Klasik Dönemde Osmanlılarda
Sancak Yönetimi ve Sancakbeyi
• Türkçe bir kelime olan sancak, sözlükte ucu sivri direk üzerinde olan bayrak
anlamında olup, Arapçası livâ’dır. Bayrak kelimesi ile aşağı yukarı aynı anlama gelen sancak, savaşlarda taşınan ve bir hükümdar ya da komutanın hakimiyetini sembolize eden bayrağa denmektedir. Türk tarihinde tuğ ve davul ile birlikte zikredilen sancak, aynı zamanda hükümdarın önemli hakimiyet sembolleri arasında yer almaktadır.
• Savaşlarda, hükümdarı temsil eden askerî komutanlar; sancakbeyleri ve beylerbeyileri sancak taşıyabilirlerdi. İşte bu yüzden başlangıçta, savaşlarda
komutanlarca taşınan ve hükümdar tarafından verilmiş olan ve onun hakimiyetini
belirten bir sembol olan sancak, sonradan coğrafî ve idarî bakımdan belirli bir bölgeyi ifade eder hale gelmiştir. Bu gelişme Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ve gelişmesine
paralel olarak meydana gelmiş olmalıdır. Fakat kelime, hem hakimiyeti sembolize eden bayrak hem de komuta ve idare anlamında kullanıla gelmiştir.
• Uç beyliği olduğu zamanlarda Osmanlı ülkesi, bir Hünkâr Sancağı ile şehzadelerin yönetimine bırakılan sancaklara bölünmüştü. Ancak Osmanlı topraklarının Balkanlar’da hızla genişlemesi üzerine, denetimi elde tutabilmek için, bütün sancakbeylerinin başına bir beylerbeyi atanmış ve 1362’de ilk beylerbeyilik olan Rumeli Beylerbeyiliği kurulmuştu. Daha sonraki dönemlerde imparatorluk topraklarının genişlemesi üzerine sancak sayısının arttığı, buna paralel olarak da sancaklardan oluşan beylerbeyiliklerin sayısında da artış olduğu görülmektedir.
İmparatorluktaki sancakların toplamı hakkında bir fikir vermek üzere yapılan tahminden 16.
yüzyıl sonlarında 30-32 eyâlette 500, 19. yüzyıl başlarında ise 25 eyâlette 290 kadar sancağın olduğu söylenebilir.
• Osmanlılarda taşrada en büyük yönetim birimi olan beylerbeyilikler taşradaki temel yönetim birimi olan sancaklardan meydana gelmekteydi Her beylerbeyilik muhtelif sayıda sancaktan oluşmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk hükümdarlık yıllarında Rumeli Beylerbeyiliği’nde 33, Anadolu Beylerbeyiliği’nde 34, Karaman Beylerbeyiliği’nde 8, Rum Beylerbeyiliği’nde ise 5 sancak yer almaktaydı.
• Başlangıçtan itibaren sancak, imparatorluğun temel yönetim birimiydi. İlk zamanlar askerî yönü, devletin giriştiği aralıksız fetih hareketleri nedeniyle ağır basmış, daha sonraları idarî ve askerî yönleri beraber yürümüştür. Osmanlı idarî taksimatında sancağın temel yönetim birimi olduğunu uygulamadan anlamak mümkündür. Metin Kunt, Tahrir defterlerinin sancak esas alınarak düzenlenmesi, kanunnâmelerin sancağı esas alması, sipahinin genellikle
tımarının bulunduğu sancakta oturma zorunluluğunun bulunması ve reâyânın suç işlediğinde kendi sancağında yargılanması ve cezalandırılması özelliklerinden hareketle sancağın temel yönetim birimi olduğunu belirtmektedir.
• Sancaklara sancakbeyi olarak, merkezden sarayın Bîrûn ve Enderun görevlilerinden, kapıkulundan veya taşrada alaybeyi, defter kethüdâsı, tımar veya hazine defterdarlarından ya da sancakbeylerinin oğulları veya yakınlarından birinin tayin edildiği bilinmektedir. Sancakbeylerinin genelde bir yıl ile üç yıl arasında görev yaptıkları, görevden alındıklarında ise bir-iki yıl bekledikleri, sonra tekrar başka bir sancağa veya beylerbeyiliğe atandıkları
görülmektedir.
• Tahrir, Osmanlıların periyodik olarak nüfusu, araziyi ve diğer gelir kaynaklarını sayım yöntemine verilen isimdir.
Sancak bazında yapılan bu sayımların yazıldığı derfterlere ise Tahrir defteri denirdi. Her sancağın sayımı ayrı yapılır ve Tahrir defteri ayrı düzenlenirdi. Sancaktaki gelir kaynaklarının ayrıntılı olarak kaydedildiği Tahrir defterlerine Mufassal defter, gelir kaynaklarının sadece askerî kesim içindeki dağılımının kayda geçirildiği defterlere ise İcmal defteri denirdi. Mufassal defterlerin başında sancağın kanunnâmesi yer alırdı
• 16. yüzyıl sonlarına kadar şehzadelerin yönetim tecrübesi kazanmaları için bazı
sancaklara sancakbeyi olarak atandığı görülmektedir. Şehzadelerin lalâları eşliğinde görev yaptıkları bu sancaklara Şehzade Sancağı denilmekteydi. Fatih Sultan Mehmet zamanında Manisa (Saruhan), Amasya, Konya, II. Bayezid döneminde Kastamonu, Sinop, Muğla,
Antalya, Çankırı (Kangırı), Kefe, Trabzon, Akşehir ve Şarki Karahisar bu tür sancaklardı.
Bunlar eski Beylikler döneminden kalma şehirler ve çevresinden oluşmaktaydı.
• Sancakbeylerinin askerî ve idarî olmak üzere iki temel görevi vardı. Askerî görevi olarak sancağındaki tımarlı sipahiler ile daima hazır bir asker olan sancakbeyi, çağırıldığında bağlı bulunduğu eyâletin beylerbeyisi ile birlikte sefere katılmak zorundaydı. İdarî görevi ise sancağını yönetmek ve sancağında yaşayan reâyânın güvenliğini, huzur ve asayişini sağlamaktı. Şehrin düzenini sağlamak, adaleti temin etmek, suçluları cezalandırmak, dine ve kanunlara aykırı durumları önlemekle de görevli sancakbeyi, kadı ile birlikte ortaklaşa olarak bu görevlerini yerine getirmekteydi.
• Sancakbeyleri, önceleri belirli bir bölgedeki timarlı sipahilerin komutanı olarak ortaya çıkmış, daha sonra bu bölgenin idarî özellikler kazanmasıyla gelişen idarî mekanizmanın da başına geçmiştir. Ehl- i örf sınıfından olan sancakbeyleri, sancakta padişahın yürütme gücünü temsil eden en yüksek
yöneticiydi. Ancak sancakbeylerinin yetki ve otoriteleri, bağlı bulundukları beylerbeyileri ve
doğrudan doğruya merkezden emir alan kadılar vasıtasıyla sınırlandırılmıştır. Bu suretle Osmanlılar, taşra yönetiminde kuvvetler ayırımını korumuşlar ve denge siyasetini uygulamışlardır.
• Devlet tarafından kendilerine ayrılan hâs gelirlerini görevleri süresince tasarruflarında bulunduran sancakbeyleri, en az 200.000 akçeden başlamak üzere 500.000-600.000 akçeye kadar varan hâsları tasarruf etmekteydiler. Protokolde hâsları yüksek olan sancakbeyi diğerlerinden önde gelirdi.
Sancakbeylerinin hâsları dışında başka gelir kaynakları da vardı. Sancakbeyleri, hâslarının her beş bin akçesi için bir cebelüyü (zırhlı asker) sefer sırasında beraberinde götürmek zorundaydılar.
• Beylerbeyleri ve sancakbeyleri sefere gittikleri zaman eyâlet ve sancağın yönetimi için yerlerine bir vekil bırakırlardı..Eyâlet ve sancakta vekil olarak yönetimi elinde bulunduran bu kişilere zamanla müsellim ve mütesellim denilmeye başlanmıştır
• Osmanlı İmparatorluğu’nda temel yönetim birimi olan sancaklar, tımar nahiyesi diye bilinen birimlere ayrılmıştı. Yöneticisi subaşı olan birkaç tımar nahiyesi, bir araya gelerek sancağı oluştururdu. Sancak ve eyâlette, sancakbeyi ve beylerbeyinin en önemli yardımcılarından biri olan subaşı, kamu düzenini sağlar, kamu suçu işleyenleri kadı huzuruna götürerek, onun verdiği hükme göre cezalandırırdı.
Kendileri kasabalarda oturan ve zeâmet tasarruf eden subaşılar, ayrıca bölgelerindeki köylerde oturan sipahilerin komutanlarıydı. Her subaşılığın büyükçe bir köyünde, sipahileri sefer için
örgütleyen ve subaşının bayrağı altında toplayan çeribaşı veya çerisürücüsü adlı bir görevli olurdu.
Sancağın tüm tımarlı sipahilerinin üzerinde bir alaybeyi bulunurdu. Genellikle zeâmet tasarruf eden ve sancaktaki tımarlı sipahilerin sancakbeyinden sonraki en üst komutanı olan alaybeyi, barış zamanı sancakta asayişin sağlanması için sancakbeyine yardımcı olur, savaş zamanı ise sancaktaki tımarlı sipahi ve cebelüleri kendi bayrağı altında toplayarak sancakbeyinin komutasına sevk ederdi.
• Ehl-i örf sınıfına mensup ve bey (zaîm) unvanını taşıyan subaşının emrinde sancakta ayrıca, asesbaşı ve asesler kethüdâsı ile aseslerden oluşan bugünkü kır polisine benzer etkili bir güvenlik gücü vardı.
Subaşı, kendisine bağlı asesbaşı ve asesler ile birlikte, hem asayişi sağlar hem de birtakım vergileri toplardı.
• Osmanlı yönetimi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin fethinden sonra buralarda idarî teşkilatlanmayı yaparken, bölgenin coğrafî özelliklerini, siyasî ve sosyal yapısını dikkate almış ve imparatorluğun diğer bölgelerindeki sancaklara göre farklı bir teşkilatlanmaya gitmiştir.
Bölgede feodal yapının da hakim olması nedeniyle buralarda yurtluk-ocaklık sistemini uygulamıştır. Yurtluk-ocaklık sancaklar, bölgenin fethi sırasında hizmet ve itaatlerinden
dolayı eski sahiplerine verilmiş ve sancakbeyliği belli bir ailenin elinde bulunan sancaklardı.
Bu tip sancaklarda sancakbeyi genellikle ölünceye kadar görev yapmaktaydı. Fakat bir
kusuru veya suçu görüldüğünde ya da öldüğünde, yerine kardeşlerinden veya oğullarından biri atanabilmekteydi. Bu sancaklarda klasik sancaklarda olduğu gibi tımar sistemi
uygulanmaktaydı. Ancak sancakbeyliğini elinde bulunduran ailenin üyelerine bazı imtiyazlı zeâmet ve tımarlar verildiği görülmektedir. Ayrıca sancakbeyleri kendilerine ayrılan hâsları tasarruf etmekte, üzerlerine düşen vergileri ödemekte ve sefer zamanında sancağındaki sipahiler ile birlikte savaşa katılmaktaydı. Bu beylerin diğer sancakbeylerinden tek farkı, atamalarda aynı aile fertleri arasından birisinin göreve getirilmiş olmasıdır.