• Sonuç bulunamadı

EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM, KÜLTÜR ve DEMOKRASİ

MODERN ÇAĞDA DEMOKRASİ

(2)

DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ VE DEMOKRASİ KAVRAMI

Eski Yunanca kaynaklı ‘demokrasi’ kavramı, halk anlamına gelen

demos ile iktidar ve yönetim anlamına gelen kratia sözcüklerinin

birleşmesinden oluşmuştur. Kavramı ilk olarak M.Ö. 5. yy’ da

Yunanlı tarihçi Heredot kullanmıştır. Dolayısıyla demokrasi

denilince halk iktidarı, halkın yönetimi anlaşılmaktadır.

(3)

DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ VE DEMOKRASİ KAVRAMI

Kavrama siyasal bir içeriğin verilmesi ve ilkelerinin

açıklanmasında görüş birliğinin olmaması demokrasinin tek bir

tanımının yapılamamasında etkili olmuştur. Çünkü bütün siyasal

sistemler demokratik nitelikte olmasalar da kendilerinin

demokratik olduğu iddiasındadır. Demokrasiden söz edildiğinde

batı tipi, çağdaş ve çoğulcu demokrasi anlayışı akla gelmelidir.

(4)

Demokrasi kavramının tanımlarından bazıları:

Demokrasi,

- her şeyden önce siyasal otoritenin halka ait olduğu siyasal rejimdir.

- bireyin siyasal iktidara karşı tavır almasına olanak tanıyan rejimdir.

- siyasal iktidarın bireysel özgürlükler yoluyla sınırlandırılabildiği rejimdir.

(5)

Demokrasi baskıcı (otoriter ve totoliter) olmayan her türlü rejimle bağdaştırılabilmektedir. Hatta baskıcı ve doğası gereği demokratik olması olanaklı olmayan rejimlerin de demokrasi tanımı altında verildiği görülmektedir.

Günümüzdeki anlayışa göre, ‘insan onurunu esas alan ve bunun

gerçekleştirilmesi için kurum ve kuralları oluşturulmuş

rejimlerin demokratik olduğu’ söylenebilir.

(6)

İnsan onuru kavramı günün koşulları, gelişimi ve değişimine bağlı olarak sürekli bir biçimde değiştiğinden, demokrasi kavramı durağan bir kavram değildir.

Demokrasi bir ülküyü belirtir, bu ülkü insan onuruyla uyum içinde

olmalı ve günün koşullarına uygun olarak yenilenip

geliştirilmelidir. Bu çerçevede bir ülkenin demokratikliği,

demokrasi yolunda kat ettiği yol, deneyim ve uygulamalara göre

belirlenir.

(7)

Çağdaş bir demokratik sistem, 17. ve 18. yüzyıllardaki

gelişmelerin bir ürünü olsa da Antik Yunan ve Roma

düşüncesinden çok şey almıştır. Demokrasi düşüncesinin

tarihçesi İlk Çağ’daki Yunan Uygarlığına değin uzanır. Dönemin

düşünürleri egemenlik kavramının kaynağından söz etmişler ve

yönetim (devlet) biçimlerini yöneticilerin sayısına göre

sınıflamışlardır.

(8)

Demokrasinin klasik modeli, Eski Yunan uygarlığı döneminde,

tipik örneğini Atina yönetiminin oluşturduğu şehir devletlerine

(polis) dayanır. M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda Atina’da işleyen

doğrudan demokrasi, genellikle halk katılımının yegane ideal

sistemi olarak gösterilir. Sistemde dikkat çekici olan, Atinalı

yurttaşlar arasında zenginlik ve servet açısından büyük

farklılıkların olmasına karşın; bu ekonomik eşitsizliğin siyasal

eşitsizliğe neden olmamasıdır.

(9)

Çağdaş demokrasinin oluşmasında 17. yüzyılın aydınlanma düşüncesi ile reform hareketlerinin etkileri açıkça görülmektedir.

İnsanın aklını kullanarak doğaya egemen olabileceği, bireylerin

kendilerini köle eden doğal ve sosyal çevreyi değiştirebileceği

anlaşılmış, insanların kendi kendilerini yönetebilecekleri inancı

güçlenmiştir.

(10)

Demokrasi düşüncesinin temelinde rıza ve sözleşme kavramları önemli bir yer tutar. Bu anlamda yönetimi insanların rızasına tabi kılan ilk düşünür Hobbes’tur. Hobbes’e göre insanlar, kargaşa ve düzensizlikten kurtulmak için aralarında anlaşarak devleti kurmuşlardır. Düşünür, devleti, insanların rızasına dayandırmaktadır.

Locke da devleti sözleşmeye dayandırmaktaydı. Hobbes, devleti rızaya dayandırmakla birlikte; devletin düzeni sağlamak için sınırsız bir yetki kullanabileceğini kabul ediyordu. Toplumsal çatışma ve kargaşa ancak devletin müdahalesi ve sınırsız yetki kullanmasıyla çözümlenebilir.

(11)

Locke ise insanları olumlu yönleriyle ele alıyordu. Düşünüre göre;

insanların yaşama, özgürlük ve mülkiyet gibi temel hakları bulunmaktadır.

Locke’ a göre bireyler, devlet ile sözleşme yaparak bu hakların korunmasını istemektedirler. Bunun karşılığında da bireyler, yönetimin otoritesine uymayı kabul etmektedirler. Devletin sözleşmeye uymadığı durumda bireyin de otoriteye uyma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır. Böylece Locke, bireye, devlete karşı direnme hakkını tanımıştır. Ayrıca Locke, iktidarın otoritesini kötüye kullanmasının önlenmesi için kuvvetlerin birbirinden ayrılması gerektiğini vurgulamaktadır.

(12)

J.J. Rousseau bu bağlamda yöneticiler ile yönetilenler arasında

bir bağ kurmaya çalışır. Bu bağı, ‘toplum sözleşmesi’ ve ‘genel

irade’ kavramlarıyla açıklar. Sözleşmenin tarafları olan yönetenler

ve yöneticiler her iki taraf için de ortak olan kamu yararı

kavramında birleşmektedir.

(13)

John Stuart Mill ise hoşgörüyü vurgulayıp çoğunluğun egemenliğinden bireyi ve azınlığın korunmasını ön plana çıkararak günümüz demokrasi anlayışına önemli katkı sağlamıştır.

Demokrasinin temeli olarak bireyin özgürlüğüne vurgu yapar.

(14)

Günümüz demokrasisinin gelişmesinde önemli rol oynayan bir diğer düşünür bireyden çok toplumu öne alan Montesquieu’dur.

Ona göre toplum, bireyler toplamı olmaktan çok farklı çıkar

grupları toplamıdır. Bu nedenle iktidarın gücünü genişletme

isteğinde despotizm tehlikesi vardır. Dolayısıyla özgürlüğün

sağlanması, iktidarın bölünmesi ve güçlerin birbirini

denetlemesiyle olanaklıdır.

(15)

Demokrasinin son iki yüzyıllık tarihi

S. P. Huntington bu dönemde yaşanan iniş çıkışları üç dalga olarak adlandırmıştır.

İlk demokrasi dalgası 1820’lerde Amerika Birleşik Devletlerinde seçme hakkının genişlemesiyle başlamış, ve 1926’ya değin devam etmiştir. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra 29 demokratik ülke ortaya çıkmıştır. Bunu 1922’de (ikinci demokrasi dalgası) İtalya’da Mussoli’nin iktidara gelmesiyle başlayan ters yönde bir dalga izlemiştir.

1942 yılına gelindiğinde dünyadaki demokratik ülke sayısı 12’ye düşmüştür. 2.

Dünya Savaşı’nın Müttefiklerin zaferiyle sonuçlanması yeni bir demokrasi dalgasını başlatarak dünya üzerindeki demokratik ülke sayısını 1962’de 36’ya yükseltmiştir.

Ne var ki bunu daha az etkili ikinci bir ters dalga izlemiş ve demokratik devletlerin sayısını bu kez de 30’a indirmiştir. Bu ters dalga da 1970’lerin ortalarına kadar sürmüş, son 30 yıldır dünya üçüncü bir demokrasi dalgası yaşamaktadır.

(16)

Çağdaş bir toplumun en önemli göstergeleri arasında;

- yerleşmiş bir demokrasi,

- gelişmiş bir insan hakları mekanizması,

- çoğulcu bir anlayış ve uyuşmazlıkların barışçıl yollarla

çözülmesi yer alır.

(17)

Farklı şekillerde tanımlanabilen demokrasi, en basit şekliyle “halkın, halk tarafından halk için yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.

• İnsan hakları; temelde insanlık onurunu korumayı amaçlayan, insan olması nedeniyle herkesin sahip olduğu vazgeçilemez ve devredilemez evrensel haklardır.

• Çoğulculuk; çeşitli düşünce ve eğilimlerin değerli kabul edildiği, korunması gerektiği ve temsil edilme hakkına sahip olduğu kabul edilen bir anlayıştır.

• Uyuşmazlık ise basit bir fikir ayrılığından şiddet içeren eylemlere kadar bir dizi durum, olay, süreç ve fiilleri kapsar.

Literatürde bu üç kavramın varlığının kültürel olduğu ileri sürülse de tecrübeler göstermiştir ki eğitim, bu kavramların bir toplumda gelişmesinde ve yerleşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

(18)

Bir ülkede demokrasinin işleyebilmesi için yönetim sisteminin demokratik olması yetmez, onu yürütecek insanların demokrasinin gerektirdiği bilgi, değer, tutum ve becerilerle donatılmış olması gerekir. Demokratik bir toplumda vatandaş;

sahip olduğu bilgi, beceri, değer ve tutumları eleştirel bir bakış

açısıyla gözden geçiren, kararlarına bu eleştirel düşünme

süzgecinden geçen doğru bilgilere dayalı olarak akıl yürütme

sonucunda ulaşan, katılımcı, aktif, özgür ve özerk olmalıdır.

(19)

Toplumda demokrasinin yerleşebilmesi ve gelişebilmesi, o toplumdaki insan davranışlarının örüntüsü olan kültürün demokratikleşmesini zorunlu kılmaktadır. Demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi, demokratik kültürün ailede, okulda, çevrede ve toplumda yaşanmasıyla mümkün olur. Peki aile, okul, çevre ve toplumda bu demokratik kültür nasıl yerleşip gelişecektir? Aile ve medya gibi kurumların demokratik bir kültürün oluşmasında katkısı olmakla birlikte, okulun bu sürece katkısı oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Okullar, öğrencilere demokratik kültürün gerektirdiği ortak bilgi, beceri ve değerleri sunarak onların demokratik sürece daha aktif katılan bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olur.

(20)

DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ VE DEMOKRASİ KAVRAMI

Eski Yunanca kaynaklı ‘demokrasi’ kavramı, halk anlamına gelen

demos ile iktidar ve yönetim anlamına gelen kratia sözcüklerinin

birleşmesinden oluşmuştur. Kavramı ilk olarak M.Ö. 5. yy’ da

Yunanlı tarihçi Heredot kullanmıştır. Dolayısıyla demokrasi

denilince halk iktidarı, halkın yönetimi anlaşılmaktadır.

(21)

Kavrama siyasal bir içeriğin verilmesi, ve ilkelerinin

açıklanmasında görüş birliğinin olmaması demokrasinin tek bir

tanımının yapılamamasında etkili olmuştur. Çünkü bütün siyasal

sistemler demokratik nitelikte olmasalar da kendilerinin

demokratik olduğu iddiasındadır. Demokrasiden söz edildiğinde

batı tipi, çağdaş ve çoğulcu demokrasi anlayışı akla gelmelidir.

(22)

Demokrasi kavramının tanımlarından bazıları

• Demokrasi her şeyden önce siyasal otoritenin halka ait olduğu siyasal rejimdir.

• Demokrasi, bireyin siyasal iktidara karşı tavır almasına olanak tanıyan rejimdir.

• Demokrasi, siyasal iktidarın bireysel özgürlükler yoluyla sınırlandırılabildiği rejimdir.

• Demokrasi, iktidarı elinde bulunduranların seçimle işbaşından uzaklaştırılmalarını ve iktidarın bazı şeyleri yapmamasını güvence altına almayı amaç edinen rejimdir.

(23)

Demokrasi baskıcı (otoriter ve totoliter) olmayan her türlü rejimle bağdaştırılabilmektedir. Hatta baskıcı ve doğası gereği demokratik olması olanaklı olmayan rejimlerin de demokrasi tanımı altında verildiği görülmektedir. Günümüzdeki anlayışa göre, ‘insan onurunu esas alan ve bunun gerçekleştirilmesi için kurum ve kuralları oluşturulmuş rejimlerin demokratik olduğu’

söylenebilir.

(24)

İnsan onuru kavramı günün koşulları, gelişimi ve değişimine bağlı

olarak sürekli bir biçimde değiştiğinden, demokrasi kavramı

durağan bir kavram değildir. Demokrasi bir ülküyü belirtir, bu

ülkü insan onuruyla uyum içinde olmalı ve günün koşullarına

uygun olarak yenilenip geliştirilmelidir. Bu çerçevede bir ülkenin

demokratikliği, demokrasi yolunda kat ettiği yol, deneyim ve

uygulamalara göre belirlenir.

(25)

Çağdaş bir demokratik sistem, 17. ve 18. yüzyıllardaki

gelişmelerin bir ürünü olsa da Antik Yunan ve Roma

düşüncesinden çok şey almıştır. Demokrasi düşüncesinin

tarihçesi İlk Çağ’daki Yunan Uygarlığına değin uzanır. Dönemin

düşünürleri egemenlik kavramının kaynağından söz etmişler ve

yönetim (devlet) biçimlerini yöneticilerin sayısına göre

sınıflamışlardır.

(26)

Demokrasinin klasik modeli, Eski Yunan uygarlığı döneminde,

tipik örneğini Atina yönetiminin oluşturduğu şehir devletlerine

(polis) dayanır. M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda Atina’da işleyen

doğrudan demokrasi, genellikle halk katılımının yegane ideal

sistemi olarak gösterilir. Sistemde dikkat çekici olan, Atinalı

yurttaşlar arasında zenginlik ve servet açısından büyük

farklılıkların olmasına karşın; bu ekonomik eşitsizliğin siyasal

eşitsizliğe neden olmamasıdır.

(27)

Çağdaş demokrasinin oluşmasında 17. yüzyılın aydınlanma düşüncesi ile reform hareketlerinin etkileri açıkça görülmektedir.

İnsanın aklını kullanarak doğaya egemen olabileceği, bireylerin

kendilerini köle eden doğal ve sosyal çevreyi değiştirebileceği

anlaşılmış, insanların kendi kendilerini yönetebilecekleri inancı

güçlenmiştir.

(28)

Demokrasi düşüncesinin temelinde rıza ve sözleşme kavramları önemli bir yer tutar. Bu anlamda yönetimi insanların rızasına tabi kılan ilk düşünür Hobbes’tur. Hobbes’e göre insanlar, kargaşa ve düzensizlikten kurtulmak için aralarında anlaşarak devleti kurmuşlardır. Düşünür, devleti, insanların rızasına dayandırmaktadır. Locke da devleti sözleşmeye dayandırmaktaydı. Hobbes, devleti rızaya dayandırmakla birlikte; devletin düzeni sağlamak için sınırsız bir yetki kullanabileceğini kabul ediyordu. Toplumsal çatışma ve kargaşa ancak devletin müdahalesi ve sınırsız yetki kullanmasıyla çözümlenebilir.

(29)

Locke ise insanları olumlu yönleriyle ele alıyordu. Düşünüre göre;

insanların yaşama, özgürlük ve mülkiyet gibi temel hakları bulunmaktadır.

Locke’ a göre bireyler, devlet ile sözleşme yaparak bu hakların korunmasını istemektedirler. Bunun karşılığında da bireyler, yönetimin otoritesine uymayı kabul etmektedirler. Devletin sözleşmeye uymadığı durumda bireyin de otoriteye uyma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır. Böylece Locke, bireye devlete karşı direnme hakkını tanımıştır. Ayrıca Locke, iktidarın otoritesini kötüye kullanmasının önlenmesi için kuvvetlerin birbirinden ayrılması gerektiğini vurgulamaktadır.

(30)

J.J. Rousseau bu bağlamda yöneticiler ile yönetilenler arasında

bir bağ kurmaya çalışır. Bu bağı, ‘toplum sözleşmesi’ ve ‘genel

irade’ kavramlarıyla açıklar. Sözleşmenin tarafları olan yönetenler

ve yöneticiler her iki taraf için de ortak olan kamu yararı

kavramında birleşmektedir.

(31)

John Stuart Mill ise hoşgörüyü vurgulayıp çoğunluğun egemenliğinden bireyi ve azınlığın korunmasını ön plana çıkararak günümüz demokrasi anlayışına önemli katkı sağlamıştır.

Demokrasinin temeli olarak bireyin özgürlüğüne vurgu yapar.

(32)

Günümüz demokrasisinin gelişmesinde önemli rol oynayan bir diğer düşünür bireyden çok toplumu öne alan Montesquieu’ dur.

Ona göre toplum, bireyler toplamı olmaktan çok farklı çıkar

grupları toplamıdır. Bu nedenle iktidarın gücünü genişletme

isteğinde despotizm tehlikesi vardır. Dolayısıyla özgürlüğün

sağlanması, iktidarın bölünmesi ve güçlerin birbirini

denetlemesiyle olanaklıdır.

(33)

Demokrasinin son iki yüzyıllık tarihi

S. P. Huntington bu dönemde yaşanan iniş çıkışları üç dalga olarak adlandırmıştır.

İlk demokrasi dalgası 1820’lerde Amerika Birleşik Devletlerinde seçme hakkının genişlemesiyle başlamış, ve 1926’ya değin devam etmiştir. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra 29 demokratik ülke ortaya çıkmıştır. Bunu 1922’de (ikinci demokrasi dalgası) İtalya’da Mussoli’nin iktidara gelmesiyle başlayan ters yönde bir dalga izlemiştir.

1942 yılına gelindiğinde dünyadaki demokratik ülke sayısı 12’ye düşmüştür. 2.

Dünya Savaşı’nın Müttefiklerin zaferiyle sonuçlanması yeni bir demokrasi dalgasını başlatarak dünya üzerindeki demokratik ülke sayısını 1962’de 36’ya yükseltmiştir.

Ne var ki bunu daha az etkili ikinci bir ters dalga izlemiş ve demokratik devletlerin sayısını bu kez de 30’a indirmiştir. Bu ters dalga da 1970’lerin ortalarına kadar sürmüş, son 30 yıldır dünya üçüncü bir demokrasi dalgası yaşamaktadır.

(34)

Çağdaş bir toplumun en önemli göstergeleri arasında;

- yerleşmiş bir demokrasi,

- gelişmiş bir insan hakları mekanizması,

- çoğulcu bir anlayış ve uyuşmazlıkların barışçıl yollarla

çözülmesi yer alır.

(35)

Farklı şekillerde tanımlanabilen demokrasi, en basit şekliyle “halkın, halk tarafından halk için yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.

• İnsan hakları; temelde insanlık onurunu korumayı amaçlayan, insan olması nedeniyle herkesin sahip olduğu vazgeçilemez ve devredilemez evrensel haklardır.

• Çoğulculuk; çeşitli düşünce ve eğilimlerin değerli kabul edildiği, korunması gerektiği ve temsil edilme hakkına sahip olduğu kabul edilen bir anlayıştır.

• Uyuşmazlık ise basit bir fikir ayrılığından şiddet içeren eylemlere kadar bir dizi durum, olay, süreç ve fiilleri kapsar.

Literatürde bu üç kavramın varlığının kültürel olduğu ileri sürülse de tecrübeler göstermiştir ki eğitim, bu kavramların bir toplumda gelişmesinde ve yerleşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

(36)

Bir ülkede demokrasinin işleyebilmesi için yönetim sisteminin demokratik olması yetmez, onu yürütecek insanların demokrasinin gerektirdiği bilgi, değer, tutum ve becerilerle donatılmış olması gerekir. Demokratik bir toplumda vatandaş;

sahip olduğu bilgi, beceri, değer ve tutumları eleştirel bir bakış

açısıyla gözden geçiren, kararlarına bu eleştirel düşünme

süzgecinden geçen doğru bilgilere dayalı olarak akıl yürütme

sonucunda ulaşan, katılımcı, aktif, özgür ve özerk olmalıdır.

(37)

Toplumda demokrasinin yerleşebilmesi ve gelişebilmesi, o toplumdaki insan davranışlarının örüntüsü olan kültürün demokratikleşmesini zorunlu kılmaktadır. Demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi, demokratik kültürün ailede, okulda, çevrede ve toplumda yaşanmasıyla mümkün olur. Peki aile, okul, çevre ve toplumda bu demokratik kültür nasıl yerleşip gelişecektir? Aile ve medya gibi kurumların demokratik bir kültürün oluşmasında katkısı olmakla birlikte, okulun bu sürece katkısı oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Okullar, öğrencilere demokratik kültürün gerektirdiği ortak bilgi, beceri ve değerleri sunarak onların demokratik sürece daha aktif katılan bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olur.

(38)

DEMOKRASİ

“Eski Yunan dilinde ‘halk’ anlamına gelen demos ve ‘güç, yönetim, iktidar’ gibi anlamlara gelen kratos sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşturulan demokrasi, verilen sözlük anlamları yan yana getirildiğinde, “halkın gücü, iktidarı” anlamına gelen bir tamlama olarak karşımıza çıkar”(Tepe, 2011, s.61).

“Demokrasi kavramının çıktığı coğrafya olan Atina’da,M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda, köleler, kadınlar ve çocuklar dışında kalan tüm yurttaşlar, doğrudan ve sürekli bir biçimde karar mekanizmalarının içinde aktif olarak yer almışlardı”(Tepe, 2011, s.61).

“Ne var ki yüzyılar içerisinde artan nüfus, büyüyen şehirler ve gereksinimleri çoğalan ve karmaşıklaşan toplumlarda, Atina’daki gibi yönetime doğrudan katılım oldukça zorlayıcı olacağından, insanlar başka çözüm yolları aramışlardır” (Tepe, 2011, s.61).

(39)

DEMOKRASİ

“Modern olarak da nitelenen 17. yüzyıl ve sonrasındaki dönemde, Avrupa toplumları, aşamalı olarak, sıradan yurttaşların kendilerini temsil etmek üzere daha bilgili, daha iyi yetişmiş ve siyaset alanında deneyimli kişilere düzenli aralıklarla gerçekleşen seçimler aracılığıyla oy vererek meclise gönderdikleri bir modeli benimsemiştir” (Tepe, 2011, s.61).

“Bu model, günümüzde de en açıkça bilinen ve yönetimi için ‘demokratik’ nitelemesini kullanan tüm devletlerde uygulanmaktadır ve temsilî demokrasi olarak anılır” (akt. Tepe, 2011, s.61).

(40)

TEMSİLİ DEMOKRASİ

“Ülke yönetiminin, halkın tümünün katılımı ile değilde, yurttaşların daha bilgili,daha iyi yetişmiş ve siyaset alanında deneyimli kişilerce temsil edildiği bir vekiller topluluğunca yürütülmesine, temsilî demokrasi denir” (Tepe, 2011, s.62).

Temsili demokrasi türleri;

– Katılımcı Demokrasi – Plebisiter Demokrasi – Liberal Demokrasi – Sosyalist Demokrasi – Sosyal Demokrasi

(41)

KATILIMCI DEMOKRASİ

“İnsan ilişkileri temelde iki olgu üzerine oluşur. Bunlardan birincisi uzlaşma, ikincisi ise çatışmadır.

Demokratik sistemlerde çeşitli araç ve kurumlar kullanılarak insanların yaşamlarım diğer toplum bireyleriyle birlikte uzlaşı içinde yaşamaları sağlanır” (akt. Mutlu, 2015).

“Çatışma, demokrasilerde uzlaşmaya dönüşür. Oysaki diktatörlüklerde kendini şiddet olarak gösterir. Demokrasiler, çatışmaları uylaşmaya dönüştürürken, farklı görüşleri barındıran, çoğulculuğa ve çoğunluğa anlam veren bir sistem olarak karşımıza çıkar” (Mutlu, 2015).

“Demokrasinin vazgeçilmez gereksinimi olan halk katılımı, çoğunluk ilkesi ve seçmenlere karşı hesap verebilme sorumluluğu gibi olguların yerel yönelimlerde uygulamaya geçirilmesi oldukça kolaydır. Katılma yerel yönelimlerde ulusal düzeydekinden daha yoğun ve doğrudandır” (akt.Mutlu, 2015).

(42)

KATILIMCI DEMOKRASİ

“Temsilî demokraside halkın taleplerinin gündemde daha fazla yer bulması için, halka alternatif katılım araçları oluşturulması ve bunların kurumsallaşması durumunda, katılımcı demokrasi ortaya çıkar” (Tepe, 2011, s.62).

“Katılımcı demokraside amaç, halkın kendisini ilgilendiren konularda söz sahibi olması ve toplumu ilgilendiren kararların alınmasına katılmasının sağlanmasıdır. Böylece demokratik katılım sağlanarak, vatandaş etkin olarak kararların üretilmesine ortak edilir” (akt.Mutlu, 2015).

“Katılımcı demokrasinin benimsenmesi, vatandaşların devletten olan beklentilerini en iyi şekilde anlatabilme ve iletme imkânını oluşturacak ve böylelikle devlet yönetiminde etkin işleyen bir kamu yönetimi sistemi oluşacaktır” (Mutlu, 2015).

(43)

PLEBİSİTER DEMOKRASİ

“Temsilî demokrasi içerisinde, yönetimin, referandum vb. araçları kullanarak, halkta yönetimde doğrudan söz sahibi olma duygusunu uyandırması durumunda, plebisiter demokrasi ortaya çıkar” (Tepe, 2011, s.62).

“Halkın kendi geleceği ve kaderi hakkındaki kararlara katılma mekanizmalarından biri de yine temsilî demokrasi çatısı altında kendisini gösterir” (Mutlu, 2011, s.62).

“Plebisiter demokrasi adı da verilen bu katılım mekanizmasının, daha çok referandum vb.

araçları içerdiği ve halkta yönetim üzerinde daha fazla söz sahibi olduğu duygusunu uyandırdığı söylenebilir, fakat plebisiter demokrasi, profesyonel siyasetçilerin halkı kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmesine, yani halkın kararlarını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesine ve etkilemesine çok açıktır” (Tepe, 2011, s.62).

(44)

LİBERAL DEMOKRASİ

“Parekh’in de belirttiği gibi, Atina demokrasisi göz önüne alındığında, demokrasi liberalizmden önce ortaya çıkmış bir şey olmakla beraber, modern dönemde liberalizm demokrasiden yaklaşık iki yüz yıl önce ortaya çıkmıştır. 19.yüzyılda tekrar siyaset sahnesine girerken, demokrasi bu kez liberalizmin çizdiği çerçeve içerisinde gelişmiş, liberalizm tarafından şekillendirilmiştir” (akt. Şahin, 2008).

“Liberalizm, ontolojik olarak bireyi temel alır. Yayla’nın ifadesiyle, “[b]ireyin varlığı, sınıf, halk gibi

‘bütün’lerin varlıklarından daha gerçektir.” Liberallere göre bu kavramlar birer soyutlamadır”(akt.

Şahin, 2008).

“Bireysel hak ve özgürlükleri tüm toplum yaşamının temeline koyan ve çoğulculuk, serbest piyasa ekonomisi, sivil toplum gibi unsurlara göre şekillenmiş toplumlarda bireylerin siyasi ve hukuki haklarının en geniş biçimde koruma altına alınmasını savunan demokrasi anlayışına liberal demokrasi denir” (Tepe, 2011, s.62).

(45)

SOSYALİST DEMOKRASİ

“Toplumun rekabet değil işbirliği esasına göre kurulmasını ve eğitim, sağlık vb. hizmetlere ulaşmada olanak ve fırsat eşitliği sağlanmasını, bunların yokluğu durumunda gerçek demokrasiden söz edilemeyeceğini savunan demokrasi anlayışına sosyalist demokrasi denir”

(Tepe, 2011, s.62).

“Sosyalist demokrasiyi savunanlar ise demokrasinin halk yönetimi olması konusunda diğerleriyle uzlaşırken özel mülkiyete karşı çıkmaları bakımından, liberal demokratlarla taban tabana karşıt bir konumda yer alırlar. Sosyalist demokratlar, ekonomik eşitlik olmadan siyasi eşitliğin olamayacağı düşüncesinden hareket ederler ve günümüzdeki kapitalist düzene göre şekillenmiş bir toplumda bireyin gerçek anlamda özgür olamayacağını öne sürerler” (Tepe, 2011, s.62).

(46)

SOSYAL DEMOKRASİ

“Demokraside halkın siyasi alana katılabilmesini,bireyin yalnızca devlet karşısında değil, evinde aile içerisinde ve işyerinde de yasalarca güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerle donatılması gerektiğini savunan demokrasi anlayışına, sosyal demokrasi denir” (Tepe, 2011, s.62).

“Sosyal demokrasiyi savunanlar, liberallerde eksik gördükleri aile ve ekonomik alanı da işin içine katarak, demokrasinin hak ve özgürlükleri genişletme sorumluluğuna vurgu yapar: Bir sosyal demokrata göre, birey seçimden seçime varlığı anımsanan bir oy deposu değildir, yönetime katılımda, evde ve iş yerinde de bireyin özgür olması gerekir” (Tepe, 2011, s.62).

(47)

AYDINLANMA ÇAĞININ ÜÇ DÜŞÜNÜRÜ

JOHN LOCKE

MONTESQUİEU

J.J ROUSSEAU

(48)

JOHN LOCKE

“John Locke yaşamının ergin dönemini 17. yüzyılın ikinci yarısında yaşayıp, felsefi ve siyasal yapıtlarını bu yüzyılın sonlarına doğru vermiş olan bir ingiliz filozofudur. 18. yüzyılın içinde ancak dört yıl yaşamış olmasına karşın, düşüncelerinin ileriliği ve niteliği, kendisinin 18.

yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerinden sayılmasına yol açmıştır” (Şenel, 1995, s.334).

“Politikada ılımlılıktan yana olan ve anayasal yönetimi tercih eden Locke, bağnaz ve karanlık mutlakçılığa karşı çıkarak, hoşgörüye, temsil sistemine, parlamentoya ve demokrasiye olan inancıyla, 1688 Devrimi’ni desteklemiştir” (Eroğlu, 2010).

(49)

JOHN LOCKE

“Yeni görüşler her zaman nedensiz bir kuşkuyla ve genellikle itirazla karşılanır; çünkü henüz yaygın değillerdir diyen Locke’un yenilikçi düşünce tarzı, tarihin ilk anayasası olarak bilinen ve özgürlüğün temellerini atan ABD Anayasası’nda ve tarihin en büyük düşünsel ve toplumsal hareketi olarak görülen Fransız Devrimi’nde kitleleri etkilemek için kullanılmış, günümüzde hala tam olarak sağlanamayan insan haklarını bütünüyle gözeten, liberal demokrasi kuramı üzerinde oluşturucu, geliştirici ve tamamlayıcı bir etki yaratmıştır” (Eroğlu, 2010).

“Locke (1690), Hobbes’un devlet görüşünü eleştirmiş, siyasal toplumun oluşumunda temel alınan doğa durumunun bir savaş değil barış hali olduğunu ileri sürmüş, monarşiye şiddetle karşı çıkarak en uygun yönetim şeklinin demokrasi olduğunu savunmuştur” (Eroğlu, 2010).

(50)

MONTESQUİEU

“Charles de Secondat baron de la Brede et de Montesquieu (1689-1755) adından da anlaşılacağı gibi aristokrat kökenli bir düşünürdür” (Şenel, 1995, s.349).

“Montesquieu'nun siyasal düşünceler tarihi içindeki yerini belirlerken, aristokrasinin geleneksel ayrıcalıklarım mutlak monarşiye karşı savunmak için parlamenterizmden yana ve özgürlükçü düşünceler öne sürdüğünü, burjuvazinin bu yüzyılda monarşiye karşı, parlamenterist ve özgürlükçü bir siyasal tutumu benimsediği için, Montesquieu'nun düşüncelerinden yararlandığını, böylece Montesquieu'nun ileri sürdüğü düşüncelerle, farkında olmadan burjuvazinin davasına hizmet ettiğini söyleyebiliriz” (Şenel, 1995, s.349).

(51)

MONTESQUİEU

“Montesquıeu’ya göre demokrasi; halkın hem yöneten hem de yönetilen durumunda olduğu bir yönetim biçimidir. Oyu ile iradesini açıklayan halk yönetendir, egemen kişinin iradesi egemen gücün kendisidir. Düşünüre göre her yönetim çeşidi varlığını belirli ilkelere dayandırır. Tiranlıkların, monarşilerin, otoriter ve totaliter yönetimlerin varlıkları çoğu kez kaba güce, kuvvete, zora ve korkuya dayandığı halde, demokrasinin temel ilkesi siyasal erdeme dayanır” (Öztekin, 2011, s.85).

(52)

J. J. ROUSSEAU

Jean Jacques Rousseau (1712-1778) Cenevreli aydınlanma filozofudur.

“Montesquieu'nun siyasal görüşlerinin, tarih sahnesinden çekilmekte olan aristokrasinin çıkarlarını savunmaya kalktığı için, çağının gerisinde kalan bir ideolojiyi temsil etmesine karşılık, Rousseau ekonomik ve toplumsal tabanını bir sonraki yüzyılda, 19. yüzyılda bulacak olan bir ideolojinin temsilcisi olmuştur. Bu nedenle o da çağının ilerisine geçmiştir” (Şenel, 1995, s.355).

“Rousseau, insanı topluma, toplumu doğaya karşı konumlandıran aydınlanma çağı düşünürlerinin aksine, insan-toplum-doğa ilişkilerinde uyumu vurgulayan görüşleriyle Sokrates’i ve öğrencileri Platon ve Aristoteles’i, Kynik Dyojen’i, Epiküros’u ve Stoa felsefecilerini kendi yüzyılına taşımıştır. Ancak, uygarlığa yönelttiği esaslı eleştiriler mekanik ve pozitivist toplum görüşünü benimseyen çağdaşları tarafından kavranamadığı gibi, toplum sözleşmesi ve demokrasi kuramı da kendi çağından ziyade günümüze hitap etmiştir” (Bağce, 2010).

(53)

J. J. ROUSSEAU

Jean Jacques Rousseau demokrasi görüşünü 1754 yılında Chambery’de bütün yurttaşlara karşı yaptığı konuşmasında dile getirmiştir.

– “ Doğacak yeri seçecek durumda olsaydım, insanların yetilerinin erimi yani iyi yönetilmek olanağı ile sınırlanmış büyüklükte olan, herkes kendi yaptığı işe yettiği için kimsenin kendi yükümlü olduğu işi yapmak üzere başkalarını görevlendirmek zorunda olmadığı bir toplumu;

herkes birbirini tanıdığı için karanlık manevraların ve erdemden doğan alçak gönüllülüğün halkın gözünden ve yargısından uzak kalamayacağı, birbirini bilip tanımak tatlı alışkanlığının yurt sevgisini kuru toprak sevgisi olmaktan çıkarıp yurttaş sevgisi haline getireceği bir Devlet’i seçerdim. Bütün hareketlerin ortak mutluluktan başka bir yere yönelmemesi için hükümdarın ve halkın sadece bir ve aynı çıkara sahip olduğu bir ülkede doğmak isterdim. Bu ise halk ile hükümdar aynı kişi olmadıkça gerçekleşmeyeceği için ben, bilgece ılımlı demokratik bir hükümet ile yönetilen bir ülkede dünyaya gelmek isterdim” (Rousseau, 2013, s.66-67)

(54)

KAYNAKÇA

Bağce, H. Emre (2010). Rousseau’da Tolum Sözleşmesi, Siyasal Meşruiyet ve Katılımcı Demokrasi. İstanbul: I.

Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı, 15-16 Nisan 2009, s.106-117

Eroğlu, M.(2010). John Locke’un Devlet Teorisi. Akademik Bakış Dergisi, Sayı:21, http://www.akademikbakis.org/eskisite/21/07.pdf

Mutlu, F.(Mart 2015). Yerel Yönetimlerde Katılımcı Demokrasi Anlayışı: Kağıthane (İstanbul) İlçesi Örneği.

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, s.473-486,

http://www.asosjournal.com/Makaleler/526653634_555%20Fahri%20MUTLU.pdf

Öztekin, A. (2011).Siyaset Bilimine Giriş. Ankara: Siyasal Kitabevi

Rousseau, J. Jacques (Çeviren R. Nuri İleri)(2013).İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı. İstanbul: Say Yayınları

Şahin, B.(2008). “Liberal Demokrasi”nin Temelleri”. Bican Şahin (der.), Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar, Ankara, Orion Kitabevi, s. 1-33,

http://ozgurtoplumundegerleri.com/res/Bican_Sahin_Liberal_Demokrasinin_Temelleri.pdf

Şenel, A.(1995).Siyasal Düşünceler Tarihi,Tarihöncesinde İlkçağda Ortaçağda ve Yeniçağda Toplum ve Siyasal Düşünüş (4. Kısaltılmış Basım).Ankara:Bilim ve Sanat Yayınları

Referanslar

Benzer Belgeler

Opere Edilmeden Erişkin Yaşa Ulaşan Nadir Bir Konjenital Kalp Hastalığı Tek Ventrikül.. A Rare Case of Congenital Heart Disease in an Unoperated Adult Patient

İmplant sonrası WHOQOL- BREF anket sonucuna göre hastaların fiziksel durum sonuçları %81, genel durum sonuçları %82, psikolojik durum %81, sosyal hayat %78 oranında olumlu

aç ıklamayı yapan DİSK İç Anadolu Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, 20 Mart'ta saat 20.00'de şehir merkezlerinde toplanacaklarını, ellerinde meşaleler ve mumlarla

2010 Avrupa Kültür Ba şkenti (AKB) projesinin resmi yürütücüsü olan istanbul 2010 Ajansı'nın yanlış kararlan ve projede yaşanan aksaklıklar nedeniyle aralarında TMMOB

The average number of citations per publications (CPP) was defined as the total citation for the first 3 years (included the published year and the followed two years) over

Bal ık çiftlikleri: Karaburun Yarımadası'nda denizi kirleten, görsel kirlilik yaratan, eko ve agro turizm projelerine zarar veren bal ık çiftlikleri kaldırılmalı, yeni

Bir yabancı dili çabucak öğrenmek için lâzım olan maddî imkânlarım olmadı­ ğından Fransızcayı, şu perişan mektubu yazacak kadar § öğrendiğim zaman,

Türkiye’de faaliyet gösteren bu tarz gönüllü kuruluşlar ile diğer sivil toplum kuruluşlarını hukuki düzenlemelerine göre; dernekler, vakıflar, meslek örgütleri