• Sonuç bulunamadı

geçtiği bazı ayetler incelendiğinde durum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "geçtiği bazı ayetler incelendiğinde durum"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÜYÜCÜLÜK MODEQN FALClLIK

Vr. ASTQOLOJİ

Doç. Dr. Osman CitACI

S. Demirel Üniv. ilahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Başkanı

I •

nsanoğlu yaratılı~ı gereği tarihin ilk dönemlerinden itibaren hep bilinme- yen ve görlinmeycn esrarlı ~eylere karşı ilgi duymu~tur. Gayb adı verilen bu

esrarlı bilgilere ulaşma arzusu ve i~tiya­

kı. ilmi ve teknolojik gelişmenin bir hay- li mesafe katelliği günümUz insanının da ilgisini çekıneğe devam etmektedir. Bu- nun tabii sonucu olarak bazı kişiler gay-

yani geleceği bilmeyi hobi haline gc-

tinnişlerdir. (1 l Geneli i kle gayb, gözden

kaybolmu~ şeye denildiği gibi, duyularla idrak edilemeyen, insan bilgisi dışında

kalan şeye de denilmektedir.<2J

İslam, temel prensip olarak gayb bil- gisinin yalnız Allah'a ait olduğunu, gele- cekten haber vermenin de yine O 'na ait

bulunduğunu önemle vurgulamı~tır.

Kur'an-ı Kerim'de gayb kelimesinin

geçtiği bazı ayetler incelendiğinde du- rum daha net bir ~ekilde anlaşılır: "Gay-

bın anahtarı Allah'ın katındadır.

O'ndan başka hiç kimse gaybı bile- mez, karada ve denizde olanların tü- münü O bilir"<3>. "Gaybı yalnız Allah bilir"<4>. "0, gaybı bilendir. Kendi

( 1) Geniş bilgi için bkz. Halis Albaymk.

Kur'an'da İnsan-Gayb ilişkisi, isı. 1993.

(2) H. Kfızım Kadri. Büyük Türk Lügati, isı ..

1943. lll. 597.

(3) En'aııı. 59. Kur'an-ı Kerim varlık aleınini.

illcıııü '1-gayb (görünmeyen fıleın) ve fılcnıü 'ş­

şchade (görünen i.Ucnı) olanık ikiye ayırmış.

gayb i.Uenıinden balısederken daima "iman"

kelimesini kullanmıştır (Bkz. En 'am, 73. Te v- he, 94: 105. Ra'd. 9, Mü'nıinun. Y2).

(4) Yunus. 20.

(2)

DiYANET iLMi DERGI • ClLT: 33 • SAYI: 4 • EKIM-KASIM-ARALIK 1997

gaybını (giirünnıez bilgi hazinesi) kim- seye açık tutmaz". (5l

Kur' an-ı Kerim' da "gayb" köki.in- dcn nclen ve mealierini verdi<Timiz ayet-~ ~

!ere yakın ba~ka ayetler de vardır.<6l Bu ayetler gözden ~ geçirildiği ~ ~ zaman miislü-

ınanlar açısından önemli bazı sonuçlara

ula~mak miimki.indi.ir:

1. Öncelikle Müslümanların gayba iman etmeleri farz(lır. mutlak hi.ikmi.in- dcdir.

2. Bütün yaratılanlar için geçmişte.

geleecktc ve bu ikisi arasında yaşanan

her hadisetle Allah 'ın kesin bilgisi var-

dır.

3. Her müınin bilmediği şeyin ardımı düşmekten men edilmiştir: "Hakkında

bilgin olmayan şeyin ardına düşme,

çünkü kulak, göz ve kalb, bunların

hepsi ondan sorumludur"<?> ayeti bunu

açıkça ifade etmektedir.

4. İnsanlar ve cinler gaybı bilmez- ler. (X)

5. Allah' ın vahyini insanlara ve cin- lere bildirmekle yükümlü olan peygam- berler de. Allah izin vcmedikçe gaybı bi- lemezler. (<J)

Söz buraya intikal ctınişken. İslam' ın ikinci kaynağı ~ hadis-i seriflerde gaybla > ~ ilgili olarak neler huyurulduğu konusun- da fikrimiz olması için birkaç örnek ver- meliyiz. Hz. Peygambcr(s.a.) şöyle bu-

yurımıştur: Gaybın anahtarları beştir.

Onları Allah'tan başkası bilemez: 1. Ya-

rın ne olacak. 2. Ana rahimlerinde neler

bulunmaktadır. 3. Kişi yarın ne kazana- cak, 4. Yağmur ne zaman yağacak, 5. Ki- şi nerede ölecek.OOl

Gelecekten haber verdiğini iddia

eden kfıhinler hakkında da Hz. Peygam- ber (s. a.) ~öyle buyuruyor: "Kim bir ar- rafa (kahin) gelir, bir şeyler söyler so- rar ve söylediklerine de inanıp onu tasdik ederse 40 gün namazı kabul edilmez".< ll ı

Hz. Aişe'den rivayet edilen bir hadis- i ~eri re göre O şöyle demiştir: Bir gi.in bir cemaat Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendi- miz· den kfıhinler hakkında ne buyuru- yorsun uz diye sordular. Rasululllah (s.a.)

doğru bir şey değildir. buyurdu. Ashab:

Ya Rasulallah. onlar bazan istikbale ait haber veriyorlar da dedikleri gibi çıkıyor.

dediler. Bunun üzerine Resulü Ekrem:

Onların vakıa mutabık haberleri meleğin

ilham ettiği gerçeklerdendir ki, onu me- leklerden bir cin süratle kaparak kahin- lerden bir dostunun kulağına fısıldar. On- lar da o gerçeğe kendilerinden yüzlerce yalan karıştırırlar, buyurdu.< 12) (Hadisi

Buhfıri ve Müslim rivayet etmişlerdir).

Hz. Peygamber (s.a.) Efendimiz biz- leri her türlü bfıtıl inanç ve davranışlar­

dan daima sakındınnıştır. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlar­

dır: "Kuşun iitmesinden, köpeğin uluma-

sından tcşeüm etmek, ufak taşlar (nohut.

bakla vb.)'la fal açmak. kum üzerinde hatlar çizmek, bunlardan istikbale ait hi.i- ki.imler çıkarmak si h ir ve kerameı cinsin-

(5) Cin. 26.

(6) Bkz. Bakanı. 3. Nahl. 77. Filtır, 1. Mülk, 12.

Lnkıııan. 34, Hfid. 123. Kehf, 26. Furkan 6.

Nemi. 65. Sebe. 14-4R. Ra'd. ı-:, İsra, 36.

(7) İsra. 36.

(X) Eıı'anı. 50.

(<J) AI-i İııımn. 179.

( 10) Tecriıl-i Sarih Tercümesi, III. 307.

<II) Sahih·i Müslim, Selam. 125. 2230.

( 12) Riyazü's-salihin Tercümesi, II, 21 ı-:.

( 13) Riyazü's-salihin Tercümesi, III, 219.

(3)

OSMAN CilACI • BÜYÜCÜLÜK MODERN FALCIL/K VE ASTROLOJI

dendir··.< 13)

Dilimizde sihir ve büyü çoğu zaman birarada ve birbirinin yerine kullanılmak­

tadır. Lügatıe sihir, "Ne olursa olsun se- bebi gizli olan şey" demektir. Sebebi gizli olmakla hakikatİn hilafına tahayyül olunan yaldızcılık, ~arlatanlık, hud'akfır­

lık yolunda cereyan eden herhangi bir ~ey

de sihirdir. Esrarengiz gizli sebeple ince- lik, zahiri cazibe, kötü maksat sihrin ma-

hiyeıidir, temelini te~kil ede. insafsızlık

ve ahlaksızlık sihirin köküdür.(l4)

İslam' ın temel kaynaklarında büyü,

"Tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kura- rak yahut kendilerinde gizli güçler bu-

lunduğuna inanılan bazı tabii nesneler

kullanılarak zararlı, faydalı veya ko- ruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler" şeklinde ıanımlan­

mıştır.<15)

Büyünün ve sihirin insanlık tarihi ka- dar eski olduğu, hemen bütün milletler- de< 16) çqiıli şekillerde varlığını sürdür-

düğü bilinmekıedir.<17) Her dönemde bü- yü, büyüdilerin elinde menfaate daya- nan, mukaddes değerlerin olabildiğince isıisınar edildiği, her ~eyin bi linebileceği iddiasını taşıyan, insanların aldatılabil­

mesine en müsait zeminin hazırlandığı

bir sahadır.oın Sayılan bu ve benzeri özellikleri açısından "büyü"yü İslam inançları çerçevesinde bir yere oturtmak mümkün değildir.

Kur'an-ı Kerim 'in "sihir" tabiriyle de anlattığı büyü, cincilik, kehanet, fal

okları, yıldızlara bakmak, düğümlemek, üfleınek vb. bfıtıl inan~larla birlikte İs­

lam'ın haram kıldığı bir inanç ve davra-

nı~tır.< 19) İslam, büyü veya sihire inan-

nıayı da, bunları uygulama alanına sok-

mayı da<20> büyük günahlar arasında sa- yarak Müslümanları bu meş'um fiilden

uzaklaşıırmıştır. <21 >

Büyük günahlar arasında zikredilme- sine rağmen büyü<22) ve sihirin bazı Müs- liimanlarca rağbet gömıesinin tck sebebi, dini inançların zayıflığı ve büyü muhte-

vasının yeterince bilinmemesidir. İşte

bundan dolayıdır ki, izahında güçlük çe- kilen. çözümünde ikiz kalınan problem- Ierin halledilmesinde öncelikle dinin ana

kaynaklarından bilhassa Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şcriflere müracaat etmek gere- kirken, çoğu kere din eğitiminden haberi olmayan, büyücülüğü meslek haline ge- tiren kişilere başvurulmaktadır.

Bir diğer yönden büyü, Müslümanın inancını kaygan bir zemine yönlendir- mesi açısından da büyük tehlike arzet-

mekıedir. Bununla beraber bi.iyünün Ehl- i Sünnet inancı çerçevesinde "hak" ol-

duğu belirtilmektedir. Buhari ve Müs-

( !4) Rfıgıh. Müfrcdat, s. 331: Elnmlılı. Hak Dini Kur'an J>ili, 1. 443.

( 15) ihn Mmızur. Lisan, V. 34!-!: Külliyal-ı Ebi'J.

Hcka, s. 208.

( 16) Claudc Levi-Sırauss, Din ve Büyü, çev.

Ahıııeı Giiııgören. isı .. 19!-!3. s. 76.

( 17) Hz. Peygamber (s.a.)'iıı kaçınılınasını isıediği

yedi şeyden biri de büyüdür. sihirdir (Bkz.

Buhari. Vesfıyfı. 23. Tıb. 4R: Müslim, iman.

145).

( 1 H) Broııislaw Malinowski. Büyü Ilitim Din, çev.

Eııdcr Gürnl. isı.. 1964. s. 55.

( 19) Muide. 90.

(20) Hz. Peygamber (s.a.) "Sihir yapmak şirkıir"

buyurur (Nesfıi Talıriııı. 9).

(21) Hz. Peygamber (s.a.) "Sihirc inanan cenneıe

giremez" buyurmuşlardır (Müsned. lll, 33;

IV. 339).

(22) Geniş bilgi için bkz. Hikmeı Tanyu. Büyü, TUV İslam Ansk. isı.. 1992, VI. 505.

(4)

DIYANET iLMI DERGi • ClLT: 33 • SAYI: 4 • EKIM-KASIM-ARAUK 1997

Jim'de Hz. Peygamber (s.a.) Efendi- miz'e büyü yapılmak istendiği açıklan­

mıştır. Bazı kaynaklar, bu te~ebbüste ba- san ~ sağlandığını ~ ~ da zikreder. Hangi hik-~ mete binaen olduğu bilinmeyen, ancak

Cenab-ı Hak'kın bir iznine dayanılarak

Hz. Peygamber (s.a.) üzerinde az da ol- sa tesiri görüldüğü zikredilen bu hadise- nin. yine Yüce Mevla'nın iradesiyle he- men çözüldüğü bilinmektedir.<23) Bu tesbite göre probleme bu açıdan bakılın­

ca büyü hadisesinin varlığı kabul edil-

nıektedir.<24l

Hal böyle olmakla beraber Hz. Pey- gamber (s.a.)'e sihir yapılıp yapılmadığı

meselesi vuzuha kavu~ıurulnıu~ değildir.

Bu arada tartısılan > bir diğer ~ husus. Hz.

Peygamber (s.a.)'e gerçekten sihir yapıl- mışsa, bunun peygamberlik müessese- siyle bağdası ı rı lıp bağdasit rı lamayacağı .... .lt .... :lo ....

meselesidir. İslam alimlerinden Nazzam, sihirin Hz. Peygamber(s.a.)'le bağda~a­

mayacağını savunur. Aynı ~ekilde Mu 'te- zile, Hz. Peygamber (s.a.)'e sihir yapıldı

demenin Kur'an ayetlerine aykırı olaca-

ğını ileri sürer.<25l Rastılullah (s.a.)'ın si- birden ve büyülenmekten emin olduğunu

bizzat Kur'an ifade etmekte, O'nun bü-

yülendiğine dair iddiaları da dü~manları

olan mü~riklere isnad ederek onları bu

iddialarından dolayı kınamaktadır. Öyle is O kesinlikle büyülennıemi~tir. Bu ko-

mıda "ahad" bir hadis-i şerille inanca taalluk eden meselelerde hüküm veril- mez.<26)

Modern bilimler alanında ula~ılan

sonuçlar, günümüz insanının metafizik

vakıalara ilgisini kesmemiştir. Bugün modern dünyada fizik ftlemine tesir ede- bilecek bir parapsikoloji ilminin teşekkül ettiği bilinmektedir. Birçok ülke münev- verlerinin, bu yeni bilim dalına özel bir

ilgi duydukları gözlenınektedir.

Fizik dünya ile metafizik dünya bir- birinden farklılıklar arzeder. Yorumu çok

deği~ik yapılmakla birlikte büyünün<27l metafizik bir vakıa olduğunu söylemek mümkündür. Bu bakınıdan cinlerin fizik dünyada çeşitli olaylarda kullanılması olağan sayılabilir. Ruhi gücünü tam an-

lamıyla han:kete geçiremeyenlerin karşı­

sında. bu giicii rantabl olarak kullananla-

rın bir takını davranışları büyü olarak al-

gılanabilir. İ~te tam bu merhalede birta-

kını medyumların kamuoyunun karşısına çıkarak. gerçekte metafizik alemin ele-

manları sayılması gereken cinlerden ya- rarlanma iddiasıyla kendilerine göre bazı açıklamalar yaptıkları görülmektedir.

Esefle belirtelim ki, son yıllarda

özellikle ülkemizde birtakim duygusal,

mantık! ve iradi zaafından kaynaklanan

bazı basit hadiseler bile nerede ise büyü olarak isimlendirilir hale gelmiştir.<2Sl

(23) Muavvizaıeyn adı verilen. Kur'an-ı Kerim'in sun iki suresi olan Felak ve Nas surelerinin nazil olu~ sebebini ekscri nılifessirlcr bu hadi- sc ilc izah etmişlerdir. Nas suresinde cinler- den ve insanlardan gizlice insana sokularak

rısıltı ilc kiitli dlişünceler aşılayanların şerrin­

dcn Allah'a sığınılması tavsiye edilmiştir.

(24) Biibil'de Hfıruı ve Mfıruı adında iki meleğin

si h ir iiğreııikleri. çeşitli hikınctlere himten bu- nu yaptıkları bilinmektedir (Bkz. Bakara, 102 ve tefsiriııe).

(25) Bkz. Hak Dini Kur'an Dili, IX. 6356.

(26) Muhammed Ebu Reyye, Muhanımedi Sün- netin Aydınlatılması, çev. Muharrem Tan.

isı .. 1989. s. 380.

(27) Türkçe ana kaynaklarda da büyli, afsun, ni- renk ve Ilisun birbirine eşanlamlı olarak kul-

hıııılıııaktadır (Bkz. M. Zeki Pakalı n, Osman-

Tarih Deyinıleri ve Terinıleri Sözlüğü, İst.,

1946, lll. 211).

(2Xl i. Zeki Eyuboğlu. Cinsel Büyülcr, İst., 1976.

1. 16; Sc\ gi Büyü leri, isı .. 1979. s. 6X.

(5)

OSMAN CILACI • BÜYÜCÜLÜK MODERN FALCIL/K VE ASTROLOJI

Karı-koca arasındaki geçinısizliklerin.

psikolojik. sosyolojik. psikiyatristik ve ekonomik sebepleri ara~tırılmaksızın he- men biiyiiye ba~vurularak onun aracılığı

ilc kolay çöziim anınmaktadır. Halbuki gerek karı-koca arasındaki geçiınsizlik­

lerin, gerek çocuk sahibi olanıayan çifı­

lerin problemleri, irade zaafı ve fiziki ra-

hatsızlıkların tedavisi ile pek iila gideri- lebilir. Çocuğu olmayan çifllerin bu du-

nıımla ya birisi, veya her ikisi tıbben ku- rus lu olabilir. Bu konunun çöziimiindc ilk müracaat edilecek yer cinci, sihirbaz ve medyumlar değil, öncelikle bir tıp

merkezi olmalıdır. Bir an, yukarıda sözü edilen rahatsızlıkların gerçek sebebinin biiyii olduğu dii~ünülsc bile, çare biiyiicii veya sihirbazlar yerine. Hz. Peygamber (s.a.) Efendimiz'in de yaptığı gibi Muav- vizateyn (Felak, Nas sureleri)'i okuyarak Allah'a sığınmakta aranmalıdır. Nitekim Rasulullah (s.a.) karı-koca arasındaki gc- çimsizliklerin ve çocuk sahibi olamayan-

ları. bu arzularına kavu~ınaları için bir büyiiciiye ba~vurınalarını tavsiye etme-

miştir. Öyle ise böyle bir durumla karşı

karşıya kalan müsliiman, Hz. Peygamber (s.a.) Efendimiz'in tavsiyeleri doğrultu­

sunda bir tabibe müracaat etmekle bera- ber Muavvizateyn surelerinin yanı sıra

Fatiha ve Ayetii'l-kiirsi'yi de okuyarak kendini Kur'an-ı Kerim 'in himayesine

bırakınalıdır.

Şu nokta da burada önemle vurgu lan-

malıdır: Böyle bir durumla karşılaşan

Müslüman sadece belirtilen sureleri oku- makla yetinmeyerek, bu ınusibetten an- cak Allah'ın izin ve yardımı ile kurtula-

cağın-a inanınalıdır. Eğer kişi bu konuda bir şiiphe içinde ise ve inancı da zayıfsa,

bu dua ve okuınalardan istenilen faydayı

temin etmesi zordur. Bu konuda bir bü-

yiik alim şöyle diyor:

B iz. Allah' ın her şeye giicii yettiğine inanmıyor muyuz? O halde bu belayı

Rabbim savmayacak da biiyiicii hocalar

ını. medyumlar savacak? Sihirbazlar

mı. modern veya klasik fakılar mı sava- cak'? Ben Rabbıma olan iman ve i tm i 'na-

nıımlan dolayı bu şekilde diişünüyoruın.

Böyle diişiiıımek ve inanmak bana engin bir gönül huzuru veriyor.

Biiyii ve biiyiicünün zararlarından kurtulmanın en emin yolu, kişinin önce- likle Allah 'a imanını, kuvve-i maneviye- sini yitirmeksizin onu canlı tutmasıdır.

Bir biiyüeiiden şifa bulamayınca diğeri­

ne ko~ınak. bu işin tacirliğini yapanları kapı kapı dolaşmak daha beter bataklığa gönıiilınek demektir. Muzdarip olan kişi

kendi dua gücünü kullanınaya devam

edebileceği gibi, çevresinde ağzı dualı.

gerçekten muttaki zevatın dualarına da

ıniiracaattan geri kalınaınalıdır.

Denebilir ki, insanlık tarihi kadar es- ki olan hur;\fe ve batı! inançtan tarihin hiçbir döneminde hiçbir millet yakasım

tam anlamı ile kurtarabiimiş değildir.<29)

Büliin biiyük ve kitaplı dinlerin hiçbiri eski cahiliyet devri dinlerinin kalıntıla­

rından kurtulaınaınıştır. Halk tabakası­

nın. kendi dinlerinin tören ve gelenekle- rinden ayrılaınadıklarını bütün kitaplı

dinlerin tarihleri göstennektedir. Halk

tabakası. ilahi dini öğreten peygamberle- rinden zaman bakımından uzaklaştıkça

eski miişrik dinlerinden kalma hurafele- ri, haııa ayinleri canlandırınışlar, işi put-

perestliğe kadar götüımüşlerdir. Dinler

(29) J. Ncgelein. Wcltgcschichtc des Aubcrgla- ubcns, Bl!rlin. 1931. 1. 165 vd: C.H. Raısc­

lıow. Magic und Rcligion, Ziirih. 1955. s. 87.

(30) Alıdulkadir İnan. Hurafeler \'C Menşelcri, Ank .. 1962. s. 3.

(6)

DIYANET iLMi DERGI o CiLT: 33 o SAYI: 4 • EKIM-KASIM-ARAUK 1997

Tarihi sayralarında bunun pek çok misal- lerini bulmak mümkündür.<3{))

Huriife ve batı! inançtan Hrıstiyan dünyası da nasibini almıştır. Bir örnek

venııek gerekirse, 1924 yılı başlarında gü- ney Fransa 'da bir kız çocuğunun Hz.

Meryem 'i görüp görüştüğüne bütün Fran-

sız köylülerinin inandığını ve kızın bulun-

duğu köyün Katolik köylüler için ziyaret- gah haline getirildiğini; aynı yılın sonla-

rında Almanya'nın Berlin şehrinde Hans Freyer adlı bir tabibin hastalarına afsun

öğrettiği, üfürükçüliikle yalan yanlış teda- vi uyguladığı için Tempclhof mahkemesi

kararıyla bir yılhapse malıkum edildiğini

zikredebiliriz.<31 ı

Bugün ülkemizin birçok yöresinde

ıııüşalıade edilen huriife ve batı! inançların

ekscrisi bize diğer yabancı din ve inanç- lardan intikal etmiştir. Bunların hepsini

saynıağa bu ımıkalenin hacmi müsait de-

ğildir. Sadece birkaç misal vennekle yeti-

nıyoruz:

1. Bugün Nocl Ağacı diye yılbaşında bazı evleri süsleyen ağaç, kuzeydeki Şa­

ıııanist topluluklardan Hrıstiyanlan.ı, on- lardan da bize geçmiştir.

2. At nalını, eski pabuç, soğan. nazar

boneuğu ile birlikte uğur saymak ve onu yeni yapılan evin görünen bir köşesine as- mak adeti İtalymılardan gelmiştir.

3. Mavi boncuk vb. maskotların özel- likle yeni doğan çocukların omuzlarına asılması Rumlar'dan alınmıştır.<32l

4. İstanbul ayazıııalarının<33) sularını şifalı sayarak bunu bütün Anadolu'daki

bazı çeşıııelere de teşıııil etme geleneği yi- ne Rumlar'dan bize intikal eden batı!

iııançlardandır.

5. Türbelere ve kutsal sayılan ağaçlara

çaput bağlamak bazı Kuzey ve Orta Asya milletlerinin eski dini inanciarından • > bir

kalıııııdır.<34)

6. Türbelere mum dikmek de Kırgız Kazakları 'nın, ölünün ruhu için kırk tane m um hazırlayarak her gün birini yakmala-

ueleneuinin bir devamı olarak mevcudi- ye7ini sü;Jünnektedir.(35)

7. Birçok Müslüman ülkede de bilinen muska (nuska, nüsha) taşıma geleneği.

putperestliğin en iptidai şekli olan fe-

tiş<36l'e dayanmaktadır. Eski Romalıların

zehirlenmekten korunmak için önceden bir tedbir olmak üzere birtakım sırlar ihti- va eden i.~aretler yazılmış muskaya benzer

şeylcıi üzerlerinde taşıdıklarını. bu ülke- nin nıitolojisi ile ilgili eserler zikretmekte- dir.<37l

H. Halkımız arasında bazılarının inan-

dığı batı! ve hurafelerden biri de "kitap

açtırmak"tır. Bilgisiz kişilerin zannettiği

gibi bu konuda açılan kitap mukaddes de-

ğil, "Yıldızname" adını taşıyan sıradan

(31) A.g.e. s. 37.

(32) Kcıııaleııin Enli!. Yaşayan Hurafeler, Ank.

1991. s. 54 vd.

(33) Ruınca mübarek nazarıyla bakılıp ziyaret edi- len çeşmL: veya pınar.

(34) Burada. llz. Ömer'in Rıdvan Beyatı ağacının

yanına gelerek namaz kılan Miislümanları

bundan meneııiğini. sonra da adet haline geti- rirler endişesiyle ağacı köklinden kestirdiğini

özellikle belirtmeliyiz (Bkz. İbn Sa' d. Umde-

tii'l-kfıri. Beyruı. 1979. Vlll. 283).

(35) Bazı arktaloglanı göre bu adet. ilkel kabile

diıılerind<.: görülen ate~ kliltüriine dayanmak-

tadır. Hıristiyanlık 'tan önceki Hellenler ve Romaltiann mezar taşları üzerinde meş'ale yaktıkları bilinmektedir (Geniş bilgi için bkz.

Max Ebcrt, Reallexion der Vorgeschichte.

Berlin. llJ21, I. 382 vd).

(36) Fetiş. Portekizce büyü. ınuska taşıyan kişiye

mutluluk getireceğine inanılan. tabiallisiii özellikleri olduğu diişiinülen tapınma eşyası.

Bir kimsenin tapınırcasına sevip bağlandığı

kimse veya eşya.

(37) Recep Aktaş. Batı! inançlar, İst., 1973, s.35 vd .

(7)

OSMAN CILACI • BÜYÜCÜLÜK MODERN FALClLlK VE ASTROLOJI

bir kitaptır. Baştan aşağı asılsız, yalan

yanlış hurfıfc ve batıl cümlelerin rastgele dizilmesinden te~ekkül eden Yıldızna­

ınc, bilgiç geçinen bazılarının elinde bil- gisiz ve saf Müslümanların inancını ve

parasını sömüren bir araç olmaktan baş­

ka bir şey değildir.

Müslümanlara fırız olan, insanların

vücut. kalb ve ruhlarına tesir ederek sağ­

lıklarını bozan sihiri Hz. Peygamber (s.a.),

"Her kim düğüm bağlar da sonra üner- se sihir yapmıştıı·. Sihir yapan da şirke gitmiştir. Her kim bir şeye menfaati olur veya zararı uzaklaştırır diye gönül

bağlarsa ona havale edilir"(3H) buyura- rak yasaklamıştır. Aynı şekilde muhabbet için (kız-erkek birbirlerini sevrneleri için)

yapılan muskalar da sihirdir. Bunu yapan ve yaptıranlar nıanen büyük bir vicdan

azabı çekeccklerdir. çünkü nice genç kız­

lar, taze gelin lerden, bu tür sihiıin tesiri ile sara hastalığına tutularak hayatlarını ömür boyu söndürenler görülınüştlir.

Kayıp bir eşyanın bulunmm;ı veya hır­

sızın yakalanması için sihir yoluna baş­

vumıak ve onun tesirine inanmak da şirk­

tir. büyük günahur. ·

Çocuğu olmayan kadınların göbekle- rine yazı yazılması ve bunun için ayrıca

muska yapılması, bu ameliyelere inanarak çocuk umulması güiUnç ve çocukça bir beklentidir. batıla bel bağlamaktır. Bu ko- nuda söylenecek daha çok şey vardır. An- cak hayatlarını, kötüye kullanmak suretiy- le muska, büyü ve sihir yaparak kazanan-

ların, bunu bir kazanç kapısı görenlerin

fıkıhetlerinin hiç de iyi sonuçlanmadığı çoğu kere müşahade edilmiştir.

Çoğu zaman ilahiyat literatüründe si- hir, büyü, efsun, melek,. şeytan, gayb,

uğur. uğursuzluk vb. terimler birlikte veya

değişik şekilde kullanılırken, bu terimiere çok yakın ilgisi açısından "cin" terimi de birlikte konu edilir.<39l Lügfıtte "örtmek,

gizlemek" anlamına gelen cin, görülme- yen varlıklanı isim olarak verilmiştir. Cin- lerin mcvcudiyeti Yahudi, Hıristiyan ve daha iincc gelip geçmiş milletlerce de ka- bul cdilmiştir.<40) Aynı şekilde İslfım ön- cesi bazı din ve toplumlarda da cin inancı­

nın ınevcudiycti bilinmektedir.

İslfım 'a göre cinler akıl taşımaları açı­

sımlan peygamberlerin tebliğlerine muha- tap olmuş mükellef varlıklardır. Kur'an-ı

Kerim onların Hz. Musa'ya getirdiği buy- ruklam iman ettiklerini açıklamıştır.<41 l Peygamberlerin davetleri mü 'min ve kiifır

diye ikiye ayrılan cinlerin iman edenleri

kurtuluşa ve ebedl saadete ererek cennete gireceklcrdir.<42)

Cinler dt.: insanlar gibi yeryüzünün sa- kinlcrindcndir, kiifirlcrine şeytan ismi ve- rilir. Onların varlığını inkar küfürdür.<43)

Kur'an-ı Kt.:rim ve bazı hadis-i şeritler

cinlerin habt.:r çalmak için göğe çıktıkları­

nı. fakat üzerlerine yakıcı ve delici ışınlar

gönderilmek üzere buradan kovuldukları­

nı açıklamaktadır.<44>

Akıl ve irade sahibi olmaları açısın­

dan cinlere Hz. Peygamber (s.a.) Efendi- miz'in Kur'an okuduğunu,<45) Kur'an'ın bazı ayetlerinin cinlere de hitap ettiği­

ni,<461 onların Allah 'a kulluk etmek için (3X) Bulıari. V.:sfıyfı. 23. Hudud. 44. Tılı. 4X: Müs-

liııı. İımın. 145.

(39) Luıfulhıh Ccbcci. Kur'an'a Güre Cin Şey­

lan, Konya 19X9. s. 6X.

(40) Bkz. Tcvraı. Tcsniyc. XXXII. 16-17: Mez- murlar. 106,37: İncil, Malta. XI. 11-19; Yu- hanna. VIII. 4R-49: X. 19-21: Luka. VII. 2R- 34. Proıesımılığın bir kolu olan Rcfonne Hı­

risıiyan Kilisesi ile Doğu Kiliseleri'nde cin

çıkanna uygulaıııalıınııın hala devam elmesi.

ii7.crinde durulması gereken bir konudur.

( 41) Ahkaf. 30.

(42) Bkz. A"raf. 179. Eıı"anı. 12R. Cin. 5.

(43) Tccrid-i Sarih Tercümesi, 11.403.

(44) Bkz. Saffaı, 6. 10.

(45) Ahkaf, 29-32.

(46) Rahman. 31. 40.

(8)

DIYANET ILMi DERGi • CİLT: 33 • SAYI: 4 • EKIM-KASIM-ARAUK 1997

yaraııldıklarını<47l yine Kur'an-ı Kerim bize haber vcrıııektedir.

İslam kaynakları nomıal insanların

cinleri görcnıcyccekleıini, cinlerin ve in-

sanların Allah'ın izni ve iradesi ilc cinleri görebildiklerini kaydetmcktedirler.

Bazılarının zanncuiği gibi insanlarla cinler arasında hukuki açıdan nikah müm- kün değildir. Halk arasındaki bu tür riva- yetlerin asılsızlığı, cinlerle evli olduğunu

ileri süren kişilerin ruhi açıdan problemle- rinin bulunduğu, tedaviye muhtaç olduk-

ları yine muıeber İslam kaynaklarında zikredilnıektcdir. (4R)

Cinlerin eşya üzerindeki tasarrufları­

nın mümkün olup olmadığı da zaman za- man miinakasa , edilınistiı: İslami > kaynak- larda, insanların meydana getirdiği eserle- rin insan dışında cin. şeytan vb. varlıklar tarafından yokedilmesi. yerlerinin değişti­

rilmesi vb. insanlık tarihi boyunca göri.il-

nıemi~tir; çonkii bu tür bir tmmrruf SUnne- tuilah 'a aykırıdır. Ceriab-ı Hak Siinnctul- lah 'ta bir deği~iklik olıniıyacağını yine Kur" an-ı Kerim'inde beyan etmiştir.<49)

Cinlerle bulaşıcı hastalıklar ve sihir

arasında daima bir ilgi kurulınu~tur. Dini örfte. gözboyacı lık, yaldızcılık. ~arlatanlık şeklinde cereyan eden sihir bütün ilahi dinler tarafından köli.i görüldüğü için ya-

saklanmıştır.

Büyü ve sihirin tarihini Babil dönemi- ne, Keldaniler'e, hatta daha gerilere gölli- renler vardır. Fahruddin er-Rfızi sekiz çe-

şit sihir bulunduğunu kaydeder.

En çok tartı~ılan konulardan biri, belki de en başta geleni büyiinün etkisinin olup

olmadığı, varsa bunun hududunun nereye kadar uzandığıdır. İslam 'ın sihirle meşgul

olmayı. büyü yapmayı, şirk ve küfür dere- ccsinde bir davranış saydığım bir kere da- ha vurgulamalıyız.<50) Bu dinin iki ana

kaynağı ( Kur'an-ı Kerim. hadis-i şerif)'na

dayanarak bir kısım Müslüman bilginler,

bü)1iinün bir nerçeui oldu <Tunu (51 e .:::ı e ' > tesiri- nin bulunduğunu, bunun şerrinden Cenab-

ı Hak'ka sığınınak gerektiğini vb. Belirt-

mişlerdir.

Cinlerin. insanların emri altına gelme- si meselesi de çok taıtışılan konulardan birini teşkil etmektedir. Bu mevzuda bazı

filimlerin dayandıkları ayetleı-(52) sadece Hz. Süleyman'la ilgilidir ve O'na özgedir.

Bundan dolayı genelle~tirilmesi Kur'an-ı

Kerim ve hadis-i şeriflere göre doğru de-

ğildir.<53)

Gaybı ancak Allah bildiğine. peygam- berlerinden ancak dilediğine (54) bu yetki- yi verdiğine göre, cinlerin kayıp veya ça-

lınan e~yayı bulmalarının imkan hududu

daiımı tartışılmıştır.

İslam bilginlerine göre cinler de gaybı

bilme konusunda insanlardmı farklı du-

nımda değildir. Onlar da gaybı bilmezler, bilgileri de, gördükleri şeylerle sınırlıdır.

Zaten Hz. Süleyman'ın vefatından bahse- den bir ayet. cinlerin gaybı bilmediklerini

açıkca ifade etmektedir.<55) (47) Züriyat. 56.

(4X) Kurtubi. cl-Cami' li ahkiinıi'l-Kıır'an, Kalıirc, 1Wı7. IV. 24R.

(49) Bkz. İsr.ı. 77. Ahzab. 62. Fatır. 43.Feth. 23.

(50) ihn Haldun. Mııkaddinıc, çev. Z. Kadiıi Ugan,

isı.. 19S9. 1-111.

(51) Bkz. Bak:ıra, 102. Geniş bilgi için bkz. Falınıd­

din er-Razi. Mcfiitihıı'l-gayb, lll. 217: Hak Di-

ni Kur'an Dili, I. 445.

(52) Bkz. Enbiya. li2. Nemi. 17, 38. 39, Sebe', 12- 1 :ı. Sa 'd, .l6-38.

(53) Ali Osman Atc~. Cinler-Büyü, İst. 1995. s. 253.

(54) Bir ayet-i keıimede, " ... Allah Size gaybı bildi- recek değildir. laka~. peygamberle_rden diledi-

ğini seçip una gayhı bildirir" (Al-i Imr.ııı. 179)

lıuyunılnıu~tur.

(55) "Süleyman 'ın ölümüne hiiknıettiğimiz zaman O'nun öldüğünü, ancak ·değneğiııi yiyen bir

ağaç kurdu gösterdi. Bu sur.ıtla yere kapanıp yı­

kılınca öldüğü anlllijıldı. Eğer cinler gaybı bilsc- lerdi. o küçük dü~ürücü azap içinde kalmazlar-

dı" (Sebe·. 14).

(9)

OSMAN CltACI • BÜYÜCÜLÜK MODERN FALCIL/K VE ASTROLOJI İslam üneesi dönemlerden günümüze

kadar bir takım kişiler. cinlerle irıibat kur-

dukları nı, kendilerinin dostu veya emirle- ri alıma girmis olan cinlerin onlara gayba ~ > ~ ai ı bazı haberler verdiklerini iddia edegel-

ınişlerdir. Ancak Hz. Peygamber (s.a.), kahin denilen bu kimselerin verdikleri ha- berlere inanılınasını da, onlara bir şey so-

rulınasını da yasaklamıştır.<56)

Bu durumda ister yıldızlara bakılarak,

ister cinlerle konuşarak. ister remil yolu ilc gaybdan haber verdiğini iddia etsin, kahine, ınüncccime, arrilfa bir şey sor- mak, onların kaybolan veya çalınan şeyle­

rin yerlerini söyledilerini tasdik etmek

şiddetle yasaklanmıştır. Bu yüzden de cin- lere, çalınan şeyler hakkıııda soru sonmık

caiz olmadığı ~ ~ gibi, onlardan alındığı ~ iddia edilen haberlere inanmak da doğnı değil­

dir. Cinlerden alındığı ileri süri.ilen bu tür haberler şcr'i ve hukuki bir delil olarak da

kullanılamaz.<57)

Bununla beraber büyü veya sihirin, XXI. yüzyılın eşiğinde hala bazı insanla-

rımızca bir ümit ve çare olarak algılanma­

sı vakıası gönnezlikten gelinemez. Bugün toplumumuzda. bazı basit yöntemlerle,

zararlı böceklerden korunmak, bir kişiyi yanına getiıtmek, kurşunun tesirini her- hangi bir kimseden uzaklaştımmk, bir ye- ri harap etmek. birinin crkekliğini, dilini,

sidikliğini ~ ve uykusunu bağlamak, karı-~

koca arasını açmak, bazı kişileri birbirine

düşman haline getim1ek vb. sihir yolu ile

sağlamaya yönelen insanların bulunması

citlden düşündürücüdür. Bun'dan daha

ucıklı ve düşündüıücü olanı, biiyle bir du- rumla karşılaşan kişinin, batı! ve hur:lfe- den arındırılmış İslam 'a, müsbet il me ve

tıbbu müracaat edecek yerde yine. büyü-

cülüğü meslek edinen kişilere başvunna­

sı, çareyi yanlış yerde aramış olma'>ı­

dır.<5R) Ülkemizde büyü, sihir, afsun vb.

İslam açısından olduğu kadar Imikın gün- lük hayatında yer verdiği kültürel vakıalar

ve halk inançları açısından da müstakillen inceleyen eserler yazılmıştır.<59)

Müslümanları bu konuda da aydınlat­

mak ve hatalı davranışlarını düzeltmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri

Yüksek Kurulu, 27.01.1987 tarihinde al- dığı 93 sayılı kararıyla, "İslam Dini sihi- rin varlığını inkar etmemiş, fakat tev- hid inancına zarar verdiği, kontrolü mümkün olmadığı ve genellikle kötüye

kullanıldığı için yasaklamıştır" şeklin­

dek i görüşünü kamuoyunun dikkatine

sunmuştu r.

Tarih içinden sözülerek günümüze in- tikal eden büyü ve sihirin insanlarımız

üzerindeki tahribatı yetmiyonnuş gibi,

şimdi de faleılık ve büyücülüğün yüzyılın icaplarına uygun olarak modemizasyonu ilc karşı karşıya bulunmaktayız. Astoro- loglara göre her şeyden önce bütün gizli bilimler birbirine karıştınlmamalıdır. Ast- roloji kendine özgü kuralları ilc parapsi- koloji ve ruh çağınna gibi gizli bilimler- den oldukça farklıdır.<60)

Kendini astrolog<61) diye adlandıran

{56) Ebu Davud, Tıb, XXI, 3904: Tınnizi, Tı.ıhareı.

135.

(57) Daha gcni~ bilgi için bkz. Ali Osman Ateş, Cin·

ler-Büyü, s. 263 vd.

(5R) cl-Hüseyni. Kcnzü'l-havas, İsı., 1992. Gerek bu eser, g.:rek Ebu'l-ma'mer Fuad'ın Mükem- mel Renıil Kitabı {İsı.. 1322) vb. Bazı sayı, özel gün. gece. r.ıkaın, rum uz. burç ve nıısnılarla ga-

ilııeıı haber vennek iddi;L~ı ile uydunılmuş, hiç- bir değer ifade etmeyen yazı ıonıarlarıdır.

{59) Bkz. Ali Çelik. İslamın Kabul veya Reddetti·

ği Halk inançları, İsı.. 1995; S. Veyis Örnek.

Anadolu Folklorunda Ölüm, Ank .. I 979; Si·

vas ve Çevresinde Batı! inançlar, Ank., 19RI.

{60) Suzel Fuzeau-Br.ıesch. Astroloji, çev. M. Can- sever. O. Taşkenı. isı .. 1995.

(61) Astroloji, kişilerin, grupların veya nıilleılerin

kaderlerini önceden haber vennek gayesi ile gezegenlerin ve yıldıziann dünya olaylan üze- rindeki elkisini yorumlama işidir. Bu yorumla-

nıayı yapan kişiye de Asırolog denir (Bkz. Ana

Briıannica, isı., I 9R6, III, 326).

(10)

DiYANET iLMi DERGI • CİLT: 33 • SAYI: 4 • EKIM-KASIM-ARALIK 1997

falcı ve medyuın<62lların insanı hem din- den. hen kendi benliklerinden uzakla~tır­

dıkları buı!iin kesiniesmiş .... .:ı.#._., bir göriistiir . Astrolog. medyum ve falcıların sayıslllda

azalma göriilmcmesi de ayrı bir endişe kaynağını teşkil etmektediı:

Yaptıkları i~, insan hayatilli mutlak ilim. hikmet. kudret ve kibriya salıibi olan

Allalı'lll kudretinden (lıaşa !) alarak can-

sız gök cisimlerinin hareketlerinden çıka­

rılan manasız bir takım yorumlara lıavale

etmek olan bu davranışlar abesle iştigal­

den başka bir şey değildir.

Medyumlar, doğnı ve kutsal ile her tür

ilişkiyi keserek agnostik ve nilıilist bir diinyada buğulu ve gizemli mekanlarda saf insanları avutarak umut taeirliği yap-

maktadırlar.

Modem dünyanlll bunalımlı insanı gü- ya kendine bir çıkış yolu a~arken bunalı­

mlll kaynağiili keşfedemediği için handi- kaptan kurtulamıyor. Gerçekte bunalımın kaynağı 0900'lii telefonlada evierimize kadar giren modem falcılar, nıcdyumlar,

astrologlar ve cincilerdir.

iiısanların ruhlarındaki manevi boşlu­

ğu doldumıak iddiasında olan sözde mo- dem falcılar ve medyumlar, manevi yön- den erozyona uğramış kişilerin hayatları­

na müdahale eden dumanlı havanın kurt-

larıdır. Bir bakıma dini inanç ve duygula-

istirsar eden bu m ahir pratisyenler, deği­

si k ve gizemli göriiniimleri ile

.

~ ~ insanın de- rin duygu ve ... bağlanıs .... ,. hissini ranta dönüs-:ıı;

tüıınektedirler.

Son yıllarda astrolojinin<63l, pozitif il- ml disiplinlerle kurduğu bağ ve teknoloji- nin nimetlerinden de yararlananık hayatın

her alanında pek çok probleme çöziim

bulımı gayretine girişmesi, ilim adamla-

rıyla astrologları ister istemez karşı karşı­

ya getirıniştir. Bu arada· iş adamlarının

mesleki problemlerini çözmek, alacakları

personelin kabiliyetlerini hatta burç özel-

liklerini tesbit için astrologlara miiracaat etmeleri. astrolojiye falcılıktan öte işlevler yi.iklemiştir. Bununla beraber özellikle fi- zik. uzay fiziği, astroJ1(ımi vb. miisbet ilim

dallarında mi.itehassıs olan ilim adamları.

kelimenin sonunda her ne kadar "loji" ta-

kısı olsa da astorolojiyi bir bilim olarak kabule yanaşmıyorlar. Ancak meseleye ilı­

tiyatla yaklaşan bazı ilim adamları. maro- lojiye modem fal bağlamında bir yer ver- mekle yetinerek onu "yalnız teseliiye muhtaç insanların inancından yararla- nan" bir gelişim olarak değerlendiriyorlar.

Yine bu ilim adamları, gazete ve dergiler- de yayınlanan, hemen hemen birbirinin benzeri olan burç falları için yaptıkları de-

ğerlendinnclcrde sonuç itibarı ile ayni ka- naati paylaşıyorlar. Burçlanı dayanarak bir insanm hal ve istikbaline yön verınesi ka- dar giili.inç bir şey tasavvur edilemez.

Bi.iıiin bıı tesbitlerden sonra diyebiliriz ki. iilkemiz insam için girişeceğimiz en

hayırlı tcşebbiislerden biri, belki en başta

geleni. Mi.isli.imanları doğru ve sağlam is-

~ ~ ~

lam bilgisi ilc donatmak olmalıdır.

Kurulduğu giindcn beri zaten işlevi mi.isliimanları İslam açısmdan doğru bil-

gilendiımek olan Diyanet İşleri Ba~kanlı­

ğı. yetki ve imkan yönlinden daha da do-

natılarak bu hizmetteki önciili.iğiinii en iist diizeye çıkanmılıdır. Fazla iyimserlik de olsa. biitiin yayın kuruluşlarından, bu miisbet çalışmaya katkıda bulunmalarını

içtenlikle beklemek hakkını kendimizde

bulduğuımızu önemle belirtmeliyiz.

(62) 1\lcdyuın. "İspritizıııacılıkta giirünü~e göre

doğaüsıü birtakım yollarla ölınii~ kişilerin ruhlarından mesajlar alabilen ve böylece ya-

~ayanlarla ölüler arasında haberle~ıne aracılı­

ğı yapan kimse ıınlamına gelir (Büyük Laro- ussc. İst .. 19X9. XIII. 791X).

(63) Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarından itibaren yıl­

dızlar ilmi astronomi ilc. yine yıldızlara baka- rak isıikbalden haber vcrınenin bir diğer adı

olan astnıloji arasındaki modern ayırım orta- ya çıkmaya başlamıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Progesterone maintained higher CL required to maintain pregnancy. No

ÖZELLEŞTİRİLMİŞ SEZDİRİM (particularized implicatures) Özelleştirilmiş sezdirim, genelleştirilmiş sezdirimin tersine, kendisini içeren sözcenin içinde bulunduğu

}iuğla İlinde kurulnakta olan Xeoerköy Termlk Santralıne alt erıisyon iziı doayae:, 1nceleoolş ve Müsteşaıiığımızın 8örüşü aşağıdg yarl.bdştlr. t-Teslo

İşçiler kazada pek çok ihmalin ya şandığını, sökülecek gemilerin çok yakın olduğu için söndürmeye gelen römorkörün yana şamadığını, yangının çok

Ես չէի անում (Yapmıyordum) Դու չէիր անում (Yapmıyordun) Նա չէր անում (Yapmıyordu) Մենք չէինք անում (Yapmıyorduk) Դուք չէիք անում

• “Duyarlık eğitimi” kavramı, “İnsanı yaşadığı toplum ve dünyadaki olaylara, olgulara, sorun ve çıkmazlara, yaşama, insana ve doğaya karşı edebiyat

194 Dervîş, Lâ Urîdu li Hâẕihi’l-Ḳasîdeti en Tentehiye, s. 195 Dervîş, Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum, s. 198 Dervîş, Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum, s. 199

onnation using the relational database management name relational systems from the fact that each record tlıabase contains information related to a single subject