• Sonuç bulunamadı

HA HA YALLERÝ V Y ALLERÝ V ARDI ARDI ÝST ÝST ANBUL ÜZERÝNE ANBUL ÜZERÝNE

Belgede FATÝH SULTAN MEHMET a (sayfa 21-33)

Þ Þ

ehzade Mehmet, üç gündür uyumamýþtý. Sa-bah ezaný yakýndý. Saatlerdir bir takým çizimler yap-týðý masasýndan kalkýp abdest aldý. Yanýndan ayýr-madýðý mushafýný açtý. Bir süre Kur’ân-ý Kerîm oku-du. Bahçeyi kaplayan kuþlarýn sesleri, yarý açýk du-ran pencereden içeri doluyor, Mehmet’in billur sesi-ne eþlik ediyordu.

Bahadýr’ý, herkesten habersiz olarak, tehlikeli bir göreve salmýþtý ve þimdi sabýrsýzlýkla onun dönmesi-ni bekliyordu.

Bütün gece Ýstanbul’u düþünmüþ, bu güzel þehir üzerine kurduðu hayallere yeni hayaller eklemiþti.

Odanýn ortasýnda duran geniþ masanýn üzeri, hayal-lerini gerçekleþtirecek kuþatma plânlarýný çizdiði kâ-ðýtlarla doluydu.

Hocasý Molla Hüsrev’in sözlerini hatýrladý. Uzun zaman önce hocasý, Ýstanbul’u uzun uzun an-lattýktan sonra þunlarý söylemiþti:

“Bu sözlerimi iyi dinleyiniz þehzadem. Ýstanbul,

Peygamber Efendimizin övdüðü bir þehirdir.

Peygamberimiz, “Ýstanbul, elbet bir gün fethedi-lecektir. Onu fetheden komutan (emir) ne güzel ko-mutan ve onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”

sözleriyle yüzlerce yýl öncesinden bu þehrin bir gün Müslümanlarýn eline geçeceðini muþtulamýþtýr.

Kahraman ecdadýmýz Ýstanbul’u defalarca ku-þatmýþlar, ancak bu þeref onlara nasip olmamýþtýr. Bu uðurda çok canlar feda edilmiþtir. Muhterem ba-banýz Sultan Murat Hanýn bu uðurdaki gayretleri malûmunuzdur. Siz de bir gün Osmanlý tahtýný dev-raldýðýnýzda bu gayretleri devam ettirmelisiniz.”

Molla Hüsrev’in bu sözlerini hiç unutamýyordu.

Bu ne büyük þerefti. Bu ne güzel müjdeydi. Pey-gamber Efendimiz, Ýstanbul’u fethedecek kuman-dan için “ne güzel kumankuman-dan” bu uðurda savaþan askere de “ne güzel asker” diyordu.

O, yolunu çizmiþti. Ýstanbul’u fethederek Pey-gamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâmýn övdüðü “gü-zel kumandan” olmaya azmetmiþti. Gerekirse bu uðurda canýný verecekti.

Henüz on bir yaþýndaydý. Bir gün büyüyecek ve Osmanlý Devleti’nin baþýna geçecekti. Ýþte o zaman bu hayalini gerçekleþtirecekti.

Þehzade Mehmet, küçük yaþýna raðmen önemli

görevler üstlenmiþti. Amasya’ya vali olarak tayin edildiðinde, henüz altý yaþýndaydý. On yaþýna geldi-ðinde ise Manisa valisi olmuþtu. Bunlar elbette bir çocuk için çok büyük sorumluluklardý. Ancak bu Osmanlý Devleti’nin bir eðitim metoduydu. Þehza-deler, iyi yetiþmeleri için küçük yaþlarda önemli dev-let görevlerine atanýrlar, “lala” denilen tecrübeli ki-þiler de onlara yol gösterirlerdi. Þehzadeler bu görev-lerini yerine getirirken, bir yandan da eðitimlerine devam ederlerdi.

Þehzade Mehmet, kapýnýn çalýnmasýyla birlikte derin düþüncelerinden sýyrýldý. Gelen Bahadýr’dý. Bu cesur asker korkusuzca Ýstanbul surlarýndan içeri girmiþ ve Þehzade Mehmet’in istediði bütün bilgile-ri toplayýp getirmiþti. Mehmet’in en iyi arkadaþýydý Bahadýr. Yaþý Mehmet’ten büyüktü. Osmanlý ordu-sunda cesareti ve kahramanlýðý ile çok sevilen asker-lerden biriydi.

Bahadýr:

– Selâmünaleyküm þehzadem, diyerek içeri gir-di. Yorulmuþ ve nefes nefese kalmýþtý. Aldýðý tehlike-li görevi baþarmýþ olmanýn huzuru yüzünden okunu-yordu.

– Hoþ geldin Bahadýr! Kaç gündür merak için-deyim. Hele anlatýver neler öðrendin, dedi.

Bahadýr, heyecan içinde anlatmaya baþladý:

– Efendim, buyurduðunuz gibi Ýstanbul sur-larýný inceledim. Bugüne dek gördüðüm en güçlü surlar. Bu muhteþem kalenin yüksekliði on beþ met-reye ulaþýyor. Ýstanbul, arka arkaya sýralanmýþ iki ayrý sur tarafýndan korunuyor. Ýç içe duvarlarýn arasýndaki mesafeyide düþünürsek, kalenin geniþliði yetmiþ metreye varýyor. Her birinde keskin ni-þancýlarýn yer aldýðý doksan altý kulesi var. Çifte sur-larýn arasýna yirmi metre geniþliðinde derin hendek-ler kazýlmýþ.

Bahadýr derin bir nefes aldý. Getirdiði torbayý þehzadeye vererek anlatmaya devam etti:

– Efendim, bu getirdiðim parçalarý inceleterek kale duvarlarýnýn dayanýklýlýðýný anlayabiliriz. An-cak surlar çok saðlam. Silâhlar ve top mermileri ile bu duvarlarý delip geçmek mümkün görünmüyor.

Bilhassa deniz tarafýndan bu surlara ulaþmak olduk-ça zor.

...

Sabah ezaný okunuyordu. Þehzade Mehmet:

– Yorulmuþsundur Bahadýr, hele biraz soluklan.

Bu arada vakit geç olmadan namazýmýzý kýlalým, de-di. Bu iki dost, bir süre sonra birlikte sabah na-mazýna durdular.

Namazýn ardýndan sarayýn bahçesine çýktýlar.

Hava aydýnlanmýþtý. Bahçeyi dolduran aðaçlarýn dallarýna tüneyen kuþlarýn cývýltýsý, çiçek kokularýyla birlikte bu serin bahar sabahýnýn güzelliðine ayrý bir güzellik katýyordu. Bahadýr, Þehzade Mehmet’e Ýstanbul’u, Þehzade Mehmet de Bahadýr’a bu þehir üstüne kurduðu hayalleri anlattý. Saatlerce konuþtu-lar. Vakit ilerlemiþ, Mehmet’in ders saati gelmiþti.

Hocalarýnýn yanýna gitmek üzere saraydan ayrýldý.

ÝÞTE BU ÝÞTE BU

ÝT ÝT AA AA T ETMEN ÝÇÝN T ETMEN ÝÇÝN

M M

ehmet, ders aldýðý hocalardan özellikle Molla Hüsrev ve Molla Güranî’ye büyük saygý du-yuyordu. Ýkisi de devrin önde gelen ve saygý duyu-lan bilginleriydi. Molla Güranî ile ilk tanýþma an-larýný unutamýyordu. Çok deðil, daha birkaç yýl önce hocalarýnýn sözünü bazen kulak ardý edebilen bir ço-cuktu. Okuyup araþtýrmaktan ziyade savaþ sanatýna ilgi duyuyordu. Belki de bu yüzden babasý Sultan Murat, daha disiplinli bir hoca olan Molla Güranî’yi onun eðitimiyle görevlendirmiþti. O günleri hatýr-ladýðýnda, içini derin bir mahcubiyet duygusu kaplýyordu.

Yine haylazlýk yaptýðý günlerden birinde, ders vermek için odasýna gelen Molla Güranî’nin elinde bir sopa vardý. Mehmet, hayret ve þaþkýnlýkla

ho-– Eðer üzerinize tembellik tozlarý bulaþýrsa, bu sopayla tozlarýnýzý alacaðým. Bu babanýzýn emridir, cevabýný vermiþti.

Bu sýrada Þehzade Mehmet, hocasýný biraz hafife alýr gibi olmuþtu, Molla Güranî de elindeki sopayla onun koluna hafifçe vurarak:

– Ýþte bu itaat etmen için, diyerek uyarmýþtý. O zaman Þehzade Mehmet, Molla Güranî’nin disiplin ve ciddiyetini anlamýþtý.

Þehzade Mehmet, yýllar önce yaþadýðý bu hatý-rayý ömür boyu unutamayacak ve hocalarýna karþý her zaman derin bir saygý içinde olacaktý.

Molla Güranî’nin ve Molla Hüsrev’in elinde Mehmet’in haylazlýðý gitmiþti. Kýsa sürede, çok okuyan, araþtýran, öðrenme merakýyla dolu çalýþkan bir öðrenci olmuþtu. Düþünmenin zevkini, öðren-menin tadýný almýþtý artýk. Bu da onu ileride çaðýnýn en bilge kiþilerinden biri yapacaktý.

Þehzade Mehmet, hocasý Molla Güranî’yi her za-manki gibi ayakta karþýladý. Bu büyük âlimin ak sa-kallarýyla baþýndaki beyaz sarýðý bütünlük oluþturu-yor, nurlu yüzüne ayrý bir sevimlilik katýyordu. Þeh-zade Mehmet, hocasýnýn karþýsýnda saygýyla eðilerek elini öptü. Hocasýnýn iþaretiyle yerine oturdu. Ba-hadýr ile giriþtikleri maceradan hiç söz etmedi.

Dersi her zamanki gibi dikkatle dinledi.

Dersin sonunda Molla Güranî:

– Bakýnýz oðul, çalýþkanlýðýnýzla, baþarma azmi-nizle kýsa zamanda geliþtiniz. Edebiyatta, astrono-mide, matematikte büyük mesafeler kat ettiniz. Siz-deki bu vasýflar, muhterem pederiniz Sultan Murat ve hocalarýn olan bizler için gurur kaynaðýdýr. Ancak malûmunuzdur ki her þehzadenin bir meslek öðren-mesi devletimizin geleneklerindendir. Sizin de bir meslek seçmeniz ve bundan sonra bunun eðitimini almanýz gerekmektedir. Bunun kararýný kendiniz ve-receksiniz. Düþününüz ve kararýnýzý tez zamanda bi-ze bildiriniz, dedi.

Oysa Þehzade Mehmet, seçeceði mesleðe çoktan karar vermiþti. Ancak bunu hocalarýna söyleme za-manýnýn henüz gelmediðini düþünmüþtü. Mehmet heyecanlý bir ses tonuyla:

– Muhterem hocam, iltifatlarýnýza müteþekki-rim. Hepsi sizlerin sayesindedir. Nicedir hangi mes-leði seçmem gerektiðini düþünüp araþtýrmaktaydým.

Sizler de takdir buyurursanýz “top dökümcülüðü”

mesleðini seçmem gerektiðini düþünmekteyim.

Mehmet’in top dökümcülüðünü öðrenmek isteme-sinin de bu gayeisteme-sinin bir parçasý olduðunu düþüne-rek sordu:

– Oðul, bu mesleði tercih sebebin nedir?

– Hocam, malûmunuzdur ki Ýstanbul, bu zama-na kadar yirmi sekiz defa kuþatýlmýþ, ancak þehir fet-hedilememiþtir. Bunun sebebi de þehrin, dünyanýn en saðlam surlarýyla korunmasýdýr. Bu surlar yýkýl-madýkça Ýstanbul’u almak mümkün deðildir. Mev-cut top gülleleri ile bu surlarý aþmak imkânsýzdýr.

Muhterem efendim, Rabbim ömür verip o günleri

görürsem, inþaallah çok güçlü toplar döktüreceðim.

Köhnemiþ Bizans’ý koruyan surlarý yerle bir edip, Allah’ýn izniyle Ýstanbul’u fethedeceðim. Ýþte bunun içindir ki bu mesleðin inceliklerini öðrenmek arzu-sundayým.

Molla Güranî, Mehmet’in yüzüne hayranlýkla baktý. Mehmet, henüz küçük bir çocuktu. Oysa bu sözleriyle hocasýnýn gözünde âdeta devleþmiþ, yetiþ-kin bir insan oluvermiþti. Onun hocasý olmaktan her zaman gurur duymuþtu.

Þehzade Mehmet’in bir hedefi vardý ve attýðý her adýmýn kendisini bu hedefe biraz daha yak-laþtýrmasýný istiyor gibiydi. Hocasý, Mehmet’i ku-caklayýp tebrik etti:

– Verdiðin bu karar, hakkýnda hayýrlý olsun. Di-lerim Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselâmýn övgüsünü kazanan güzel kumandan sen olursun oðul.

Belgede FATÝH SULTAN MEHMET a (sayfa 21-33)

Benzer Belgeler