• Sonuç bulunamadı

“Hayvan özgürlü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“Hayvan özgürlü"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Hayvan özgürlüğü insanlara ciddi bir hedeften daha çok diğer özgürlük hareketlerinin bir parodisi gibi görünebilir”. Peter Singer

“Hayvan özgürlüğü nihai özgürlük hareketidir, ‘son cephe’dir”. Robin Webb, İngiliz ALF Basın Sözcüsü Giriş: Çerçevelenmemiş Bir Konuyu Çerçevelemek

Global anti-kapitalist ve anti-emperyalist Sol açısından gezegenimizde büyük etik ve politik bir öneme sahip yeni bir özgürlük hareketinin- hayvan özgürlüğü hareketinin- var olduğu pek söylenemez. Ama hayvan özgürlüğü sosyalist ve anarşist düşünü ve geleneklere kök salmış antroposentrik, türcü, ve insancı dogmalara meydan okuduğu için Solcular olaya dahil olmaktansa onunla dalga geçmeyi seçiyorlar.

Son otuz yıldır hayvan özgürlüğü hareketi gezegendeki en dinamik ve önemli politik kuvvetlerden birisi oldu. Siyah Özgürlüğü, Amerikan Yerlileri, feminizm, chicano/alar(hispanikler), Yeşil ve kimlik politikalarını farklı formlarından oluşan yeni toplumsal hareketlerin atıl kaldığı noktada hayvan özgürlüğü hareketi radikal direnişini ayakta tuttu ve hem sayı hem de güç olarak büyüdü.

Hayvanların acı çekmesini süsleyerek devam ettirmekten yana lobi yapan hayvan refahı yaklaşımlarının aksine Hayvan Özgürlüğü Hareketi hayvan sömürüsünün tamamen ortadan kaldırılmasını talep ediyor. Daha büyük kafesler yerine boş kafesler isteyerek Hayvan Özgürlüğü Hareketi günümüzün en büyük kölelik karşıtı ve özgürlükçü hareketi olup, ABD’de 19. Yüzyılda Afro Amerikalıların köleliğine son vermek isteyen öncüllerine paralel bir mücadele

içerisinde. Dünya çapında Hayvan Özgürlüğü Hareketinin büyük bir ifade aracı olarak ALF sömürü endüstrilerinin mal ve mülküne yüz milyonlarca dolarlık zarar vererek yapılan akınlarla baskınlarla da hayvan sömürüsünden kar

sağlayan bir çok kişiyi yaptıkları işten uzaklaştırdı. FBI, ALF’i (aynen ELF gibi) ABD’deki en büyük terör örgütü olarak kabul etti. Hayvan Özgürlüğü Hareketi ABD ve İngiltere’de anti-terörist mevzuat için temel hedef olarak görülüyor.

ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan, Norveç ve Rusya’ya dek- global bir çapta hareket eden Hayvan Özgürlüğü Hareketi sadece büyümeyi, çıkarı, metalaştırmayı yücelten kapitalizmin ideolojilerine saldırmakla kalmıyor, ayrıca molotof kokteylleri ve çekiçlerle mülk sisteminin kendisine de saldırıyor. Şirket-devlet kompleksinin gerçekliğinden tamamen haberdar bir şekilde Hayvan Özgürlüğü Hareketi temsili demokrasinin kurgularını kırarak kürk çiftliklerine, fabrika çiftliklerine, deney laboratuarlarına ve her yıl milyarlarca hayvanın öldüğü diğer cehennemi andıran yerlere izinsiz bir şekilde girerek tutsak edilmiş hayvanları kurtarıyor.

Bu gezegen üzerindeki bütün türlerin kaderi birbirine inceden inceye bağlı olduğu için hayvanların sömürülmesinin insan dünyası üzerinde büyük bir etkisinin olduğu kesin. İnsanlar hayvanları yok ettiğinde kendi hayatları için gerekli ekosistemleri ve doğal yaşam alanlarını da yok ediyorlar. Milyarlarca çiftlik hayvanını kestiklerinde yağmur

ormanlarını da yok ediyorlar, meraları çöllere çeviriyorlar, küresel ısınmanın artmasına yol açıyorlar, çevreye zehirli atıkları bırakıyorlar. Fevkalade oranlarda toprak, su, enerji ve ürün gerektiren global fabrika çiftlikleri kurduklarında hayati öneme sahip kaynakları boşa harcamış oluyorlar ve dünyadaki açlık probleminin artmasına sebep oluyorlar. İnsanlar hayvanlara şiddet uyguladığında birbirlerine de şiddet uyguluyor, bu trajik belit hayvanları istismar eden seri katiller ya da kadınları, hayvanları, çocukları döven adamlar tarafından defalarca kanıtlanmıştır. Hayvanların tarımın başlangıcında evcilleştirilmesi ve ataerkilliğin ortaya çıkışı, devlet iktidarı, kölelik, hiyerarşi ve bütün türlere hakim olunması arasındaki kavramsal ve teknolojik ilişkileri incelendiğinde aradaki bağlantılar daha da derinleşiyor.

Çeşitli şekillerde hayvanların sömürülmesi insan dünyasında krizler çıkaracak şekilde geriye tepiyor. Şiddet ve yıkımın o kötülük dolu çemberi ancak ve ancak insan türü başka türlerle ve doğal hayatla hiyerarşik olmayan ve sömürüye dayanmayan uyumlu ilişkiler kurmayı becerebildiğinde sona erebilir. İnsan, hayvan, ve dünya özgürlüğü hepsi bir olarak savaşılması gereken birbiriyle bağlantılı projelerdir.

Bu yazı insan/hayvan özgürlüğü denkleminin her iki tarafı için de daha geniş vizyonlar ve politikalar üretebilme ihtiyacının altını çiziyor, yeni diyalog, öğrenme ve strateji ittifakları oluşturma yönünde fikirler öne sürüyor. Her hareketin bir diğerinden öğreneceği nice şey var. Hiyerarşi, olumsuz anlamda hakimiyet ve çevresel yıkımın

(2)

dinamiklerine hayvan hakları perspektifinden bakmayla alakalı yeni içgörüler elde etmenin yanısıra Solcular da barış, şiddet karşıtlığı, merhamet, adalet ve eşitlik gibi kavramları savunurken hayvanları günlük hayatlarında sömürmenin, türcü ideolojilerle öne sürüp bütün gezegeni tehdit eder bir tarzda devam eden tür kıyımını görmezden gelmenin büyük bir tutarsızlık olduğunu artık anlamalılar. Aksine hayvan hakları topluluğu (hayvan özgürlüğü hareketinden farklı olarak) hayvan sömürüsünü yok edemeyecek denli naiftir, tek meseleye odaklıdır ve sistematik bir anti kapitalist teoriden ve politikadan da yoksundur. Bu noktalarda ancak Sol’la yapılacak tartışmalardan fayda görebilir. Bu yüzden insan ve hayvan özgürlüğü hareketlerini birbirinin ışığında yeniden düşünerek bu ilişkinin ne şekilde devam edebileceğine dair fikirler önermeye çalışacağım. İnsanların, hayvanların ve dünyanın olumsuz anlamda hakimiyet altına alınmasını hiyerarşi ve araçsalcılıktan kaynaklı iktidar patolojisinin sonucudur, bunlar ancak çokperspektifli teorilerle ve ittifak politikalarıyla ifşa edilebilir ve değiştirilebilirler. Öncelikle Hayvanları Savunma Hareketinin temel tarihi ve sosyolojik arkaplanında söz edeceğim ve Solun geleneksel olarak hayvanları müdafaa etme meselelerine nasıl baktığını göstereceğim. Ardından Inclusive Democracy’nin kurucusu olan Takis Fotopoulos’un görüşlerinden söz ederek hayvan ve insan özgürlükçüleri arasında karşılıklı diyalog ve öğrenme çabalarına çağrıda bulunarak yazımı sona erdireceğim.

Hayvanları Savunma Hareketinin Çeşitliliği

Hayvan Özgürlüğü Hareketi, Hayvanları Savunma Hareketi adını vereceğim ve büyüyen bir sosyal hareketin halen daha en küçük parçasıdır. Hayvanları Savunma Hareketi üç büyük (ve birbiriyle çelişen) eğilime sahiptir: hayvan refahı, hayvan hakları ve hayvan özgürlüğü.

Hayvanları Savunma Hareketi, 19.yy’da İngiltere’de RSCPCA’in(Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals) ve ABD’de ASPCA (American Society for the Prevention of Cruelty to Animals)’in kurulmasıyla refahçı kanattan mütevazı bir başlangıç yapmıştır. Refahçı kuruluşlar ardından bu ve diğer ülkelerde hızla yaygınlaşmıştır, ancak hayvanları sömüren kurumları asla ortadan kaldıramamıştır- bu kurumlar ister laboratuarlar, ister fabrika

çiftlikleri, mezbahalar, kürk çiftlikleri, sirkler ya da rodeolar olsun- ama daha çok bu tür baskıcı ve şiddet dolu yapılar içerisindeki hayvanların çektiği acının azaltılmasına ıslah edilmesine yaramıştır. Refahçılar hayvanların çıkarları olduğunu kabul eder ama bu çıkarların eğer insanların çıkarları söz konusu ise yasal yollarla kurban edilebileceğini söylerler. Refaçılar hayvanlara “gereksiz” acı verilmemesi gerektiğini, onlara acı verilmesi ya da onların ölmesi gerekiyorsa bunun “insani” bir biçimde yapılması gerektiğini ileri sürerler.

Tabii bu fikre tamamen zıt bir şekilde hayvan hakları savunucuları hayvanların mutluluğun, özgürlüğünü ve hayatını insanların refahı söz konusunda olduğunda kurban eden refahçılığın çıkarcı iddialarını reddeder. Hayvan hakları felsefesi 1983’te Peter Singer’ın yeni ufuklar açan The Case for Animal Rights-Hayvan Hakları Meselesi kitabı

basılana dek pek de ciddi manada ortaya çıkmamıştır. Regan ve diğer hayvan hakları kuramcılarına göre hayvanlar ve insanlar arasında temel ahlaki bir eşitlik söz konusudur ve her iki tür de hissetme yeteneği olan türlerdir, bu yüzden de önemli çıkarları ve tercihleri söz konusudur (mesela acı çekmemek gibi) bu yüzden de bu çıkarlar ve seçimler

korunmalı ve itibar görmelidir. Dahası, Regan bir çok hayvan türünün (şempanzelerin, yunusların, kedilerin, köpeklerin vd) onları “bir hayatın öznesi” yapan ve insanlarınkine benzeyen bilişsel karakteristikler taşıdığını öne sürer. Yani bu hayvanlar bellek, kendini bilme ve geleceği algılama gibi kompleks mental yeteneklerle donatılmıştır . Sadece insanların hakları olduğu; çünkü sadece akla ve dile sahip yegane varlıkların insanlar olduğuna dair argümanlar aslen yanlış olmalarının yanı sıra haklara sahip olma anlamında gerekli ve yeterli koşul hissetme yeteneği olduğu için konuyla alakasızdır da.

Anaakım Hayvanları Savunma Hareketinin ve Peter Singer gibi filozofların refahçı felsefelerine tamamen zıt olarak hayvan haklarını savunanlar, hayvanların kendiliklerinden kaynakları değerleri ve temel haklarının daha büyük

sebepler (yani insan) için bir kenara atılamayacağını öne sürer. Hayvanların çıkarları sonucu ne kadar iyi olursa olsun (mesela tıbbi bilgilerde ilerlemeler kaydetmek gibi) kurban edilemez. Bir çok insanın daha iyi bir sebep için , mesela sosyal refahı sağlamasına yarasa bile bir insanın kurban edilmesini ahlaksızlık olarak kabul etmesi gibi hayvan haklarını savunanlar da aynı akıl yürütmeyi hayvanlar için kullanırlar. Eğer hayvanların hakları varsa insanları tıbbi deneylerde kullanmakla hayvanları kullanmak arasında fark yoktur; çünkü bilimsel bilgiler insan deneyleriyle de yürütülebilir; ama ahlak ve insan hakları bunu yasaklamaktadır.

(3)

Hayvan hakları, acıyı azaltmanın değil hayvan sömürüsünü sürdüren bütün kurumların ve durumların tamamen ortadan kaldırılmasını talep eden bir konumdur; aynen 19.yüzyıldaki öncülü gibi, köleliğin yok edilmesini talep etmektedir yoksa kölelere daha iyi davranılmasını değil. Eşitlikçiliği, hakları ve köleliğin iptalini kucaklayışı açısından refahçılığa karşı dursa da bir çok hayvan hakları savunucusu eğitim ve yasal mevzuat yoluyla sıkı yasal değişim biçimlerini talep etme anlamında hayvan refahını savunanlarla aynı düşünmektedir. Refahçılar gibi hayvan hakları savunucuları da tipik şekilde kapitalist ekonomik, politik, ve yasal kurumları kabul eder ve nadiren paranın sömürücü mantığını ve pazar ile devlet arasındaki yapısal ilişkiyi anlamak için daha geniş sosyal/politik/ekonomik bağlama sahiptir. Adaletin devletin şirketler çıkarları tarafından çürütülüp baskı altına alınmış önceden onaylanmış kanalları aracılığıyla başarılabileceği şeklindeki burjuva ideolojisine olan bağlılık hayvan özgürlükçülerini hayvan hakları ve hayvan refahını savunanlardan ayırır. Bazen konumlarını haklar felsefesine dayandırarak, bazen de pratik eylemin önemi için gerekli felsefi tanımları reddederek ya da ondan uzak durarak da olsa Hayvan Özgürlüğü Hareketi hayvanları sömürenlere doğrudan saldırılar düzenleyerek hayvanların tamamen özgür kalmasını talep eder. O geniş ve eleştirel vizyonu içerisinde benzersizliğini koruyarak, Hayvan Özgürlüğü Hareketi kapitalizmi, emperyalizmi ve her türden zulmü ve hiyerarşiyi reddeder. Refah ve hak talep eden tek konu odaklı hareketler yerine Hayvan Özgürlüğü Hareketi özgürlük için yapılan bütün insan mücadelelerini destekler ve insanların, hayvanların ve dünyanın yaşadığı zulmün aynı sebeplerden ve dinamiklerden kaynaklandığını kabul eder. Hayvan Özgürlüğü Hareketi ideoloji, tavır ve kuruluş anlamlarındada baskın bir şekilde anarşisttir. Devletin şirketlerin çıkarlarını korumaya yönelik bir araç olduğunu ve kanunların da insanlar için yaratılmış bir afyon olduğunu kabul ederek Hayvan Özgürlüğü Hareketi örneğin baskınlar, izinsiz mekanlara girmeler, ve sabotaj gibi yasa dışı doğrudan eylemler düzenleyerek güç kazanma ve sonuçlar elde etmeyi hedefler. Hayvan Özgürlüğü Hareketi’nin önemli bir biçimi Animal Liberation

Front’(ALF)’tur (Hayvan Özgürlüğü Cephesi). ALF 1976’da İngiltere’de ortaya çıktı, ABD’ye 1980’de yayıldı ve arından da dünya çapında 20den fazla ülkede etkin bir hale geldi. Hayvan Özgürlüğü Hareketinin bazı üyeleri hayvanları sömürenlere karşı şiddet uygulanmasını savunurken ALF mal ve mülke saldıran ama asla insan hayatına zarar vermeyen şiddet karşıtı bir prensip belirlemiştir.

Bu yüzden Hayvanları Savunma Hareketi içerisindeki en büyük ayrım tartışılageldiği gibi refah ve haklar konusunda değildir, ama daha çok devletçi ve devlet karşıtı yaklaşımlardadır. Yalnızca Hayvan Özgürlüğü Hareketindeki radikal gruplar temsili demokrasinin mitlerine karşı çıkar, çünkü onlar anarşist kültürlerde yaşıyor ve doğrudan eylemi keşfediyorlar. Açıkçası Hayvan Özgürlüğü Hareketi, Inclusive Democrcy(ID) ve diğer radikal Sol yaklaşımlara yakın olan yegane hareket olup onun da önemli politik sınırları vardır.

Ancak Hayvanları Savunma Hareketinin çoğulculuğu sadece refah, haklar, özgürlük perspektiflerini birbirleriyle yarıştırma meselesi değildir. Bu hareketin sosyal kompozisyonu sınıf, toplumsal cinsiyet, din, yaş ve politika meselelerini kuşatır.

Cumhuriyetçiler, Demokratlar, Solcular, anarşistler, feministler, anti-hümanistler, anarkoprimitivistler,, Yeşiller, Hristiyanlar, Budistler, Hindular ve diğerleri Hayvanları Savunma Hareketinin komplike durumunu ve ayrıksılığını meydana getirir. Sınıf ve emek mücadelesinden farklı olarak burada insanlar herhangi bir politik duruştan bakarak hayvanlar için merhamet talep edebilir, buna güzel bir örnek olarak George Bush’un eski basın danışmanı Matthew Scully’i örnek verebiliriz, Scully’nin etkili yazıları ve kitapları bulunuyor. İnsan Scully’nin geçmişini veya şu anki politik duruşunu iğrenç bulsa da çalışması bir çok insanı etkilemiştir, mesela hayvanlara karşı işlenen iğrenç zulümlerin geniş spektrumundan bihaber cumhuriyetçi elitler onun çalışmasından etkilenmiştir. Bu tür politik farklılıklar hem bir erdemdir hem de bir kabahat. Hayvanları Savunma Hareketinin halk nezdinde etkisini artırmaya yararken ve bu yüzden hayvan refahı meseleleri için mevzuatla alakalı yeni olasılıklara yer açarken felsefi ve politik tutarlılık olmadığı için hareketi birbiriyle çelişen ve rekabet eden fragmanlar haline getirmekte ne yazık ki.

Rofmrist ve tek konuya odaklı (ayrıca çoğunlukla beyaz ve orta/üst sınıf) Hayvanları Savunma Hareketi sistematik bir sosyal eleştiriden yoksundur, kapital mantığının hayvan sömürüsündeki belirleyici rolünü kavrayacak ve devleti sosyal değişimlere direnen dev şirketler tarafından yönetilen bir yapı olarak algılayacak bir sosyal eleştiriden yoksundur. İnsanın kapitalizme karşı yürütülen mücadelede köprüler kurabileceği tekil bir hayvanları savunma hareketi yoksa da Hayvan Özgürlüğü Hareketi içerisinde kapitalizmin ve devletin doğasını kavrayan, ve ayrıca radikal ittifak

politikalarına açık ve bu konuda genellikle tecrübe sahibi pozitif istisnalar da mevcut. Bu yüzden Hayvan Özgürlüğü Hareketi,sosyal değişimi sağlamak için sadece hayvan sömürüsüne ve kapitalist endüstrilere karşı yürütülen

(4)

anlamında da potansiyel manada önemli bir güçtür. Hayvan Özgürlüğü Hareketinin Sosyolojisine Doğru

“Bizler felsefi manada çok tehlikeliyiz. Bu tehlikenin bir kısmı malın ve mülkün hayattan daha değerli olduğu ilüzyonuna kanmamamız…resmen delilik olan bu imtiyazı ortaya çıkarıyoruz ve görüyoruz ki sistem bu olmadan hayatta kalamaz.” Davir Barbarash, eski ALF sözcüsü

Hayvan hakları, hayvan özgürlüğü ve onun giderek büyüyen politik manaları hakkında bir sürü kitap bulunsa da hümanist ve Solcu aydınlar hayvan hakları/özgürlüğü mücadelelerinin sosyolojik anlamı ve manasını görmezden gelmiştir. Bu bölümde bu türcü bakışı ve görmezden gelme eylemini son otuz yılın hayvan hakları/özgürlüğü mücadelelerini geniş bir sosyolojik bağlama oturtarak düzelteceğim.

Son zamanların toplumsal tarihi bağlamında Hayvan Özgürlüğü Hareketi kökleri 1960 ve 70lerde görülen

mücadelelerle bağlantılı “yeni bir sosyal hareket” olarak kabul edilebilir. Genellikle “sınıf ötesi” ve “postmateryalist” şeklinde etiketlenen yeni toplumsal hareketler daha yüksek ücretler peşinde değildir, tersine hiyerarşilerin sona ermesi ve doğal dünyayla yeni ilişkiler kurulmasına odaklanmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra işçi hareketi başa geçtikten sonra toplumsal mücadelelerin dinamikleri kapital-emek ilişkisinden kayarak adalet, özgürlük ve kimlik politikalarını içeren daha geniş bir şekile ulaşmıştır. Farklı ırktan insanlar, öğrenciler, feministler, gayler, ve lezbiyenler, barış anti-nükleer eylemcileri ve çevreciler yeni meseleler için mücadele ettiler bu dönemden sonra. çağdaş hayvan hakları/ özgürlüğü hareketleri 1960 ve 70lerdeki hareketlerin oluşturduğu sosyal ortamdan etkilenmiştir ve ilerici değişimler için çabalayan hareketlerin de önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu da elbette hiyerarşi, enstrümentalizm

eleştirileri ve doğanın insan olmayan türlerin baskı altına alınmasına karşı yürütülen eleştiriler, çevreciliğe olan katkıları ve şiddetten uzak bir etik oluşturup onu geliştirmedeki rollerinin bir sonucudur.

Yeni toplumsal hareketler postendüstriyel kapitalist toplumda önemli rol oynarlar, burada artık ekonomik dinamikler fiziksel materyallerin işlenmesine değili tüketiciliğe, eğlenceye, medyaya ve enformasyona dayanmaktadır. Uluslar arası şirketler mesela Microsofot, Monsanto, Novartis gibi şirketler postendüstriyel ekonomide bilim ve araştırmanın önemini kanıtlıyor. Böyle görülmese de Hayvan Özgürlüğü Hareketine farklı bir açıdan bakmak için onun çağdaş anti-kapitalist ve anti-globalist bir hareket olduğunu, şirketlerce yönetilen “yukarıdan aşağı küreselleşme” tipi yerine kendini demokratik vizyonlarda belli eden “aşağıdan yukarı küreselleşme” şeklinde bir mücadelenin bir parçası olarak görmek gerekir.

Postendüstriyel dünyanın global bir bilim/bilgi kompleksine bağlı olduğu sürece ve bu da hayvan deneyleriyle sürdürüldüğü sürece hayvan özgürlüğü global kapitalizme Global Dirikesim Kompleksi adını vereceğim bir şekilde meydan okuyacaktır.

Bu yeni gücü doğrudan eylemle dirikesim karşıtı hareket (DEDKH)diye adlandırıyorum. Bu hareket biyomedikal araştırma endüstrilerine karşı ciddi bir tehdittir. İngiltere’de mesela, farmasötik, biyoteknolojik ve tıbbi araştırmalar ekonomiye en büyük katkı sağlayan üçüncü gruptur; bu bilim kompleksine yapılacak bir saldırı aslında İngiltere devletine ve global kapitale yapılmış bir saldırıdır .

Bugüne dek, İngiltere’deki ve ABD’deki Hayvan Özgürlüğü Hareketi bir çok hayvan yetiştiricisinin kapanmasını sağlamış, büyük araştırma merkezlerinin inşaatına son vermiş ve New York Borsasından HLS’in silinmesini

sağlamıştır. Açıkçası Hayvan Özgürlüğü Hareketi büyük bir sosyal ve politik güçtür. Eğer Sol bunu kavramıyorsa bile İngiltere ve ABD’deki uluslaraası araştırma merkezleri kesinlikle anlıyorlar; çünkü Hayvan Özgürlüğü Hareketini birinci sırada öneme sahip bir yurt içi terörist tehdit olarak kabul etmiş durumdalar ve karşılık olarak bu savaşı sürdürecek polis devletleri/eyaletleri inşa etmekle meşguller.

Global Dirikesim Kompleksi bir iktidar- bilgi matriksidir, postendüstriyel toplumda bilimin merkeziliğini yansıtır. İlaç endüstrileri, biyoteknoloji endüstrileri, tıbbi araştırma endüstrileri, üniversiteler ve test laboratuarlarını kapsar. Bütün bu kurumlar ilaçlarını test edip pazara sunmak için hayvanları kullanır; hayvanlar bu şirket-bilim makinelerinin işlevsiz kalacağı yağ ve gaz konumundalar. Huntingdon Life Sciences (HLS) ve Chiron gibi şirketler globalleştiği ve dünya çapında müşterileri olduğu için ALF ve SHAC gibi hayvan özgürlüğü grupları da direniş anlamında

(5)

globalleşmiştir. Stop Newchurch Guinea Pigs (NSGP) gibi lokal bir grup İngiltere’de araştırmalar için kobay faresi yetiştiren bir aileye karşı savaş başlattı, işte bu grup da anti küreselleşme hareketinin bir parçasıdır; çünkü

saldırdıkları – ve sonunda işi bıraktırdıkları- aile Global Dirikesim Kompleksine hayvan tedarik ediyordu. Anti-dirikesimcilerin politik görüşleri ne olursa olsun- liberteryan, serbest pazarcı, sosyalist veya anarşist- küreselleşmeyi sekteye uğratıyorlar. Doğrudan eylemle Dirikesim Karşıtı Hareket (DEDKH) şirketlerin tedarik zincilerini bozup, laboratuar prosedürlerini engelliyor, tutsak kölelerini de özgürlüğüne kavuşturuyor.

DEDKH’nin ekonomik tehdidinin yanı sıra ayrıca güçlü bir ideolojik ve felsefi tehdit de söz konusu, çünkü hayvan temelli bilimin ideolojik meşruluğuna da saldırılıyor. DEDKH ve hayvan hakları hareketleri tarafından artırılan güçlü ve gerçeklere dayanan ataklarla dirikesimin meşruluğu sorgulanırken bu aslında Bilimin otoritesine yapılan bir saldırı oluyor, modern Akıl Kilisesine yapılan bir saldırı bu. Dirikesim karşıtı hareket dirikesimin yanlış kabullerini ifşa ederken bilimin nesnelliğini alınıp satılacak birşeymiş gibi görerek nasıl şirketlerin çıkarlarına hizmet edebildiğini de göstermiş oluyor .

Hristiyan kilisesinin altın çağında olduğu gibi Bilimin rahipleri ve papazları da hasımlarını (mesela akademi ve başka yerlerde) gözden düşürerek ve onlara saldırarak kendi otoritelerini ve iktidarlarını savunuyor. Bilimin hükümet

üzerinde büyük bir gücü var, yeni yasalar çıkartıp çıkarlarına hizmet ettirecek denli de güce sahip. Bu yüzden Bilimden kaynaklı yoğun baskı yüzünden İngiltere ve ABD’deki DEDKH şirket-devlet kompleksinden büyük karşı saldırılara maruz kalmıştır. Hem İngiltere hem de ABD hükümetleri konuşma özgürlüğüne çok ciddi kısıtlamalar getirmiş durumda ve son olarak da muhalifleri örneğin İngiltere’deki yasalarda ve ABD’deki Patriot (vatansever) Yasasında görüldüğü gibi mevcut olduğu şekliyle “terörizmin yüceltilmesi”ne karşı cezalandırdılar.Her iki devlet de hayvan özgürlükçülerine karşı anti terörist yasalar uyguluyor, sabotaj eylemleri ve “taciz” için de hapis cezası veriyor. Bu yüzden DEDKH laik kilisenin öfkesiyle yüzyüze Galile’nin dünya güneş etrafında döner dediği gibi

anti-dirikesimciler de bir tür üzerinde uygulanan araştırmaların diğerinde uygulanan araştırmaya uygulanamayacağını ileri sürüyorlar, ve Hayvan Özgürlüğü Hareketi de bir bütün olarak insanların dünyaya ait olduğunu, dünyanın insanlara ait olmadığını söylüyor. Barış hareketleri askeri-endüstriyel kompleksin deliliğini ifşa etmesi gibi anti- nükleer hareket nükleer gücün potansiyel yıkıcı gücünü ifşa etmesi gibi çevreci hareketin büyüme ekonomisinin ekoojik sonuçlarını göstermesi gibi Hayvan Hakları Hareketi de biyomedikal araştırmanın yanlış kabulleri ve aydınlanmacılığındaki barbarlığı gözler önüne seriyor. Eğer Hayvan Özgürlüğü Hareketi yenibir sosyal hareket olarak görülebilirse, bir anti-kapitalist ve küreselleşme karşıtı hareket olarak görülebilirse o zaman sözünü ettiğim o üçüncü şekilde de yani çağdaş bir kölelik karşıtı hareket olarak da görülebilir.19. yüzyıl kölelik karşıtlarının evrensel haklar nosyonu üzerine

kurulmuş bir toplumda milyonlarca insanın köleliğinin en büyük ahlaki dava olduğu gerçeğine insanları uyandırmak için çabalaması gibi 21.yüzyılın kölelik karşıtları da hayvanların çektiği acının ve gördüğü zulmün önemine ve korkunçluğuna karşı insanları aydınlatmak için çabalıyorlar. Önceden siyahların köleliğinin Amerikan demokrasisi ve modern değerler hakkında sorduğu çok temel sorular gibi hayvanların köleliği ile ilgili tartışmalar da insan ruhunun şiddetten, kabalıktan ve yabancılaşmadan hasar görmüşlüğünü eleştirel manada inceleyerek hayatın bütününe saygı duymaktan kaynaklı yeni bir ahlak ve duyarlılığa duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

Laboratuarlardaki, fabrika çiftliklerinde, kürk çiftliklerinde, deri fabrikalarındaki, hayvanat bahçelerinde, rodeolarda ve diğer sömürü kurumlarındaki hayvanlar çağdaş kapitalist toplumun köleleri ve proleterleridir. Her yıl küresel olarak milyarlarca hayvan tutsak edilip sömürülüp öldürülüyor- cinayete kurban gitmek de yanlış bir deyim değil-. İnsan ekonomisinin bu çiğ materyalleri (kapitalizmden daha genel ve daha büyük bir hakimiyet sistemi olarak) kürkleri, etleri ve vücut sıvıları sebebiyle sömürülüyorlar. Doğadan çalınarak esaret altında üremeleri sağlanan ve yetiştirilen,

kafeslerde zincirlere bağlı yaşatılan bu hayvanlar kelimenin gerçek anlamında köledirler, buyüzden de çağdaş kapitalist köle ekonomisinin bir parçasıdırlar.

Kölelik karşıtları refahçılığı ahlaki ilermenin önünde bir entrika olarak görürler ve konumlarını haklar felsefesine dayandırırlar. 19. Yüzyıl kölelik karşıtları köle sahiplerinin kölelere nazik davranmasından söz etmiyorlardı, onları iyi besleyip iyi giydirmesinden de söz etmiyorlardı, gerektiğinde dinlenerek çalışmalarından da söz etmiyorlardı. Tersine onlar köle-sahip ilişkisinin tamamen ortadan kalkmasını, kölelerin her türlü esaretten kurtulmasından söz ediyorlardı. Benzer şekilde günümüz kölelik karşıtları da hayvan sömürüsü pratiklerinin ve kurumlarının reformunu reddeder, hayvanların her türden insan sömürüsünden, hakimiyetinden ve zulmünden tamamıyla özgür kalmasını talep ederler.

(6)

HAYVAN ÖZGÜRLÜĞÜ VE SOL

“Auschwitz birisi bir mezbahaya bakıp da ‘onlar sadece hayvan’ diye düşündüğünde başlar." "o Theodor Adorno

“Hayvanlar söz konusu olduğunda bütün insanlar Nazidir hayvanlar için bu sonu gelmeyen bir Treblinka’dır” Isaac Bashevis Singer

Hayvan özgürlüğü ahlaki evrimimiz ve politik mücadelemizdeki yeni gerekli ve mantıki ilerlemedir. Hayvan özgürlüğü insanların son ikiyüz yıl içerisinde yaptığı en ilerici ahlaki ve politik gelişmelere dayanıyor ve onları kendi mantıki sonuçlarına taşıyor. Hak, eşitlik, şiddetten uzak durmak gibi mücadeleleri bir sonraki aşamaya, hümanizmin suni ve yasal bağlarından uzaklara taşıyor, böylece türcülüğü de kapsayan hiyerarşilere de bütün önyargılara da meydan okuyor. Martin Luther King’in şiddetin ve ayrımların olmadığı “dünyaevi” hayali barış ve eşitlik değerleri bütün hayvan türlerini de içerek şekilde genişletilmedikçe gene de her yanı kan içerisinde bir mezbaha olarak kalıyor. Hayvan özgürlüğü Sol’un hümanizmin konforlu sınırlarından etik bağlamda kaliteli bir sıçrama yapılması için değişmesine ihtiyaç duyuyor, böylece ahlaki çıtayı akıl ve dilden hissetme yeteneği ve öznelliğe doğru yükseltiyor. Solun bir zamanlar ekoloji ile yüzleşmesi gerektiği gibi şimdi de hayvan hakları ile yüzleşmesi gerekiyor. Ekolojiyle yapılan yüzleşme Solcu teori ve pratikleri zenginleştirip derinleştirdiği gibi hayvan özgürlüğü ve hakları ile yapılacak yüzleşme de benzeri sonuçlar verecektir.

Türcülük insan olmayan türlerin insan türünün ihtiyaçlarına hizmet etmek için var olduğu inancıdır, hayvanların değişik anlamlarda insanlardan alttadır ve insanların çıkarları onlarınkinden üstündür inancıdır. Irkçılık ve türcülük gibi türcülük de bir grupla diğeri arasında yanlış bir düalistik ayrım yaratarak hiyerarşik olarak farklılıkları

düzenlemeye çalışır ve üstün olanın üstün olmayana olan hakimiyetini haklı çıkarmaya çabalar. Toplumun beyazların kendilerini farklı ırktan insanlardan üstün görmesinin ya da erkeklerin kadınları kendilerinden altta görmesinin

mantıksızlığını, kabul edilemezliğini ve önyargılı bir tavır olduğunu idrak etmesi gibi artık şimdi de insanların kendilerini sadece türleri farklı diye hayvanlardan üstün görmesinin akıl dışı ve son derece keyfi bir tavır olduğunu anlamaya başladığını görüyoruz. Bir hayatın öznesi olan ve hissetme yeteneğine sahip hayvanlar arasında bu farklılıklar-insanın akıl ve dil sahibi olduğuna dair tek tür kendisini kabul etse de- artık cinsiyet farklılığı veya ten renginin farklı olmasından farklı bir şey değildir, ancak insan primatının evrim geçirmemiş psikolojisinde bu

farklılıklar azami öneme sahiptir. Teori yani türclük teorisi, pratiği sözü edilmeyecek denli zalimane hakimiyet, şiddet ve cinayet biçimleriyle şekillendiriyor.

Türcülüğün önyargılı ve ayrımcı tavrı Sol’un da bir parçası. Şiddeti ve herkes için hak talep etmeyi küçümserken Sol milyarlarca mazlum hayvanın ihtiyaçlarını ve çıkarlarını kaale almakta başarısız oluyor. Her ne kadar küresel

kapitalizmin holistik ve sistemli eleştirisini yapmakla gurur duysa da Solcular insan, doğa, ve düya özgürlük

mücadeleleri arasında bağlantılar kuramadığı gibi sömürüye, hakimiyetçiliğe ve hiyerarşiye karşı tek bir güç olarak mücadele verme ihtiyacını da anlayamıyor.

Ekoloji ve hayvan hakları perspektifinden bakıldığında Marksistler ve diğer sosyal radikaller aşırı derecede tutucu tavırlar sergilemiştir. Komünist Manifesto’da Marks ve Engels hayvan refahçılarını küçük burjuva veya hayırseverler, fanatikler, naif reformistlerle aynı gerici kategoride değerlendirmişler ve böylece mesela ABD’deki hayvan refahı hareketinin kadınların politize olmasında önemli olduğunu anlayamamışlardır, kadınlar hayvanlara uygulanan zulmü azaltmaya uğraşırken onların bu mücadelesi erkek şiddetine karşı ve çocukların sömürülmesine karşı yürüttükleri mücadeleden ayrı bir şey değildi. 1844 Ekonomik ve Felsefi manüskriptlerde Karl Marks insan hayatına doğacı bir bakış geliştirdi ama baskın Batı geleneği gibi insanlarla insan olmayan hayvanlar arasında keskin bir düalizm

sergiledi, sadece insanların bilince ve kompleks bir sosyal dünyaya sahip olduğunu ileri sürdü. Hayvanların duygusal, sosyal, ve psikolojik karmaşık yapısını reddederek Marks aslında hayvanların üretici eylemlilik anlamında sadece anlık ve içgüdüsel bir bağ sergilerken insan emeğinin özgür irade ve zekayla ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Eğer Marksizm ve diğer Sol gelenekler gururlar teorilerini bilime dayandırıyorlarsa o zaman sosyal radikallerin o bilimin- özellikle de hayvan duyguları, düşünceleri ve iletişiminin karmaşıklığını çalışan kognitif etoloji disiplininin hayvanları bilinçten ve sosyal hayattan yoksun varlıklar olarak gören yanılgılarla dolu, gerici, türcü kavramlarını çevrelediğini idrak etmeleri gerekiyor.

(7)

Marks’ın çevreci bir bilince sahip olup olmadığına dair bir sürü renkli tartışma devam ede dursun onun türcü olduğu ve sosyal teori ve politikaları sakatlayan demode antroposentrik/hakimiyetçi paradigmaya sahip birisi olduğu

kesindir.Sol türcülüğünün manzarası – çoğunlukla ilerici dergilerde , gazetelerde ve online sitelerdeki makalelerin azlığından bellidir, bu da hayvan hakları hayvan sömürüsü meselelerini düşünmeyi reddetme şeklinde bir kabalıktan kaynaklanıyor.

Mesela The Nation fabrika çiftliğinde çalışmakta olan işçilerin maruz kaldığı davranışlarla alakalı iğneleyeci bir yazı yazdı, ama oradaki kafeslere tıkılıp kalmış binlerce tavuğun maruz kaldığı sömürüden tek kelime söz etmedi. Tam tersi bir şekilde Gale Eisnitz’in çalışması Slaughterhouse-Mezbaha hayvanların ve insanların mezbahalarda yaşadığı sömürüyü, insanların hayvanlara uyguladığı rutinleşmiş şiddet eylemleri yüzünden insanın insanlıktan çıkışını göstererek anlatıyor.

Önyargı, cehalet, taşralılık ve bütüncü yaklaşımdan mahrumiyetin bir semptomu olarak Sola iyice yayılmış olan bu tavrı daha iyi anlamak için ünlü bir Marksist kuramcı ve Z Magazine/Z Net’in yardımcı kurucusu olan Michael Albert meselesini düşünelim. Çevre ve hayvan hakları dergisi olan Satya’da son röportajında Albert şu itirafta bulunuyor: “dünyayı daha iyi bir yer yapmak için toplumsal hareketlerden söz ettiğimde aklıma gelen şey hayvan hakları değil. Dürüst olmam gerekirse hayvan hakları benim için kadın hakları, latino hareketleri, gençlik hareketleri veya diğerleri gibi bir anlam taşımıyor. Hayvan hakları ve ona dair eylemliliklerle alakalı geniş çapta bir tartışmanın gerektiği aşikar. Ama gerçekten de Irak’taki savaş ya da haftada 30 saatlik çalışma hakkı gibi bir aciliyeti de yok.” İnsan üstünlüğüne inanan Albert’tan hayvan ve insanların çektiği acıların birbirine benzediğini söylemesini

beklemiyorum; ama akla hayale gelmeyecek şekilde esaret altına alınan, işkence edilen ve öldürülen on milyarlarca hayvanın acısının görece daha rahat hayatlar yaşayan insanların çalışma saatleriyle karşılaştırılmasını da

anlamıyorum. Ancak insan ve hayvan özgürlüğü meseleleri kimsenin kazancının olmadığı bir yarış değildir, hayvanlar için elde edilen kazanımlar insanlar için kayıplara sebep olmaz. Soldaki çoğu kişi gibi, Albert da hayvanların suistimal edilmesi ve insanların çektiği acı arasındaki derin bağlantıları kavramasına yardımcı olacak bütüncül vizyona sahip değil.

Miyop Soldaki sorun sadece Karl Marks’tan kaynaklanmıyor, ayrıca onu çevreleyen geleneklerden de kaynaklanıyor-modern hümanizmden, mekanik bilimden, endüstriyalizmden, Aydınlanma’dan da kaynaklanıyor. Tanrı merkezli bir dünyadan insan merkezli bir dünyaya doğru alınan yol, kana susamış Hristiyanlığın haçlı seferlerinden Aydınl

Referanslar

Benzer Belgeler

 Canlı hücrelerde ışığı çok kıran yapılar olarak ayırt edilebilen nükleoluslar, ışık mikroskobunda homojen olarak görünürler..  Genellikle protein sentezi fazla

Ayrıca prostetik eklem ve kalp kapakçığı varlığı, sağlık kuruluşuna geç müracaat (>8 saat), diabetes mellitus, aspleni, lenf ödem, sistemik lupus eritematozus, böbrek

İnkomplet Rh antiserumu ile kaplanıp aglütinasyon vermeyen eritrositlerin üzerine bir damla anti-human globulin serum (Coombs serumu) damlatıldığında, anti globulin

HAYVAN - İNSAN BİRLİKTELİĞİ EVCİLLEŞTİRME ve VETERİNER..

refah ile ilgili bir indeks değeri elde etmek için hangi parametreler

Çökmeyen materyal ise daha çok suda yaşayan mikroskobik canlıların (plankton) oluşturduğu organik kitledir. Herhangi bir su ortamında bu canlılar ne kadar yoğun

Hayvanların verimine ve damızlık değerine göre büyükbaş hayvan seçimi yapar.. Hayvanların verimine ve damızlık değerine göre küçükbaş hayvan

DENA-treated group (24 weeks) showed statistically significant variations in all tested parameters (AFP, AFU, liver function tests, total anti-oxidants serum levels),