• Sonuç bulunamadı

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ VE SU KAYNAKLARININ HİDROELEKTRİK ENERJİ OLARAK KULLANIMI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ VE SU KAYNAKLARININ HİDROELEKTRİK ENERJİ OLARAK KULLANIMI"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

33

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ VE SU KAYNAKLARININ HİDROELEKTRİK ENERJİ OLARAK KULLANIMI

Recep Bakış 1, Saye Nihan Çabuk 2

1Anadolu Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü,Eskişehir, rbakis@anadolu.edu.tr

2Anadolu Üniversitesi,Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitüsü,Eskişehir, sncabuk@anadolu.edu.tr

ÖZET

Küresel ısınma ve iklim değişikliği günümüzde çevreyle ilgili tartışmaların odak noktasında yer almaktadır. Aslında 4,5 milyar yıl boyunca dünyada hem yüzey şekilleri hem de iklimler güneşe, atmosferik koşullara ve yerküre meydana gelen olaylara bağlı olarak değişmiştir. 19. yüzyıldan itibaren bu süreçte insan etkisi hızla artış göstermiş ve iklim değişikliği, günümüzde sera gazı birikimlerini arttıran insan etkinlikleri ile tanımlanmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, sera gazları emisyonlarını arttıran etmenlerin başında insan faaliyetleri gelmekte ve yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına yönelmek bu artışın önlenmesindeki önemli araçlardan biri olmaktadır. Bu bağlamda, bu bildiride, su kaynaklarının hidroelektrik enerjisi üretimindeki önemi irdelenecektir.

Anahtar Sözcükler: İklim değişikliği, küresel ısınma, hidroelektrik enerji

1. GİRİŞ

Küresel ısınma ve iklim değişikliği, günümüzde çevreyle ilgili tartışmaların ve çevre sorunlarıyla mücadele etmek amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlerin odak noktasında yer almaktadır. Bazı uzmanlar, iklim değişikliğinin doğal bir süreç olduğunu ve iklim değişikliklerine bağlı olarak üretilen güncel senaryoların gerçekçi olmadığını vurgularken, bir kısım araştırmacı yakın bir gelecekte iklim değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan sorunların insan yaşamını çok daha ciddi şekilde tehdit edeceğine işaret etmektedir. Aslında, son zamanlarda yaşanan pek çok doğal afet, küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin gerçekten de yaşamı tehdit ettiğini açıkça gözler önüne sermektedir. Bunun en güncel örnekleri arasında ABD’yi vuran Sandy Kasırgası ve çok kısa bir süre önce Filipinler’de on binlerce can alan Haiyan Tayfunu sayılabilir.

Aslında gerçekten de, dünya üzerindeki yüzey şekilleri ve iklimler oldukça uzun dönemler boyunca değişiklik göstermiştir. Öztürk (2002), yaklaşık 4,5 milyar yıllık bir yaşa sahip olan dünyamızda, belirli dönemlerde, iklimde büyük değişmeler olduğunu bildirmektedir. İnsanların tarih sahnesine çıkışına kadar olan süreçte, dünyanın coğrafyası birçok defa değişmiştir. Bu değişiklikler; iklim sistemini oluşturan güneş, atmosfer ve yerküre arasındaki ilişkilerin, doğal mekanizmalarla bozulması sonucu ortaya çıkmıştır. İnsanların tarih sahnesine çıkışından, Sanayi Devrimi’ne kadar olan süreç içerisinde meydana gelen iklim değişmelerini de yine doğal nedenlere bağlamak daha doğrudur. Çünkü bu zamana kadar yapılan faaliyetlerin etkileri çok fazla değildir. 19. yüzyılın ortalarından itibaren doğal etkenlerle ilişkili olan değişmelere insan etkilerinin de katkısı olduğu bir gerçektir. Sanayi Devrimi ile birlikte yaşanan hızlı gelişme, kalkınma ve endüstrileşme faaliyetleri iklim değişikliğine neden olan unsurları tetiklemiş ve hızlandırmıştır.

Küresel iklim değişikliğine neden olan en önemli faktörlerden biri sera gazı emisyonlarındaki artış olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, sera gazı emisyonlarının azaltılması yönündeki önlemler de iklim değişikliğine bağlı çevre sorunlarıyla mücadele yöntemlerinin başında gelmektedir. Sera gazı emisyonlarının konsantrasyonlarında artışa neden olan insan kaynaklı faaliyetler arasında tarım, ulaşım, sanayi ve elektrik/enerji üretimi yer almaktadır. Özellikle enerji kaynakları sera gazı emisyonlarının konsantrasyonu üzerinde doğrudan etkili olmaktadır. Bu nedenle emisyonların azaltılmasında yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmek alınacak önlemlerin başında gelmektedir. Su kaynakları, söz konusu temiz enerji kaynaklarından biridir ve hidroelektrik enerji üretimi sağlar. Dolayısıyla, bu bildiride, su kaynaklarının temiz enerji kaynağı olarak değerlendirilmesi ve böylelikle sera gazı emisyonlarında nasıl azalım sağlanabileceği tartışılacaktır.

2. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SERA ETKİSİ

Türkeş ve ark. (2000), genel olarak iklim değişikliğini “nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler” olarak tanımlamakta ve bu değişimlerin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ortalama sıcaklık değerlerindeki büyük değişiklikler olarak ortaya çıktığını belirtmektedir.

İklimlerin değişmesi doğal bir süreç olarak meydana gelmekte ve var oluşandan bu yana yerküreyi şekillendirmektedir.

Engin (2010), iklim değişikliğinin dünyanın fiziki ve beşeri coğrafyasını değiştiren önemli sonuçlara neden olduğunu belirtmekte ve bunları aşağıdaki gibi özetlemektedir:

(2)

 Kısa ve uzun dönemde sıcaklık artışları

 Yağış kalıplarının değişmesi, kar ve yağmur yağışlarında dönemsel artış ya da azalışlar.

 Ekstrem hava koşulları (kuraklık, aşırı sıcak ya da soğuk ve hortumlar)

 Artan sıcaklık nedeniyle buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi

 Ekosistemde değişiklikler (bazı türlerin habitat içinde yok olması, bazı türlerin ise hızla artması)

 Sosyal sistemde değişiklikler (nüfusun ve iktisadi aktivitenin iklim riski olan yerlerden göçü̈)

Günümüzde iklim değişikliği, genel tanımının yanında sera gazı birikimlerini arttıran insan etkinlikleri de dikkate alınarak tanımlanabilmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nde (İDÇS), “Karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” biçiminde tanımlanmıştır (Türkeş ve ark.

2000). Sera etkisi ise aslında doğal bir olay ve bildiğimiz anlamdaki yaşamın var olabilmesi için son derece gerekli bir süreçtir. En basit şekliyle sera etkisi, atmosferde bulunan ve sera gazları olarak bilinen su buharı (H2O), metan (CH4), karbon dioksit (CO2), diazotmonooksit (N2O) ve ozon (O3) gibi gazların yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarını tutarak atmosferin ısınmasını sağlamaları olayıdır. Ancak gayet doğal bir süreç olan bu olay, özellikle 19. yüzyıldan itibaren sanayi ve kalkınmadaki gelişmelerle birlikte, başka bir deyişle insan faaliyetleri sonucunda, sera gazları emisyonlarında doğal olmayan artışlara sahne olmuş ve küresel ısınma sorunu baş göstermiştir. Sağlam ve ark. (2008)’in bildirdiğine göre 1960’lı yıllardan bu yana dünya her 10 yılda 1°C ısınmaktadır. Kış dönemlerinde ise bu artış 20C düzeyinde gerçekleşmektedir. Küresel ısınmanın en belirgin etkileri kutuplarda görülmektedir. 1950-1990’lı yıllar arasında 67 buzul üzerinde yapılan çalışmalarda, buzulların her yıl ortalama 48 cm inceldiği belirlenmiştir.

2.1 Sera Gazı Kaynakları

İklim değişikliğinin başlıca nedenleri arasında yer alan sera gazı emisyonlarındaki insan kaynaklı artışların pek çok kaynağı bulunmaktadır. Doğal süreçler ve ekosistemdeki döngüler dışında günümüzde insanlar hemen hemen tüm faaliyetleri ile sera gazları emisyonlarında artışa neden olmaktadır. Şekil 1’de ABD’de sera gazı emisyonlarının sektöre bağlı başlıca kaynakları ve Şekil 2’de sera gazı kaynaklarının dünyadaki sektörel dağılımı verilmektedir. Tablo 1’de ise 2012 yılı itibari ile ABD’de başlıca 3 sera gazının salımına en çok neden olan temel faaliyetler özetlenmiştir.

Şekil 1. ABD’de sera gazı kaynaklarının sektöre

dağılımı 2012 (URL 1) Şekil 2. Sera gazı kaynaklarının sektöre dağılımı 2007 (URL 2)

Konut ve Ticari Kullanım 11%

Ziraat 7%

Sanayi 21%

Ulaşım 27%

Elektrik Endüstrisi

34%

Ormancılık;

17%

Atık ve Atıksu; 3%

Enerji Üretimi;

26%

Ziraat; 14%

Sanayi;

19%

Ulaşım;

13%

Konut ve Ticari Kullanım; 8%

(3)

35 Tablo 1. ABD’de başlıca sera gazı emisyon kaynakları – 2012 (URL 3)

SERA GAZI BAŞLICA EMİSYON KAYNAĞI

CO2 (Karbon dioksit) Elektrik Üretimi, Sabit Yanma

CH4 (Metan) Belediyelere Ait Atık Depolama Alanları, Petrol ve Doğal Gaz Sistemleri

N2O (Diazotmonooksit) Nitrik Asit Üretimi, Elektrik Üretimi, Adipik Asit Üretimi

Özellikle Şekil 1’de ve Şekil 2’de de görülebildiği gibi elektrik/enerji üretimi en fazla sera gazı emisyonuna neden olan faaliyet tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sera gazları içinde en önemlilerden biri olan CO2 üretiminin de temel nedeni yine elektrik üretimidir.

Türkiye İklim Değişikliği 5. Bildirimi (2013)’e göre de enerji sektörü, ekonomik büyüme ve nüfus artışı eğilimine bağlı olarak artan elektrik ve sanayi üretimi için yakıt yakılması sonucu oluşan emisyonlarıyla, Türkiye’nin başlıca sera gazı emisyon kaynağı olan sektördür. 2009 yılı verilerine göre, enerji sektöründen kaynaklanan toplam sera gazı emisyon miktarı 278,33 Mton CO2 eş değeri ile toplam emisyonların %75,3’ünü oluşturmaktadır. Enerji sektörü seragazı emisyonlarında 1990-2009 yılları arasında %110,65 oranında artış gözlenmiştir. Enerji sektörü emisyonlarının büyük çoğunluğu yakıtların yanmasından kaynaklanmakta olup, bunun %36,94’ü enerji sanayi, %20,39’u konut ve hizmetler,

%19,91’i imalat sanayi, %17,04’ü ulaştırma ve %5’i tarım alt sektörlerinde yakıtların yakılmasından kaynaklanmaktadır.

2009 yılı enerji sektörü emisyonlarının %97,4’ünü CO2 emisyonları oluşturmuştur. Metan emisyonlarının katkısı %2,1 ve N2O emisyonlarının katkısı ise yalnızca %0,5 oranındadır. Şekil 3’te Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi (2007) Raporu’na göre Türkiye’de CO2 eşdeğeri sera gazlarının sektörlere göre dağılımı verilmiştir.

Şekil 3. Türkiye’deki sera gazları emisyonlarının sektörel dağılımı (Türkiye İklim değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi, 2007)

2.2 Sera Gazı Emisyonlarının Azaltımında Yenilenebilir Enerji Kullanımı

Enerji elde etmenin başlıca 5 temel kaynağı bulunmaktadır. Bunlar; petrol, doğal gaz, kömür, yenilenebilir enerji ve nükleer elektrik enerjisidir. Şekil 4’te, 2010 yılı itibari ile dünyadaki başlıca enerji kaynağı oranları verilmiştir.

(4)

Şekil 4. Başlıca enerji kaynağı dağılımı, 2010 (URL 4)

Elektrik/enerji üretimi faaliyetlerinin sera gazı emisyonlarını arttıran başlıca faaliyet/sektör olduğu düşünüldüğünde, sera gazı emisyonlarının azaltılmasında başvurulacak en temel yöntemlerden birinin yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Başlıca yenilenebilir enerji kaynakları arasında su, rüzgar, güneş, biokütle ve jeotermal enerji yer almaktadır. Tüm yenilenebilir enerji kaynakları elektrik üretimi için kullanılır. Biyokütle ve güneş enerjisi de ayrıca mekanların ve suyun ısıtılmasında kullanılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları neden oldukları sera gazı emisyonları açısından değerlendirildiğinde sıfır (rüzgar, güneş, su), düşük (jeotermal) ve nötr (biyokütle) etkili olarak değerlendirilmektedirler.

Avrupa Birliği’nde, 2011 yılındaki yenilenebilir enerjinin toplam elektrik kapasitesi içindeki payı % 31.1 olarak belirlenmiştir. Yenilenebilir enerjinin tüketimini de bu değere paralel olarak artış göstermektedir. 2010 yılında toplam elektrik tüketiminde yenilenebilir enerjiden elde edilenlerin oranı % 19.8 olarak tespit edilmiştir. Başta Çin olmak üzere birçok ülkede yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırım ve bu kaynaklardan elde edilen enerji üretimi hızla artış göstermektedir. Yarısından çoğu gelişmekte olan ülke olan yaklaşık 118 ülke 2012 yılı hedefleri içerisine yenilenebilir enerjiyle ilgili olanları eklemiştir (Anonim1, 2012).

Ülkemiz açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik ulusal stratejiye bakıldığında, Türkiye İklim Değişikliği Eylem Planı (2011-2023) kapsamında enerji sektörüne yönelik koyulan amaçlar arasında “temiz enerjinin üretim ve kullanımdaki payının artırılması” yer aldığı görülmektedir. Bu amaç altındaki hedefler ise aşağıdaki gibi belirlenmiştir:

 Yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payının artırılmasının sağlanması

 Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması için 2015 yılına kadar kapasitenin geliştirilmesi

 Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim yapmak üzere 2023 yılına kadar teknolojik gelişim sağlanması T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2012 yılının başından 31 Ağustos 2012 tarihine kadar geçen süre içerisinde üretilen elektrik miktarı 163 TWh olup kaynaklar bazında dağılımında % 70 termik ve % 30 yenilenebilir enerji kaynaklıdır. Bakanlık 2023 yılına kadar;

 36000 MW olan Hidroelektrik potansiyelin tamamını kullanmayı,

 Rüzgar enerjisi santrallarında 20.000 MW,

 Jeotermal santrallarda 600 MW,

 Güneş enerjisi santrallarında 600 MW kurulu güce ulaşmayı ve

 Elektrik arzındaki yenilenebilir enerji payını % 30’un üzerine çıkarmayı hedeflemektedir.

3. SU KAYNAKLARININ HİDROELEKTRİK ENERJİ OLARAK KULLANIMI

Bilindiği gibi, nüfus artışı ve beraberinde gelen kalkınma hamleleriyle enerjiye olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır.

Yapılan projeksiyon çalışmaları, mevcut enerji politikalarının devamı halinde, 2030 yılında dünya enerji talebinin, ortalama yıllık %1.8’lik artışlarla, bugüne göre % 50 daha fazla olacağına işaret etmektedir. Ayrıca, tüm dünyada son 25 yılda, enerjiye paralel olarak özellikle elektriğe de artan oranda bağımlı hale gelindiği gözlemlenmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen büyük ekonomik gelişmeler elektrik talebinin de bu ülkelerde artmasına sebep olmaktadır. Yüksek petrol ve doğalgaz fiyatları, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha geniş oranda kullanımını

Petrol 30%

Yenilenebil ir 17%

Doğal gaz 22%

Kömür 28%

Nükleer 3%

(5)

37

cesaretlendirmektedir. 2030 yılına kadar dünya genelinde hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının tüketiminde yıllık %2,1’lik artışlar beklenmektedir (Anonim2, 2008)

.

Bu bağlamda, su kaynakları elektrik enerjisi üretiminde kullanılan başlıca yenilenebilir kaynaklardan biridir.. Görez ve Alkan (2005)’a göre, su yapıları, özellikle sudan kaynaklanan zararları önlemek veya suyu yararlı bir şekilde kullanmak amacıyla suyun kontrolünü sağlayan barajlar, birkaç bin yıldır, hidroloji ve hidromekanik konularında mevcut bilgilerin edinilmesinden uzunca yıllar önce inşa edilmeye başlamıştır. Su kaynaklarının planlı kullanımı sadece ulusal ekonomiye değil ayıca sosyo-kültürel yapıya da katkıda bulunmaktadır.

Hidroelektrik santrallerin çevresel etkileri daha çok yerel ekosistem ve habitatlara verilecek olası zararlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Hidroelektrik santraller;

 Yenilenebilir kaynak olan sudan enerji elde etmeleri,

 Sera gazı emisyonu yaratmamaları,

 İnşaatın yerli imkanlarla yapılabilmesi,

 Teknik ömrünün uzun olması ve yakıt giderlerinin olmaması,

 İşletme bakım giderlerinin düşük olması,

 İstihdam imkanı yaratmaları,

Kırsal kesimlerde ekonomik ve sosyal yapıyı canlandırmaları yönünden en önemli yenilenebilir enerji kaynağıdır (URL 5).

T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye elektrik tüketimi 2011 yılı sonu itibariyle 230 milyar kWh seviyesine ulaşmış olup, 2023 yılında 450 milyar kWh civarında olacağı öngörülmektedir. Ülkenin yenilenebilir enerji potansiyeli içinde en önemli yeri tutan hidrolik kaynaklar bakımından incelendiğinde Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh, teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel 216 milyar kWh olarak ve ekonomik hidroelektrik enerji potansiyeli 140 milyar kWh/yıl şeklinde belirlenmektedir.

Türkiye hidrolik enerji potansiyelinin yüzde 37’lik kısmı işletmede, yüzde 15’lik kısmı (özel teşebbüs tarafından yapımı sürdürülen projeler dahil) ise inşa halindedir (2010 itibarıyla).Türkiye’nin teorik hidroelektrik potansiyeli dünya teorik potansiyelinin %1’i, ekonomik potansiyeli ise Avrupa ekonomik potansiyelinin %16’sını oluşturmaktadır.

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Küresel ısınma ve una bağlı olarak yaşanan iklim değişikliği sorunları tüm dünyada etkisini üzücü şekilde hissettirmektedir. Bu etkilerin bilincinde olarak bölgesel ve küresel çeşitli platformlar oluşturulmuş ve ilklim değişikliği mücadelesi ve sera gazları emisyonlarının azaltımı hedeflerini içeren eylemler başlatılmıştır. Ülkemizin de 2004 yılında taraf olduğu BMİDÇS ve Kyoto Protokolü de bunlardan biridir. Bu kapsamda ülkemiz tarafından da hazırlanan eylem planı ve stratejileri içerisinde sera gazı emisyonlarına neden olan başlıca sektörler enerji, ulaştırma, sanayi, atık, arazi kullanımı ve tarım ve ormancılık olarak belirlenmektedir. Tüm bu sektörlerin içinde sadece ülkemizde değil dünyanın diğer yerlerindeki en yüksek pay ise enerji üretimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda sera gazı emisyonlarının düşürülmesindeki etkin mücadele yöntemlerinden biri ise hiç şüphesiz temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak suretiyle enerji üretimi gerçekleştirmektir.

İşletme masraflarının düşüklüğü ve sera gazı emisyonu yaratmaması nedeniyle hidroelektrik enerjisi en sık tercih edilen yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. Ülkemizin mevcut su kaynakları 36000MW olmakla birlikte bu potansiyelin tamamı henüz kullanılamamaktadır. 2010 yılındaki, 1479 MW kurulu gücünde elektrik üretim santralinin yaklaşık % 30’u hidrolelektrik santraller olarak raporlanmıştır. Ülkemizdeki elektrik tüketiminin 2023 yılına kadar 450 milyar kWh değere ulaşacak olması ve mevcut teorik hidroelektrik potansiyelin bunun neredeyse tamamına yakınını karşılayabiliyor olması, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının azaltımında hidroelektrik kaynaklara yönelmesi için itici güç oluşturmaktadır.

Bununla birlikte henüz bu potansiyelin oldukça küçük bir kısmının kullanılıyor olması, bu konuda yapılacak çalışma ve girişimlere daha fazla ihtiyaç olduğunun da bir göstergesidir. Su kaynaklarının yanı sıra enerji üretimi için sera gazı emisyonuna neden olmayan rüzgar ve güneş enerjileri ile bunlara yapılan yatırım ve teşviklerin arttırılması önemlidir.

(6)

KAYNAKLAR

Anonim1, 2012. Renewables 2012 Global Status Report, Paris.

Anonim2, 2008. Elektrik Üretim Sektör Raporu, Elektrik üretim Anonim Şirketi.

Engin, B., 2010. İklim Değişikliği İle Mücadelede Uluslararası İşbirliğinin Önemi, Sosyal Bilimler Dergisi 2010, (2), 71-82.

Görez, T., Alkan, A., 2005. Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Hidrolelektrik Enerji Potansiyeli, Yenilenebilir Enerji Sempozyumu, Elektrik Mühendisleri Odası, 19-21 Ekim, Mersin.

Öztürk, K., 2002. Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayı 1 (2002), 47-65.

Sağlam E., N., Düzgüneş, E., Balık, İ., 2008. Küresel ısınma ve İklim Değişikliği, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, Cilt 25, Sayı (1), 89-84.

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2007. Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi, Ankara.

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2013. Türkiye İklim Değişikliği 5. Bildirimi, Ankara.

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012. İklim Değişikliği Eylem Planı (2011-2023), Ankara.

Türkeş, M., Sümer, U. M., Çetiner, G., 2000. Küresel İklim Değişikliği ve Olası Etkileri, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları (13 Nisan 2000, İstanbul Sanayi Odası), 7-24, ÇKÖK Gn. Md., Ankara.

URL 1, Center for Climate and Energy Solutions, Greenhouse Gas Emissions, 11 Kasım 2013, http://www.c2es.org/facts-figures/us-emissions/sector

URL 2, United States Environmental Protection Agency (EPA), Global Greenhouse Gas Emissions Data, 8 Kasım 2013, http://www.epa.gov/climatechange/ghgemissions/global.html

URL 3, United States Environmental Protection Agency (EPA), GHGRP 2012: Reported Data, 8 Kasım 2013, http://www.epa.gov/ghgreporting/ghgdata/reported/index.html

URL 4, BU Today, Breaking The Fossil Fuel Habbit, 9 Kasım 2013, http://www.bu.edu/today/2013/the-climate-crisis- breaking-the-fossil-fuel-habit/

URL 5, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, Türkiye’nin hidroelektrik Potansiyeli, 5 Kasım 2013, http://www.eie.gov.tr/yenilenebilir/h_turkiye_potansiyel.aspx

Referanslar

Benzer Belgeler

Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü 4 Lisanssız elektrik üretimi yönetmeliğinin amacı elektrik piyasasında; tüketicilerin elektrik ihtiyaçlarının tüketim

şekilde gerçekleştiğinde etkileri “olağanüstü” olmakta, olayın kendisine ve diğer doğal veya doğal olmayan sebeplere bağlı olarak çeşitli tip ve

[9] bakır kirliliği olan bölgelerde, bakırın ortamdaki düzeyi arttıkça hematokrit değerinin de arttığını ve kronik bakıra maruz kalan balıklarda oksijen

Öte yandan Almanya’da YE’lerin elektrik üretimindeki payı epey artmışken, (%33), endüstri, yenilenebilir enerjileri her an gerektiği kadar bulamadığından, kendi

Mikrobiyal yakıt hücreleri (MYH) oksijensiz ortamda elektrojen mikroorganizmaları biyokatalizör olarak kullanarak organik maddelerden elde edilen kimyasal enerjiyi doğrudan

Bu çalışmada, Türkiye için elektrik tüketimi ile GSYİH arasındaki ilişki, durağanlık için birim kök testleri ve uzun dönem ilişkisi için Johansen

Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için su yönetiminin kurumsal yapısının oluşturulmasında bu hizmetin bir kamu hizmeti olduğu ve kamu yararı anlayışı ile

Danimarkalı bir ekonomist olan Ester Boserup, tarımsal değişim ve nüfus arasındaki ilişkiyi araştırma çalışmasında (1965) nüfus arttıkça daha fazla nüfusu