• Sonuç bulunamadı

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) bu y

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) bu y"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) bu yıl, yaşam alanlarında madencilik yapılan insanların çığlıklarının haykırıldığı bir kurultayı gerçekleştirdi.

Ülkenin dört bir yanından gelen yurttaşlar bir kez daha topraklarının, sularının, havalarının, sağlıklarının kar hırsından başka bir kural tanımayan madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında olduğunu dile getirdiler. Kurultay, TBMM’den Madencilik Sektörü Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyesi üç milletvekiline ve ülke kamuoyuna seslerini duyurmaya çalışan yurttaşların kürsüsü oldu.

EGEÇEP’in 27-28 Şubat 2010 tarihleri arasında Tepekule Kongre ve Sergi Merkezinde gerçekleştirdiği 3. Bileşenler Kurultayı bir bütün olarak değerlendirildiğinde eksikliklerine rağmen hedefine ulaşmıştır. Ana teması “Madenciliğin Yaşam Alanlarına Etkisi” olan Kurultay’da iki gün boyunca madenciliğin yanı sıra diğer çevresel sorunlardan bazıları da ele alınmıştır.

Platformu oluşturan bileşenlerin (toplam …… örgüt ve girişim) sıkıntılarını, örgütsel sorunlarını ve önerilerini sıraladıkları kurultayın ilk günü önemli birçok verinin ortaya konulduğu bilgilendirici bir işlev gördü. İlk günkü oturumda sunumlarını yapan yaşam savunucularının aktarımları çevresel sorunların her geçen gün daha da arttığını ortaya koydu. Yeni çevresel sorunların da gündeme getirildiği sunumlarda acil olarak çözüm yollarının aranması gerektiği vurgusu ön plana çıktı.

Aliağa-Foça bölgesinden kurultaya gelen ve Kurultay’da EGEÇEP’in yeni bileşenleri arasına katılan Foça Çevre Platformu (FOÇEP)’nun anlatımları durumun ne kadar çarpıcı olduğunu ortaya koymaktadır. Petrokimya, demir çelik fabrikaları, gemi söküm sanayi gibi yoğun kirletici sanayi tesislerini bulunduğu bölgede, bu işletmelere ek tesislerin, termik santrallerin, döküm ihtisas sanayi gibi kirletici sanayi tesislerinin yapım aşamasına gelmesi son dönemlerde sıkça dillendirilen “Aliağa’nın gözden çıkarıldığı” görüşünü doğrular niteliktedir. Aliağa adeta bir “ölüm bölgesi” haline gelmiştir-gelmektedir.

Turgutlu Çaldağı’nda işletilmek istenen nikel madeni, Efemçukuru, Bergama, Kışladağ ve Kozak Yaylası’ndaki altın şirketlerinin çalışmaları buralarda yaşayan yurttaşların yaşam alanlarına doğrudan bir müdahaledir. Tüm karşı çıkışlara, hukuksal kazanımlara rağmen altın işletmeciliği hızından bir sey kaybetmeden devam etmekte, ülkenin birçok yerinde yeni altın madenlerinin işletilmesi gündeme gelmektedir. Yaşam alanlarını kirleten, doğadaki canlı yaşamına olumsuz etkileri bilimsel verilerle ortaya konan, tarihsel ve doğal kültürel değerlerimizi yok oluşun eşiğine götüren bu faaliyetler siyasi tercihlerin ürünüdür. Sermaye, doğası gereği sadece kendi karını düşünürken, yaptığı bu faaliyetleri o çok sevdiği “sürdürülebilir kalkınma” kavramı çerçevesine bile oturtamamaktadır. Bu kadar kuralsız bir madenciliğin, çalışma yaşamının ve hukuk sisteminin olduğu ülkemizde sürdürülebilirlik kavramının kullanılabileceği

tek yer bu olumsuzluklara karşı verilen “Yaşamın sürdürülebilirliği” mücadelesidir.

Bu yılki Kurultayın geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz Prof. Dr. Türkel Minibaş’a adanması halkı için bilim üreten, emeği ve düşüncesi ile yaşamın yanında yer alan onurlu bilimcilere verilen değerin de bir göstergesiydi.

“Madenciliğin Yaşam Alanları’na etkileri” konulu Panele TBMM Madencilik Sektörü Araştırma Komisyonu üyesi AKP Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, MHP Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da katıldı.

Panelde kuralsız madenciliğin ülkemizde yol açtığı sorunların, buna karşı verilen hukuki mücadelenin, hükümetlerin nasıl şirket sözcüleri gibi davrandığının, çıkarılan ve çıkarılmak istenen yasaların yol açacağı talan ve yıkımın boyutları ortaya kondu. Mecliste bu politikalara el kaldıran milletvekillerinin hazır bulunduğu bir ortamda dile getirilen bu gerçekler Kurultaya katılan sayın milletvekillerini suçlamaya değil, gerçeğin tüm çıplaklığı ile ortaya konması düşüncesinin ürünüdür.

Gerek panelde yapılan konuşmalarda, gerekse panel sonrası söz alan yaşam savunucularının çığlıklarına verdikleri yanıtlarda milletvekillerinin ön yargılı değil belki ama tek taraflı bir bilgilendirme ile kurultaya geldikleri görülmüştür. “Herkesi dinliyoruz, özellikle de bilim insanlarını” diyen MHP Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in adını andığı iki “bilim insanı”na salonun her kesiminden gelen yoğun tepki bu tek taraflı bilgilendirmeye bir tepkiydi aslında. Adları

(2)

anılan “bilim insanları”, salonun genelinden çıkan itirazda olduğu gibi ‘dinlenilecek en son kişiler”di. Bu kişiler, ne yazık ki madenci şirketleri savunmakta bazen onların bile önüne geçen, ‘Kraldan çok kralcı’ isimlerdi.

TBMM’den resmi olarak görevlendirilen üç milletvekilinin bir çevre örgütünün toplantısına katılımları bizzat

milletvekilleri tarafından “Türkiye’de bir ilk” olarak tanımlandırıldı. İlk olması ayrı bir konu olsa da bu durum tabii ki son derece olumludur. Yaptıkları konuşmalarda şimdiye kadar madenci şirketler ve onlarla paralel düşünen kesimlerce bilgilendirildikleri anlaşılan milletvekillerinin, çoğu ilk kez duydukları, gördükleri bu yaşam çığlıklarını meclise taşıyacaklarını ümit ediyoruz.

Şu anda Türkiye’de madenciliğin hukuki temeli yoktur. çünkü 5177 sayılı maden yasasını Anayasa mahkemesi iptal etmiş, hükümetin-madencilerin dayandığı yönetmelikleri Danıştay iptal etmiştir. Bu durumdan telaşa kapılan

madencilik lobileri, yeniden atak yapmış bir yandan bir yasa taslağını bakanlığa sunmuşlar ve öte yandan yeni kurulan komisyonu etkilemek için bir yığın asılsız ve temelsiz bilgiyi vermişlerdir.

Buradan sesleniyoruz.

1. Yeni maden yasasını insan ve çevre sağlığını hiçe sayan, biyoçeşitliği ve ekosistemi mahveden, yer altı zenginliklerimizi şirketlerin talanına açan nitelikte yapmayın. Yaşam alanlarımıza ve ülkemize kıymayın.

2. Size maden lobilerinin madenlerimizi hammadde olarak satarak ülkemizin kalkınacağı, ülkenin 6500 ton çıkarılacak altını olduğu, çevrenin kirlenmediği yolunda verdiği bilgilerin tamamı yanlıştır. Kendi şirket çıkarları bu şekilde konuşmalarını gerektirmektedir.

TBMM üyeleri bilmelidir ki Türkiye’nin 6500 ton altın rezervi olduğu yalandır. 1999 yılında Dr. V. Oygür ve Prof. Dr. A. Erler’in yaptığı “Türkiye’nin Altın Potansiyelinin Tahmini” çalışması, spekülatif bir tahmindir. Buna göre 1700-6500 ton altın rezervi olduğu bir varsayımdır.

Nedense bu varsayımın üst sınırı söylenmektedir. Bu bir demagojidir. “Matematik modellerin dayandığı varsayımlarla gerçek arasındaki kopuklukta fazla ileri giden” spekülasyon gerçekmiş gibi iki de bir önümüze konması bile

manidardır.

3. Bir başka gerçek ise, ülkemizdeki söz konusu olan, madenlerin –özellikle altın, bakır, nikel gibi metalik madenlerin- hammadde olarak çıkarılıp satılmasıdır. Kendi madenlerini ham madde olarak satan hiçbir ülkenin kalkındığına

dünyada bir tek örnek bulamazsınız.

Toplam çalıştıkları sürede ürettikleri değer, Kozak Yaylasının bir yıllık gelirine bile denk gelmeyen, Bergama’nın verimli ovalarında zehirli pasa dağları oluşturan, Kışladağ’da, Efemçukuru’nda tel örgülerle çevirdikleri alanları adeta birer “Şirket Cumhuriyeti” haline getiren madencilere “DUR” demek yaşamsal önemde! Yurttaşın içme suyu,

köylünün ürünü, halkın sağlığı, ülkenin bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, bilimin onuru bu “DUR” demekten geçmektedir.

Niğde Ulukışla’da sesi çıkmayan Toros Kurbağası’nın ve Ulubey İnay köyünde doğduktan birkaç saat sonra sessizce ölen kuzuların sesi de, sorumluluğu da, vicdanı da bizlerin, sizlerin, ülkesini gerçekten seven herkesin omuzlarındadır. “DUR” demenin tek yolu ise gücümüzü birleştirmek ve örgütlü mücadele etmektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kolektifi’nden Fevzi Özlüer, EDP İl Başkanı Arif Ali Cangı, EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı, Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi Başkanı Hülya Yılmaz

Ege çevre ve Kültür Platformu (EGEçEP), Greenpeace, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, Doğal ve Kültürel çevre İçin Yaşam Girişimi, Liman, Tersane

Belgesel gösteriminin ard ından yapılan “Madenciliğin Yaşam Alanlarına Etkileri” konulu panele, TBMM Madencilik Sektörü Araştırma Komisyonu Üyesi AKP Muğla

Eyleme Turgutlu ve madene yakın köylerden Sarıbey köylülerinin yan ı sıra EGEÇEP bileşenlerinden Foça Çevre Platformu (Foçep) ve Kula Sandal Çevre Derneği ve TEMA üyeleri

Türkeli, Ordu HES’lerine ait olduğunu açılan dava sonucunda da Ulubey ilçesi, Sarpdere üzerinde Mor Enerji Ü;retim A Ş tarafından yapılması planlanan Ağkolu Regülatörleri

Ahmet Priştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirilen “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve çevremize Etkileri” konulu foruma, EGEÇEP bileşenlerini yanı sıra

Oysa bütün dünyada temiz suya ula şım ve kanalizasyon için 9 milyar dolar yetiyor” diye konuştu.. Türkiye’nin su krizinin tam ortasında olduğunu kaydeden Öngür,

Kamusal hizmeti vermek için seçilenler, bu hizmetleri alınır satılır hale getirmek için seçilmemiş olmal ıdır. Bir trilyon dolar pazar büyüklü ğü ile ifade edilen