• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de ise Mülteci-Der'in yaptığı açıklamaya göre, 490 binden fazla Suriyeli mülteci var.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türkiye'de ise Mülteci-Der'in yaptığı açıklamaya göre, 490 binden fazla Suriyeli mülteci var."

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Nereye gidildiğine bakalım; Suriye'de bölgede önceden yaşanan  Arap Baharı adı  verilen dalganın  devamı olarak başlayan kitle gösterilerine Esad rejiminin şiddet uygulaması ve binbir parçalı İslami maskeli çıkar şebekesi  ithal muhalif güçlerin yarattığı çatışma ortamı nedeniyle bugüne kadar 100 bin insan katledildi. Yüzbinlerce insan sakat kaldı. Yaşadığı toprakları terk edip Suriye dışına çıkan insan sayısı 2 milyon kişiye ulaştı.

Ülkesi dışına çıkan mültecilerin yanı sıra, Suriye içinde de ayrı bir dram yaşanıyor. İngiliz Guardian gazetesinin verdiği habere göre yaklaşık 4 milyon Suriyeli de kendi ülkelerinde

yaşadıkları şehirleri değiştirmek zorunda kaldı. Yani kendi ülkelerinde mülteci durumuna düştü.

Gazetenin haberine göre Lübnan'da her altı kişiden birisi Suriyeli. Ürdün'de ise "en büyük mülteci kampı Zaatari'nin ülkenin dördüncü" büyük şehrine dönüştü.

Suriye'de her dört Suriyeliden bir kişi mülteci durumunda.

Türkiye'de ise Mülteci-Der'in yaptığı açıklamaya göre, 490 binden fazla Suriyeli mülteci var.

Bu durumdan başta Esat ailesinin 40 yıllık dikta rejimi sorumludur. İkinci olarak bölgeyi Arap Baharı, Arap Devrimi diye adlandırdıkları halk kalkışmalarını kullanarak, “böl, parçala, yönet”

anlayışı ile bir savaş alanına çeviren batılı ve doğulu emperyalistler sorumludur.

Suriye son 50 yıllık  süreçte bir halklar ve inançlar hapishanesine çevrilmiştir. Başta Sovyetler Birliği ile geliştirilen ilişkilerle ilerici rolüne bürünen yönetim, zaman içinde iktidar çevresinde yer almayan tüm toplumsal kesimler için bir baskı ve zulüm aracına dönüştü. Suriye iktidarı bir çıkar çevresi iktidarıdır. İçinde her inançtan egemenlerin yer aldığı bir zenginler koalisyonudur. Alevi devleti olduğu tezi büyük bir aldatmacadır. Bu iktidar döneminde toplumun ezilen tüm kesimleri içinde Alevilerde bulunmaktadır. Bu durum içten içe iktidara diş bileyen çeşitli kesimlerin zaman zaman çıkış yapmasına yol açsa da, her kalkışma kanla bastırıldı. En son Hama örneğine bakmak yeterlidir.

(2)

Suriye solu toplum içinde kitlesel bir taban bulamazken, Müslüman Kardeşler halkı örgütlemede epey başarılı oldu. Hama’da toplu katliamdan geçirilmelerine karşın, yine de en etkin muhalif kesim olmaya devam etti. Son kalkışmada da en etkili güçlerden biridir.

Ancak Suriye’de bugün Kürtler dışındaki muhalif güçlerin ezici çoğunluğu dış güçlerin maşası olma ötesine geçemedi. Bu durum Esat yönetiminin işine gelmektedir. Bölgenin tüm ülkeleri ve batılı emperyalist güçler direk olarak savaşın içinde yer almadıklarını söyleseler de, aslında her birisi birkaç İslami çeteyi besleyip savaşa sürmektedir.

Biryanda başını Suudi Arabistan’ın çektiği Selefi gericiliği, bir yanda Batılı güçlerin istihbarat örgütlerinin uzantısı katil çeteleri, bir yandan Türkiye devletinin cephe gerisi hizmeti sunduğu El Kaide’nin bölgesel çeteleri bir kanlı çatışmanın tarafı oldular. 50 Yıllık Esat rejimince Kürtlerin ulusal haklarından mahrum edilmeleri ve tutsak hale getirilmeler, aynı zamanda Kürtlerin dışındaki halk topluluklarını, Arap halkını da tutsak hale getirdi.

“Bir insanı ezen bir insanın, Bir halkı ezen bir halkın, bir ulusu ezen bir ulusun, bir sınıfı ezen bir sınıfın, bir görüşü ezen bir görüşün, bir dini ve mezhebi ezen bir dinin ve mezhebin özgür

olamayacağı” ahlaksal ilkesi Suriye için de geçerli oldu.

              

Gelinen aşamada Suriye olaylarında herkes kendine bir pencere açmış, açtığı o pencereden olayları görmeye çalışıyor. Açılan pencerenin konumuna göre ya rejimi veya rejim karşıtlarını kutsuyor.

Kim, neyi kutsarsa kutsasın, kim hangi pencereden olaylara bakarsa baksın;  Suriye’de bugüne kadar, resmi rakamlara göre 100 bin insan hayatını kaybetmiş,  bir o kadarı tutuklanarak

hapishanelere doldurulmuş, dünyanın en güzel ve en tarihi şehirleri Şam ve Halep harabeye dönüşmüş, kalanlar ise evlerini terk edebilenler zor yaşam şartları altında göç ederek

kendilerine bir yaşam alanı açmak üzere yollara düşmüş durumdalar.

 İki taraftan da halk adına savaştığını söyleyenlerin, gerçeklikte halkla bir bağlantıları da

(3)

bulunmuyor. Bir tarafta iktidar koltuğundan inmeyen, halkın demokratik taleplerine göz yumarak bu savaşı tetikleyen Esat ailesi, diğer taraftan bölgenin gerici Arap rejimleri ve Türkiye başta olmak üzere, batılı güçlerce de desteklenip savaş sahasına sürülen paramiliter uluslararası katil şebekeleri, önüne geleni imha etmeye devam ediyorlar.

Ortadoğu rejimleri bir  halk deyişi ile  “karıncayı öldürmek için koca bir binayı yıkan zihniyetlere”

sahip. Ne yazık ki Suriye rejimi de, sözde muhalefeti de bundan farklı değil. Hama olaylarında bir binada tek bir Müslüman Kardeş üyesi bulunduğunda bina yerle bir ediliyordu.  Şimdi de kendi egemenlik sahasında bile, Esat rejimi birkaç muhalifin bulunduğu bir mahalleyi, bir kenti havadan bombardımana tutmaktadır. Rejime karşı olduklarını söyleyen katil sürüsü İslamcı çetelerde bastıkları Kürt ve Alevi köylerinde çoluk çocuk demeden, hayvanlar da dahil canlı gördükleri her şeyi hunharca yöntemlerle yok etmekte, katliam görüntülerini de utanmadan sosyal medyada bölüşmektedirler.

Emperyalistlerin paralı askeri bu cinayet şebekeleri Kürtlerin bölgede demokratik tek seçenek haline gelmesinin önüne geçmek için, olası  Kürt ve Alevi bağımsız bölgelerinin oluşmasını önlemek için amansız bir saldırı başlatmış bulunmaktadır. Bu grupların sözde Şeyhleri ise fetva üstüne fetva vererek, Alevi ve Kürt kanı helaldir diye toplumu hızla bir etniksel ve mezhepsel çatışmanın içine sürüklemektedirler.   

Ne yazık ki bu kanlı savaşın bölgemiz halkları için, inançları için, sınıfları için kazananı hiç olmayacak. Suriye’ de  iktidar kimin eline geçerse geçsin,  Esad kalsın veya gitsin, ülke çok uzun yıllar kendini toparlayamayacak.

Bir yandan Esat rejimi ayakta kalmak için her türlü yöntemi denerken, öte yandan Kendi

aralarında bol parçalı olan, bundan dolayı da başarı şansı olmayan Suriye muhalefetinin Türkiye beklentileri ise, Türkiye’nin yapabileceklerinin çok üzerinde görünüyor. Dolayısıyla beklentiler çok yüksek olduğunda karşılanamayan her beklenti büyük bir memnuniyetsizlik oluşturuyor.

Artık rejim muhalifi güçler de verilen sözlerin yerine tam getirilmediğini, birkaç ayda gider denilen Esat’ın direnmeye devam ettiğini görmüş bulunuyor. Bu süreçte olaylara balıklama dalarak yanlış ata oynayan Türkiye ise içine girdiği kirli ilişkiler girdabında debeleniyor.

 Yukarda söylediğimiz memnuniyetsizlik, giderek “Bizi niçin ittiniz?” sorusuna dönüşerek sıkıntılı

(4)

bir bakış açısı oluşturmuş bulunmaktadır. Bugünün Türkiyesi, geçmişte ABD’nin Afganistan’da El Kaide örgütünü kurup Sovyetlere karşı savaştırdığı gibi,  bugün El Nusra örgütü kurdurarak Esat rejimine ve Kürtlere karşı savaştırmaktadır.  Gelecekte bu örgütün kendi kurucusu ve destekçisine karşı döneceği uzak bir ihtimal değildir. Tıpkı Afganistan’da El Kaide’nin ABD’ye yaptığı gibi.

Nitekim uluslararası bir terör örgütü olan El Kaide’nin Somali kolu Türkiye’nin bu ülkedeki elçiliğine intihar saldırısı düzenledi.  Türkiye şimdi bölge siyasetini gözden geçirmektedir. Ya hatasından dönecek, yada içine girdiği ilişkiler Tayyip iktidarını sona yaklaştıracaktır. Kürtler ile Türklerin bölgedeki bu gelişmelerden kader birliği yaparak çıkma zorunluluğu bulunmaktadır.

Bunun dışındaki her tutum tüm taraflara kaybettirir. Türkiye hızla siyasal İslam çizgisini gözden geçirmek ve bölgedeki mezhep savaşından sıyrılmak zorundadır.

Tayyip iktidarının desteklediği sözde Müslüman örgütler kendilerini darülharp'ta sanıyorlar.

Alevinin ve Kürdün canı da, malı da helal diyen Ebusuud efendilerinin izinden gidiyor.

Ebusuud'u saygıyla anan Tayyip'in ve yardakçılarının desteklediği bu katil sürüsü budur işte.

Yarın aynı katil sürüleri, Suriye’de iktidar olduklarında ilk önce efendilerine karşı döneceklerdir.

Yani ilk hedefleri Tayyip ve Fettullah olacaktır. Bugün bu güçleri Türkiye toprakları üzerinde eğiterek Lazkiye’de Alevileri, Batı Kürdistan’da Kürtleri katletmeye gönderen Türkiye Devleti, kendi elleri ile büyük bir batağın içine saplanmaktadır.

Kendine bakmadan, Suriye’de 50 yıldır hüküm süren Esat diktatörlüğünü bahane ederek, insanlığa karşı işlenen suçlarını gizlemeye çalışan Tayyip,  kendinden olmadıklarına inandığı bölge inançları ve halklarına saldırı emri veren, Lazkiye’de Alevi öldüren Nusra katillerini dost gördüğünü açıklamaktan geri durmuyor.  Dün Esat ailesi ile ortak tatil yapan, ortak bakanlar kurulu toplayan Erdoğan, bugün onun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu söylüyor. Ne oldu da, dünün dostu aniden en kanlı düşman haline geldi?

Efendisi ABD emredince hemen karşı cepheye geçti Tayyip. Olan budur. O kendi iradesi ile hareket edebilen bir devlet adamı değil, efendilerince kurulmuş bir makinedir. Siyasette zikzak çizmesi de bundan kaynaklıdır.

Bugün Rojava kan ağlarken, Lazkiye’nin mazlum Alevileri kan ağlarken, bunları görmezden gelerek siyaset adına, ülke çıkarları adına bu insanlıktan çıkmış cinayet şebekelerine ev

sahipliği yapmaya devam eden bir Türkiye’nin yarının bölge düzenlemesinde söz ve karar hakkı olmayacaktır. Türkiye devleti bir an önce içine düştüğü veya düşürüldüğü bu katliam

(5)

girdabından sıyrılıp çıkmalıdır.

Bölgede gerçek anlamda bir demokratikleşme ancak bugün Kürt Özgürlük Hareketinin başını çektiği devrimci, demokratik muhalefet çizgisi güçlendirmekten geçmektedir. Kürt Özgürlük Hareketi,  Kürdistan’da yaşayan tüm halkları, tüm inançları bünyesinde örgütlemiş ve tüm bu kesimlere yönetiminde hak ettiği yeri vermiş yegane harekettir.

Yarının bölgesinde artık halklar, inançlar, tek tek bireyler, cinsler eşit, özgür ve kardeşçe yaşamak istiyor. Gerçek olan budur. Bugün bölgede yaratılan kan gölünün boğmak istediği insanlığın bu özgürlük  damarıdır. Bundan dolayı bölgenin savaş istemeyen tüm inançları, tüm milletleri bu Özgürlük damarını besleyip güçlendirmekle yükümlüdür.

Bölgemizdeki Müslümanın da, Alevinin de, Hristiyanın da, Musevinin de, Arabın da, Farsın da,  Türkün de, Kürdün de, Ermeni, Asuri, Keldani, Dürzi bilcümle etnisitelerin de özgür yaşamasının yegane teminatı;  diktatörlüklerin,  şeriat yönetimlerinin olmadığı gerçekten demokratik ve özgür, devletin minimize edildiği konfederal bir yapıdır. Bunu savunan ise Kürt Özgürlük Hareketidir.

Öyleyse bütün ilerici güçlerin, bireylerin görevi, ne gerici köhnemiş yönetimler, ne de onlara karşıtlık adı altında bölgemizin içine sürüklenmek istendiği şeriatçı İslam yapılanması olmasın diyen,  Kürt Özgürlük Hareketini desteklemek ve güçlerini bütünleştirerek ortak bir gelecek için mücadele etmektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Psikiyatrik tanýlarýn týp dýþý çare arayýþýnda etkili olup olmadýðý incelenirse, temel olarak sayýlar bir yorum yapabilmek için az olmakla birlikte Türkiye'dekilerin

İşletme Araştırmaları Dergisi Journal of Business Research-Turk 10 Son olarak, strateji uygulama rolünün en düşük düzeyde gerçekleştiği durum, orta düzey

Anlaşmaya göre AB, geri çevrilen mülteci sayısı kadar Türkiye’de kayıtlı Suriyeliyi kabul edecek olması, sayı 72 bini aştığında anlaşmanın

The questionnaire was implemented by face to face to 47 Syrian tradesmen visiting their workplace in Mersin during March and April 2016 via the snowball sampling

Akranlarının Suriyeli öğrenciye destek olduğunu bir öğ- retmen(f=7)“Hep başarılı öğrenciler ile birlikte aynı sırayı paylaştılar ve onlar her konuda

Kadınlar, çocuk yaşta evlilik, aile ve arkadaş ortamından kopma, eği- tim hayatlarına devam edememe, çalışma hayatına katılamama, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimlerini

“mülteci sorunu” günümüzde aynı sıcaklıkla devam etmektedir. 36 Đstanbul Barosu Đnsan Hakları Merkezi Mülteci ve Sığınmacı Hakları Çalışma Grubu –

Kaynak: Türkiye-UNICEF Ülke Programı Belgesi 2021-2025 Kaynak: TÜİK, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı. Not: Yaş grubu bilinmeyen çocukların sayısı