- zurunda toplanmýþlar, karþýlýklý iki sýra hâlinde yan ya- na dizilmiþlerdi. Salonda derin bir sessizlik hâkimdi.

(44)

Sultan Mehmet, kararlý bir ses tonuyla söze baþladý:

– Beylerim, paþalarým! Bilirsiniz ki devletimiz barýþ anlaþmalarýný hiçe sayan düþmanlarýn saldýrýsý ile karþý karþýyadýr. Kahraman ordumuz savaþa hazýrdýr. Ancak belli ki ordumuzun güçlü bir yöne- time ihtiyacý vardýr. Ýþte bu yüzdendir ki muhterem babam Sultan Murat Haný tekrar ordunun baþýna geçirmek arzusundayým. Sizlerin de bu husustaki fikrinizi almak isterim.

Vezirler, birer birer fikirlerini açýkladýlar. Uzun süren toplantýnýn sonunda, Sultan Murat’ýn tekrar ordularýn baþýna geçmesi konusunda fikir birliðine vardýlar.

Sultan Mehmet, elçileri aracýlýðýyla babasý Sul- tan Murat’a bir mektup gönderdi. Mektubunda devletin karþý karþýya olduðu tehlikelerden bahset- tikten sonra babasýndan ordularý yönetmesini istedi.

Ancak bu mektuba Sultan Murat’ýn verdiði cevap Edirne’de hayal kýrýklýðý meydana getirdi.

Sultan Murat, ordularý yönetme teklifini kabul etmemiþti.

(45)

rat’ý çok etkileyecek ve derhâl Manisa’dan Edirne’ye gelmesini saðlayacaktý:

“Eðer padiþah iseniz geliniz ordularýnýzýn baþýna geçiniz. Yok eðer padiþah biz isek emrediyorum, ge- liniz ve ordularýmýzýn baþýna geçiniz.”

(46)

VARNA OV V ARNA OV ASI’ND ASI’ND A BÝR DERS A BÝR DERS

H H

açlý kuvvetleri, Sultan Murat’ýn ordularýn baþýna geçtiðinden habersiz, harekete geçmiþti. Var- na Ovasý sanki bir mahþer yeri gibiydi. Az sonra bu- rada can pazarý kurulacaktý.

Sultan Murat, ordularýnýn önündeydi. Osmanlý ordusunun sað kanadýna Karaca Paþa, sol kanadýna Þehabettin Paþa kumanda ediyordu. Ordunun önünde ilerleyen atlý askerlerimizin mýzraðýnýn ucunda barýþ anlaþmasýnýn maddeleri asýlýydý.

Ýlk saldýrýyý yapan Haçlý kuvvetlerinin saðladýðý baþarý sayesinde düþmanlar Edirne’ye doðru ilerle- meye baþladýlar. Sultan Murat, elinde kýlýcýyla asker- lerin önünde onlarý yüreklendiriyor, “Koman yiðitle- rim, vurun aslanlarým!” diye âdeta kükrüyordu.

Büyük bir gürültüyle patlayan top sesleri, kýlýç ses- lerini bastýrýyor, Haçlý askerlerinin yüreðine korku salýyordu.

(47)

Varna Ovasý’ndan Tuna nehrine kadar olan saha- da düþman ordusu kýsa sürede bozguna uðratýldý.

Ýsmini askerlerin boyunlarýna taktýklarý haç iþaretli kolyelerden alan son Haçlý Seferi baþarýsýzlýkla so- nuçlanmýþtý. Bu savaþtan sonra Haçlýlar, uzun süre böylesi güçlü bir orduyu bir araya getiremeyeceklerdi.

(48)

Bu zaferle, Osmanlýlar için Avrupa’da bundan son- raki fetihlerin önü de açýlmýþ oluyordu.

Bu savaþtan sonra ülkenin güvenliði için Sultan Murat tahtta kaldý. Oðlu Þehzade Mehmet ise Ma- nisa’ya vali olarak tayin edildi.

(49)

P P ADÝÞAH OLMA ADÝÞAH OLMA YI ÖÐRENEN YI ÖÐRENEN ÞEHZADE

ÞEHZADE

A A

radan beþ yýl geçti. Þehzade Mehmet, Mani- sa’da geçen beþ yýlýn sonunda büyüyüp güçlenmiþ, yaðýz bir delikanlý olmuþtu. Saygý uyandýran bir du- ruþu vardý. Yüzünü ince, siyah bir sakal çevreliyor- du. Alnýný bütünüyle kaplayan sarýðý, ciddiyet gam- zeden yüzüne ayrý bir güzellik katýyordu.

Muhtaçlara karþý cömert, bilgiye doymayan, ce- sur ve kararlý bir kiþiliðe sahipti. Yorulmak nedir bil- miyordu. Sürekli çalýþma hâlindeydi. Bir iþe karar verince, artýk onu hiçbir þey durduramazdý; yolculu- ðun verdiði zorluklar, yaz sýcaðý, kýþ soðuðu, hiçbir þey... Her türlü zorluða dayanýklý bu genç, ayný za- manda üstün bir zekâya sahipti.

Þehzade Mehmet, bir yandan Manisa’yý baþarýy- la yönetmiþ, bir yandan da kendini Ýstanbul’un fet- hine hazýrlamýþtý.

Ýstanbul, Þehzade Mehmet için bir gençlik aþký gibiydi. Asya ile Avrupa’yý bir köprü gibi birbirine

(50)

baðlayan, yedi tepeli bu þehir, onun rüyalarýný süs- lüyordu.

Geçen sürede pek çok savaþa katýlmýþ, güçlü bir kumandan olarak kendini yetiþtirmiþti. Manisa’da geçen beþ yýl içinde bütün savaþ tekniklerini öðren- miþti. Ýleride çaðýnýn en büyük kumandaný olmasýný saðlayacak askerî eðitimini de tamamlamýþtý. Mate- matik ve fen bilimlerinde ileride devrinin âlimleri arasýna girecek, yazdýðý þiirlerle ayný zamanda “Þair Sultan” olarak anýlacaktý. Beþ tane yabancý dili çok iyi konuþabilen Þehzade Mehmet, top dökümcülüðü baþta olmak üzere devrinin bütün mühendislik bil- gilerini de öðrenmiþti.

Edirne’de Sitti Hatun’la evlenmiþ, düðünden sonra genç eþiyle Manisa’ya dönmüþtü. Bu düðün babasý ile son görüþmesi olacaktý. Düðünden birkaç gün sonra Manisa’ya ulaþan elçinin getirdiði acý ha- ber Þehzade Mehmet’i derinden sarstý: Sultan Murat vefat etmiþti.

Sultan Murat, kahramanca bir hayat yaþamýþtý.

On yedi yaþýnda padiþah olmuþ ve otuz yýl ülkesini baþarýyla idare etmiþti. Henüz on sekiz yaþýndayken

(51)

rin, âlimlerin yetiþmesini saðlamýþtý. Özellikle, oðlu Þehzade Mehmet’in en iyi þekilde yetiþmesine büyük özen göstermiþti. Hayýr iþlerine çok önem veren Sul- tan Murat, herkes tarafýndan “hayýr babasý” olarak anýlmýþtý.

Þehzade Mehmet, vakit kaybetmeden Edirne’ye hareket etti. Babasýna karþý olan son görevini de ye- rine getirdi.

Böylece Þehzade Mehmet, Osmanlý Devleti’nin yedinci padiþahý olarak on dokuz yaþýnda tahta geç- ti.

Genç þehzadenin bir çaðý kapatýp, yepyeni bir çað açacaðý ikinci padiþahlýk dönemi de böylece baþ- lamýþ oluyordu.

(52)

ÞEHZADELÝKTEN SUL

ÞEHZADELÝKTEN SULT T ANLIÐ ANLIÐ A A

B B

ir zamanlar Osmanlý tahtýndaki acemi çocu- ðun yerini þimdi cesur, kararlý, hayalleri büyük bir delikanlý almýþtý.

Sultan Mehmet, en büyük hayali olan Ýstan- bul’u fethetmek için padiþahlýðýnýn ilk günlerinden baþlayarak çalýþmaya baþladý. Bu uðurda yapýlacak iþler için divan meclisi bilgilendirilmeli, iþ bölümü yapýlmalýydý. Vakit kaybetmeden divan heyetini toplantýya çaðýrdý.

Genç sultan, huzurunda toplanan ordu kuman- danlarýna, paþalara, aðalara, beylere hitaben heye- canlý bir ses tonuyla ilk konuþmasýný yapýyordu:

– Ey rahmetli babamýn güngörmüþ komutan- larý, þanlý Osmanlý’nýn sadýk yöneticileri ve benim can yoldaþlarým! Tarife hacet yoktur ki þimdi sahip olduðumuz þu millet ve memleket, nice büyük savaþ

(53)

rimiz de canlý þahitlerden iþitti. Dün ve evvelki gün baþkaldýran kaleler ve þehirler geçmiþteki mücahitle- rin imanlý hücumlarýna boyun eðmiþ, nice topraklar onlarýn kanlarýyla boyanmýþtýr. O yiðitler bugün ebediyet âlemine göçmüþlerdir.

Beylerim, paþalarým! Bugünden sonra birlikte göreceðimiz günler de, geçmiþteki bu cenk ve gay- ret dolu günlerden farklý olmayacaktýr. Benim tahtý bir kere býrakmýþ olmaklýðýmý, benim eksikliðime verip, bizimle yeniden hesap görmek isteyenler çýka- caktýr. Her zamankinden daha hazýrlýklý olmak ge- rekmektedir. Bu bilindikten sonra en doðrusu þu ki bize düþen düþmanlarýmýzýn ne zaman üstümüze ge- leceðini beklemek deðildir. Her hususta düþmandan önce düþünüp onlardan önce davranmalýyýz!

Konuþmasýnýn bu noktasýnda biraz durdu.

Salonu dolduran yöneticiler, paþalar, padiþahýn konuþmasýný hayranlýkla ve dikkatle dinliyorlardý.

Kýsa süren suskunluktan sonra ellerini havaya kaldýrarak sözlerine devam etti:

– Ey fedakâr yardýmcýlarým, ey güçlü askerlerim!

Atalarýmýz canlarýný ve mallarýný Allah yolunda feda etmekten çekinmediler. Nice kanlar döküldü.

Nice yetim ve dullar gözlerinden matem gözyaþlarý akýttýlar. Nice engin dereler ve geçitsiz ýrmaklar

(54)

geçildi. Nice daðlar aþýldý Yüce Allah’ýn yardýmýyla.

Ecdadýmýz karþýlarýna çýkan barbar düþman ordu- larýný Allah’ýn izniyle yerle bir etti. Ümitsizlik, kor- ku ve tembelliðin ne olduðunu bilmediler. Rabbimi- zin yüce adýný duyurmak için koþarken seferin zorlu- ðu ve mesafenin uzunluðu onlara engel olamadý. Bu azimle çalýþýp Allah’ýn inayetiyle þanlý bir devlet kur- dular.

Þimdi bize düþen nedir?

Onlardan kalan bu aziz emaneti çürütecek mi- yiz? Hayýr, asla! Bizler, atalarýmýza hayýrlý evlâtlar olduðumuzu ispat edeceðiz.

Sizlere tarife gerek yoktur ki Ýstanbul þehri memleketimizin ortasýnda önemli bir yerde bulun- maktadýr. Halký fakirleþmiþ, uzun süre bizlerle sa- vaþmaktan kuvveti kýrýlmýþtýr. Yalancý þöhretinden baþka bir þeyi kalmamýþtýr. Bizanslýlarýn bize verdiði zararlarý bilirsiniz. Bu þehri tamamen ele geçirme- dikçe, daima bize düþmanlýk etmekten geri durma- yacaklardýr.

Ey kahraman komutanlarým! Çok sür’atli bir þe- kilde harekete geçerek bu þehri fethetmeliyiz. Bu

(55)

alýnamayan yerler de bu sayede fethedilmiþ olacaktýr inþaallah.

Artýk gecikmeye lüzum yoktur. Ya bu þehri alalým ya da fetih uðrunda mücadele ederek, hepi- miz þehitlik mertebesine ulaþalým!

Genç sultan, bu coþkulu konuþmasýndan sonra, mecliste bulunanlarýn fetih ile ilgili fikirlerini aldý.

Ýstanbul’un fethi, komutanýndan askerine kadar herkesin en büyük amacýydý artýk.

(56)

HA HA YALLERÝNÝZ GÜCÜMÜZE Y ALLERÝNÝZ GÜCÜMÜZE ULAÞAMAZ

ULAÞAMAZ

G G

enç sultan, Ýstanbul’u fethedebilmek için Boðaz’ýn kontrolünün elinde olmasý gerektiðini bili- yordu. Bunun için Ýstanbul Boðazý’nýn en dar ve dalgalý bölgesi seçilerek bir kale yapýlmasýna karar verildi. Seçilen yer, dedesi Sultan Yýldýrým Bayezit’in Boðaz’ýn Anadolu yakasýna yaptýrdýðý Anadolu Hi- sarý’nýn karþýsýna denk geliyordu.

Bu kalenin yapýlmasýyla Bizans’ýn Karadeniz’le olan baðlantýsý kesilecek ve böylece yardým almalarý önlenecekti.

Sultan Mehmet, yapýlacak kalenin plânlarýný kendi çizdi. Bahar gelmeden Anadolu’dan ve Rume- li’den kereste, taþ, demir taþýndý. Usta ve ameleler bölgeye getirildi. Baharla birlikte Sultan’ýn emriyle kale inþaatýna hemen baþlandý.

(57)

Bir Osmanlý sultanýnýn sýrtýnda yük taþýmasý herkesin gayretini artýyor, devlet büyükleri, âlimler, komutanlar, usta ve amelelerle yan yana duvar örüyorlardý. Sultan Mehmet, meslekleri mimarlýk olan vezirlerini yanýna çaðýrarak kalenin inþaatý ile ilgili emirlerini sýraladý:

– Saruca, kuzey tarafýna düþen burcun sorumlu- luðu senindir.

– Halil Paþa, doðuda yani deniz sahilinde olan burcun sorumluluðu senindir.

– Zaðanos Paþa, yamaçta yani köþede bulunan burcun sorumluluðu senindir. Deniz tarafýnýn yapýmý ile bizzat ben ilgileneceðim.

– Mimar Muslihiddin Aðam, kalenin mimarî so- rumluluðu senindir, diyerek görev paylaþýmý yaptý.

Sultan Mehmet baþarýya ödül, gayretsizliðe ise ceza vereceðini belirterek kalenin yapýmýný âdeta bir yarýþ hâline getirdi. Ýnþaatýn her aþamasýyla ilgilenen genç sultan, bir an boþ durmadan çalýþmalara bizzat katýlýyordu.

Bütün bu hazýrlýklarýn Ýstanbul’un alýnmasý için olduðunu anlayan Ýmparator Konstantin, korku ve telâþ içinde geliþmeleri takip ediyordu. Yapýmýn dur- durulmasý için Sultan Mehmet’e bir elçi heyeti gönderdi.

(58)

Bizans elçileri geldiðinde Sultan Mehmet kale du- varlarýndan birinin örülmesi için ustalarla birlikte çalýþmaktaydý. Elçiler, bir padiþahýn iþçi elbiseleri giyip çalýþmasýna þaþýrmýþlardý. Hatta bir an için padiþahla deðil de bir inþaat ustasýyla görüþtürüldükleri zannýna kapýldýlar.

Bizans elçileri, kale inþaatýnýn yapýlan barýþ an- laþmasýna aykýrý olduðunu iddia ettiler. Anlaþmanýn böyle basit bir sebeple bozulmamasý için padiþahý uyardýlar.

Ancak Sultan Mehmet kararlýydý:

– Ey Rum elçileri!

Size karþý ne bir saldýrýda ne de barýþ þartlarýna aykýrý bir harekette bulunuyorum. Maksadým size zarar vermeyecek þekilde ülkemin menfaatlerini ko- rumaktan ibarettir. Görüyorsunuz ki Asya ve Avru- pa’da ülkemin topraklarý var ve her iki kýt’ada da düþmanlarýmýz var. Rahmetli babam zamanýnda im- paratorunuzun Macarlar ile birleþip, Rumeli’ye geç- mesine engel olmak istediklerini unuttunuz mu?

Babam Rumeli yakasýnda bir hisar yapmaya ta Var- na’da iken yemin etmiþti. Þimdi ben onun yeminini

(59)

kuvvet engel olabilir?

Þimdi gidiniz ve Ýmparatorunuza söyleyiniz.

“Þimdiki Osmanlý padiþahý evvelkilere hiç benzemi- yor.” deyiniz. Allah’ýn izniyle bizim gücümüzün ulaþtýðý yere, imparatorunuzun hayalleri dahi ulaþa- maz!

Elçiler aldýklarý bu sert cevap karþýsýnda hayal kýrýklýðý içinde ülkelerine geri döndüler. Konstantin ikna yoluyla kalenin yapýlmasýný engelleyemeyeceði- ni anlamýþtý. Ancak saldýracak gücü ve cesareti de kendisinde bulamýyordu. Bu yüzden barýþýn de- vamýna karar vermekten baþka çaresi yoktu.

Ýstanbul Boðazý’nýn kýyýsýnda üç ay gibi kýsa bir zaman içinde devasa bir kale yükselivermiþti. Halil, Zaðanos ve Saruca Paþalar kendi sorumluluklarýnda yükselen burçlarýn masraflarýný da kendileri karþý- lamýþlardý. Sultan Mehmet de bu burçlara onlarýn isimlerini vermiþti.

Sultan Mehmet, bu kalenin inþaatýný öyle plân- lamýþtý ki burçlar ve duvarlar “Muhammed” ismini oluþturacak þekilde sýralanýyorlardý. O, Peygamberi- mize olan sevgisini ifade etmek için böyle bir yol seç- miþti.

(60)
(61)

Kaleye bütün boðazý hedef alabilecek toplar ko- nuldu. Buraya dört yüz asker yerleþtiren Sultan Mehmet, kale komutanlýðýna Firuz Aðayý getirerek:

– Bizim iznimizi almadan boðazdan bir gemi da- hi geçmemelidir. Boðazdan geçen her gemi iyice aranacaktýr. Geçiþ parasý ödedikten sonra býrakýla- caktýr. Bu kurallara uymayan gemiler, derhâl top mermileri ile batýrýlacaktýr, emrini verdi.

Böylece Bizans’ýn Karadeniz’le olan baðlantýsý kesiliyor ve bu yol üzerinden yardým almasý engel- lenmiþ oluyordu.

(62)

TERCÝH TERCÝH

Ý Ý

mparator Konstantin, artýk Sultan Mehmet’in niyetinden emindi. Kendi kuvvetiyle, bu müthiþ pa- diþaha karþý ülkesini koruyabilir miydi acaba? Önce- ki kuþatmalarda zor da olsa bunu baþarabilmiþti.

Oysa þimdi karþýsýnda önceki Osmanlý padiþah- larýndan daha kararlý bir genç vardý.

Konstantin, Avrupa’ya elçiler göndererek yardým çaðrýlarý yaptý. Hristiyanlarýn önderi olan Papa’dan yardým sözü aldý. Ancak Papa bir Katolik idi. Bu yardým karþýlýðýnda Hristiyanlýðýn Ortodoks mezhebinden olan Bizans’ýn da Katolik mezhebine geçmesini istiyordu.

Bu istek Bizans’ý içten içe karýþtýrdý. Bizans halký vaktiyle Katoliklerden pek çok zulüm ve iþkence görmüþtü. Bu yüzden Ortodoks Bizanslýlar, Kato- liklerden nefret ediyorlardý. Bizanslýlar sokaklara ta-

(63)

Ýstanbul’da üç yüzden fazla papazdan oluþan bir meclis son kararý vermek için manastýrda toplandý.

Bu sýrada halk meydanlarda toplanmýþ bu top- lantýnýn aleyhine gösteriler yapýyorlardý. Birleþmeyi isteyenlerle istemeyenler arasýnda çok þiddetli tartýþmalar yaþandý.

Konstantin’den sonra Bizans’ýn en yetkili ikinci

(64)

kiþisi olan Notaras, herkesi þaþýrtan þu meþhur sözü söyledi:

– Bizans’ta kardinal külâhý görmektense, Os- manlý sarýðý görmeyi tercih ederim.

Notaras, bu sözüyle aslýnda Osmanlý hoþgörü- sünü dile getiriyordu.

Osmanlýlarýn, fethettiði topraklarda yaþayan in- sanlarýn can ve mal güvenliðini saðlamasý, dinlerine, dillerine karýþmamasý, hatta korumasý ona bu sözle- ri söyletiyordu. Notaras, Katoliklerle birleþmeye karþý çýktý. Ancak Ýstanbul’un savunmasý uðruna meclisin çoðunluðu Katolik mezhebine geçmeyi ka- bul edince, Bizanslýlar da Katolik mezhebine girmiþ oldu.

Birleþmeyi hazmedemeyenler, bir kâðýda “Sefil Rumlar, Allah’tan ümidinizi neden kestiniz ve Frenklerin kuvvetine bel baðladýnýz! Bunlarýn nesine inandýnýz. Kaybolacak þehirle beraber dininizi de kaybediyorsunuz.” yazarak manastýrýn kapýsýna astýlar.

Bu sözler Bizans halkýný çok etkiledi ve daha büyük gösteriler yapýlmasýna sebep oldu.

Ancak birleþme kararý deðiþmedi. Konstantin,

(65)

ÞÂHÎ ÞÂHÎ

S S

ultan Mehmet’in gecelerinin ayrýlmaz parçasý olmuþtu fetih. O, gece demeden, gündüz demeden, yatakta olsun, ayakta olsun, ne gibi savaþ oyun- larýyla Ýstanbul’u alacaðýný plânlýyordu. Eline kâðýt kalem alýp, hisarlarý çiziyor, uzmanlara bu sahalarda toplarý nerelere yerleþtireceklerini, nerelere yer altý tünelleri açacaklarýný, nerede savunma hattý oluþtu- racaklarýný anlatýyordu. “Nereden hendeklerle giri- lebilir, merdivenler hangi duvara dayandýrýlma- lýdýr?” Bütün bu ayrýntýlarý düþünüyor, fethi tekrar tekrar hayalinde canlandýrýyordu.

Ýstanbul, o güne kadar defalarca kuþatýlmýþtý.

Sultan Mehmet’in babasý da dahil olmak üzere bu kuþatmalarda hiçbir hükümdar baþarýlý olamamýþtý.

Sultan Mehmet, bu baþarýsýzlýklarýn sebepleri üze- rinde yýllarca düþünmüþ, kendince çözümler geliþtir- miþti. Ona göre Ýstanbul’un hem karadan hem de- nizden kuþatýlmasý gerekirdi ki bu zamana kadar yalnýzca karadan kuþatýlmýþtý. Ayrýca surlar çok güçlüydü. Saldýrýlarda kullanýlan toplar küçük

(66)
(67)

dökümcülüðü” üzerine eðitim almýþtý.

Sultan Mehmet, yýllardýr üzerinde çalýþtýðý görülmemiþ güçte yeni bir topun plânlarýný çizmeyi nihayet tamamlamýþtý. Þimdi sýra bu toplarýn dökümünü yapacak ustalarýn bulunmasýna gelmiþti.

Araþtýrmalarý, genç sultaný “Urban” adýnda bir top dökümcüsüne götürdü. Urban, Bizans’ýn hizme- tinde çalýþmýþ, ancak onlardan gereken ilgiyi görme- yince Osmanlý Devleti’ne sýðýnmýþ Macar asýllý bir top dökümcüsüydü. Bu bakýmsýz ve fakir ihtiyar, Sultan Mehmet’in sanatkârlara daha çok para verdi- ðini duymuþ ve bu yüzden Edirne’ye gelmiþti.

Sultan Mehmet, huzuruna çaðýrdýðý Urban’a çiz- diði plânlarý göstererek sordu:

– Ýstanbul surlarýný yerle bir edecek bu toplarý dökebilir misin?

Urban, ömründe bu büyüklükte bir top dökme- yi hayalinden bile geçirmemiþti. Sultan Mehmet’in bizzat kendisinin keþfettiði toplar, Urban’ý hayrete düþürdü. Yine de bunu denemeyi düþündü ve:

– Sultaným, ben bu iþin ustasýyým. Deðil Ýstan- bul surlarýný, size daðlarý delecek toplar dökebilirim, dedi. Urban’ýn sözleri, genç sultanýn çok hoþuna git- ti. Urban’a ihtiyaçlarýný gidermesi için yardýmda bu- lundu. Mimar Muslihiddin ve Saruca Paþayý da Ur-

(68)

ban’la birlikte çalýþmak üzere görevlendiren Sultan Mehmet, hazýrlýklarýn hemen baþlamasý emrini ver- di.

Üç usta, gece gündüz çalýþtý. Sultan Mehmet de çalýþmalarýn her aþamasýný titizlikle takip etti. Bir- kaç hafta sonra büyük çapta bir top, genç sultana takdim edilmiþti bile. Bu top, Anadolu Hisarý’nda kulelerden birine yerleþtirilerek emirlere uymayan bir düþman gemisi üzerinde denendi. Tek atýþta gülleler hedefe tam isabet etti ve gemi batýrýldý.

Bütün bu olanlarý burçlardan izleyen Sultan Mehmet:

– Bu yetmez, daha güçlü toplar dökmelisiniz, emrini verdi.

Yeni top, birkaç hafta içinde hazýrlandý. Bu dev top, iki buçuk metre çapýnda ve dört yüz kilo aðýrlýðýndaki gülleleri ateþleyebiliyordu.

Eþi görülmemiþ bu silâhýn denenmesi için Edir- ne’de Eskisaray önündeki meydan seçildi. Toplar, her biri altmýþ çift öküz ve üç yüz asker tarafýndan çekilerek Eskisaray önüne getirildi. Tellâllar, halkýn gürültüden korkmamasý ve hamile kadýnlarýn ço-

(69)

gürültüyle patlayan top, yüzlerce kiloluk güllesini bir kilometreden daha uzaða fýrlattý. Güllenin düþtüðü yerde iki metre derinliðinde bir çukur oluþ- tu.

Topun atýldýðý yerden güllenin düþtüðü yere at süren Sultan Mehmet:

– Ýþte aradýðým silâh, diyerek memnuniyetini di- le getirdi. Genç sultan, bu silâha “þaha, padiþaha ait”

anlamýna gelen “þâhî” ismini verdi.

Sultan Mehmet, Ýstanbul’un fethine doðru bir adým daha atmanýn mutluluðu içindeydi. Diðer hazýrlýklar için hiç vakit kaybetmeden iþe koyuldu.

(70)

BÝZANS K

BÝZANS K ORK ORK U ÝÇÝNDE U ÝÇÝNDE

N N

otaras, telâþ içinde Konstantin’in odasýna girdi. Sesi âdeta titriyordu:

– Sonumuz yaklaþýyor, efendim. Osmanlý hiç kimsenin önünde tutunamayacaðý bir topçu gücü oluþturuyor. Hele Sultan Mehmet öyle bir silâh icat etmiþ ki...

Konstantin, ellerini havaya kaldýrarak Nota- ras’ýn sözünü kesti. Ýmparator, yardýmcýsý Notaras’ýn aksine oldukça rahattý:

– Hey Notaras, güldürme beni. Bu surlar ne silâhlar gördü. Bin yýldýr hiçbir güç bu surlarý aþa- madý. Þehrimiz dünyanýn en güçlü surlarý ile koru- nuyor. Osmanlý da bu surlardan eli boþ dönecektir.

Buna inan!

Notaras, imparatorun bu rahatlýðýna þaþýrmýþtý:

– Efendim, surlarýmýzda yer yer bozulmalar var.

(71)

Konstantin, elini çenesinin altýna koyup düþünmeye baþladý. Ülkesi ekonomik sýkýntýlar için- deydi. Bin yýllýk Bizans en zor günlerini yaþýyordu.

Halký fakirleþmiþti ve sefil bir hayat yaþýyordu.

Halkýn ve devletin durumu, az sayýdaki Bizans zen- ginlerinin umurlarýnda bile deðildi.

Ýmparator, elleri arkasýnda, kafasý önüne eðik vaziyette salonu bir iki turladýktan sonra:

– Haklýsýn Notaras. Ancak ülkemizin içinde bu- lunduðu bu durumda, nasýl yardým alýp surlarý ona- rabiliriz? Boðazlar Osmanlý tarafýndan kesilmiþ du- rumda. Karadeniz üzerinden gelecek her yardýmý önlüyorlar, dedi.

Notaras, biraz düþündükten sonra büyük bir bu- luþ yapmýþçasýna yerinden sevinçle fýrladý:

– Ýmparatorum, þehrimizde eskimiþ kiliseler, mezar taþlarý, harap olmuþ binalar var. Bunlarý yýkýp elde ettiðimiz malzemeyi kalenin onarýmýnda kulla- nabiliriz.

Bu fikir Konstantin’in aklýna yatmýþtý:

– Çok doðru Notaras, hemen hazýrlýklara baþla- malýyýz. Çünkü Sultan Mehmet boþ durmuyor, biz de boþ durmamalýyýz. Hemen, savaþ meclisini top- layýp yapýlacak iþler hakkýnda görev bölümü ya- palým.

(72)
(73)

Notaras meclisi toplantýya çaðýrmak üzere Konstantin’in yanýndan ayrýldý.

Bizans Ýmparatoru, Hristiyanlýk için kutsal sayýlan Ýstanbul’u sonuna kadar korumaya ka- rarlýydý. Hemen çevredeki mezar taþlarý söküldü.

Terk edilmiþ kiliseler ve büyük binalar yýkýlarak elde edilen malzemeler surlara taþýndý.

Ancak þehir halký fakirliðin yanýnda ayný zaman- da ahlâkî bir çöküntünün içindeydi. Surlarýn onarýmý sýrasýnda þehri ancak bu surlarýn koruyabile- ceði düþünülmeden büyük yolsuzluklar yapýlýyordu.

Ýki adam, surlarýn onarýmý için halktan toplanýp kendilerine teslim edilen paralarýn bir kýsmýný çalmýþtý. Bizans gemilerinin tayfalarý hâlâ birbirleri- ni soymaya çalýþýyordu.

Halkýn bu durumu Konstantin’i iyice umutsuz- luða düþürüyordu. Sultan Mehmet’e barýþ teklif ede- rek ülkesini kurtarmak düþüncesiyle Edirne’ye bir elçi heyeti gönderdi.

(74)

OSMANLI MUHBÝRÝ OSMANLI MUHBÝRÝ

S S

ultan Mehmet, saray avlusunda yürüyüþ ya- parken Bahadýr’ýn yeni elde ettiði bilgileri dinliyor- du. Tahta geçtikten sonra Sultan Mehmet, Ba- hadýr’ýn Bizans sarayýnda bahçývan olarak görev al- masýný saðlamýþtý. Bahadýr, elde ettiði bütün bilgile- ri getirerek, Osmanlý sultanýný, Konstantin’in her yaptýðýndan haberdar ediyordu. Bizans yöneticileri, bahçývanlarýnýn bir Osmanlý casusu olduðunu hiçbir zaman anlayamadý.

Sultan Mehmet, dâhiyane bir dünya siyaseti uy- guluyordu. Osmanlýlarýn Avrupa’nýn her ülkesinde Bahadýr gibi casuslarý vardý. Düþmanlarýn giriþeceði her hareketi önceden öðreniyor, ona göre tedbirler alýyordu.

Bahadýr elde ettiði bilgileri genç sultana bir bir anlattýktan sonra :

(75)

Marmara Denizi üzerinden Ýstanbul’a ulaþtý. Bu kadýrgalardaki askerler ve silâhlar karaya çýkarýlarak þehrin savunmasýna tahsis edildi.

Sultan Mehmet, kararlý bir ses tonuyla:

– Bahadýr, dünya bir araya gelip Ýstanbul’u sa- vunsa bile Allah’ýn izniyle bu þehri fethedeceðiz, de- di.

Bahadýr anlatmaya devam etti:

– Efendim, Ýstanbul’a sürekli olarak özellikle gönüllülerden oluþan yardýmlar gelmeye devam edi- yor. Ancak bu yardýmlarýn yanýnda þehri terk eden- lerin sayýsý da küçümsenmeyecek boyutta. Kara ta- rafýndaki surlarýn önüne hendekler kazýldý. Ýçi deniz suyuyla dolduruldu. Kapýlarýn arkalarýna duvarlar örüldü. Konstantin, en güvendiði askerleri güçlü silâhlarla donatarak kara tarafýnýn savunmasýyla görevlendirdi. Efendim bu yüzden kara tarafýndaki savaþ þiddetli geçeceðe benzer.

Sözün burasýnda yanlarýna gelen Çandarlý Halil Paþa, Konstantin’in elçilerinin geldiðini ve görüþme talep ettiklerini söyledi.

Elçiler içeri alýndý. Genç sultanýn önünde saygýy- la eðilen elçilerden biri söze baþladý:

– Efendim, Ýmparatorumuz Konstantin, þu

(76)

sözlerini sizlere iletmemizi buyurdu.

Bizans elçileri, Konstantin’in mektubunu açarak okumaya baþladýlar. Ýmparator Konstantin, uzun mektubunun sonunda þunlarý yazmýþtý:

– Eðer Allah, þehrin senin eline geçmesini dile- miþse buna kimse engel olamaz. Ancak O, sana barýþ düþüncesini ilham ederse bu beni mutlu edecektir.

Bununla beraber, þehrin kapýlarýný kapattým ve onu milletimin kanýnýn son damlasýna kadar savuna- caðým.

Elçileri hoþgörüyle dinleyen Sultan Mehmet, on- larý umutsuz bir þekilde ülkelerine geri gönderdi. Bi- zans, Osmanlý Devleti’nin Asya ve Avrupa’daki top- raklarýnýn arasýnda kalan ve her türlü kötülüðün öncülüðünü yapan bir çýbanbaþý gibiydi. Bu çýbanýn temizlenmesi ve yok edilmesi lâzýmdý. Bundan vaz- geçilemezdi.

(77)

FETHE DOÐRU FETHE DOÐRU

Y Y

aklaþýk yetmiþ bin kiþiden oluþan Osmanlý Ordusu, kýþý hummalý bir hazýrlýk içinde geçirdi. Os- manlý sýnýrlarýndaki bütün silâhlý kuvvetler, Ýstan- bul’un fethi için seferber edildi. Ýstanbul’un ku- þatýlmasýnda kullanýlacak þâhî toplarý iki ay öncesin- den Edirne’den yola çýkarýlmýþ, Ýstanbul önlerine ge- tirilmiþti. Ayrýca Karaca Paþa, emrindeki kuvvetler- le Ýstanbul’un çevresindeki topraklarýn alýnmasýný saðlayarak, buralardan gelebilecek saldýrýlarýn önünü kesmiþti.

Baharýn gelmesiyle Sultan Mehmet, hareket em- rini verdi. Osmanlý ordusu, haftalarca süren yolculu- ðun ardýndan Ýstanbul önlerine geldi. Genç padiþah, karargâhýný Topkapý civarýnda kurdu. Karargâh, et- rafýna hendekler kazýlarak korumaya alýndý.

Ayný tarihlerde Edirne’den hareket eden Os- manlý donanmasý da Gelibolu’dan hareket edip Dol- mabahçe ve Beþiktaþ önlerine demirledi. Donanma- daki gemiler, kereste, taþ ve top mermisi yüklüydü.

(78)

Osmanlý ordusu, Ýstanbul surlarýný kuþatmak için yerini almýþtý. Sultan Mehmet cuma namazýný ordusu ile birlikte kýldý. Ardýndan da orduya bir ge- çit töreni yaptýrdý. Bütün bu olanlar, Bizanslýlar ta- rafýndan korku dolu gözlerle izleniyordu. Osmanlý ordusu, genç padiþahýn önünden büyük bir coþku içinde geçiyordu. Kýlýçlar ellerde, mýzraklar havada, at kiþnemeleri arasýnda bu kahraman savaþçýlar ar- kalarýnda bir toz bulutu býrakarak yürüyorlardý. Bu ordu, komutanýndan askerine kadar yüksek bir ide- alle doluydu. Peygamber Efendimizin vaktiyle müjdelediði fethi gerçekleþtirip, “güzel askerler” ve

“güzel komutanlar” olmaktý gayeleri.

(79)

HALÝÇ’Ý K

HALÝÇ’Ý K AP AP AT A T AN ZÝNCÝR AN ZÝNCÝR

B B

izans Ýmparatoru Konstantin, o zamana ka- dar hiç düþünülmeyen denizden kuþatma fikrini Sul- tan Mehmet’in gerçekleþtireceðini anlamýþtý. Beþik- taþ sahillerinde demirleyen gemiler bunun iþaretiydi.

Oysa Konstantin, ordusunun önemli kýsmýný kara tarafýna yýðdýrmýþtý. Denizden gelebilecek bir saldýrý Bizans’ýn sonu olabilirdi. Bu gemilerin Haliç’e giri- þini mutlaka önlemeliydi.

Uzun süre bunun çaresini düþünen Konstantin ve yardýmcýlarý, sonunda Haliç’in aðzýný kalýn zincir- ler germek suretiyle kapatmaya karar verdiler.

Böylece Osmanlý gemileri, zinciri aþamayacak ve de- nizden saldýrýlar önlenmiþ olacaktý. Hemen metre- lerce uzunlukta kalýn zincirler hazýrlandý. Bu zincir- ler, Haliç sularýna boydan boya gerildi. Zinciri koru- mak üzere büyük savaþ gemileri zincir çevresinde mevzilendi.

(80)

Konstantin haklýydý. Bu zincirin gemilerle aþýl- masý imkânsýzdý. Ancak onun da tahmin edemediði þey, genç sultanýn üstün dehasýydý. Sultan Mehmet, vakti geldiðinde bunun da bir çaresini bulacaktý.

(81)

ÝSTERÝZ KÝ SA

ÝSTERÝZ KÝ SA V V AÞ OLMASIN AÞ OLMASIN

B B

ütün hazýrlýklar tamamlanmýþtý. Sultan Mehmet, Türk-Ýslâm geleneðine uyarak savaþa baþ- lamadan önce Mahmut Paþayý Bizans’a elçi olarak gönderdi.

Mahmut Paþa, kendisini nezaketle karþýlayan Konstantin’e Sultan Mehmet’in teklifini sundu:

– Sultanýmýz boþ yere kan dökülmesini isteme- mektedir. Ýstanbul, önünde hiçbir gücün dayanama- yacaðý bir ordu ile kuþatýlmýþtýr. Eðer sultanýmýzýn þu iki teklifinden birini kabul ederseniz, kuþatmadan vazgeçilecek ve sizlere zarar verilmeyecektir.

Sultanýmýzýn tekliflerinin birincisi þudur: Ýslâm dinini kabul edin. Ülkeniz bir Ýslâm ülkesi olsun.

Ýkincisi, þehri savaþsýz teslim edip Osmanlý Dev- leti’nin vatandaþlarý olunuz. Bu durumda dininizi muhafaza edebilirsiniz.

Üçüncüsüne gelince... Bu iki tekliften birini ka- bul etmezseniz, savaþý kabul etmiþ olursunuz. Yalnýz

(82)

bu durumda sonunuz ilk iki teklifteki durumlardan daha kötü olacaktýr.

Konstantin, bu teklifler karþýsýnda öfkelenmiþti:

– Onun dedeleri de çok defa geldi bu surlarýn önüne. Hepsi de Bizans surlarýnýn saðlamlýðýný gördüler, derslerini alýp geri döndüler. Siz bu surlarý bahçe duvarlarýnýzla karýþtýrdýnýz galiba.

Mahmut Paþa :

– Bir kere üç þey eskisinden çok farklý. Birincisi, þehrin surlarý böylesi bir orduyla ilk defa ku- þatýlmaktadýr. Ýkincisi, Bizans Ýmparatorluðu, tarihi boyunca hiç bu kadar zayýf düþmemiþtir. Üçüncüsü, bir tanesini elli çift öküzün çekerek getirdiði, nam- lusunda insanlarýn dolaþabildiði toplarýmýzý surlar- dan herhâlde sizler de seyretmiþsinizdir. Bu toplara deðil surlar, daðlar bile dayanmaz, bilesiniz.

Konstantin, surlarýn aþýlamayacaðýna inanýyor- du. Mahmut Paþaya cevabý gecikmedi:

– Bütün Bizans’ý çevreleyen yirmi metre geniþli- ðinde ve on metre derinliðindeki hendekleri nasýl aþabilirsiniz? Sultanýnýza söyleyin bu beyhude sevda- dan vazgeçsin. Eðer Sultan Mehmet kuþatmayý

(83)

olacaktýr. Bunu böyle bilesiniz, diyerek sözlerini ta- mamladý ve Mahmut Paþaya elinin tersiyle kapýyý gösterdi.

Mahmut Paþa, kapýya doðru ilerlerken durup geriye döndü:

– Ta Rumeli Hisarý’nýn yapýmýndan beri yapýlan hazýrlýklarýn hepsi Bizans için çok fazla. Bu gücün yarýsý bile Ýstanbul’u almak için yeter. Sultan Meh- met, þehrin zarar görmemesi ve kan dökülmemesi için beni gönderdi. Ancak görüyorum ki bu müthiþ

(84)

gücü görmek istemiyorsunuz. Þimdi gidiyorum.

Bizden günah gitti. Ben dinimin emrini yerine getir- dim. Düþünmek için bir geceniz var. Unutmayýn, ilk top gün doðarken patlayacaktýr.

Son sözlerini söyleyen Mahmut Paþa, Konstan- tin’in sarayýndan ayrýldý.

(85)

PEYGAMBER MÜJDESÝ PEYGAMBER MÜJDESÝ

G G

üneþin ilk ýþýklarý ile Topkapý önündeki þâhî topu ateþlendi. Dev namlulardan yýldýrým gibi fýrla- yan koca gülleler, surlara öylesine hýzla çarpýyordu ki, sert kayalardan yapýlmýþ kalýn surlar delik deþik oluyordu. Patlayan toplarýn gürültüsü, þehri derin- den sarsýyor, halký dehþet ve korku içinde býrakýyor- du.

Dünyanýn bu en saðlam surlarý, Osmanlý top- larýnýn kahredici darbeleri altýnda yavaþ yavaþ erime- ye baþladý.

Konstantin ve yardýmcýlarý, toplarýn gücünü küçümsemekle büyük bir hata etmiþlerdi. Yüzlerce yýl þehirlerini koruyan surlarýn bu defa iþe yaramaya- caðýndan korkan Konstantin, geceleri surlarda açýlan delikleri kapattýrýyor, top güllelerinin etkisini azaltmak için surlara içi yün dolu çuvallar astýrýyor- du. Bizans askerleri durmaksýzýn aðaç gövdeleri, ka- laslar ve toprak dolu fýçýlarla gedikleri saðlam- laþtýrmaya çalýþýyorlardý. Ancak top ateþi öylesine hýzlý ve þiddetliydi ki Bizanslýlarýn onarým iþini yetiþ- tirmesi âdeta imkânsýzdý.

(86)
(87)

Osmanlý ordusundaki lâðýmcý birlikleri, surlarý oyarak ya da surlarýn altýndan tüneller açarak asker- lerimize yol açmaya çalýþýyorlardý. Bizanslýlar ise lâðýmcýlarý engellemek için, “Rum ateþi” adýnda yapýlýþýný yalnýz kendilerinin bildiði bir silâhý kul- lanýyorlardý. Bir çeþit yangýn bombasý sayýlabilecek Rum ateþi, Bizans’ýn millî silâhýydý. Bu silah Os- manlý ordusuna büyük kayýplar verdiriyordu.

Sultan Mehmet, lâðýmcýlarýn zorlandýðýný görünce kulelerle surlarýn üstünden içeri sýzýlmasýný emretti. Bunu gerçekleþtirmek için de üç kat deriy- le kaplý, boyu surlardan daha yüksek bir aðaç kule yaptýrdý. Bu kulenin tepesine askerler yerleþtirilerek içeri atlamasý için surlara yaklaþtýrýldý. Ancak Rum- lar bu kuleleri ateþe verdiler. Bu giriþim de böylece sonuçsuz kaldý.

Böylece bir hafta geçti. Surlarda gedikler açýl- masýna raðmen, Osmanlý ordusu henüz önemli bir sonuç elde edememiþti.

Bunun üzerine Sultan Mehmet, daha büyük bir saldýrý için þafak vakti hücum emrini verdi.

Korkusuz Osmanlý askerleri mehter marþlarý arasýnda “Allah Allah!” diye kükreyerek hendekleri aþýp kale kapýlarýný ateþe verdiler. Merdivenleri sur- larýn duvarlarýna dayayarak burçlara týrmanmaya

(88)

çalýþtýlar, ancak üzerlerine dökülen kýzgýn yaðlar ve ok yaðmuru altýnda burçlara ulaþamadan þehit oldu- lar. Çarpýþma akþama kadar sürdü. Ancak þehre bir tek Osmanlý askeri dahi girmeyi baþaramadý.

(89)

BRE NASIL BRE NASIL MAÐLÛP OL

MAÐLÛP OL URSUNUZ URSUNUZ

S S

ultan Mehmet, surlarýn etrafýnda savaþ mey- danýný inceliyordu. Þehit olan askerler hakkýnda bil- gi alýyor, gazilere moral veriyordu.

Saruca Paþa, telâþ içinde Sultan Mehmet’in yaný- na geldi:

– Sultaným, üç savaþ gemisi Çanakkale Boðazý’ný aþmýþ, Ýstanbul’a varmak üzereler. Bu gemileri mut- laka durdurmalýyýz!

Papa verdiði sözü tutmuþ, Bizans’a yardým için üç savaþ gemisini yola çýkarmýþtý.

Sultan Mehmet, öfkeyle haykýrdý:

– Demek yardým alýyorlar ha! Tez Baltaoðlu Süleyman Beye haber salýna. Donanma gemileri önlerini kessin. Bilhassa zincirin önü iyi tutula.

Saruca Paþa hýzla atýna atlayarak Süleyman Beye haber uçurdu.

(90)

Baltaoðlu Süleyman Bey komutasýndaki Os- manlý gemileri, düþman gemilerini Yedikule önlerin- de karþýladý. Bu gemiler Osmanlý gemilerine göre daha güçlü, güverteleri yüksek ve savaþ yetenekleri daha üstündü. Süleyman Bey, gemilere yeterince yaklaþtýðýný anlayýnca saldýrý emrini verdi. Korkunç bir çatýþma baþlamýþtý. Bu çatýþma, kýyýdan hem Os- manlý hem de Rumlar tarafýndan dikkatle izlenmek- teydi. Sultan Mehmet ise Zeytinburnu sahilinde be- yaz atýnýn üzerinde, denizin ortasýndaki bu müthiþ savaþý takip ediyordu.

Gemilerden gemilere mýzraklar fýrlatýlýyor, kimi- leri de alttan ateþ tutarak gemileri yakmaya çalýþýyordu. Kimi ok atýyordu, kimi de taþ. Kimi as- kerlerimiz gemilere fýrlattýklarý urganlara asýlýp týrmanmaya çalýþýyordu. Düþman gemisindeki as- kerlerse tepeden týrnaða zýrhla kaplý vücutlarýný bu saldýrýlardan korumaya çalýþýyorlardý. Çatýþma çok þiddetli geçiyordu. Baltaoðlu Süleyman Bey aldýðý kýlýç darbesiyle sol gözünü kaybetmiþti.

Osmanlý donanmasý, savaþý kazanmak üzereyken anîden çýkan lodos her þeyi deðiþtirdi. Þiddetli rüzgârý arkasýna alan düþman gemileri, yelkenlerini

(91)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmanın amacı: bir sosyal pazarlama aracı olarak sigara bırakma kamu spotlarına yönelik bilişsel tutum, duygusal tutum ve etiksel algıların, sigara

Bir sanat eseri için farklı dönemde farklı yorumların yapılması, sanatın içinde bulunduğu dönemdeki sosyal yapıyla da doğru orantılı olarak değişmektedir.. Sosyolojik

hakkında silahla tehdit suçunu işlediği iddiasıyla yargılama yapılmış, yapılan yargılama sonucunda çocuk hakkında 2 YIL HAPİS CEZASI verilmiş, verilen

Tüketicilerin spor merkezi seçiminde, pazarlama karması elemanları ile ilgili faktörlerin, katılımcıların gelir durumuna göre farklılaşıp farklılaşmadığına

Özdemir [17] tarafından Gobio gymnostethus türünün üreme ve büyüme biyolojisi üzerine yürütülen çalışmada bu türün Melendiz Nehri’nde dağılım gösteren

Bu tez çalışmasında elektrik ve manyetik özellikleriyle birlikte bir çok yönden incelenen fakat dinamik faz geçişleri bakımından üzerinde hiçbir çalışma

explain the different dynamics behavior of tumor cells such as tumor dormant state, tumor remission and uncon- trolled tumor

Vakıf Kültür Varlıklarını Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi (KURAM) kapsamında üniversitenin akademik araştırma ve öğretim ihtiyaçlarının giderilmesi ve