Bursa' da Dünden Bugüne
Tasavvuf Kültürü-3
BURSA KÜLTÜR SANAT VE
TURİZMV AKFI YA YINLARI BURSA
K.İTAPLIGI:17Bursa'da Dünden Bugüne TasavvufKültürü-3
ISBN 975-7093-15 -7
Birinci Basım
Ekim2004
Y ayına Hazırlayan
Dr. Hasan Basri Öcalan Kapak
Hicabi Gülgen
Baskı
F.Özsan Matbaası
İzmirYolu No:22 ı Beşevier-BURSA Tel: (O 224) 44ı 33 82
e-mail:fozsan@e-kolay.net
••
Açıkhava Tiyatrosu Yanı, Kültürpark-Bursa Tel: (O 224) 234 49 ı2 (3 hat)
Faks. (O 224) 234 49 ı 1 E-posta:info@bkstv.org
MEVLANA'NIN MESNEVİSİNDE AŞK KA VRAMI
Zeynep KÖSE*
Tebliğimizi sırasıyla şu noktaları takiben teşkil etmek istiyoruz.
• Mevl&.ıa'nın yaşadığı dönemde tasavvufyorumu
• Mevlana'nın tasavvufu algılayış biçimi
• Mevlana'nın mutasavvıf ve Sufı olarak profıli
• Mevlana'nın tasavvuf görüşünde aşkın yeri
Tasavvufu;Yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkiyi kavramak ve bunun bilinciyle hareket etmek için güdülen çaba, gidilen yol olarak kabul edersek, bu yolda ilerlerken bazı arıalıtar kavramlar önümüze çıkar.
İnsanın Yaratıcısıyla olan ilişkisini şekillendiren bu kavramlardan biri, hatta en önemlisi "aşk"tır. Aşk kul ile Allah ar asında sonu birliğe ulaşan bir
bağ kurar. Bir çok düşünür ve mutasavvıf aşkı kainatın yaratılış sebebi olarak görür ve aşkı düşünce sistemlerinde merkez noktası olarak alır. Aşkı yaşayan
ve yazan bir çok isim arasında akla ilk gelen isimlerden biri de Hz.
Mevlana' dır. Düşünce dünyasında ve Tasavvuf alanında ismi aşkla beraber
yazılan Mevlana'nın ailesi, doğumu, Anadolu'ya göçü, eğitimi ve Konya'da
Şems-i Tebrizi ile buluşmalarından sonraki geçen süreç birçoklarının
malumudur.1
Temel İslam ilimleriyle temelini attığı; kendinden önceki fikir ve gönül
ustalarının eserleriyle zenginleştirdiği eğitimini tamamlayıp babası Sultan'ul- Ulema Bahaeddin Veled'in bıraktığı kürsüde dersler veren Mevlana'nın hayatı Şems-i Tebrizi ile görüşmeleriyle değişmiştir. Şemsin aşk mektebini
okumuş ondan aşk neşvesi devşirmiştir. O Şems ile tanışmış Şems de onu
aşkla tanıştırmıştır. Bir anlamda sade bir din adamı olan Mevlana'yı
• İslam Felsefesi Bilim Uzmanı
1 Örneğin, bkz. Mevlana Celaleddin, Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Mevlana Celaleddin Rumi
B.Füruzanfer,Giriş Bölümü.
günümüze kadar taşıyan; yalnız kendi devrinde değil, vefatından yüzyıllar
sonra dahi ismini ölümsüzleştiren, yaşadığı topraklarla sınırlı kalmayıp ününü tüm dünyaya duyuran ve Mevlana'yı bütün Dünya mistikleri arasında özel bir yere getiren sebep aşktır.
"Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşkın çocuğuyuz, aşk da bizim annemiz "2
diyen Mevlana'nın tasavvuf anlayışının temel taşı aşktır.
Mevlana'nın tasavvuf anlayışına bakacak olursak, fıkir dünyasında
Eflatun'un izleri göze çarpar. Özellikle metafor tekniğini sikça kullanışı, aşk görüşündeki ortak noktalar Mevlana'nın Eflatun'dan etkilendiğini gösterir.
Bunun yanında başta babası Bahaeddin Veled'in, İbn Arabi'nin Feridüddin-i
Artar'ın ve Senai'nin fıkri ve edebi izleri Mevlana'nın eserlerinde sıkça
hissedilir. Alanının ustası olan isimlerden aldığı eğitimine son şeklini veren isim hiç kuşkusuz Şems-i Tebrizi olmuştur. Şems-i Tebrizi Mevlana'daki mevcut ilmi birikimi ve ilahi sevgiyi aşkın bütünleyici gücü ile birleştiren
ölümsüz bir ruh ve Mevlana'nın ölümsüz eserlerin altında yatan gizemli isim
olmuştur.
..
Tüm eserlerini Farsça kaleme alan Mevlana yazım biçimi olarak da
şiiri tercih etmiştir. Mevlana'nın Farsça yazıp söylemesi onun milliyeti ile ilgili birçok farklı yoruma sebebiyet vermiştir. Fakat kendi eserlerinden de
anlaşılacağı üzere Mevlana Türk'tür.Kaldı ki Mevlana hayatının neredeyse
tamamını Selçukluların başkenti olan Konya'da geçirmiştir.
Mevlana'nın eserleri içerisinde en çok tanınan ve okunan eseri Mesnevi olmuştur. 1258 yılında Mevlana'nın söylemesi, Hüsamettin Çelebi'nin yazıya geçirmesiyle yazılmaya başlayan Mesnevi kendi türünün örneklerinden farklı olarak masa başında değil, günlük hayatın içinde ani ilhamlarla ortaya çıkmıştır. Mesnevi başta Kuran-ı Kerim'den ayetler olmak üzere hadisler, peygamber kıssaları, evliya menkıbeleri, halk masalları ile doludur. Yerine göre alaycı, iğneleyici, yerine göre güldürücü, eğitici, ama hep etkileyici bir anlatım tarzına sahiptir. Mesnevi'nin yüzyıllardır değerini
ve popülaritesini korumasını sağlayan sebepler bununla sınırlı değildir. İçerik olarak birçok konuya değinen Mesnevi eğitici ve düşündürücü yönüyle tasavvufun temel kitaplarından biri olmuştur. Dünya mistisizminde de neredeyse ilk akla gelen kitap yine Mesnevi'dir.
Tasavvufun ana konularından felsefenin temel problemlerine birçok önemli meselede yorumlar ve çözümler bulabileceğimiz Mesnevi'nin asıl çıkış noktası aşktır. Yalnızca aşkı konu alan hikayelerin yanı sıra birçok
2 Mevlana, Rubailer, Çev.M. Nuri Gençosman, M.E.B., Yayınları, İst. 1997, s.49.
hikayenin özü sonunda aşka dayanır. Mesnevi'de aşkı ele almadan önce konuyu daha iyi kavranıak için aşk kavramını ele almamız gerekir. Acaba
Mevlana'nın eserlerinin ana temasını teşkil eden aşk MevHina'nın düşünce
sisteminde ve gönül dünyasında nasıl bir yere sahiptir?
Muhabbetin aşırısı, ifrat derecesinde sevgi3 olarak
tanımlayabileceğimiz aşk, insanoğlunun tarihi kadar, hatta bazı düşünüdere
göre ondan da eski bir geçmişe sahiptir. Hem tarihi hem niteliği bakımından şimdiye kadar sayısız tarifi yapılan aşkın eksiksiz ve tam bir tanımını yapmak mümkün değildir. Ancak tezahürleriyle anlaşılabilir.
Her insanda farklı tezahür etmesi ve soyut bir kavram oluşu, aşkın tanımını daha da zorlaştırır. Aşkı tanımaya çalışırken sebepleri, tecellisi ve
sonuçları ile bir bütün olarak ele almak gerekir. Aşk da sevgi gibi bir duygu ve bu duygunun neticesindeki haldir. Aşık olan kişi tüm dikkatini maşuk
üzerinde yoğunlaştırır. Ve aşk; objesi dışındaki her şeye duyarsız kalır.
Psikologlar, aşkı sevginin var olmasından, sevgilinin yanında olmaktan alınan haz, onunla ilişkide olmanın verdiği doyum ve mernnuniyet4 olarak
yorumlanırken, aşkı sadece iki insan arasındaki duygu bağı olarak kabul ederler. Oysa aşk hali yalnızca ölümlü iki insan arasında kalmaktan öte bir haldir ve aşkın ilahi yönü vardır. Aşkın bu boyutunu sufıler araştırıp yorumlamışlardır. Zira insanlık tarihinden de eski bir geçmişe sahip olan aşk,
çürüyüp yapıldığı elementiere dönecek olan iki insan arasındaki beşeri ilişki değildir. Aşkın timsali, ruhun dünya sevgisinden vazgeçip ilahi sevgiliyle
birliğe ermesidir.
Aşkın ilahi makama ulaşması zamanla olur ve bu noktaya ulaşıncaya
kadar bütün sevgiler, mecazi aşklar bir köprü vazifesi görür. Aşkın özünde sevgi yatar ve insan olmanın temel unsurlarından olan sevgi iyiye, doğruya,
güzele olan meyildir. Bir sevgi objesine karşı duyduğumuz olumlu hislerin tümüdür. Sevgi tasavvufun da özüdür, sevginin neticesi İslam'ın da kelime
anlamı olan teslimiyettir. Mutasawıflar seven kimsenin kendi nefsini değil, sevdiğini ön plana çıkardığı üzerinde ısrarla durmuşlardır, zira seven kimsenin artık sevgiliden başka ehemmiyet vereceği hiçbir obje kalmamıştır.
Gönlünü Allah'a vermiş ve iradesini O'na teslim etmiş olan kişi işte bu noktada aşka ulaşmış, ilahi sevgiliyi bulmuştur.
Mevlana'nın da ulaştığı nokta tam burada kendini gösterir.
Mevlana'nın felsefesinde aşk insanı Tamısıyla buluşturan, ulvi bilince
3 Gazali, İhyau-Ulumu'd-Din, Bedir Yayınlan, Çev: ahmet Serdaroğlu, İstanbul, 1974, C: 32, s. 697.
4 Nathaniel Bronder, Aşkın Psikolojisi, Çev: Koray Duray, Kuraldışı Yay., İstaobul, 1999, s.
59.
eriştiren yegane sebeptir. İnsanın kendi benliğini, çevresini, yaratılış sırrını,
Rabbini idrak edebilmesi için aşk zaruridir. Aşk'tan hareketle varoluşu ve evreni yorumlayan Mevlana aşkı acaba nasıl tanımlıyor?
"Aşk bir denizdir; gökyüzü bu denizde bir köpük.
Aşk Yusuf'un havasına kapılan Züleyha gibi insanı hayran eder.
Gönül/erin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.
Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey ne boşa girer, onda mahvolurdu.
Büyüyüp yetişen nebat/ar, nerden kendilerini canlılara feda eder/erdi?
Ruh nasıl olur da o nefes e feda olurdu, onun esintisinden Meryem gebe kalırdı?5
"Aşk ve inanış, pek kudretli bir sihirbazdır. "6
" ... Din kazancı aşktır, gönül cezbesidir.
Hak ruhuna kabiliyeltir "7
Mevlana'nın gözüyle aşk hayatın devamını sağlııyan sebep olmak
yanında Allah ile kul arasındaki çok özel ve güçlü bağdır. Mevlana imanla
aşk arasında bir bağlantı kurar ve dinin temeli olarak aşkı görür.
Aşkı tanımlarken aşkın vasıflarını da anlatan Mevlana yaptığı
benzetmelerle aşkı somutlaştırarak konuya daha etkileyici bir yorum katar.
"Tövbe bir kurtcağızdır, aşksa ejderhaya benzer.
Tövbe, halkın sıfatıdır, aşksa Tanrı sıfatı.
Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Tanrının vasıflarındandır. "8 Mevlana beyiderinde aşkın Tanrı sıfatlarından olduğunu iddia eder.
Aşkı tanırolarken kişiyi aşka karşı hem bilgili, hem tedbirli kılmak ister.
"Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. O ateşli mumların
aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştan başa nurdur, güzelliktir, hoşluktur, ibadettir. "9
Aşkın gücünü anlatarak aşığın zorlu yollardan geçeceğini hatırlatarak
bu mücadeleye karşı kişiyi uyaran Mevlana, aşkı korkulması gereken bir durum gibi göstermekten de çekinir ve aşkı överek onun güzelliklerini anlatır.
5 Mevlana, Mesnevi, Çev. Veled İzbudak, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1991, C: 5, b: 3853.
6 Mevlana, Mesnevi, C: 5, b: 3259.
7 Mevlana, Mesnevi, C: 2, b: 2602.
8 Mevlana, Mesnevi, C: 6, b: 970.
9 Mevlana, Mesnevi, C:5, b:2188.
"Aşkın sıfatını söylemeye koyulursam yüz kıyamet kopar da yine noksan kalır. Çünkü layarnetin kapacağı bir zaman dünyanın bir sonu vardır.
Fakat Tanrı sıjatına son nerde?
Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı arştan yer altına kadar bütün kainatı kaplar. "10
Mesnevi'de dahi aşkın tanımı bir yere kadar yapılır ve söz tükenince
aşk yine gizemini korur. Tanrı sıfatlarından biri olan aşkın tam tanımı yine
Tanrı'da gizli kalır.
Mesnevi'de aşkın mahiyetine gelince; aşkın mahiyeti aşkın sonsuzluğuyla doğru orantılı olarak sonsuz niteliktedir denilebilir. Ancak
MevHl.na'nın aşk bahsinde öncelikli olarak üzerinde durduğu nokta, aşkın
gücü ve yüceliğidir. Ulvi gücüyle aşk, insan iradesi dışında bağımsız olarak vuku bulur.
"Aşk denizi bir çömlek gibi kaynatır. Aşk denizi !atm gibi ezer, eritir.
Aşk gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar.
Aşk sebepsiz yeryüzünü titretir. "11
Aşk Külli iradenin elinde olduğundan bu güç de Tanrı'nın gücünden gelir.
Aşkın bir diğer özelliği gerçek anlamda yalnızca insana verilmiş bir hal
olmasıdır. Tanrı'nın sıfatlarından olan aşk, kainatta Tanrı'nın halifesi olan insana bahşedilmiştir ve insana bu sorumluluk karşılığında ulvi bir makam
müjdelenmiştir. Mevlana da Mesnevi'sinde aşkın bu yönüne dikkat çeker ve insana ne denli önemli bir sorumluluk altında olduğunu hatırlatır.
"Topraktan aşağı mısın ki? Toprak bile sevgi/iyi bulunca bir bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuşur. "12
Burada toprağın dahi aşkla can bulup yeşerdiğine örnek veren Mevlana
insanın aşkla şereflendiği bilincine vardıktan sonra toprak gibi hayat bulup verimli hale gelmesi gerektiği mesajını veriyor.
"Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanı arar"13
Burada insanoğlunun aşka olan meylinin de insanın aslında olan özlemi, bu özü ararkenki coşkı:ınluğun aşk oluşuna dair imalar vardır. İnsan topraktan yaratılmış olsa da, bu bilgi yalnızca suretle ilgilidir. Mevlana'ya
10 Mevlana, Mesnevi, C: 5, b: 2189.
11 Mevlana, Mesnevi, C: 5, b: 3735
12 Mevlana, Mesnevi, C: 2, b: 73
13 Mevlana, Mesnevi, C: I, b: 4
, ..
göre suretten öteye bakan kişi insanoğlunun özünün aşkta yattığını görür.
Ancak insanın özünü bulması da kolay olmaz. Aşkın bir diğer özelliği de
zorlukları beraberinde getirmesidir.
Aşka düşen kişi belki birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalır ve ancak
sabırla aşk derdine katlanabilir.
"Avlanmaya değer şey ancak aşktır. Fakat o da öyle herkesin tuzağına
düşer mi? "14
diyen Mevlana aşkın değerine değer katarak insanı aşka çağırır. İnsanı bir ağaca benzeten Mevlana insanın Rabbine verdiği kulluk sözünü de ağacın
köküne benzetir. Kökün sağlarnlaşması için de çalışmak gerektiğini söyler. 15 Burada görülüyor ki insanoğlunun Rabbine yakın ve layık olması kolay
değildir. Kulun Rabbiyle arasındaki bağın özü aşktır ve bu bağ kulun da cüz-i iradesiyle aşkı dilemesini, bunu göstermesini gerektirir. Rabbinin vefasına karşılık insan da vefa göstermelidir.
"Dilberler, aşıkları canla başla ararlar. Bütün maşuklar aşıkZara av/anmış/ardır.
Kimi aşık görürse bil ki maşuktur. Çünkü o, aşık olmakla beraber
· maşuk tarafindan sevildiği cihetle maşuktur da.
Susuzlar özlemle su ararlar, fakat su da cihanda susuzları arar. "16 Burada sözü geçen su Tanrı'yı, susuzlar ise kulu temsili etmektedir.
İnsanın aşkı dilemesi ve Rabbine aşık olması Rabbinin iradesiyledir ve aşkta ilk adımı atan, aşkı yaratanın ta kendisi bizzat Tanrı'dır. Aşkı yaratan Tanrı aşkı insana bahşetmiş olmakla yaratılanlar arasında insanı seçmiş demektir.
Aşkın karşılıklı paylaşımında insanın seçilmiş olması Tanrı'nın insanı sevdiğini, sevmek için yarattığını gösterir.
Mecazi aşkta -hem aşık hem maşuk konumunda o Iabilen insan ilahi
aşkla yalnızca aşık konumunda bilinir. Fakat bu noktadan hareketle insan ilahi aşkta da Tanrı tarafından aşka seçilmiş olmakla maşuk konumunda yer
alır. Buna göre kul öğretiimiş olarak Tanrı'yı sever. Felsefe diliyle insan ilahi
-J:iŞ1cta da hem suje hem de objedir
':Xur'an 'da "Onlar Tanrıyı sever/er", sözünü okudun ya, bu söz
"Tanrı da onları sever" sözüne eşittir. "17
14 MevHina, Mesnevi, C: 5, b: 409
15 Mevlana, Mesnevi, C: 5, b: ı ı63
16 Mevlana, Mesnevi, C: ı, b: ı 739
17 Mevlana, Mesnevi, C: 5, b: 2ı84.
118
diyen Mevlana kulun Allah'ı sevınesini, Allah'ın kulunu sevmesine delil tutar ve bu görüşünü Kur'an'dan ayetlerle güçlendirir. Şu halde aşk
bahsinde insan hem suje hem obje konumundadır. Bu da ilahi aşkın diyalektiği dir.
Tanrı suretler yaratarak insanı bir nebze oyalamış, suretle haşır neşir etmiştir. Fakat bu gerçeğin altında yatan sırrı bulan kul, Tanrı'nın güzelliğini vasıtasız seyretmeye layık olmuştur. Tanrı'nın güzelliğini özlemeye layık olmuştur. Tanrı'nın güzelliğini özlemeye ve aramaya meyilli olarak yaratılan
insan, bunun aksini suretlerdeki güzelliklerde arar durur. Bu dünyadaki güzele meylinin özünde Tanrı'yı aradığının belki de farkına varmaz bile.
"Tanrı, kullarıyla beraber olduğunu anlattı, sonra da bu sırrı gönlün aksetsin, bununla kanaat etmesin, bu sırrı araştırsın diye gönlünü mühürledi .. "18
Beyiderinde insanın yaratılış hikayesini ve aşkın sırrını veren Mevlana
insanı ilk ve asıl sevgiliye yöneltir.
"Ey aşık/ar, arı-duru şarap sizindir, size sunulur . Baki olan sizsiniz, beka sizindir.
Ey yüreklerinde aşk derdi olmayanlar, kalkın aşık olun. İşte Yusuf'un kokusu gelmekte, hemen koklayın,o kokuyu alın. "19
"İnsanları aşka çağıran Mevlana aşıkları da Tanrı şarabı ile müjde/er,
aşıkların ölümsüz olacağına dair haberler.verir. Ona göre aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır. Aşıkların şeriatı da Allah 'tır, mezhebi de. "20
Aşıkların Allah'tan bir beklentisi yoktur, her günü, rızkı, gönlü,
Allah'ın elindedir. Sevgisine karşılık olarak Allah ona yeter. Aşkın bu mertebesine ulaşmış kul da iki cihanda Rabbinin sevgisi ve himayesiyle karşılık bulur. Mevlana'ya göre muratsızlık cennete kılavuzdur 21 ve bir adam bir şeyi verdi de muradı o oldu mu, sevgili de muratsız hale gelen aşkına
aşıktır.22
Beyiderinde ilahi aşkın diyalektiğini ele alan Mevlana kulun Tanrı tarafından sevileceğini müjdelemekle insanı bu konuda umutlandırmaktadır.
Alemierin Rabbi olan Allah tarafından sevilmek elbetteki en büyük hediye,
insanın başına gelebilecek en güzel şeydir.
18 Mevlana, Mesnevi, C: 6, b: 4180.
19 Mevlana, Mesnevi, C: 4, b: 849.
20 Mevlana, Mesnevi, C: 2, b: 1770.
21 Mevlana, Mesnevi, C: 36, b: 4446
22 Mevlana, Mesnevi, C: 3, b: 4443
Bu mertebeye ulaştıktan sonra insan daha başka neyi dileyebilir ki?
Yaratılış sırrına vakıf olan ve kendini aşka veren kişinin bu bilince varıncaya
kadar geçirdiği süreç kolay olmamıştır. Nefsi arzularından arınıp saf ve temiz bir kalbe sahip olmak hırstan, öfke ve kinden, kötü ahlaktan uzak bir hale gelmek her kişinin harcı değildir. Aşığın geçirdiği bu zorlu dönemden Mevlana şöyle bahseder;
"Aşık tövbe etti mi, işte o zaman kork. Çünkü aşık ayyarlar gibi darağacında ders verir "23
Aşıklar başlarına her ne hal gelirse gelsin sabredip, aşktan yine vazgeçmezler.
"Ey aşık! Aşıkların hayatı aksindendir. Gönlü gönül vermeden başka
bir suretle bulamazsın. "24
"Ölmeden önce ölünüz" hadis-i şerifinde de geçtiği üzere, kişi fiziki ölüm gelmeden ruhunu olgunlaştırmalı, gönlünü gelir-geçer hevesiere
kapamalıdır.
"Ey ulular, aşıkZara acıyın. Onların şanı, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazır bulunmaktadır "25 ..
Aşıklar için gam ve keder bir sonuç değil, hoşluklara sebep olacak bir vesiledir. Gam ve keder aşklarında samimi olanları ayırır ve yolda kalanlar ilahi aşka ererneden aşktan vazgeçerler. Yolun sonunda varılacak nokta çekilen çileyi unutturacak nitelikte olduğundan gerçek aşıklar hiçbir zaman
şikayet etmez, her an helak olmaya hazır bir hal içindedirler. Bu hal aşkın
~rdiği sarhoşluktur.
Mevlana eserlerinde şarap, saki, kadeh ve sarhoşluk kavramlarını sıkça kullanır. Bu kavramların asıl anlamları değil, mecazi anlamları aşk bahsinde tam da ifadeleri karşılar niteliktedir.
"Aşık daima sarhoştur .... Hasılı küfürden de yücedir o, imandan da"26
"O sarhoşluk, o başlardaki mahmurluk, ne beş vakit/e yatışır, ne beş
yüz bin vakitle"27
Burada sözü edilen sarhoşluk, üzüm sarhoşluğu değil, sevgiliye yakın olmanın verdiği mahmurluk halidir. Muhabbet sarhoşluktur, seven sevgilisini
23 Mevlana, Mesnevi, C: 1, b: 3845
24 Mevlana, Mesnevi, C: 1, b: 1751
25 Mevlana, Mesnevi, C:-5, b: 3547
26 Mevlana, Mesnevi, C: 4, b: 3280
27 Mevlana, Mesnevi, C: 6, b: 2669
120
temaşa etmedikçe ayılmaz ve temaşa anında husule gelen sarhoşluk hali tasvir edilmez denilmiştir.28
MevHina'ya göre aşığın Allah ile yakınlıktan doğan vecd hali ibadetin üstündedir ve muhabbetle varılan en üst noktadır .
. Aşığın geçirdiği hallerden bazıları da kişinin hedefine doğru ilerlediğini ima eden yakınlık hali, kişinin mahiyetini Allah' a benzeyecek
şekilde değiştirdiği aşk hali, korku ve ümit hali, hiçbir şüphenin kalmadığı
itminan hali, birleşme ve güven halidir?9
Aşık ve maşuk arasındaki bağın karşılıklı ve birliğe ulaşan bir mahiyette oluşu şüphesiz yalnızca Mevlana'nın ortaya attığı fikirler değildir.
Fakat aşığın halini ve geçtiği evreleri metafor ve tasvirlerle anlatan Mevlana konuyla ilgili birçok araştırmaya rehber olacak nitelikte bir kaynak sunar.
Bununla birlikte Mevlana'daki aşk bir teerinin değil, tecrübenin sonucunda
ulaşılmış son derece şahsi bir durum olduğu için eleştiriye tabi tutmak doğru
olmaz30•
V ecd halindeyken söylenilen beyitler bize aşığın Tanrı ile birlikteyken
coşkun bir halde olduğunu anlatıyor.
"Tanrı aşkının havasınaraks edenler, ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir halde gelirler.
Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir.? So rm al. Tamamiyi e can olanlara gelince; onları hiç sorma, anlatmaya imkan yok ! "31
Mevlana'nın aniatmada yetersiz kaldığı bu hal kişiye özel olduğundan
çok fazla açığa vurulmaz, gizemini ve bireyselliğini korur zira bu hallerin
anlatılması tasavvuf edebinde hoş karşılanmaz, mahremiyeti ve kudsiyeti vardır. Üstü kapalı anlatımlarla, mecazlarla bahsedilen sufilerin vecd halinde ve sonrasında yaşadıkları onları sıradan insanların ötesinde, bir çok şeyin
idrakma varmalarını sağlar "Tanrı nuruyla ışık/anan, sevgilinin konağını
dolu görür"32 Böylece dış dünyanın şekillerinde oyalanrnaz, fenomenlerin,
görünüşler dünyasının verdiği huzursuzluktan kurtulur ve mutlak varlığın verdiği ilhamla her şeyin manasını anlamaya başlar. İdrakı genişledikçe aşkı
28 Abdulkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, Hazırlayan:Süleyman Uludağ, Dergalı Yay.
İstanbul, 1999
29 A. Rıza Aresteh. Mevlana'nın Kişilik Çözürnlemesi,Çev: Bekir Demirkol, İbralıim Özdemir,Kitabiyat Yay. Ankara, 2000 s. 31.
. 30
M.M. Şerif. İslam Düşüncesi Tarihi. C.3.İnsan Yay. İstanbul. 199l,s.54
31 Mesnevi C:l b:l347
32 Mesnevi C: 6. b: 865
da büyür. Artık her an tanrı ile beraberdir. Canını heveslerden arındırmış
kimse, Tanrı dergahını görür.33
Suretler alemini izlerken her güzellikte Tanrı sanatını görür. Artık onun için her şey Tanrıya götüren bir vesiledir. Her güzellik Hakk'kın gözle görülür bir aynasıdır. Allah Zatı bakımından alemlerden ganidir.
Dolayısıyla,zatı alemlerde görünmez. O'nun alemlerde görünmesi ancak sıfatlarıyla cisimlerin maddelerine zuhuru yönüyledir?4 İşte bu noktada aşkın estetik ve güzellikle olan ilişkisi karşımıza çıkıyor.
"Yaratan/arın en güzeli Allah ne kadar yücedir.35 , Ayetinde de
geçtiği üzere Allah güzelliğin kaynağı, mutlak güzelliktir, var olan bütün güzellikler onun tecielisinden meydana gelmiştir. Allah, yarattıklarını insanın
huzuruna vermiştir ve insanın estetik duygusun uyararak bir değer yargısında bulunmasını istemektedir. Yaratılmışlar içerisinde de insanın özel bir yeri
vardır.
"Muhakkak sizi en güzel şekilde yarattık"36 ayetinden de anlaşılacağı üzere, yaratılmışların en güzeli insandır.
"Allah güzeldir ve güzeli sever" hadisi şerfini yorı.unlarken varolan ortak nokta aynıdır. Buna göre bütün aşkların temeli ve sebebinde güzellik vardır. İlahi aşkta da bu böyledir. Ve Allah'ın sıfatları tecelli ettikçe ilahi aşk
artmaktadır.
"Bundan dolayıdır ki Hakk aşık/arına "Nereye dönerseniz dönün orada O'nun yüzü, O'nun güzelliği vardır" dendi. "Susamış olur da, bir bardak su içerseniz, suyun içinde de Hakkı görürsünüz. "37
Tanrının zatı ile ilgili sınırlı açıklamayla yetinen Mevlana Tanrı ile
yaratılmışlar arasındaki bağdan söyle söz eder.
"Hiçbir mahluk yoktur ki onunla alakası olmasın; fakat babacığım bu alaka anlatılmız, keyfiyetsizdir "38
Burada ilahi aşk dahil sevgi konusunda bir başka kavram karşımıza çıkar. Bu kavram sevginin oluşumunda ve devamındaki süreçte gerekli bir unsur olan bilgidir. Bir şeyi sevebilmeniz için öncelikle onu bilmeniz gerekir.
Aklın düşünme yetisi ve duyguların algılama, gözlemlerne yeteneği ile sahip
33 Mesnevi C: 1 b: 1396
34 Cavit Sunar, TasavvufFelsefesi veya Gerçek Felsefe, Ankara Ünivesitesi İlahiyat Fakültesi Yay. s. 22
35 Kur' an: Müminun, 14
36 Kur' an: Tegabün, 3
37 Mesnevi C: 5, b:3652
38 Mesnevi C. 4, b: 3695
122
olduğumuz bilgi bizi sevgiye taşır.39 MevHina Mesnevi'de sevgi bilgi
ilişkisine değinirken, bilgiyi sevgi objesine duyduğumuz aşkla doğru orantılı
tutar.
Mevlana 'ya göre sevgi bilgi neticesindedir. "Noksan bilgi nerden aşkı
doğuracak ki? Noksan bilgi de aşk doğurur ama o aşk, cansız şeyleredir. 40 Mevlana'da bilgi fenomenini marifet düzeyinde ele alır 13 yy. da
anlamı bilimsel çerçeve içine sıkıştırılan dar bilgi anlayışından farklıdır.
Mistik bir özellik taşıyan marifet bilgisinin merkezi yalnızca akıl olarak görülmez. Akıl kadar kalp demarifet bilgisinin merkezi olarak kabul edilir.
"Gönül ne tarafı işaret ederse beş duyu da eteklerini toplayıp o tarafa gider"41
Mevlana'nın felsefesinde insanın ferdi bilgisi aşk için yeterli değildir
ve insan kendisini Tanrı hikmetiyle tamamlamalıdır.Mevlana'da bilgi sadakat ve ahitle anlam kazanır.Bilgi tek başına yüzeysel kalır fakat aşk bahsinde
kişiyi Tanrıya götüren unsur olabilir.
Aşk gibi ahlak da insana mahsus kavramlardan biridir ve bu iki kavram
arasında da güçlü bir bağ vardır; aşk iyi ahlaka, iyi ahlak da aşka vesile olur ve birbirini tamamlar. Özellikle ilahi aşk için kişinin erdem sayılan davranışları sergilernesi beklenir ve aşk arttıkça aşığın olumlu halleri de artar.
Mevlana da tasavvuf geleneğinde olduğu gibi aşk felsefesinde ahlaka büyük önem verir. Mesnevi insana ahlaklı olmayı öğütleyen hikayelerle doludur.
Helal kazançtan dürüst olmaya, gıybetten dedikoduya kadar ahlakı
ilgilendiren birçok konu Mesnevi'de Tanrı aşkından bağımsız olarak
işlenmemiştir.
Mevlana'ya göre ilim ve hikmet helal lokmadan gelir, aşk ve rikkat helal lokmadan doğar. 42Demek oluyor ki aşk ahlaki bir yaşantının doğal meyvesidir.
Mesnevi'de aşk, insanın geçici bir duygusu değil, belki de tümden onun tanımını verir. Mevlana'ya göre aşkı bilmeyen ve aşık olmayan insan, değil Tanrı'yı, kendini bile bilememiştir. "İman ettim", "ben Allah'a teslim oldum" demek, aşksız bir ifadeden öte gitmezse, bu insanı Tanrı'ya ulaştıramaz. İnsan varlık, bilgi, ahlak ve estetik gibi parçalara ayınlarak tanımlanmaya çalışıldığında, ortada bütünlüklü bir insan ve yekpare bir
39 Bkz. Hüsamettin Erdem. Problematik olarak Din Felsefe Münasebeti Hü. Er Yay. Konya 1999. s. 122
40 Mesnevi C:1, b :3567
41 Mesnevi C:3, b:1619
42 Mevlana, Mesnevi, C:1, b:1644
kainat tasavvuru kalmaz. Mevlana, insanı, onu çepeçevre kuşatan varlık
alemini ve nihayet Tanrı'yı, varoluşsal, epistemolojik, estetik ve etik yönden
anlamlı bir küllilik içinde terennüm etmeye çalışır.
Aşk felsefesi, Mesnevi'nin nirengi noktasıdır. Aşkı anlayamayan,
Mevlana'yı da anlayamaz. Bu, insan-insan ve nihayet insan-Tanrı arasındaki aşkı, dolayısıyla varlığın ve kainatın yaratılış hakikatini gözden kaçırmaktır.
Mevlana'ya göre aşkın tadına varmayan insanın, imanın tadına varması; iyiyi, güzeli ve doğruyu içselleştirmesi uzak bir ihtimaldir.
..
124