• Sonuç bulunamadı

Genel Embriyoloji Ders Notları GENEL EMBRİYOLOJİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Genel Embriyoloji Ders Notları GENEL EMBRİYOLOJİ"

Copied!
40
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GENEL EMBRİYOLOJİ

Canlıların doğumdan önceki oluşum ve gelişimini inceleyen bilim dalına embriyoloji adı verilir. Embriyoloji; embryo (en: içinde, breyn: çimlenmek, büyümek) ve logos sözcüklerinin birleşmesinden türetilmiş birleşik bir kelimedir. Geniş anlamda; embryo: doğmamış memeli, yumurtadan çıkmamış kanatlı, bitki tohumlarının içindeki germ’ler için kullanılan bir deyimdir. Logos ise bilindiği gibi bilim anlamına gelmektedir.

Embriyoloji bilimininden öğrenilen bilgiler anatomi, histoloji, fizyoloji, patoloji ve doğum ve jinekoloji gibi birçok ders konularının daha iyi anlaşılmasını sağlar. Örneğin Anatomi’de;

- ergindeki Meckel divertikülünün fötal hayattaki ductus omphaloentericus’un kalıntısı olduğu,

- descendus testis olayından dolayı testisin damar ve sinirlerinin lumbal bölgeden gelmesi,

- sağ ve sol a.subclavia’nın ters duruşu (aorta kavsi arterlerinin embriyolojik gelişimi sonucu) ,

Patoloji’de;

- doğuştan foramen ovale’nin açık oluşu ( fötal kan dolaşımıyla ilgili olarak), - doğmasal göbek fıtığı (karın ön duvarının noksan gelişimine bağlı olarak)

- ve doğumsal malformasyonların açıklanması ancak embriyolojik bilgilerle mümkün olabilmektedir.

Embriyolojinin kısa tarihçesi:

Bir canlının nasıl geliştiğini bilmeyen bir hekim düşünülemez. Küçük bir çocuk dahi kendisinin ve kardeşinin nereden geldiğini merak eder, sorar. Seni “ baca’dan attılar, leylek getirdi, çarşıdan aldık” gibi şaşkın ve anlamsız yanıtlar çocuğu dahada içinden çıkamayacağı sorulara boğar. Bu yönüyle embriyoloji, artık sadece hekimlerin değil tüm branşların öğrenmesi ve bilmesi gereken bir bilim dalı olmuştur.

İnsanoğlu ilk çağlardan beri hem kendisinin hem de diğer canlıların nasıl oluştuğu ve geliştiği konularına sürekli ilgi duymuştur:

(2)

Embriyoloji ile ilk uğraşanlar Grekler olmuştur. M.Ö. 500 yıllarında Hipokrat tavuk yumurtalarını kuluçka sonuna kadar incelemiş, civciv gelişmesinin insanınkine benzeyebileceğini öne sürmüştür. Ondan bir asır sonra yaşayan Aristo (M.Ö. 400) ; insan embryosunun erkeğin semeni ile kadının menstruasyon kanının karışmasından oluştuğu gibi yanlış bir şey ileri sürsede , çok doğru gözlemlerde de bulunmuştur. Aristo canlıları; ovipar (yumurtadan çıkan), vivipar (canlı doğan) ve ovo-vivipar (yumurtadan çıkan-canlı doğan) olmak üzere üç gruba ayırmıştır. Yine Aristo; kalbin ve başın ilk önce geliştiğini gözlemlemiş ve meşhur “primium moviens ultimum moriens” (ilk harekete geçen en son ölür) sözünü söylemiştir.

M.S. ,Ortaçağ boyunca, embriyoloji konusunda çalışan bilim adamları din adamlarıyla bazen karşı karşıya bazen de yan yana olmuşlardır. Kilisenin baskısıyla gözlemledikleri hemen her buluşu “theoloji” ile açıklamaya çalışmışlardır. M.S. 2. yüzyılda Galen “fötusun gelişmesi” adlı bir kitap yazmış, yavru keselerini (allantois, amnion, vitellus) ve plasenta gibi yapıları isimlerini belirtmeden tarif etmiştir. Müslümanlığın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de ; insan oğlunun erkek ve dişi cinsiyet salgılarının karışımından meydana geldiği, yavrunun 40-42’inci günlerde insana özgü biçim kazandığı ve üç karanlık örtü içinde geliştiği tarif edilmektedir. Kur’an da bugünkü bilgilerimizi teyid eden daha bir çok ifadenin var olduğu bilinmektedir.

Yeni Çağ’da, rönesans hareketiyle birlikte, embriyolojik çalışmalar yoğunlaşmıştır. Leonardo Da Vinci (1500-1600?); tavuk yumurtalarını incelemiş, canlıların bir yumurtadan çıkabileceğini ileri sürmüş, Harvey (1651); geyiklerin, Graaf (1672); tavşanların uterusunda keseler görmüşler ve bunları yanlış olarak yumurtanın homologu olarak ifade etmişlerdir. Çünkü mikroskobun henüz morfolojik araştırmalarda kullanılmadığı o yıllarda 150-200 mikron büyüklüğünde olan yumurta hücresi çıplak gözle görülemezdi. Louis Van Hamm ((1677); semen’i ve over’i incelemiş, semen içindeki hareketli organizmaları canlının preforme şekli,, overdeki gelişmiş follikülü ise bunun gelişeceği besin deposu olarak tanımlamıştır.

Mikroskobun morfolojik incelemelerde kullanılmaya başlamasıyla (Doland, 1757, mikroskobun icadı:1665 ) yapılan çalışmalar daha da anlam kazanmaya başlamıştır. Nihayet, Van Baer (1827) de gerçek yumurta hücresini tanımlayarak modern embriyolojinin babası ünvanını almıştır. Daha sonra, 1875’de Oscar Hertwig ; spermium ve ovum’un özel hücreler olduğunu ve döllenme olayını tanınmlamıştır. 1924’de Hans Spemann embriyolojik gelişimin sırlarını çözen “indüksiyon gücü” nü

(3)

tanımlamış ve 1935 de Nobel ödülünü almıştır. Embriyoloji biliminin halen günümüzde açıklığa kavuşturulmayı bekleyen bir çok sırrı mevcuttur.

Hayat dediğimiz sihirli olay; olgun erkek (spermatozoon) ve dişi (ovum) eşey hücrelerinin birleşmesi ile (zygot teşekkülü) başlar doğumla (natus) birlikte şartlarını değiştirerek devam eder ve ölümle (mortus) son bulur. İşte hakiki anlamda hayat zigot teşekkülünden ölüme kadar devam eden bir canlılık evresidir. Hayatın doğuma kadar olan ilk devresine prenatal devre, doğum ile ölüm arasındaki ikinci evresine de postnatal devre adı verilir. Bu taksimata göre embriyoloji; prenatal devredeki canlıyı inceleyen , araştıran bilim dalıdır.

İnsan ve diğer memelilerde prenatal devre uterus içinde devam eder. Prenatal devre canlının gelişme kademelerindeki değişikliklere bağlı olarak iki kısma ayrılır: I. Embryonal safha, II. Fötal safha.

Embryonal safha zigot teşekkülünden ilk organ taslaklarının meydana gelişine kadar olan evreye denir, bu gelişme evresinde canlıya da embryo adı varilir. Fötal safha organların teşekküle başlamasından doğuma kadar süren evreyi kapsar, bu evredeki canlı ise fötus adını alır.

İnsanda prenatal evre 38-40 hafta ( genellikle 9 ay 10 gün) sürer. Yine insanda prenatal ve postnatal evreler kolay anlaşılsın diye aşağıdaki gibi alt evrelere ayrılabilir:

EMBRİYOLOJİ İLE İLGİLİ BAZI TANIMLAR Genez (genesis): Oluşum, gelişme.

(4)

Spermatogenez: Olgun erkek eşey hücresinin (spermatozoon) gelişmesindeki tüm olaylar.

Ovogenez: Olgun dişi eşey hücresinin gelişmesindeki tüm olaylar. Kopulasyon (coitus): Erkek ve dişinin cinsel olarak birleşmesi.

Fekondasyon: Döllenme, olgun erkek ve dişi germ hücrelerinin birleşmesi.

Zigot: Fekondasyon sonunda , spermatozoon ve ovum’un birleşmesiyle oluşan diploid kromozoma sahip embryonal hücre, embryo taslağı.

Segmentasyon: Zigotun mitozla bölünmesi.

Blastomer: Zigot’un bölünmesiyle oluşan ilk hücrelerden herbirine verilen ad. Morula: Zigotun bölünmesiyle oluşan 3. gündeki hücre kümesinden oluşan canlı taslağı.

Blastokist: Gelişmenin 5-6. gününde uterusa ulaşmış bulunan canlı taslağı (1-2. hafta ). İmplantasyon: Blastokistin uterus mukozasına tutunması, gömülmesi.

Gastrula: Üç germ yaprağıda oluşmuş canlı taslağı (3.hafta).

Totipotent kök hücre (toti:tam, total, potent:güç, yetenek): Zigot ile blastokist aşamasından önceki (morula) canlı taslağının her bir hücresi (blastomer), tek başına bir canlıyı yapabilecek yeteneğe sahip kök hücre.

Pluripotent kök hücre ( pluris: çoğul, çok, potent: güç,yetenek) : Blastokistin iç hücre kitlesinden (nodus embriyonalis, embryoblast) elde edilen, yavru zarları hariç canlının diğer kısımlarını yapabilecek yetenekteki kök hücre.

Multipotent kök hücre (multi: çok , potent: güç, yetenek): Kordon kanı, erişkin kemik iliği ve yağ dokusundan elde edilen, sınırlı sayıda hücrelere dönüşebilme yeteneğindeki kök hücre.

Nörulasyon (nörula) : Nöral plate, nöral oluk ve nöral tüpün oluşması (4.hafta).

Konseptus : Embryo ile birlikte ekstraembryoner zarları (amnion, corion, vitellus) birlikte ifade eden bir terimdir.

Embriyo (embryon): 3-8. haftalar arasındaki canlı taslağına verilen genel ad. Bu evrede tüm organlar oluşmuştur, fakat sadece dolaşım fonksiyoneldir.

Fötüs (fetus): 8. Haftadan itibaren (57. gün) doğuma kadar geçen süredeki canlıya verilen addır.

Aborsiyon (düşük, çocuk düşürme): Uterus dışında yaşamak için henüz yeterince hazır olmayan embryo veya fötusun doğmasıdır (vücuttan atılmasıdır).

(5)

Trimester : Klinisyenlerin; gebelik süresinin üç’er aylık dönemleri için kullandıkları terimdir. Dokuz aylık gebelik periyodunu ; 1. trimester, 2. trimester, 3. trimester diye ayırırlar. Gelişimin en kritik evresi, embriyonik ve erken fetal gelişimin olaylandığı ilk trimester’dir (ilk 12 hafta) .

Prenatal period: Doğmadan önceki dönem. Natus : Doğum, doğmak.

Postnatal period: Doğumdan sonraki dönem. Neonatal : Yeni doğmuş ( ilk dört haftalık dönem).

Bebeklik (infancy): Doğum ile birinci yıl sonuna kadar olan dönem. Çocukluk (childhood) : 2. yaş ile 12-13. yaş arası dönem.

Puberty (ergenlik, büluğ)): Cinsel olgunluğa giriş dönemi. Kızlarda menstruasyon erkeklerde ejakülasyon olaylarının başlaması, sekonder cinsiyet özeliklerinin ortaya çıkması dönemi.

Adolescence (gençlik dönemi, genç kızlık,delikanlılık): Puberteden sonraki 3-6 yılı ifade eder. Cinsel faaliyetlerin düzen kazanması, normalleşmesi yıllarıdır.

Erginlik (adulthood): 20-55(60) yıllar arsı. Yaş dönümü : 50-60 yıllar arası.

Yaşlılık (senility): 60 yaşın üzeri.

Proliferasyon: Embryonal hücrelerin mitozla çoğalması. Hipertrofi: Hücrelerin hacimce büyümesi.

Metaplazi: Farklanmış bir hücrenin, geriye doğru farklılaşarak tekrar embriyonik özellik kazanması.

Migrasyon: Embryonal hücrelerin bulundukları yerden başka yere göçü.

Epigenesis: Üst güçlerin oluşturması ( Epigenez teorisinin kurucusu Aristo’dur. M.S. 17. yüzyılda; Hartsoecker (1694) insan spermiumunda gözlediğini sandığı insan mini örneğine “homonculus” adını verdi. Epigenez kısaca, bu mini örneğin büyüyerek insanı oluşturacağı görüşüdür. Bu iddiaların bilimsel olmadığı sonradan anlaşıldı, sadece tarihsel önemi olan bir kavramdır).

Morfogenez: Embryonal hücrelerin belirli amaçlar doğrultusunda bir araya gelerek kabaca şekiller oluşturması.

Histogenez: Üç embryo yaprağının katkısıyla yeni dokuların oluşması.

Ontogenez: Zigottan itibaren erişkin organizmanın oluşumuna kadar geçen devrede doku ve organların belirgin şekillerini alması sürecidir.

(6)

Organogenez: Morfogenez+histogenez+ontogenez olaylarının belirli bir düzen ve uyumluluk içinde ilerleyerek organ ve sistemlerin oluşmasıdır (ontogenez ve organogenez hemen hemen aynı anlama gelmektedir!!)

Filogenez: En basit canlı türü ile en gelişmiş canlı türleri arasındaki gelişme dinamizmini ve bunların birbirleriyle olan ilşkilerini inceler.

EMBRİYOLOJİK GELİŞİMİN TEMEL KURALLARI

Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi, tek bir hücrenin (zigot) çoğalıp ve farklılaşarak çok hücreli bir canlıya dönüşmesini sağlayan olayları aşağıdaki şekilde açıklamak olasıdır:

1. Hücre çoğalması: Zigotun mitoz bölünme yoluyla gittikce artan sayıda bölünerek hücre sayısının artması.

2. İnvaginasyon (invagination): Bu olayın gerçekleşebilmesi için çoğalan hücreler; üstte örtücü bir doku ve altta destekleyici bir doku şeklinde farklılaşırlar. Sonra üstteki örtücü dokuya ait hücreler alttaki destek dokusu içine tomurcuklanarak ürerler ve farklı yapılara dönüşürler.

3. Evaginasyon (evagination): İnvaginasyonun tersi bir durumdur, yani alttaki destek doku üstteki örtücü doku içine doğru meme başı, tomurcuk, appendiks şeklinde çıkıntılar yaparak gelişebilir ve yeni yapıların gelişmesine sebep olur. İnvaginasyon ve evaginasyon olayları aynı anda ve bir arada da gerçekleşebilir. Bu durumda iki olay sonunda oluşan yeni yapılar birbirine eklenebilir veya birbirini ortadan kaldırabilir.

4. İndüksiyon (induction): Zigottan itibaren tüm embriyolojik olaylar sanki “bir güç” tarafından denetleniyormuş kanısını vermektedir. Zigottan erişkine kadar oluşan gelişmeler tam bir kuram birliği içerisinde cereyan etmektedir. Bu nedenle birçok araştırmacı bu kumanda gücü aranmış ve 1924 yılında Hans Spemann adlı araştırmacı bu güce “indüksiyon” adını vermiştir ( 1935 yılında Nobel ödülü kazanmıştır). İndüksiyon: bir iş için farklılaşmış bir embriyolojik hücre topluluğunun yanındaki daha az farklılaşmış bir embriyolojik hücre topluluğunu etkileyerek onu belirli bir yönde gelişmeye zorlamasıdır. Başka bir deyişle indüksiyon; embriyolojik potense sahip hücrelerin birbirlerini etkileyerek yeni oluşumların ortaya çıkması sürecidir.

Bütün embriyolojik olayları hücre çoğalması, invaginasyon, evaginasyon ve indüksiyon ile açıklamak mümkün olabilmektedir.

(7)

REPRODUCTION (ÜREME)

Bir canlı türünün soyunu devam ettirmek amacıyla çoğalmasına üreme (reproduction) adı verilir. Doğada bulunan canlılar dört farklı şekilde ürerler:

1. Cinsiyetsiz (asexuel) üreme: Tek hücreli canlılarda görülür. Çoğalma basit bir hücre bölünmesi ( amitoz bölünme) şeklinde gerçekleşir.

2. Tek cinsli (monosexuel) üreme: Aşağı sınıf canlılarda görülür. Bunlarda erkek ve dişi cins ayrı ayrı olmayıp, tek vücutta oluşmuştur. Aynı vücutta oluşan ayrı cins hücreler dışarda birleşerek yeni bir canlı meydana getirirler. Örnek : bazı yer kurtları .

3. İki cinsli (bisexuel) üreme: İnsan ve diğer memeliler gibi yüksek sınıf canlılarda görülür.

4. Partenogenetik üreme: Dişi cins hücresinin peşpeşe uğradığı bölünmeler sonucu , fertilizasyon olmadan canlının oluşmasıdır. Bazı böceklerde görülür. Arılar ise hem biseksüel hemde partenogenetik olarak ürerler.

GAMETOGENEZ

İnsan ve diğer memelilerde erkek ve dişi cinsiyet hücreleri ayrı cinslerde meydana gelir ve olgunlaşırlar. Bu hücrelerin olgun şekillerini alıncaya kadar geçirdikleri olayların tümü; erkekte spermatogenezis dişide ise ovogenezis adını alır. Her iki olay birlikte düşünüldüğünde gametogenez (cinsiyet hücrelerinin oluşumu ve gelişimi) olarak adlandırılır. Bu olaylar sırasında, döllenmeyi meydana getirecek olan erkek ve dişi germ hücrelerinin nukleus ve sitoplazmalarında bir seri değişiklikler meydana gelir. Bu değişimlerin temel amacı şöyle özetlenebilir:

1. Somatik hücrelerdeki diploid (46) kromozom sayısının habloid sayıya (23) indirilmesi, böylece türlere ait kromozom sayısının kuşaktan kuşağa sabit kalmasının sağlanması.

2. Anne ve babadan gelen kromozomların gametlere rastgele dağılmasının sağlanması.

3. Crossing over evresindeki kromozomlar arasında meydana gelen segment alış-verişi sayesinde anne ve babaya ait özelliklerin yeni nesillere aktarılmasının sağlanması.

4. Döllenmeyi gerçekleştirecek olan bu germ hücrelerine şekil, hacim çeşitli nitelikler bakımından bu işe en uygun özelliklerin kazandırılması.

(8)

SPERMATOGENEZİS

Şekil 1) Erkek genital organlar (internet’ten alınmıştır)

Spermatogenezis erkeklerde testis (erbezi) adı verilen organda meydana gelir. Testisler apış arasında, scrotum adı verilen deriden torba içinde yerleşik bir çift bezdir. Hem endokrin hemde ekzokrin salgı yapar. Endokrin olarak testosteron üretir. Ekzokrin salgısı ise olgun erkek eşey hücresi olan spermatozoon’dur.

Testisler başlangıçta böbreklerin yakınında, bel bölgesinde, prenatal 7. haftadan itibaren gelişmeye başlar, daha sonra gelişkindeki yerini almak üzere 7. Aydan itibaren scrotum içine doğru hareket eder. Bu olaya descendus testis adı verilir. Spermatogenesiz için bu olayın gerçekleşmesi zorunludur. Çünkü normal vücut ısısı spermatogenezis için uygun değildir, scrotum içindekji ısı ise vücut ısısından biraz daha ( 3-4 derece) düşüktür.

Histoloji derslerinden bilineceği gibi, testis’ler scrotum’un altında tunika vaginalis testis adı verilen çift yapraklı seröz bir zar ile ( periton’un parietal ve visceral yaprakları) sarılmıştır. Bu seröz zarın visceral yaprağının altında da tunika albuginea adı verilen kuvvetli fibröz bir bağ doku kılıf ( yaklaşık 1 mm kalınlıkta) ile sarılmıştır. Tunika albuginea’nın derin kısmı kan damarlarından zengindir ve zona vasculosa adını alır. Tunika albuginea arka yüzde üçgen şeklinde bir genişleme yaparak mediastinum testis’i oluşturur (Şekil 2’den takip ediniz). Mediastinum testis’ten ışınsal olarak ayrılan ince bağ doku trabekülaları (septula testis’ler) testis’i piramit şeklinde küçük lobcuklara (lobuli testis) ayırır ( insanda

(9)

lobcukların sayısı 200-300 arasında değişir). Piramitlerin tepesi mediastinum’a tabanları ise dışa dönüktür.

Her lobcukta 1-4 adet, kıvrımlı seyreden, 30-70 cm uzunlukta, 150-200 mikron çapında , başlangıç kısımları kör uçlar halinde olan kanalcıklar vardır. Toplam uzunlukları insanda yaklaşık 250 metreyi bulan bu kanalcıklara tubuli seminiferi contorti adı verilir. İşte, OLGUN ERKEK EŞEY HÜCRESİ OLAN SPERMATOZOON’LAR (SPERMİUM’LAR) BU TÜPLER İÇİNDE YAPILIRLAR. (Şekil 3,4)

1) tunika albuginea, 2) septula testis, 3) lobuli testis, 4) mediastinum testis, 5) tubuli seminiferi kontorti, 6) tubuli seminiferi rekti, 7) rete testis, 8) duktili efferentes, 9) duktus epididymis, 10) duktus deferens’in başlangıç kısmı

Şekil 2. Testis’te spermatozoonların yapıldığı ve nakledildiği kanallar şematik

(internet’ten alınmıştır)

Bu tüplerin arasını dolduran ince bağdokusu ise genel bağ doku unsurlarına ek olarak , bilhassa kapiller damarların çevresinde gruplar oluşturmuş endokrin salgı yapan hücreler de içerir. Bu hücrelere Leydig hücreleri adı verilir. Bunlar testosteron hormonu salgılarlar. Testosteron hormonu erkeklerde; erkek eklenti bezlerinin gelişmesini ve sekonder erkeklik karekterlerinin ortaya çıkmasını sağlar.

Yukarıda yapısını kısaca anlattığımız testislerde erkek eşey hücresinin gelişmesindeki tüm aşamalar spermatogenezis adını alır. Bu olaylar tubulus

(10)

seminiferus kontorti’ler içinde meydana gelir. Bu seminiferöz tüplerin duvarında, bülüğ çağına kadar, bazal membran üzerine oturmuş iki tip hücre bulunur:

1. Sertoli hücreleri, 2. Spermatogonium’lar ( germ hücreleri).

Sertoli hücreleri; daha az sayıdadırlar, uzun piramit şeklindedirler, tüp lumenine kadar uzayan püskülleri vardır. Olgun testiste bölünme göstermeyen, ısı, radyasyon, toksik etkiler, enfeksiyon ve beslenme yetersizliği gibi etkenlere karşı oldukca dayanıklı olan Sertoli hücrelerinin başlıca görevleri şunlardır:

- spermatogenik seri hücrelerinin deskteklenmesi, korunması ve beslenmesi, - transport proteinleri salgılamak( androgen bağlayıcı protein, retinol bağlayıcı

protein vs),

- metabolitler salgılamak (laktat, pürivat, östrojen),

- ekstrasellüler matriks komponentleri salgılamak ( transformasyonu sağlayan büyüme faktörü, insülin benzeri büyüme faktörü),

- regülasyon proteinleri salgılamak ( inhibin, aktivin, Müller kanalını inhibe eden hormon, sülfat glikoprotein),

- fagozitoz yapmak (spermatogenik seri hücreleri artıklarını ortadan kaldırır). Spermatogonium’lar ise buluğ çağından itibaren başlayan bir seri olaylar geçirerek olgun eşey hücreleri olan spermatozoon’ları meydana getirirler. Bu olayların tümü spermatogenez adını alır. Spermatogenezis olayı üç aşamada gerçekleşir :

(11)

Şekil 3) Testis’te tubuli seminiferi contorti’lerin enine kesiti, aralarında Leydig hücreleri görülüyor. (internet’ten alınmıştır)

Çoğalma evresinde; spermatogonium’lar normal mitozla çoğalarak sayılarını artırırlar. Çoğalan hücrelerden bir kısmı reserv hücre (Tip A) olarak kalırken diğer bir kısmı (Tip B) çoğalmaya devam ederler ve belirli sayıda çoğalırlar.

Mitoz yoluyla bölünerek belirli sayıya ulaşan hücreler çoğalmalarını durdurarak , büyüme evresine girerler. Büyüyen hücreler halen ana hücre gibi diploid (46) kromozom sayısına sahiptirler ve primer spermatosit ( spermatosit I) adını alırlar.

Olgunlaşma evresinde ise primer spermatositler mayoz bölünme geçirerek; brinci bölünme sonunda sekonder spermatosit’lere ( Spermatosit II) ve ikinci bölünme sonucunda spermatid adı verilen habloid kromozomlu (23) hücrelere dönüşürler. Spermatosit I’lerin geçirdiği bu olaya; neticede kromozom sayısının yarıya inmesi ile sonuçlandığı için redüksiyon bölünmesi adı da verilir.

(12)

Şekil 4. Spermatogenezis ve kan/testis bariyeri (şematik). (internet’ten alınmıştır)

Olgunlaşma bölünmesi sonucunda 1 adet pirmer spermatosit’ten 4 adet spermatid meydana gelir. Spermatid’ler artık bölünmezler, Sertoli hücrelerinin lumene doğru uzanmış bulunan püsküllerine gömülerek başkalaşım (metamorfoz) geçirirler ve spermium veya spermatozoon adı verilen kuyruklu sperm hayvancıklarına dönüşürler. Spermatid’lerin Sertoli hücrelerinden beslenerek geçirdikleri bu başkalaşım evresine de spermiyohistogenezis adı verilir. Başkalaşım aşamasını bitiren spermatozoon’lar tüpün lumenine düşer, buradan dışarıya doğru ( boşaltım kanallarına doğru) ittirilir.

Tubulus seminiferus kontorti duvarında meydana gelen bu spermatogenezis olayının anlattığımız gibi çoğalma, büyüme, olgunlaşma aşamaları vardı. Bu evrelere spermiyohistogenezis ‘i de eklersek 4 evre olur. İnsanlarda bu dört evrenin gerçekleşme süresinin yaklaşık 64 gün olduğu hesaplanmıştır. Her evre yaklaşık 16 gün sürer.

Spermatogenezis olayı buluğ çağı ile başlar ve ileri yaşalara kadar devam eder.Spermatogenezis olayı hipofiz bezi tarafından salgılanan FSH hormonu tarafından yönlendirilir. Yine aynı bez tarafından salgılanan LH ( erkeklerde ICSH) hormonu da testislerin bağ dokusu içindeki Leydig hücrelerini sitimüle ederek, onların testosteron hormonu salgılamasını sağlar. Bu hormonda bilindiği gibi sekonder erkeklik karekterlerinin oluşmasını sağlar.

OLGUN ERKEK EŞEY HÜCRESİ ( SPERMATOZOON, SPERMİUM ) Spermatozoon (Şekil 5) üç ana bölüm gösterir: Baş, orta parça ve kuyruk.

1. Baş: Oval şekillidir, ortalama 5 mikron çapındadır. Baş hemen hemen nukleus’tan ibarettir ve baba’ya ait homolog sayıda kromozomu içerir. Ön yarımını Golgi aygıtından farklanan acrosome ile sarılmıştır. Başlık görünümündeki bu örtüye galea capitis adı

1- bazal lamina 2- spermatogonia 3- spermatosit I 4- spermatosit II 5- spermatid 6- spermatozoon 7- sertoli hücresi

8- sertoli hücreleri arasındaki

sıkı bağlantı (KAN/TESTİS BARİYERİ)

(13)

verilir. Burası bol miktarda hyaluronidaz enzimi ve diğer bazı enzimleri içerir. Bu enzimler fertilizizasyon sırasında ovum’un zona pellucida adı verilen dış zarının yumuşatılmasını sağlar.

2. Orta parça: Sitoplazma kalıntısı, sentriol ve spiral şekilde düzenlenmiş mitokondriyonları kapsar. Boyun kısmı ve birleştirici kısım olarak ayrılır.

Boyun kısmı çok kısadır ve hareketlidir, tıpkı bir eklem gibi hareketli olup spermatozoon’a yön verir. Boyun kısmında bir çift sentriol bulunur. Buradan çıkan eksen ipliği (axial filament) birleştirici kısımdan geçerek uzar ve kuyruğu şekillendirir.

Birleştirici kısımda eksen ipliği etrafında , sitoplazma artığı içinde spiral şekilde dizilmiş mitokondriyonlar bulunur.

Şekil 5. Spermatozoon şematik (internet’ten alınmıştır)

3. Kuyruk: Esas ve son kısım olmak üzere iki kısım gösterir. Orta parçanın devamı olan esas kısım (pars principalis) sitoplazmanın devamı olan bir kılıfla örtünmüştür.

(14)

Son kısım (pars terminalis) ise kılıfsızdır ve sadece plazmalemma ile sarılıdır. Kuyruğun esas yapısını çok hareketli olan axial filament oluşturur.

Spermatozoon’un özellikleri:

İnsan spermatozoon’u ortalama 50-60 mikron uzunluktadır ( mukayese için: farede 190, kurbağada 100, horozda 170 mikron). Tüm uzunluğun yaklaşık 1/6 sını baş ve boyun, 5/6 sını kuyruk oluşturur.

Spermatozoon’ların dişi vücudundaki yaşama süresi 48-72 saattir. Dişi vücüdundaki hızları 3-3.6 milimetre/dakikadır. Vagina’ya boşaltıldıktan sonra, döllenme yeri olan ampulla tuba uterina’ya kadar olan yolu (yaklaşık18-20 cm) ortalama 1 saatte alır.

Spermatozoon’lar dişi genital yollarda normalde var olan bir akıntıya (saniyede 3-4 mikron hızında) karşı hareket ederler. Spermatozoon’ların bu ters akıntıya karşı ilerleyebilme özelliklerine (+) rheotaxis denir.

Ayrıca, spermatozoonlar dişi genital organların mukozası ve bilhassa ovum tarafından salgılanan bazı kimyasal maddelere (gymnogamonlar) karşı da ilgi gösterirler ve onlara doğru hareket ederler. Bu yeteneklerinede (+) chemotaxis adı verilir. Chemotaxis döllenmeyi kolaylaştıran etkenlerdendir. Ayrıca (+) chemotaxis sayesinde spermatozoon’ların ostium abdominalis’i aşarak karın boşluğuna düşmeleri de önlenir.

Coitus (çiftleşme) esnasında vaginaya boşaltılan, spermatozoon’lar+erkek eklenti bezlerinin salgılarını içeren sıvıya ejakulat = semen = sperma = meni = ersuyu gibi isimler verilir. Cinsel olgunluğa erişmiş bir erkek bir defada normal olarak, ortalama 3-4 cc civarında ejakulat çıkarır. Bunun içinde normal sağlıklı erkekte 200-300 milyon adet spermatozoon bulunur. Sık sık tekrarlanan coitus’larda çıkan ejakulat miktarı aynı olsa bile içindeki spermatozoon’ların sayısı kademeli olarak azalma gösterir.

1 cc ejakulatta 50 milyon adet spermatozoon bulunması döllenme yeteneği sınırıdır. Ejakulatta bulunan spermatozoon sayısı baz alınarak yapılan diğer değerlendirmeler şöyledir:

Normospermi: 1 cc ejakulatta 50-120 milyon spermatozoon bulunması, Hypospermi : “ 20-40 “

Oligospermi I: “ 10-20 “

Oligospermi II: “ 10 milyondan az sayıda bulunması, Kriptospermi : “ 1 “

Aspermatismus: “ 0 spermatozoon bulunması, Azospermi: “ olgun spermatozoon bulunmaması,

(15)

Nekrospermi: “ canlı spermatozoonların bulunmaması.

Ejakulat içindeki spermatozonların sayısından ayrı olarak onların morfolojik durumlarıda önemlidir. Normal bir erkekte bile %20 oranında anormal görünümlü ( çift başlı, başı kopmuş, kuyruksuz vs) spermatozoonlara raslanır. Bunların çoğunluğu fizyolojik varyasyonlardır. Kronik alkolizm, bazı kalıtsal hastalıklar, bazı enfeksiyon hastalıklar, ruhi depresyonlar, kronik zehirlenmeler ve yetersiz beslenme durumlarında anormal görünümlü spermatozoon’ların oranı %60’a kadar çıkabilir.

Ejakulat içindeki spermatozon’ların sayısı kadar, içindeki erkek eklenti bezlerinin salgılarının miktarı da önemlidir. Glandula vesiculosa tarafından salgılanan fruktoz şekeri spermatozoon’ların hareketi için gerekli enerjiyi sağlar. Prostat bezi tarafından salgılanan asit fosfataz da kolin fosforik asitin parçalanmasını sağlar. Glandula bulbo uretralis’in müköz salgısı urethranın yağlanmasını sağlar. Bunlardan başka sperma sıvısı içinde erkek genital tüplerden ve eklenti bezleri epitellerinden kopup gelen hücrelere, prostat taşlarına, bazen akyuvarlara, yağ damlacıklarına, protein, amyloid ve pigment cisimciklerine de raslanır.

Olgun spermatozoonlarda bulunan enzimlerden bazıları; asit fosfataz, fibrogenaz, fibrolizin, nöraminidaz, aril sülfataz, akrosin ve hyalorinidaz enzimleridir. Bunlardan hyaluronidaz enzimi ejakulasyondan sonra spermaya geçer. Bu enzim ovum etrafında bulunan corona radiata hücrelerinin arasındaki yapıştırıcı maddeyi eriterek ovumun serbest kalmasını sağlar. Oligospermi’li erkeklerde kısırlık nedenlerinden birisi bu enzimin azlığı olabilir.

Taze ejakulat jelatinöz kıvamlı, süt beyazlığında, özel kokulu ( haşlanmış kestane kokusunda) ve hafif alkali (pH 7.9) reaksiyonlu bir sıvıdır. Hava ile temas edince önce sulanır, 20-30 dakika sonra pıhtılaşıp opak bir görünüm alır.

(16)

OVOGENEZİS

Şekil 6) Dişi genital organlar

Olgun dişi eşey hücreleri dişi’de ovaryum adı verilen organlarda yapılır. İnsanda ovaryum pelvis boşluğunda yerleşik, yassı oval biçimde, irice bir badem şeklinde, sağda ve solda olmak üzere bir çift organdır.

Ovaryumda testis gibi hem endokrin hem ekzokrin salgı yapan bir bezdir. Ekzokrin salgısı olgun dişi eşey hücresi olan ovum’dur. Endokrin olarak ise östrojen ve progesteron hormonlarını üretir.

(17)

Şekil 7) Ovaryum ve farklı gelişme aşamasındaki ovaryum follikülleri(internet’ten alınmıştır)

Ovaryum (Şekil 7) dıştan germinatif epitelyum adı verilen tek katlı yassı/kübik (gençlerde kübik yaşlılarda yassı) şekilli epitellerle ve onunda altında tunica albuginea adı verilen fibröz bir bağ dokusuyla sarılmıştır. Ovaryumun dış kısmı korteks iç kısmı ise medulla adını alır. Korteks içerisinde ovogenezis’in olaylandığı çeşitli yapılar vardır. Bunlara genel olarak ovaryum follikülleri (gelişme kademelerine göre; primordial, primer, sekonder ve olgun folliküller) adı verilir.

Ovogenezisde de olaylar, genelde, spermatogenezisdeki gibi gelişir. Ancak bazı evrelerin sürekliliğinde ve zamanlamasında farklılıklar vardır.

Ovogenezis de 1. Çoğalma, 2. Büyüme, 3. Olgunlaşma olmak üzere üç aşamada gerçekleşir:

(18)

Çoğalma evresi; erkekte doğumdan önce başlayıp tüm yaşam boyu devam ettiği halde dişilerde prenatal dönemde olur ve biter. Postnatal hayatta bir daha çoğalma olayı görülmez. Prenatal dönemde ovaryumlarda, hemen tunika albuginea altında yerleşmş bulunan ovogonium adı verilen hücreler sürekli mitozla çoğalırlar, prenatal 5-6. Aylarda her iki ovaryumdaki toplam sayıları yaklaşık 7 milyona ulaşır. Prenatal dönemin 6. Ayında çoğalma olayı son bulur ( bu evrenin spermatogenez ile farkı: Spermatogeneziste spermatogoniumlar normal mitozla bölündüklerinde Tip A ve Tip B’yi oluşturuyorlardı, Tip A reserv hücre (stem cell) olarak kalırken Tip B’ler çoğalmalarını sürdürüyorlardı. Ovogeneziste böyle bir durum olmadığına yani reserv hücre kalmadığına dikkat ediniz).

Prenatal 6. Aydan itibaren çoğalan hücrelerden (yaklaşık 7 milyon adet) bazıları çok uzun sürecek olan büyüme ve olgunlaşma evresine girerken diğerleri dejenere olur ve ölürler. Yeni doğmuş bir kız çocuğunda sayıları yaklaşık 2 milyon adet, puberte dönemine gelindiğinde ise her iki ovaryumda toplam 400 bin adet kalmışlardır ( bu sayılar bazı yazarlarca doğumda 700 bin, pubertede 40-50 bin olarak bildirilmektedir).

Dejenere olup ölmeyen yani büyüme ve olgunlaşma yönünde gelişme gösteren hücreler oosit I (primer oosit) adını alırlar, bunlar dıştan 3-5 adet tek katlı yassı epitelle sarılmış olarak tunika albuginea’nın hemen altında yerleşmişlerdir ve primordial follikül adını alırlar (Şekil 7). Primordial follikülün çapı 25-30 mikron, bu gelişme aşamasında oosit I’in çapı 20 mikron kadardır.

Dişi puberte’ye (buluğ çağı) gelinceye kadar ovaryumundaki tüm folliküller primordial gelişme aşamasındadır. Bunların içindeki oosit I , prenatal 6. Ay’da olgunlaşma evresine başlamış ve birinci mayotik bölünmenin profaz evresinde ( leptoten,zigoten,pakiten,diploten evrelerini hatırlayınız!) eş (homolog) kromozomlar arasındaki gen alış-verişi olayları (Crossing over) gerçekleştikten sonra, bölünmenin diğer evrelerine (metafaz, anafaz, telofaz) geçme işlemi durdurulmuş ve oosit I, başka bir deyişle primordial follikül uzun yıllar sürecek bir dinlenme evresine girmiştir.

Ergenlik dönemine gelindiğinde sayıları 400 bin civarındadır. Her ay primordial folliküllerden 5-15 tanesi hormonların (başlıca FSH) etkisiyle ileri

(19)

gelişme aşamasına geçer ve mayoz bölünmeyi dolayısıyla olgunlaşmalarını tamamlarlar ( Bu durum gebelik periyodu hariç yaş dönümüne kadar devam eder. Olayın başlangıcı menarş bitişi ise menapoz adını alır). Hiç gebe kalmayan sağlıklı bir kadının yılda en fazla 13 kez ovulasyon yapma şansı bulunduğuna göre yaklaşık 40 yıl sürecek seksüel hayatı boyunca 500 civarında primordial follikülü gelişme şansı bulacaktır, diğerleri ise yine dejenerasyona uğrayacaktır.

Her siklusta belli sayıda (5-15) primordial follikülün gelişmesi şöyle olur: Tek katlı yassı follikül epitelleri önce kübik , sonra pirizmatik olur. Bu durumdaki folliküle ; tek katlı primer follikül ( unilamimar primary follicle ) (şekil 8) adı verilir. Folikül epitelleri mitozla çoğalıp çok katlı olunca, çok katlı primer follikül ( multilaminar

(20)

primary follicle ) (şekil 9) veya henüz antrum (follikül boşluğu) şekillenmemiş olduğundan preantral follikül adı verilir.

Çok katlı folikül epitelleri granüloza hücreleri adını alır. Bu gelişme evresinde, Oosit I gelişip 60-80 mikronluk bir çapa ulaştığında oosit I ile ilk sıra granüloza hücrelerince müştereken yapılan PAS + , bir glikoprotein tabaka Oosit I’i çepeçevre sarar. Homojen,asellüler olan bu tabakaya zona pellucida adı verilir, Oositi koruyucu ve besleyici görevleri vardır ve varlığını geç blastokist evresine kadar sürdürür.

Çok katlı primer follikül içinde bu gelişmeler olurken, follikülü kuşatan ovaryum stroması da follikül etrafında teka follikülü adı verilen bir kılıf yapar. Follikül gelişmesi ilerledikce bu kılıf ; teka interna ve teka eksterna olarak ikiye ayrılır. Foliküle bitişik olan teka interna iğ biçimli hüçrelerden ve kapillar damarlardan zengindir. Hücreler steroid sentezi yapan hücrelere özgü organellerden (agER, tubuler kristalı mitokondrionlar, yağ damlacıkları ) zengindir, androstenoidin hormonu sentezlerler, bu da granüloza hücrelerine geçer ve orada östrodiole dönüştürülür. Teka eksterna ise fibröz bağ dokusu yapısındadır, kollagen demetler, düz kas hücreleri, stromal hücreler ve kan damarları içerir.

Primer folliküllerde gelişme ilerleyip ; folikülün çapı 200 mikron civarına, granüloza hücreleri kalınlığı 6-12 sıraya ulaştığında, granüloza hücreleri arasında yer yer erimeler başlar ve antrum adı verilen boşluklar belirir. Boşluklarda granüloza hücrelerinden salgılanan bir follikül sıvısı (likör folliküli; başlıca östrojen olmak üzere progesteron, androgenler gibi steroid hormonlar, FSH, LH, inhibin, aktivin, follikülostatin, OMI gibi steroid yapıda olmayan hormonlar ve çeşitli glikozaminoglikanlar içerir) birikir. İlk antrum şekillendikten sonra folikülün adı artık sekonder follikül’dür ( ya da; antral follikül, veziküler follikül gibi adlar verilir) ( şekil 10).

Gelişme ilerledikce antrumlar birleşir ve tek bir boşluğa ( cavum follikülü ) dönüşür. Oosit I 120-150 mikronluk çapa ulaşınca büyümesi artık durur. Kendisini saran zona pellusida ve birkaç sıra granüloza hücresi ile ( prizmatik olan ilk sıranın adı corona radiata’dır) follikül boşluğuna doğru sarkmıştır. Buraya yumurta tepeciği (cumulus oophorus) adı verilir.

Bu şekilde gelişme gösteren sekonder folliküllerden birkaç tanesi ileri gelişme göstererek olgun follikül’e ( Graaf follikülü) (şekil 11) dönüşür. Bunlardan da normalde sadece bir tanesi ovulasyona uğrayacaktır. Diğer folliküller ise bu aşamada atreziye uğrayarak atretik folliküllere dönüşürler.

(21)

Olgun folliküllerin çapı 2-2.5 cm ye ulaşır, oosit I çapı ise değişmez (120-150 mikron). Antrum iyice genişlemiş, granüloza hücreleri incelmiş, oosit I’in corona radiata hücreleri ile sarılı olarak follikül boşluğuna doğru yaptığı çıkıntı cumulus oophorus’u (yumurta tepeciği) şekillendirmiştir. Bu dönemde granüloza hücrelerinin; oosite komşu olanlarına kumulus hücreleri, follikül duvarını döşeyenlerine de mural granüloza hücreleri adı verilir. Oosit salgıladığı maddelerle mural hücrelerin farklanmasını baskılayıp kumulus hücrelerinin gelişmesini ilerleterek kendi mikroçevresini kontrolda tutar. Ovulasyondan hemen önce izlenen bu folliküle preovulatuvar follikül de denir. Olgun folliküller ovaryum yüzeyine doğru çıkıntı yaparlar.

Graaf follikülünde; oosit I 120-150 mikron çapa, çekirdeği 25 mikron çapına ulaşmıştır. Bunun eksentrik konumlu nukleusuna vesikula germinativa, koyu boyanan iri nukleolus'una da makula germinativa adı verilir.

Graaf follikülleri iyice büyüyerek 2.5 cm 'lik bir çapa ulaştıklarında ovaryum

yüzeyine doğru çıkıntı yaparlar(stigma). Şimdi ovulasyon olayı başlayacaktır. Ovulasyondan az önce oosit I , birinci mayotik bölünmesini tamamlar, böylece Oosit II ve I. kutup hücresi meydana gelir. Oosit II hemen ikinci mayoz bölünmesine başlar ve metafaz evresinde kalır.

Oosit II etrafındaki corona radiata ve birkaç sıra follikül epiteli ile sarılı olarak follikül duvarından kopmuş, follikül boşluğu içinde serbest vaziyette durmaktadır. Genelde gelişen folliküllerden sadece bir tanesi ovulasyona uğrar. Olgun follikülün baskısı sonucu stigma bölgesi iskemiye uğrar, buradaki dokunun zayıflaması sonucu yırtılma olur. Folikül sıvısının artışından dolayı bu noktaya yapılan iç basnç da , zayıflamış olan bu noktanın yırtılmasına sebep olur. Bu sırada hipofizden salgılanan LH hormonu da ovulasyonu hazırlayan etkenlerdendir.

Ovulasyon sonucu follikül yırtılır, oosit II kendisini saran corona radiata hücreleriyle birlikte tuba uterinaya atılır. Dışarı atılan Oosit II tuba uterinada spermatozoon ile karşılaşırsa, spermatozoon oosit II' ye girerse ikinci mayotik bölünme de tamamlanır ve olgun dişi eşey hücresi ovum ile II. kutup hücresi oluşur. Ovum ile spermiyum birleşerek zigot'u oluşturur. Spermatozoon ortamda yoksa Oosit II ,II. mayotik bölünmeyi tamamlamaz, dejenere olur menstruasyon ile dışarı atılır.

Corpus luteum (sarı cisim):

Ovulasyondan sonra yırtılan Graaf follikülü artığı hemen dejenere olmaz, geçici bir iç salgı bezine dönüşür. Bu olaylar şöyle gelişir:

(22)

- Folikül yırtılmasıyla birlikte follikül sıvısı da boşalır, kandaki östrojen düzeyinde düşme olur,

- Bu anda hipofizden salgılanan LH ve LTH hormonları etkisiyle yapısal değişiklikler başlar,

- Teka eksternadaki düz kas tellerinin kontraksiyonu ile büzüşen follikül boşluğu içine yırtılan kan damarlarından kan dolar, yeni damarlar filizlenir.

- Membrana granüloza (mural hücreler) hücreleri büzüşmeden dolayı gerginliğini kaybeder, kıvrımlı bir yapı kazanır, irileşirler , steroid hormon salgılayan hücrelere özgü organellerle donatılırlar ve granüloza lutein hücreleri adını alırlar. Relaksin, progesteron hormonları salgılarlar ayrıca teka kutein hücrelerinden gelen androjenleri östrojene çevirirler.

- Buna paralel olarak teka interna hücreleri de teka lutein hücrelerine dönüşürler, bunlar granüloza lutein hücreleri arasına kama gibi sokulurlar, bunlarda steroid hormon salgılayan hücre organellerince zenginleşirler. Östrojen, androjenler, progesteron salgılarlar.

- Bu hücreler arasında bol kapiller damarlar filizlenir.

- Böylece bir endokrin bez yapısına kavuşan follikül artığı corpus luteum adını alır ve progesteron hormonu salgılar.

Corpus luteum tarafından salgılanan progesteron hormonu; hipofizin FSH salgılamasını durdurur böylece ovaryum korteksinde yeni primer folliküllerin gelişmesini önler. Ayrıca muhtemel bir gebelik için hazırlanmış olan uterus mukozasının kanlı, kabarık durumunu muhafaza etmesini sağlar ve uterus kaslarının kontraksiyon yapmasını da önleyerek (relaksin hormonu vasıtasıyla) implantasyona imkan sağlar, aynı şekilde gebeliğin devamlılığını temin eder.

(23)

Şekil 13) Ovaryum ve içerdiği çeşitli yapılar(internet’ten alınmıştır)

Böylece ovaryum korteksinde stroma içinde yerleşik bulunan yapıları inceledik. Ovaryumda her 28 günde bir tekrarlanan benzeri değişiklikler over siklusu olarak adlanır. Bu siklus hipofiz ve hipotalamus hormonlarının kontrolu altındadır. Siklusun birinci evresi 14 gün sürer. Bu süreçte primer folliküllerden Graaf follikülleri geliştiğinden FOLLİKÜLER EVRE, ya da teka interna ve granüloza hücrelerinden östrojen hormonu salgılandığından ÖSTROJENİK EVRE denir.

Ovulasyon 14. gün gerçekleşir. Siklusun ikinci evresi 14-28. günleri kapsar. Bu dönemde korpus luteum geliştiğinden LUTEAL EVRE, ya da CL progesteron salgıladığından PROGESTERON EVRESİ adı verilir.

Bu büyüme ve olgunlaşma sırasında gerçekleşen olayları özetle iki başlık altında toplamak mümkündür: Birincisi, spermatogeneziste olduğu gibi , çekirdekte meydana

(24)

gelen değişimler yani sonuçta habloid kromozom sayısına ulaşmaktır. Bilindiği gibi bu amaca mayoz bölünme sayesinde ulaşılır. Spermatogeneziste mayotik bölünmeler bülüğ çağından itibaren başlar ve mayozun olaylanması hemen peşpeşe cereyan eder. Dişilerde ise , yukardada açıklandığı gibi, durum farklıdır, mayozun olaylanması sırasında iki uzun dinlenme periyodu vardır, bunlardan birincisi çok uzundur 40-50 yıl sürebilir. Şöyleki; daha prenatal dönemde çoğalma dönemi bittikten sonra hücreler (artık bunlara oogonium yerine oosit I adı verilir) birinci mayotik bölünmenin profaz evresine girer, homolog kromozomlar arasında gen alış-verişi olur ve bölünme birinci profazın diploten evresine girildiğinde durur, böylece uzun bir istirahat dönemi başlar. Bu istirahat süresince, primordial follikülü saran tek katlı yassı epitellerin ( follikül epiteli adı verilir) salgıladığı bir madde olan OMI ( oocyt maturation inhibitor) oosit I’ in olgunlaşmasını baskılar.İşte bu durumdaki bazı oosit I’ler büluğ çağından itibaren, herhangi bir siklik periyodda , kaldığı yerden bölünmeye ve gelişmesine devam etme şansı yakalayabilecektir. Bazıları için ise bu şans hiç olmayacaktır. İkincisi ise; çekirdekte habloid kromozom sayısının elde edilmesi için gerekli olaylar meydana gelirken, sitoplazmada vitellus (lecithus) adı verilen maddelerin sentezlenip depolanmasını kapsar. Bu iş doğaldırki sadece ileri gelişme yönünde sitimüle edilmiş olan oosit I’lerde gerçekleşecektir.

OLGUN DİŞİ EŞEY HÜCRESİ (OVUM)

Şekil 14) Oosit II (internet’ten alınmıştır)

Patlayan Graaf folikülünden dışarı atılan hücre insanlarda oosit II dir (Şekil 12). Bu olgun bir hücre dir, habloid sayıda kromozomları vardır ancak herbir kromozom bir çift kromatid halindedir. Oosit II yumurta yolunda spermatozoon tarafından döllendiği taktirde ikinci mayotik bölünmede tamamlanacak ve gerçek anlamda habloid olan ovum ve II. Kutup hücresi (polosit II) oluşacaktır.

(25)

Dişi germ hücresi ister oosit II isterse ovum halinde olsun , insan vücudundaki en büyük hücredir. Yaklaşık 120-160 mikron çapındadır. Çekirdeği de 20-30 mikron çapında olup habloid sayıda kromozom taşır. Çekirdek eksentrik konumludur. Çekirdeğine vesicula germinativa, iyi belirgin olan çekirdekciğine macula germinativa adı verilir.

Sitoplazmasına ovoplazma adı verilir. Sitoplazmasında zigot’un beslenmesine yetecek bütün besin maddelerine sahiptir. Bu maddeye vitellus (lecithus, deutoplasma) adı verilir. Organel olarak; sentriyol bulunmaz, bu nedenle hareketsiz bir hücredir. Endoplazmik retikulum, Golgi ve mitokondriyonlardan zengindir.

Dıştan 3-5 mikron kalınlığında , glikoprotein yapıda saydam bir membranla sarılıdır, buna zona pellucida veya membrana pellucida adı verilir. Zona pellucida’nın dışındaki tek katlı prizmatik radier dizilimli hücre tabakasına corona radiata adı verilir. Her siklus sonunda insanda normalde 1 adet ovum meydana gelir. Fallop tüpüne atılan oosit II orada 24-48 saat canlı kalır, daha sonra , döllenmezse, dejenere olur ölür.

OVULASYON

Her siklus döneminde gelişmeye başlayan 12-20 adet folikülden , siklus sonuna doğru normalde sadece bir tanesi ileri gelişme gösterir, buna Graaf folikülü adı verilir. Cavum folikülü içindeki sıvı gittikçe artar, folikül 1.5-2 cm lik çapa ulaşır, ovaryum dışına doğru çıkıntı yapar, bu çıkıntıya stigma adı verilir. İçten gelen ve gittikce artan basınç sonucu stigma bölgesindeki kapillar damarlar kapanır, bu bölge kansız kalır, iyi beslenemez ve nihayet yırtılır. Bu yırtılmanın gerçekleşmesinde hipofizden salgılanan LH (luteinizasyon hormonu), teka kılıfındaki hücrelerin ve granüloza hücrelerinin salgıladığı proteolitik fermentlerin ve daha birçok diğer faktörlerinde rolü vardır.

İşte bu yırtılma sonucu oosit II’nin (bu sırada oositI ikinci olgunlaşma bölünmesini tamamlamış ve oosit II ve polosit I ‘i meydana getirmiştir) dışarı atılmasına ovulasyon (yumurtlama) adı verilir.

Ovulasyondan az önce oosit II etrafındaki corona radiata epitelleri ve birkaç sıra folikül epiteli ile sarılı olarak folikül duvarından kopmuş, folikül sıvısı içinde yüzer vaziyette bulunmaktadır.

Ovulasyon sonucu Graaf folikülü yırtılınca Oosit II tuba uterina’ya atılır. Sonunda ovulasyon meydana gelen sikluslara ovulatuar siklus adı verilir. Eğer siklik değişiklikler olmuş fakat neticede ovulasyon gerçekleşmemiş ise anovulatuar siklus adını alır ( bu tip siklusta şüphesiz gebelik söz konusu değildir). Tuba uterina’daki oosit II spermatozoon ile buluşursa, spermatozoon oosit II nin içine girerse; oosit II ikinci

(26)

olgunluk bölünmesini de tamamlar ve ovum’a dönüşür. Eğer spermatozoon ortamda yoksa oosit II ikinci olgunluk bölünmesini tamamlamaz, dejenere olur ve mensturuasyon ile dışarı atılır.

Korpus luteumun akibeti:

Korpus luteum ovulasyondan sonraki birkaç gün içinde süratle gelişir, çapı 1.5 cm olur. Bundan sonraki gelişmeler döllenme olup olmadığına göre şöyle olur:

1. Eğer döllenme olmamışsa: CL mensturuasyondan birkaç gün önce gerilemeye başlar, küçülür. Buna mentruasyon korpus luteumu, corpus luteum mentruasyonis, corpus luteum spuriyum, corpus luteum periodikum gibi isimler verilir. Bu da zamanla beyazımsı bir nedbe dokusuna (korpus albikans) dönüşür, birkaç siklus soonunda izi de kaybolur gider.

2. Ovulasyon döllenmeyle, yani bir gebelikle sonuçlanmışsa: CL gelişmesini gebeliğin 6. Ayına kadar devam ettirir. Buna gebelik korpus luteumu, corpus luteum graviditatis, corpus luteum pregnancy, corpus luteum verum gibi adlar verilir. Gebelik Cl’u 6. Aydan itibaren küçülmeye başlar, çünkü görevini plasenta üstlenir. Gebelik korpus luteumu da neticede corpus albikans’a dönüşür ancak bunun izi hiçbir zaman kaybolmaz, ovaryum yüzeyinde mercimek büyüklüğünde bir izi tüm yaşam boyunca kalır. Adli vakalarda bunların sayısına bakılarak kaç kez doğum yaptığı hakkında fikir yürütülebilir.

Dişilerde puberteden menopoza kadar her ay bir oosit atıldığına göre yaklaşık 30-35 yıl süren genital siklusta toplam ovulasyona uğrayan oosit sayısı 400’ ü aşmaz . Geri kalanları ise gelişmenin herhangi bir evresinde dejenere olup kaybolurlar. Bu olaya folikül atrezisi adı verilir. Folikül atrezisi doğumdan önce başlar, doğumdan sonra hızlanarak artar. Böylece her normal ovaryumda değişik sayıda dejenere folikül bulunur. Atretik foliküllerin yerindede neticede bir nedbe dokusu görülür.

(27)

GENİTAL SİKLUS

Şekil 15) Ovarial ve uterinal siklus (internet’ten alınmıştır)

Hayatın postnatal dönemi ; çocukluk, pubertas, erginlik, yaş dönümü ihtiyarlık bölümlerine ayrılabilir.

Çocukluk döneminde erkek ve dişilerde genital organlar anatomik olarak gelişmelerine karşın fonksiyonel değildirler. Bu dönemde erkek ve kız çocuklar her yönden birbirine büyük yakınlık gösterir.

Pubertas döneminde genital organlar fonksiyonel olduklarından her iki cinsde de kendini, farklılığını tanıma olayları başlar. Erkeklerde; sesin kalınlaşması, penisin ereksiyon haline geçmesi, ejakülasyon , kızlarda; menstruasyon’un başlaması (menarş), göğüslerin gelişmesi, pelvisin genişlemesi, diz ekleminin hafifce içe doğru bükülmesi (genus valgus) olayları başlar. Ayrıca her iki cinsde de özel bölgelerin kıllanması, erkekte sakal ve bıyıkların çıkması ve birçok... Buluğ çağı veya adolosence (genç kızlık, delikanlılık dönemi) denen bu dönem , kişilere göre değişmek üzere 4-6 yıl sürer.

(28)

Erkekler ilk ejakülasyondan itibaren kesintisiz olarak seksuel faaliyetlere devam ederler. Yaş dönümü olayları fazla fark edilmez. Andropoz adı verilen bu dönemde cinsel aktivite, spermatogenezis olaylarının hızındaki düşüşe paralel olarak biraz düşüş gösterse bile hiçbir zaman son bulmaz, ileri yaşlara kadar devam eder.

Kadınlarda ise cinsel erginlik dönemi ritmik bir gelişim gösterir. Gebelik dönemleri hariç 28 günlük periodlar halinde yaş dönümüne kadar devam eder. Kadınlarda yaş dönümü üreme faaliyetlerinin son bulmaya başladığı dönemdir. Önce menstruasyon düzensizleşir, sıklığı ve miktarı azalır ve tamamen biter. Bu olaya menopoz adı verilir. Bundan sonra artık kadında yeni bir canlı meydana getirme gücü ortadan kalkmıştır.

İleri yaşlarda her iki cinsde de genital organlarda bir küçülme, sekonder cinsel karekterlerde bir silinme, gerileme gözlenir. Her iki cinste de çocukluk dönemindekine benzer bir dönüşüm gözlenmektedir. Yalnız; fizyolojik seksuel faaliyetle psişik seksuel isteği (libido) birbirine karıştırmamak gerekir. Menopoza girmiş bir kadında son bulan sadece üreme faaliyetleridir. Psişik seksuel istek devam eder, hatta bazı kadınlarda daha da artması söz konusudur. Aynı durum andropoz sonrası erkekler içinde geçerlidir.

İşte; puberteye erişmiş bir dişinin ovaryum ve uterus’unda , hipofiz bezinin kontrolu altında , ritmik periodlar halinde menopoz dönemine kadar süren değişimlerin tümü genital siklus veya seksuel siklus adını alır.

Ovaryumda meydana gelen değişimler ovogenezis ve ovulasyonla ilgili olup ovarial siklus adını alır. Buna paralel olarak uterus’ta meydana gelen değişimler ise uterinal siklus adını alır.

Ovaryumda meydana gelen değişimleri (ovogenezis ve ovulasyon) inceledik. Şimdi ovaryumdaki olaylara paralel olarak uterus’ta meydana gelen değişimleri inceleyeceğiz. Uterusta meydana gelen değişimler ovaryumdaki gelişmelere paralel şekildedir. Şöyleki:

Önce; ovaryumda, hipofizden salgılanan FSH etkisiyle gelişen folliküller ÖSTROJEN hormonu salgılarlar, bu hormon kan yoluyla uterus’a gelir ve uterus mukozasında bazı değişimler başlatır. Başlıca değişim; emdometriyumdaki bağ dokusu miktarının, kapilar damarların ve uterus bezlerinin ( gll.uterina’lar) artışıdır. Bezlerdeki artış bağ dokusu artışından daha fazla olduğu için bezler testere ağzı şeklinde kıvrıntılı seyrederler.

(29)

Daha sonra; Graaf folikülü patlayınca enkazında şekillenen korpus luteum’dan PROGESTERON hormonu salgılanır, bu da kan yoluyla uterus’a gelerek ; uterus mukazasının kanlı, kabarık durumunu muhafazasının yanında, bezlerin iyice büyümelerini ve salgı yapmalarını, bağdokudaki yüzeyel fibroblastların yuvarlaklaşıp irileşerek sitoplazmalarında lipid, glikojen depo etmelerini (bu durumda decidua hücreleri adını alırlar), kapillarların çoğalmasını sağlarlar. Bu dönemde uterus mukoazasının kalınlığı normalden 5-6 kat daha artmıştır.

Bütün bunlar gebeliğe hazırlıktır. Eğer ovariyal siklus sonunda tuba uterina’ya atılan ovum döllenirse, gelişecek blastokist’in implantasyonunu sağlayıp ona doğuma kadar ev sahipliği yapacak kanlı, kabarık, kuş tüyü yumuşaklığında ultra bir yatak hazırlanmaktadır.

Döllenme gerçekleşmediği taktirde bütün bu hazırlıklar son bulacaktır. Dölenme olmazsa korpus luteum gelişmesini devam ettiremiyecek, küçülecek, buna bağlı olarak progesteron salgısı azalacağından uterus kanlı ve kabarık durumunu devam ettiremiyecektir ve sonuçta uterus mukozasının yüzeyel kısmı (pars fonksiyonalis) bir kanama ile birlikte dışarı atılır. Bu olay şöyle olur:

-İnsanlarda uterus endometriyumunun pars bazalis ve pars fonksiyonalis olmak üzere iki kısmı vardır. CL küçülüp progesteron salgısı durunca , ilk önce pars bazalis ile pars fonksiyonalis sınırındaki spiral arterlerde bir kasılma görülür.

-Bunun sonucu olarak üstteki pars fonksiyonalis kansız kalır beslenemez ve yavaş yavaş nekrozlar başlar.

-Bir süre sonra spiral arterlerdeki kasılma kalkar ve kan tekrar ani olarak spiral arterleri doldurur, ancak bu arterlerin duvarı nekroze olduğundan bu ani kan akımına dayanamaz ve yırtılır, kan endometrium epiteli altında toplanır.

-Aynı zamanda, daha önce progesteron tarafından etkileri frenlenmiş bulunan proteolitik enzimler, üzerlerindeki progesteron etkisi kalktığından aktif hale geçerek uterus epitelinin ve pars fonksiyonalisin harap olmasını sağlarlar.

-Sonuçta; kan+epitel+bağ doku karışımı uterus boşluğuna dökülür ve vagina yoluyla dışarıya atılır.

Bu olaya menstruasyon ( adet kanaması) adı verilir.

Menstruasyon genital siklusun son günü olur. Dışarı çıkan kana menstruel kan (adet kanı) denir, arteriyel ve venöz kanın bir karışımıdır. İçine mukoza parçalarıda karışmış olduğundan biraz kahverengindedir, diğer bir özelliği de pıhtılaşmamasıdır. Kan pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinler, burada serbest kalan proteolitik enzimler

(30)

tarafından parçalandığından menstrüel kan pıhtılaşmaz. Yaklaşık 50-60 cc olan bu kan vagina yoluyla 3-4 gün içinde dışarıya boşalır. Olayın 3-4 gün sürmesinin nedeni, kasılmış olan spiral arterlerdeki açılmanın her tarafta birden meydana gelmeyip, yavaş bir tempoda bölge bölge açılmasıdır.

İnsanlarda genital siklus genellikle 28 _+ 2 günde bir tekrarlanır. Bu sürenin ilk 4 günü menstruasyon, sonraki 10 günü post-menstruasyon ve müteakip 14 günü pre-menstruasyon dönemlerine aittir. Ovulasyon genital siklusun ,genellikle, tam ortasında, 14. Gün gerçekleşir.

Her genital siklus sonunda atılan pars fonksiyonalis kısmı alttaki zona bazalis tarafından yeniden şekillendirilir. Menstruasyondan hemen sonra başlayan bu döneme regeneration ve proliferation fazı denir. Bu dönemde östrojen hormonu etkilidir. Ovulasyondan sonra gelişen CL ‘un salgıladığı porgesteron hormonu ise ikinci yarıda, bilhassa uterus bezlerinin salgıları üzerine etkilidir.

Hipofiz bezi tarafından salgılanan ve genital siklusu yönlendiren hormonlar ve işlevleri:

FSH (follikül sitimülan hormon, gonadotropin I, gametogen hormon, prolan A): Ovaryumdaki foliküllerin gelişmesini sağlar. Erkekte spermatogenezisi başlatır, Sertoli hücrelerinin normal fonksiyon yapmalarını sağlar.

LH (luteinizasyon hormonu, gonadotropin II, prolan B, erkeklerde ICSH):

FSH etkisiyle gelişen foliküllerin östrojen salgılamasını sağlar, FSH ile birlikte ovulasyonun olmasını sağlar. Patlayan folikülün yerinde korpus luteum gelişmesini sağlar. Erkeklerde Leydig hücrelerinin testosteron salgılamasını sağlar.

LTH (luteotrop hormon, gonadotropin III, prolaktin):

Korpus luteumu besler ve onun progesteron salgılamasını sağlar. Süt bezlerinin gelişmesini ve süt salgılanmasını sağlar. Birlikte bulunduğu hormonların etkisini artırır. Hipofizden salgılanan gonadotropinlerin etkisiyle ovaryumda yapılan hormonlar ve işlevleri:

Östrojen:Teka folikülü interna ve membrana granüloza hücreleri tarafından salgılanır. Mitozu artırıcı, hızlandırıcı etkisinden dolayı menstruasyon sonucu atılan uterus pars fonksiyonalisinin rejenerasyonunu sağlar. Aynı zamanda bu yönüyle gelişim hormonu olarak da düşünülebilir. Myometriyumdaki kasları kalınlaştırır, bezleri

(31)

büyütür. Kalçaların genişlemesini, bazı özel bölgelerde kılların çıkmasını, yağlanmayı temin eder.

Progesteron : Korpus luteum tarafından salgılanır. Gebeliğin devamlılığını sağladığından gestagen hormon adı da verilir. Uterus bezlerinin salgı yapmasını sağlar. Uterus kaslarını relaks ettirerek implantasyonu sağlar. Hipofiz bezi üzerine feedback etki yaparak FSH salgılanmasını durdurur.

Relaksin: Gebeliğin ileri dönemlerinde korpus luteum tarafından salgılanır. Gebelik süresince uterus kaslarının kasılmasını baskılar. Doğum sırasında serviksin açılmasına yardım eder.

FECONDATION (DÖLLENME)

Şekil 16) Spermatozoonun Oosit II’ye girişi (internet’ten alınmıştır)

Erkek ve dişinin seksuel bakımdan birleşmesine coitus adı verilir. Döllenme (fecondation, fertilisation) ise; erkek ve dişi olgun cinsiyet hücrelerinin (spermatozoon ve ovum) birleşmesi, kromozomların aynı hücre içinde buluşmasıdır.

Ovulasyondan sonra, corona radiata ile sarılı olan oosit II yumurta yoluna atılır. Yumurta yolunun ( fallop tüpü,tuba uterina) proksimalden distale doğru; infundibulum, ampulla, isthmus ve interstisyel kısım olmak üzere dört bölümü vardır. İdeal bir gebelik için döllenmenin ampulla’da ( ampulla tuba uterina) gerçekleşmesi gerekir.

Ovulasyon sonucu yumurta yoluna atılan oosit II bilindiği gibi haraketsiz bir hücredir, ovidukt silyumlarının ve düz kas kontraksiyonlarının yardımıyla ampullaya ulaşan oosit II burada beklemez, aynı hızla yoluna devam eder, 24- 48 saat canlı kalabilir, bu süre sonunda dejenere olur. O nedenle, eğer ovulasyon sonucunda gebelik

(32)

arzu ediliyorsa, eşlerin çiftleşmelerinin daha önceden gerçekleştirilmiş olması gerekir, yani spermatozoonların ampullada önceden gelip beklemesi gereklidir.

Coitus sırasında vagina’ya boşaltılan spermatozoon’lar , vaginanın Ph’ı asit

olduğundan kısa bir süre içinde serviks uteri’ye geçerler. Oradan da oosit II ‘nin bulunduğu ampulla tuba uterina’ya doğru yollarına devam ederler. Spermatozoonlar bu yolu ( vagina- ampulla arsı yaklaşık 18 cm dir) dakikada 3-3.6 mm’lik bir hızla ortalama bir saatte alabilirler, ancak morfolojik ve fizyolojik olarak aktif durumdaki spermatozoonlar henüz dölleme yeteneklerini kazanmamışlardır. Bu yetenek spermatozonlara uterus ve ovidukt mukozasındaki seyahatlaeri sırasında kazandırılır, yaklaşık 2-6 saat süren bir süreçtir ve bu olay kapasitasyon olarak adlandırılır. Spermatozoonlar bu ilerleyişlerinde (+) rheotaxis ve (+) chemotaxis yeteneklerinden yararlanırlar. Spermatozoonların bu ilerleyişinde, çiftleşme sırasında hipofiz arka lobundan salgılanan oksitosin hormonunun da rolü (uterus ve ovidukt duvarı düz kaslarına kontraksiyon yaptırarak ) önemlidir. Aynı zamanda uterus ve tuba uterina’daki kinosilyalı epitellerin silyalarının vuruş yönü be evrede ampulla yönünde oluşunun da spermatozoonların ilerlemesinde rolü vardır. Ayrıca bu yolculukta oosit II tarafından salgılanan fertilizine adı verilen, spermatozoonları cezbedici maddenin de rolü vardır. Yine oosit II tarafından salgılanan gymnogamon I, II ve spermatozoon ‘lar tarafından salgılanan androgamon I, II adlı maddelerin de bu birleşmede rolü bulunduğu bilinmektedir. Bu gamonların her iki cins hücre arsında çekiciliği oluşturduğu belirtilerek sebebi bilinmeyen bazı kısırlıklar ile bazı cinsel uyumsuzlukların bu maddelerin yetersizliğine bağlı olduğu şeklinde açıklamalar yapılmaktadır.

Spermatozoonların oosit II ‘yi dölleyebilmeleri için kapasitasyon (capasitation) ve akrozom reaksiyonu olaylarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunların peşinden ise zona reaksiyonu gerçekleşir.

Kapasitasyon; uterus ve ovidukt mukozasınca üretilen salgıların etkisiyle , spermatozoonun hücre mebranı üzerindeki seminal plazma proteinlerinin ve akrozom bölgesini örten hücre membranındaki çeşitli glikoproteinlerin uzaklaştırılması işlemidir. Oosit II’nin bulunduğu yere ulaşan spermatozoonlar onun çevresinde birikmeye başlar. Dişi hücrenin döllenebilmesi için önce onu saran korona radiata hücrelerinin uzaklaştırılması ve zona pellucida’nın geçirgenliğinin artırılması gerekir. Bu olay akrozom reaksiyonu ile gerçekleştirilir.

(33)

Akrozom reaksiyonu; kapasitasyonunu tamamlamış ve ampulla’ya ulaşmış bulunan spermatozonlar hücre membranlarında bulunan ve kapasitasyon sırasında açığa çıkarılmış olan yüzey reseptörleri vasıtasıyla oosit II’ye tutunurlar. Oosit II’nin zona pellusida’sında ,değişik tür glikoproteinlerden oluşan, spermatozoon membranındaki yüzey reseptörlerine uygun, türe özgü bağlanma bölgeleri bulunur. Bağlantının sağlanmasıyla spermatozoon içine Ca iyonu girişi hızlanır ve böylece akrozomal reaksiyon başlar. Spermatozoon hücre zarı akrozom dış zarı ile yer yer birleşip-kaynaşır, erir, açılan bu deliklerden akrozom enzimleri ( hiyaluronidaz, akrozin, proteaz, glukuronidaz) dışarı çıkar. Bu bölgedeki hücre zarı ve akrozom dış zarı erir. Bu olaya akrozom reaksiyonu adı verilir. Etraftaki korona radiata epitelleri erir, zona pellusida yumuşatılır, bu engeli ilk geçen spermatozoonun (muhtemelen en güçlü olan) postakrozomal bölgesindeki hücre zarı oosit II’nin hücre zarına (oolemma) yapışır ve bu kısımda her iki hücre zarı erir, açılan bu noktadan spermatozoon baş ve kuyruğuyla birlikte oosit II’ nin sitoplazması içine girer. Spermatozoon girer girmez zona reaksiyonu adı verilen ve ikinci bir spermatozoon girişini engelleyen olay gerçekleşir:

Zona reaksiyonu; spermatozoonun girişinden sonra ikinci bir spermatozoon girişini engellemek için oolemma ve zona pellusida da meydana gelen değişimleri kapsar. Bu olay, oosit II’nin gelişmesi sırasında sentezlenen ve sitoplazmanın dış kısımlarındaki korteks granülleri içinde depolanan kimyasal maddelerce düzenlenir. Kortikal granüllerin bu salgıları; oolemma’nın moleküler yapısında değişime neden olarak ve ayrıca zona pellusidadaki spermatozoon bağlanma bölgelerinin kaybolmasını sağlayarak ikinci bir sppermmatozoon girişine engel olur.

Dişi hücre henüz oosit II aşamasındadır. Spermatozoon içeri girer girmez ikinci olgunluk bölünmesini tamamlar, ikinci kutup hücresini atar ve olgun eşey hücresi olan ovum’a dönüşür. Spermatozoon’un girmesiyle birlikte ovum’da çok şiddetli bir büzüşme olur, sitoplazmanın bir kısmı dışarı atılır, zona pellucida tekrar eski sertliğine kavuşur ( zona reaksiyonu ), diğer spermatozoonlar giremez ( monospermi durumu). Ovum’un çekirdeği dişi pronukleus’u adını alır. Spermatozoon’un kuyruğu kopar, baş kısmı ovun sitoplazmasından su emerek şişer, bunada erkek pronukleus’u adı verilir. Her iki pronukleus birbirine doğru yaklaşırken erkeğe ait sentrozom etrafında beliren ışınlanmalar arasında mekik iplikleri belirir. Her iki çekirdeğin zarları erir, kromozomlar belirir ve ortada buluşurlar. Böylece döllenmiş yumurta hücresi , ZYGOT meydana gelir.

(34)

1. O türe ait diploid kromozom sayısı elde edilmiştir, 2. Yeni canlının cinsiyeti tayin edilmiştir,

3. Mitoz bölünmenin tetiği çekilmiştir.

Bundan sonra bu tek hücre mitozla çoğalarak, çoğalan hücreler de farklılaşarak yeni canlıyı meydana getirecektir.

İnsan ve diğer memelilerde milyonlarca spermatozoondan sadece bir tanesi ovum’a girer ve onu döller ( monospermy). Kanatlı ve balıklarda ise birden fazla spermatozoon ovum’a girer ( polyspermy), fakat bunlardan sadece bir tanesinin baş kısmı ovumla birleşir, diğerleri dejenere olur.

DÖLLENMEDE CİNSİYETİN BELİRLENMESİ

Cinsiyet kromozomu olarak dişilerde iki adet XX , erkeklerde ise bir adet X ve bir adet Y kromozomu bulunur. Spermatogenezis sonucunda meydana gelen spermatozoonlardan yarısı X diğer yarısı ise Y cinsiyet kromozomu taşır. Ovogenez sonucunda meydana gelen ovum ise sadece X cinsiyet kromozomuna sahiptir. Görüldüğü gibi, ovum yeni canlının cinsiyetini belirleme yönünden inaktiftir.Olgun dişi cinsiyet hücresi ovum’un kromozom formülü kesinlikle 22+X dir. Eğer ovum kromozom formülü 22+x olan spermatozoonla dölenirse yeni canlı dişi, tersine 22+Y kromozom formüllü spermatozoon ile döllenirse yeni canlı erkek olacaktır.

Spermatogenezis sonucunda eşit sayıda X ve Y cinsiyet kromozomu taşıyan spermatozoonlar oluşur. Buna bağlı olarak doğacak kız ve erkek çocuk sayılarının eşit olması gerekir. Ancak yapılan istatistiklere göre 100 dişiye karşılık 125 erkek dünyaya gelmektedir. Bu farkın nedeni henüz bilinmemektedir. Belki, 22+Y formüllü spermatozoonlar daha hızlı ve dayanıklı olduklarından ovuma ulaşıp onu dölleme şansına daha çok sahiptirler.

SEGMENTATION (YARIKLANMA)

Döllenen yumurta hücresi (zigot) bir taraftan uterusa doğru ilerlerken bir taraftanda mitoz bölünmelere başlamıştır. Mitozla gelişen yeni hücrelere blastomer adı verilir. Böylece gelişen ve dışta zona pellucida halen mevcut olduğu için sıkıca yan yana duran blastomerler dıştan yarıklanma şeklinde kendini belli ettiği için bu olaya segmentation (yarıklanma) adı verilir. Segmentasyon sonucu meydana gelen blastomerler daima zigottan daha küçüktür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hem erkek hem dişi organları bulunan kusursuz çiçeklere iki eşeyli yada iki cinsli çiçekler (erselik, erdişi, hermafrodit, monoklin) denir.. Domates, biber,

Ortada bulunan çok köşeli (kübik) hücrelerin üstünde yer alan yassı epitel hücreleri keratinsiz çok tabakalı epitelde (örneğin: özofagus) 8-10 sıra iken,

sonunda primer oosit’ten olgun bir yumurta hücresi ile buna bitişik olan kutup hücreleri..

amacı ile, spor, yaygın eğitim, sosyal etkinlikleri amacı ile, spor, yaygın eğitim, sosyal etkinlikleri içine alan programlar,çeşitli kuruluşların işbirliği içine

Eskrim branşında son hareket olan flash çalışması yapıldı ilk önce öğretmen gösterdi ve sonrasında yapılması istendi yapılan istasyon çalışmalarıyla birlikte

Daha sonra çeşitli ülkelere yayılan badminton, 1934’te Uluslararası Badminton Federasyonu’nun kurulması ile yeni bir ivme kazanmıştır.. Badminton, ilk kez 1972

Bu kompleks süreçte antioksidan aktivitesiyle melatonin çok önemli bir yere sahip olmakla birlikte, melatonin sentezleyen organ listesi yapılan çalışmalar

YURT DIŞI PAZAR DESTEK PROGRAMI Proje Hazırlamanın Temel Adımları...  Proje amacı için gerçekleştirilecek faaliyetlerin