Melih Gökçek yönetimi, işbaşına geldiğinden bu yana, yani tam 14 yıldır Ankaralı, su ödemelerinde birinciliği kimselere kaptırmadı. Söylenenler doğruysa, ASKİ de borçlanma ve ödeyememe konularında on dört yıldır Türkiye birincisi!
Bugünlerde Ankara caddelerinde 63 plakalı tankerler kol geziyor. Şanlıurfa’dan kalkıp geldiklerine göre demek Irak sınırında mazot taşıma trafiğinin tadı kaçmış. Ama Başkent de onlara bir başka tür kol kanat germiş, kentin
ağaçlarını, çiçeklerini suluyorlar. Çift yönlü yolların soluna yaslanıp, gece, gündüz, sağanak altında bile su püskürtmeyi sürdürüyorlar.
Yapsınlar işlerini, kazansınlar helalince, sözümüz onlara değil. Ama insanın aklına başka bir soru takılıyor. Ankara değil miydi, başkanının sözüne göre 600 milyon YTL’ye dünyanın en hızlı, en ucuz, en bilmem ne çalışmasını yapıp o dev Kızılırmak’tan geçen ay su getiren? Bu ne güzel ülke ki, yedi milyar tonluk su rezervine 380 km boru çekip su getiriyorsun. Sonra da yurttaşlara bahçe sulamayı yasaklayıp, kendin de eski mazot tankerleriyle sulama yapıyorsun. Halı yıkamayıp üstüne bir de Şanlıurfalı kardeşlerimize su kirası ödeyeceksek, sırf “dünyanın en hızlı işini yarı fiyata yaptık” demek için mi Kızılırmak’a bağlandık?
Kızılırmak’ın Ankara’ya gizlice taşınıp musluklara aktarıldığı günlerde Mogan Gölü’nün başında gösterişli bir su akıtma töreni düzenlendi. Gerçi Mogan’ın suyu hiçbir yerde tüketilmiyor ve giriş-çıkış ağızları var, yani suyu bir yandan girip öte yandan çıkıyor, kirlilikten korunsa kimsenin desteğine gerek duymayacak. “Tören törendir” diyeceğiz ama acaba geçen yılki su kesintileri sırasında fırıncılar ile lokantacıların gölden tankerlerle ödünç aldıklarını geri vermeye çalışıyor olabilir miyiz? Okurken acı acı gülmeyin, kötü düşünmenin sonu yok. Boruları altı yüz milyona döşemeyle iş bitmiyor ki… Bir de onu 400 metre yükseltip, 125 kilometre taşımak gerekli. Göller su faturası ödeyemeyeceğine göre, bundan böyle suya dağları aşıran bedeli kim üstlenecek?
Bari Eymir Gölü’nü rahat bıraksalar
Sayın Gökçek bir de fırsattan yararlanıp, ODTÜ’nün kırk yılda yaşanır duruma getirdiği Eymir Gölü’nden pay almaya çalışmaz mı? “Halka açarlarsa, Eymir Gölüne de su verecekmiş”. Oysa o göl Elmadağ’dan ve Mogan Gölünden gelen sularla besleniyor ve rahat verilse kimselerin yardımı gerekmiyor. Büyükşehir Belediyesi’nin Atatürk Orman
Çiftliği’ne nasıl el koyduğunu bilenler ise doğallıkla bu demeçten ürküyorlar.
Bu yönetim, işbaşına geldiğinden bu yana, yani tam 14 yıldır Ankaralı, su ödemelerinde birinciliği kimselere kaptırmadı. Söylenenler doğruysa, ASKİ de borçlanma ve ödeyememe konularında on dört yıldır Türkiye birincisiymiş. Şimdi bunların üzerine bir de Kızılırmak’tan su getirme, o suya dağı taşı aşırma, tankerle parkları sulama, göle su çevirme, karşı görüşlerle baş etmek için analiz, görünmeyen harcamalar ve yayın giderleri… Durmadan maliyet biniyor. Köpürmeyen su için daha çok sabun ve deterjan, tıkanan borularda daha fazla ısı kaybı, çamaşırlarda daha fazla yumuşatıcı, evlere daha çok kapalı su alınması gibi konular da kentin görünmeyen
harcamalarını oluşturacak. Bir zamanlar Ankara’nın, belki de dünyanın en pahalı suyunu tükettiği söylenmişti. O sırada bu sözlerde abartı varsa bile, artık bundan emin olamayacağız.
Gökçek 1994'te seçildi, Kavşakkaya’ya 2005'te başlandı
Sayın Gökçek, 1994 yılında başkan oldu, Kavşakkaya Barajı’nın yapımına ise 2005 yılında başlandı. Aradan geçen on bir yıl boyunca kentin su sorunları konusunda ne yaptığını kendisine sorsanız ayıp olur mu? Hayır, size binlerce kilometrelik borular, kaynaklar, depolar, pompalar sıralayıverir, bu kent nasıl da susuz kaldı diye şaşar kalırsınız. Gerçekte kör bir kuyu bile yapılmadı ki… Kavşakkaya’nın öyküsü de ilginç. Baraj geçen yıl bitirilip, su tutmaya başlandı. Ama o yoklukta, fırsat doğar doğmaz su alınmaya başlandı. Sayın Gökçek “iklim değişikliği ve kuraklık” rüzgârlarına sarılmış ya. Barajda 90 milyon metreküplük potansiyele karşın, bir yılda 26 milyon metreküp su
tutulabildiğini söylüyor. Bir kere barajın su tutma yeteneğiyle, tuttuğu su miktarının ne ilgisi var? Barajınız bir yılda dolacak diye senet mi yaptınız? Üstelik bir yandan su geliyor, öte yandan çekiyorsunuz, o baraj nasıl su tutsun? Özetleyelim: 14 yıl boyunca Ankara, Türkiye’nin en pahalı suyunu tüketti. Aynı dönemde ASKİ, borç birinciliğini kimselere kaptırmadı. Bu on dört yılın ilk on bir yılı, suya beş kuruş aktarmadan geçirildi, böylece ülkenin en hızlı
gelişen kentlerinden birinde en uzun süreli ilgisizlik rekoru kırılmış oldu. En uzun süreli başkan
Türkiye’nin en büyük akarsularının birinden, en uzun borularla su getirildi, ama suyumuz kısıtlı. Bir de üstüne 600 milyon YTL yeni borç eklendi, o suyu şu kadar kilometre taşıyıp pompalamak için gelecek elektrik faturaları da mutlaka yeni birinciliklerin habercisi olacak. Bunlar yalnızca su konusunda elde olunan dereceler. Ama ancak
Türkiye’de olur, en uzun süreli büyükşehir belediye başkanı Ankara’da… Yandaşlara sorarsanız, üstelik en yüksek oy oranıyla.
DSİ’nin Japonlardan sağladığı krediyi 2002 yılında elinin tersiyle iten anlayış, o zaman Gerede sistemlerinin
gerektirdiği 235 milyon doları çok bulmuştu. Yıl 2008, Kesikköprü’den gelen su, belediyenin kendi rakamlarıyla iki kat harcama gerektirdi. O zaman büyük olasılıkla arsenik, sülfat falan kavgaları da olmazdı. Böyle bir birinciliğe ne demeli? Biz iyimser kalalım, hesap bilmezlik rekorundan öte sıfat aramayalım.
Anlamlı bir söz
“En pahalı su, olmayan sudur”. Bu güzel, doğru sözün sahibi belli. Gerçekten iki yıldır sulanamayıp kuruyan parklar, ağaçlar, çiçekler için yapılan harcamalar, az su kullanma öğüdüne uyup deterjanlı suyla balkon yıkarken düşüp kolunu bacağını kıran insanlar, kuyulardan su çekip tankerlerle lokantalara pastanelere taşıyanlar, evlerini su basanlar, komşu kasabaların çeşmelerinden su taşıyanlar…
Geçen yılki yoklukta yüksek bedeller ödendi. Ama arada bir soluklanıp şunu sormalı: “Sayın Başkan, geçen yıl 1 Ağustos - 31 Aralık tarihleri arasında Ankara’da su kesintisi programı uygulaması başlattınız. Borular patlayıp evleri, sokakları seller götürdü, kimi yerlere on beş, yirmi gün su verilemedi. Okulları erteletmeye kalkıştınız. Sonra
kesintiler birden durduruldu. Kızılırmak suyunu da söz vermenize karşın yıl sonunda değil, ancak 2008 Mayısında getirebildiniz. Yani sizin program boyunca ondan hiç yararlanılmadı. Öyleyse kesinti programınızın gerekçesi neydi? Suları kesmek zorunluysa neden sonra o program terk edildi?”
Bu sorunun karşılığı “beş ay sürmesi planlanan kesinti zorunluydu, çünkü su yetmeyecekti” ise Sayın Gökçek politikayı bırakıp evine kapanmalıdır. Yok, eğer “kesinti yanlıştı, durumu anlayıp, geri dönüş yaptık” diyecekse, o zaman politikayı bırakıp evine kapanmalıdır (Türkçe öğretmenlerinden özür, aynı şeyi iki kez söyledim sanırım). Yapılan yanlışları dile getirdiğimizde kimi zaman hakarete varan tepkiler geliyor. Gönül diyor ki: “Vur, ama dinle! çünkü oylarınızın kahrını bütün Ankara çekiyor, borçları da tüm Türkiye üstleniyor”.
İLHAMİ ÜNVER unver@agri.ankara.edu.tr 24/06/2008 Radikal