• Sonuç bulunamadı

Şekil 15) Ovarial ve uterinal siklus (internet’ten alınmıştır)

Hayatın postnatal dönemi ; çocukluk, pubertas, erginlik, yaş dönümü ihtiyarlık bölümlerine ayrılabilir.

Çocukluk döneminde erkek ve dişilerde genital organlar anatomik olarak gelişmelerine karşın fonksiyonel değildirler. Bu dönemde erkek ve kız çocuklar her yönden birbirine büyük yakınlık gösterir.

Pubertas döneminde genital organlar fonksiyonel olduklarından her iki cinsde de kendini, farklılığını tanıma olayları başlar. Erkeklerde; sesin kalınlaşması, penisin ereksiyon haline geçmesi, ejakülasyon , kızlarda; menstruasyon’un başlaması (menarş), göğüslerin gelişmesi, pelvisin genişlemesi, diz ekleminin hafifce içe doğru bükülmesi (genus valgus) olayları başlar. Ayrıca her iki cinsde de özel bölgelerin kıllanması, erkekte sakal ve bıyıkların çıkması ve birçok... Buluğ çağı veya adolosence (genç kızlık, delikanlılık dönemi) denen bu dönem , kişilere göre değişmek üzere 4-6 yıl sürer.

Erkekler ilk ejakülasyondan itibaren kesintisiz olarak seksuel faaliyetlere devam ederler. Yaş dönümü olayları fazla fark edilmez. Andropoz adı verilen bu dönemde cinsel aktivite, spermatogenezis olaylarının hızındaki düşüşe paralel olarak biraz düşüş gösterse bile hiçbir zaman son bulmaz, ileri yaşlara kadar devam eder.

Kadınlarda ise cinsel erginlik dönemi ritmik bir gelişim gösterir. Gebelik dönemleri hariç 28 günlük periodlar halinde yaş dönümüne kadar devam eder. Kadınlarda yaş dönümü üreme faaliyetlerinin son bulmaya başladığı dönemdir. Önce menstruasyon düzensizleşir, sıklığı ve miktarı azalır ve tamamen biter. Bu olaya menopoz adı verilir. Bundan sonra artık kadında yeni bir canlı meydana getirme gücü ortadan kalkmıştır.

İleri yaşlarda her iki cinsde de genital organlarda bir küçülme, sekonder cinsel karekterlerde bir silinme, gerileme gözlenir. Her iki cinste de çocukluk dönemindekine benzer bir dönüşüm gözlenmektedir. Yalnız; fizyolojik seksuel faaliyetle psişik seksuel isteği (libido) birbirine karıştırmamak gerekir. Menopoza girmiş bir kadında son bulan sadece üreme faaliyetleridir. Psişik seksuel istek devam eder, hatta bazı kadınlarda daha da artması söz konusudur. Aynı durum andropoz sonrası erkekler içinde geçerlidir.

İşte; puberteye erişmiş bir dişinin ovaryum ve uterus’unda , hipofiz bezinin kontrolu altında , ritmik periodlar halinde menopoz dönemine kadar süren değişimlerin tümü genital siklus veya seksuel siklus adını alır.

Ovaryumda meydana gelen değişimler ovogenezis ve ovulasyonla ilgili olup ovarial siklus adını alır. Buna paralel olarak uterus’ta meydana gelen değişimler ise uterinal siklus adını alır.

Ovaryumda meydana gelen değişimleri (ovogenezis ve ovulasyon) inceledik. Şimdi ovaryumdaki olaylara paralel olarak uterus’ta meydana gelen değişimleri inceleyeceğiz. Uterusta meydana gelen değişimler ovaryumdaki gelişmelere paralel şekildedir. Şöyleki:

Önce; ovaryumda, hipofizden salgılanan FSH etkisiyle gelişen folliküller ÖSTROJEN hormonu salgılarlar, bu hormon kan yoluyla uterus’a gelir ve uterus mukozasında bazı değişimler başlatır. Başlıca değişim; emdometriyumdaki bağ dokusu miktarının, kapilar damarların ve uterus bezlerinin ( gll.uterina’lar) artışıdır. Bezlerdeki artış bağ dokusu artışından daha fazla olduğu için bezler testere ağzı şeklinde kıvrıntılı seyrederler.

Daha sonra; Graaf folikülü patlayınca enkazında şekillenen korpus luteum’dan PROGESTERON hormonu salgılanır, bu da kan yoluyla uterus’a gelerek ; uterus mukazasının kanlı, kabarık durumunu muhafazasının yanında, bezlerin iyice büyümelerini ve salgı yapmalarını, bağdokudaki yüzeyel fibroblastların yuvarlaklaşıp irileşerek sitoplazmalarında lipid, glikojen depo etmelerini (bu durumda decidua hücreleri adını alırlar), kapillarların çoğalmasını sağlarlar. Bu dönemde uterus mukoazasının kalınlığı normalden 5-6 kat daha artmıştır.

Bütün bunlar gebeliğe hazırlıktır. Eğer ovariyal siklus sonunda tuba uterina’ya atılan ovum döllenirse, gelişecek blastokist’in implantasyonunu sağlayıp ona doğuma kadar ev sahipliği yapacak kanlı, kabarık, kuş tüyü yumuşaklığında ultra bir yatak hazırlanmaktadır.

Döllenme gerçekleşmediği taktirde bütün bu hazırlıklar son bulacaktır. Dölenme olmazsa korpus luteum gelişmesini devam ettiremiyecek, küçülecek, buna bağlı olarak progesteron salgısı azalacağından uterus kanlı ve kabarık durumunu devam ettiremiyecektir ve sonuçta uterus mukozasının yüzeyel kısmı (pars fonksiyonalis) bir kanama ile birlikte dışarı atılır. Bu olay şöyle olur:

-İnsanlarda uterus endometriyumunun pars bazalis ve pars fonksiyonalis olmak üzere iki kısmı vardır. CL küçülüp progesteron salgısı durunca , ilk önce pars bazalis ile pars fonksiyonalis sınırındaki spiral arterlerde bir kasılma görülür.

-Bunun sonucu olarak üstteki pars fonksiyonalis kansız kalır beslenemez ve yavaş yavaş nekrozlar başlar.

-Bir süre sonra spiral arterlerdeki kasılma kalkar ve kan tekrar ani olarak spiral arterleri doldurur, ancak bu arterlerin duvarı nekroze olduğundan bu ani kan akımına dayanamaz ve yırtılır, kan endometrium epiteli altında toplanır.

-Aynı zamanda, daha önce progesteron tarafından etkileri frenlenmiş bulunan proteolitik enzimler, üzerlerindeki progesteron etkisi kalktığından aktif hale geçerek uterus epitelinin ve pars fonksiyonalisin harap olmasını sağlarlar.

-Sonuçta; kan+epitel+bağ doku karışımı uterus boşluğuna dökülür ve vagina yoluyla dışarıya atılır.

Bu olaya menstruasyon ( adet kanaması) adı verilir.

Menstruasyon genital siklusun son günü olur. Dışarı çıkan kana menstruel kan (adet kanı) denir, arteriyel ve venöz kanın bir karışımıdır. İçine mukoza parçalarıda karışmış olduğundan biraz kahverengindedir, diğer bir özelliği de pıhtılaşmamasıdır. Kan pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinler, burada serbest kalan proteolitik enzimler

tarafından parçalandığından menstrüel kan pıhtılaşmaz. Yaklaşık 50-60 cc olan bu kan vagina yoluyla 3-4 gün içinde dışarıya boşalır. Olayın 3-4 gün sürmesinin nedeni, kasılmış olan spiral arterlerdeki açılmanın her tarafta birden meydana gelmeyip, yavaş bir tempoda bölge bölge açılmasıdır.

İnsanlarda genital siklus genellikle 28 _+ 2 günde bir tekrarlanır. Bu sürenin ilk 4 günü menstruasyon, sonraki 10 günü post-menstruasyon ve müteakip 14 günü pre-menstruasyon dönemlerine aittir. Ovulasyon genital siklusun ,genellikle, tam ortasında, 14. Gün gerçekleşir.

Her genital siklus sonunda atılan pars fonksiyonalis kısmı alttaki zona bazalis tarafından yeniden şekillendirilir. Menstruasyondan hemen sonra başlayan bu döneme regeneration ve proliferation fazı denir. Bu dönemde östrojen hormonu etkilidir. Ovulasyondan sonra gelişen CL ‘un salgıladığı porgesteron hormonu ise ikinci yarıda, bilhassa uterus bezlerinin salgıları üzerine etkilidir.

Hipofiz bezi tarafından salgılanan ve genital siklusu yönlendiren hormonlar ve işlevleri:

FSH (follikül sitimülan hormon, gonadotropin I, gametogen hormon, prolan A): Ovaryumdaki foliküllerin gelişmesini sağlar. Erkekte spermatogenezisi başlatır, Sertoli hücrelerinin normal fonksiyon yapmalarını sağlar.

LH (luteinizasyon hormonu, gonadotropin II, prolan B, erkeklerde ICSH):

FSH etkisiyle gelişen foliküllerin östrojen salgılamasını sağlar, FSH ile birlikte ovulasyonun olmasını sağlar. Patlayan folikülün yerinde korpus luteum gelişmesini sağlar. Erkeklerde Leydig hücrelerinin testosteron salgılamasını sağlar.

LTH (luteotrop hormon, gonadotropin III, prolaktin):

Korpus luteumu besler ve onun progesteron salgılamasını sağlar. Süt bezlerinin gelişmesini ve süt salgılanmasını sağlar. Birlikte bulunduğu hormonların etkisini artırır. Hipofizden salgılanan gonadotropinlerin etkisiyle ovaryumda yapılan hormonlar ve işlevleri:

Östrojen:Teka folikülü interna ve membrana granüloza hücreleri tarafından salgılanır. Mitozu artırıcı, hızlandırıcı etkisinden dolayı menstruasyon sonucu atılan uterus pars fonksiyonalisinin rejenerasyonunu sağlar. Aynı zamanda bu yönüyle gelişim hormonu olarak da düşünülebilir. Myometriyumdaki kasları kalınlaştırır, bezleri

büyütür. Kalçaların genişlemesini, bazı özel bölgelerde kılların çıkmasını, yağlanmayı temin eder.

Progesteron : Korpus luteum tarafından salgılanır. Gebeliğin devamlılığını sağladığından gestagen hormon adı da verilir. Uterus bezlerinin salgı yapmasını sağlar. Uterus kaslarını relaks ettirerek implantasyonu sağlar. Hipofiz bezi üzerine feedback etki yaparak FSH salgılanmasını durdurur.

Relaksin: Gebeliğin ileri dönemlerinde korpus luteum tarafından salgılanır. Gebelik süresince uterus kaslarının kasılmasını baskılar. Doğum sırasında serviksin açılmasına yardım eder.

FECONDATION (DÖLLENME)

Şekil 16) Spermatozoonun Oosit II’ye girişi (internet’ten alınmıştır)

Erkek ve dişinin seksuel bakımdan birleşmesine coitus adı verilir. Döllenme (fecondation, fertilisation) ise; erkek ve dişi olgun cinsiyet hücrelerinin (spermatozoon ve ovum) birleşmesi, kromozomların aynı hücre içinde buluşmasıdır.

Ovulasyondan sonra, corona radiata ile sarılı olan oosit II yumurta yoluna atılır. Yumurta yolunun ( fallop tüpü,tuba uterina) proksimalden distale doğru; infundibulum, ampulla, isthmus ve interstisyel kısım olmak üzere dört bölümü vardır. İdeal bir gebelik için döllenmenin ampulla’da ( ampulla tuba uterina) gerçekleşmesi gerekir.

Ovulasyon sonucu yumurta yoluna atılan oosit II bilindiği gibi haraketsiz bir hücredir, ovidukt silyumlarının ve düz kas kontraksiyonlarının yardımıyla ampullaya ulaşan oosit II burada beklemez, aynı hızla yoluna devam eder, 24- 48 saat canlı kalabilir, bu süre sonunda dejenere olur. O nedenle, eğer ovulasyon sonucunda gebelik

arzu ediliyorsa, eşlerin çiftleşmelerinin daha önceden gerçekleştirilmiş olması gerekir, yani spermatozoonların ampullada önceden gelip beklemesi gereklidir.

Coitus sırasında vagina’ya boşaltılan spermatozoon’lar , vaginanın Ph’ı asit

olduğundan kısa bir süre içinde serviks uteri’ye geçerler. Oradan da oosit II ‘nin bulunduğu ampulla tuba uterina’ya doğru yollarına devam ederler. Spermatozoonlar bu yolu ( vagina- ampulla arsı yaklaşık 18 cm dir) dakikada 3-3.6 mm’lik bir hızla ortalama bir saatte alabilirler, ancak morfolojik ve fizyolojik olarak aktif durumdaki spermatozoonlar henüz dölleme yeteneklerini kazanmamışlardır. Bu yetenek spermatozonlara uterus ve ovidukt mukozasındaki seyahatlaeri sırasında kazandırılır, yaklaşık 2-6 saat süren bir süreçtir ve bu olay kapasitasyon olarak adlandırılır. Spermatozoonlar bu ilerleyişlerinde (+) rheotaxis ve (+) chemotaxis yeteneklerinden yararlanırlar. Spermatozoonların bu ilerleyişinde, çiftleşme sırasında hipofiz arka lobundan salgılanan oksitosin hormonunun da rolü (uterus ve ovidukt duvarı düz kaslarına kontraksiyon yaptırarak ) önemlidir. Aynı zamanda uterus ve tuba uterina’daki kinosilyalı epitellerin silyalarının vuruş yönü be evrede ampulla yönünde oluşunun da spermatozoonların ilerlemesinde rolü vardır. Ayrıca bu yolculukta oosit II tarafından salgılanan fertilizine adı verilen, spermatozoonları cezbedici maddenin de rolü vardır. Yine oosit II tarafından salgılanan gymnogamon I, II ve spermatozoon ‘lar tarafından salgılanan androgamon I, II adlı maddelerin de bu birleşmede rolü bulunduğu bilinmektedir. Bu gamonların her iki cins hücre arsında çekiciliği oluşturduğu belirtilerek sebebi bilinmeyen bazı kısırlıklar ile bazı cinsel uyumsuzlukların bu maddelerin yetersizliğine bağlı olduğu şeklinde açıklamalar yapılmaktadır.

Spermatozoonların oosit II ‘yi dölleyebilmeleri için kapasitasyon (capasitation) ve akrozom reaksiyonu olaylarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunların peşinden ise zona reaksiyonu gerçekleşir.

Kapasitasyon; uterus ve ovidukt mukozasınca üretilen salgıların etkisiyle , spermatozoonun hücre mebranı üzerindeki seminal plazma proteinlerinin ve akrozom bölgesini örten hücre membranındaki çeşitli glikoproteinlerin uzaklaştırılması işlemidir. Oosit II’nin bulunduğu yere ulaşan spermatozoonlar onun çevresinde birikmeye başlar. Dişi hücrenin döllenebilmesi için önce onu saran korona radiata hücrelerinin uzaklaştırılması ve zona pellucida’nın geçirgenliğinin artırılması gerekir. Bu olay akrozom reaksiyonu ile gerçekleştirilir.

Akrozom reaksiyonu; kapasitasyonunu tamamlamış ve ampulla’ya ulaşmış bulunan spermatozonlar hücre membranlarında bulunan ve kapasitasyon sırasında açığa çıkarılmış olan yüzey reseptörleri vasıtasıyla oosit II’ye tutunurlar. Oosit II’nin zona pellusida’sında ,değişik tür glikoproteinlerden oluşan, spermatozoon membranındaki yüzey reseptörlerine uygun, türe özgü bağlanma bölgeleri bulunur. Bağlantının sağlanmasıyla spermatozoon içine Ca iyonu girişi hızlanır ve böylece akrozomal reaksiyon başlar. Spermatozoon hücre zarı akrozom dış zarı ile yer yer birleşip-kaynaşır, erir, açılan bu deliklerden akrozom enzimleri ( hiyaluronidaz, akrozin, proteaz, glukuronidaz) dışarı çıkar. Bu bölgedeki hücre zarı ve akrozom dış zarı erir. Bu olaya akrozom reaksiyonu adı verilir. Etraftaki korona radiata epitelleri erir, zona pellusida yumuşatılır, bu engeli ilk geçen spermatozoonun (muhtemelen en güçlü olan) postakrozomal bölgesindeki hücre zarı oosit II’nin hücre zarına (oolemma) yapışır ve bu kısımda her iki hücre zarı erir, açılan bu noktadan spermatozoon baş ve kuyruğuyla birlikte oosit II’ nin sitoplazması içine girer. Spermatozoon girer girmez zona reaksiyonu adı verilen ve ikinci bir spermatozoon girişini engelleyen olay gerçekleşir:

Zona reaksiyonu; spermatozoonun girişinden sonra ikinci bir spermatozoon girişini engellemek için oolemma ve zona pellusida da meydana gelen değişimleri kapsar. Bu olay, oosit II’nin gelişmesi sırasında sentezlenen ve sitoplazmanın dış kısımlarındaki korteks granülleri içinde depolanan kimyasal maddelerce düzenlenir. Kortikal granüllerin bu salgıları; oolemma’nın moleküler yapısında değişime neden olarak ve ayrıca zona pellusidadaki spermatozoon bağlanma bölgelerinin kaybolmasını sağlayarak ikinci bir sppermmatozoon girişine engel olur.

Dişi hücre henüz oosit II aşamasındadır. Spermatozoon içeri girer girmez ikinci olgunluk bölünmesini tamamlar, ikinci kutup hücresini atar ve olgun eşey hücresi olan ovum’a dönüşür. Spermatozoon’un girmesiyle birlikte ovum’da çok şiddetli bir büzüşme olur, sitoplazmanın bir kısmı dışarı atılır, zona pellucida tekrar eski sertliğine kavuşur ( zona reaksiyonu ), diğer spermatozoonlar giremez ( monospermi durumu). Ovum’un çekirdeği dişi pronukleus’u adını alır. Spermatozoon’un kuyruğu kopar, baş kısmı ovun sitoplazmasından su emerek şişer, bunada erkek pronukleus’u adı verilir. Her iki pronukleus birbirine doğru yaklaşırken erkeğe ait sentrozom etrafında beliren ışınlanmalar arasında mekik iplikleri belirir. Her iki çekirdeğin zarları erir, kromozomlar belirir ve ortada buluşurlar. Böylece döllenmiş yumurta hücresi , ZYGOT meydana gelir.

1. O türe ait diploid kromozom sayısı elde edilmiştir, 2. Yeni canlının cinsiyeti tayin edilmiştir,

3. Mitoz bölünmenin tetiği çekilmiştir.

Bundan sonra bu tek hücre mitozla çoğalarak, çoğalan hücreler de farklılaşarak yeni canlıyı meydana getirecektir.

İnsan ve diğer memelilerde milyonlarca spermatozoondan sadece bir tanesi ovum’a girer ve onu döller ( monospermy). Kanatlı ve balıklarda ise birden fazla spermatozoon ovum’a girer ( polyspermy), fakat bunlardan sadece bir tanesinin baş kısmı ovumla birleşir, diğerleri dejenere olur.

Benzer Belgeler