• Sonuç bulunamadı

1. Hâ Mîm Kitab ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi. 3. Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "1. Hâ Mîm Kitab ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi. 3. Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Mekke döneminde inmiştir. 35 âyettir. Sûre, adını 21. âyette geçen “Ahkâf ” kelimesinden almıştır. Ahkâf, sûrede sözü edilen “Âd” kavminin yaşadığı Yemen’de bir bölgenin adı olup, uzun ve kıvrımlı kum yığınları demektir. Ko- nusu itibariyle bir önceki sûrenin devamı niteliğindedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.

Hâ Mîm.1

2.

Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahi- bi Allah tarafındandır.

3.

Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikme- te uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.

4.

De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söyle- yenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntı- sı olsun getirin bana!”

5.

Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine ce- vap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa on- lar, bunların tapınmalarından habersizdirler.

6.

İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendi- lerine düşman oluverir, onların ibâdetlerini de inkâr ederler.

7.

Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünme- den “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.

8.

Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer ben onu

1 . Bu harfler için Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

46

AHKÂF SÛRESİ

(2)

uydurmuşsam, Allah’tan gelecek olana (cezaya) karşı siz be- nim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında (düşün- cesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle si- zin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

9.

De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim.2 Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uya- rım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

10.

De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun ben- zerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısı- nız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola ilet- mez.”

11.

İnkâr edenler, inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey ol- saydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi” dediler. Onun- la doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır”

diyecekler.

12.

Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın ki- tabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyar- mak, iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanlara müjde ol- mak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır.

13.

“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.

14.

Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.

2 . Âyetin bu kısmı, Hz.Peygamber’in, peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan ilk kişi ol- madığını, daha önceki peygamberlerin çizgisini takip ettiğini ifade etmektedir. Konu- yu vurgulayan diğer âyetler için bakınız: Yûnus sûresi, âyet, 47; Hicr sûresi, âyet, 10;

Nahl sûresi, âyet, 43; Mü’min sûresi, âyet, 78; Âl-i İmrân sûresi, âyet, 144.

46 / AHKÂF SÛRESİ

(3)

15.

Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Anne- si onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğur- du! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme sü- resi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına ge- lip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Rabbim! Bana ve anne ba- bama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın sa- lih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana tes- lim olanlardanım.”

16.

İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahları- nı bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar.

Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir.

17.

Anne ve babasına, “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit edi- yorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da,

“Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.

18.

İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) ger- çekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır.

19.

Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.

20.

İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:)

“Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyük- lük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.”

21.

Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf ’taki

(4)

kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adını- za büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı.

22.

Onlar ise, “Sen bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin?

Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler.

23.

Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi.

24.

O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördükle- rinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd,

“Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi.

25.

“O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evle- rinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.

26.

Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara ver- miştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fa- kat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağla- madı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya al- dıkları şey onları kuşattı.

27.

Andolsun, biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik.

(Doğru yola) dönsünler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık.

28.

Allah’ı bırakıp O’na yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar kendilerine yardım etseydi ya!? Aksine onları yüzüs- tü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı ve uy- durmakta oldukları şeydir.

29.

Hani Kur’an’ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yö- neltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince3 birbirlerine, “Su-

3 . “Onun huzuruna” ifadesindeki “o” zamiri, “okunmakta olan Kur’an” ya da “Hz. Mu- hammed” şeklinde anlaşılmaya müsaittir.

46 / AHKÂF SÛRESİ

(5)

sun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.

30.

Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra in- dirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.”

31.

“Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtar- sın.”

32.

Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

33.

Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

34.

İnkâr edenlere ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miy- miş?” denir. Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki gerçek- miş” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der.

35.

(Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamber- lerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gün- düzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir du- yurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sistem’e ilgili destek programlarını eklemek için Sonuçlanmamış Başvurular alanında yer alan Ekle düğmesine tıklanır ve Diğer Başvuru Bilgileri Penceresi...

Çünkü baþkalarýnýn duygu ve düþüncelerini bilmeyi, onlara daha faydalý olmak kaydýyla veya bazý musibetlere meydan vermemek için kullanabilmek, her þeyden önce iyi ve

Aracınızın görünümü de diğer insanlar üzerinde bir etki bırakır: örneğin yasal hükümlere uygun mu, temiz veya kirli mi, sürücü mahalli düzenli veya dağınık mı,

Medd-i Lâzım Harfi Müsakkale: Med harfinden sonra med sebebi olan lâzımî sükûn ayrı bir harfte şeddeli olarak gel- mesiyle oluşur2. Örnek: ( ْمي ِ ّملآ ْفِلَأ )

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

[r]

O da şöyle dedi: “O hâlde, eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormaya-

[r]