• Sonuç bulunamadı

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE. HALİS/TÜRKİYE (Başvuru no /96) KARAR STRAZBURG. 11 Ocak 2005

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE. HALİS/TÜRKİYE (Başvuru no /96) KARAR STRAZBURG. 11 Ocak 2005"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE

HALİS/TÜRKİYE (Başvuru no. 30007/96)

KARAR STRAZBURG

11 Ocak 2005

Sözkonusu karar AİHS’nin 44§2. maddesi uyarınca kesinlik kazanacaktır. Sekretarya revizyonuna tabi tutulması mümkündür.

Halis-Türkiye Davasında,

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Dördüncü Daire), Sn. Nicolas BRATZA, Başkan,

Sn. G. BONELLO, Sn. R. TÜRMEN, Sn. K. TRAJA,

Sn. S. PAVLOVSCHI, Sn. L. GARLICKI,

Sn. L. MIJOVIĆ, yargıçlar,

Ve Bölüm Sekreteri Sn. M. O’BOYLE’un katılımı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Heyeti olarak toplanmış,

23 Mayıs 2002 ve 7 Aralık 2004 tarihlerindeki gizli görüşme sonucunda, son anılan tarihte benimsenmiş olan aşağıdaki karara varmıştır:

USULİ İŞLEMLER

1.Davanın nedeni, Türk vatandaşı Atilla Halis’in (“başvuran”), 19 Aralık 1995 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Sözleşme’nin (“Sözleşme”) eski 25. maddesi uyarınca, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na (“Komisyon”) yaptığı başvurudur (başvuru no. 30007/96).

2. Adli yardım verilen başvuranı, görevini Istanbul’da ifa etmekte olan avukat Özcan Kılıç temsil etmiştir. Türk Hükümeti (“Hükümet”), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) organları huzurundaki davalar için bir Ajanl tayin etmemiştir.

3. Başvuru, AİHS’ye ek 11 No’lu Protokol’ün yürürlüğe girdiği 1 Kasım 1998 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) havale edilmiştir (11 No’lu Protokol’ün 5§2. maddesi).

AVRUPA KONSEYİ CONSEIL DE

L'EUROPE

_______________________________________________________________________________________________________

© T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2005. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı’na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.

(2)

4. Başvuruyla ilgili olarak, AİHM’nin Üçüncü Dairesi görevlendirilmiştir (AİHM İç Tüzüğünün 52§1. maddesi). Bu Daire içinde davayı inceleyen Heyet (AİHS’nin 27§1.

maddesi) İç Tüzüğün 26§1. maddesinde öngörüldüğü üzere oluşturulmuştur.

5. 23 Mayıs 2002 tarihinde verilen kararla, AİHM başvuruyu kısmen kabul edilebilir ilan etmiştir. Başvuranın; Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin bağımsız ve tarafsız olmadığına dair şikayetlerini ve ifade özgürlüğüne ilişkin haklarına müdahale edildiğine dair iddialarını gözönüne almıştır.

6. 1 Kasım 2004 tarihinde, AİHM Dairelerinde değişiklik yapmıştır (İç Tüzük- 25§1.

madde). Dava, yeni oluşturulan Dördüncü Daire’ye havale edilmiştir.

OLAYLAR

1. DAVA OLAYLARI

7. Başvuran 1969 senesinde doğmuştur ve Istanbul’da yaşamaktadır.

8. Başvuran, “Özgür Gündem” Gazetesi’nde gazeteci olarak çalışmıştır.

9. 2 Ocak 1994 tarihinde “Özgür Gündem”, başvuranın yazmış olduğu, “Zagros Yayınları’ndan Dört Yeni Kitap” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Aynı gün, gazetenin yayınlanan tüm nüshaları Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi emriyle toplatılmıştır.

10. Sözkonusu makalede, başvuran Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’ndeki problemleri tartışan dört ayrı yazar tarafından yazılmış dört kitabı incelemiştir. Makalede incelenen ilk kitap PKK lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi”dir.

11. Sözkonusu başlık altında yazar görüşlerini aşağıdaki terimlerle ifade etmiştir:

“Tasfiyeyle mücadele, her devrimci hareket için fevkalade önemlidir. Tasfiyenin bulunmadığı hiçbir büyük hareket yoktur. PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan tasfiyeciliğin özelliklerini ve mücadeleye verdiği zararları araştırmıştır. ‘Tüm partiyi feda etmek gerekse de onlardan birini tasfiye etme konusunda tereddüt etmem’ diyerek bu husustaki kararlılığını belirtmiştir.

Bu bağlamda, PKK’nın başarısı ‘tasfiyeye’ karşı sonu gelmeyen katı mücadelesidir. PKK şimdiye kadar hemen hiçbir devrimci hareketin başaramadığını yaparak gerçekleri açığa çıkarmıştır. PKK’nın bu disiplini ve kararlılığı, örgütün olası sistemi ve kurucularının özelliklerine dair bir fikir verebilir.

PKK, bu anlamda, doğru zamanda, devrimi yenilgiye götürecek tasfiye eğilimlerini teşhis etmiş, olası zararlara karşı önlem almış, devrimin temellerini koruma mücadelesini organize etmiş ve sonuç olarak, devrimi başarıya ulaştırmıştır. Bu konular kitapta açıkça ele alınmış ve değerlendirilmiştir. ‘Tasfiyeciliğin Tasfiyesi’ ne kuramsal bir eserdir ne de ilgili edebiyatın incelenmesinden sonra yazılmış bir kitaptır. Aksine, uzun ve zor bir mücadele sırasında pratik olarak karşılaşılan ‘tasfiye’ problemine ilişkin tespitleri kronolojik olarak bir araya getiren bir kitaptır. Kitap, bu hususta, yalnızca Kürdistan İçin Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi için değil, aynı zamanda dünyadaki tüm sınıflar ve ulusal bağımsızlık mücadeleleri için de bilgi ve öğretici dersler içeren bir dokümandır.”

12. Aynı makalede incelenen diğer kitapların başlıkları “Sömürgecilik Tarihi”, “On Dokuzuncu Asırdan Günümüze Ulusal Problem ve Kürdistan”, ve “PKK Tarafından İlan Edilen Ateşkes ve Etkileri”dir. Son makale bağlamında, başvuran aşağıdakileri belirtmiştir:

“… 20 Mart 1993 tarihinde PKK tarafından ilan edilen ateşkes, amacına ulaşmamış; aksine Kürdistan’daki kirli savaş devam etmiştir. Nitekim, gerillalar 25 Mayıs 1993 tarihinde Elazığ-Bitlis karayolunu kapamış, yirmi dokuz askeri öldürmüştür ve cevap verilmeyen ateşkes sona ermiştir.”

13. 1 Haziran 1994 tarihinde, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı başvuranı, yasadışı ayrımcı bir terörist örgüt hakkında propaganda yapmakla suçlamıştır. İddianamedeki suçlamalar, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§2. maddesi uyarınca yapılmıştır (3713 No’lu Kanun).

(3)

14. Cumhuriyet Savcısı’nın iddianamesi başvuranın makalesinden alınan aşağıdaki cümlelere dayanmaktadır:

“…Bu bağlamda, PKK’nın başarısı ‘tasfiye’ye karşı sonu gelmeyen katı mücadelesidir. PKK şimdiye kadar hemen hiçbir devrimci hareketin başaramadığını yaparak gerçekleri açığa çıkarmıştır. PKK’nın bu disiplini ve kararlılığı, örgütün olası sistemi ve kurucularının özelliklerine dair bir fikir verebilir.

PKK, bu anlamda, doğru zamanda, devrimi yenilgiye götürecek tasfiye eğilimlerini teşhis etmiş, olası zararlara karşı önlem almış, devrimin temellerini koruma mücadelesini organize etmiş ve sonuç olarak, devrimi başarıya ulaştırmıştır…”

15. 20 Mart 1995 tarihinde Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, başvuranı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§2. Kısmı uyarınca suçlu bulmuş ve hakkında bir yıl hapis cezası ve dört yüz milyon Türk Lirası (TRL) para cezası hükmü vermiştir.

16. Mahkeme, sebep olarak makaleden alınan aşağıdaki bölümü göstermiştir:

“…Bu bağlamda, PKK’nın başarısı ‘tasfiye’ye karşı sonu gelmeyen katı mücadelesidir… PKK, bu anlamda, doğru zamanda, devrimi yenilgiye götürecek tasfiye eğilimlerini teşhis etmiş, olası zararlara karşı önlem almış, devrimin temellerini koruma mücadelesini organize etmiş ve sonuç olarak, devrimi başarıya ulaştırmıştır…”

17. Mahkeme, yazarın yukarıda kaydedilen beyanatlarını ve bütün olarak sözkonusu makaleyi gözönüne alarak, başvuranın PKK lideri ve önde gelen mensupları tarafından yazılmış kitapları incelerken PKK ile ilgili propaganda yaptığı kararını vermiştir.

18. 10 Ekim 1995 tarihinde Yargıtay, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını onamıştır.

19. Yargıtay’ın kararını müteakiben başvuran hapis cezasından kaçmak için ortadan kaybolmuştur. 2 Mart 2002 tarihinde yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. 4 Mart 2002 tarihinde başvuranın gözaltında tutulmasına son verilmiştir. 25 Haziran 2002 tarihinde Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi 4454 No’lu Kanun uyarınca cezayı ertelemiştir.

II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI

20. Sözkonusu tarihte yürürlükte olan ilgili iç hukuk ve uygulaması aşağıdaki hüküm ve kararlarda belirtilmiştir: İbrahim Aksoy/Türkiye, no. 28635/95, 30171/96 ve 34535/97, §§

41-42, 10 Ekim 2000, Özel/Türkiye no. 42739/98, §§ 20-21, 7 Kasım 2002, Gençel/Türkiye, no. 53431/99, §§ 11-12, 23 Ekim 2003, ve Halis/Türkiye (karar), no. 30007/96, 23 Mayıs 2002.

21. 30 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 16 Haziran 2004 tarihli 5190 No’lu Kanun uyarınca, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmıştır.

HUKUK

I. AİHS’NİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

22. Başvuran, cezai hükümlülüğünün ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine dair şikayette bulunmuştur. Başvuranın şikayeti, AİHS’nin aşağıda kaydedilen 10. maddesine dayanmaktadır:

“1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. …

(4)

2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir…”

23. Hükümet; başvuranın ifade özgürlüğü hakkına müdahalenin, 10. maddenin ikinci paragrafında belirtilen şartlar uyarınca hakkaniyete uygun olduğunu ileri sürmüştür.

A. Müdahalenin Mevcudiyeti

24. AİHM, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§2. Kısmı uyarınca başvuranın ifade özgürlüğü hakkına müdahale edildiğinin açık ve taraflar arasında ihtilafsız olduğunu belirtmiştir.

B. Müdahalenin Gerekçesi

25. Sözkonusu müdahale; “kanunca düzenlenmiş” olmadığı, 10. maddenin 2.

paragrafında değinilen yasal amaçların biri ya da daha fazlasını takip etmediği, ve bu tür amaç ya da amaçları gerçekleştirmek için “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sürece AİHS’nin 10. maddesine aykırı olacaktır. AİHM bu ölçütlerin her birini sırasıyla inceleyecektir.

1. “Kanunca Düzenlenmiş”

26. AİHM; başvuranın hükümlülüğü, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7§2. Kısmına dayandığı için ifade özgürlüğü hakkına sözkonusu müdahalenin “kanunca düzenlenmiş” kabul edilebileceğini belirtmiştir.

2. Yasal Amaç

27. AİHM; sözkonusu olayların geçtiği tarihte güneydoğu Türkiye’deki güvenlik durumunun hassasiyeti (bkz., diğerleri arasında, Zana/Türkiye, 25 Kasım 1997 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1997-VII, sayfa 2539, § 10, ve Ceylan/Türkiye [BD], no.

23556/94, § 28, ECHR 1999-IV) ve yetkili makamların daha fazla şiddeti teşvik edici hareketler hususunda dikkatli olmaları gerekliliğine ilişkin, başvurana karşı alınan önlemlerin, ulusal güvenlik ve kamu güvenliği gibi Hükümet tarafından ifade edilen belli amaçlara yardımcı olduğunun söylenebileceğini gözönünde bulundurmuştur. Sözkonusu durum, dava olaylarının geçtiği tarihte güneydoğu Türkiye’deki vaziyete ilişkin, ayrımcı hareketlerin şiddet uygulamasına dayanan yollara başvurduğu durumlarda kesinlikle geçerlidir.

3. “Demokratik Bir Toplumda Gereken”

(a) Tarafların İddiaları (i) Başvuran

28. Başvuran; “tasfiye” kelimesinin sözkonusu makalede, Hükümet tarafından iddia edildiği gibi “tahrip etmek, imha etmek, ya da kaldırmak” anlamlarında değil, siyasi terminolojide geçen şekliyle “arıtmak, tamamlamak” anlamlarında kullanıldığını belirtmiştir.

Ayrıca, makalesinde “tasfiye” kelimesini kullandığı için değil, PKK lideri ve önde gelen mensupları tarafından yazılmış kitapları incelediği için mahkum edildiğini ileri sürmüştür.

(5)

Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kendisini, nefreti ya da şiddeti teşvik ettiği için değil, ayrımcı propaganda yaptığı için mahkum ettiğini iddia etmiştir.

29. Başvuran; makalenin yayınlandığı gazete dağıtılıp halka satılmadan önce Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi emriyle toplatıldığı için sözkonusu makalenin insanları nefrete ya da şiddete teşvik edici bir etkisinin olamayacağını belirtmiştir. Başvuran, müsadere emriyle suçu ya da karışıklığı önlemeye dair tehditlerin önüne geçilmiş olduğunu iddia etmiştir.

(ii) Hükümet

30. Hükümet “tasfiye” kelimesinin başvuran tarafından “arıtmak, tamamlamak”

anlamlarında kullanıldığı iddiasına itiraz etmiştir. Bu bağlamda, sözkonusu kelimenin çeşitli sözlüklerde açıklanan anlamlarını sunmuştur. Türkçe’deki “tasifye” kelimesinin anlam olarak, İngilizce’deki “tasfiye” kelimesinden çok “öldürerek yok etme” deyimine yakın olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, “tasfiye” kelimesinin PKK mensupları tarafından nasıl anlaşıldığını göstermek için Hükümet, 1994 senesinin Mart ayında PKK liderinin örgütün Üçüncü Ulusal Kongresi’nde yaptığı konuşmadan bir alıntı sunmuştur.

31. Hükümet, sözkonusu makalede başvuranın, Abdullah Öcalan’ın fikirlerini ve sözlerini onayladığını ileri sürmüştür. Başvuranın, PKK’yı ve “Kürdistan İçin Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi”ni övdüğü hususunda tatmin olmuştur. Hükümet, sözkonusu olayların geçtiği tarhite bu durumun masum insanları katletmek anlamına geldiğini belirtmiştir. Başvuranın, makalesinde “PKK Tarafından İlan Edilen Ateşkes ve Etkileri” adlı kitabı incelediği sırada sözkonusu durumu doğruladığını ileri sürmüştür. PKK’nın son zamanlarda Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer aldığını belirtmiştir. Bu hususta, başvuranın birçok insanı katletmiş olan bir terörist örgüt için propaganda yaptığını iddia etmiştir. Hükümet; makalenin yayınlandığı tarihte PKK terörizminin dorukta olduğunu ve sonuç olarak, başvuranın makalesinin dolaylı yoldan daha fazla şiddeti teşvik ettiğini vurgulamıştır.

(b) AİHM’nin Tespiti

32. AİHM, 10. maddeye ilişkin kararlarında değinilen temel ilkeleri hatırlatmıştır (bkz., aşağıdaki kararlar, Ceylan, yukarıda kaydedilen, § 32, Öztürk/Türkiye [BD], no.

22479/93, § 64, ECHR 1999-VI, İbrahim Aksoy, yukarıda kaydedilen, § 51-53, ve Fressoz ve Roire/Fransa [BD], no. 29183/95, § 45, ECHR 1999). Sözkonusu davayı, bu ilkeler ışığında inceleyecektir.

33. AİHM; makalenin içeriğini ve kapsamını ve bütün olarak davayı gözönünde bulundurarak sözkonusu müdahaleyi incelemelidir. Özellikle, sözkonusu müdahalenin

“izlenilen yasal amaçlara uygun” ve müdahaleyi haklı göstermek için yerel makamlar tarafından sunulan sebeplerin “ilgili ve yeterli” olup olmadığına karar vermelidir. AİHM;

ayrıca, açılan davaların arka planını, özellikle de terörizmin önlenmesine ilişkin problemleri gözönünde bulundurmuştur (bkz., Karakaş/Türkiye [BD], no. 23168/94, § 54, ECHR 1999- IV).

34. Sözkonusu makale, dört farklı yazar tarafından yazılmış dört kitabın incelemesini içermektedir.Başvuran tarafından incelenen dört kitaptan biri olan “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi”

PKK lideri tarafından yazılmıştır. AİHM; tarafların sunduğu görüşlerdeki iddiaların başvuranın makalesinde ve kitabın başlığında geçen “tasfiye” kelimesine odaklandığını belirtmiştir. Bu hususta, AİHM başvuranın, “tasfiye” teriminin açıklandığı kitabın yazarı değil, yalnızca bir gazete yorumcusu olduğunu belirtmiştir. Bu sıfatla, ifade özgürlüğü; gazete yorumcusunun şahsi görüşlerinin, topluma zararlı ya da şiddeti teşvik edici olduğu halde tartışılan ya da incelenen görüşlerden ayırt edilmesini gerektirir.

(6)

35. Ayrıca, AİHM başvuranın Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından, şiddeti teşvik suçundan değil, PKK propagandası yapmaktan mahkum edildiğini belirtmiştir. Ancak, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararı sözkonusu müdahaleyi haklı göstermek için Hükümet tarafından ileri sürülen iddialara dayanmamaktadır. AİHM, özellikle, yerel yargıçların, başvuranın mahkumiyetine sebep gösterirken “tasfiye” kelimesini yorumlamadıklarını ya da sözkonusu kelimeye özel bir önem vermediklerini gözlemlemiştir (bkz., Müslüm Gündüz/Türkiye, no. 35071/97, § 48, 4 Aralık 2003).

36. AİHM, ayrıca, sözkonusu makale; 2 Ocak 1994 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nin basımının, gazete dağıtılmadan önce Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi emri ile durdurulması nedeni ile hiçbir zaman yayınlanmadığı halde, başvuranın propaganda yapmaktan hapse mahkum edilmesi gerçeğini gözönünde bulundurmaktadır .

37. AİHM; hakkında verilen kararın ifasının ertelenmesine bakılmaksızın, başvuranın ağır ceza tehdidi ile karşı karşıya kaldığını gözlemlemiştir. AİHM; bu bağlamda, cezanın içerik ve şiddetinin, müdahalenin boyutu değerlendirilirken gözönünde bulundurulması gereken etkenler olduğunu hatırlatmıştır.

38. Bu bağlamda; AİHM, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından başvuranın suçlu bulunması ve mahkum edilmesine ilişkin sunulan sebeplerin uygun olduğu halde başvuranın ifade özgürlüğü hakkına müdahale edilmesini haklı çıkarır derecede yeterli görülemeyeceğini belirtmiştir (bkz., Şener/Türkiye, no. 26680/95, § 45, 18 Temmuz 2000).

39. Yukarıdaki görüşler gözönüne alındığında, başvuranın mahkumiyeti izlenen amaçlarla uyumlu ve buna bağlı olarak, “demokratik bir toplumda gerekli” değildir. Sonuç olarak, AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna karar verilmiştir.

II. AİHS’NİN 6 § 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

40. Başvuran; kendisini yargılayan ve mahkum eden Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi mensuplarından birinin askeri hakim olması nedeniyle, sözkonusu mahkemenin kendisini adil şekilde yargılayan “bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” olmadığını belirtmiştir.

Başvuranın iddialarında, sözkonusu durum, AİHS’nin 6 § 1. maddesinin aşağıda kaydedilen ilgili kısmının ihlali anlamına gelmektedir:

“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının … hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir …”

41. AİHM; sözkonusu davada sunulan iddiaları kapsayan birçok benzer dava incelemiştir ve AİHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır (bkz. Özel, yukarıda kaydedilen, §§ 33-34, ve Özdemir/Türkiye, no. 59659/00, §§ 35-36, 6 Şubat 2003).

42. AİHM; sözkonusu davayı incelemiştir ve Hükümet’in, AİHM’nin farklı bir karar vermesi için hiçbir kanıt ya da iddia sunmadığı sonucuna varmıştır. Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından Türk Ceza Kanunu bağlamındaki suçlara ilişkin aleyhine dava açılan başvuranın Askeri Hakimler Kanunu’na tabi bir subayın bulunduğu bir heyet tarafından yargılanmaktan hoşnut olmamasının anlaşılır olduğu kanaatindedir. Bu sebeple, başvuran Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, davanın içeriği ile ilgisi olmayan görüşlerden etkilenebileceği hususunda haklı olarak endişe duyabilir. Sonuç olarak başvuranın mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına dair endişeleri haklı bulunabilir (bkz., Incal/Türkiye, 9 Haziran 1998 tarihli karar, Raporlar 1998-IV, sayfa 1573, § 72, in fine).

43. Sonuç olarak; AİHM başvuranı yargılayan ve mahkum eden Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 6 § 1. madde uyarınca bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı kanısına varmıştır.

(7)

III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI 44. AİHS’nin 41. maddesi aşağıda kaydedilmiştir:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollarının ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”

A. Damage

45. Başvuran, gördüğü maddi ve manevi zararlar için 10,000 Euro (EUR) tazminat talep etmiştir.

46. Hükümet, başvuranın talep ettiği meblağın makul miktarın çok üzerinde olduğu kanaatindedir.

47. Başvuranın gördüğünü iddia ettiği maddi zarara ilişkin AİHM, başvuranın tazminat talebini destekleyecek hiçbir doküman sunmadığını belirtmiştir. Bu sebeple, AİHM sözkonusu talebi reddetmiştir.

48. Manevi zarara ilişkin, AİHM başvuranın dava olayları sırasında belli oranda sıkıntıya maruz kaldığı kanaatindedir. AİHS’nin 41. maddesinin gerektirdiği şekilde hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapan AİHM, başvurana gördüğü manevi zarar için 2,000 Euro tazminat ödenmesi kararını vermiştir.

49. AİHM; 6 § 1. madde uyarınca başvuranın bağımsız ve tarafsız olmayan bir mahkeme tarafından mahkum edildiğini tespit ettiği durumlarda, prensip itibariyle uygulanacak en doğru yöntemin başvuranın acil olarak bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından tekrar yargılanması olduğu sonucuna varmıştır (Gençel, yukarıda kaydedilen, § 28).

B. Masraf ve Harcamalar

50. Davasının sunulmasına ilişkin Avrupa Konseyi’nden 4,100 Fransız Frangı (625 Euro) adli yardım kabul eden başvuran AİHM huzurunda, yaptığı masraf ve harcamalar için 2,000 Euro tazminat talep etmiştir. AİHM’ye sözkonusu talebine ilişkin hiçbir makbuz sunmamıştır.

51. Hükümet başvuran tarafından talep edilen meblağa itiraz etmiştir.

52. Sunulan kanıtları ve bu alandaki içtihatı gözönüne alarak AİHM, huzurunda yapılan işlemler karşılığında talep edilen 2,000 Euro tazminatın makul olduğuna ve başvurana, Avrupa Konseyi’nden adli yardım olarak kabul ettiği 625 Euro (EUR) çıkarılarak 2,000 Euro (EUR) tazminat ödenmesine karar vermiştir.

C. Gecikme Faizi

53. AİHM, gecikme faizinin Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle oluşacak faiz oranına göre belirlenmesini uygun bulmuştur.

YUKARIDAKİ NEDENLERDEN DOLAYI, AİHM

1. Oybirliği ile AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine;

2. Oybirliği ile AİHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğine;

3. Bire altı oyla,

(8)

(a) sorumlu Devletin, AİHS’nin 44 § 2. maddesi uyarınca kararın kesinlik kazandığı tarihten itibaren üç ay içerisinde, ödeme gününde geçerli olan kur üzerinden sorumlu Devlet’in ulusal para birimine çevrilecek aşağıdaki miktarları ödemesi gerektiğine:

(i) manevi zarar için 2,000 Euro (iki bin Euro);

(ii) masraf ve harcamalar için 1,375 Euro (bin üç yüz yetmiş beş Euro);

(iii) yukarıdaki miktarlara uygulanabilecek vergiler;

(b) yukarıda sözü edilen üç aylık sürenin bitiminden ödeme gününe kadar basit faizin, Avrupa Merkez Bankası’nın gecikme süresince uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle oluşacak faiz oranı üzerinden yukarıdaki miktarlara uygulanması kararını vermiş;

4. Oybirliği ile başvuranın adil tazmin talebinin kalan kısmını reddetmiştir.

İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış ve AİHM İç Tüzüğü’nün 77 §§ 2. ve 3.

maddeleri uyarınca 11 Ocak 2005 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.

Michael O’BOYLE Nicolas BRATZA

Sekreter Başkan

AİHS’nin 45 § 2. maddesi ve AİHM İç Tüzüğü’nün 74 § 2. maddesi uyarınca, S.

Pavlovschi’nin muhalefet şerhi sözkonusu karara eklenmiştir.

N.B.

M.O’B.

YARGIÇ PAVLOVSCHI’NIN MUHALEFET ŞERHİ

Maatteessüf büyük üzüntümü dile getirerek, sözkonusu davada çoğunluğun verdiği kararlardan birini taahhüt edemiyorum.

Davanın esaslarına ilişkin herhangi bir endişem bulunmamaktadır. AİHS’nin 10. ve 6

§ 1. maddelerinin ihlal edildiği hususunda çoğunluğun görüşlerini paylaşıyorum.

Sıkıntım, AİHS’nin 41. maddesinin uygulanmasını incelerken başlamıştır.

Özellikle, başvurana gördüğü manevi zarar için ödenen 2,000 Euro tazminata değinmek istiyorum. Sözkonusu miktarın dava olayları gözönüne alındığında son derece az ve yetersiz olduğu kanaatindeyim. Sözkonusu miktar, başvuranın maruz kaldığı sıkıntıları karşılayacak düzeyde değildir.

Benim fikrime göre, sözkonusu tazminat miktarını, biçimsel mantık ya da AİHM içtihatı perspektifi ile haklı çıkarmak imkansızdır. Sözkonusu perspektifler, tazminat miktarını belirlerken hakkaniyete uygun ve adil karar verilmediğini göstermektedir.

“İfade özgürlüğü” ihlallerini incelerken, Devletin, kişilerin farklı türde sıkıntılara maruz kalmasına yol açacak çeşitli müdahale türleri arasında açık bir ayırım yapmasının – mecburi olmasa da – son derece önemli olduğu inancındayım.

(9)

Pratik bir ifade ile, maruz kalınan sıkıntının şiddeti başvuranlara tazminat miktarları (daha çok ya da daha az) hususunda değişiklik talep etme yetkisini vermektedir. Bir dereceye kadar ve mümkün olduğu surette, bu tür bir tazminat maruz kalınan çeşitli sıkıntıların dereceleriyle orantılı olmalıdır.

Kanaatimce, ifade özgürlüğü haklarını kullanmaları sonucu kendilerine yönelik cezai takibat başlatılan, hüküm giyen ve ceza verilen kişilerin, aynı koşullar altında cezai müeyyide koyulmayan kişilere göre daha fazla zarar gördükleri açıktır. Yetkili makamlarca birkaç saat, birkaç gün ya da birkaç ay alıkonulan kişilerin, alıkonmayan kişilere göre daha fazla zarar gördükleri de açıktır.

Aynı şekilde, ifade özgürlüğü hakkını kullanması sonucu adli makamlarca, mesleki faaliyeti yüzünden manevi zarara uğrayan diğer kişilere tazminat ödemek durumunda bırakılan bir kişinin gördüğü zarar da hakkında takibat açılan ve cezayı gerektiren bir suçtan hüküm giyen bir kişinin gördüğü zarardan çok daha azdır.

Kanaatimce, fikirleri yüzünden hüküm giyen kişilerin gördüğü zarar, hükümlülüğün adil yargılanma hakkının ihlalinden kaynaklanan takipsizlik kararlarına dayandığı durumlarda çok daha fazladır. İki ya da daha fazla hakkı ihlal edilen kişiye, yalnızca bir hakkı ihlal edilen kişiye ödenecek tazminat miktarından daha yüksek bir miktar ödenmesi, yıllardır AİHM’nin genel uygulaması haline gelmiştir.

Yukarıdaki nedenlerden dolayı, başvuranın hakkında takibat açılması, cezayı gerektiren suçtan hüküm giymesi ve cezalandırılmasından kaynaklanmayan bir “ifade özgürlüğü” davasında, verilen tazminatın 4,000 Euro olması durumunda mutabık kalmam mümkün değildir; fakat hakkında takibat açılan başvuranın cezayı gerektiren suçtan hüküm giydiği ve cezalandırıldığı sözkonusu davada tazminat olarak ödenen miktar yalnızca 2,000 Euro’dur. Heyet sözkonusu davada 10. ve 6 § 1. maddelerin ihlal edildiğini tespit ettiği halde ilk davada yalnızca 10. maddenin ihlal edildiğini tespit ettiği dikkate alınırsa bu farklılık özellikle çarpıcı bir hal almaktadır.

Heyetin, yalnızca 10. maddenin ihlal edildiğini tespit ettiği durumlarda başvurana ödenen tazminat miktarı 4,000 Euro iken, 10. ve 6 § 1. maddenin ihlal edildiğini tespit ettiği durumlarda ödenen tazminat miktarının yalnızca 2,000 Euro olması hususunda hiçbir mantıklı açıklama bulunmamaktadır.

Ayrıca, hakkında cezai takibat açılan, hüküm giyen ve ceza verilen bir kişiye yalnızca 2,000 Euro tazminat ödenirken; hakkında cezai takibat açılmayan, hüküm giymeyen ve ceza verilmeyen bir kişiye 4,000 Euro tazminat ödenmesini açıklamak mümkün değildir. AİHS’nin

“adil tazmin” ilkesini gerekli kılan 41. maddesinin şartlarına ters düşen bu yaklaşımı kesinlikle adaletsiz bulmaktayım.

Sözkonusu davada, başvuranın gördüğü manevi zararlar için ödenen tazminatın, başlangıç noktası olarak kabul edilmesi gereken bir meblağ olan 4,000 Euro’dan az olmaması gerektiği kanaatindeyim. Başvurana uygulanan yaptırımların cezai niteliğini gözönüne alarak, başvurana ödenen tazminata 2,000 Euro daha eklerdim. Son olarak, sözkonusu davada AİHS’nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğinin saptandığını gözönüne alarak, 6 § 1. maddenin ihlal edilmesi hususunda, daha önce belirtilen iki meblağa 3,000 Euro daha eklerdim.

Bu hesaplamalar beni, adil olmak için, sözkonusu davada ödenmesi gereken miktarın 9,000 Euro civarında olması, fakat kesinlikle 2,000 Euro olmaması gerektiği sonucuna ulaştırmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

AĐHM, başvuranların güvenlik güçleri tarafından işkence ve cinsel tecavüze maruz kaldıkları yönündeki şikayetlerini müteakip, Diyarbakır Cumhuriyet

Sözkonusu davada tespit edilmiş olan ihlalin niteliği gereği ve tarafsız bir şekilde karar vererek AİHM, başvuranların her birine manevi tazminat olarak 5,000 Euro

Kayseri İdare Mahkemesi 25 Ocak 1994, 25 Ocak 1995 ve 16 Ocak 1996 tarihinde verdiği üç ayrı kararda, Rektörlüğün adı geçen mahkemenin başvuran lehine vermiş

Yukarıda belirtilenler ışığında Mahkeme, başvuranların yakınının kaybolduğu koşulların spekülasyon ve varsayımlara neden olduğunu ve bu yüzden Hakkı Kaya’nın

AİHM, yerel makamların tespitlerine tabi olmamakla birlikte, normal koşullar altında sözkonusu makamların vardığı sonuçlardan ayrılmasını sağlayacak ikna edici unsurlar

Bu süre zarfında, 23 Ocak 2002’de, başvuranın avukatı, erkek güvenlik görevlilerinin odadan çıkmasını ya da başvuranın kelepçelerini çıkarmasını istemeyen doktor

Mahkeme, 24 Mart 1999 tarihli bilirkiĢi raporuyla ve Kriminal Polis Laboratuvarının 29 Temmuz 1999 tarihli raporuyla, söz konusu patlayıcı maddenin, askeri mühimmat

Tarafların her biri tarafından sunulan açıklamalar arasında bulunan uyuĢmazlıkları dikkate alan Mahkeme, sahip olduğu delillerden yola çıkarak aĢağıdaki