• Sonuç bulunamadı

Okmeydanı 'ndan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Okmeydanı 'ndan"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T ü r k l e r d e O k ç u l u k Ve T ü f e k ç i l i k K ü l t ü r ü

B e h ç e t Ü n s a l Ö n s ö z

Okçuluk ve nişancılık, savunma gü-cünün bir hazırlığı idi; ama, estetik duy-gu ve dürtü ile Türk Sanatı ve Süslemesi için de bir uygulama zemini oluşturuyor-du gereç ve araçlarıyla. Bu arada ayrı bir sanat ticaretine yer yoktu. Sanat toplum ve halktan ayrılmış değildi. Spor ve sanat yaşamın-ayrılmaz-bir--parçası, yaşam için-de sürüp giiçin-den bir oyun idi. Bu bir kültür olgusu idi; sporla ve sanatla yaşama kül-türü. Sosyal ve kişisel yaşamın bu kültü-rü. özgün bir disiplin ve ahlâka sahip olan, toplumsal ortam besliyordu.

Aşağıya sıralanan birkaç not bu orta-mı bsliriemekt'adir.

Rekor kıran bir okçuya brövesi (Be-rat) verilmek için gerekli şartlar:

0 — Nişantaşı nın kitabesine ©bced hesabı ile tarih düşürecek, bir mısra di-zacek: edebiyat kültürü,

b — Bu nazım parçasını kaligrafik (Hat) biçimde el yazısı ile yazacak: gü-zel yazı sanatı,

c — Bu yazıyı rekor taşının biçimi-ne göre kompoze ve dekore edecek: süs-leme sanatı,

d — Centilmen (Çelebi) olacak; me-selâ mahallesinde bir büyüğünün elinde taşıdıklarını alıp taşıyacak, onun önüne geçmeyecek: adab-ı muaşeret.

Bunlarla birlikte ata binecek, kürek çekecek ve bütün bunlar gerçekleşince menziltaşı dikilecek. Berat kazanana ve-rilecek ödül gayet sade bir şey olmakta-dır: simli ve ipekli bir bez, en fazla bir at. O k ç u e ğ i t i m i

Yay bilgisi (Kavisname) müellifi Ok-çu (Kemankeş) Mustafa'ya göre:

1 — Öğrenciler yay çekmeye başla-madan önce her sabah avuçlarını beyaz bir mermere vuracaklar, bunu hergün onar onar artırarak yapacaklar, bu böylece 3-4 ay sürecek.

2 — Bir okçu ustası nezaretinde her-gün, sabah namazından sonra, gevşek yay (kepaze) ile idman yapılacak, idmancılar sıraya dizilir ve sağ baştaki 100 defa yay çeker, solundakiler sıra ile aynı işi ya-parlar, bu da günlerce sürerdi.

3 — Bundan sonra katı yay ile çekiş idmanlarına geçilirdi.

Böylece idmanlar 40 günde tamam-lanırdı.

Hünername, Murad I (1326-1389) dev-rinin bir spor gösterisi programını veri-yor (olld I sayfa 83):

Gün I. Okçuluk (Tirendaz!ık), süvari hücumları,

Gün II. Bir çeşit Polo (Çevgenbaz-bk),) ağır topuz atımı,

Gün İli. Cirit atmâk, zırh giydirilmiş kurdu okla vurmak,

Ve bu gösterileri Nakkaş Osman bir minyatürle bize de naklediyor. Bu üç za-manlı resmin, çizim, renk ve kompozisyon sanatına ek olarak dokümanter değeri do konumuz için önemlidir. Y a r ı ş s a h a s ı

Türklerde, bu sahalara Meydan deni-liyor: Güreş sahası = Ermeydanı. Atlı spor sahaları = Gökmeydanlar, Ok saha-sı - Okmeydanı... Ve Ok = Tir, Sehem; Yay = Kavis, Keman; Okçu = Tirendaz, Kemankeş, Tirzen...

Ok, yaydan daha eski bir tarihde görülmektedir; Anadolu'da Altıntepe ka-zısında bulunan ok uçları (M.Ö. VI yy.) demirden, Troida ise (M.Ö. III. bin) daha eski, fakat bronz, ok uçlarl görülmüştür. Okçuluk ve Okmeydanı törelerinin Oğuz-larla Anadolu'ya geldiği anlaşılıyor. Yazık ki Selçuklu spor tesislerine ait henüz bil-gi sahibi değiliz. Ama Osmanlı Türk spor-tif oyunları için yazılı ve çizili vesikalara malikiz. Bugünkü tren istasyonu yerindeki Amasya Okmeydanı ve Gelibolu Okmey-danı, büyük illerde de bu sporun varlığını gösteriyor. Başkent Okmeydsnınin ilki Be-yazıt I (1360-1403) tarafından Bursa'da

te-sis edilmiş, sonra Edirne ve İstanbul'da kurulmuştur.

istenbul Okmeydanı Fatih Sultan Mehmed II (1432-1481) emri ile tesis edil-miştir. Ona bunu hocası Akşemsettin telkin ettiğinden Okmeydanı Fatih'in ilk eseri olmuştur İstanbul'da, sonra Eski Sa-rayı'nı, sonra da Fatih Camiini yaptırmış-tır. Fatih'in Okmeydanı 'ndan günümüzde pek az eser kalmıştır; fakat restitüsyon tasarıları yapacak kadar bilgi malzemesi bulunmaktadır. Kurumun komplekslerine kısaca değineceğiz:

1 — Hünkâr Köşkü (Kasr-ı Hümâ-yûn), buradan Sultan oyunları izler, ba-zen oyuna katılacağı tutar, sonra burada dinlenirdi.

2 — Toplantı ve Tören salonu (Mey-dan odası), burası okçuların mekânı idi. Duvarlarında ve vitrinlerinde ok ve yay-lar, okçuluk monografileri (Risale) ve vakfiyeler ile tüzük ve yönetmelikler (Ka-nunnâme) bulunurdu.

3 — Kurum Başkanlığı (Şeyh Daire-si). burası bir okçuluk enstitüsü (Tekke-Zaviye) idi. Atışların düzenlenmesi, gün-demi, oyuncu sicilleri ve öğretimi bura-dan s&vk ve idare edilirdi.

4 — Hitabet yeri (Minber Sofası), alçak bir platform biçimli, topluluğun bir bir açıklama, nasihat ve dua yeri (Namaz-gâh) îdi. Ayrıca cami ve türbesi de

(2)

var-5 — Tuvalet vs yıkanma yerleri, 6 — Mutfaklar,

. 7 — Hizmetliler koğuş ve odaları, 8 — ıBuz ve kar kuyusu (Karlık), 9 — Kemankeş mezarlığı, vesaire... Bunlar ve atış sahaları büyük bir yer •kaplardı; tam boyutlar: malum değilse de Kasımpaşa tepelerinden Hasköy - Sütlüce kıyılarına kadar inerdi. Asıl Okmeydanı yarış atışı (Menzil) yeri olup, hedef atışı yeşil ağaçlıklar arası yeşil sahalara ya-yılmıştı. Yuvarlak veya oval biçimlerdeki •hedef (Ayine) ler insanlar elinde tutulur veya kavaklara asılırdı. Bugünkü Aynalı Kavak Kasrı, adını aldığı böyle bir sahanın anısını simgeler. Bu kulüplerin 'spor disip-lini ye hiyerarşik düzeni ve sosyal ahlâk yönünden belirgin bir olaya ait bir anek-dot ile bu paragrafı noktalayalım. Zama-nın (1618) Başbakanı (Sadr-ı Âzam) Ke-mankeş Kara Mustafa Paşa birgün Ok-meydanı tekkesine gelir, herkes ayağa kalkar, şeyhler de kalkarak ona doğru yü-rürler, şeyhler başı (Reis-ül Şüyuh) vezire minderini stınar: Paşa Hayır, Vezir-i Âzam Dersaadet'de kaldı, (diye ş eh ad et par-mağıyla istanbul yönünü gösterdikten son-ra) '«benim okçu rütbeme göre yerim ne-resi ise oraya oturanı.> karşılığını verir.

Bugünkü Okmeydanı ve bu s'öhalfflr sportif karakterlerini kaybetmişlerdir. Ye-ni kurulan Spor Akademisi herhalde bu konu üzerine eğilecektir.

R e k o r t m e n a n ı t l a r ı Bir Okçu için, rekortaşi, anıdı dikile-bilmesi için 660 m. (1000 Gez) den

öte-ye atması gerekli idi.

Onoe, rüzgâr esintisine göre atış is-tikameti tayin edilerek, atışın başlama noktasına bir taş (ayaktaşı), sonra, okun vardığı noktaya bir anıdtaş (Menziltaşı) dikilirdi. Bunlar Mezopotamya stellerin-den yüksek, Mısır 'obelisklerinstellerin-den daha küçük boyda idi, 3-5 adam boyunda. Re-kortmen, Yaratan'm adıy!a (Ya Hak) ses-lenip yayını çekerdi: bugünkü karate-cilerin narası gibi, bu atıcının ok ile ru-hunu birleştiren psikolojik bir konsant-rasyona geçmesini sağlardı. Ayaktaşı, Os-manlı ş&bskelerinin babalarını andıran al-çak ve yıidızvâri köşeli; rokortaşı, dört-gen pitye veya Cretan kolonlar stilinde ya da levha biçiminde ve yüksek olurdu. Bu yarışlar, sahalarda gelişmiş o!:çu kişiler, sanatçılar, vezirler ve sultanlar arasında .oiuşurdu:

Orhan Gazi '(1288-1560), yetmişinde hala ok atardı.

Beyazıt il (1452 - 1512), hem keman-keş ve hem ok yapımcısı idi. Amasya Ok-meydanında, Sancak Bey'i iken sporcu ye-'Mahmud II (1784 - 1839), bir kaç re-kortaşı vardır, en son 830 m'yi bulmuş-Sadr-ı Âzam'ların çoğu okçu idi. Ke-mankeş Kara Mustafa Paşa'nın spor ve devlet hiyerarşisini karıştıran kişilere iyi bir ders verdiğini yukarıda gördük.

'Şeyh Hamdullah, hat sanatı ustası (Reis-ül Hattatın) ve de Okçular Klübü Başkanı (Reis-ül Şüyıih) idi, istanbul

Okmeydanı'ndaki menzil . anıdının 'tarihi 1505 (911) dht

Ve Tozkoparan İskender, Bursa'dan istanbul'a transfer olmuş bu yiğitln Ak-deniz seferlerinde oklarından kimse kur-tulamamıştır. 'Birgün eline Tozlu nam bir yay verirler, kabzasını öyle sıkmış ve ya-yın parçaları avucu içinde kalmış ora ki, , ona Tozkoparan (demişler. Tozu dumana katan şampiyonumuzun rekortaşı İstanbul .Okmeydanı'nda idi.

Geç XVII. yy. da fitilli ve çakmaklı tüfekler ile atış, ok atıcılığının yanında moda oldu. Tüfek atıcıları (Tüfekendâz) sahası DikiIitaş-l hl amur-Nişantaş yeşilala-nın çevreliyor idi. İçi su dolu (testileri he-def olarak nrişanlarlarmış, onun için bu re-kor taşlarına (Nişantaşı) adı verilmiştir. Selim III (1761 - 1807), halk ve or-duyu nişan sporuna teşvik için Teşvikiye yamaçlarında atış talimleri yaptırırdı. İhla-mur üstü ilk seddeki anıdtaş (1790) onun-dur, 1263 adımdan (750 m.) destiyi vur-muştur.

Mahmut II (1784 - 1839) Kemankeş ve Tüfekendâz idi, hem de Hattat. Atıcı ve yazıcı beraberliği onun kişiliğini de kapsamıştır. Bursa Ulu Camiinde sülüs ve İstanbul Yıldız Camiinde Celi yazı lev-halarının sanatçısıdır. Ihlamur Sed II deki 'iki taş levha da onun spor anıdıdır.

Bu başarılar, görüldüğü gibi, yaşamın ortasında Halk - Devlet ayrılmazlığı ile sağ-lanmıştır.

Ok k ı l ı f l a r ı n d a s ü s l e m e s a n a t ı

. Ok mahfazaları .= Ok kandili... Ok ve yay kılıfı (Gılaf) = Salak. Ku-bur, Torba...

Birincisinin malzemesi ahşaptır, üze-ri kaplamalı sedef kakmalı olur, kaplum-bağa kabuğu veya fildişi mozaylk ile de-kore edilir (XVI. yy.); veya meşin üzeri-ne sırmalı iplik (Kılaptan) ile işleme ya-pılır, ya da tahta 'üzerine lake Türk çiçek-leri ile donatılırdı (XVII-XVIII. yy.).

Yaylar altın işleme (Halkâri ve Tez-h'rb) ile dekoredir; kılıfları, sahtiyan deri üzerine ipek kaplama ve sırma işleme, al-tın yuvalar içinde yskut-zümrüt-elmas ta-şından dekoratif motifler içerirdi. Murad IV (1612 - 1640) için yapılan böyle müstes-na biçimde süslenmiş bir okluk TSM. de gözleri kamaştırmaktadır.

Ve Karlsruhe Müzesinde Türk gani-metleri sergisi (1955), Türk sanatımdan etkilenme ve ona bağlantının Avrupa ça-pında bir anlam taşıdığını göstermiştir. Sergideki eserler Viyana, Münih, Paris, Amsterdam'dan getirilmişti. Böylece Vi-yana Moskova ve istanbul (TSM) müze-ierindeki dünyaca ünlü eserlerin, Avrupa-nın hiçbir yerindeki benzerleri ile mu-kayese edilemiyecek kadar, önemli bir seieksiyon olduğunu ortaya koymuştur

(3)

bu sergi. Karlsruhe Müzesi Direktörlerin-den Dr. Rudolf Sohneı'lbach bu eserlerin sunuş yazısında diyor ki «Bu «ergide su-nulan resimlerin hemen hemen yarısı ilk •kez sunulmaktadır. Türk sanatında büyük bir rolü olan ornömanlar burada ön plân-da yeralmıştır. Ancak bugün bu silâhlar bir savaş aracı olmaktan çok birer Os-manlı sanat eseri olarak değer taşırlar.»

' Konumuzla ilgili, buradaki sCyajh beyaz iki klişe müzenin bu böi'ümünden alın-Blrlel XVII. yy. sonuna ait bir yay ve ok kılıfıdır; mavi sahtiyan zemin üzerinde sarı ipek astarlı bitkisel ornömanlar aitın suyuna batırılmış gümüş telle işlemelidir, ortalarında bulunan yaprak ve lâleler gü-müş plakadır. Kavisli biçirnir,in boyunca sıralanmış yıldızlar da gümüştendir. Boyu 54 ve eni 26 santimdir. (İnv. Nr. D 95).

Diğeri UJLAKI'nın müzeyyen okluğu madalyon detayıdır; zoomorfoloji'k Türk süsleme motifleri ile dekupe ve grave, altınsuyuna batırılmış, gümüş levhadan imal edilmiştir; bu takılar mavi keten astarlı mat yeşil deri üzerine perçinlen-miştir. Bu kompozisyonun orta madalyon çemberi gümüşten olup, üzerinde latince yazı.'ar sahibini simgelemekte ve tarihini vermektedir (1627). Ger&k malzeme ve teknik, gerakse dekor ve kılıf formu, ok-lar </e yayla tam bir uyuşum halindedir, 76 cm. boyunda ve 34 cm. emindedir. (Inv. Nr. D 91).

Bugün KM. Yöneticisi olan (1978) Prof, Ernst Petrasch ise şöyle üşmekte-dir: «Muhteşem Süleyman'a elçilik eden Baron Busbeok, Türk eyerleri vo şakrak-ları (yani eyer örtüleri) üzerine işlenmiş değerli taşları ve altın süslemeleri göz kamaştırıcı olarak nitelemektedir. Türk-lerin kendiTürk-lerine özgü ulusal sanatları her alanda bütün Balkan ülkelerini olduğu ka-dar Avrupayı da etkilemiştir. Örneğin Macar - Çardaş dansındaki çömelip ayak-ları İleriye geriye atarak yapılan figür Türk'lerin Yay kurarken yaptıkları bir ha-reketi canrandırır. xvı.-xıx yy. Avrupa'da Türk modasının egemen olduğu yüzyıllar-dır. Bizim müzedeki eyer takımları sanat değerleri yönünden eşsiz kalitedirler. Si-lah ve eyer süslemeleri üzerinde hepsi az veya çok stilize kakmalar ve işlemeler Türk Sanatının soyut ve gerçek doğa ara-sında kurulu o eşsiz denge duygusunu sergilemektedir. Bütün Sanat

Tarihçileri-nin ortak kanısınca insan Türk silahları-na bakınca bunların öldürücü araçlar ol-duğunu unutuverir; bunlarda çağının yük-sek Teknolojisiyle karma eşsiz Türk Sa-nat gücünü gözetler. Müze kataloğundan alınan resimdeki çakmaklı bir tüfek süsle-melerinin açıkladığı da budur işte. Mercan ve değerli taşlar (mücevher) ile süslü bu murassaa eser xvıı. yy. sonlarına aittir; tüm uzunluğu 132 ve tüfek boyu 90,5 san-tim ve çapı 11,5 sansan-timdir (Inv. Ns\ G. 436). Süsleme motifleri arasında görülen lâle için Prof. li. Petrasoh şunları söyle-mekte: «Busbeck Baronu, bilindiği gibi, lâle ve leylak çiçeğini Türkiye'den Avru-pa'ya getiren kişidir. Lâle çiçağinin Türk-çe asıl adı olan Tulpa bütün yabancı dil-lerde kullanılıyor da Türk'ler kendi dilleri-ni bırakıp farsçasını kullanıyorlar.»

S o n S ö z

ıBugürtkü Okçuluk Federasyonumuz Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü için-dedir. Başta istanbul Bölgesi olmak üzere çeşitli illerde ajanları vardır ve Uluslar-arası Okçuluk Federasyonu'na (FİTA) bağ-lıdır.

Fakat artık menzil atışı yerine hedef atışı yapılmaktadır. Hedef atışı erkekler için 30-50-70-90 m. ve kadınlar için 30-50 60-70 m. dir. Her hedefe 36 ok atılır, top-lam 144 atışta ençok puan alan yarış bi-•rinoisl olur.

Yeni ok ve yay ölçüleri eskilerden farklıdır. Yay çekiş gücüne göre (kadın, erkek, yaş ve kolun çekiş uzunluğu) yay ve ok kullanılması gerekmektedir.

Şimdi Ulusal yarışmalarda dersçe a-lan Hattatoğlu gibi okçularımız bulunduğu gibi, Avrupa gençler birincisi (1962) Yü-cel Cavksytar (15 yaş) gibi Paris'teki 100. Avrupa okçuluk yarışmasında, 4 hedefte de birinci olarak rekor kıran gençleri-miz de vardır; nihayet Adana Şehir Sta-dında dört gün sürdürülen Türkiye okçu-luk yarışmaları süresince 1106 puan top-layan Kemaf Erer Türkiye rekortmeni ol-muştur (1979).

Bugün tatmin olmayan benliğimiz da-ha çok sanat tarihimizle gurur duymakta-dır. El sanatlarımızın her bölümündeki gibi ok atan eller kendi aracını da, süslemesi-ni de, yazısını da yapan eller idi; bu el-lerde yalnız kuvvet değil, sanat da zana-at da bir kudret oluyordu. Ondan okçular 'içinde aynı zamanda büyük hattat da

çıka-şekil 3 biMyordu. Böylece zanaat ve sanat ya-şami'a içiçe ve yaşemın bir parçası idi, bir geçim aracı değildi. El'in yerini makine alınca sanat yaşamdan soyutlandı, ekono-mi inkîlâbı da yaşamdaki krizleri artırdı. Bugün bırakın yazmayı çizmeyi, Okçumu-zun yayı bile Avrupa fabrikalarından geli-yor, hem de pahalıya. Bundan olacak, bu spora ait halk sanatı da darmadağın oldu, yerini başka yenilikler aldı. Fakat, modern yaşam ile modern sanatın barışması hâlâ gerçekleşemedi.

Referanslar

Benzer Belgeler

Smaç servisi genelde uzun boylu s›çra- mas› iyi olan ve fizik gücü çok yüksek oyuncu- lar kullan›yor.. Ama bu özelliklerin yan›nda, as›l önemli olan smaç servisi atan

Ama Günefl enerjisiyle çal›flan oto- mobillerin yavafllamak için normal otomobillere göre daha az güce ihtiyac› oldu¤u için frenler daha küçük. Bunlardan baflka bisiklet

“Şiirin ilkeleri” için üstad şöyle der: “İlkeler, sanatı sadece öz sampta şiirin konusuna bakarak değerlendirmek iste­ yenlerin yanlış görüşlerine

Necmeddin Kubra’ya ait yazılan yazılar ilk nazariyecilerin eski tasavvuf ile İbn-al- Arabi ve seleflerinin daha uygun selefleri arasında bir intikal teşkil etmektedir.

Olayın haber olarak verilmesi yalnız- ca intihar eden kişi açısından değil, geride kalan yakınları açısından da önem- li olumsuzlukları beraberinde getirebilir.. Anne,

Kaldırımlarda kullanılan irili ufaklı parke taslarından köprü ayağının dibine kurdu ğu ve 3 yıl yaşama mücadelesi verdiği derme çatma barakasını yıkmak için

Fakat bunun için hemen bir faaliyete geçmişler, Fran­ sız yemeklerini İngiltere’de, İsviçre’de ta­ nıtmak için çok çeşitli sergiler düzenle­ mişler,

The CHA2DS2-VASc risk score is a cheap and easy scoring system that is calculated by assigning a score of 1 point for each of the following conditions: congestive heart