• Sonuç bulunamadı

Avrupa nın göbeğinde, uluslararası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Avrupa nın göbeğinde, uluslararası"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

1

Yunus GÜLER

1.Bosna-Hersek Bölgesinin Tarihçesi

A

vrupa’nın göbeğinde, uluslararası arenada suskunlukla karşılanan bir insanlık dramına sahne olan Bosna-Hersek tarihsel geçmişiyle bu bölgede uzun yıllar var oldu- ğunu göstermektedir. Büyük Roma İmparator- luğu’nun sınırları içerisinde yer alan bu bölge, daha sonra Sırp prensliklerinin kontrolüne geçmiştir. Osmanlının bu bölgeye gelmesin- den önce, bu bölgede herhangi bir güçlü ve uzun süreli yapı olmamıştır. Bölge 1463 yılın- da Osmanlı tarafından ele geçirildiğinde, bu halka Osmanlı tarihçileri tarafından “Boşnak”

ismi verilmiştir. Osmanlı bu bölgeye geldikten sonra Bosna halkının çoğu toplu halde İslam’a geçmişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet bu bölgeyi aldıktan sonra yayınladığı fermanla halkın can ve mal güvenliğinin sağlanacağını ve örf ve gelenek- lerini istedikleri şekilde devam ettirecekleri- nin teminatını vermiştir. İslam’ı seçen bu halk bu bölgenin sınır güvenliğinde uzun yıllar et- kinlik göstermiş ve Macarlara karşı mücadele vermiştir. Osmanlı devletinin son zamanların- da elinden çıkan Bosna Hersek bu tarihten itibaren sancılı günler yaşamaya başlamıştır.

1878 yılında Avusturya-Macaristan İmpara- torluğu tarafından işgal edilen Bosna Hersek 1908 yılında da Osmanlı Devleti’nin elinden tamamen çıkmıştır.

2.Yugoslavya Dönemi ve Yugoslavya’nın Dağılması Sonrası Durum

Birinci Dünya Savaşı sonrası mağlup olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı ve ardından 1918 yılında Yugoslavya Krallığı kuruldu. Ancak Yugoslavya adıyla bilinen ilk devlet olan bu krallık da II. Dünya Savaşı es- nasında Alman orduları tarafından işgal edil- di. Savaşın ardından Komünist Parti’nin savaş dönemindeki partizan lideri Josip Broz Tito yönetimi ele geçirdi. Etnik ve dini farklılıkla- ra rağmen bu devlet 1980 yılına, yani Tito’nun ölümüne kadar varlığını sürdürdü. Fakat Tito öldükten sonra devlet yönetiminde çözülme- ler başladı. Aynı çatı altında yaşayan halklar bağımsızlık kazanma adına harekete geçtiler.

Sırbistan’ın Büyük Sırbistan’ı, Hırvatistan’ın ise Büyük Hırvatistan’ı kurma hayalleri tekrar- dan yeşermeye başladı.

Rusya, Avrupa ve Amerika’nın bu bölge ile ilgili planları Yugoslavya Federasyonu da- ğıldıktan sonra hareketlenmeye başlamıştır.

Bölgede ciddi sorunlar, Rusya’nın yıllardır desteklediği Büyük Sırbistan’ın bağımsızlığını desteklemekte devam etmesi, Amerika ve Av- rupa’nın da bu bölgedeki emelleri yüzünden meydana gelmiştir ve bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin akıbeti çıkmaza girmiştir.

Bağımsızlık mücadelesi veren Slovenya ve Hırvatistan Avrupa topluluğu ve BM tarafın- dan kabul edilmiştir; Bosna Hersek’in bağım- sızlığı ise referandum şartına bağlanmıştır.

1990 yılında yapılan seçimlerde Aliya İzzetbe- govic’in mensup olduğu parti olan Demokratik Eylem Partisi (SDA) seçimi kazanmış ve Aliya İzzetbegovic cumhurbaşkanı seçilmiş ve İzzet- begovic 3 Mart 1992 tarihinde bağımsızlığı ilan etmiştir.

Bağımsızlık kararı Bosna-Hersek’teki Sırp azınlığı da harekete geçirdi. Sırplar, saldırı- lara gerekçe olarak başlangıçta Sırp bayrağı taşıyan bir gencin Müslümanlar’ın yaşadığı bir bölgede öldürülmesini göstermişti. Ancak kısa süre sonra bunun bir bahane olduğu or- taya çıktı. Sırplar, yıllardır Yugoslav cumhuri- yetlerini veya en azından bu cumhuriyetlerde Sırpların yaşadığı bölgeleri Büyük Sırbistan'a katma hayali içindeydiler. Bu amaçla Sırp azın- lıklara her türlü desteği verdiler. Hatta Federal İçişleri Bakanı Mihail Kertes’in, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'teki Sırp çetelerine maddi des- tek sağladığı bilinmektedir.

3.Bosna Savaşı’nın Başlaması

Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin bazı ulus- lararası kuruluşlar tarafından tanınmasından çok kısa bir süre sonra ülkede çok büyük acı- lara sebep olan savaşlar başlamış özellikle

“federal ordu” tarafından desteklenen Sırplar, Boşnaklar’a “etnik temizlik” hareketi başlat- mıştır.

Sırplar, 1992 baharının ilk günlerinde saldı- rılara başladıklarında Müslümanlar hazırlık- sız olarak yakalandılar. Nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen Müslümanlar gerek- li silahlara sahip değildiler. Öte yandan Yu- goslav Federal Ordusu'nun büyük bir çoğun-

(2)

2

luğunu Sırplar oluşturmaktaydı. Dolayısıyla Müslümanlar, silah ve eğitim yönünden ken- dilerinden çok daha ustun olan Sırplar karşı- sında başlangıçta şok yenilgiler aldılar. Bosna Hersek Cumhuriyeti, Sırplar’ın yönetimindeki federal ordunun yoğunlaşan saldırıları karşı- sında, ülke bütünlüğünün, demokrasinin ve barışın korunması için batılı ülkeleri ve ulus- lararası kuruluşları acil yardıma çağırmıştır.

AT, AGİK ve BM’den de yardım isteyen Bos- na-Hersek’te katliamların sonu gelmemiştir.

Bu dönemde Birleşmiş Milletler’in yapa- bildiği tek şey Sarayevo, Gorozde, Bihaç, Tuz- la, Srebrenitsa ve Zepce’yi güvenli bölge ilan etmek olmuştur. Birleşmiş Milletler askerle- ri (UNPROFOR) bölgeye gönderilmiş ve mavi bir hatla Sırp kontrolü altındaki bölgelerle, Cumhuriyet’in diğer bölgeleri birbirinden ay- rılmıştır. Aynı dönemde Batılı liderlerin Bos- na-Hersek devlet başkanı Izzetbegoviç’e Sırp- lara karşı mağlubiyeti kabul ederek bir barış antlaşması akdetmesi konusunda baskıda bu- lunmaları, Bosna’daki Sırp azınlığı cesaretlen- direrek yeniden soykırımlara başlamalarına neden olmuştur.

1993’ün ilk aylarından itibaren, Bosna’daki insani kriz korkunç bir hale gelmiş ve nüfusun yarıdan fazlası göçmen durumuna düşmüştür.

1992’den itibaren insani yardım sağlamak- la görevlendirilen BM askerleri (UNPROFOR) büyük oranda etkisiz hale getirilmiştir. Nazi- lerden elli yıl sonra, “etnik temizlik” sorunu yeniden gündeme gelmiştir. Avrupa Toplu- luğu’nun Bosna’nın bağımsızlığını tanıması sonucunda, Sırp ordusu ve milis güçleri çok kültürlü yapıya sahip bir Bosna’yı savunan si- villeri öldürmüşler ve Bosna’da soykırım suçu işlemişlerdir. Etnik olarak homojen bir “Büyük Sırbistan” yaratmak isteyen ve bundan dolayı da Sırp olmayanlardan temizlenmiş bir Bosna yaratmayı amaçlayan Bosnalı Sırplar, topla- ma kampları oluşturmuşlar, toplu katliam ve tecavüzler gerçekleştirmişler, kasabaları yak- mışlar ve işkence uygulamışlardır.

4.Batı’nın Bosna’daki Krize Yaklaşımı ve Müdahalesi

Bosna-Hersek bunalımı karşısında ulusla- rarası politikanın ve onu belirleyen Batılı bü- yük güçlerin tutumu, en çok Bosna-Hersek Dı- şişleri Bakanı, Haris Sladziç ve Bosna-Hersek

hükümet başkanı Aliya Izzetbegoviç’in dile getirdikleri bakış açısı üzerinden sorgulandı ve günümüzde de sorgulanmaya devam et- mektedir. Sorgulanmanın hedefi “uluslararası topluluk” suretindeki Batı dünyasının çoğulcu bir toplumun bekasına sahip çıkmakta, meşru politik organlarının iradesinin ve resmen ta- nınmış sınırların şiddet yoluyla ihlal edilme- sini önlemekte gösterdiği yetersiz ve kararsız kalmasıdır. Bu eleştiri, sadece verili uluslara- rası düzeninin barışı ve istikrarı sağlamaktaki hukuki ve fiili gücünü daha tartışmalı kılmak- ta kalmadı; aynı zamanda Batı’nın evrensel olarak söylediği değerlerin ve ilkelerin ge- çerliliğine, bu ilkelerin kayıtsız şartsız ve çifte standartsız uygulanıp uygulanmadığına dair tartışmayı alevlendirdi. Çifte standart tartış- ması, batılı büyük güçlerin politik ve iktisadi çıkarlarına ilişkin tespitlerin ötesinde, mede- niyetçi, sivil ve demokratik ölçütlerin Avrupa Merkezci bir kültüralizm temelinde tanımlan- mış olduğuna dair tahlilleri öne çıkarttı.

1993 ilkbaharı boyunca BM arabulucusu Vance ve AT arabulucusu Owen’ın hazırladığı barış planı gündemdeydi. Bu plan, Bosna-Her- sek’in bir federasyon çatısı altında on özerk kantona bölünmesini öngörüyordu. Planla en büyük haksızlık Boşnaklara yapılmıştı, çünkü Bosna’daki nüfus oranları yüzde 43,7 olması- na rağmen, Bosna topraklarının sadece yüzde 26.36’sının Boşnakların kontrolüne bırakılma- sı planlanıyordu. Bosna-Hersek’i kantonlaş- tırmayı amaç edinen Vance-Owen planı, üçü Sırplar’ın, üçü Hırvatlar’ın ve üçü Müslüman- lar’ın kontrolü altında olacak dokuz kanton ile Saraybosna’da uluslararası yönetime tabi olacak tarafsız bir kanton oluşturulmasını ön- görmüştür.

Müslümanların kontrolündeki eyalet sayısı 4’e çıkartılıp, Hırvatlar’ınki ise 2’ye indirilince, Müslüman Boşnaklar’ın lideri İzzetbegoviç, 25 Mart 1993’te planı imzalamıştır. Fakat 6 Mayıs 1993 tarihinde Bosna Sırp Parlamentosu’nun planı reddetmesi ve bunun için referanduma gidilmesine karar vermesi üzerine, 15 Mayıs 1993 tarihinde Bosna Sırpları büyük çoğunluk- la planı reddetmiş; Vance-Owen Planı kabul edilebilirliğini tamamen yitirmiştir.

Vance-Owen Planı’nın reddedilmesi üze- rine, BM Güvenlik Konseyi, Körfez Savaşı’nda Irak’taki Kürt bölgeler için kullandığı “güvenli

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

(3)

3

bölge” formülünü benimsemiş ve BM Anlaş- ması’nın yedinci bölümü çerçevesinde hare- ket ederek, 16 Nisan 1993’de çıkardığı 819 sa- yılı karar ile Srebrenica’yı güvenli bölge olarak ilan etmiştir. Buna ek olarak BM, Mayıs 1993’de çıkardığı 824 sayılı karar ile Zepa, Tuzla, Sa- raybosna, Goradze ve Bihaç’ı güvenli bölge kapsamına dahil ederek, güvenli bölge sayı- sını altıya çıkartmıştır. Fakat yapılan kurtarma planları neticesinde zarar gören en az toprak- la ve en az hakla ayrılan hep Bosna-Hersek olmuştur. Bu durumlardan mütevellit Bosna heyeti yapılan kurtarma planlarını kabul et- memiştir.

Tüm dünyanın olduğu gibi AB’nin de Bos- na’da yaşananlar karşısında dehşete düştüğü Saraybosna’da bir pazar yerinin bombalanma- sı görüntülerinin yayınlanmasının ardından, kamuoyunda oluşan hava nedeniyle uluslara- rası güçlerin konuya ilgisi artmış ve politikala- rı sertleşerek değişmeye başlamıştır. 1994 yı- lının başında yaşanan bu olay sonrasında AB dışişleri bakanları, krizin çözümü için güç kul- lanımı seçeneğini kabul etmişlerdir. Esasında, Saraybosna’da yaşanan pazar yeri katliamı sadece AB’yi değil tüm uluslararası güçlerin bölgeye bakışını değiştirmiştir. Yaklaşık üç yıl- dır süren çatışmaların gün geçtikçe artması ve diplomatik çabaların yetersiz kalması, askeri güç kullanımını gerekli kılmıştır. Bu aşamada, AB ve BM’nin yanında NATO da konuya dahil olmuştur. Bosna krizinde ABD’nin otoritesini fazla kullanmadığını ve bu krizi Avrupa’nın iç işi olarak gördüğünü söylemek mümkündür.

Nitekim BM gücüne hiç asker göndermeyen ABD’deki Clinton yönetimi, sivillerin öldü- rülmesinin yanlış olduğunu ve durdurulması gerektiğini belirtse de, yapabileceği tek şe- yin Yeltsin’i arayarak Sırpları durdurması ge- rektiğini söylemek olduğunu ifade etmiştir.

Clinton Bosna-Hersek sorununun çözümünü daha çok, Sırbistan’a yönelik ekonomik ve diplomatik baskılara dayandırmıştır. Ancak bu politikanın Sırp lider Miloseviç’i memnun et- mek dışında bir sonuca ulaşmadığı ve ABD’nin 1995’e kadar tamamen etkisiz kaldığını söyle- mek mümkündür.

ABD devlet başkanlığı seçimleri sırasında Balkanlar’daki tepkisizliğinden dolayı Bush’u eleştiren Clinton, seçildikten sonra vaatleri- nin tersine bu tepkisizliği devam ettirmiştir.

Öyle ki; 1995 ilkbaharında çatışma amacı bu- lunmayan ve BM yetkisi ile uçuşa yasak bölge- leri kontrol etme çabasında olan bir Amerikan F-16’sının Sırplar tarafından düşürülmesi kar- şısında, ABD yönetimi sesini çıkarmamıştır.

ABD’yi NATO çatısı altında bir askeri mü- dahale seçeneğine zorlayan şey ise, Ağustos 1995’de ABD’nin Bosna’daki müzakerecilerin- den üçünün Sırplar tarafından öldürülmesi olmuştur. İlk defa Bosna’da kayıp veren ABD, bundan sonra askeri seçenek üzerinde dur- muş ve nitekim 30 Ağustos 1995’de Bosnalı Sırplar’a yönelik NATO bombardımanı başla- mıştır. Bosna-Hersek’teki çatışmayı önlemek için uzun süre etkisiz kalan Batılı devletler, 1995 yazından itibaren Sırp saldırılarının yo- ğunlaşması sonucunda askeri müdahale se- çeneğine daha sıcak bakmışlardır. Bosna’da üç Amerikalı’nın öldürülmesi sonucunda daha aktif bir siyaset izlemeye başlayan ABD de, bir anlamda askeri müdahale için itici bir güç olmuştur. Bunun sonucunda da BM’nin yetki- lendirmesi ile 1995 yılının Ağustos sonlarında NATO, Sırp hedeflerine ağır bir hava bombar- dımanına başlamış ve bu saldırılar sonucunda Bosnalı Sırplar da barışa yanaşmak zorunda kalmışlardır. 1994 yılı içerisinde de BM’nin ilan ettiği uçuşa yasak bölgelerden geçen Sırp uçaklarını durdurmak için BM’nin yetkilendir- mesi ile NATO, Sırp hedeflerine hava saldırıla- rı gerçekleştirmiş ancak bu saldırılar kapsam ve sonuçları bakımından oldukça etkisiz kal- mışlardır.

5.Dayton Barış Antlaşması

BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme gelen Sırp hedeflerine yönelik hava harekatına iliş- kin Rusya ve Çin vetosu, askeri anlamda ön- lemleri geciktirirken; ABD’nin Güvenlik Kon- seyi’nin 836 sayılı kararına dayanarak Şubat 1994’te NATO güçleri Sırplara yönelik düşük yoğunluklu hava harekatı düzenlemeye baş- lamıştır. Ağustos 1995’te yapılan askeri ope- rasyonla NATO güçleri Sırp kuvvetlerini geri püskürtmüş; Kasım 1995’te ise Washington yönetiminin diplomatik girişimleriyle taraf- lar arasında Ohio’daki Dayton üssünde ba- rış anlaşması imzalanmıştır. Böylece, Bosna Hersek’in bugünkü yapısının oluşmasında etkili olan Dayton Barış Antlaşması, ABD’nin eşgüdümünde gerçekleşmiştir. Kasım 1995’te

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

(4)

4

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

Richard Holbrooke’un aracılığı ile başlayan görüşmelere Boşnakları temsilen Aliya İzzet- begoviç, Hırvatları temsilen Frank Tudjman, ve Sırpları temsilen Miloseviç katılmıştır. Üç hafta süren görüşmeler sonrasında 21 Kasım 1995’de Dayton Barış Antlaşması imzalanmış- tır. Antlaşma’nın ana hatları şöyledir:

Bosna-Hersek bağımsız bir devlet olarak tanınmaktadır.

Bosna-Hersek Devleti, içinde Bosna ve Hır- vat Federasyonu’yla bir Sırp Cumhuriyeti’ni ihtiva etmektedir. Toprakların %51’i fede- rasyona, %49’u ise Sırp Cumhuriyeti’ne ait- tir.

Saraybosna bir merkez hükümet, milli mec- lis, başkanlık sistemi ve anayasal mahke- meye sahip birleşik bir yapıda kalacaktır.

Başkan ve meclis demokratik olarak seçi- lecektir.

Kolektif başkanlık sistemi birer Boşnak Hır- vat ve Sırp üyenin katılımıyla sağlanacaktır.

ABD, NATO birleşimi altında Bosna’ya as- keri müdahalede bulunup, barış antlaşmasını imzalattırdıktan sonra güvenliğin sağlanma- sı için NATO’ya bağlı 60.000 askerden oluşan IFOR’u bölgede bırakmıştır. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, imza töre- ninde “Bu adil bir barış olmayabilir, fakat sü- ren bir savaştan daha iyidir.” demiştir.

6.Savaşın Ardından Kalanlar

Savaşın bilançosu ağır olmuştur. Savaş ne- ticesinde, 280 bin insan (170 bin Boşnak, 70 bin Sırp, 30 bin Hırvat, 10 bin diğer) öldürüldü. 260 bin Boşnak 300’e yakın toplama kampından geçti ve toplama kamplarında 40 bin Boşnak öldürüldü. Nüfusun % 60’ı kendi evlerini terk etmek zorunda kaldı. 30 bin kadın ve küçük kız tecavüze uğradı. Sivil kayıplarla beraber bir sürü tarihi, kültürel anıt yok edildi. Bun- lar arasında Saraybosna’da, Türkçe, Arapça, Farsça el yazıları bakımından Avrupa’nın dör- düncü sırasını alan Oryantal Enstitüsü, Milli ve Üniversite kütüphanesi, 1984’te 14. Olim- piyat Oyunları’nın yapıldığı bütün spor tesis- leri, Neretva nehrinde bulunan tarihi Mostar köprüsü ve diğer yapıtlar yer almaktadırlar.

Özellikle saldırıların merkezinde dini yapılar bulunmaktadır. Mayıs 1995’e kadar 1239 dini yapı yok edildi ya da hasar gördü. Bunların 1024’ü İslam, 182’si Katolik, 28’i Ortodoks ve

5’i Yahudi yapısıydı.

7.Dayton Antlaşması’nın Getirdikleri ve Günümüz Bosna’sının Durumu

Dayton Antlaşması ve ona ekli anayasa bir bütün olarak ele alındığında bir yönüyle, sa- vaş sırasında güçlenen dini-etnik kimliklere dayalı ayrışmayı, uluslararası bir antlaşma çerçevesinde teyit etmektedir. Aynı doğrul- tuda bir yandan anayasada belirlenen siyasi yönetim yapısı ve temsil mekanizması ile dev- let-toplum ilişkisi kalıcı olarak dini-etnik bö- lünmüşlüğü perçinler hale gelirken, öte yan- dan uluslararası aktörler Bosna-Hersek’te çok kültürlülüğün yeniden üretilebileceği ve yer- lerinden edilen yurttaşların evlerine geri dö- nebileceği bir ortamın oluşacağı beklentisini yaratmaktadırlar. Gerçekte ise; Dayton Antlaş- ması’na ekli anayasa, bu devletin nasıl yöne- tileceğinin çerçevesini çizen ve siyasal yaşamı biçimlendirmeye çalışan hukuki ve siyasi bir metindir.

Dayton Barış Anlaşması’nın Bosna açısın- dan başka bir önemi daha vardır. Bu anlaş- ma sayesinde Bosna-Hersek, uluslararası alanda tanınmış sınırları ve toprak bütünlüğü ile bağımsız bir devlet olarak ayakta kalmayı başarmıştır. Diğer taraftan, Tito Yugoslavya’sı içinde 1969’da “Müslümanlar” adı altında ku- rucu unsur olarak tanınan Boşnaklar, Dayton Barış Anlaşması’nın eki niteliğinde olan Bos- na-Hersek Anayasası’nda gerçek isimleriyle

“Boşnaklar” olarak ayrı bir millet olarak sayıl- mışlardır. Bunların dışında, Dayton Barış An- laşması Bosna-Hersek devletinin ve toplumu- nun yeniden bütünleşmesi için gerekli temeli de atmıştır.

Dayton Antlaşması Bosna-Hersek’in tarih- sel, sosyal ve etnik gerçekliğini ve bölge dev- letleriyle olması gereken denge unsurunu göz ardı etmiştir. Kendi çıkarları doğrultusunda bir barış antlaşması metni hazırlamıştır. Sa- vaş süresince yoğun etnik kıyımın yaşandığı Vişegradd, Srebrenica, Zvornik, Foça ve Dri- na boyundaki Boşnak bölgelerin Sırp Cum- huriyeti toprakları olarak tescil edilmesi, bu antlaşmanın önemli dengesizliklerinden bi- ridir. Esnek bir merkezi hükümetin yanı sıra üç üyeli cumhurbaşkanlığı, merkeze ve ens- titelere ait olmak üzere üç adet parlamento, 10 kanton meclisi ve Brçko özel yönetimin

(5)

5

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

meclisi ve benzer şekilde üç adet yargı mer- cii ve kantonlar ile Brçko’ya ait alt meclisler bulunmaktadır. BM yüksek temsilcilerinden eski temsilcisi Paddy Ashdown’un deyimiyle:

“Bosna-Hersek en az 1200 yargıç, 760 yasa ya- pıcı, 180 Bakan ve 4 hükümete sahiptir. Devlet gelirlerinin yıllık yüzde 40’tan fazlası bu çok yapılı devlet sistemine harcanmaktadır. Bu sebeplerden dolayı uluslararası yardımlarının çoğu devletin ekonomik gelişmesi için kullanı- lamamaktadır.”

Sosyal politikalar, büyük ekonomik politi- kalar, eğitim politikaları gibi politikaların dev- let çapında yetkin bir şekilde yürütülemiyor olması, ayrıca var olan devlet kurumlarının yeterince işlevsel olamaması, bunun temel göstergeleri arasında sayılabilir. Bosna Her- sek’te uygun siyasi iklim olmadığı için, ülke bölünmüş olmaktan kurtulamamaktadır. Bu antlaşma savaşı bitirmesi, barışın sağlanması ve yaraların sarılması bağlamında önemli bir harekettir fakat Dayton Barış Antlaşmasının, uzun vadede Bosna’nın ihtiyaçlarına cevap vermeyeceği ortadadır. Antlaşmanın sağla- dığı karmaşık devlet yapısı, daha fazla küre- sel güce dayanması, etnik unsurlar arasında bütünleşme sağlayacak araçların yetersizliği, antlaşmanın karşı karşıya kaldığı önemli me- selelerdendir. Antlaşmanın imzalanmasından 21 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen içeriği- nin aynı kalması, barışın ve toplumsal istik- rarın geleceğiyle ilgili endişeleri haklı çıkar- maktadır. Bu olaylar neticesinde, katliamları yapanların adil bir şekilde yargılanmaması ve yakalanmalarının gecikmesi AB’ne duyulan güveni de sarsmaktadır. Bosna’nın AB uyum süreci çalışmaları, bu devletin geleceğiyle il- gili olumlu düşüncelere girilmesine de sebep olmaktadır.

KAYNAKÇA

Tanıl Bora, Milliyetçiliğin Provokasyonu, İs- tanbul: Birikim Yayınları, 1995, s. 19-20.

Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. ve 19.

Yüzyıllar, çev. Zehra Savan, İstanbul: Küre Ya- yınları, 2006, s. 11-13.

Osman Karatay, Bilgehan A. Gökdağ, Bal- kanlar El Kitabı Cilt 1 / Tarih, Çorum: Karam Yayınları, 2006, s. 88.

6 Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, çev. Şirin Tekeli, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 20.

Mediha Akarslan, Bosna Hersek ve Türkiye, Alternatif Üniversite, İstanbul: Ağaç Yayınları, 1992, s. 11

Vilko Winterhalter, Josip Broz Tito, çev. Ak- kan Suver İstanbul: Su Yayınları, 1968, s. 190.

Noel Malcolm, Bosna, çev. Aşkım Karadağlı, İstanbul: Om Yayıncılık, 1999, s. 39-42. 48

Zekeriya Yıldız, Geçmişten Günümüze Bos- na-Hersek, İstanbul: Yeni Asya Yayını, 1993, s.

82. Şükrü Karatepe, “Balkanlar Ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 3, 1995, s. 270.

Mediha Akarslan, Bosna- Hersek Ve Türkiye, İstanbul: Ağaç Yayıncılık, 1993, s. 39.

Zafer Gölen, Tanzimat Dönemi Bosna İsyan- ları (1839- 1878), Ankara: Alter Yayıncılık, 2009

Cemile Haliloviç Tekin, Bosna-Hersek Dev- leti, Konya: Çizgi Yayınları, 2011, s. 15-16.

https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/

bitstream/handle/11543/1909/199600239.

pdf?sequence=3&isAllowey (01.04.2016) Atike Kaptan, Geçmişten Günümüze Bos- na-Hersek Tarihi ve Türkiye Bosna-Hersek İlişkileri, Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2008, s. 26- 27. Şule Kut, “Yugoslavya Bunalımı ve Türki- ye’nin Bosna-Hersek ve Makedonya Politikası:

1990-1993”, Faruk Sönmezoğlu (ed.), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul: Der Yayınları, 2004, s. 598.

http://www.usak.org.tr/dosyalar/der- gi/lVX0gdgQDy56Q9Sf4MlZJsv2ek48RL.pdf (02.04.2016)

Aydın Babuna, Bir Ulusun Doğuşu: Geçmiş- ten Günümüze Boşnaklar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 98

Osman Karatay, Bosna-Hersek Barış Süreci, Ankara: Karam Yayınları, 2002, s. 15.

(6)

6

İFE STRATEJİ

BOSNA-HERSEK VE BAĞIMSIZLIK SÜRECİ

Ümit Hacıoğlu, “Tanıdık Tehlike Çanlarının Yeni Adresi: Kosova- Bosna Ekseni”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 2008, s. 189- 212Aliya İzzetbegoviç, Konuşmalar, İstanbul:

Klasik Yayınları, 2014, s. 200

Pınar Yürür, “Balkanlar’da Uluslararası Hi- maye Yönetimleri: Bosna-Hersek Örneği”, Av- rasya Dosyası, Cilt 14, Sayı 1, 2008, s. 169-171

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkçenin seçmeli ders olarak öğretildiği diğer okullarda Türkçe dersleri Bosna Hersek vatandaşı ve Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan öğretmenler tarafından

Hiçbir devlet başkanının merasim icabı viski yahut bir konyak içmesi mümkiln olur mu? Olmaz. Peki bu durumda ne olmuş. işte kanun getirmişler. Kim getirmiş Allah aşkına?

düzenlendi.Kazdağları Turistik Oteller Derneği Üyesi Muzaffer Bayraktar’ın yönettiği panele Vali Yardımcısı Bahir Altunkaya, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan,

Mısır Hidivi Tevfik Paşa’nın (1852-1892) küçük oğlu olan Emîr Mehmet Ali Paşa, uzun yıllar veliaht olmasına rağmen siyasetten uzak bir hayat yaşamış ve daha çok

583 yılı Nisan ayında İmparator Maurikios (582-602) zamanında Konstantinos Forumu’nda çıkan ve rüzgârın etkisiyle hızla yayılan yangın şehre zarar verirken, 603

1355 KİŞİLİK FORMASYON KONTENJANI İÇİN MÜRACAAT EDİP, İSMİ YEDEK LİSTEDE BULUNAN, ANCAK TÜM ADAYLARIN ASIL LİSTEYE GEÇTİĞİNDEN HABERİ OLMAYAN VE BU

• 2009 İzmir Mevcut Durum Analizi çalışması, gerçekleştirilen sektörel ve tematik analiz çalışmaları ışığında

Gör Buse KERİGAN, İstanbul Geli- şim Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Mes- lek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Programı ikinci sınıf, ikinci öğretim öğ- rencileri ile