• Sonuç bulunamadı

İdari Davalarda Süre

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İdari Davalarda Süre"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İdari Davalarda Süre

(D.9D, E. 1983/4903, K. 1983/5756, T. 11.10.1983): «İdari yargıda "hak düşürücü" nitelikte kabul edilen dava açma süresi idari eylem ve işlemlerin istikrarını sağlamak amaçıyla ve kamu yararı için kurumlaştırılmış bir usul kuralı olup "Kamu Düzeni" kavramı içinde mahkemelerce resen gözönüne alınarak incelenecek unsurlar arasında sayılmıştır. Dava açma süresinin uzaması veya yeniden işlemeye başlaması kanunda sayılan koşullarla sınırlı olarak mümkündür.»

(D.7D, E. 1984/1081, K. 1984/1385, T. 9.7.1984): «İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği hususunun idari yargı yerince resen araştırılması gerekmektedir.

Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden idari yargı yerinin, önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır.

Dava açma süresi hak düşürücü bir süre niteliğindedir. Yani, süresinde kullanılmayan dava hakkı

düşmekte ve yargı yolu kapanmaktadır. Bu süre zorlayıcı nedenlerle (mücbir sebeplerle) durmaz ve

kesilmez. Başka bir ifade ile, hastalık halinde dava açma süresinin uzatılması veya yeniden canlanması

mümkün bulunmamaktadır.»

(2)

İdari Davalarda Süre

Dava Açma Süresi

İYUK Madde 7 - 1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından do-ğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; Tarihi izleyen günden başlar.

3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu

işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine

birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline

engel olmaz.

(3)

Sürelere İlişkin Genel Esaslar - I

İYUK Madde 8 – 1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar.

3. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.

(D.5D, E. 1988/2944, K. 1991/393, T. 7.3.1991): «Anayasanın "Yargı Yolu" başlığını taşıyan 125.maddesinin 3.fıkrası "İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar" kuralını koymakta; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinin 1.fıkrasında da dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğuna işaret edildikten sonra 2.fıkrasında bu süre nin idari uyuşmazlıklarda "yazılı bildirim yapıldığı" tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmaktadır.

Anayasada ve 2577 sayılı Yasada sözü geçen "yazılı bildirim" sözcüğü ile bizzat idari uyuşmazlığa yol açan

"işlemin" ilgilisine tebliğ edilmesinin ve böylece onun işlemin içeriğinden bilgilendirilmesi gerektiğinin kastedildiğinde herhangi bir duraksamaya yer olamıyacağına göre böyle bir bildirim olmadıkça idari dava açma sürenin işlemeye başlıyamacağı da açıktır. Olayda davacının terfi süresinin dolmasına karşın maaşlarının noksan ödenmesinden terfi ettirilmediğini ve dolayısıyla, terfi koşullarından biri olan sicilinin olumlu olmadığını öğrenmiş bulunması, Anayasa ve 2577 sayılı Yasanın açık kuralı karşısında, sicillerin olumsuz düzenlendiğinin ve kademe terfiinin yapılmadığının yöntemine uygun biçimde davacıya "yazılı bildirim"inin yapılmış olduğu sonucunu doğuramayacağı cihetle terfi süresi dolduktan sonra eksik maaş aldığı tarihin dava süresinin işlemeye başlayacağı tarihe başlangıç olarak kabulüne de hukuken olanak bulunmamaktadır.»

(4)

Sürelere İlişkin Genel Esaslar - II

(D.14D, E. 2014/2688, K. 2014/6362, T. 3.6.2014): «Yukarıda aktarılan hükümler uyarınca;

idari davalarda dava açma süresinin başlangıç tarihi; idari işlemin tebliğ, yayın veya ilân tarihidir. Ancak yasada öngörülen bu durumların söz konusu olmadığı hallerde, davacının dava konusu işlemi öğrenme tarihinin iyiniyet kuralları çerçevesinde, olayın özelliği ve niteliği gözönünde tutulmak suretiyle yargı organınca belirleneceği kuşkusuzdur. İdari işlemin usulüne uygun tebliği ve bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilmesi; ilgililerin dava açma haklarını kullanmalarını ve açılan davanın da gereği gibi yargı mercileri önüne getirilebilmesini doğrudan etkiler. Bu anlamda; bir idari işlemin iptali istemiyle açılan davada usul ve esas yönünden hukuki denetim yapılabilmesi; işlemin içeriğinin tebliğe veya duyuruya ilişkin olarak düzenlenen belgeden kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça anlaşılabilmesi halinde mümkündür.

Dava konusu işlemin, yukarıda anılan Yönetmelik hükmü uyarınca davalı idare tarafından usulüne uygun bir şekilde ilanının yapılmaması nedeniyle, bölgede yaşayan davacıların dava konusu işlemi Kaymakamlık tarafından ilçede yapılan ilanla öğrendiklerinin kabulüne imkan bulunmamaktadır.

Bu durumda; davacıların dava dilekçesinde tebliğ tarihi olarak belirttiği tarihten itibaren dava

açma süresi içinde açılan davada süreaşımı bulunmadığından, davanın bölgede yaşayan

davacılar yönünden esasının incelenmesi suretiyle İdare Mahkemesince yeniden bir karar

verilmesi gerekmektedir.»

(5)

Sürelere İlişkin Genel Esaslar – III (Başvuru yolunun ve süresinin gösterilmesi)

Anayasa Madde 40/2- Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

(D. 13D, E. 2014/3745, K. 2014/3772, T. 26.11.2014): «2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11.

maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu;

"Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 Sayılı Kanun'un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." düzenlemesi yer almıştır.

Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi sebebiyle yapıldığına değinilmiştir.

Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa;

yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.

Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08.12.2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 Sayılı kararında; 5225 Sayılı Kanun'da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa'nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk sebebiyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.

Tüm bu açıklamalar sonucunda; Devletin işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır.»

(6)

Sürelere İlişkin Genel Esaslar – IV (Başvuru yolunun ve süresinin gösterilmesi)

(D. 13D, E. 2014/3745, K. 2014/3772, T. 26.11.2014): «Öte yandan, Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.

Anayasa'da yer alan düzenlemeler normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür.

Bu kapsamda her ne kadar Anayasa'nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan yazılı bildirim, Anayasa'nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa'nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından bu bildirimin dava açma süresini işlemeye başlatması düşünülemeyecektir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde; dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 11. maddesinde ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği; bu başvurmanın, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı; altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılacağı; isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması hâlinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağının kural altına alındığı, bu durumda idari işlemlere karşı başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmediği hâllerde dava açma süresi işlemeye başlamayacağından, 2577 Sayılı Kanun'un 11. maddesinde yer alan süreye dair hükümlerin de uygulanamayacağı açıktır.»

(7)

Sürelere İlişkin Genel Esaslar – V (Başvuru yolunun ve süresinin gösterilmesi)

(D. İDDK, E. 2005/1558, K. 2008/1803, T. 17.10.2008): «Anayasa'nın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, 40.

maddesinin 2. fıkrasında "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmü yer almıştır.

İdari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

İdarenin Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa'nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa'nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.»

(8)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

(D. 6D, E. 2013/673, K. 2015/1617, T. 18.3.2015): « 2577 Sayılı Yasada yer alan kurallar idari usulü belirleyen kurallar olmayıp, yargılama usulünün belirlenmesine dair kurallardır. Yargılama usulünde, dava açılmadan önce, idari yoldan işlemin idare bünyesinde ilgili yönünden yeniden değerlendirilmesine olanak sağlayan ve dava açılmasını idarenin bu değerlendirme sonucuna bağlayan ve bunu dava açma süresi ile ilişkilendiren Kanun'un 10, 11, 12, 13. maddesindeki gibi kurallar yer almaktadır. Bu kapsamda yapılacak başvurulara cevap verilmemesi hali ise, dava açma süresine yönelik olarak oluşturulmuştur.»

İdari makamların sükutu - I

İYUK Madde 10 – 1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer

altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi

mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,

isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi

işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın

süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse,

cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.

(9)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

(D. 6D, E. 2013/673, K. 2015/1617, T. 18.3.2015): «Dava açma süresi içinde idareye yapılan başvurunun, altmış gün içinde yanıtlanmaması durumunun zımni ret sayılması, idarenin keyfi olarak vatandaşın başvurusunu bekletmesine karşı getirilmiş bir güvence olup, idarenin yanıt verme yükümlülüğünü kaldıran bir durum değildir.

Zımni ret sonunda dava açma hakkını kullanmayan birinin, idarenin sonradan vermiş olduğu ret cevabı üzerine dava açma hakkını kullanması Anayasa'nın 74 ve 125. maddelerinin vermiş olduğu hakkın bir gereğidir.

Zımni ret müessesesi, idarenin keyfi olarak cevap vermemek suretiyle dava açma hakkının engellenmesi sebebiyle getirilmiştir. İdari yargıda, idarenin iptal davası ile denetlenmesi esas olup, İdarenin cevap vermemek suretiyle, hak arama özgürlüğünün kullanılmasına engel olması zımni ret müessesesi ile ortadan kaldırılmıştır.

Zimni ret süresi sonundan itibaren başlayan dava açma süresi geçtikten sonra idareden gelen açık cevap üzerine süresi içinde dava açılabilecek olup, Anayasanın 125. maddesinin üçüncü fıkrası gereği bu duruma herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.»

(D. İDDK, E. 2015/2469, K. 2017/7, T. 16.1.2017): «Temyizen incelenen idare mahkemesi kararına dayanak alınan 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi; ortada henüz idari dava yoluna başvurmayı gerektirecek bir uyuşmazlığın bulunmadığı hallerde ilgililerin, idari davaya konu olabilecektir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara yapacakları başvurular üzerine açılacak davalara ilişkin süreleri düzenlemektedir.

10. maddenin aradığı anlamda ilgililerin başvurusu üzerine tesis edilmiş bir işlemin varlığından söz edebilmek için de bu başvuru dilekçesinin idareye ulaşmış olması: bir başka deyişle ilgilinin başvurusunun idarenin ıttılaına girdiğinin kabulü gerekmektedir.»

(10)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

İdari makamların sükutu - II

(D. İDDK, E. 2015/2469, K. 2017/7, T. 16.1.2017): «İdari davaya konu edilebilecek işlemler, ilgililerin idareye başvurusu üzerine tesis edilebileceği gibi idarece kendiliğinden de tesis edilmiş olabilir. İlgililerin yasada aksine hüküm bulunmadıkça 2577 Sayılı Kanun'un 10. maddesine göre idareye başvurarak işlem tesis ettirmeleri ve bu işleme karşı 2577 Sayılı Kanun'un 7. ve 10. maddelerinde belirtilen süreler gözetilerek dava açmaları mümkündür.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun aynı zamanda idari dava açma süresiyle ilgili düzenlemeler getiren 10. maddesinin hem hak arama özgürlüğü ve hukuk devleti ilkesi ile yakından ilgili olması, hem de anayasal düzeyde bir hak olan dilekçe hakkının kullanımı ile ilgili olması nedeniyle, Kanun'da açıkça aksi öngörülmediği sürece geniş yorumlanması, idarenin yargısal denetimini, kısıtlayıcı, daraltıcı ve en genel anlamda hak arama özgürlüğünü sınırlandırmayacak şekilde uygulanması gerekmektedir.

Bireylerin, idarenin yerine getirmesi gerektiğini düşündükleri hak ve menfaatlerine yönelik işlemlerin kurulmasını, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca her zaman isteyebileceklerinin ve dolayısıyla başvurunun içeriği, haklarında idarece kendiliğinden kurulan işlemin sonuçlarına yönelik olsa dahi her bir başvuru üzerine kurulan açık ya da zımni ret işleminin, etkili ve tek başına iptal davasına konu edilebilir nitelikte ayrı bir işlem olarak kabulüyle davacının önceki yargı kararlarına konu işlemin sonuçlarına yönelik, yeni bir başvuruda bulunması üzerine kurulan işlemin iptali istemiyle açılan davanın konusunun farklı bir idari işlem olduğunun, özellikle kesinleşmiş ya da derdest davalarda verilen kararların, uyuşmazlığın esasına yönelik olmadığı da gözetildiğinde, önceki davalardan farklı bir işlemin iptali istemiyle açılmış davada, kesin hüküm ve/veya derdestlik bulunmadığının kabulü gerekeceği sonucuna varılmıştır.»

(11)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

İdari makamların sükutu – III

(D.2D, E. 2013/10505, K. 2015/10128, T. 10.12.2015): «Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, Ağrı ili, Patnos ilçesi, Zirekli İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken eşinin Rize İdare Mahkemesi Hakimi olarak atandığı, davacının eşi tarafından, eş özrü kapsamında davacının Rize iline atanması için 21/09/2012 gün ve 20495 sayılı dilekçe ile yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta, davaya konu edilen zımni ret işleminden önce idareye yapılan başvurunun, bizzat davacı tarafından ya da davacı adına başvuru yapmaya yetkili vekil aracılığıyla yapılmadığı, doğrudan doğruya davacıyı ilgilendiren görev yeri değişikliğine ilişkin bir hususta davacı adına başvuru yapmaya yetkisi olmayan eş tarafından yapılan başvuruya idarece herhangi bir cevap verilmediği görülmektedir.

Bu durumda, davacı tarafından idareye yapılan usulüne uygun bir başvuru ve bu başvuru üzerine davacı adına tesis edilmiş bir işlem bulunmadığından, ortada idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlemin mevcut olmaması nedeniyle işin esasına girilmeksizin 2577 sayılı Kanunun 15/1-b maddesi uyarınca davanın reddi gerekirken, Mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesinde usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.»

(D.İDDK, E. 2014/806, K. 2015/3509, T. 15.10.2015):«Olayda, davaya konu işlemin Anayasal güvenceye sahip mülkiyet hakkına dayalı olarak davacıların imar uygulamaları sonucunda uğradığı mağduriyetinin giderilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına dair 2577 Sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında yaptıkları başvuru üzerine tesis edildiği görüldüğünden ve ilgilerce mülkiyet hakkına dayalı olarak her zaman işlem tesisi talebiyle başvurulabileceği açık olduğundan, mülkiyet hakkının kullanımı konusunda gerekli işlemin gerçekleştirilmesi için yapılan her yeni başvuru üzerine idarece tesis edilecek işlemler hakkında 2577 Sayılı Kanun'un 7. maddesinde öngörülen süre içerisinde dava açılabil(ir)»

(12)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

Üst Makamlara Başvurma - I

İYUK Madde 11 – 1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.

(D.5D, E. 2013/9315, K. 2015/1859, T. 4.3.2015): «İdarenin işlemlerindeki hukuka aykırılıkların yargıdan önce idare tarafından giderilmesi, hukuka saygılı bir İdarenin yapması gereken öncelikli bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün tam olarak yerine getirilmemesi halinde kişilerin başvuracağı merci yargı olmalıdır. Bu sebeple idarece tesis edilen işlemlere karşı yargıya başvurmadan önce idareye itiraz edilerek uyuşmazlığın öncelikle idarece çözümlenmesi hukuka saygılı idarelerin hukuk sisteminde yer alan bir uygulamadır.

Öte yandan, dava açma hakkını engelleyen süre aşımına dair yasa kuralları her vatandaşın kolaylıkla anlayabileceği açıklık ve belirginlikte olmalıdır. Aksi halde kişilerin adil yargılanma hakları elinden alınmış olur. Ayrıca, temel hak ve hürriyetlere dair yasa kuralları, hakkın kullanımını daraltan değil genişleten şekilde yorumlanmalıdır.

Nitekim, AİHM, süre koşulu gibi dava açmaya dair usul koşullarının birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise, mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmama veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerektiğini ifade etmiştir.

( Beles/Çek Cumhuriyeti B. No: 42273/99, 12.11.2002, § 51 ).»

(13)

İdari Başvurular Üzerine Dava Açma Süresi

Üst Makamlara Başvurma - II

(D.10D, E. 2003/2595, K. 2004/7611, T. 25.11.2004): «2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesinde öngörülen itiraz yolu ile, ilgililerin idarenin işlemine karşı yargı yoluna başvurmadan önce konunun birkez daha gözden geçirilerek işlemin kaldırılmasını veya değiştirilmesini, kararı almış olan yönetimin bağlı olduğu üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan dava açma süresi içinde isteyebilecekleri düzenlenirken, idareye yapılan başvurunun işlemeye başlamış olan dava açma süresini durduracağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlarken başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlanarak, itiraz üzerine tesis edilen ikinci işlemin birinci işlemden bağımsız yeni bir idari işlem olmadığı hususu ortaya konulmaktadır.»

(D.İDDK, E. 2008/3083, K. 2013/542, T. 20.2.2013): «Bu kural ile, tüm idari işlemler için genel bir düzenleme yapılmış olduğundan, hakkında aksi yönde özel bir düzenleme bulunmayan bütün işlemler için genel kuralın uygulanması gerekmektedir.»

(D.İDDK, E. 2006/133, K. 2006/763, T. 23.6.2006): «Olayda, davacının uyuşmazlığa konu ettiği Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun 21.11.2003 günlü, 248/14 sayılı kararını 7.4.2005 tarihinde ayrıntılı olarak öğrendikten sonra 12.4.2005 tarihinde davalı idareye başvurarak anılan kararın kaldırılması, uygulamanın durdurulması yolunda istemlerde bulunduğu; davacının bu başvurusu ve benzer nitelikteki diğer başvuruları üzerine davalı idarece verilen 10.5.2005 ve 17.5.2005 tarihli cevapların başvuruyla ilgili gerekli çalışmaların yapıldığına ilişkin olduğu görülmekte olup, belirtilen süreç sonunda davacı tarafından 28.7.2005 tarihinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Temyiz istemine konu Daire kararında, her ne kadar, davalı idarece 10.5.2005 tarihinde tebliğ edilen kesin olmayan cevap aleyhine en son 4.7.2005 tarihine kadar dava açılmasının gerektiği, 2577 sayılı Yasanın 11. maddesinde kesin cevapların beklenmesi olanağının öngörülmediği belirtilmekte ise de, adı geçen Yasanın 11. maddesinde belirtilen cevaptan anlaşılması gereken "isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması" hali olup davalı idarece verilen cevapların ise, idarenin işleyişiyle ilgili olduğu görülmektedir.

Dolayısıyla, 2577 sayılı Yasanın 11. maddesinde belirtilen nitelikte kabul edilemeyecek cevaplar esas alınarak dava açma süresinin hesaplanmasında hukuki isabet bulunmamakta olup, davacının başvurusunun zımnen reddi üzerine başvuru tarihine kadar geçen süre de dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre, 28.7.2005 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmaktadır.»

(14)

Dava Açma Süresinin Uzaması – Çalışmaya Ara Verme

İYUK Madde 61 – 1.  Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler. Ancak, yargı çevresine dahil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan ve sadece bir idare veya bir vergi mahkemesi bulunan yerlerdeki idari yargı mercileri çalışmaya ara vermeden yararlanamazlar. Bu mahkemeler, 62 nci maddedeki sınırlamaya tabi olmaksızın görevlerine devam ederler. (1)

2. (Değişik: 1/7/2016 - 6723/14 md.) Çalışmaya ara verme süresi içinde; bölge idare mahkemesi başkanının önerisi üzerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, birden fazla idari yargı mercii olan yerlerde idare veya vergi mahkemeleri başkan ve üyeleri arasından görevlendirilecek yeteri kadar hâkimin katıldığı bir nöbetçi mahkeme kurulur. Bölge idare mahkemeleri için ise bölge idare mahkemesi başkanının önerisi üzerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, tüm daire başkan ve üyeleri arasından görevlendirilecek yeterli sayıda nöbetçi daire kurulur.

3. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/27 md.) Çalışmaya ara vermeden yararlanamayanlar ve nöbetçi

kalanların yıllık izin hakları saklıdır.

(15)

Görevli olmayan yerlere başvurma - I

İYUK Madde 9/2 – Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.

(D. 6D, E. 2012/4525, K. 2012/4622, T. 27.9.2012): «2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 3622 sayılı Kanun ile değişik 9. maddesinin 1. fıkrasında, çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiş, aynı Kanunun 3. maddesinde de, idari davaların açılması ve dilekçelerde bulunması gereken hususlar düzenlenmiştir.

Buna göre, adli veya askeri yargı yerinde açılıp da idari yargının görevli olduğundan bahisle reddedilen davalarda verilen kararların kesinleşmesinden itibaren otuz gün içinde idari yargı yerinde 2577 sayılı Kanunun 3. maddesine uygun olarak düzenlenen dilekçelerle davaların açılması gerekmektedir.

Her ne kadar 2577 sayılı Kanunda ve olay tarihinde yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda görevsizlik kararı veren adli veya askeri yargı yerlerince istek üzerine veya kendiliğinden dosyanın idari yargı yerlerine gönderileceğine dair bir usul hükmü bulunmamakta ise de, uygulamada görevsizlik kararı veren mahkemelerce dosyaların görevli idari yargı yerine gönderildiği de olmaktadır. Ancak, bu tür uygulamaların, hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmaması, dolayısıyla adil yargılanma hakkını kullanılamaz hale getirmemesi gerekir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 31.5.2007 günlü, E:2006/4713, K:2007/1302 sayılı kararıyla da; kural olarak adli yargı yerinde açılan bir davanın görev yönünden reddi halinde idari yargıdaki dava türlerinin de niteliği gereği 2577 sayılı Kanunun 3. maddesine uygun olarak hazırlanmış dilekçelerle görevli ve yetkili idari yargı yerinde yeniden davanın açılması gerekmekte ise de, ilgililerin görevsizlik kararı üzerine süresi ( otuz gün ) içinde adli yargı yerine verdikleri dosyanın idari yargı merciine gönderilmesi istemini içeren dilekçelerin, idari yargı yerlerine verilmiş dava dilekçeleri gibi kabulü cihetine gidilerek "dilekçenin reddi" kararı verilmek suretiyle dilekçelerin idari dava dilekçesi durumuna getirilmesi sağlandıktan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu işlemin öğrenilmesi üzerine davacının yasal süresi ( altmış gün ) içinde Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açması, anılan Mahkemenin uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargı mercilerine ait olduğu gerekçesiyle verdiği görevsizlik kararı üzerine davacı tarafından, dosyanın görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi talebini içeren dilekçenin otuz günlük dava süresi içinde Mahkemeye verilmiş olması karşısında, davacının dava dosyasını görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı başvuru tarihinin Samsun İdare Mahkemesine başvurma tarihi olarak kabulü gerekmektedir.»

(16)

Görevli olmayan yerlere başvurma - II

(D. 14D, E. 2011/16787, K. 2012/9669, T. 13.12.2012): «Kanunların, Anayasaya ve hukukun genel ilkelerine uygun bir şekilde yorumlanmasının hukuki yorum yöntemlerinden birisi olduğu dikkate alındığında; 2577 sayılı Kanunun 9.

maddesindeki "kesinleşme" ifadesini, "kesinleşmeyi sağlayan yargısal işlemin ilgiliye tebliği" olarak anlamak ve yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde; görevsizlik kararını kesinleştiren kararın verilmesiyle, kararın gerekçesinin yazılarak tebliği arasında geçen sürede, 30 günlük dava açma süresi işleyecek, davacının henüz bilgisi dahilinde olmayan ve kendisine tebliğ edilmeyen karar nedeniyle kanunla verilen 30 günlük süre kısalacak, daha da ötesi kararın verilmesiyle davacıya tebliği arasında geçen sürenin 30 günü aşması halinde ise, İdare Mahkemesinde dava açma olanağı bulunmayacaktır. Kanun koyucunun söz konusu düzenlemeyi yaparken böyle bir amaç gütmediği açıktır. Bu sebeple; 2577 sayılı Kanunun 9. maddesindeki "kesinleşmeyi izleyen günden itibaren" ifadesinin lafzi değil, amaçsal olarak ve hukukun genel ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüne uygun yorumlamak gerekmektedir. Bu yorum tarzı, 2577 sayılı Kanunun sürelerle ilgili genel esasları belirleyen 8. maddesindeki, sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı şeklindeki düzenlemeyle de uyum arzetmektedir.

Öte yandan; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine dayanarak ülkemiz aleyhine verilen çeşitli kararlarındaki gerekçelerine bakıldığında; İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 9. maddesinin aşırı şekilci yorumlanmasının, başvuranların mahkemeye erişim haklarından ve AİHS'nin 6/1 maddesi uyarınca adil yargılanma haklarından yoksun bıraktığının kabul edildiği görülmektedir. ( Örneğin; Mesutoğlu, No:36533/04 ).

Bu durumda; dava konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerinde açılan davada verilen görevsizlik kararına karşı bir üst mahkemede yapılan itiraz üzerine itirazın reddine ilişkin kesin kararın 06.06.2011 tarihinde davacıya tebliği üzerine 30 gün içerisinde 28.06.2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.»

(17)

Görevli olmayan yerlere başvurma - III

(D. 6D, E. 2014/8728, K. 2016/484, T. 10.2.2016): «İdari işlemlere ya da yargı kararlarına karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce idari işlemlerde ya da yargı organlarınca yargı kararlarında belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; madde metninde yalnız yürütme organları tarafından tesis edilen idari işlemler açısından değil, kapsayıcı bir ifade kullanılmak suretiyle "Devlet" kelimesine yer verilerek "yürütme" ile birlikte "yargı" organlarına da, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

"Devlet" kavramı içerisinde değerlendirilebilecek olan "yargı" ve "yürütme" organlarının Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa'nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, idari işlemlerin ve yargı kararlarının nitelikleri gereği genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare ya da yargı organları tarafından somut uyuşmazlığın nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa'nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde ya da yargı kararında açıklanmaması halinde, idari işlemin/yargı kararının tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin açmış olduğu davada anılan Mahkemenin 27.11.2013 tarihli, E:2013/341 K:2013/707 kararıyla; hukuki el atma olduğu gerekçesiyle ret kararı verilmiş, tarafların söz konusu kararı temyiz etmemesi üzerine 13.03.2014 tarihinde karar kesinleşmiştir. Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu tazminat istemiyle davacının yasal süresi içinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada verilen kararda davacının ne kadar süre içerisinde, idari yargıya başvurması gerektiği yönünde bir açıklamaya yer vermediği görülmektedir.

Bu durumda; uyuşmazlıkta, 2577 sayılı Kanun'un 9. maddesinde yer alan özel hüküm nedeni ile görevsiz yargı yerince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği tarihi izleyen günden itibaren otuz gün içerisinde tazminat istemiyle idari yargıda dava açılması gerekmekte ise de; Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının içeriğinde Anayasa'nın 40. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak idari yargı yoluna başvurma süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle, görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren özel dava açma süresi olan otuz günlük sürenin değil, genel dava açma süresi olan altmış günlük sürenin esas alınması gerektiği anlaşılmış olup, genel dava açma süresi içerisinde açılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.»

(18)

Doğrudan Doğruya Tam Yargı Davası Açılması Durumunda Süre - I

İYUK Madde 13 – 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.

(D. 15D, E. 2014/2951, K. 2014/4699, T. 4.6.2014): «Yukarıda anılan Kanun maddesinde idareye başvuru süresinin, idari eylemlerden zarar gören kişilerin eylemi öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı saptanmış olmaktadır. Bu haliyle başvurma süresine başlangıcı yalnızca eylem tarihi ve zararlı sonucun doğduğu tarihi esas almanın, zararın henüz ortaya çıkmadığı veya çıksa bile zararın çıkış sebebinin öğrenilemediği durumlarda dava açma süresinin çok kısalmasına yol açacağı yada dava açma hakkını ortadan kaldıracağı ve hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Bundan dolayı zararın doğmasına sebeb olan eylemin idariliğinin öğrenildiği tarihi esas almak gerekmektedir.

Eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar ise, bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, davacılardan …'ın 14.10.2008 tarihinde doğumunun yaklaşması nedeniyle Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne götürüldüğü, kanaması olmasına rağmen doğuma bir hafta kaldığı belirtilerek evine gönderildiği, ancak 2-3 saat sonra evde doğum yaptığı ve çocuğun ölümüne sebebiyet verildiği, dava konusu olayla ilgili olarak doktorlar ve personeller hakkında Yenişehir Kaymakamlığı ilçe Hukuk İşleri Şefliği 30.04.2012 tarihinde görevi kötüye kullanmaları nedeni ile haklarında soruşturma izni verilmesine karar verildiği, bunun üzerine ilk olarak Diyarbakır 6.

Asliye Hukuk Mahkemesinde 24.07.2012 tarihinde E.2012/626 esasına kayden bakılan davanın açıldığı, anılan Mahkemenin 05.10.2012 tarihli kararı ile davanın görev yönünden reddedildiği, bu kararın Yargıtay tarafından 06.03.2013 tarihinde onanarak, 18.04.2013 tarihinde davacıya tebliğinden sonra 16.05.2013 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu İtibarla, davacının, zarar doğurucu eylemin ne olduğunu ve idareye atfedilebilir ( eylemin idariliği ) olduğunu, 30.04.2012 tarihi itibariyle, yani doktorlar ve personel hakkında soruşturma izni verilmesi ile öğrendiğinin, dolayısıyla bu tarihten itibaren 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca 1 yıllık sürenin bu tarihte başladığının kabulü gerekmektedir.

Buna göre, davacının, eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 30.04.2013 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, 24.07.2012 tarihinde görevsiz yargı yerinde açmış olduğu davanın görev yönünden reddi üzerine 16.05.2013 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta(dır).»

(19)

Doğrudan Doğruya Tam Yargı Davası Açılması Durumunda Süre - II

(D. 10D, E. 2007/4437, K. 2010/1839, T. 9.3.2010): «İdari eylemlerin neden olduğu zararların, zararın kesin olarak ortaya çıkmasıyla öğrenilmiş sayılacağı ve yasada öngörülen sürelerin bu tarihe göre hesaplanması gerekeceği tartışmasızdır. 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesi uyarınca, açılan tam yargı davasında dava açma süresinin öncelikle, hak ihlaline neden olduğu öne sürülen idari tasarrufun niteliği saptandıktan, idari eylem veya işlem olduğu belirlendikten sonra hesaplanması mümkündür.

İdari işlemler, idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanıyla ilgili, idare hukuku çerçevesinde tesis ettikleri, tek taraflı, doğrudan uygulanabilir nitelikte hukuki tasarruflardır. Temelinde bir idari karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ise idari eylem olarak adlandırılmaktadır. İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde, idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar doğurmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı hakkında, yerel bir gazetede 22.9.2005 tarihinde yayımlanan köşe yazısının, 26.9.2005 ve 30.9.2005 tarihleri arasında kurumla ilgili haber olarak kurumun ilan panosunda asıldığı; davacının söz konusu köşe yazısının yalan ve iftiradan ibaret olduğu, çalışma hayatını olumsuz etkilediği, ailesinin ve kendisinin onurlu yaşama hakkını zedelediği, arkadaşları ve toplum nezdinde kendisini küçük düşürdüğü, bu nedenle bu şekilde yalan ve iftiralarla dolu, sadece hakaret içeren yazının, kurumla ilgili olarak basında çıkan ve haber değeri olan yazıların asıldığı panoya asılması olayı hakkında idare tarafından soruşturma açılması ve gerçeğe aykırı yazının asıldığı gibi soruşturma sonucunun da ilan panosunda asılarak duyurulması istemiyle 24.8.2006 tarihinde idareye başvurduğu; bu başvuru üzerine idarece altmış gün içinde işlem yapılmaması sonucunda, gazetede yayımlanan köşe yazısının ilan panosunda asılması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle 20.12.2006 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, yukarıda söz edildiği gibi, öncelikle davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın idari eylemden mi yoksa idarenin işleminden mi kaynaklandığının belirlenmesi gerekmektedir. Davacı hakkında gazetede yayınlanan köşe yazısının, kurumun ilan panosuna asılması idari bir işlem olmakla birlikte, söz konusu haberin ilan panosunda beş gün asılı tutulmasının idari bir eylem olduğu ve zararın idari işlem ile birlikte idari eylemden kaynaklandığı kuşkusuzdur.

Bu durumda, idari işlem, sonrasında idari bir eyleme dönüştüğünden, davacı hakkında gazetede yayımlanan köşe yazısının, kurumun panosunda ilan edilmesi eyleminden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davada, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen sürenin esas alınması gerekmektedir.

Öte yandan, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca, idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların, zararı öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde haklarının yerine getirilmesi, yani uğradıklarını ileri sürdükleri zararın karşılanması istemiyle idareye başvurmak zorunda oldukları açıktır. Bu başvuru sırasında, kişilerin zararın tazmini için bir bedel belirterek bu miktarın ödenmesini isteyebilecekleri gibi, haklarının yerine getirilmesi ve zararın telafi edilmesini sağlayabilecek nitelikte, tazminat talebi dışında farklı bir istemde de bulunabileceklerinin kabulü gerekmektedir.»

(20)

Süreye İlişkin Kurallara Aykırılık

İYUK Madde 15 – 1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/6 md.) Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine (…) karar verilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

fıkrasının (a) bendinde, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için

İdare Mahkemesi E:2012/307, K:2012/780: Danıştay'ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere, mevzuat ile tanınan veya hizmet gerekleri bakımından

Dava açma süresi bakımından idare mahkemeleri ile vergi mahkemeleri arasında bir ayrım yapılması uygulamada bazı sorunlara neden olmaktadır. Bir uyuşmazlığa 30 günlük

106: “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep

Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu

Gözler, s.895; Aynı şekilde Onar da, iptal davası ancak mevcut kararın unsurlarındaki sakatlıklardan dolayı açılabileceğine göre yoklukla malul idari

İdari işlemin unsurlarından olan ve işlemin fiziki görünümü olarak tanımlanan şekil unsuru, öğretide farklı görüşler bulunmakla birlikte kural olarak idari

7194 Sayılı Yasa ile düzenlenen 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu Madde 43’e göre, vergiye konu mesken nitelikli taşınmazların değeri Tapu ve Kadastro Genel