• Sonuç bulunamadı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

TEVRAT VE KUR’AN-I KERİM’DE KADINLARLA İLGİLİ AYETLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

Prof. Dr. Gıyasettin ARSLAN Mercan SOYSALDI

ELAZIĞ – 2012

(2)

T.C.

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

TEVRAT VE KUR’AN-I KERİM’DE KADINLARLA İLGİLİ AYETLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN Prof.Dr. Gıyasettin ARSLAN Mercan SOYSALDI

Jürimiz, 23/02/2012 tarihinde yapılan tez savunma sınavı sonunda bu yüksek lisans tezini oy birliği / oy çokluğu ile başarılı saymıştır.

Jüri Üyeleri:

1. Prof.Dr. Gıyasettin ARSLAN 2. Prof.Dr. İskender OYMAK 3. Prof.Dr. Âdem TUTAR 4. Prof.Dr. Selim ÖZARSLAN 5. Prof.Dr. Şuayb ÖZDEMİR

F. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun ……... tarih ve …….

sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmıştır.

Prof. Dr. Erdal AÇIKSES Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(3)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

Tevrat Ve Kur’an-I Kerim’de Kadınlarla İlgili Ayetlerin Karşılaştırılması

Mercan SOYSALDI

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

Tefsir Bilim Dalı 2012, Sayfa: IX + 1 4

Tarih boyunca kimi kültürlerde ve dinlerde kadına hiç değer verilmezken bazı kültürler ve dinlerde ise kadın önemsenmiş ve ona gereken değer verilmiştir.

Kutsal kitaplara göre kulluk açısından kadın ile erkek arasında hiçbir fark yoktur. Allah katında kul olma bakımından kadın ve erkek eşittirler. Kutsal kitaplar Yüce Allah tarafından insanlara yol göstermek, onların dünya ve ahirette huzur ve mutluluklarını sağlamak için gönderilmiştir. Allah katında kadın ve erkek, aynı değere, aynı haklara ve aynı mükemmelliğe sahiptir. Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de kadının yaratılışı, kadının Allah’a karşı sorumluluğu, kadının örtünmesi, aile hayatında kadın;

evlenmesi, boşanması, miras hakkı, kadınlara ait özel haller gibi farklı açılardan kadının durumunu açıklayan ayetler bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda her iki kutsal kitaptaki kadınlarla ilgili ayetleri karşılaştırarak her iki kutsal kitabın kadına bakış açısını ortaya koymaya çalıştık.

İşte bu çalışmada Mukaddes Kitaplardan Tevrat ve Kur’an ayetleri ışığında kadının konumu işlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Allah, Tevrat, Kur’an, kulluk, örtünme, evlenme, boşanma, miras.

4

(4)

III ABSTRACT Master Thesis

Comparıng Some Verses of The Quran And Torah About Women

Mercan SOYSALDI

The University of Firat Social Sciences Institue

The Department of Basic Islamic Sciences Commentary (Tafseer) Branch

2012, Page: IX +

Throughout the history, in some cultures and religions women haven’t been given importance but in some other cultures and religions they have been minded.

According to the holy books, there is no difference between men and women in terms of worship. For Allah, men and women are the same. Holy books have been sent to human beings by God to guide them and supply happiness and peace in this and the next world.

For God, women and men have the same value, rights and excellence. In the Quran, there are different verses available about women’s creature, their life in their family, their getting married and divorced and rights of heritage. In this study, we tried to compare verses about women in the two holy books and the point of view of the holy books to women in the two books.

In this study, we studied the position of the women in the light of verses from the Quran and the Torah.

Key Words: God, The Torah, The Quran, servitude, women’s covering themselves, getting married, getting divorced, heritage.

1 4 4

(5)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... II ABSTRACT ... III İÇİNDEKİLER ... IV KISALTMALAR ... VII ÖNSÖZ ... VIII

GİRİŞ ... 1

1. Araştırmanın Konusu ve Önemi ... 2

2. Araştırmanın Amacı ... 3

3. Araştırmanın Metodu ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM 1. TEVRAT, KUR’AN VE TARİHSEL SÜREÇTE KADIN ... 5

1.1. Tevrat ... 5

1.2. Kur’an ... 12

1.3. İslam Öncesi Arap Toplumuna Genel Bir Bakış ... 14

1.4. Tarihsel Süreçte Kadin ... 18

1.4.1. İlkel Topluluklarda Kadın ... 18

1.4.2.Yerleşik Toplumlarda Kadın ... 19

1.4.2.1.Mezopotamya’da Kadın ... 19

1.4.2.3. Hititlilerde Kadın ... 20

1.4.2.4. Eski Yunanlılarda Kadın ... 20

1.4.2.5. Eski Romalılarda Kadın ... 22

1.4.2.6. Hintlilerde Kadın ... 23

1.4.2.7. Çinlilerde Kadın ... 23

1.4.2.8. Türklerde Kadın ... 24

1.4.2.9. Araplarda Kadın ... 26

1.4.2.10. Modern Toplumlarda Kadın ... 28

(6)

V

İKİNCİ BÖLÜM

2. TEVRAT VE KUR’AN-I KERİM’DE KADIN ... 30

2.1. Kadının Yaratılışı ... 30

2.1.1. Tevrat’ta Kadının Yaratılışı ... 30

2.1.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Yaratılışı ... 33

2.1.3. Karşılaştırma ... 41

2.2.Kadının Allah’a Karşı Sorumluluğu ... 43

2.2.1. Tevrat’ta Kadının Kulluğu ... 43

2.2.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Kulluğu ... 48

2.2.3. Karşılaştırma ... 51

2.3.Kadının Örtünmesi ... 53

2.3.1.Tevrat’ta Kadının Örtünmesi ... 53

2.3.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Örtünmesi ... 56

2.3.3. Karşılaştırma ... 60

2.4.Aile Hayatında Kadın ... 62

2.4.1.Evlenme ... 62

2.4.1.1. Tevrat’ta Kadının Evlenmesi ... 62

2.4.1.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Evlenmesi ... 78

2.4.1.3. Karşılaştırma ... 89

2.4.2.Çok Kadınla Evlilik ... 95

2.4.2.1. Tevrat’ta Çok Kadınla Evlilik ... 95

2.4.2.2. Kur’an-ı Kerim’de Çok Kadınla Evlilik ... 96

2.4.2.3. Karşılaştırma ... 98

2.4.3.Boşanma ... 98

2.4.3.1. Tevrat’ta Kadının Boşanması ... 98

2.4.3.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Boşanması ... 101

2.4.3.3. Karşılaştırma ... 107

2.4.4.Miras Hakkı ... 111

2.4.4.1. Tevrat’ta Kadının Miras Hakkı ... 111

2.4.4.2. Kur’an-ı Kerim’de Kadının Miras Hakkı ... 112

2.4.4.3. Karşılaştırma ... 115

2.5. Zina ve Cezası ... 116

(7)

2.5.1. Tevrat’ta Zina ve Cezası ... 116

2.5.2. Kur’an-ı Kerim’de Zina ve Cezası ... 124

2.5.3. Karşılaştırma ... 127

2.6. Kadınlara Ait Özel Haller ... 129

2.6.1. Tevrat’ta Kadınlara Ait Özel Haller ... 129

2.6.2. Kur’an’da Kadınlara Ait Özel Haller ... 132

2.6.3. Karşılaştırma ... 132

SONUÇ ... 134

BİBLİYOGRAFYA ... 139

ÖZGEÇMİŞ ... 144

(8)

VII

KISALTMALAR

age. : Adı Geçen Eser

agmad. : Adı Geçen Madde agtez. : Adı Geçen Tez

a.s. : Aleyhi’s-Selâm

Ank. : Ankara

b. : İbn, Bin

bkz. : Bakınız

bsy. : Basım Yeri Yok

c.c. : Celle Celâluhû

Çev. : Çeviren

D.İ.B. : Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı

h. : Hicrî

h.no. : Hadis Numarası

Hz. : Hazreti

İst. : İstanbul krş. : Karşılaştırınız

m. : Miladî

MFD. : Milli Folklor Dergisi

ö. : Ölüm Tarihi

örn. : Örneğin, Örnek olarak r.a. : Radiyallahu Anh r.anha : Radiyallahu Anha T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

thk. : Tahkik Eden

trs. : Tarihsiz

v.d. : Ve Devamı, ve Diğer

v.s. : Vesâire

Yay. : Yayınları

(9)

ÖNSÖZ

Yeryüzü inşa edildiğinden günümüze kadarki tarihi süreç içerisinde kadın konusu zaman ve mekân sınırlarını aşarak gündemde kalmayı başaran ender konulardan biridir. İslam öğretisi içindeki kadının konumu hemen her dönemde tartışılmış, günümüzde de tartışma konusu olmaktan kurtulamamıştır.

Bilindiği gibi “Kur’an’da kadına verilen değer” bağlamında ve özellikle belli konularda uzun yıllardan beri süre gelen ve günümüzde de güncelliğini koruyan tartışmalar vuku bulmaktadır. Sözünü ettiğimiz konuların başında da kadının yaratılışı, kulluğu, örtünmesi ve mirastaki payı gibi önemli konular yer almaktadır.

Zaman zaman Kur’an’ın söz konusu hususlarla ilgili hükümlerine farklı kesimler ve din mensupları tarafından eleştiriler yöneltilmekte, Kur’an’ın kadına değer vermeyerek onu insan yerine koymadığı; her insanın sahip olması gereken temel hak ve hürriyetlerden onu mahrum bıraktığı şeklinde bir takım iddialarda bulunulmaktadır. İşte bizi bu konuyu araştırmaya sevk eden neden; her iki kutsal kitabı kadınlarla ilgili ayetler açısından inceleyerek, söz konusu iddiaların gerçeği ne derece yansıttığını kavramaya çalışmak ve Müslümanların zihnini kurcalayan soru işaretlerinin ortadan kalkmasına katkıda bulunmaktır. Kadın konusu çok geniş kapsamlı olduğu için kadınla ilgili bütün konuları incelemek yüksek lisans tezi sınırlarını aşacağından dolayı biz sadece hem Tevrat’ta hem de Kur’an’da hakkında ayet ve açıklama bulunan bazı konuları ele alıp incelemeye çalıştık.

Bu araştırmada Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’deki “kadın ile ilgili ayetleri”

karşılaştırıp yorumlamaya çalıştık. Konumuz her iki kitaba göre kadının konumunu irdelemek olmuştur. Bu konu, ülkemizde tefsir alanında ilk defa akademik düzeyde ele alınmıştır. Bu anlamda araştırmamız bir ilk olması itibariyle önemlidir. Konuyla ilgili her iki kutsal kitabın bir karşılaştırılması niteliğinde bazı konularda küçük çaplı makale niteliğinde Türkçe bazı çalışmalar yapılmış olmasına rağmen derinlemesine, detaylı ve objektif bir bilimsel çalışmanın olmadığını gördük. Araştırma bu eksikliğe küçük de olsa bir katkı sağlarsa amacına ulaşmış olacaktır.

Çalışmamız bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Girişte araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde durduk. Birinci bölümde Tevrat ve Kur’anı kısaca tanıtıp tarihi süreç içerisinde değişik kültürlerdeki kadının yeri ve önemi hakkında genel

(10)

IX

bilgiler verdik. İkinci bölümde ise; Tevrat ve Kur’an-ı Kerim ayetleri ışığında; kadının yaratılışı, kadının Allah’a karşı sorumluluğu, kadının örtünmesi, aile hayatında kadın;

evlenme, boşanma, zina suçu ve cezası, kadınlara ait özel hallerle ilgili hükümleri ayetler ışığında karşılaştırma yaparak değerlendirmeye çalıştık. Konunun sınırlarını aşmamak için uzun detaylara ve tartışmalara girmeyi uygun bulmadık. Çalışmamızda Kur’an ile Tevrat’ın aynı konuyu ele alırken farklı düşündüğü veya aynı düşündüğü noktaları belirttik. Sonuç kısmında ise, Kur’an ve Tevrat’ın farklılıklarını ve ittifaklarını kısaca ortaya koyduk. Çalışmamızı faydalandığımız kaynakları alfabetik olarak sıralayarak bitirdik.

Bu çalışmamda tez konusunun belirlenmesinde yardımlarını esirgemeyen ve fikirleriyle çalışmamızın şekillenmesine büyük katkı sağlayan değerli danışman hocam Prof. Dr. Gıyasettin ARSLAN beyefendiye ve tezin başından sonuna kadar bana her türlü yardımlarını, desteklerini esirgemeden sunan hocam Prof. Dr. H. Mehmet SOYSALDI’ya teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Mercan SOYSALDI Elazığ - 2012

(11)

GİRİŞ

Allah Teâlâ ilk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s)’dan dan son peygamber Muhammed (s.a.v)’e kadar pek çok peygamberler göndermiştir. Bütün peygamberler hep aynı gerçeği tevhit inancını bildirmişlerdir. Bütün peygamberler birbirlerini yalanlamak için değil aksine doğrulamak için gönderilmişlerdir. Tüm peygamberlerin çeşitli zamanlarda kadın erkek ayrımı yapmaksızın tüm insanlara bildirdikleri dinin özünde hiçbir değişiklik söz konusu değildir. Fakat Allah Teâlâ farklı zamanlarda ve mekânlarda gönderdiği bu ilahi mesajı o zamanın kültürel özelliklerini göz önüne alarak farklı üsluplarda ve dillerde muhatabın mesajı en iyi anlayacağı şekilde göndermiştir.

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet Allah tarafından gönderilen üç büyük semavi dindir. Tevrat, Hz. Musa’ya; İncil, Hz. İsa’ya; Kur’an’da Hz. Muhammed (s.a.v)’e indirilmiştir. Bu kutsal kitaplar her dinin kendi mensupları tarafından “Allah katından gelen, değişmemiş ve değişmeyecek olan ilahi yazıtlar” olarak bilinir ve buna iman edilir.

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayeti önceki kitaplarla benzerlik arz etmektedir.

Bunun olması çok doğaldır. Çünkü Tevrat ve Kur’an-ı Kerim aynı kaynaktan gelen iki kutsal kitaptır. Ortak emir ve yasaklar ihtiva etmektedirler. Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden bir tanesi de önceki kitapları tasdik etmesidir. Bu kitapların içerisinde hak dine ait birçok gerçek ve doğru izah yer almaktadır. Tevrat’ın bazı ayetlerinin Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ile örtüşmesi de bize Tevrat’ta olan tahrifin tüm kitabı kapsamadığının kanıtı olmuştur. Biz Müslümanlara düşen bu kitapları Kur’an’a ve sünnete göre değerlendirip, ayetlere ve hadislere uygun olan izahların doğru olduğuna hüsn-ü zan etmektir.

Kur’an’ın birçok ayetinde, Tevrat’ın inananlar için hidayet ve nur olduğunu ve Kur’an’ın, Tevrat’ı ve diğer kutsal kitapların aslî şeklini tasdik etiğini görüyoruz:

“Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. …”1,

1 Maide, 5/44.

(12)

2

“Andolsun biz, Musa ve Harun’a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan’ı verdik.”2

“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik”3, “(Resulüm!) O, sana Kitab’ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil’i ve Furkan’ı indirmişti.”4

“Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir.”5 Bu ayetler ve daha birçok ayet Tevrat’ın ilk halini Kur’an’ın tasdik ettiğini göstermektedir.6

Kur’an-ı Kerim, önceki kitaplardaki birtakım hükümleri tasdik etmekle birlikte aynı zamanda onlardaki yanlışları da düzeltmiştir.

Kur’an-ı Kerim tüm insanlığa hitap eden ve tüm zamanlar için geçerli bir ilahi kitaptır. Aynı zamanda Kur’an’ın önceki kitapları koruma altına alma özelliği vardır.

Ancak Tevrat’a önyargılı olarak bakılıp “tahrif edilmiştir’’ düşüncesiyle incelenmeye alınmamasının yanlış bir tutum olduğu düşüncesindeyiz. Nihayetinde O kitaba inanan ve hükümleriyle amel eden milyonlarca insan bulunmaktadır. Böyle çalışmaların, genel kültürümüzü artırma, diğer din mensuplarıyla sağlıklı bir iletişim kurma ve onları daha iyi anlayabilme, İslam’a diğer dinlerden girmiş hurafe ve yanlışları tespit etme, yapılan eleştirilere cevap verme açısından faydalı olduğu kanaatindeyiz.

1. Araştırmanın Konusu ve Önemi

Toplumun en küçük yapı taşı ailenin meydana gelmesi ancak bir kadın ve bir erkekle olabilmektedir. Çalışmanın ana konusu toplumu meydana getiren bireylerden biri olan kadındır. Kutsal kitaplar Yüce Allah tarafından insanlara yol göstermek ve onların dünya ve ahirette huzur ve mutluluklarını sağlamak için gönderilmiştir. Allah katında erkek ve kadın, aynı değere, aynı haklara ve aynı mükemmelliğe sahiptir. Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de farklı açılardan kadın-erkeğin durumunu açıklayan ayetler bulunmaktadır. Biz bu çalışmada her iki kutsal kitaptaki kadınlarla ilgili ayetleri karşılaştırarak her iki kutsal kitabın kadına bakış açını ortaya koymaya çalıştık.

2 Enbiya, 21/48.

3 Mâide, 5/48.

4 Al-i İmran, 3/3.

5 Fatır, 35/31.

6 Bkz., Bakara, 2/41, 89, 91, 97, 101; Nisa, 4/47; En’âm, 6/92; Ahkaf, 46/12, 30.

(13)

Bu konuyu incelememizin temel amacı, Tevrat ve Kur’an’da kadınla ilgili ayetleri inceleyip aralarında ciddi farklar olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu da ancak her iki kitabın ayetlerinin önyargıdan uzak objektif bir bakış açısıyla incelemekle mümkün olur. İşte bizim de bu çalışmamızda yapmak istediğimiz Tevrat ve Kur’an’ın metinlerini esas alarak kadın konusundaki her iki kutsal kitabın bakış açılarını ortaya koymaktır. Böylece aynı kaynaktan gelen iki ilahi kitabın kadına bakış açıları tespit edilerek Tevrat ve Kur’an’ın kadına verdiği değeri ortaya çıkarmaktır. Zaman zaman Kur’an’ın kadınlarla ilgili hükümlerine farklı din mensupları ve bazı kesimler tarafından eleştiriler yöneltilmekte, Kur’an yeni bir şey getirmemiştir, Tevrat’ta olan şeyleri tekrar etmiştir gibi bir takım iddialarda bulunulmaktadır. İşte bizi bu konuyu araştırmaya sevk eden neden, söz konusu iddiaların gerçeği ne derece yansıttığını kavramaya çalışmak ve Tevrat ve Kur’an’da kadınlarla ilgili ayetleri inceleyip aralarındaki farkları ve ittifak ettiği noktaları ortaya koymaktır.

3. Araştırmanın Metodu

Teorik bir araştırma olan çalışmamızda, “dini metinlerin incelenmesi”

yöntemine başvurduk. Dini metinlerin incelenmesi yöntemi, son yıllarda, sosyal bilimlerle alakalı çalışmalarda sık kullanılmaya başlanmış bir yöntemdir. Tevrat ve Kur’an gibi dini metinleri anlama çabası haliyle bu dine inanan bireyleri ve toplumları da anlama çabasıdır. Bu metinler sayesinde, toplumun temel unsurlarından biri olan kadının bu iki ilahi kitapta nasıl ele alındığını karşılaştırma usulüyle inceledik.

Çalışmamızın ana kaynağı tabiî ki Kur’an-ı Kerim ve Tevrat oldu. Ayetlerin Türkçe karşılıklarını verirken Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan meali ve Suat Yıldırım’ın mealini kullandık. Karşılığını bulduğumuz ayetleri açıklamak için de çeşitli müfessirlerin tefsirlerine başvurduk. Farklı zamanlarda yazılan ve de farklı yorumlar içeren tefsirler olarak; Taberî (310/923)’nin tefsiri, Fahruddin Razî (606/1209), İbn Kesîr (774/1373), Muhammed Hamdi Yazır (1358/1942), Seyyid Kutub (1382/1966), Diyanet Tefsiri (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir) ve Süleyman Ateş’in tefsirleri çalışmamız süresince yararlandığımız kaynaklardan oldu. Tevrat, Türkçe açıklaması olarak Kitabı Mukaddes Şirketinin Mealini kullandık. Kur’an’dan sonra ikinci önemli kaynağımız hadisler oldu. Kullandığımız hadis kaynaklarından da bahsedecek olursak, Buhârî (256/870)’nin ve ‘Sahih’i ve Müslim’in ‘Sahih’i’

(14)

4

çalışmamızda en çok yararlandığımız hadis eseri oldu. Bundan başka Dinler Tarihi kitapları, İslam öncesi Arapları hakkında bilgi veren İslâm Tarihi kitapları, kadın konusunu ele alan kitaplar, ansiklopediler, tezler ve makaleler araştırmamız sırasında sıkça başvurduğumuz diğer kaynak türleri oldu.

(15)

1. TEVRAT, KUR’AN VE TARİHSEL SÜREÇTE KADIN 1.1. Tevrat

Tevrat, Allah tarafından gönderilen dört büyük kitaptan ilkidir. İbranice Tura kelimesinin Arapçalaşmış biçimi olan Tevrat; kanun, ittifak, birlik, anlaşma, sözleşme, antlaşma gibi anlamları dile getirir. İslâm geleneğinde Hz. Musa’ya nazil olan kitabı belirtir. Yahudi geleneğinde ise, bugün Ahd-i Atik (Eski Ahit) denilen kitaplar toplamının adıdır.1

Eski Ahid’i meydana getiren kitaplar İbranice yazılmıştır. Takriben M.Ö. 1100- 1200 yılları arasında da tamamlanan ve İbranice yazılmış olan Tanah’ın içerisinde birkaç Aramca parça da bulunmaktadır.

Ezra 4/8- 6/18; 7/12–26; Daniel, 2/46- 7/28; Yeremya, 10/11 ve ayrıca Tekvin 31/47’deki iki kelime Âramice yazılmıştır. Ahid, Tanrı ile insanlık arasındaki sözleşmedir. Eski Ahid, Kitab-ı Mukaddes’in birinci bölümüdür; bunun ikinci bölümü ise Yeni Ahid’dir ki bu da İncil olarak yer alır.

Yahudiler kendi kutsal kitaplarına “Eski Ahid” isminin verilmesini reddederler, onlar kendi kutsal kitaplarına “Tanah” adını verirler. Tanah’ın kelime olarak bir anlamı yoktur. Bu kitabı oluşturan üç bölümün isimlerinin baş harfi olan “ T” , “ N” ve

“K” harflerinin yan yana dizilmesiyle “Tanah” ismi ortaya çıkmıştır.2 Yahudi geleneğine göre, eski Ahid üçe ayrılır:

1.Tevrat (Tora) 2. Neviim

3. Ketuvim (Kitaplar)

Tora beş kitap, Neviim on dokuz kitap ve Ketuviim on bir kitaptan oluşmakta ve böylece Tanah’ın içinde yer alan kitaplar, toplam otuz beş kitap etmektedir.

1 Cilacı, Osman, “Tevrat mad.,” Şamil İslam Ansiklopedisi, İst., 2000, VIII, 81-82.

2 Kısaltma esnasında Ketuviimin baş harfi “K”, “H” harfine dönüşmekledir. Çünkü İbranicede “K” ve

“B” harfleri, kelimelerin başında bulunurlarsa “K” ve”B” şeklinde telaffuz edilmekte, bunlar kelimelerin ortalarında veya sonlarında bulunurlarsa “K” harfı “H” harfine, “B” harfi ise “V” harfine dönüşmektedir. Dolayısı ile kısaltma, Tanak şeklinde değil, Tanah şeklinde okunmaktadır, Neviim ve Ketuviim kelimelerindeki “V” harfinin aslı “B” iken, kelimenin ortasında geldikleri için “V”ye dönüşmüşlerdir.

(16)

6

Protestanların kabul ettiği Eski Ahidde kitap sayısı otuz dokuzdur.3 Yahudiler, kendi alfabelerindeki harflerin sayısına uygun olarak Tanah’ta yer alan kitapların sayısını yirmi iki veya yirmi dört olarak saymaktadırlar Tanah’ın ihtiva ettiği kitapların sayısı konusunda sadece Yahudilerle Hıristiyanlar arasında değil, Hıristiyanların, kendi aralarında da ihtilaf vardır.4

Her ne kadar Yahudilik talimlerinin bütününe Tevrat deniliyor ve bu terim Hz.

Musa’ya atfedilen ilk beş kitabı ifade ediyorsa da; Tora, Yahudiliğin diğer kitap ve öğretilerini de içine almaktadır. Yahudiliğe göre Tevrat, 1.Yazılı, 2. Sözlü olmak üzere iki kısımda incelenebilir. 1- Yazılı olan kısım Tur-i Sina’da (Har Sinay) Tanrı Yahve tarafından Hz. Musa (Moşe)’ya indirilen beş kitap ve eklerini ihtiva eder. 2- Sözlü olan kısım ise, yine Hz. Musa’yı atfedilen ve O’ndan nakledilenlerle, Tevrat’ı tamamlayan açıklamaları ihtiva eder.5 Eski Ahit, otuz dokuz kitaptan oluşur. Bunlar:

1. Tekvin: Yaratılış kitabı, evrenin ve insanın yaratılışını, günahın ve dünyada çekilen acıların başlangıcını, Tanrının insanlığa yaklaşım biçimini anlatmaktadır.

Bu bölümde ilk insanın ve evrenin yaratılışı, insanın işlediği ilk günah, Nuh tufanı, Hz. Yusuf’un Mısır’daki hayatı ve İsrail oğullarının Mısır’a gelişleri gibi konularını içerir.

2. Çıkış: Mısırdan çıkış kitabı, İsrail halkının yaklaşık 3 500 yıl önce köle oldukları Mısırdan ayrılmalarını, kölelikten kurtulmalarını, Sina Dağına yaptıkları yolculuğu, Tanrı’nın Sina dağında Musa ile yaptığı anlaşmayı ve tapınak ve tapınma ile ilgili konuları içerir.

3. Levililer: Ayin ve merasimlere ait usuller, kurban, kâhinler, temizlik konuları ve bayramların tanzimi hakkında konuları içerir. 27 baptan oluşur.

4. Sayılar: İsrail halkının Sina Dağı’ndan göç edip Tanrı’nın vaat ettiği Kenan topraklarının doğu sınırına ulaşana dek başlarından geçen olayları anlatır. Kitap adını Musa’nın Sina Dağı’nda göç etmeden önce yaptığı sayımdan almıştır. 36 baptan meydana gelir.

5. Tensiye: İ.Ö.622 senesinde Yahuda kralı Yoşiya zamanında kâhinler tarafından neşredilmiş eserdir ki Musa’nın ölümünden bahsettiği ve Musa’nın zamanında henüz mevcut olmayan birçok adetlerden bahsettiği için o zamanki din

3 Kuzgun, Şaban, Dört İncil Farklılıkları ve Çelişkileri, Genişletilmiş 2. baskı, Ankara, 1996, s.60-63.

4 Günay, Tümer, Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara, 1993, s.193.

5 Cilacı, agmad., VIII, 82.

(17)

adamlarının, tahrif olmuş dini ıslah etmek maksadıyla yazdıklarıdır diyebiliriz.6 34 Babtan meydana gelir.

6. Yeşu: Musa’nın yerine geçen Yeşu’nun önderliğinde çoğu Kenan topraklarının İsrailliler tarafından ele geçirildiğinin tarihidir. Yirmi dört baptan oluşur.

7. Hâkimler: Yirmi bir baptır. Yeşu’nun ölümünden krallığın kurulusuna kadar geçen dönemi anlatır. Ayrıca İsrail oğullarının sosyal ve dini hayatlarını düzenleyen hâkimlerin den bahseder.

8. Rut: Kitap Yahudi tarihinin Hâkimler zamanında hüküm süren şiddet döneminde yaşayan, Kıtlık sonucu Moav’a yerleşen bir İsrailli’yle evlenen bir kadının hikâyesidir. Kocası ölünce Rut, kocasının akrabalarından biriyle evlenerek İsrail’in en büyük kralı Davut’un dedesinin annesi olur.

9. I.Samuel: Birinci Samuel otuzbir babtır. Burada Samuel’in doğumu, peygamberliği ve Saul’u kral olarak tayin etmesi gibi konulardan bahseder.

10. II.Samuel: 1.Samuel’in devamı olan 2.Samuel Kitabı Kral Davut’un krallığının bir tarihçesidir. Davut önce Yahuda oymağının sonra bütün İsrail’in kralı oldu. İkinci Samuel ise yirmi dört babtır.

11. I.Krallar: İsrail’de Samuel kitaplarıyla başlayan krallığın tarihine 1.Krallar Kitabı’nda devam edilir. Süleyman’ın İsrail kralı olması, babası Davut’un ölümü, Süleyman’ın krallığı ve yaptığı işler, (özellikle Yerişalim’de yaptığı tapınak), Krallığın kuzey (İsrail) ve güney (Yahuda) kralığı olarak ikiye bölünmesi gibi konuları içerir.

Birinci Krallar yirmi iki babtır.

12. II. Krallar: İsrail ve Yahuda krallıklarının tarihine 1. Krallar Kitabı’nda kaldığı yerden devam eder. Yirmi beş babtır.

13. I.Tarihler: I.Tarihler ve II. Tarihler başlangıçta bir kitap halindeyken Grekçe’de ikiye ayrılmıştır. Tarihler diye bilinen kitaplar Samuel ve Krallar kitaplarında geçen olayların başka görüş açısından tekrarıdır. Birinci Tarihler yirmi dokuz babtan meydana gelir.

14. II. Tarihler: Tarihler’in devamı olan 2. Tarihler Kral Süleyman’ın yaptığı işleri ve dönemindeki olayları anlatır. Otuz altı babdan oluşur.

6 Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yay., İst., 1999, s.136.

(18)

8

15. Ezra: Ezra ve Nehemya, bu iki kitap bir tek kitap iken sonradan ikiye ayrılmıştır. Ezra on bölümden oluşur İbranice Kitab-ı Mukaddes’te de tek bir kitap halindedir. Ezra Kitabı Tarihler kitabının devamıdır. İ. Ö. 538 yıllarında Babil’den dönen ve Yeruşalim’de tapınmayı yeniden başlatan Yahudilerin yaptıklarını anlatır.

16. Nehemya: Nehemya Kitabı’ndaki olaylar İ.Ö. 5. yüzyılda geçer. On üç bölümden oluşur.

17. Ester: On babtır. Ester Kitabında anlatılan olaylar İ.Ö.5. yüzyılın başlarında Pers kralı olan Ahaşveroş’un kışlık sarayında geçer. Olayların merkezinde Ester adlı Yahudi kraliçe yer alır. Kraliçe Ester cesareti sayesinde İsrail halkının düşmanlarının tasarladığı büyük bir katliamdan kurtulmasına önayak olur.

18. Eyub: Kitap, Eyüp ve üç arkadaşının bu felaketlere karşı gösterdikleri tepkiyi karşılıklı üç konuşmayla açıklamaktadır. Kırk iki babtan ibarettir.

19. Mezmurlar: Mezmurlar (Zebur diye de bilinir) ilahi ve dua kitabıdır.

Mezmurlar kitabında yüzelli mezmur vardır Uzun bir süre içinde farklı yazarlar tarafından yazılmıştır. İsrailliler bu dua ve ilahileri kendi tapınmalarında kullanmaktadırlar. Bu ilahiler: Övgü ve tapınma ilahileri, ağıtlar, yardım, korunma ve kurtuluş için edilen dualar; bağışlanmak için yalvarışlar; Tanrı’nın kutsamasına karşı şükran ilahileri; düşmanın cezalandırılması için dilekler gibi birkaç sınıfa ayırabilir. Bu dualar kişi ve ulus adına edilirdi.

Mezmurlar şiir kitabıdır. İbrani şiirin en belirgin özelliği paralelizmdir.

Paralelizm birinci dizedeki konuyu ikinci ya da üçüncü dizelerde de farklı biçimlerde tekrarlamaktır. İkinci dizeler ve üçüncü dizeler aynı konuyu karşıt biçimde geliştirir, tasvir eder ya da doruğa ulaştırır.

20. Süleyman’ın Özdeyişleri: Özdeyişler Kitabı deyimler ve özdeyişler biçiminde anlatılan ahlaksal ve dinsel öğretişlerin toplamıdır. Büyük bölümü günlük yaşamla ilgili konuları içerir. Otuz bir babtır.

21. Vaiz: Vaiz Kitabı insan ömrünün ne kadar kısa ve çelişkilerle dolu olduğunu, nedeni belirsiz haksızlık ve umutsuzluğu, sonuç olarak ta yaşamın “ boş” olduğunu içtenlikle anlatan bir vaizin düşüncelerine yer vermektedir. On iki babtan oluşur.

22. Ezgiler Ezgisi: Ezgiler Ezgisi aşk şiirleridir. Büyük bir çoğunluğu iki sevgilinin, yani erkek ile kadının, karşılıklı olarak söylediği şiirlerden oluşur. Yahudiler

(19)

“Ezgiler Ezgisi” ni Tanrıyla halkı arasındaki ilişkiler olarak yorumlarken, Hıristiyanlar Mesih’le kilise arasındaki ilişkiler olarak görmüşlerdir.

23. Yeşaya: Yeşaya İbranice “ Rab kurtarır “ anlamına gelir. Kitabın adı olan bu ifade bir bakıma kitabın özetidir. Peygamber Yeşaya İ.Ö. 8. yy. ikinci yarısında Yeruşalim’de yaşadı. Altmış altı babtan oluşan bu kitap peygamber İşaya’nın gördükleriyle kurtuluş yollarına dair verdiği haberleri kapsar.

24. Yeremya: Peygamber Yaremya İ. Ö. 7. yy sonuyla 6. yy. başlarında yaşadı.

Elli iki babtır. Yeremya’nın başından geçen olayları kapsar. Halkı, yaptıkları günah ve putperestlik yüzünden başlarına gelecek büyük felakete karşı uyarmasını konu edinir.

25. Yeremya’nın Mersiyeleri: Beş Mersiye’den meydana gelir. Buhtunnasır tarafından Kudüs’ün ve mabedin yıkılışı anlatılmaktadır.

26. Hezekiye: Kırk sekiz babtır. Babil esareti döneminde yasayan Hezekiye’nin hayatını anlatır.

27. Daniel: Kitap, Babil Kralı Nebukadnessar tarafından sürgün edilen Daniel’le üç Yahudi genç arkadaşının büyük zorluklar karşısında Tanrı’ya nasıl sadık kaldıklarını, İmanları ve Tanrı’ya bağlılıkları sayesinde düşmanlarından üstün oldukları anlatılır.

28. Hoşeya: Millattan önce sekizinci yüzyılda yaşayan peygamber Hoşeya’nın hayatı hakkındaki bilgilerle İsrail’in geleceği ile ilgili vahiyleri ihtiva eder.

29. Yoel: Peygamber Yoel korkunç bir çekirge belasından ve İsrail’deki kuraklıktan söz etmektedir. Bu olayları Rab’bin gününün-adil idaresine karşı olanları cezalandıracağı zamanın- belirtisi olarak görmektedir. Rab’bin halkını eski haline döndürmek, kutsamak için verdiği sözü, tövbe etmeleri için yaptığı çağrıyı halka iletmektedir. Önemli bir nokta da Tanrı’nın Ruhu’nu kadın erkek, genç yaşlı herkese göndereceğine ilişkin verdiği sözdür.

30. Amos: Amos Kutsal Kitap’ta sözleri ayrıntılarıyla kaydedilen ilk peygamberdir. Yahudalı olmasına karşın, İ.Ö. 8. yy.ortalarında, daha çok İsrail’in kuzey krallığında yaşayan insanlara seslendi. Dokuz babtan oluşur.

31. Ovadya: Kitap, Babilliler’in İ.Ö.586’da Yeruşalim’i ele geçirmesinden sonra yazıldı. En kısa bölümdür. Esav soyundan gelen Edomlular Yeruşalim’in düşmesine sevinmekle kalmadılar, Yahuda’nın kötü durumunu kullanarak kenti yağmalayıp

(20)

10

işgalcilere yardım ettiler. Ovadya İsrail’in öteki düşmanları tarafından Edom’un bozguna uğratılıp cezalandırılacağına ilişkin peygamberlik etti.

32. Yunus: Yunus Peygamber’in hayatının anlatıldığı bu bölüm dört babtan oluşur.

33. Mika: Milattan önce sekizinci asırda yasamış olan peygamber Mika’ya aittir.

Kitap yedi bölümdür ve çeşitli vaad ve tehditleri ihtiva eder.

34. Nahum: Nahum İsrailliler’in güçlü düşmanı Asur’un başkenti Ninova’nın düşüşünü önceden bildiren bir kitaptır. Ninova’nın İ.Ö. 612 yılında yıkılması, Tanrı’nın acımasız ve gururlu bir ulusu yargılaması olarak görülmektedir. Üç bölümdür.

35. Habakkuk: Üç bölümden oluşur. Habakuk’un gördüğü ve yaşadığı olaylar anlatılır.

36. Tsefanya: Milattan önce yedinci yüzyılda yaşayan bu peygambere nispet edilir. Üç babtır.

37. Hagay: İki babtan oluşur.

38. Zekeriya: On dört babtan oluşur. 1-8 bölümleri İ.Ö. 520-518 yılları arasında Peygamber Zekeriya’nın Tanrı’dan aldığı peygamberlikleri içerir. Bu peygamberliklerin çoğu görüm şeklindedir. 9-14 bölümleri beklenen Mesih’in geleceğinden ve son yargıdan söz eder.

39. Malaki: Dört babtan oluşur. Muhtelif konuları ele alır.7 Tevratın belli başlı üç eski nüshası mevcuttur:

1- İbrânîce nüsha: Yahûdiler ve Protestanlarca makbuldür.

2- Yunanca nüsha: Roma ve Doğu kiliselerince makbuldür.

3- Sâmirîce nüsha: Süryânîlerce makbuldür.

Yahudiler nazarında Tevrat Allah kelamıdır ve ibadetlerde önemli bir yer tutar.

Yahudilerin havra ve sinagoglarında, mihrap denilen bir yerde, dolap içinde, sırmalı ve ipekli örtülere sarılmış yazma nüshalar muhafaza edilir. Tahrife uğramadan önce Süleyman Mabedi (Beyt Ha-Mikdaş)’ndeki Mukaddes Sandık (Arona Kodeş)’da, Hz.

Musa’nın getirdiği Tevrat levhalarının muhafaza edildiğine inanılmakta idi. İbadet için havra veya sinagoga giden her Yahudi, öncelikle Tevrat tomarının korunduğu sandık veya dolabı temaşa eder, mümkünse ona elini sürer ve öper. Bu hareketler sembolik bir

7 Kitab-ı Mukaddes, Ohan Matbaacılık LTD. ŞTİ., İst., 2001, Kitap başlıklarının açıklamaları.

(21)

anlam taşır ve belli belirsiz bir şekilde yapılır. Havra veya sinagogda Tevrat yere düşerse haham hemen onu alır. Bundan dolayı haham ve oradaki cemaat 30 gün oruç tutmak zorundadır; buna cumhur (cemaat) orucu denir.8

Öğrenim anlamına gelen Talmud, Tevrat’ın yorumudur. Önceleri sözlü olarak yapılan bu yorumlar zaman içerisinde genişlemesi ve çoğalması nedeniyle Yahudi din bilginleri (Rabbiler) tarafından yazılı hale getirilmiş ve bu yazılı metne Talmud ismi verilmiştir. Misna ve Gemara olmak üzere iki bölümden oluşan Talmud Yahudilerce Tevrat kadar büyük öneme sahip olup ahlaki kuralların açıklanması, bunların misallerle canlandırılması, hukuki, felsefi ve sosyal konulardan oluşmaktadır.9

Batı Dünyası’nda 16. asırdan itibaren Ahd-i Atik’in verdiği bilgilerin gerçeğe uygun olup olmadığını tespit etmek amacı ile ciddi tenkit faaliyetlerine başlanmıştır. Bu işe öncülük edenlerden biri Martin Luther olup, o hem Yeni hem de Eski Ahid üzerine korkusuzca tenkitler yapmıştır. Kur’an-ı Kerimin isim zikretmek sureti ile Tevrat ve İn- cilde tahrifat olduğunu belirtmesi, Hristiyanlığın yayılmasında ciddi bir engel teşkil etmeye başlamıştır. Musa’dan çok sonra tespit edilmiş olan Tevrat’ın aslî yapısını koruyamadığını devamlı değişikliğe uğrayıp tahrif edildiğini ise Rabbanî kaynaklardan öğrenmekteyiz. Önceleri “bugünkü Tevrat’ın Musa’ya verilen Tevrat olduğunu ve hiç değişikliğe uğramadığını” söyleyen Ortodoksluğun temelini oluşturan Rabbanî kaynaklar sonradan Tevrat’ın tahrif edilmesinden dolayı içinde bilgi yanlışlıklarının ve çelişkilerin bulunduğunu söylemiş ve çelişkiye düşmüşlerdir. Ayrıca Tevrat’ın Musa’ya yazılı ve sözlü olarak verildiğini iddia ederek Rabbîlerin yorumunu içeren “Sözlü Tevrat’ı daha değerli saymışlardır.10

Kur’an’da olduğu gibi Hadis-i Şeriflerde de aynı tema işlenmiş, Hz. Muhammed (s.a.v), Mekke ve Medine’de bulunan Yahudi ve Hristiyanlarla konuşurken, Tevrat ve İncil’de birtakım tahrifatın olduğunu onlara söylemiştir. Durum böyle olunca Hicri üçüncü asırdan itibaren Eski ve Yeni Ahid üzerinde İslâm âlimleri çalışmalar yapmışlardır.11 Neticede Tevrat’ın yaklaşık dokuz asır boyunca tek kişi tarafından değil farklı dönemlerde çeşitli yazarlar tarafından kaleme alındığı, düzeltme, değiştirme ve

8 Cilacı, agm., VIII, 82.

9 Tümer, Günay - Küçük, Abdurrahman, age., s.201.

10 Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yay., İst., 2002. s. 258.

11 Kuzgun, Şaban, age., Genişletilmiş 2. baskı, Ankara, 1996, s.67-73.

(22)

12

ilave yapıldığı, öyle ki artık bugün bu parçaların nereden geldiğini bile tahmin etmenin mümkün olmadığı görülmüştür.12

1.2. Kur’an

Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’e13, vahiy yoluyla parça parça indirilmiş,14 Mushaflarda yazılmış15, tevatürle nakledilmiş, tilavetiyle ibadet edilen, muciz, ilahi16 kelamdır.17 Kur’an, okumak anlamına gelen, “karae” fiilinden türetilmiş bir mastar olup, Allah’ın son kitabına özel ad olmuştur. Kök anlamı; okumak, toplamak, bir araya getirmek demektir.18

Kur’an-ı Kerim’in diğer isimlerinden bazıları ise şunlardır: Furkan, Zikr, Nur, Kelamullah ve Kitab’tır.19

Hz. Muhammed’e ilk vahy kırk yaşında gelmiştir. Kur’an’ın nüzul süresi 22 sene, 2 ay ve 22 gündür. Bu zaman zarfında Kur’an, ayet ayet veya ayetler halinde veyahut da sure sure inmiştir. Kur’an surelerinin bazıları Mekke’de inmesi dolayısıyla “ Mekkî”, bazıları da Medine’de indirildiklerinden “Medenî” diye nitelendirilmiştir.20 On üç yıl kadar süren Mekke döneminde inen ayet ve sureler daha çok İslam inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar. Şirke ve putperestliğe karşı bir mücadele vardır.

Allah’ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara ve ahiret gününe iman gibi konular en veciz şekilde anlatılır. Hz. Âdem (a.s)’den beri gelen tevhid inancı işlenir. Allah’a ortak koşma ile mücadele edilir ve geçmiş milletlerden ibretli kıssalar anlatılır.

Medine’de inen ayet ve surelerde daha çok hukuk kuralları yer almıştır. Aile ve devletin tanzimi, insanların birbiriyle veya devletle olan ilişkileri, akitler, sulh ve savaş halleri bu ayetlerde açıklanır.21

Kur’an, Hz. Peygamber’in sağlığında pek çok sahabi tarafından bütünüyle ezberlenmiş aynı zamanda tamamı Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sağlığında yazılmıştır. Hz. Peygamber kâtipler edinmiş ve kendisine bir ayet nazil olduğu zaman,

12 Bucaille, Maurıce, Kitab-ı Mukaddes Kur’an ve Bilim, (Çev. Suat Yıldırım), T.Ö.V. Yay., İzmir, trs.

13 Bakara, 2/97; Nisa, 4/105; Kehf, 18/1–2; Şuara, 26/192–194.

14 Al-i İmran, 3/7; En’am, 6/114; Mü’min, 40/2; Casiye, 45/2.

15 Abese, 80/13–14; Hicr, 15/9.

16 Yunus, 10/38; Hud, 11/13; İsra, 17/88.

17 Serinsu, Ahmet Nedim, Kur’an Nedir?, Şule Yay., İst., 1996, s.123.

18 Döndüren, Hamdi; Yengin, Naci, “Kur’an-ı Kerim Mad.” Şamil İslam Ansiklopedisi, İst., 2000, V, 11–12.

19 Soysaldı, Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Tefsir, Ankara, 2001, s.27.

20 Karaçam, İsmail, En Büyük Mucize Kur’an-ı Kerim’in İlmi ve Edebi Sırları, İmaj A.Ş., İst., 2005, s.

89.

21 Soysaldı, age., s.108-111.

(23)

inen her ayet bizzat kendisi tarafından vahiy kâtiplerine okunmuş, onlar da yerlerine yazmışlardır. O zamanki imkânlar içinde Kur’an ayetleri kâğıt yerine kullanılan ince deri, hurma dalları, yassı taşlar, kürek kemikleri ve tahta levhalara yazılmış ve namazlarda okunmuştur. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber devrinde bizzat vahiy meleği ve Nebi (s.a.s)’in birbirlerine karşılıklı okumaları ve de sahabelerin ezberlemesiyle korunmuştur. Vahiy Hz. Peygamberin vefatına kadar devam ettiği için Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamberin sağlığında bir kitap haline getirilmemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)’in vefatını takip eden Yemâme savaşlarında yetmiş kadar hafız (kurrâ)’ın şehid düşmesi müslümanları telâşa düşürmüş Hz. Ebu Bekr, Zeyd İbn Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah b. Zübeyr, Sa’d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Haris b. Hişam’ın da bulunduğu büyük bir komisyon tarafından Kur’an sahifeleri Mekke lehçesi esas alınarak bir araya getirilmiştir.22 Kur’an-ı Kerim toplanıp iki kapak arasında kitap haline getirilince, uygun bir isim aranmış, Abdullah b. Mes’ud’un (ö.32/652) “ Habeşistan’da bir kitap gördüm, ona Mushaf adını vermişlerdi” demesi üzerine, halife tarafından bu isim uygun bulunmuştur.23 Mushaf; sayfalardan meydana gelmiş kitap anlamına gelir.

Kur’an nüshalarının çoğaltılması üçüncü halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bu dönemde Arap yazısının farklı okumalara elverişli durumu, İslam coğrafyasının genişlemesi, yeni fethedilen yerlerde ortaya çıkan kavim ve kabilelerin Müslüman oluşu farklı şive ve lehçelere göre okuyuş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle Müslümanların tek bir nüsha üzerinde birleşmeleri, toplumsal huzurun sağlanması için bir zorunluluk haline gelmiştir.

Hz. Ebû Bekir zamanında yazılan İmam Mushafı esas alınarak Hz. Osman zamanında Kur’an-ı Kerim çoğaltılmıştır. Gelecekte herhangi bir kargaşa yahut yanlış anlamaya meydan vermemek için diğer tüm nüshalar Hz. Osman tarafından bir önlem olarak yaktırılarak ortadan kaldırılmıştır. Bu nüshadan çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu rivayet edilmektedir.24

‘‘İnsanlar için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygambere indirilişinin asıl gayesi, insan aklını ve değerini yükseltmek, onu doğru yola sevk etmek, maddi ve manevi yönden en iyi şekilde menfaatlendirmektedir. O, inancı ıslah ve ahlâkı güzelleştirmek ister. Sosyal hayat kaidelerini vazederken orta bir yol takip eder. Pek çok

22 Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, (Çev. Salih Tuğ), İst., 1980, III, 761.

23 es-Suyûtî, Celâleddin, el-İtkân fi Ulûmi’l-Kur’ân, (trc. Sakıp Yıldız, H. Avni Çelik), İst., 1987, I, 124.

24 Soysaldı, age., s.113-132.

(24)

14

ayetlerinde insanları zulmetten nura sevk eden prensipleri koymuş, yapılan kötü işlerin neticesi ile korkutmuş, öbür âlemde insanların amelleri karşılığı olan güzel veya dehşetli hayatı en güzel şekilde tasvir vasfetmiştir. Bütün bunlar insanoğlunun saadeti içindir. Böylece Kur’an-ı Kerim, gerek şahsi hastalıklara ve gerekse cemiyetin ahlâki hastalıklarına ilaç olmuş, ferdi ve içtimai müşkülleri halletmiş, insanoğluna doğru ve temiz bir hayat yolu çizmiştir.’’25

Kur’an-ı Kerim ayetlerini daha iyi anlayabilmek için, Kur’an’ın indiği dönemde Kur’an’ın ilk muhatapları olan Arapların, sosyo-ekonomik durumlarından, adetlerinden, gelenek ve göreneklerinden, dini ve ahlaki yönlerinden kısaca bahsetmek yerinde olacaktır.

1.3. İslam Öncesi Arap Toplumuna Genel Bir Bakış

Arap yarımadasının, özellikle Hicaz bölgesinin, Hz. peygamberin doğduğu, yaşadığı, vahiy aldığı, peygamber olduğu ve vefat ettiği yer olması sebebiyle özel bir yeri vardır. Şimdi, Arap yarımadasının coğrafi ve siyasi durumu ile Kur’an-ı Kerim gelmeden önce Kur’an’ın ilk muhatapları olan Arapların ekonomik, dini ve ahlaki durumlarından kısaca bahsedeceğiz.

Arap yarımadası düzensiz bir paralelkenar şeklinde olup, dünya haritasında merkezi bir yer teşkil etmektedir. Arap yarımadası; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktasını teşkil eden Güneybatı Asya’nın güney kısmında yer alır. Yarımada, kuzeyde Filistin ve Suriye, kuzey-doğuda Irak ve İran, doğuda Basra Körfezi, güneyde Umman Denizi ve Aden Körfezi, batıda Kızıldeniz ve Afrika kıtasıyla çevrilidir.

Arabistan büyük kesimiyle sıcak ve kurak kuşakta yer aldığından, yağışlar kıt ve yazları aşırı sıcak olan bir iklime sahiptir. Yarımadanın yazları yağışlı olan güney kesimi, doğal bitki örtüsü bakımından daha zengindir. Hatta Güneydoğu da Uman körfezine komşu olan bölgelerdeki dağlara “yeşil dağ” ismi verilmiştir.26

Arap yarımadası Sami ırkın ana yurdu sayılmaktadır. Araplar güney ve kuzey olmak üzere iki büyük kola ayrılır. Güney Araplarına Kahtaniler (Yemenliler), Kuzey Araplarına Adnaniler (Nizariler, Maaddiler) ismi verilmektedir. Tarihi Arap kabilelerinin bu iki soydan geldiği kabul edilmiştir.

25 Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Tarihi, Ankara, 1988, s.14.

26 Büyükcoşkun, Kudret, “Arabistan”, TDV İslam Ansiklopedisi, III, 249-252.

(25)

Güney Arabistan’da iktisadi hayatın temelini ziraat teşkil ediyordu. Burada kurulan devletlerin siyasi teşkilatı mutlakıyet esasına dayanıyordu. Dinleri çok tanrılı olup diğer Sami kavimlerinin dinine benziyordu. Kuzey Arabistan’da ortaya çıkan bazı devletler, menşe olarak Arap olmalarına rağmen Arami kültürün tesiri altında kalmışlardır.

Arabistan’ın İslam Tarihi açısından en önemli bölgesi Hicaz bölgesinin de içinde yer aldığı orta Arabistan’dır. Mekke, Medine ve Taif en önemli şehirleridir.

Hicaz, Kuzey ve Güney Arabistan’ın aksine yabancı istilasına, yani Bizanslılar veya Sasaniler gibi güçlü devletlerin işgal maksatlı saldırılarına maruz kalmamıştır. Bunda, arazinin dağlık, yollarının dar ve bölgeye asker sevkinin güç oluşunun etkisi vardır.

Hicaz ekonomik yönden yabancıların iştahını kabartacak bir zenginliğe sahip değildi.

Bu nedenle Hicaz halkı nesiller boyunca özgür olmuş nesebine ve diline yabancı unsurlar karışmadan safiyetini koruyabilmiştir.

Kâbe Hz. İbrahim zamanından beri dini bir merkez olma hüviyetini günümüze kadar muhafaza etmiştir. Bununla birlikte Yemenden başlayıp Akabe körfezine ulaşan ticaret yolu Mekke ve Medine’den geçerek Akabe körfezinden Akdeniz limanlarına bağlanmaktadır. Ticaretten elde edilen gelirin yanı sıra Kureyş Kabilesi, bütün Arabistan’ın yıllık haccını gerçekleştirdiği kutsal mekân olan Kâbe’den ve bu hac süresince kurulan özel ticaret fuarından da gelir elde ediyordu.

İslam kaynaklarına göre Mekke’nin ilk sakinleri Amelika’dır. Onlardan sonra Cürhümlüler buraya hâkim oldular. Hz. İsmail Mekke’ye Cürhümlüler zamanında geldi ve onlardan bir kızla evlendi. Mekke V.yüzyılın ortalarında Hz. Muhammed’in atası Kusay b. Kilab başkanlığındaki Kureyş kabilesinin idaresine geçti. Ticaretten elde edilen gelirin yanı sıra Kureyş kabilesi, bütün Arabistan’ın yıllık haccını gerçekleştirdiği kutsal mekân olan Kâbe’den ve bu hac süresince kurulan özel ticaret fuarından da gelir elde ediyordu. Mekke’nin aksine Medine de daha çok tarım hâkimdi.

Şehirde iki Arap ve üç Yahudi kabilesi oturuyordu. Taif ise daha çok sayfiye kenti durumundaydı.27

Araplar bedevi ve hadari olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bedeviler çölde yaşar su, azık ve otlak peşinde koşarlardı. Hadariler ise köy ve şehirlerde yerleşik bir hayat sürer geçimlerini tarım, deve, at, koyun ve keçi gibi hayvan yetiştiriciliği, ticaret ve el

27 Yıldız, Hakkı Dursun, “Arabistan”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 1991, III, 252–253–254.

(26)

16

sanatlarıyla sağlarlardı. Arap toplumunun temelini aynı atadan gelmiş fertlerden oluşan aile teşkil ederdi. Araplar için en büyük ideal, çok çocuk sahibi olmaktı. Böylece diğer kabilelere üstünlük sağlarlardı. Ailelerin birleşmesiyle kabileler meydana gelirdi. Zayıf kabileler kuvvetli kabilelerin himayesi altında toplanarak onun adını benimserlerdi.

Asabiyet28 kabilenin ruhu idi ve Arap ancak kan bağına dayalı bir idareyi tanırdı.

Bundan dolayı bir Arap için en büyük felaket, kabilesi ile olan kan bağını yitirmesidir.

Zira bedevi canını ve malını ancak kabilesi sayesinde koruyabilirdi. Kabilenin siyasi yapısı basitti. Kabile reisine şeyh denilirdi. Kabile reisliği babadan oğla geçmemekle beraber şeyhin evladından biri kabiliyet veya servetiyle temayüz ederse reislik onun elinde kalırdı. Kabile hayatını atadan kalan örf ve adetler düzenlerdi. Bedevi sebebini sormadan kabilesi ile birlikte yola çıkar; baskın ve yağmaya katılırdı.

İslam öncesi Araplarda nikâh-ı mut’a, nikâh-ı bedel, nikâh-ı istibda gibi muhtelif nikâh şekilleri vardı. Nikâh dini bir özellik taşımazdı. Bir erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Kadın ancak çocuk doğurduktan sonra aileye kabul edilirdi. Şimdilik bu konuya burada kısaca değiniyoruz. Çünkü Araplarda kadınların durumu ile ilgili gerekli açıklamalara ileride değinilecektir.

Bedevilerin monoton bir hayatı vardı. Hayvancılıktan arta kalan zamanlarını sohbet ederek, avlanarak veya baskın yaparak geçirirlerdi. Arap toplumunda okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdı. Bedeviler tarım ve el sanatları ile uğraşmaktan nefret ederler, bunlarla uğraşanları küçümser ve onlarla kız alıp verenleri aşağılarlardı.

Arap toplumu; hürler, mevali ve kölelerden meydana gelirdi. Hürler de eşraf ve avam olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şeyhler (reis), hükümdara yakın devlet adamları, kumandanlar, muharipler, tüccarlar, sanatkâr ve çiftçiler başlıca sosyal sınıfları teşkil ederlerdi. Köle ve cariyeler mal gibi miras kalır, panayırlarda satılır, tarım ve ticarette çalıştırılırdı. Azat edilen kölelere mevali denilirdi ve bunlar hür insanlarla evlenemezlerdi.

Mürüvvet, güzel konuşmak, ahde vefa, cömertlik, misafirperverlik, istiklal aşkı Arapların çok önem verdiği ortak özelliklerdi. Şiir, Arapların en sevdiği sanat dalıydı.

Şaire çok önem verilirdi. Panayırlarda şairlere yeni şiirlerini takdim etme fırsatı verilir;

beğendikleri şairlere develer keserek onlara ikram ederlerdi.

28 Asabiyet, bir kimsenin kabilesini ister haklı ister haksız olsun her zaman savunmaya hazır olmasıdır;

dış tehlikelere karşı koymak veya saldırı yapmak gerektiğinde bütün kabile üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhudur.

(27)

Araplar ırz ve namuslarına; can, mal ve çocuklarından daha fazla önem verirlerdi. Bundan dolayı genellikle savaşlarda ordunun gerisinde kadınlar da bulunur, mağlup oldukları takdirde düşman eline esir düşeceği endişesi ile canla başla savaşırlardı.29

Arabistan halkı, İslam öncesinde, yeterli bilgi, kültür ve düşünceden yoksun, bireysel ve toplumsal yaşantısı bozuk, sapık inanışlar ve değerlere dayanan inanç yapısı ve ahlâk anlayışı kokuşmuş durumdaydı. Öyle ki, tüm kurum ve kuruluşları, bedevi ve yerlisi, şehirlisi ve köylüsü, aristokratı ve orta direği ile tüm yarımada halkı tamamıyla kokuşmuş bir yaşayıştaydı; bu sebepledir ki bu devreye tarihte ‘‘Cahiliye Devri’’ adı verilmiştir. İnsanlar hemen her yönden ilkel bir yaşayış içerisindeydiler. Güçlü bir siyasi yönetimden uzak olmaları dini birlikten de mahrum olup çok tanrıcılık inancına sapmalarına sebep olduğu gibi, uzun süre güçlü bir devlet kurmalarına da engel teşkil etmiştir.30

Arapların cahiliye dönemindeki çirkin davranışlarına kaynaklarda “ Arapların ayıpları” denilir. Bunlar; kibir, cahiliye asabiyeti, gasp, içki, fuhuş, kumar, kan davası, intikam arzusu, riba, hırsızlık, kan dökme, yetim malı yeme gibi şeylerdi. Şüphesiz Arapların hepsinin bu işleri yaptığı söylenemez. Ama bu adetler toplumda yaygın durumdaydı. 31

İslam’dan önce müşrik Arapların dinleri hakkında en ayrıntılı ve en güvenilir bilgi veren kaynak Kur’an-ı Kerim’dir.32 Bu inanç grupları şunlardı; Hanif olanlar, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Müşrikler.

Bütün kaynaklar cahiliye döneminde putperestliğin çok yaygın olduğunu göstermektedir. Cahiliye döneminde Mekke’de her evde tapınılan bir put vardı.

Dolayısıyla her ev bir tapınak gibiydi. Bir puta veya tapınağa gücü yetmeyenler Kâbe’

nin veya diğer tapınaklardan birinin önüne beğendiği bir taşı diker, sonra tapınağı tavaf eder gibi o taşın etrafını dolaşırdı. Kâbe içinde sayısı 360’ı bulduğu rivayet edilen putların en büyüğü Hübel’ di. İshaf ve Naile de Kâbe çevresindeki kayda değer putlardandı.

29 Özaydın, Abdülkerim, “Arap”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 1991, III, 321–322.

30 Hizmetli, Sabri, İslam Tarihi, Ankara, 1991, s.76.

31 Özaydın, Abdülkerim, “Arap”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 1991, III, 322.

32 Hac, 22/17.

(28)

18

İslam’dan önceki Arapların Yahudilerle münasebeti ve Yahudiliğin Araplar üzerindeki etkisine dair bilgiler oldukça azdır. Yemen ile kısmen Yesrib ve çevresi istisna edilirse Araplar arasında Yahudiliğin fazla bir ilgi gördüğü söylenemez.

İslam’dan önceki Araplar arasında Hıristiyanlığın etkisi daha güçlü olmuştur.

Hireliler ve Gassaniler arasında Hıristiyanlık yayıldı. Ayrıca Hıristiyanlık, kuzey Arabistan dışında bilhassa Yemen’de ve Necran’da etkili oldu. Buraya Hıristiyanlık, Habeş hâkimiyeti döneminde girmiştir. İkinci Habeş hâkimiyeti döneminde başta Kâbe’yi yıkma teşebbüsünde bulunan Ebrehe olmak üzere Yemen’de Hıristiyanlığı yaymak için büyük çabalar sarf etmişler, halka zulmetmişlerdir.

İslam’ın doğduğu sırada Sasani imparatorluğunun resmi dini olan Mecusilik, Araplar arasında pek itibar görmemiştir. Yıldızlara tapanların dini olan Sabiilik başlangıçta tek tanrılı bir dindi. Zamanla Sabiilik putperestliğe dönüştü. Güney Arabistan’da ay, güneş ve Zühre yıldızından oluşan üçlü tanrılar sistemi mevcuttu.

Cahiliye dönemi Araplarında güneşe tapanlarda vardı. Meşhur putlardan Lat, Menat ve Uzza güneşi temsil eden tanrılardan kabul edilirdi.

Cahiliye döneminde Allah’ın birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’ in yanlış adet ve inançlarına karşı çıkan bazı kimseler de vardı. Bunlara “ hanif” denirdi. Hanifler, Hz. İbrahim’in dinini yaşatmaya çalışırlar, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan uzak kalırlar, putperestlikle mücadele ederlerdi.33

1.4. Tarihsel Süreçte Kadin

Geçmişten günümüze çeşitli kültürlerde ve dinlerde kadının konumu farklılık göstermiştir. Kimi kültürlerde ve dinlerde kadına hiç değer verilmezken, bazı kültürler ve dinlerde ise kadın önemsenmiş ve gereken değer verilmiştir. Kadın konusunu, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim açısından incelerken tarih içerisindeki kadının yeri ve konumunu genel bir bakış açısıyla yansıtmak yerinde olacaktır.

1.4.1. İlkel Topluluklarda Kadın

İlkel topluluklarla alakalı yapılan çalışmalar, çeşitli bulgu ve belgelere dayanmakla birlikte, içerisinde bir hayli fazla mitolojik inanışlar da barındırmaktadır.

Kadına bakıştaki mitolojik öğeler, tarihte kadının toplumsal statüsü konusunda gerçekten de ilgi çekici söylemlere sahiptir. Fakat bu söylemler, bir o kadar da

33 Çağrıcı, Mustafa, “Arap”, TDV İslam Ansiklopedisi, İst., 1991, III, 316–319.

(29)

doğruluğu tartışılan bilgiler olmuşlardır.34 Bu hususu unutmadan, kısaca ilkel topluluklar döneminde kadının toplumsal konumuna göz atalım.

Avustralya, Afrika, Eski Amerika ve Okyanus adalarında yaşayan kabileler gibi ilkel kabile ve toplumlarda kadın, erkek için evcil hayvanlar gibi mülk olarak kabul edilirdi. Erkek evcil hayvanları mülkiyetine aldığı gibi kadını da mülkiyetine alır;

istediği gibi satar, satın alır, hibe eder, borç verir ve hatta istediği zaman öldürür ve etini de yiyebilirdi.35 Kadın hiçbir işte ve karar da bağımsız hareket edemez; sadece o ailenin ağır yükünü taşımakla yükümlüdür.36

1.4.2.Yerleşik Toplumlarda Kadın 1.4.2.1.Mezopotamya’da Kadın

İlkçağ Mezopotamya Uygarlığı’nda kadının durumunu anlamak için; Sümer, Akat, Babil gibi medeniyetlerde kadının durumunu incelemek gerekir.

Sümerlerde erkekler birden fazla kadınla evlenebilirdi. Boşanmaya sıcak bakılmazdı, boşanmak isteyen kadın nehre atılır, erkeğe ise para cezası verilirdi. Yani boşanma isteğinin dile getirilmesi bile istenmeyen bir hareketti. Zina eden kadın ne öldürülür ne de boşanır; ancak gözden düşerdi. Akatlarda bir erkek bir kadını öldürürse diyet olarak onun kızı öldürülür, kendisi öldürülmezdi. Çünkü bir erkek ancak bir erkeğe karşı öldürülebilirdi.

Babilde de buna benzer bir durum vardı. Bir erkek bir kadını öldürünce, kızını öldürmesi ya da hizmetçi olması için karşı tarafa vermesi gerekirdi.37 Hammurabi Yasasında karısını boşayan erkeğin nafaka vermesi şartı Asur Yasasında yoktur.

Boşanılan kadın, evden eli boş bir şekilde çıkardı. Asurlular ve Keldanlar, Hammurabi kanunlarına göre hareket ediyorlardı. Dünyanın en eski kanunlarından olan bu kanuna göre kadın ehli hayvanlar gibiydi. Birisini kızını öldüren kimse kendi kızını o adama vermek zorundaydı. Adam isterse kıza sahip çıkar isterse kısas olarak kızı öldürürdü.

Kocasına itaat etmeyen bir kadın evden kovulurdu. Kovulmadığı takdirde cariye

34 Demirel, Galip, Kur’an-ı Kerim’de Kadın ve Psikolojisi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2010.

35 Çiçek, M. Halil, Farklı Kültürlerin Birlikte Yaşama Formülü, Beyan Yay., İst., 2008.

36 Muhammed Hüseyin et-Tabatabai, el-Mizan fi Tefsiri’l- Kur’an, Matbuati İslamiliyan, 3. baskı, 1973, II, 261-262.

37 Işık, Emin, “İslam’da Kadın”, Kadın Ansiklopedisi, Tercüman Matbaacılık, İst., 1984, II, 455.

(30)

20

muamelesi görürdü. Evin tedbirinde kusur eden bir kadın suçu sabit görülürse suda boğdurulurdu.38

1.4.2.3. Hititlilerde Kadın

Hititlerde insanlar; hürler ve köleler olmak üzere iki sınıfa ayrılmaktadır.

Dolayısıyla kadının yerini de bu iki sınıf üzerinden değerlendirmek gerekir. Hür kadınlar geniş hak ve hürriyetlere sahipti.39 Özellikle kraliçelerin toplumda oldukça etkin ve önemli oldukları anlaşılmaktadır. Hititlerde kadınlar tarım, dokumacılık, çömlek yapımı, ev içi işleri gibi alanlarda çalışmaktaydı. Saraylarda valide sultan (Tavennah) saltanatı hâkim bulunmaktaydı. Kraldan sonra sarayda en yetkili kişi kralın annesi, yani Tavennah’tı. Tavennah protokolde kraliçeden önce gelmekteydi. Kraliçeler ise, devletlerarası sözleşmelere kralla aynı haklara sahip olarak imza atabilmekteydi.

Mesela Kadeş Antlaşması’nda kraliçenin de mührü bulunmaktaydı.40

Hür insanların evliliklerinde sözleşme yapılırdı; nikâh ve boşanma resmi sözleşme ile gerçekleşirdi. Evliliklerde tek eşlilik esastı. Evlilik sözleşmesinde kadınların hakları korunurdu. Boşanma durumunda mallar eşit bir şekilde paylaşılır ve çocuk annede kalırsa baba nafaka öderdi. Ancak çocuk olmazsa, bir çocuk verene kadar aileye geçici bir kadın katılırdı. Çocuk doğduktan sonra ikinci kadın evden uzaklaştırılır ve bu kadına çocuğuna annelik yapma hakkı verilmezdi. Esir kadınların evlilikleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşılamamışsa da kaynaklarda bu kadınların evliliklerinde poligaminin görüldüğü ve kız çocuklarının da başlık karşılığında evlendirildiği yer almaktadır.41

1.4.2.4. Eski Yunanlılarda Kadın

Eski Yunan Uygarlığı’nda kadının durumu hakkında Yunan mitolojisinden bilgi elde edilebilir. Ünlü Yunan hikâyecisi Hesiod’ a göre, ilk kadının adı Pandora’dır.

Topraktan ve sudan yaratılmıştır. Kötülüklerin kapalı olduğu kapağı açmış ve kötülüklerin yeryüzüne yayılmasına sebep olmuştur.42 Yunan mitolojisinde çok sayıda

38 Yılmaz, Musa Kazım, Kur’an Ailesi, Hilal Yay., İst., 1994, s.140.

39 İnan, Rukiye Aysun, Türk Halk İnanışlarında Kadın Algılamaları, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2010, s.3.

40 Yavuz, Yunus Vehbi, Kur’an’da Kadın Hak ve Özgürlüğü, Bayrak Yay., İst., 1999, s.47.

41 Darga, A.Muhibbe, Eski Anadolu’da Kadın, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İst., 1976, s.99-105.

42 Uysal, Asım ve Uysal Mürşide, İzahlı Kadın İlmihali Ansiklopedisi, Uysal Kitabevi, Konya, s.18.

(31)

tanrıça vardır. Ancak bu tanrıçalar genelde fitne çıkaran, ihanet eden, ahlaksız, kötü örneklerdir.43

İlgili çalışmalara baktığımızda, Hitit toplumunda sosyal hayatta aktif olan kadınının konumu, Antik Yunan’da da benzer özellikler göstermektedir. Mesela Antik Yunan kadını, cemiyet hayatında son derece aktif ve özgür olmuş, bilhassa eğlence hayatının içinde bulunmuştur.44 İlk yerleşik toplumlarda kadının konumu, her zaman Hitit ve Antik Yunan’daki gibi olumlu olmamıştır. Hatta Antik Yunan’da bile tarihi süreç içerisinde kadınların konumu gün geçtikçe kötü bir hal almıştır. Bunda Aristo’nun fikirlerinin önemli bir etkisi vardır. Aristo kadını eksik erkek olarak tanımlar.45 Aristo’nun kadının ikinci sınıf görülmesiyle alâkalı fikirleri, kadın cinsiyle ilgili “kalıp yargılar”ın pekişmesini sağlamıştır. Aristo, kölelerden oluşan topluluğun yönetilmesi gerektiğini düşünürken, kadını da erkeğin yardımcısı ve tamamlayıcısı olarak konumlandırmıştır. Bu arada kadınlara mirasta hak verilmemesi taraftarıdır.

Öyle ki Aristo, Isparta ahalisini, kadınlara verdikleri haklar dolayısıyla gerici ve aşağılık olmakla suçlamıştır.46 Isparta’da kadınlar, biraz daha rahat hareket edebiliyorlardı. Ancak onların da en önemli görevleri ileride savaşçı olacak erkek çocuklar doğurmaktı. Isparta, bir savaş site şehri olduğu için kadınlar mecburiyetten, erkeklerin yokluğundan bir takım işleri yapma serbestliği kazanmıştı.47

Atina site şehrinde erkeklerle kadınlar arasında çok bariz ayrılıklar vardı.

Erkekler istediği şekilde hayatını sürdürürken kadınlar çok fazla evden dışarı çıkmaz, evdeki işlerle ilgilenirlerdi. Bu kadınlar sitenin özgür vatandaşı sayıldıkları halde siyasi haklar adına hiçbir şeye sahip değillerdi.48 Diğer uygarlıklarda olduğu gibi burada da erkek varis doğurmak önemliydi. Atinalı özgür kadınların mahkemede şahitlik yapma hakkı yoktu.

Kadın tek başına alım-satım gibi sözleşmeler yapamaz, mirastan hisse alamazdı.

Mahkeme dışında ettiği yemini erkek duyarsa, erkek mahkemede şahitlik eder, böylece kadının söyledikleri dolaylı kanıt sayılabilirdi.49 Miras erkek çocuğa düşerdi. Tek kadınla evlilik temel ilkelerden biriydi. Evli kadının sadakatsizliği büyük suçtu. Erkek

43 İnan, Rukiye Aysun, age., s.6.

44 Tarhan, Nevzat, Kadın Psikolojisi, Nesil Yay., İst., 2008, s.120.

45 Berktay, Fatmagül, Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın, Metis Yay., İst., 2000, s.60.

46 Tarhan, age., s.120.

47 Berktay, age., s. 90.

48 Erdil, Kemalettin, Yaşayan Hurafeler, TDV Yay., s. 89.

49 Berktay, age., s. 88-89.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bilginin toplanması, işlenmesi, üretilmesi, düzenli ve sistematik olarak depolanması, aralarında ilişki kurularak doğru ve hızlı bir biçimde erişilmesi ve

Bunlar: Karşılıklı sözleşme, ortaklık benzeri sözleşme 87 ve karma (karşılıklı sözleşme ve ortaklık sözleşmesi karışımı) sözleşmedir 88. 87 “Gerçekten

Bu çalıĢmada, herbisit etken maddesi olarak kullanılan bazı sülfonil üre grubu bileĢiklerinin sulu ortamdaki elektrokimyasal davranıĢları için dönüĢümlü

Bu tezin amacı, mali tablo denetimi açısından, türev araçlar ile yapılmış olan işlemlerin genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak finansal

Bu tezde farklı narinliğe sahip, toplam %1 oranında makro ve mikro çelik lif içeren beş karma lifli kendiliğinden yerleşen betondan (KLKYB) üretilmiş numunelerin,

Dördüncü bölümde, tezin amacına uygun olarak nesnelerin interneti döneminde reklamcılığın geleceğine yönelik reklam uygulayıcıları ve reklam akademisyenlerinin

1) İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerine canlı farkındalığı oluşturmak için tasarlanan grafik roman materyalinin uygulandığı deney grubunun ön test

ارﻷا ءاﺮﻘﻔﻟ ﻪﻟﻮﻗ ﺔﻟﺰﻨﲟ ﻰﻬﺘﻧا ﻒﻗﻮﻟا ﻚﻟﺬﻛو ﻞﻣ. وأ نﻮﺼﳛ ﺢﻴﺤﺻ ﻒﻗﻮﻟﺎﻓ ﺔﺟﺎﳊاو ﺮﻘﻔﻟا ﻰﻠﻋ ﺺﻧ ﻪﻴﻓ ًﺎﻓﺮﺼﻣ ﺮﻛذ ﱴﻣ ﻪﻧأ ﻞﺻﺎﳊا ﺔﻳراﺰﺒﻟا ﰲ لﺎﻗو ﻮﻬﻓ نﻮﺼﳛ ﻻ نإو ﻚﻠﻤﺘﻟا ﻖﻳﺮﻄﺑ ﺢﺻ نﻮﺼﳛ