T.S.Eliot bir fliirinde "Nehir içimizde; deniz çevremizdedir" der. Bir deniz afl›¤› olan yazar›n›za bu sözler her ne kadar bi-raz abart› gelse de ilk zamanlardan günü-müze dek insano¤lu-akarsu iliflkileri uy-garl›k aç›s›ndan büyük önem tafl›r.
Dicle ve F›rat’s›z bir Mezopotamya ve-ya Nil’siz bir M›s›r uygarl›¤› düflünebilir misiniz? Bu derin iliflkiler çok kez maddi-yatla s›n›rl› kalmay›p kutsal boyutlara ula-fl›r. Mezopotamyal›lar Apsu diye bir nehir tanr›s›na tapar, eski M›s›rl›lar ise yaflam kayna¤› olan Nil’in bir eflinin gökyüzünde akt›¤›na inan›rlard›. Hintliler baflta Ganj olmak üzere birçok nehri kutsal sayarlar. Yurok Nehri'nde geçimlerini somon bal›¤› tutarak kazanan K›z›lderililer, yönlerini Do¤u veya Bat› olarak de¤il, ‘nehir yuka-r›s›’ ‘nehir afla¤›s›’ olarak tan›mlarlar. Yu-nus Emre’nin "Bu cennetin ›rmaklar› akar Allah deyu, deyu" sözleri bir zamanlar bizde de nehirlerin ne kadar sayg›n bir yeri oldu¤unu an›msat›r. Son y›llarda ne-hirlerimizin bu sayg›nl›¤›n bir k›sm›n› yi-tirdi¤inin en çarp›c› örneklerinden bir ta-nesi Kütahya'n›n, Murat Da¤›'ndan do¤up 430 kilometrelik bir yolculuktan sonra Karadeniz'e ulaflan Porsuk Nehri. Bu yaz›m›zda bundan bir-kaç y›l önce ö¤rencim Cengiz Özalp ile o yörede yapt›¤›m›z bir gezinin izlenimlerini sizlerle pay-laflmak istedik.
Porsuk’un do¤du¤u kayna¤a ulaflmak için önce Sö¤üt kasaba-s›na u¤ray›p kendimize bir k›la-vuz bulduk. Tepeye do¤ru yürür-ken hayran hayran etrafa bak›yo-ruz; sanki burada do¤a bir yeflil-likler pazar› açm›fl: kavak,
gür-gen, sö¤üt, ç›nar, çam a¤açlar› ve say›s›z yaban otlar› yeflilin en a盤›ndan en koyu-suna kadar her tonunu sergiliyor. O kadar ki, burada sar› çam diye bilinen a¤ac›n d›fl görünüflü bile yemyeflil. K›lavuzumuz Ramazan Dilekçi buralarda do¤up büyü-müfl, babacan bir insan. Yaflam›n› fidan bekçili¤i yaparak kazan›yor. "Ben küçük-ken buralarda geyik sürüleri bile görür-düm" diyor Ramazan, "ama flimdi hiç kal-mad›lar." (Ekosistemi mümkün oldu¤u kadar eski haline getirmeye çal›flan Or-man Bakanl›¤›, kapl›calar›n biraz ilerisin-de bir geyik yetifltirme çiftli¤i açm›fl. Ge-yikler büyüyünce ormana sal›verilecek.) Kufllar da oldukca azalm›fl ama serçe, keklik, b›ld›rc›n, alakabak, flahin ve kartal hâlâ görülüyormufl. Ramazan’›n "Bir tane ay›m›z var" demesiyle kafam›zdaki ekolo-jik antenler derhal alarm durumuna geçi-yor: Nerede? Ne cins? Ne yiyip ne içer? Al-d›¤›m›z yan›tlar bizi biraz düfl k›r›kl›¤›na u¤ratm›yor de¤il. Ramazan, ay›n›n kendi-sini de¤il, ayak izlerini görmüfl. "Ay›ya ait oldu¤undan emin misin?" diye sorunca sanki beyaz adam taraf›ndan hakarete
u¤-ram›fl bir K›z›lderili edas›na bürünen Ra-mazan, "Çok kifli tavflan, tilki izini ay›ra-maz ama ben ay›r›r›m. Ay›n›n izi deve izi-ne benzer, ama yiizi-ne de ondan farkl›d›r" diye kestirip at›yor. Üstelik elma, erik, muflmula kal›nt›lar› ve hayvan›n onuncu aydan sonra ortal›kta görünmemesi, k›fl uykusuna yatt›¤›n› gösteriyor.
Porsuk’un ç›kt›¤› kayna¤a ulaflt›¤›m›z-da do¤rusu oldukça flafl›rd›k. Minnac›k bir kaynaktan f›flk›ran sular, fazla de¤il bir-kaç metre sonra, ayn› tek yumurtadan do-¤an ikizler gibi, ikiye ayr›larak Porsuk ve Gediz nehirlerini oluflturuyor. Efsaneye göre Murat Dede ve bir kardefli burada flehit düflmüfller; ama hangi harpte, ne za-man flehit olmufllar belli de¤il. Ahali bu cenazeleri nas›l y›kayaca¤›z diye kara ka-ra düflünürken topka-raktan aniden f›flk›ka-ran sular imdada yetiflmifl. Dede’nin Fikirsiz adl› kardefli yandaki tepede flehit olmufl ve kellesini koltu¤unun alt›na ald›¤› gibi solu¤u Murat Dede’nin yan›nda alm›fl. Fa-kat Murat Dede "kelleni nerede yitirdiy-sen git orada yat" demifl. Fikirsiz de öyle yapm›fl. O günden beri o tepenin ad›
Fi-kirsiz tepesi kalm›fl.
Porsuk Çay› Shakespe-are’in bir deyimiyle "iki yaka-s›ndaki yeflillikleri öperek" yolculu¤una burada bafll›yor ve bazen yerleflim yerlerinin yan›bafl›ndan, bazen insanla-r›n kolayca ulaflamayaca¤› yerlerden akarak dolambaçl› bir rota izliyor. Oysu Köyü ya-k›nlar›nda tekrar göz göze geldi¤imiz zaman Porsuk’un birçok dereden beslenerek ol-dukca güçlü bir çaya
döndü-S a r g u n A . T o n t
Orada Bir Nehir Var Uzakta...
Yaflam
102Ekim 2001 B‹L‹MveTEKN‹K
¤ünü görüyoruz. Biraz ileride yeflillikler azal›yor ve yollar›m›z yine ayr›l›yor ama ovan›n ortas›nda a¤açlar›n oluflturdu¤u yemyeflil bir koridor, çay›n nerede akt›¤›-n› uzaktan belirliyor. Oysu'lular Porsuk’a Murat Çay› diyorlar. ‹flte akarsular›n çok ilginç bir özelli¤i de budur. Binlerce kilo-metrelik bir sahil boyunca bile, ayn› ülke-nin insanlar› denizleri tek bir adla bilirler. Ama akarsular s›k s›k ad de¤ifltirirler. Bu-na pek flaflmamak gerekir; koskoca bir denize sahip ç›kamazs›n›z ama k›sa bir süre de olsa bir akarsuyu sanki sizinmifl gibi düflünebilirsiniz.
Porsuk, Alt›ntafl ovas›na indikten son-ra Kütahya il merkezinin hemen kuzeyin-de bat›dan gelen ikinci bir kolla birlefli-yor. Buraya kadar su kalitesi oldukca iyi; fakat ne olursa Porsuk’a Kütahya’da olu-yor. ‹flte orada Porsuk’un köyden flehre gelip kendi kabahati olmadan kötü yola düflen güzel bir kad›ndan hiç bir fark› yok. Porsuk’un bafl›na gelenleri daha ge-nifl bir perspektife oturtabilmeniz için siz-lere biraz genel bilgi aktaral›m.
Akarsular ve gölleri inceleyen bilim da-lina limnoloji denir. Limnoloji, deniz bili-mi olan oflinografinin ikiz kardefli gibidir; dolay›s›yla, iki ortamda yap›lan ölçümler ve gelifltirilen varsay›mlar birbirine çok benzer. Sa¤l›kl› bir nehirde hemen hemen her türlü canl›ya rastlayabilirsiniz. Nehir kirlenmeye bafllay›nca do¤an›n bir numa-ral› baraj mühendisleri olan kunduzlar yö-reyi ilk terkedenlerin bafl›nda gelir. Bun-lar› kuflBun-lar› takip eder. Kirlenme sonucu sudaki erimifl oksijen oran› çok azal›rsa bal›klar ölür. Özellikle spor bal›kç›lar›n›n gözbebe¤i alabal›k, oksijen azl›¤›na en az direnç gösteren türlerden biridir. Bitkiler-se biraz daha dayan›kl› olup hayvanlardan daha az etkilenirler. Kirlenme belirli bir oran› aflmazsa bitkilerin kirlili¤i çekmele-ri, akan suyun havadan oksijen almas›, kat› kirlili¤in tabana oturmas› sonucu ne-hir kendi kendini
yenileye-bilir. Fakat suyun berrak-laflmas› her zaman duru-mun normale döndü¤ünü göstermez, çünkü baz› tehlikeli toksinler suya renk katmazlar. Nehirle-rin bazen gere¤inden faz-la kirlenmesinin bir nede-ni de kirletenede-nin ‘zaten afla¤›ya gidiyor’ mentali-tesi ile hareket etmesidir. Özellikle kanalizasyon yo-luyla kirlenen nehirlerde
bulunan bakteri ve virüsler, tifo gibi çok tehlikeli hastal›klara yol açabilir. Her y›l piyasaya sürülen onbinlerce kimyasal madde, ki önemli bir k›sm› insan sa¤l›¤›-na zararl›d›r, at›k sular arac›l›¤›yla nehir-leri kirletir.
Türkiye Çevre Vakf›’n›n 1995 y›l›nda yay›nlad›¤› Türkiye’nin Çevre Sorunlar› adl› kitapta verilen sudaki erimifl oksijen de¤erleri Porsuk’un oldukca kirlenmifl ol-du¤unu ortaya koyuyor. Su sa¤l›¤›n›n en önemli ölçülerinden olan çözünmüfl oksi-jen miktar›, membada litrede 6,2 milig-ramken afla¤›larda 1,8’e kadar düflüyor. Kirleticilerin bafl›nda, Kütahya kentinin Porsuk’a ak›t›lan kanalizasyonu geliyor. Mezbaha, fleker, azot ve manyezit fabrika-lar› bu kirlenmenin di¤er failleri. Kütah-ya’dan Eskiflehir yak›nlar›ndaki kendi is-miyle bilinen baraja kadarki yol boyunca Porsuk biraz olsun kendisini toparl›yor ve baraj›n içinde oksijen oran› oldukca yük-sek boyutlara ulafl›yor. Fakat barajdan ç›-kan sular bu kez Eskiflehir’in at›klar›na hedef oluyor. Burada da sorun yine kana-lizasyonun yan›s›ra, Sümerbank tekstil ve fleker fabrikalar›, Eskiflehir Organize Sa-nayi bölgesi ve Eskiflehir lo-komotiv sanayiinin at›k sula-r›. Tabii bütün bunlara nehir boyunca dizilen çiftliklerden s›zan gübre ve pestisitleri de eklemek gerekir.
Kanalizasyon yoluyla ne-hirlerimizi kirleten tek ülke biz de¤iliz tabii. Yaln›z birçok ülkede birinci, ikinci ve üçün-cü derece olmak üzere temiz-lik oran› her basamakta artan ar›tma tesisleri, kirlili¤in önemli bir k›sm›n› önlüyor.
Örne¤in nüfusunun % 94’ü kanalizasyon flebekesine ba¤l› ‹ngiltere’de at›klar›n % 80'i ikinci derece ar›tma görüyor. Belki flafl›racaks›n›z ama bu konuda sicilleri ol-dukça kötü ülkeler, ar›tma tesisleri teme-linde % 6 oranla Belçika ve % 7 ile ‹talya. Fransa % 40 ile ortalarda. (Bütün çabala-r›m›za ra¤men ülkemizdeki kanalizasyon-lar›n yüzde kaç›nda ar›tma tesisleri oldu¤u bilgisini elde edemedik. San›r›z bizler de ‹talya’dan daha iyi bir durumda de¤iliz.)
Nehir kirlenmesinin en talihsiz yönü, kirlenmifl bir nehri temizlemenin, onu kir-letmemek için alaca¤›n›z önlemlerden çok daha pahal› olmas›d›r. Ama çok kirli bir nehri tekrar sa¤l›¤›na döndürmek de im-kans›z de¤il. Örne¤in, 1887 y›l›na kadar ‹ngiliz hükümeti Thames nehrinde sürük-lenen ölü hayvanlar› sudan ç›karmalar› için çok say›da bekçi görevlendirmiflti. Hayvan ölüleri bir yana, Charles Dickens 1865 y›l›nda yazd›¤› "Our Mutual Friend" adl› kitab›nda baz› insanlar›n geçimlerini nehirden insan cesedi ç›kararak sa¤lad›k-lar›n› yazar. Bugünse ayni nehirde bal›k bile tutuluyor.
Seramik fabrikas›n› geçtikten hemen sonra flirin bir kahvede çay molas› ver-dik. Do¤ma büyüme Kütahyal› olan kah-venin sahibi "biz küçükken bu nehirde su gibi kay›n bal›¤› tutard›k" dedi, "flimdiy-se bir tane bile bulmak mümkün de¤il." Umar›z Thames nehri gibi Porsuk da ken-dini bir gün kurtar›r ve gelecek kuflaklar da t›pk› dedelerinin yapt›¤› gibi kay›n ba-l›¤› tutarlar. Eve döndükten sonra akl›ma hep o minnac›k kaynaktan f›flk›ran p›r›l p›r›l sular gelmifltir… ve sonra zavall› Porsuk’un bafl›na gelenleri düflündükçe de flu soru: "Acaba Fikirsiz ad› yaln›fl yö-reye mi verildi?"
103