• Sonuç bulunamadı

12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Genel Seçimler sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisimiz in 24 üncü Dönem Milletvekilleri belirlenmiştir.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Genel Seçimler sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisimiz in 24 üncü Dönem Milletvekilleri belirlenmiştir."

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Genel Seçimler sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisimiz’in 24’üncü Dönem Milletvekilleri belirlenmiştir.

İşveren kesimini çalışma hayatı alanında temsil eden yegane üst kuru- luş olan Konfederasyonumuz, Değerli Milletvekillerimize bu doküman ile özetlenmiş temel görüş ve önerilerini sunarken, onurlu görevlerinde üs- tün başarılar diler.

Saygılarımızla, Türkiye İşveren

Sendikaları Konfederasyonu

(2)

Basım Tarihi: 30 Haziran 2011 Baskı: Dumat Ofset • 0312 278 82 00

Hoþdere Caddesi Reþat Nuri Sokak No: 108 06540 Çankaya / ANKARA Tel: (0.312) 439 77 17 (pbx) Faks: (0.312 ) 439 75 92 - 93 - 94

ww.tisk.org.tr e-mail: tisk@tisk.org.tr / gensec@tisk.org.tr

Türkiye Ýþveren Sendikalarý Konfederasyonu

İÇİNDEKİLER

ANAYASA ÇALIŞMALARI 5

EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY 6

BÜYÜME POLİTİKASI VE SANAYİ STRATEJİSİ 7

İSTİHDAM POLİTİKASI VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE 8

AB İLE İLİŞKİLER 9

TOPLU İŞ HUKUKU 10

KIDEM TAZMİNATI 11

GÜVENCELİ ESNEKLİK 12

ÇALIŞMA SAATLERİ 13

ALT İŞVEREN 14

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ 15

MESLEKİ EĞİTİM VE MESLEKİ YETERLİLİK 16

SOSYAL GÜVENLİK 17

SOSYAL YARDIMLAR 18

ENERJİ 19

ÇEVRE 20

(3)

ANAYASA ÇALIŞMALARI

Ekonominin Rekabet Gücü ve Çalışma Barışı “Ekonomi Anayasası”

İle Garanti Edilmelidir.

Ülkemiz için 21.Yüzyılda çağdaş ve güncel bir anayasaya ihtiyaç duyulmak- tadır.

Anayasa’nın değiştirilemez nitelikteki ilk üç maddesinin aynen korunması ön şart olmalıdır.

“Laik ve demokratik Cumhuriyete dayalı sosyal hukuk devleti” yeni Anayasa’nın da omurgasını oluşturmaya devam etmelidir.

Dış dünyada “Atatürk Modeli” şeklinde tanımlanan temel yapı, İslam Ülkeleri’ne örnek teşkil etmektedir.

Türkiye’nin güçlenmesi, ancak ekonominin güçlenmesi ile mümkün olaca- ğından, “Ekonomi Anayasası” olma özelliğini taşıması gereken yeni Anaya- sa; liberal ekonominin temel şartlarını, sanayinin rekabet gücünü, çalışma barışını ve sosyal dengeleri gözetecek hükümler içermelidir.

(4)

BÜYÜME POLİTİKASI VE SANAYİ STRATEJİSİ

Büyüme; Sıcak Paraya ve İthalata Değil, Doğrudan Yatırıma ve Sanayi İhracatına Dayanmalıdır.

Sanayinin üretim ve ihracat yapısında yüksek katma değerli, ileri teknolo- jilere dayalı ürünlerin ağırlık taşıması, Türkiye’nin rekabet gücü ve yatırım ortamı sıralamasında dünyada ilk 20 ülke arasında yer alması hedef alınma- lıdır. Türkiye, teknoloji üretimi evresine geçmelidir.

Bu çerçevede yapısal reform programı başlatılmalı; sanayi, stratejik amaçlar doğrultusunda etkin biçimde desteklenmeli, maliyetleri düşürülmeli, çalış- ma mevzuatı esnekleştirilmeli, mesleki eğitim reformu yapılmalı, üniver- sitelerin sanayi ile ürün bazında işbirlikleri sağlanmalı, KOBİ’ler kayıtdışı bataklığından kurtarılmalı, ekonominin düşük karbon ekonomisine uyumu sağlanmalıdır.

EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY

ESK’nın Etkin Biçimde İşlemesi Demokratikleşmeye Katkı Sağlayacaktır.

Ülkemiz, 2009 yılının başından bu yana toplanmayan ve devlet ağırlıklı ya- pıda olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’den (ESK) gerektiği gibi yararlana- mamaktadır.

ESK, sosyal tarafların ve sivil toplum kuruluşlarının ağırlıklı olarak temsil edildiği, sonuç üretmeye odaklı, etkin bir işleyişe kavuşturulmalıdır.

Bunun için aralarında TİSK’in de olduğu 8 Sivil Toplum Kuruluşu tarafından hazırlanan ve 2005’te Hükümete sunulan Yasa Taslağı hızla yasalaştırıl- malıdır.

(5)

AB İLE İLİŞKİLER

Müzakerelerde Ülkemiz İşletmelerinin Rekabet Gücü Gözetilmelidir.

AB ile müzakere sürecine hız kazandırılmalıdır. AB, Türkiye’nin tam üye- liği konusunda bir tarih vermelidir.

AB müktesebatına uyum sağlanırken, Türk Sanayii’ne ve Türk Ekonomisi’ne mümkün olduğunca az yük getirilmesi; rekabet gücünü ve istihdamı zayıflatacak yüklerin geciktirilmesi ve mümkün mertebe bunlardan kaçınılması; sanayinin ve yatırımların korunması ilkeleri esas alınmalıdır.

“Sosyal Politika ve İstihdam” başlıklı bölüm müzakereye açılmamış ol- duğundan, yasama faaliyetlerinin başlatılmasında “ödün verici” ya da

“AB’nin talebi bu yönde” şeklinde davranılmasına gerek yoktur.

Ekonomik ve Sosyal Konsey’de yer alan sivil toplum kuruluşlarına müza- kere heyetlerinde yer verilmelidir.

İSTİHDAM POLİTİKASI VE İŞSİZLİKLE MÜCADELE

İstihdam Artışı Sanayimizin Küresel Pazar Payını Artırmasına Bağlıdır.

İstihdam artışı ve işsizliğin azaltılması, temelde bireysel mesleki niteliklere ve ülkemizde yeni iş alanlarının açılabilmesine bağlıdır.

Bireysel nitelikler açısından mesleki eğitim ve yaşam boyu eğitim süreçleri geliştirilip, yaygınlaştırılmalı; eğitimler yerel ekonomilerin eleman ihtiyaç- larına göre verilmelidir.

Yeni iş alanlarının açılmasında ise kamusal politikalar; özellikle büyüme, sa- nayi, istihdam, yatırım, ihracat, teşvik, vergi, para, Ar-Ge ve teknoloji politi- kaları önem taşımaktadır.

Bu alanlarda uygulanacak politika ve tedbirlerle Türkiye’nin ileri teknoloji- lere dayalı yerli ve yabancı doğrudan sanayi yatırımları için çekici bir ülke olması sağlanmalıdır.

İstihdam Stratejisi, yenilenmesi gereken Büyüme ve Sanayi Politikalarına dayanmalıdır.

İstihdam politikasında, işletmeleri işçi istihdam etmeye özendirmek ve bi- reylerin girişimciliğini teşvik etmek ana eksen olmalıdır.

İstihdam teşvikleri ülke genelinde, sürekli ve sektörel önceliklere göre ol- malı, güvenceli esnek çalışma modelleri yaygınlaştırılmalı ve geliştirilmeli, istihdam üzerindeki vergi, prim ve tazminat yükleri azaltılmalı, kayıtdışı is- tihdam özendirici düzenlemelerle kayıtlı ekonomiye kazandırılmalıdır.

(6)

Artıracaktır.

1475 sayılı eski İş Kanunu döneminde son halini alan kıdem tazminatı, Ül- kemizde o yıllarda uygulanmayan, iş güvencesi ve işsizlik sigortasını te- lafi etmek üzere yürürlüğe konulmuştur. İşsizlik Sigortası 2002 yılında, iş güvencesi ise 2003 yılında ülkemizde uygulanmaya başlanmıştır. Bu ilave güvencelere rağmen kıdem tazminatı uygulamalarında hiçbir değişik yapıl- mamıştır.

Dünyanın güçlü ekonomileri ile rekabet etmek ve ayakta kalmak zorunda olan Türk Sanayii, bu rekabette dünyanın en ağır kıdem tazminatı yükünü taşımaya devam etmektedir.

Nitekim Türkiye, Dünya Bankası verilerine göre kıdem tazminatı yükünün ağırlığı bakımından dünyada birinci sıradadır. İşten çıkarmanın zor ve yük- sek maliyetli olması, işe girişin de aynı ölçüde zorlaşması sonucunu doğur- maktadır.

Bu durum yeni işçi alımını, kayıtlılığı ve doğrudan yatırımları olumsuz etki- lemektedir.

Dünya ekonomisinde söz sahibi olmak isteyen Türkiye “büyümek ve büyür- ken istihdam yaratmak” zorundadır.

Kıdem tazminatı müessesesi kazanılmış haklar korunarak yeniden düzen- lenmeli, işletmeler üzerindeki kıdem tazminatı yükü hafifletilmelidir.

İster kıdem tazminatı fonu oluşturulsun, ister fon dışında farklı bir çözüm yolu bulunsun, yılda 30 günlük ücret üzerinden hesaplanan mevcut yük azami 15 günlük ücret tutarına indirilmelidir.

Çalışma Barışı Esas Alınmalıdır.

Çağdaş iş hukuku çalışanı koruma amacının yanında, işletmelerin rekabet güçlerinin artırılması, çalışma barışının korunması ve istihdamın geliştiril- mesi amaçlarını da esas almaktadır.

Türkiye’de 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleş- mesi Grev ve Lokavt Kanunu, değişim tartışmalarının gündemindedir.

Ülkemiz, endüstri ilişkileri alanında kendi ihtiyaçlarına uygun, yeni bir mo- del oluşturmalıdır.

Ancak bu model arayışı;

• Bizleri tekrar geçmişte yaşanan olaylara sürükleyecek,

• Sayıları binleri bulan sendikaların kurulmasına yol açacak,

• Kesimler arasında sağlanmış bulunan uzlaşı ortamını zedeleyecek,

• Ülkemiz çalışma hayatını ve sosyal yapısını bozacak sonuçlar doğurmamalıdır.

2821 ve 2822 sayılı Kanunlarda yapılacak değişikliklerle Türk Sanayii'ne ve Türk Ekonomisi'ne mümkün olduğu kadar az yük getirilmeli, rekabet gü- cünü zayıflatacak, istihdamı engelleyecek ve işsizlik artışına neden olabi- lecek değişikliklerden kaçınılmalıdır.

Yapılacak değişikliklerde endüstri ilişkilerimizin geleceği açısından aşağı- daki temel ilkeleri benimsiyoruz:

• Bir işyerinde aynı dönemde birden fazla toplu iş sözleşmesi uygulan- mamalıdır.

• Toplu iş sözleşmesi yapmak üzere başvuran işçi sendikasının, işyerin- de çalışan işçilerin yarıdan fazlasını üye bulundurması koşulu mutlaka korunmalıdır.

• Endüstri ilişkileri sistemimizi kaosa sürükleyecek meslek sendikası, iş- yeri sendikası ve federasyon tipi örgütlenmeler kabul edilemez.

• Üyeliğin kazanılması ve üyelikten ayrılmada noter şartının kaldırılma- sı halinde, alternatif olarak geliştirilecek sistemin güvenliği ve sağlıklı işletilmesi garanti altına alınmalıdır.

(7)

ÇALIŞMA SAATLERİ

Çalışma Saatlerinin Azaltılması İşsizliği Azaltmayacak, Aksine Ekonomik Büyümeyi Frenleyerek İstihdama Zarar Verecektir.

Yasal haftalık çalışma süresi azaltıldığı takdirde ekonominin verimliliğini geriletici, maliyetleri artırıcı, etkinliği ve kârlılığı düşürücü, rekabet gücünü azaltıcı ve dolayısıyla arzu edilenin tam aksine orta ve uzun vadede işsizli- ği yükseltici etkileri olacaktır.

Ülkemiz ekonomisinin ve sanayiinin içinde bulunduğu çetin koşullarda ça- lışma saatlerini azaltarak istihdamı artırmaya çalışmak, işçi başına ücret- dışı işgücü maliyetinin yüksekliği ve çalışma mevzuatının katılığı nedeniyle işletmelerin zayıflamasına neden olacaktır. Özellikle verimlilik azalacak, iş- gücü maliyetleri artacak ve Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler önemli ölçüde uluslararası rekabet gücü ve pazar kayıplarına uğrayacaktır. Belirti- len riskler nedeniyle ilave işçi istihdamına istekli olmayan işletmelerde ise kapasite kullanımı azalacak, büyüme sınırlanacak, bir bölümü açısından da kayıtdışı istihdam artışı ortaya çıkacaktır.

Çalışma saatlerinin azaltılması işyerlerindeki çalışma düzenini bozarak ça- lışma barışına da ciddi darbe vuracaktır. Çalışanların motivasyonlarını azalt- manın yanı sıra düşük nitelikliler açısından işsizlik riskini artıracak, işsizlikle mücadelede etkin sonuçlar yaratamayacaktır.

Kriz’den sonra ekonomik büyüme hızında Türkiye’yi OECD Bölgesi’nin lider- liğine yükselten işletmelerin hızını bu yolla kesmek büyük bir hata olacaktır.

Tarihi bir tecrübe olarak, Fransa’da 1997 yılında devrin Sosyalist Hükümeti’nin çalışma süresini azaltan bir yasa çıkardığı, yaşanan olumsuz sonuçlar nedeniyle bugün Fransa’da çalışma süresini artırmanın gündemde olduğu dikkate alınmalıdır.

GÜVENCELİ ESNEKLİK

Esneklik, Kuralsızlık Değildir.

Çalışma mevzuatımızda güvenceli esneklik olanakları artırılmalıdır.

İşletmelerin esneklik ihtiyacı ile çalışanların güvence ihtiyacı arasında bir uzlaşmayı ifade eden “güvenceli esneklik” kavramı AB İstihdam Stratejisi’nin de temel dayanaklarından biridir.

Büyümeyi ve istihdamı artırıcı, çalışanların iş ve özel yaşamlarını dengele- yici özellikleri ile bugün çağdaş ülkelerdeki çalışma hayatının vazgeçilmez bir parçası olan güvenceli esneklik, kuralsızlık değildir; aksine, başıboş uy- gulamaların yasal çerçeve içine alınarak kuralların hakim kılınmasıdır.

Esneklik uygulamaları yasal altyapıya kavuşturulduğunda hem işveren, hem işçi için olumlu sonuçlar doğurmaktadır. “Kısa çalışma” uygulaması buna örnektir.

AB normlarının gerisinde olan İş Kanunu’ndaki esneklik olanakları genişle- tilmeli, esnek çalışma modelleri işletmelere vergi ve prim desteği vermek yoluyla teşvik edilmeli ve uygulama sorunları çözülmeli; özel istihdam bü- roları aracılığıyla geçici iş ilişkisine imkan tanınmalı; kıdem tazminatı soru- nuna sosyal diyalogla çözüm bulunmalıdır.

Belirli süreli iş sözleşmelerinin yapılmasına ilişkin sınırlamalar kaldırılmalı, denkleştirme süresi uzatılmalı, telafi çalışması uygulanabilir hale getirilme- lidir. Evden çalışma ve uzaktan çalışma yasalaştırılmalıdır.

(8)

İş Sağlığı ve Güvenliğinde “Sıfır Kaza” Hedefine; Anlaşılabilir ve Uygulanabilir Mevzuat, Doğru Bilgilendirme ve Teşvikle Ulaşılabilir.

İş sağlığı ve güvenliğinde hükümet, işveren ve işçi kesimlerinin ulusal dü- zeyde tam bir işbirliği içinde hareket etmesi, uygulamacıların konuya yöne- lik bilgi seviyesi ve farkındalığının artırılması, toplumsal düzeyde güvenlik kültürünün geliştirilmesinin olmazsa olmaz şartıdır.

Bu alanda salt cezalandırıcı yaklaşımdan uzaklaşılmalı, gönüllülük temelli iyi uygulama örnekleri desteklenmeli, teşvikler getirilmeli ve rehberlik hiz- metleri geliştirilmelidir.

İş sağlığı ve güvenliği alanını düzenleyen mevzuat anlaşılabilir ve uygula- nabilir hale getirilmelidir.

Dışarıdan iş sağlığı ve güvenliği hizmeti alınmasına imkan sağlayan kanuni düzenlemelere rağmen çıkarılan Yönetmelikler, Kanun hükmünün uygulan- masını büyük ölçüde güçleştirmiştir. Ortak sağlık ve güvenlik birimleri ile eğitim kurumlarının kuruluşu ağır yükümlülüklere tabi kılınmamalı ve bu hizmet modellerinin yaygınlaşmasına yönelik teşvikler sağlanmalıdır.

İş Sağlığı ve Güvenliği alanındaki Kanun Taslağı çalışmalarında, işçi ve me- murlar için aynı hükümlerin uygulanması yaklaşımından vazgeçilmelidir.

İş sağlığı ve güvenliği; işveren tarafından alınacak önlemler olduğu kadar, aynı ölçüde işçi açısından uyulacak yükümlülükleri ifade etmektedir. İşve- reni her türlü önlemi almakla yükümlü tutan mevzuat nedeniyle hiçbir iş- verenin, iş kazasından kaynaklanan bir tazminat davasında kusuru olmasa bile haklı çıkma ihtimali bulunmamaktadır. Kusuru olmayan, mevzuatın tüm amir hükümlerini yerine getiren işverenler, hiçbir önlemi almayanlarla bir tutulmamalıdır.İşletmelere ek yükümlülükler getirilmesi yerine, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almayı özendirecek teşvik mekanizmalarının Kanuna eklenmesi, çalışma ortamlarının daha sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi açısından faydalı olacaktır.

Alt İşverende Çözüm; Uygulamayı Reddetmek Değil, Kötü Niyetli ve İstismarcı Yaklaşımları Engellemektir.

Günümüzde artan rekabet, işletmeleri en verimli üretim şekillerine yönlen- dirmektedir. Outsourcing ile işletmeler temel faaliyet konuları dışındaki iş- leri uzman kurumlara aktarmakta ve bu şekilde etkin bir maliyet ve zaman tasarrufu sağlamaktadır. İşletme, tüm enerjisini uzmanlık konuları üzerine yönelterek iş verimliliğini üst seviyelere çıkarabilmektedir.

Alt işveren uygulamalarının 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu’nda aşırı derecede kısıtlanması nedeniyle 2006 yılında yapılan de- ğişiklikle kamu kuruluşları düzenlemelerden muaf tutulmuştur.

Bunu takiben, özel sektör kuruluşları için uygulama şartları 5763 sayılı Ka- nun değişikliği ve çıkarılan Yönetmelikle daha da ağırlaştırılmış, Yönetmelik alt işveren ilişkisinin kurulmasını adeta imkansız hale getirmiştir.

Alt işveren kullanımı, günümüzde sadece özel sektör açısından değil, kamu açısından da vazgeçilmezdir. Kamunun alt işveren uygulamasından vaz- geçmek yerine, getirilen düzenlemelerden kendini istisna tutması bunun kanıtıdır.

Alt işvereni reddetmek ya da kabul eder gibi görünüp getirilen kısıtlama- larla uygulanamaz hale getirmek hiçbir kesim için çözüm değildir. Çözüm, alt işverenin kamu ve özel sektör işletmeleri için vazgeçilmez olduğunun kabulünde ve düzenlemelerin her iki kesim için de geçerli ortak kurallarla yapılmasında yatmaktadır.

Amaç, kötü niyetli ve istismara yol açan alt işveren uygulamalarının önlen- mesi ise çözümler buna odaklı ve bununla sınırlı olarak sosyal tarafların katılımı ile geliştirilmelidir.

(9)

SOSYAL GÜVENLİK

Kayıtlı Olmak Girişimci İçin Avantaj Yaratmalıdır.

Kayıtdışı istihdamın büyüklüğü, sosyal güvenlik sistemimizin temel sorunu olmaya devam etmektedir. Son yıllardaki nispi iyileşmeye rağmen hala her dört ücretliden biri kayıtdışında çalışmaktadır.

Buna paralel şekilde son yıllarda işletmelerin sosyal güvenlik prim yükünün azalmış olması da memnuniyet vericidir; ancak söz konusu yük hala OECD ortalamasının oldukça üzerindedir.

Prim indirimine ülke genelinde devam edilmeli, yükün OECD ortalamasına düşürülmesi amaçlanmalıdır.

Sosyal güvenlik sistemi, kayıtlı olmanın avantajlarını artıracak biçimde dü- zenlenmelidir. Primlerini düzenli ödeyen işyerleri ile iş kazası ve meslek hastalığı vakası görülmeyen işyerlerine ilave indirimler sağlanmalıdır.

Toplu iş sözleşmesi uygulayan işyerlerinde asgari işçilik uygulaması kaldı- rılmalı ve denetimler şikayet halleri ile sınırlandırılmalıdır.

Öte yandan, sağlık harcamalarının aktüaryal dengeyi bozacak şekilde artışı önlenmeli ve sosyal güvenlikte işletmelerin yükünü artıracak düzenleme- lerden kaçınılmalıdır.

MESLEKİ EĞİTİM VE MESLEKİ YETERLİLİK

Mesleki Eğitime Çekicilik Kazandırılmalıdır.

Ekonominin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olan mesleki eğitim sistemi- nin istihdam ve mesleki yeterlilik sistemi bağlantılarını sağlamak için ku- rumsal yapısı yeniden düzenlenmelidir.

MEB’in mesleki eğitimden sorumlu 6 birimine bağlı meslek liseleri ve YÖK’e bağlı meslek yüksekokulları özerk yapıda kurulacak “Mesleki Eğitim Kurumu”nun çatısı altında birleştirilmelidir. İş dünyası temsilcileri, kurulma- sını önerdiğimiz Kurum’un yönetiminde ağırlıklı olmalıdır.

TİSK ve Üye İşveren Sendikaları, Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun ve mesle- ki yeterlilik sisteminin gelişiminde eskiden beri anahtar rol oynamakta ve en etkin çalışmaları gerçekleştirmektedir. 5 Mayıs 2011 itibariyle Resmi Gazete’de yayınlanan 171 Meslek Standardının 102’si Camiamız’ca hazır- lanmış olup, yeterlilik hazırlama ve sınav-belgelendirme faaliyetleri için ku- rumsal yapılanma çalışmalarımız devam etmektedir.

(10)

Enerji Verimliliği ve Çevre Dostu Enerji Yatırımları Etkin Şekilde Desteklenmelidir.

Elektrik fiyatları Türkiye’de, rakip ekonomilere kıyasla son derece yüksektir.

Elektrik üzerinden alınan vergilerin yüksekliği, ekonominin rekabet gücünü ve enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkilemektedir. Elektrik üzerinden alı- nan vergi payı indirilmelidir.

Elektriğin %58’i, doğalgazın neredeyse tamamı ithal edilmektedir. Bu önemli bir arz güvenliği riski oluşturmakta ve elektrik fiyat artışlarının da temel nedenini oluşturmaktadır.

Entegre bir enerji politikası oluşturulmalı ve süreklilik sağlanmalıdır.

Türkiye’de özel sektör hem yenilenebilir enerjide, hem de nükleer enerjide kamunun koyduğu yatırım hedeflerini gerçekleştirebilecek mali ve teknik güce sahiptir. Bunun için uzun vadeli, şeffaf ve gerçekçi programlar ortaya konarak serbest piyasa mekanizmalarının tam anlamıyla işletilmesi şarttır.

2020 yılında nükleer enerjinin özel sektör yatırımları öncülüğünde, toplam elektrik üretiminin %20’sini sağlaması hedeflenmelidir.

Enerji sektöründeki özelleştirme çalışmaları, piyasalarda serbest rekabeti şeffaf biçimde sağlama hedefi doğrultusunda hızlandırılmalıdır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarımızın toplam tüketimdeki payı artırılmalı, bunların tüketimi ve bu alandaki Ar-Ge çalışmaları teşvik edilmelidir. Enerji verimliliği ve çevre dostu enerji yatırımları etkin şekilde desteklenmelidir.

Ekonomik rekabet gücünün geliştirilmesi ve toplumsal refahın artırılması, başta nükleer enerji olmak üzere farklı ve alternatif enerji kaynaklarının, dışa bağımlılığı azaltma ve enerji güvenliğini maksimize etme perspekti- finde uygun fiyatlarla toplumun ve sanayinin kullanımına sunulabilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

Yoksulluğun Giderilmesinde İşsizlikle ve Mesleksizlikle Mücadele Esas Alınmalıdır.

Yoksulluğun ve gelir dağılımı dengesizliğinin temel kaynağı işsizliktir. Çağ- daş dünyada sosyal risklerle mücadelede “istihdam edilebilirlik” kavramı ve eğitim politikası ön plana çıkmıştır. Yoksulluğun azaltılmasında işsizlikle ve mesleksizlikle mücadele esas teşkil etmeli, getirilen düzenlemeler işsizliği artırıcı yönde etki yapmamalıdır.

• Halen 8 ayrı kaynaktan sübjektif biçimde dağıtılan sosyal yardımlar tek bir kurumsal çatı altında organize edilip sistemleştirilmelidir.

• Yardımlar siyasi iradenin tercihine bırakılmamalı, objektif esaslara bağ- lanmalıdır.

• Türkiye’nin hane bazında yoksulluk envanteri ve veri sistemi oluştu- rulmalıdır.

• Sosyal yardımlar genel bütçeden karşılanmalıdır.

• Sosyal yardımların tutarı ve koşulları bireyleri çalışmaktan caydırma- malı; aksine istihdama yönlendirici olmalıdır. Bu ilke özellikle, çalışma hayatına katılımı çok düşük oranda olan ve giderek azalan kadınlar için geçerli olmalıdır.

(11)

ÇEVRE

Maliyet Sanayinin Omuzlarına Bırakılmamalıdır.

21 Aralık 2009 tarihinde müzakerelere açılan, sanayi açısından stratejik sonuçlar doğuracak Çevre faslına ilişkin olarak müktesebat uyumu konu- sunda aceleci davranılmamalı, kalkınma hedefleri ile uyumlu bir program dahilinde ve Türkiye’nin üyeliğine dönük AB iradesinin seyri hesaba katıla- rak hareket edilmelidir.

Bu çerçevede, “işletmelerin kapatılması ve yatırımların önlenmesi” gibi yan etkilerden kaçınılmalı; diğer geçiş ekonomilerine sağlanan teşvik ve esnek- liklerden yararlanılmalıdır. Aynı ilke iklim değişikliği müzakereleri ile ilgili olarak 2012 sonrasına ilişkin müzakereler açısından da geçerlidir.

TİSK iklim politikalarına ilişkin olarak sektörler üstü, sanayi işletmelerini ön plana koyan, istihdam odaklı ve sosyal ortak bilincine dayalı yaklaşımı esas almaktadır.

İklim değişikliğine yol açan sera gazı kaynaklı ısı artışının sınırlanması ko- nusunda Türkiye’nin yükümlülüğü, tarihsel sorumluluğu çerçevesinde kal- malı, sanayinin rekabet gücü ve istihdamı korunmalıdır.

Düşük karbon ekonomisine uyum ve Türkiye’nin bundan pay alması, sürdü- rülebilir büyüme için zorunludur. Karbon Borsası’nda Türkiye’nin etkinliği artırılmalıdır.

Geleneksel sanayi sektörleri ile “temiz istihdam” sektörleri arasına kesin bir çizgi çekilemez. “Temiz istihdam”ın özünü çevre koruma, istihdam artışı ve ekonomik kalkınmanın el ele yürümesi fikri oluşturmalıdır. Bu konsept, regülasyonlar yoluyla bazı sektörlere, diğerleri aleyhine fayda ve rant sağ- layacak bir araç olmamalıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına karar verilmesi üzerine yapılan seçimle Rasih Kaplan, Halil İbrahim Bey, Hasan Tahsin, Mustafa Bey, Ali Vefa Bey

Maliye Vekili Ali Cenani Bey’in bu açıklamalarının ardından başka söz isteyen olmaması üzerine Reis Bey tarafından oylamaya sunulan kanun teklifi 3

Meclisin 5 Ağustos 1921 tarihinde yapılan oturumunda ismi Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık Tevcihine Dair kanunu

Nurten ÇETİN- Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Doç.. Türkan

(AK Parti sıralarından gürültüler, kürsü önünde toplanmalar) Sayın milletvekilleri, yerinize oturun. NURETT İN AKTAŞ (Gaziantep) -

3'üncü s ırada yer alan Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görü şmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.. 3.-Tohumculuk

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 662 sıra sayılı

3'üncü s ırada yer alan, Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görü şmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.. 3.-Tohumculuk