Duyu gelişimini desteklemede aileye ve profesyonellere öneriler
Prof. Dr. Müdriye YILDIZ BIÇAKÇI
Ev Ortamında Duyuların Desteklenmesi
Ebeveyn için duyusal desteğin sağlanmasında en önemli nokta bebeğin gelişiminde ve olgunlaşmasında duyuların ne kadar önemli rol oynadığının bilinmesidir. Böylece, ebeveyn bir bebeğin duyusal girdiyi hangi yollarla deneyimleyebildiğini inceleyerek, bebeğe sağlıklı büyüyeceği ve olgunlaşacağı zengin bir çevre sağlayabilir. Her bebeğin kendine özgü gelişim özellikleri, ilgileri, ihtiyaçları ve tepkileri vardır. Ebeveynler bu nedenle bebeklerinin bireysel gelişim özelliklerini, ihtiyaçlarını ve çeşitli durumlarda verdikleri tepkileri çok iyi gözlemleyebilmelidir. Bunun için bebeğin dokunma, hareket, görme, tatma ve kokudan nasıl ve ne kadar etkilendiğinin ebeveyn tarafından iyi gözlemlenmesi gerekmektedir. Örneğin, bazı heyecan verici ve hareketli olaylar bir bebeği uyanık hale getirebilirken başka bir bebek için ise bu hareketlilik korku ya da telaşa neden olabilir. Bu yüzden ebeveyn, bebeğin etkinliğe verdiği tepkiyi iyi gözlemleyebilmeli ve bu tepkiye dayalı etkinliği değiştirmeye hazır olmalıdır.
Duyusal girdilere yanıt bebekten bebeğe değişir. Örneğin, bazı bebekler dokunulmaya büyük bir istek duyarken bazı bebekler nadiren dokunulmayı severler. Bunun dışında aynı bebeğin yanıtları bir günden diğer güne ya da gün içerisinde bir saatten diğer saate değişiklik gösterebilir. Duyusal girdinin çeşitliliklerinin ve bunun yanında bebeğin reaksiyonlarının göz önünde bulundurulması, ebeveynlere bebeğini en yararlı şekilde yetiştirmesi için iyi bir rehber olur .
Bu amaçla ebeveynlerin ev ortamında düzenleme
yapmadan önce, hangi faktörlerin bebek için
rahatlatıcı (yumuşak ses, hoş koku, soft ışık, yumuşak
renkler, eşit ısı, günlük yaşam rutinleri vb) ya da
rahatsızlık verici (gürültü, yüksek ses, keskin kokular,
hızlı ya da beklenmeyen hareketler, parlak ışık ve
renkler, ani dokunuşlar, ısı değişiklikleri,
öngörülemeyen olaylar vb.) olduğunu bilmesi
gerekmektedir (Emmons ve Anderson, 2006).
Bebeğin uyarılma seviyesini sürdürebilmesi için, özel çevresel koşullara ihtiyacı bulunmaktadır. Örneğin;
bebeğin çevresindeki ısı çok sıcak ya da çok soğuk ise bebek gelişim görevlerini yerine getiremez. Bazen de bebek gelişim görevlerinin gözlenebildiği etkinliği sürdürebilmesi için sessiz ortama ihtiyaç duyabilir.
Bebek oyun etkinliği içindeyse ebeveynlerin bebeğin
ihtiyacı olan ev ortamını düzenlemeleri gerekir
(Thompson ve Rains, 2009).
Bunun için ebeveynlerin ev ortamında düzenleme yapmadan önce değerlendirmesi gereken birkaç unsur
bulunmaktadır. Bu unsurlar aşağıda sıralanmaktadır:
• Duyusal uyarının düzeyi: Uyarı bebeğin duyu sistemi için çok mu az ya da çok mu fazla? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Duyusal etkinliklerin sayısı: Yeterli sayıda duyusal etkinlik var mı? Duyusal etkinliklerde çeşitlilik var mı? Bebeğin odaklanmasını etkileyen ilgi ve ihtiyacını karşılamayan, gelişimine uygun olmayan etkinlikler fazla mı? Uygulanan etkinlikte uyaran sayısı çok fazla mı ya da çok az mı? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Renk çeşitleri: Renkler açık mı? Rahatlatıcı mı? Daha da önemlisi renklerin
çeşitliliği eşit olarak bebeğin eğitim ortamına uygun bir şekilde dağıtılmış mı? gibi
soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir. Bazı çocuklar parlak
ışıklara aşırı duyarlılık gösterebilirler ya da mat ve açık renklerle daha sakin
duruma geçebilirler. Bu durumun ortaya çıkarılmasında bu unsurun belirlenmesi
gereklidir.
• Işık türü: Işıklar florasan mı? Düşük watt’lı ampulller mi kullanılmış? Doğal ışıklar mı?
Güneş ışığı var mı? Aydınlığın sağlanması gündüz doğal yollarlar mı (güneş ışığı ile) sağlanıyor? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir. Işık sisteminin çocuğun duyusal sistemine uygun olup olmadığı bu unsur ile değerlendirilmelidir.
• Müzik türü: Eğer müzik varsa çok mu gürültülü? Yumuşak mı? “Rock müzik mi? Rap’mi?, Klasik müzik mi? Bebeğin duyu sistemi buna nasıl karşılık veriyor? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Farklı dokuda materyal (kumaş, mobilya vb.) kullanımı: Halı, mobilya gibi ortamda yer alan nesne ve varlıkların doku cinsi nasıl? Bebeğin bunlara verdiği yanıtlar nasıl? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Ses: Bebek eğer ihtiyaç duyarsa gidebileceği sessiz bir ortamı var mı? Sesin şiddeti nasıl?
Eğer bu ses bebek için çok gürültülüyse bu durdurulabilir mi? Kulak tıpası ya da kulak koruyucu çeşitleri bulunuyor mu? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Aroma çeşitleri: Hangi kokuları kokluyorsunuz? Ortamda kaç koku çeşidi var? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Geçişlerin sayısı: Bebeğin bulunduğu ortamda bir etkinlikten diğer etkinliğe geçiş rahat sağlanabiliyor mu? Eğer sağlanıyorsa hangi aralıklarla sağlanıyor? Bebek geçişe rahat hazırlanabiliyor mu? Geçişin şu anda kullanılan metotları çalışıyor mu? Bu geçiş sürecinde hangi düzenlemeler ya da değişiklikler bebeğe yardımcı olabilir? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir.
• Farkındalık: Ebeveyn, bebeğin duyularının gelişiminin desteklenmesi gerektiğinin farkında mı? Eğer ebeveyn farkında değilse bunun nedenleri nelerdir? Bu konuda fikir alışverişine açıklar mı? Nedenler ne olursa olsun, bebeğin yararına mı? Ebeveyn, bebeğin ihtiyacı olan yenilikler ve değişimler hakkında anlaşılır bir fikre sahipler mi? gibi soruların yanıtı bu unsurun ayrıntılarını belirlemektedir (Emmons ve Anderson, 2006).
• Bu belirtilen unsurlar eğitim kurumlarında da göz ününde bulundurulması gerekli olan unsurlar arasında yer almaktadır.
Eğitim Kurumu Ortamında Duyuların Desteklenmesi
Eğitim kurumu ortamı her zaman değişim halindedir ve çocuğun bu ortama uyumunu sağlamak önemlidir. Eğitimciler tarafından her şey düzgün giderken çevresel değişikliklerin çocuk üzerindeki bireysel etkisi ve grup olarak davranışlara olan etkisi dikkatle incelenmelidir. Bu çevresel değişikliklerin çocuklar üzerindeki pozitif etkileri farklı şekillerde görülebilir (Isbell ve Isbell, 2007).
Her çocuğun, güvenli, sakin ve dikkatini dağıtmayan bir çevreye ihtiyacı vardır,
ancak böyle bir çevrede çocuğun gelişimi desteklenebilir. Her çocuk, güçlü ve güçsüz
yönlerinin, sevdiği ve sevmediği şeylerin, mutlu ya da mutsuz olduğu anların birileri
tarafından fark edildiğini bilmek ister (Kranowitz, 2014). Bu amaçla eğitimci rutin
olarak çocukları izlemeli ve onları gözlemlemelidir. Çünkü çocukların zaman
zaman bütün uyaranlara karşı oldukça duyarlı olduğu dönemler vardır. Bunun
yanında bazen de çocuklar tüm uyaranlara tepkisiz kalabilir ve yönergeleri yerine
getirmekte güçlük çekebilirler. Bu durumda çocuktaki pozitif duyguları geliştirmek
ve duyusal farkındalığı arttırmak için eğitimcilerin kullanabileceği bazı noktalar
vardır. Bu noktalar aşağıda açıklanmıştır (Isbell ve Isbell, 2007).
• Ses seviyesinin gözlemlenmesi: Çocukların çok aktif oldukları zamanda onların dikkatlerini çekmek çok zordur. Eğitimciler genelde böyle durumlarda yüksek ses kullanırlar, fakat çocukların çoğu yüksek sese karşı uyarılmazlar. Bu tarz çocuklar bu durumda eğitimciye dikkat edeceği yerde daha aktif ve heyecanlı hale gelebilirler.
Sakin durmak ve alçak ses kullanmak ise çocukların eğitimciyi daha çok dikkate almasını sağlar.
• Rutini takip etmesi: Küçük çocuklar rutinlere ihtiyaç duyarlar. Böylece bir sonraki etkinlik ile ilgili olarak çocuğun bilgilendirilmesi ortama olan uyumunu arttıracaktır.
Aksi takdirde rutinleri değiştiği zaman organize olmada ve dikkatlerini toplamada güçlük çekeceklerdir. Resimli kart kullanımı çocuk için rutinleri takip etmede çok faydalıdır. Bazı günler rutinlerde değişiklik olabilir, bu durumda çocuğu bilgilendirmek çok önemlidir. Değişiklik hakkında çocukla konuşmak, değişim olduğunda ortaya çıkacak anksiyeteyi ve korkuyu hafifletmek için gerekli bir davranıştır.
• Yönergeleri sadeleştirme: Çocukların duyularını aktif olarak kullanabilmeleri ve bilgileri değerlendirebilmeleri için ekstra zamana ihtiyaçları vardır. Bunun için eğitimci kısa ve öz yönergeler kullanmalı, sorular sormalı, cevaplamadan önce çocuğa zaman tanımalı ve gerekli olursa soruyu tekrarlamalıdır.
• Uygun seçenekler önerme: Çocuklara gün boyunca farklı seçenekler sunulmalıdır.
İlk çocukluk döneminde çocuklara iki seçenek sunmak yeterli olmakla birlikte bazı durumlarda bu seçenek sayısı arttırılabilir. “Örneğin, boyamak mı istersin, kil mi yapmak istersin?”. Böylece çocuğun duyusal ihtiyaçları ile buluşmasında ona yardımcı olunabilir.
• Bu noktalar doğrultusunda eğitim kurumlarında farklı duyulara yönelik farklı
ortam düzenlemeleri gerekmektedir. Aşağıda görsel, işitsel, tat, koku, taktil,
vestibüler ve proprioseptif (vücut pozisyonu) duyuların desteklenmesine yönelik
yapılabilecek düzenlemelere ilişkin öneriler sunulmuştur.
İç mekânda duyuların desteklenmesi
Görsel uyaranlar: Çocuğun gözünden çevrenin nasıl göründüğü çok önemlidir. Çocuğun konsantrasyonunu görsel olarak dikkat dağıtan öğeler olumsuz yönde etkileyebilir. Görsel çevreyi düzenlerken çocuğun görüş açısını dikkatle incelemek gerekir. Eğitim ortamını onların gözünden görebilmek için diz çöküp ortamın fotoğrafını çekmek en iyi yöntemdir. Daha sonra görüntü değerlendirilip neye benzediği, duvarlarda neler olduğu, tavanda neyin asılı olduğu, yerde neyin durduğu, masaların altında ve raflarda neyin bulunduğu, bunların güvenli olup olmadığı ve görsel çok fazla uyaran olup olmadığı ayrıntı olarak ele alınır. Bu amaçla duvar panolarındaki karmaşayı azaltmak, açık raflarda dizili olan sanat materyallerini ve oyuncakları kapatmak, tavandan sarkan süsleri kaldırmak, camdan sızabilecek fazla güneş ışığını engellemek için storlar kullanmak alınabilecek önlemler arasında sayılabilir. Görsel çevrede çocuğun duyu alanını desteklemek, onun kendini güvenli hissetmesini sağlaması nedeniyle duyusal girdilere aşırı duyarlılık hissetmesini de azaltacak ve daha fazla uyarıcıya daha rahat cevap verebilecektir. Ortamın daha güvenli olmasını sağlamanın bir yolu da çocuğun boyutlarına uygun mobilya, oyuncak, eğitim materyali bulundurmaktır. Nesneleri çocukların göz hizasında yerleştirmek, kendilerini ortama ait hissetmelerini sağlamaktadır. Bunun yanında ortama farklı özelliklerde çiçek, yastık, aydınlatma gibi nesneler koymak da o ortamı çocuk için daha çekici hale getirebilir (Isbell ve Isbell, 2007; Kranowitz, 2014).
Işıklandırma, ortamın çocuk üzerinde olumlu etkilerini
arttırmaktadır. Bazı eğitim kurumlarında çok fazla ışıklandırma vardır.
Örneğin, florasan ile aydınlatma bazı çocuklar için çok rahatsız edici olabilir. Bu beyaz ışıkları sıcak ışık renkleri ile değiştirmek çocuk
üzerinde olumlu etkileri arttırmak için daha iyi olabilir. Doğal
ışıklandırma çocukların gözleri için rahat bir ortam sağlamakla birlikte bazı durumlarda parlak ve karanlık ışıkların aynı ortamda kullanılması gerekebilir (Isbell ve Isbell, 2007). Turuncu ve kırmızı renkler, keskin renkler, hareketli ışıklar ve sürekli değişen ışıklar çocuklar için
canlandırıcı görsel uyaranlar olarak kullanılırken; mavi ve yeşil renkler, loş ışık ve sabit ışık ise sakinleştirici görsel uyaran olarak
kullanılmaktadır (Altıok, 2011).
İyi düzenlenmiş eğitim ortamları çocukların vücut pozisyonlarını
ve görme duyularını gözden geçirmelerini sağlar. İlk çocukluk
döneminde vücut farkındalığı ve görme duyuları az geliştiği için
çocuklar birbirlerine daha sık çarparlar ve küçük yaralanmalar
yaşayabilirler. Çocuklar için kendi alanlarında etkinliklerinin nerelerde
konumlandırıldığını görmek ve tanımak önemlidir. Daha önceden
belirlenmiş ve ayrılmış alanlar, çocukların o alanlarda neler
olabileceğini ve oluşabileceğini ve hangi materyallerin kullanıldığını
anlamaları açısından önemlidir. Bu alanların açık bir şekilde ayrılması
görme duyusu hassasiyeti fazla olan çocuklar için nerede ve ne
yapacağını bilmesi açısından büyük önem taşır (Isbell ve Isbell, 2007).
İşitsel uyaranlar: Bebeklik ve ilk çocukluk dönemi eğitim ortamı birçok işitsel uyarıcıyı kapsar. Bunlar çocuk ve yetişkin sesleri, müzik, nesnelerin çıkardığı sesler, elektronik oyuncaklar ve akan su sesi olabilir. Çok fazla ses olan ortamlar bazı çocuklar için çok sıkıntılı olabilir. Yüksek ses çocuğun duyma duyarlılığını azaltıp, sesler arasındaki farkı ayrıştırmasını zorlaştırabilir. Yüksek sesli alanların içinde ayrıca sessiz alanlar yaratmak çocuklar için aşırı uyarıcı işitsel ortamlardan kaçmasına olanak sağlar.
Yüksek seslerden kaçmak için çocuklar masaların altına saklanabilir ya da
köşe noktalara kaçabilirler. Yüksek sese karşı hassasiyeti olan çocuklar eğitim
ortamındaki etkinliklere rahatlıkla odaklanamazlar. Bu amaçla sessiz ortam
veya öğrenme ortamı oluşturmak, yüksek sese hassasiyeti olan çocuklar için
güvenli bir alan olur. Bu sessiz alan karton bir kutu, bir çadır veya gerçekten
kapalı bir alan olabilir (Isbell ve Isbell, 2007).
Müzik çocuğun beyin gelişiminde özellikle dil gelişimi, hareket ve görme becerilerinde çok etkilidir.
Fakat müziğin sesine çok dikkat edilmelidir. Örneğin
ritmik olmayan müzik, yüksek müzik ve değişik frekanslı
(yüksek/düşük) müzik çocuk üzerinde canlandırıcı etkiye
sahipken; kalp ritmi şeklinde müzik, ritimli sakin müzik
ve ninniler sakinleştirici etkiye sahiptir. Beyin gelişiminin
desteklenmesi için yumuşak, sakin ve ritmik müzikler
kullanılmalıdır (Isbell ve Isbell, 2007; Altıok, 2011).
Koku uyaranları: Kokular, duygular üzerinde çok etkili olmaktadır. Muz, bal kokusu gibi kokular hoş ve yenilebilir duygusu verirken; duman, gaz kokusu gibi kokular ise hoş olmayan ve zarar verici bir duygu uyandırır. Çocuklarda ise özellikle kahve, sarımsak, soğan, çürük, çikolata, nane ve kekik kokusu canlandırıcı etkiye sahipken; lavanta, limon, vanilya, gül, muz ve elma kokusu sakinleştirici etkiye sahiptir (Altıok, 2011). Bu etkiler nedeniyle Montessori, Waldorf gibi yaklaşımlar dışında bebeklik ve ilk çocukluk dönemi çocuklarına yönelik birçok eğitim programında farklı kokular kullanılır.
Eğitim ortamında koklamaya ait dikkat dağıtıcı öğeler ağırlıklı olarak mutfaktan gelmektedir. Bu nedenle günlük eğitim akışı planlanırken, öğle yemeğinin hazırlandığı saatlere çocukların zorlanacakları etkinlikler konulmamalıdır. Eğitim ortamında hamster ya da tavşan gibi bir hayvan besleniyorsa bundan rahatsız olan çocuklar olabilir. Bu nedenle eğitim ortamında hayvan besleme alanlarının dış mekânda olması daha uygun olabilir. Bunun yanında boya ve diğer kokulu materyaller sağlığa zararlı olmadığı takdirde kullanılabilir, ancak dikkat toplayıcı etkinliklerde bu materyallerin ortamdan uzak bir yerde olması gereklidir (Kranowitz, 2014).
Tat uyaranları: Koku duyusu ile tat duyusu birbirleri ile çok bağlantılıdırlar. Koku duyusunda bir bozukluk olduğu zaman genelde tat duyusu da bundan etkilenir. Yemekten zevk almak ve zarar verici yiyeceklerden uzak durmak için tatlı, tuzlu, acı ve ekşi gibi dört temel tat vardır ve uyarıcı olan bu tatların fark edilmesi önemlidir (Altıok, 2011).
Eğitim ortamında özellikle çocukların ifade edici dil
gelişimlerinin desteklenmesinde tat alma duyusundan
yararlanılabilir. Çocuklar yiyeceklerin tadını tanımlarken değişik
kelimeler kullanırlar. Burada farklı lezzette peynirler, ekşi/tatlı
elmalar, tuzlu besinler etkinlik amacıyla kullanılabilir.
Taktil (dokunma) uyaranları: Taktil sistem, tehlikelerden korunmayı ve nesneler arasındaki farklılıkları ayırt etmeyi sağlar ve günlük yaşam becerisi için gereklidir. Bu becerilerden ilki dokunma algısıdır. Eğer çocuğun dokunma duyusuna yönelik problemleri varsa, onun dokunma duyumları ile öğrenmesi mümkün olmamaktadır (Özlü-Fazlıoğlu, 2004). Dokunma duyusunu desteklemeye yönelik eğitim ortamında birçok nesne, kumaş gibi materyal çeşitleri vardır.
Dokunma, çocukların bilişsel, motor ve sosyal duygusal gelişimlerinde önemli rol
oynar. Dokunma duyusu kanalıyla, küçük çocuk matematik ve fen kavramlarını
öğrenmeye başlama fırsatının yanı sıra, yeni kelime ve dil öğrenebilir. Dokunma aynı
zamanda eğitimcilerin çocuğun kendisini eğitim ortamında güvende ve rahat
hissedebilmesi için doğru bir iletişim yolu olabilir. Ancak, gerçekleşen bu iletişim yolu
çocuğu rahatsız etmeyecek şekilde duygusal yakınlık ve sevgiyi ifade edecek şekilde
olmalıdır. Dokunma davranışları, eğitimcinin çocukların ellerini tutması, sırtlarını
okşaması gibi dokunmaya yönelik davranışları içerebilir (Isbell ve Isbell, 2007).
Eğitimci tarafından her çocuğun kendine özgü özelliklerinin
olduğunun bilinmesi önemlidir. Her çocuğun farklı miktarlarda
dokunma girdisine ihtiyaçları vardır. Örneğin bazı çocuklar sarılmak
veya yeni dokunma deneyimlerini kullanmak istemeyebilir. Eğitimci
ona sarılmak istediğinde ona sırtını dönebilir ve bazı eğitim
etkinliklerine katılmayı reddedebilir. Bazı taktil arayış içinde olan
çocuklar ise fazlasıyla dokunma girdisine ihtiyaç duyarlar. Gün boyunca
eğitimcisine sarılabilirler (Isbell ve Isbell, 2007). Taktil duyusunun,
çocuğun eğitim kurumundaki öğrenme becerisi ile çok yakından ilgisi
vardır. Eğitim kurumunda eğitim amacıyla kullanılan sanat, müzik gibi
materyaller taktil duyusunu desteklemek için önemli materyallerdir.
Taktil, bilgi yapılanmasının temelini oluşturur ve yeni becerilerin geliştirilmesinde çok önemlidir (Özlü-Fazlıoğlu, 2004). Taktil sorunu olan çocuklar bazı materyallere dokunmakta zorluk çekebilirler. Bunun için bu çocuklara önceden materyaller anlatılmalı ve yavaş yavaş deneyimletilmelidir. Önce bak, sonra elle kuralı tanıtmada en önemli yol göstericidir. Ben dokunurum merkezi de çocuğa materyaller ve dokular aracılığıyla dokunma ile ilgili yeni deneyimler yaşamasını sağlar. Bu merkez, çocuğun kendinin farkında olmasında ve taktil ihtiyaçları ile buluşmasında iyi bir rehber olabilir. Eğitim ortamında yumuşak materyaller, yastıklar, kilimler gibi farklı materyaller kullanılabilir. Bu materyaller okul ortamının ev ortamı hissi yaratması açısından yarar sağlar. Bunun yanında değişik desen ve dokudaki kilimler kullanılarak dokunma duyusunu destekleyici hareket etkinlikleri gerçekleştirilebilir (Isbell ve Isbell, 2007). Bazı çocukları, eğitimcinin dokunması yanında arkadaşlarının da dokunmaya yönelik davranışları rahatsız eder. Bu durumda çocuk eğitim ortamında kendisini güvende hissettiği bir alan bulmaya çalışmak isteyebilir. Bu nedenle bu çocuklarının tanınması önemlidir. Bu çocukların etkinlikler sırasında masaların başına ya da halının ucuna oturtulmasına ve dokunmayı en aza indirecek ve çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayacak ortamların yaratılmasına dikkat edilmelidir (Kronowitz, 2014).