• Sonuç bulunamadı

MANŞETLERDEKİ 28 ŞUBAT. Darbeye Giden Yolda Medyanın Rolü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MANŞETLERDEKİ 28 ŞUBAT. Darbeye Giden Yolda Medyanın Rolü"

Copied!
33
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MANŞETLERDEKİ 28 ŞUBAT Darbeye Giden Yolda Medyanın Rolü

1995 yılında gerçekleşen milletvekili genel seçimlerinin ardından 54.Hükümeti kurmakla görevlendirilen RP lideri Necmettin Erbakan’ın uzun çabalar sonucu ikna edebildiği DYP ile 28 Haziran 1996 tarihinde koalisyon oluşturması, asker ve laik elitlerin kontrolü altındaki siyasal yaşamın dönüm noktalarından biridir. Her on yılda bir gerçekleşen askeri darbelerle kesintiye uğrayan sivil siyasetin bu dönemde medya aracılığı ile bir kez daha baskı altına alındığı görülmüştür. Klasik darbe geleneğinden farklı olarak bu defa medyanın rolü önplana çıkarılmış ve yazılı basının attığı manşetler 28 Şubat postmodern darbe sürecinin hazırlayıcısı olmuştur.

Dönemin en etkili üç gazetesi olan Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazeteleri kısa süre içinde 54.

Hükümet’e karşı çok yönlü bir karalama kampanyası başlatarak “irtica”, “laiklik” ve “şeriat”

kavramlarını hemen her gün manşetlere çıkarmış ve kamuoyunu yönlendirmeye çalışmıştır.

Kartel medyası olarak adlandırılan bu üç gazete bir yandan DYP lideri Tansu Çiller’i yıpratarak koalisyondan çekilmeye zorlarken diğer taraftan “irtica ve şeriat tehdidi”

senaryoları ile Başbakan Erbakan’ı istifaya zorlamıştır. Öyle ki adı açıklanmayan “Üst düzey askeri yetkililere” dayandırılan asparagas manşet ve haberlerle TSK defalarca “göreve” davet edilmiştir. Nitekim darbeci medyanın ablukası sonuç vermiş ve 28 Şubat 1997 tarihinde

"irtica ve buna karşı alınacak tedbirler" gündemiyle toplanan Millî Güvenlik Kurulu kararlarıyla 54.Hükümet’in parçalanma süreci başlamıştır. 21 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "yasadışı bazı eylemlerin odağı olmaya başladığı ve bazı üyelerinin laik rejimi hedef alan girişimlerde bulunduğu" iddiasıyla Refah Partisi'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne dava açması bu süreci hızlandırmıştır. Nihayet kapatma davası ile iyice zor durumda bırakılan Erbakan, başbakanlık görevini Tansu Çiller'e devretmek amacıyla 18 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel'e istifasını sunmuş ve 30 Haziran 1997'de 54. Hükümet fiili olarak sona ermiştir.

Böylece medyayı gerçek bir silah gibi kullanarak seçilmiş iktidarı görevden uzaklaştıran derin güç odakları, siyasal ve toplumsal hayatımıza ağır bir darbe indirmiştir. 28 Şubat darbesinden sorumlu olanların bugün yargı önünde hesap veriyor oluşu, sivil siyasetin elde ettiği tarihi bir başarı olarak görülse de darbe sürecine çok ciddi katkı sağlayan dönemin medya yöneticilerine gerektiği gibi dokunulamaması, darbelerle hesaplaşmak bakımından önemli bir zafiyettir. Bu metin, hukuk dışı oluşumların müdahaleci ve baskıcı karakterini medya aracılığı ile nasıl yansıttığını gösteren çarpıcı bir arşiv niteliğindedir.

(2)

54.Hükümetin Başbakanı Erbakan’ın İslam dünyasıyla yakınlaşma çabaları kartel medyasında alaycı bir üslupla eleştirilirken batılı haber ajanslarının yorumlarıyla bu tür yayınlar

desteklenmeye çalışılmıştır.(14.08.1996 /Sabah)

(3)

Refahyol Hükümetinin kurulmasıyla birlikte yazılı ve görsel medyada Refah Partisini hedef alan ve laiklik vurgusunu öne çıkaran manşetler atılmaya başlamıştır. İnsan hakları

savunucularından oluşan bir grup ile birlikte PKK’nın esir aldığı askerleri kurtarabilmek amacıyla Kuzey Irak’a giden Van Milletvekili Fethullah Erbaş hakkındaki karalayıcı ifadeler bu baskı sürecinin bir parçasını oluşturmuştur.(31.08.1996 /Sabah)

(4)

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı’nın ifadelerine yer veren güdümlü basın kamuoyuna İran rejimi üzerinden korku salmaya çalışarak Refahyol Hükümetine gözdağı vermeye çalışmıştır. (01.09.1996 /Sabah)

(5)

ABD’nin Irak’a yönelik hava saldırısıyla ilgili olarak Amerikan yönetiminin Başbakan Erbakan yerine Tansu Çiller ile görüştüğünü iddia eden gazete, bu haberiyle aslında Refah Partisi liderine “İstenmiyorsun” mesajı vermeye çalışmıştır.(04.09.1996 /Sabah)

(6)

Kartel medyası Refahyol hükümetini sarsmak için en önemli kozlarından biri olan iş dünyasını iktidara karşı harekete geçirmeye çabalamıştır. Dikkat çekici olan husus, Erbakan’ın doğrudan hedef alınması ve Çiller’in hükümet ortaklığı rolünün kıyasıya eleştirilmesidir.(21.09.1996 /Milliyet)

(7)

Türkiye’nin rotasının batıdan doğuya kaydığını ifade eden ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın asıl sorun olarak Erbakan’ı gördüğü demecinin arka planında, olası bir iktidar değişikliğine darbe güçleri ve medya tarafından hazırlanmaya çalışıldığı bir sır değildi.(21.09.1996 /Sabah)

(8)

Yeni yasama yılının açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Demirel’in 28 Şubat sürecini

hazırlayan en önemli aktörlerden biri olarak sivil siyaseti defalarca eleştirip silahlı kuvvetleri göklere çıkardığı birden fazla beyanı vardır. Her defasında laiklik vurgusu yapıp orduya methiyeler düzmenin başka nasıl bir anlamı olabilir ? (02.10.1996 /Milliyet)

(9)

Batılı ülkelerin Erbakan ve Refah iktidarından hoşnutsuz olduklarını ispatlamak için her yolu deneyen kartel medyası, Avrupalı ülkelerin büyükelçilerine dayandırdığı yorumlarla hükümeti zorlamaya çalışmıştır.(16.10.1996 / Sabah)

(10)

28 Şubata giden yoldaki en önemli isimlerden biri olan dönemin Anayasa Mahkemesi başkanı Yekta Güngör Özden, irtica ve laiklik tehdidine yönelik siyasi mesajlar vermiş ve böylece yargının siyasallaştığı bir dönemin kapısını açmıştır. Özden’in mesajları darbe heveslilerinin iştahını kabartmıştır.(17.10.1996 / Milliyet)

(11)

Çeşitli merkezlerde üretilen rejim kaygılarının Cumhurbaşkanı Demirel’in ağzından manşetlere çıkarılması alışılmış bir durumdu. Laikçi gazete bu tür fırsatları çokça kullandı.

(21.10.1996 / Cumhuriyet)

(12)

Refahyol koalisyonu üzerinde baskı oluşturma araçlarından biri de medyada sıkça kullanılan “sızma planları” ya da “büst saldırıları” başlıklı haberlerdi. Failleri bir türlü bulunamayan kimliği belirsiz saldırılar ne hikmetse hep sözümona “irticacı-şeriatçı”

çevrelere mal ediliyordu. (12.11.1996 / Sabah)

(13)

Askeri vesayetin himayesinde yayın yapan medya ile birlikte ülkenin önde gelen

sendikalarının bir araya gelerek hükümetin uygulamalarına karşı işbirliği yapması, darbeci basının arayıp da bulamadığı bir dayanışmaya işaret ediyordu. (22.11.1996 / Hürriyet)

(14)

Yüksek Askeri Şura toplantılarından günler önce yapılan yayınlarla irticacı olarak nitelendirilen askeri personelin ordudan atılması için kampanya düzenlenir ve Erbakan’ın YAŞ kararlarını imzalaması yönünde baskı oluşturulurdu. YAŞ kararlarının Erbakan tarafından zoraki imzalanması ise Ordu’nun bir zaferi olarak takdim edilirdi.

(11.12.1996/Milliyet)

(15)

Ordu içindeki darbeci grupların dini inanç sahibi askeri personeli fişleyerek YAŞ kararlarıyla ihraç ettirdiği hukuk dışı uygulamaları eleştiren yayın kuruluşlarının askeri çevreler üzerinden tehdit edilmesi görevini yine kartel medyası üstlendi. (13.12.1996/Sabah)

(16)

Darbe özlemcisi medyanın askeri cunta heveslileriyle yaptığı işbirliği birçok kez adı açıklanmayan “üst düzey komutanların” demeçleriyle manşetlere taşınmıştır.

(20.12.1996/Hürriyet)

(17)

28 Şubat sürecinde sahte tarikat şeyhleri ve müritlerini sahneye süren zinde güçler medyanın desteğiyle Refah Partisini itibarsızlaştırmaya ve gözden düşürmeye çalışmıştır.

(19.01.1997/Sabah)

(18)

Hükümetin icraatlarına yönelik kamuoyunda tepki oluşturma ve bu tepkiyi örgütleme görevini üstlenen kartel medyasının silahlı kuvvetler aracılığı ile Cumhurbaşkanını etkilemekte gayet başarılı olduğu söylenebilir. (31.01.1997/Milliyet)

(19)

Cuntacı güçlerin medya desteğiyle Refahyol koalisyonunu bozmak için DYP’li siyasetçilere verdiği gözdağı etkisini göstermeye başlamış ve partideki çözülmeyi Demirel ve ANAP lideri Yılmaz’ın birlikte planlayarak hızlandırmaya çalıştıkları bir süreç yaşanmıştır. Senaryoya göre Çiller parti içindeki otoritesini kaybedecek ve 54.Hükümet

dağılacaktı.(03.02.1997/Milliyet)

(20)

Ankara/Sincan’da düzenlenen “Kudüs Gecesi” programında yaşanan olaylar cuntacı güçlerin elini güçlendirdi ve darbeci basın bütün gücüyle koalisyonun dağılacağına dair manşetler atmaya başladı. Tankların Sincan caddelerinden geçişini “Demokrasiye balans ayarı” olarak tanımlayan dönemin kudretli paşası Çevik Bir, daha sonra laikçi çevrelerin alkış tuttuğu postmodern darbenin mimarlarından biri olacaktı. (05.02.1997/Milliyet)

(21)

Refah Partisi’nin iktidardan uzaklaştırılması için yoğun çaba harcayan güç odaklarını rahatlatma görevini üstlenen Demirel bir yandan da Mesut Yılmaz, Yekta Güngör Özden ve 28 Şubatçı sendikalardan destek almayı sürdürdü. Demirel’in postmodern darbenin önünü açan bu manevraları askeri çevreler tarafından memnuniyetle karşılandı.

(10.02.1997/Hürriyet)

(22)

28 Şubat tarihli MGK toplantısı öncesinde darbeci medyanın bilinçli ve planlı şekilde hükümeti baskı altına almaya yönelik manşetleri, üst düzey askeri yetkililerin beyanatlarıyla süsleniyordu.Orgeneral Çevik Bir,adeta muhtıra niteliği taşıyan sözleriyle Erbakan’ı MGK’da köşeye sıkıştıracaklarının sinyalini veriyordu.Atatürkçülük ve laiklik konularında Erbakan’ın kendileri gibi düşünmeyeceğini iyi bilen cuntacılar bir kez daha “laiklik elden gidiyor”

yaygarasıyla militan laikçilerin darbe özlemini dindirmeyi istemişlerdi.( 23.02.1997/Sabah)

(23)

Demirel’in askeri vesayet karşısında her zaman sergilediği güvensiz tutum bir kez daha kendini göstermiş ve hükümetin gitmesini isteyen sözleri kartel medyasında manşetlere çekilmiştir. Laikçi ideolojinin militan savunuculuğunu yapan marjinal çevreler, Demirel’in adeta darbeyi davet eden sözleriyle cesaret kazanmışlardır. (24.02.1997)

(24)

Darbeye hazırlık sürecinde silahsız kuvvetlerin başını çeken kartel medyası hükümete karşı geniş bir hoşnutsuzluk durumu varmış gibi davranarak işçi ve esnaf kesimini de müdahalenin parçası yapmaya çalıştı.(26.02.1997)

(25)

MGK toplantısına bir gün kala Demirel bir kez daha sahneye çıktı ve askeri çevrelerin hükümeti çekilmeye zorlamasına çanak tutan açıklamalarını cuntacı basın manşetlere çekti.

Bu haberler 28 Şubat toplantısından hükümete karşı muhtıra çıkması ihtimalini güçlendirdi.

(27.02.1997)

(26)

Nihayet darbeci medyanın beklediği büyük gün geldi ve 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısı yapıldı. Medya toplantıdan beklentisini çoktan ilan etmişti. Generallerin irtica bahanesiyle Erbakan’a muhtıra verilmesi sağlanacak ve Demirel’in işaretiyle de DYP’nin dağıtılarak Yılmaz’ın önü açılacaktı. Sonuç beklendiği gibi oldu. (28.02.1997)

(27)

MGK kararlarının ülkede nasıl bir felakete yol açacağını gören Erbakan önce bu dayatmaya direnmeye çalıştı. Ancak cuntacı medyanın ablukası sona erecek gibi görünmüyordu.

Koalisyonun elden gitmekte olduğunu gören Çiller ve kurmaylarının şantajları da etkili oldu ve Başbakan MGK kararlarını imzalamak zorunda kaldı.28 Şubat medyasının manşetleri alaycı ve küstahça olduğu kadar buram buram darbe kokuyordu. (06.03.1997 /Sabah)

(28)

28 Şubat tarihli MGK kararlarıyla laik kesimin zafer kazandığını yazan bu kararları Atatürkçülük adına öve öve bitiremeyen kartel medyasında Refah Partisi seçmeniyle alay edilen manşetler öne çıkarılmıştır. (19.03.1997 /Sabah)

(29)

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı’nın MGK kararlarının uygulanmasına yönelik Refahyol hükümetine baskı yapmasını “emredici” bir üslupla manşete çeken darbeci basının tavrı ibret verici niteliktedir. (26.03.1997 /Hürriyet)

(30)

Tetikçi rolünü sürdürmeye devam eden kartel medyası, cuntacıların himayesindeki sözümona sivil toplum örgütleri ve iş dünyası temsilcilerinin hükümete karşı baskı oluşturmasında öncü bir rol oynamış ve bu grupların tüm haberlerini manşetlerden aktarmıştır.(01.4.1997/Hürriyet)

(31)

Beklendiği gibi 28 Şubat kararlarıyla hükümetin Refah kanadı tam bir abluka altına alınmış ve hükümetin eli kolu bağlanmıştı. Silahsız kuvvetlerin öncülüğünde gerçekleşen postmodern darbenin kaçınılmaz sonucu iktidar değişikliği idi.Çevik Bir’in sivil siyaseti her yönüyle hedef alan açıklamalarıyla koalisyona karşı tehditler devam etti. (01.4.1997/Hürriyet)

(32)

Maşa varken elini yakmamayı öğrenen cuntacılar medyanın gücünden yararlanarak ilk kez postmodern bir darbeyi gerçekleştirmiş oldular. Her türlü uydurma haber ve senaryo ile kamuoyunu yönlendirmeyi başaran darbeci basın, attığı manşetlerle Refahyol hükümetini yıktığını adeta ilan etmekteydi. Böylece Türkiye 2002 seçimlerine kadar sürecek olan askeri vesayet rejiminin parçaladığı siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlarla baş başa

bırakıldı.(26.04.1997/Hürriyet)

SONUÇ

Türkiye’nin darbelerle yüzleşme ve darbecilerden hesap sorma bakımından son on yılda müthiş bir gelişme gösterdiğini söylemek mümkündür. Sivil toplumun iradesini yok sayarak siyasete müdahale eden 28 Şubat postmodern darbesinin aktörleri bugün yargı önünde hesap vermektedir.28 Şubat dönemiyle birlikte yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin açtığı yaralar hala kapanmadığı gibi dönemin cunta özlemcisi gazeteci ve yazarlarından henüz tam olarak hesap sorulabilmiş değildir. Medyanın darbelerdeki rolünü en açık biçimde yansıtan 28 Şubat sürecinde askeri vesayetin gönüllü destekçileri olan diğer aktörler de en az medya kadar sorumluluk sahibidir. Üniversiteler, sendikalar ve devlet sermayesini elinde tutan şirketlerin darbeye giden yoldaki tutumları sayesinde ordu içindeki cuntacı gruplar cesaret kazanmışlardır. Her zaman ifade edildiği üzere siviller gerçekten sivil olmayı başaramadıkları zaman askeri vesayetin egemenliği kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu yüzden sivil siyasetin

(33)

özgürleşmesi ve devletin demokratikleşmesi için en önemli sorumluluk örgütlü sivil topluma aittir. Şu veya bu nitelikteki darbe ve darbe girişimlerinin tekrarlanmaması bakımından sivillerin düşünce ve davranış yapısı her zaman belirleyici etken olacaktır.

Selvet Çetin / SDE Uzmanı

Referanslar

Benzer Belgeler

07.10.2012 TRT’nin Şubat isimli dizisinde televizyon gazetecisi olarak görev yapan Yağmur, dizinin daha ilk.. bölümünde medyanın içinde bulunduğu sorunları

Ocak ayında inşaat sektörü güven endeksi, geçen yılın aynı dönemine göre Konya’da düşerken, Türkiye ve AB-28’de yükseldi.. Böylelikle KOİN’in

Ocak ayında Türkiye genelinden daha iyi performans sergileyen endeks değerinin bir önceki aya göre düşmesinde en çok, gelecek 3 ayda verilecek hizmetlere olan

263 Banka kurmanın teknik koşullarının yeterince gözetilmemesi, teknik, mâli ve etik kısıtların, siyasî ilişkilerle aşılması, Bankalar Yeminli Murakıpları

1980’ler boyunca TÜSİAD’ın ve üyelerinin kendi adına yaptıkları açıklamalar daha çok ikameci bir ekonomiyi terketme, yabancı sermayeyi ülkeye çekme,

Fed Başkanı Jerome Powell’ın açıklamaları ve ABD’de artan tüketici güveni verisi sonrasında dolar kanadında yaşanan kuvvetlenme ile birlikte kurun dün,

denli geniş bir anlamı olduğunu fark ediyoruz. Doğamızın görünmeyen ama çok büyük bir parçasının varlığını ispatlayacağız bugün. Ama havadan sudan bahseder

İhracat performansının küresel dinamiklerle birlikte toparlanması ile dış ticaret açığının 4,15 milyar Dolar tutarında gerçekleşmesi bekleniyor.. Ardından