Klasik Dönemde Osmanlılarda
Kaza Yönetimi ve Kadı
• Kaza, ticarî ve kültürel üstünlüğü ile çevresinin merkezi olmuş bir şehir veya kasaba ile
çevresindeki köylerden oluşan idarî bir birliktir. Bundan dolayı, kazaların doğuşu, ekonomik, sosyal, coğrafî ve kültürel şartların belirlediği tarihî bir süreç içinde olmuştur. Kaza merkezi olan şehirlerin büyük çoğunluğu, Osmanlı öncesi dönemlerde de bulundukları bölgenin siyasî, ekonomik ve kültürel bakımdan merkezi durumunda olan yerlerdir.
• Osmanlı İmparatorluğu, kazaî-idarî teşkilat bakımından kadıların yönetim ve yargı bölgeleri olan birçok kaza bölgesine ayrılmıştı. Her kaza birimi doğrudan devlet merkezindeki Dîvân-ı Hümâyûn’a bağlıydı. Bundan dolayı, eyâlet-sancak şeklindeki askerî-idarî teşkilattan ayrı olarak tamamiyle sivil karekterli bir de kaza teşkilatı vardı. Kadı, kendi kaza bölgesinde örf temsilcisi beyden bağımsız, fakat bir ölçüde karşılıklı denetim altında, padişahın yargı gücünü temsil eden bir yönetici olarak sistemin içinde yer alıyordu. Bu iki birimin başındaki
temsilcileriyle padişah, otoritesini ülkenin her yanına yayıyor ve adaletli bir yönetimi
gerçekleştirme imkanı buluyordu. Bu anlamda sancaktaki bütün köyler, askerî-idarî açıdan
sancakbeyine, adlî-idarî açıdan ise kadıya bağlıydı.
• Osmanlı Devleti’nde daha beylikler döneminden itibaren fethedilen yerlere birer kadı atanarak adaletin gerçekleşmesi sağlanmıştır. Osmanlı fetih geleneğinde bu usul yerleşerek, bir yerin fethinin ve Osmanlı yönetimine kesin olarak girmesinin kadı ve bey gibi görevlilerin atanması ile tamamlandığı görülmektedir. Osmanlılarda Osman Bey zamanında bir kurum olarak ortaya çıkan kadılık, şeriat mahkemelerinin kaldırılmasına kadar idarî ve sosyal hayatta etkili olmuştur.
• Osmanlı Devleti, diğer kurumlarda olduğu gibi kaza teşkilatında da kendisinden
önceki Türk-İslam devletlerinden geniş ölçüde yararlanmış olmakla birlikte, zamanla bu konuda kendine özgü bir sistem meydana getirmiştir. Osmanlı kaza teşkilatı
Rumeli, Anadolu ve Mısır olmak üzere üç bölgeye ayrılmakta idi. Rumeli’deki kadılar
Rumeli kazaskerlerinin, Anadolu ve Mısır’daki kadılar ise Anadolu kazaskerlerinin
idaresi altında idi. Bu ayrım, kazaskerliğin taşra teşkilatını oluşturmaktaydı.
• Kadı, kaza bölgesinde yaşayan halkın yargı işlerine bakardı. Halkın kendi arasında veya yönetim ile olan anlaşmazlıklarını çözmek ve genel anlamda adaleti sağlamakla yükümlü olan kadı, doğrudan doğruya merkezden emir aldığı için sancakbeyi ve beylerbeyini de denetleme yetkisine sahipti.
• Yüksek dereceli bir medreseyi bitirmiş ve 3-5 yıl gibi belli bir süre Konya, Edirne, Bağdat, Bursa, Sivas gibi büyük şehirlerdeki kadıların yanında
danişmend (stajiyer) olarak hizmet vermiş kişiler arasından atanan kadı,
görevine ancak bir yılı normal süre bir yılı ise uzatma olmak üzere iki yıl
süre ile atanabiliyor, iki yılın sonunda başka bir kadılığa atanmadan önce
İstanbul’da bir yıl mülâzemette beklemesi gerekiyordu.
• Kadıların tayin işleri kazaskerlerin yetkisi altındaydı. Medreseden mezun olup kadılık hakkını kazanmış olan adaylardan veya İstanbul’da görev bekleyen
kadılardan Rumeli’de görev almak isteyenler Rumeli kazaskerinin, Anadolu’da görev almak isteyenler ise Anadolu kazaskerinin defterine ismini yazdırır ve sıra beklerdi. Kadıların tayin, terfi, nakil, azil gibi her türlü özlük işleri rûznâme adı verilen defterlere kaydedilir ve her türlü anlaşmazlık rûznâme defterleri esas alınarak çözümlenirdi.
• Kazanın yöneticisi olan kadı, genellikle kazanın merkezi olan şehir veya kasabada otururdu. Kaza bölgesi içinde kalan bütün köylerin davaları kadının evi veya
şehrin merkez camisinin içinde ya da yanında bulunan mahkemede görülürdü.
Yargılama sabah namazından sonra başlar, öğleye kadar sürerdi. Mahkeme
tutanakları olan kadı sicillerine davacı ve davalının oturduğu yer mutlaka yazılırdı.
• Kadılıklar, kadıların görev yaptıkları kaza bölgesinin durumuna göre belli derecelere ayrılmıştı: Kaza kadılıkları ve sancak-eyalet kadılıkları. Kaza kadılıkları küçük merkezler olup, kazaskerler buralara
doğrudan kadı atayabiliyorlardı. Mevleviyet denilen İstanbul, Edirne, Sofya, Selanik, Bursa gibi büyük şehir kadılıklarına ise 16. yüzyılın ortalarına kadar kazaskerlerce kadı atanırken, bu zamandan sonra şeyhülislamın teklifi üzerine sadrazam tarafından tayin yapılmaya başlandı. Mevleviyet olan kadılıklar da kendi aralarında kadıların aldıkları yevmiyelere göre 300 akçelik, 500 akçelik şeklinde guruplara ayrılmıştı. İstanbul kadılığı 500 akçelik kadılık olup, en yüksek kadılıktı. İstanbul kadısı terfi ettiğinde önce Anadolu kazaskeri, sonra da Rumeli kazaskeri olurdu.
• Kadıların görev ve yetkileri oldukça genişti. Bunlar hukukî, beledî, askerî, malî ve örfî olarak
sınıflandırılabilir. Hukukî açıdan kadı mahkeme başkanıdır. Her türlü anlaşmazlık ve cezayı gerektiren suçlar kadının başkanlık ettiği mahkemede çözümlenirdi. Kadının hükmü olmadan hiç kimse
cezalandırılamazdı. Her türlü alacak, borç ve miras davaları ile arazi anlaşmazlıkları, yöneticiler ile reâyâ arasındaki anlaşmazlıklar kadı tarafından çözümlenirdi. Esas itibariyle yöneticiler kadının denetimi altındaydı. Ayrıca ilmiye sınıfına mensup müderris, nâib, imam, hatip, mütevelli ve diğer vakıf görevlilerinin atama ve görevden alınmaları kadının arzıyla mümkün olurdu.
• Öte yandan kadı bulunduğu şehrin belediye hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu en üst yöneticiydi. Şehir kethüdâsı, çöpcübaşı, mimarbaşı, esnaf kethüdâları, pazarbaşı ve
muhtesib gibi görevlilerden oluşan bir tür belediye meclisinin de başkanıydı. Şehrin
düzeninin ve temizliğinin sağlanması, esnaf ve zenaatkarın kontrolü, kazada satışı yapılan her türlü mal ve eşyaya ait fiyatların tesbiti (narh) ve kontrolü, üretilen malların standartlara uygun olup olmadığının kontrolü, günlük ve haftalık kurulan pazarların düzenli bir şekilde kurulmasının sağlanması, şehrin altyapı tesislerinin denetimi, imar nizamının korunması ve nikah kıymak gibi belediye işleri kadının görev alanı içinde yer alıyordu.
• Kadıların diğer bir görevi de devlet merkezinden gönderilen emirlerin reâyâya ulaşmasını
sağlamaktı. Merkezden gönderilen fermanlar veya kişilerin sorunlarına ilişkin emirler, önce
mahkemeye sunulur ve kadı siciline kaydedildikten sonra işlem görürlerdi. Merkezin emirleri
kadı aracılığıyla reâyâya ulaştırıldığı gibi, reâyânın istek ve şikayetleri de yine kadı aracılığıyla
Dîvân-ı Hümâyûn’a iletilirdi.
• Kadıların önemli işlerinden biri de vergilerin adil olarak dağıtılması ve toplandıktan sonra merkeze gönderilmesi idi. Bu anlamda birtakım vergilerin toplanması, ordunun zahire ihtiyacının sağlanması ve bunların merkeze ya da gerektiğinde seferde bulunan orduya ulaştırılması kadının büyük önem taşıyan askerî ve malî görevleri arasında yer alıyordu.
Bunlardan başka kazadaki bütün mukâtaa işlerini kontrol etmek, noterlik hizmetleri, tapu sicil muhafızlığı, vakıfların yöneticilerini kontrol etmek gibi çeşitli görevleri vardı. Ayrıca şehrin asayişinin sağlanması konusunda subaşı ve asesbaşı gibi görevlilerle yakın işbirliği içindeydi.
• Kısacası kadı, öncelikle şeriat ve kanunları uygulayan bir yargıçtı; ama aynı zamanda
padişahın idarî ve malî konulardaki emirlerinin yerine getirilmesini gözetmekle de görevliydi.
Bu niteliğiyle malî işler denetçisiydi ve yöneticilerin yasadışı etkinliklerini derhal hükümete
bildirmek yetkisine sahipti. Padişahın emriyle bazen eyâlette teftiş gezileri yapardı. Osmanlı
yönetiminin omurgasını oluşturan kadılar, 15. yüzyılda yükselerek sancakbeyi ve beylerbeyi
olabilmişlerdir.
• Kadılar, kazalarının oldukça yoğun, yorucu ve sorumluluk isteyen işlerini, doğrudan kendisine bağlı veya dolaylı olarak kendisine karşı sorumlu olan çok sayıda personel ile birlikte
yürütmekteydi. Kendisine doğrudan bağlı olan personel arasında nâib, kassâm, muhtesib, mimar, katip, muhzır (adlî polis), tercüman, imam, papaz, haham ve ayak hizmetleri gören personel
sayılabilir. Bu görevlilerin her birinin sayısı kazanın büyüklüğüne ve iş hacmine göre birden fazla olabilirdi. Faaliyetlerini belirli aralıklarla kadıya bildirmek zorunda olan ve icraatında kadıya karşı sorumlu olan personel arasında ise vakıf yöneticisi olan mütevelli, esnaf kethüdâsı, subaşı, sipahi gibi belirli sınıf ve birimlerin yönetimini yürüten görevliler bulunmaktaydı.
• Kaza, tek bir merkezden yönetilemeyecek kadar geniş bir coğrafî alana yayılmış veya nüfus olarak kalabalık bir insan topluluğunun yaşadığı bir bölge ise, kadı bu yönetim bölgesinin yoğun ya da uzak yerlerindeki adlî işleri çözüme kavuşturabilmek için kendisine yardımcı olarak nâib
atayabilirdi. Kadıya yargılama görevinde yardım eden en önemli kişi olan nâib, kadının
bulunmadığı ya da duruşmalara gelemediği zamanlarda duruşmaları yapmak ve kazaya bağlı
köylerdeki davaların yerinde görülmesi için olay yerine gitmek gibi görevleri yerine getirirdi.
• Kadı, kaza bölgesindeki her olayı tek başına kovuşturamayacağı zamanlarda emrinde yeteri kadar nâib bulundurabilirdi. İlmiye sınıfına mensup olan nâibin bir veya birden fazla sayıda olması kadının tayin edildiği kazanın büyük veya küçük olmasına, işlemlerinin çok olup olmamasına bağlıydı. Nâibler, kadı
tarafından tayin edilir ve yine kadı tarafından görevden alınırlardı. Suçu sabit görüldüğünde, merkezin de görevden aldığı olurdu.
• Kadılara görevlerinde yardımcı olarak kazalarda bir de, ölen kimselerin mallarını mirasçıları arasında paylaştıran kassâm adı verilen bir görevli bulunmaktaydı. Kassâmlar, mirasla ilgili çıkan anlaşmazlıkları çözer ve bütün miras meselelerini bir deftere kaydederlerdi. Bu defterlere Kassâm Defteri denirdi.
Mirasla ilgili davalar ise Kassâm Mahkemeleri’nde görülürdü. İstanbul dışındaki taşra kassâmlıkları Tanzimat’la birlikte kaldırılmış ve bunların görevleri normal kadılıklara devredilmiştir.
• Kadıya doğrudan bağlı diğer görevliler ise muhtesib, muhzırbaşı ve muhzırlar, katipler ve tercümanlardı.
Osmanlılar’da çarşı pazar düzeninin sağlanması görevini üstlenen görevlilere muhtesib denirdi.
Muhtesibler, esnaf guruplarını sürekli denetler ve kanunnâmelerde belirtilen nitelikte üretim yapmalarını sağlarlardı. Ayrıca kaza bölgesindeki her türlü mal ve eşyaların fiyatlarının (narh)
belirlenmesinde ve esnafın belirlenen fiyatlara uymasını sağlamakta kadının en önemli yardımcısıydılar.