• Sonuç bulunamadı

2020 Türkiye Raporuna ilişkin temel bulgular

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "2020 Türkiye Raporuna ilişkin temel bulgular"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AVRUPABİRLİĞİKOMİSYONU

BASIN BİLDİRİSİ

Brüksel, 6 Ekim 2020

2020 Türkiye Raporuna ilişkin temel bulgular

Siyasi kriterler

Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının Temmuz 2018’de kaldırılmış olmasına karşın, iki yıl süren OHAL rejiminin etkileri demokrasi ve temel hakları ciddi ölçüde etkilemeyi sürdürmüştür. Hükümet görevlilerine olağanüstü yetkiler tanıyan ve OHAL rejiminin kısıtlayıcı bazı unsurlarını muhafaza eden bir takım yasal hükümler kanun maddeleri olarak kabul edilmiştir. Avrupa Konseyi ve organlarının kilit önemdeki tavsiyeleri halen yerine getirilmemiştir. Görevi kötüye kullanma iddialarının şeffaf usullerle ve münferiden ele alınması gerekmektedir. Bireysel cezai sorumluluk ancak güçler ayrılığı ilkesine, tam bağımsız bir yargıya ve her bireyin adil ve usulüne uygun biçimde yargılanma hakkına tam saygı gösterilmesi yoluyla sağlanabilir.

Anayasal yapı çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı arasında sağlıklı ve etkili bir güçler ayrılığı sağlanmaksızın, tüm yetkiler Başkanlık düzeyinde toplanmaya devam etmiştir. Etkili bir denge ve denetleme mekanizmasının yokluğunda yürütmenin demokratik hesap verebilirliği seçimlerle sınırlı kalmaktadır. Bu koşullar altında demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlüklere saygı alanındaki ciddi gerileme devam etmiştir. Siyasi kutuplaşma mecliste yapıcı bir diyaloğun oluşturulmasını önlemiştir. Yürütmenin meclis tarafından denetimi zayıf kalmıştır. Başkanlık sisteminde birçok düzenleyici kuruluş ve Merkez Bankası, bağımsızlıkları hiçe sayılmak suretiyle, doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanmıştır.

Muhalefet adayı 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul büyükşehir belediye seçimlerini kazanmıştır.

Seçimler profesyonel biçimde düzenlenirken demokratik basın için gereken çoğulculuk ve tüm siyasi partiler ve adaylara her anlamda sağlanması gereken adil koşulların sınırlı düzeyde kalması dikkat çekmiştir. Türkiye tüm adaylara eşit imkanlar sağlayarak ve seçim sürecinin bütünlüğünü koruyarak daha kapsamlı bir seçim ortamı için gereken adımları atmalıdır. Venedik Komisyonu’nun tavsiyeleri bu çerçevede büyük önem taşımaktadır.

Güvenlik ortamındaki iyileşmeye rağmen güneydoğudaki durum büyük endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Güneydoğuda demokratik seçimle belirlenen 47 HDP’li belediye başkanının yerine merkezi hükümet tarafından kayyumların atanması 31 Mart 2019 yerel seçimlerindeki demokratik sürecin sonuçlarını sorgulanır hale getirmiştir. Seçilmiş belediye başkanları ve parti temsilcilerinin tutuklanma ve ihraçları devam etmiş ve bu durum yerel demokrasiye ciddi zarar vermiştir. AB’nin terör faaliyetlerine karışan kişi, grup ve kuruluşlar listesinde bulunan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) devam eden şiddet eylemlerine karşı Hükumet tarafından yürütülen güvenlik operasyonları sürmektedir. Terörle mücadele hükümetin meşru hakkı olmakla beraber, hükümet aynı zamanda bu mücadelenin hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak yürütülmesini sağlamakla yükümlüdür. Terörle mücadelede alınan önlemler orantılı olmalıdır. Bazı yeniden yapılandırma çalışmalarına rağmen, yerlerinden olmuş kimselerin yalnızca pek azı tazminat almıştır. Barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için güvenilir bir siyasi sürecin yeniden başlatılması konusunda göze çarpan herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.

Sivil toplum üzerindeki baskılar devam etmekte olup sivil toplumun özgürce faaliyetlerini sürdürebileceği alan sürekli daralmaktadır. Gezi duruşması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin salıverilmesi gerektiğine ilişkin kararına rağmen Osman Kavala’nın devam eden tutuklu yargılama süreci, caydırıcı etki yaratmıştır. Ulusal ve uluslararası hükümet-dışı kuruluşlara uygulanan idari zorluklar sivil toplumun faaliyetlerinde engel teşkil etmeye devam etmiştir. Sivil toplum örgütleri hukuki konulara ilişkin gerçek istişare süreçlerinden dışlanmaktadır.

(2)

Başkanlık sisteminde güvenlik güçlerinin sivil denetimi güçlendirilirken güvenlik ve istihbarat sektörüne ilişkin hukuki ve kurumsal çerçevede değişiklik olmamıştır.

Türkiye, kamu yönetimi reformu alanında kısmen/orta düzeyde hazırlıklıdır. Raporlama döneminde gerileme yaşanmıştır. 2018 yılında başkanlık sistemine geçilmesinden bu yana kamu yönetimi ve kamu hizmetlerinde yaşanan kapsamlı yeniden yapılandırma, her ne kadar merkezi hükümet kurumları arasında politika koordinasyonu güçlü kalsa da, politika geliştirilmesi, idarenin hesap verebilirliği ve insan kaynakları yönetimi üzerinde olumsuz etki yaratmayı sürdürmüştür. Kamu hizmetleri sisteminde yapılan değişiklikler idarenin daha da siyasileşmesine yol açmıştır. Kapsamlı bir kamu yönetimi reformu stratejisi ve kamu mali yönetim reform programı hazırlanmasına yönelik hiçbir adım atılmamıştır. OHAL dönemindeki büyük çaplı ihraçlara ilişkin halen etkili bir telafi sisteminin sağlanması gerekmektedir.

Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun, ihraç edilen kamu görevlileri için ne derece etkili bir hukuk yolu olduğu konusunda halen şüpheler bulunmaktadır.

Türkiye’nin yargı sistemine dair hazırlıkları henüz erken aşamasındadır ve raporlama döneminde bu alandaki ciddi gerileme devam etmiştir. Özellikle sistemik bir mesele olarak yargı bağımsızlığının bulunmamasına dair endişeler devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Mayıs 2019’da 2019-2023 Yargı Reform Stratejisini açıklamıştır. Ancak Strateji yargının bağımsızlığına ilişkin başlıca sıkıntılara değinmemektedir. Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu tarafından ve AB Komisyonu’nun yıllık ülke raporlarında dile getirilen endişeleri giderici herhangi bir tedbir açıklanmamıştır. Gerekli usullere riayet edilmeksizin uygulanan ihraç işlemlerinin yargı içerisinde oto sansür ve korku ortamına neden olduğuna dair endişeler bulunmaktadır. Hakim ve Savcılar Kurulunun bağımsızlığının güçlendirilmesi amacıyla, yapısının de üye seçim sürecinin değiştirilmesine dönük hiç bir önlem alınmamıştır. Hakim ve savcı alımları ve terfilerinde nesnel, liyakata dayalı, yeknesak ve önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmaması endişe yaratmaya devam etmektedir.

Türkiye yolsuzlukla mücadele alanında erken bir aşamadadır ve raporlama döneminde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Yolsuzlukla mücadelenin önlenmesine ilişkin kurumlar halen oluşturulmamıştır. Hem yasal hem de kurumsal çerçevelerdeki aksaklıklar yolsuzluk davalarının soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarında usule aykırı siyasi tesire müsaade etmiştir. Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığı arttırılmalıdır. Yolsuzlukla mücadele stratejisinin ve eylem planının olmayışı yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele edecek siyasi iradenin bulunmadğını göstermektedir. Genel olarak yolsuzluk yaygındır ve endişe verici bir konu olmaya devam etmektedir.

Türkiye örgütlü suçlarla mücadele alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır ve sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. 2016-2021 örgütlü suçlarla mücadele ulusal stratejisinin uygulanmasına yönelik 2019- 2021 ulusal eylem planı, Mayıs 2019’da kabul edilmiştir. Europol ile Türkiye’nin bu alandaki işbirliği Temmuz 2014’te yürürlüğe konulan İşbirliği Startejik Anlaşmasına dayanmaktadır. Europol ile Türkiye arasında kişisel verilerin paylaşılmasına ilişkin operasyonel işbirliği anlaşması müzakereleri devam etmektedir. Bu çerçevede Türkiye’nin veri koruma kanununu Avrupa standartlarına uyumlu hale getirmesi gerekmektedir. Türkiye suç şebekelerinin çökertilmesi ve suç gelirlerine el konulması konusundaki sicilini geliştirmelidir. Kara para aklama ve terörün finanse edilmesiyle mücadeleye ilişkin yasal çerçevenin iyileştirilmesi gereklidir. Siber suçlar, mal varlıklarına el konulması ve tanık korumaya ilişkin mevzuatını iyileştirilmesine dönük çalışmalar yapılmalıdır. CEPOL ile bu alandaki işbirliği anlaşması 2010 yılından bu yana yürürlüktedir.

Türkiye göç ve iltica politikası alanında ilerleme kaydetmiştir. 2019 yılı boyunca Mart 2016 tarihli AB- Türkiye Bildirisinin uygulanması konusundaki kararlılığını sürdürmüş, Doğu Akdeniz güzergahından göç dalgalarının etkin yönetilmesinde kilit rol oynamıştır.

Türkiye, 3.6 milyonu aşkın kayıtlı Suriyeli mülteciye ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 370.000 kayıtlı mülteciye sağladığı muazzam ve eşi görülmemiş insani yardım ve destek çalışmalarını sürdürmüştür.

Böylelikle Türkiye dünyadaki en büyük mülteci topluluğunu ağırlamaktadır. Ancak Mart 2020’de Türkiye göçmen ve mültecileri, Avrupa’ya Yunanistan üzerinden kara yoluyla ulaşmaları konusunda teşvik etmiştir. Bunun sonucu olarak Yunanistan-Türkiye sınır geçiş noktalarından bir tanesi olan Pazarkule’de yaklaşık 60.000 göçmen ve mültecinin kötü koşullar altında kaldığı gayriresmi bir kamp oluşmuştur.

Mart ayı sonlarında Türkiye’deki resmi makamlar, göçmen ve mültecileri sınır bölgesinden uzaklaştırmak üzere ulaşım imkanı sağlamış ve COVID-19 pandemisi nedeniyle ticari geçiş trafiği dışında Yunanistan ve Bulgaristan’la sınırlarını kapatmıştır. Öte yandan İçişleri Bakanı bu adımın Türkiye’nin yasadışı göçmenlerin sınırlarından çıkışlara izin verme politikasında bir değişiklik olduğu anlamına gelmediğini ve hükümetin Türkiye’den ayrılmak isteyen hiç kimseyi engellemek gibi bir niyeti olmadığını açıklamıştır.

AB, Türkiye’nin topraklarındaki artan göç yükü ve buna bağlı riskleri, ve mültecilere ev sahipliği yapmak üzere sarfetmekte olduğu önemli çabaları kabul etmekle birlikte Türkiye’nin göç baskısını siyasi amaçlar

(3)

için kullanmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Genel anlamda Türkiye ile Yunanistan arasındaki yasadışı sınır geçişleri, AB-Türkiye Bildirisinin kabülü öncesine nazaran çok daha düşük bir seviyededir.

Mültecilerin ülkede kalış sürelerinin uzaması sosyal gerilimlerin önlenmesi amacıyla etkili entegrasyon tedbirlerinin alınmasını gerektirmektedir. Resmi makamların ülkedeki göçmen ve mültecilerin halk sağlığı hizmetlerinden daha fazla yararlanmasını sağlamalıdır. Yabancılar ve Ulusararası Koruma Yasası 2019 yılında kapsamlı biçimde değiştirilmiştir. Türkiye, AB-Türkiye geri gönderme anlaşmasında yer alan üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin hükümleri halen uygulamamıştır. Vize serbestisi alanında çalışmaların hızlandırıldığının duyurulmasına rağmen vize serbestsine ilişkin kalan kriterlerden hiç biri yerine getirilmemiş, terörle mücadele kanunu ve kişisel verilerin korunması kanununda yapılması gereken değişiklikler yapılmamıştır. Türkiye’nin halen mevzuatını, vize politikasına ilişkin AB müktesebatıyla uyumlu hale getirmesi gerekmektedir.

İnsan hakları ve temel haklar alanında kötüye gidiş sürmektedir. OHAL döneminde kabul edilen önlemlerin birçoğu yürürlükte kalmış ve çok derin ve yıkıcı etki yaratmaya devam etmiştir. Her ne kadar yasal çerçeve insan hakları ve temel özgürlüklere saygı konusunda genel güvenceler içerse de mevzuat ve uygulamanın halen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Kurumsal bağımsızlığın olmaması, uzun süren inceleme usulleri, yeterince bireyselleştirilmiş kriterlerin eksikliği, gerekli savunma imkanlarının olmaması OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun ihraçlara karşı etkili bir telafi mekanizması olabileceğine ilişkin ciddi şüpheler yaratmıştır. OHAL’in kaldırılmasından hemen sonra çıkarılan mevzuatla, gözaltına alınanları kötü muameleden koruyan önemli güvenceleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Hakların uygulanması bu hak ve özgürlüklerin korunmasından sorumlu kamu kurumlarının parçalı yapısı, bağımsızlıklarının kısıtlı olması ve yargının bağımsız olmaması nedeniyle sekteye uğramaktadır.

Gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve eleştirel seslere uygulanan büyük çaplı kısıtlamalar ve denetim, bu özgürlüklerin kullanılmasını olumsuz etkilemiş ve oto sansüre yol açmıştır. Güvenilir kaynaklara dayalı işkence ve kötü muamele iddiaları rapor edilmeye devam etmiştir. COVID-19 pandemisi nedeniyle hazırlanan tartışmalı bir mevzuat paketi 90.000 kadar mahkumun şartlı tahliyesine imkan vermiştir. Ancak terörle bağlantılı olduğu iddia edilen suçlardan tutuklu yargılanan avukatlar, gazeteciler, siyasiler ve insan hakları savunucuları bu kapsama alınmamıştır.

İfade özgürlüğü alanında ciddi gerileme devam etmiştir. Kısıtlayıcı tedbirlerin orantısız uygulanması muhalif sesleri ifade etme ve yayma özgürlüğünü olumsuz etkilemiştir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve sosyal medyaya yönelik ceza davaları ve mahkumiyet kararları devam etmiştir. Wikipedia yasağı Aralık 2019’da kaldırılmış ancak gereğinden fazla kapsamlı gerekçelerle mahkeme kararı olmaksızın çevrimiçi içeriğin engellenmesi ya da silinmesi uygulamasına devam edilmiştir.

Barışçıl gösterilere ilişkin tekrar eden yasaklar ve orantısız müdahaleler, soruşturmalar, idari cezalar ve göstericilere yönelik “terörle bağlantı faaliyetleri” nedeniyle kavuşturma başlatılması ışığında toplanma ve örgütlenme özgürlüğü alanında daha fazla gerileme kaydedilmiştir.

En savunmasız grupların ve azınlık mensuplarının haklarının daha iyi şekilde korunması gerekmektedir.

Romanlar1 son derece kötü barınma koşullarında yaşamaya devam etmekte, sıklıkla temel kamu hizmetlerine erişimleri bulunmamakta ve sosyal yardımlarla yaşamak durumundadırlar. Kentsel dönüşüm projeleri başta Romanların yerleşim alanlarını etkilemeye devam etmekte ve aileleri bütün olarak yerlerinden olmaya zorlamaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık, azınlıklara karşı nefret söylemi, nefret suçları ve lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks (LGBTI) bireylerin insan haklarının ihlali halen ciddi endişe yaratan konulardır.

Türkiye’nin dış politikası, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamındaki AB öncelikleriyle giderek daha fazla zıt düşmüştür. Doğu Akdeniz bölgesindeki gerginlikler, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde hidrokarbon kaynaklarından yararlanma hakkına karşı çıkan eylem ve açıklamalarının bir sonucu olarak raporlama döneminde daha da artmıştır. Türkiye, Kıbrıs karasuları yanı sıra Kıbrıs Hükümeti tarafından Avrupa petrol ve gaz şirketlerine ruhsat verilen alanlar da dahil olmak üzere, Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi'nde iki sondaj gemisi ve iki sismik gemi konuşlandırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, faaliyetleri sırasında sondaj gemilerine eşlik etmiştir. Türkiye, kapalı Maraş şehrinin statüsüne de karşı çıkmıştır.

1 Kapsayıcı bir terim olan “Roman” ifadesi bu metinde, Avrupa Birliği kurumları terminolojisine uygun olarak sahip oldukları

(4)

AB, AB Üye Devletlerinin, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi de dahil olmak üzere, AB müktesebatı ve uluslararası hukuk uyarınca, ikili anlaşmalar yapmayı ve doğal kaynaklarını araştırmayı ve bunlardan yararlanmayı içeren egemenlik haklarını tekrar tekrar vurgulamıştır. Türkiye, gerektiği takdirde Uluslararası Adalet Divanı'na başvurarak, Birleşmiş Milletler Şartı'na uygun olarak iyi komşuluk ilişkileri, uluslararası anlaşmalar ve anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözümü konusunda kararlılık göstermelidir.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki izinsiz sondaj faaliyetleri ışığında, Konsey Temmuz 2019'da, AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısının ve diğer AB-Türkiye yüksek-düzeyli diyalog toplantılarının şu an için yapılmaması dahil, bir dizi tedbir kararı almıştır. AB ayrıca, Kasım 2019'da Türkiye'ye karşı belirli hedeflere yönelik bir tedbirler çerçevesi kabul etmiş ve Şubat 2020'de bu yaptırımlar çerçevesi kapsamındaki isim listesine iki kişiyi eklemeye karar vermiştir.

1 Ekim 2020'de, AB Konseyi, Yunanistan ve Kıbrıs'a yönelik yasadışı faaliyetleri durdurmayı amaçlayan yapıcı çabaların sürdürülmesi koşuluyla, özellikle Gümrük Birliği’nin modernleştrilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması, insanlar arası doğrudan temaslar, yüksek düzeyli diyaloglar ve 2016 AB-Türkiye Bildirisi doğrultusunda göç konularında devam eden işbirliği üzerine odaklanan pozitif bir AB-Türkiye siyasi gündeminin hayata geçirilmesini kabul ettiğini belirtmiştir. AB Konseyi ayrıca, uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemlerin veya provokasyonların yenilenmesi durumunda, AB'nin kendi çıkarları ile Üye Devletlerinin çıkarlarını savunmak için, AB Antlaşması’nın (TEU) 29. Maddesi ve AB’nin İşleyişine Dair Antlaşma’nın (TFEU) 215. Maddesi uyarınca dahil olmak üzere, elindeki tüm araçları ve seçenekleri kullanacağını vurgulamıştır.

Türkiye halen AB-Türkiye Ortaklık Anlaşmasının Ek Protokolünün tam ve ayrım gözetmeksizin uygulanmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemiş ve Kıbrıs’a doğrudan ulaştırma hatlarına getirdiği kısıtlamalar da dahil, malların serbest dolaşımı konusundaki tüm engelleri kaldırmamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.

Kasım 2019'da Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin ikili bir Mutabakat Muhtırasının imzalanması, söz konusu bölgede Yunan adalarının egemenlik haklarını gözardı ettiği için Doğu Akdeniz'de gerginliği tırmandırmıştır. Özellikle Türkiye’nin Yunan yerleşim bölgeleri üzerindeki uçuşları olmak üzere, Türkiye'nin Yunanistan'a yönelik kışkırtıcı eylemlerinde keskin bir artış olmuştur. Bu bağlamda, AB Konseyi, Aralık 2019'da, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki eylemleri konusunda Yunanistan ve Kıbrıs ile dayanışma içerisinde olduğunu açık bir şekilde tekrar teyit etmiştir. AB Konseyi Muhtıra’nın üçüncü Devletlerin egemenlik haklarını ihlal ettiğini, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine uymadığını ve üçüncü Devletler bakımından herhangi bir hukuki sonuç doğuramayacağını vurgulamıştır. Mayıs 2020'de AB Dışişleri Bakanları, AB'nin, Doğu Akdeniz’deki sondajlar ve Türkiye'nin Kıbrıs ve Yunanistan ile ilgili kışkırtıcı ve saldırgan davranışları konusundaki tutumunu yeniden teyit etmiş, tek taraflı eylemlerden kaçınmanın AB ile Türkiye arasında diyaloğun ilerlemesine imkan verecek temel bir unsur olduğunun ve Türkiye'nin yasadışı eylemlerinin AB-Türkiye ilişkileri yelpazesinde ciddi olumsuz etkiler yarattığının altını çizmiştir.

AB, Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'deki tek taraflı askeri harekatını kınamış ve Türkiye'yi askeri harekatına son vermeye, kuvvetlerini geri çekmeye ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermeye çağırmıştır. Üye Devletlerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye silah ihracatı ruhsatı verilmesini durdurma kararı almıştır. Şubat 2020 sonunda İdlib vilayetinde Türk askerlerine yönelik hava saldırılarının ardından Türkiye, bölgede 'Bahar Kalkanı' askeri harekatını başlatmıştır. Türkiye ve Rusya, Mart 2020'de, Suriye'nin kuzeybatısındaki cephe hatlarını istikrara kavuşturan, M4 karayolu boyunca yeni bir koridor oluşturan ve Rus-Türk ortak askeri devriyeleri için bir çerçeve oluşturan ateşkes üzerinde mutabık kalmışlardır. Türkiye, şu anda Suriye rejimi tarafından kontrol edilen topraklarda bulunanlar da dahil olmak üzere, sahadaki askeri gözlem noktalarını muhafaza etmiş ve bölgeye daha fazla takviye getirmiştir. Türkiye, Libya'daki çatışmaya yönelik askeri müdahalesini önemli ölçüde artırarak, sahadaki durumun tersine dönmesine katkıda bulunmuştur.

Ekonomik kriterler

Ekonomik kriterler konusunda Türk ekonomisi oldukça ileri düzeydedir, ancak raporlama döneminde herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir ve ekonominin işleyişi konusunda ciddi endişeler devam etmektedir.

(5)

Ekonomi, genişlemeci politikalar ve net ihracatın güçlü katkısıyla, 2018 yazında kurda olusan keskin değer kaybı ve bunun sonucunda ortaya çıkan durgunluktan beklenenden daha hızlı bir şekilde toparlanmıştır. Ancak, zayıf işgücü piyasası ve şirket bilançolarının iyileştirilmesi ihtiyacı sebebiyle, toparlanma kırılgan düzeyde kalmıştır. COVID-19 krizi ortaya çıkınca, yetkililer pandeminin ekonomik etkisini hafifletmek için, önemli parasal genişleme de dâhil olmak üzere, bir dizi önlem almıştır.

Bununla birlikte, bu önlemler, özellikle mali tarafta sınırlı politika alanı ve kurumsal zayıflıklar tarafından baskılanmıştır. 2017'den bu yana belirgin bir şekilde iyileşen cari denge, 2019'un sonunda yeniden bozulmaya başlayarak, ithalat vergilerinin ve tarife dışı engellerin önemli ölçüde artmasına neden olmuştur. Yüksek dış finansman ihtiyacı nedeniyle, Türkiye, yatırımcı duyarlılığında -pandemi ve artan jeopolitik risklerin ağırlaştırdığı- hızlı değişikliklere maruz kalmaya devam etmiştir. Enflasyon çok yüksek bir seviyeden düşse de, yüksek ve hedefin oldukça üzerinde kalmaya devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) başkanının görevden alınması ve tekrarlayan siyasi baskılar nedeniyle para politikasının güvenilirliği daha da zayıflamıştır. Ülkenin fiyata dayalı rekabet gücü, liranın zayıflamasından yararlanmaya devam etmiş ve reel efektif döviz kuru 2019'da değer kaybetmiştir, bu trend 2020'de daha da hızlanmıştır.

Hükümet, işletmeler için düzenleyici ortamı daha da iyileştirmeye devam etmiştir. Bununla birlikte, kayıt dışı sektör halen büyüktür. Fiyat belirleme mekanizmalarına devlet müdahaleleri sürmüş ve devlet yardımı uygulama kurallarında, yürütülmesinde, şeffaflık ve kurumsal yapıda süregelen bir eksiklik vardır. Finans sektörü istikrarını korumuştur. Ancak, özellikle devlet bankalarındaki hızlı kredi büyümesi ve kredi verme faaliyetlerini artırmaya yönelik çeşitli düzenleyici önlemler nedeniyle kırılganlıklar artmıştır. Bilhassa gençler ve kadınlar arasındaki yüksek işsizlik seviyesi, azalan istihdam, düşük işgücü hareketliliği ve yüksek orandaki kayıt dışı çalışma ile birlikte ciddi endişe olmaya devam etmektedir.

Türkiye, AB içindeki piyasa güçleriyle ve rekabet baskısıyla başa çıkma kapasitesine ulaşma konusunda iyi düzeyde hazırlıklıdır ve bu alanda sınırlı ilerleme kaydetmiştir. Araştırma ve geliştirme harcamaları, Hükümetin hedefinin oldukça altında kalmasına rağmen, artmıştır. Yatırım fazlası ve yanlış tahsisler azalmıştır. Enerji arzının çeşitlendirilmesinde ilerleme sağlanmış, ancak doğal gaz piyasasını açılması ve üzerindeki rekabetin arttırılması için reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Eğitimde kalite ve erişim açısından önemli sorunlar devam etmektedir. Kadınlar kaliteli eğitime ve işgücü piyasasına erişimde zorluklarla karşılaşmaktadır. Türkiye, hem ticaret hem de yatırım bağlantıları açısından AB pazarına iyi düzeyde entegre olmaya devam etse de, Türkiye'nin AB-Türkiye Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerinden sapmalarının uzayan listesi ile birlikte, AB'nin Türkiye’nin dış ticaretindeki nispi payı daha da azalmıştır.

AB mevzuatı

Her ne kadar çok sınırlı bir hızla ve parçalı bir şekilde olsa da, Türkiye AB müktesebatına uyum sağlamaya devam etmiştir. Devlet yardımlarının artması ve şeffaflığın olmaması nedeniyle rekabet alanında ve bilgi toplumu ve medya, ekonomi ve para politikası, gümrük birliği, dış ilişkiler ve dış politika ve güvenlik ve savunma politikası alanlarında bir takım kilit hususlarda gerileme örnekleri devam etmiştir. Türkiye, şirketler hukuku, trans-Avrupa ağları ve bilim ve araştırma konularında oldukça ileri seviyededir ve malların serbest dolaşımı, fikri mülkiyet hukuku, mali hizmetler, işletme ve sanayi politikası dahil, belli alanlarında iyi düzeyde hazırlıklıdır. Türkiye, kamu alımları konusunda, uyuma ilişkin önemli boşluklar söz konusu olması nedeniyle, kısmen hazırlıklıdır. Türkiye aynı zamanda, her yönüyle daha fazla çabaya ihtiyaç duyulan, sermayenin serbest dolaşımı, ulaştırma politikası, enerji, vergilendirme, ekonomik ve parasal birlik ve istatistik gibi alanlarda kısmen hazırlıklıdır. Genel olarak, çoğu alanda daha iddialı ve iyi koordine edilmiş politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Her alanda mevzuatın uygulanmasına daha çok özen gösterilmesi gerekirken, birçok alanda da, AB müktesebatıyla uyum sağlanması, düzenleyici makamların bağımsızlığının güçlendirilmesi ve idari kapasitelerinin artırılması için önemli düzeyde ilerlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Önemli tarihler

(6)

Eylül 1959: Türkiye ortak üyelik için Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvuruda bulundu (AET).

Eylül 1963: Ekonomik işbirliğinin arttırılmasını ve Türkiye ile AET arasında Gümrük Birliği yapılmasını amaçlayan Ortaklık Anlaşması imzalandı.

Nisan 1987: Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğuna üyelik için resmi başvuruda bulundu.

Ocak 1995: Türkiye ve AB arasındaki anlaşma ile gümrük birliği oluşturuldu.

Aralık 1999: Türkiye, AB Konseyi tarafından aday ülke olarak tanındı.

Aralık 2004: AB Konseyi Türkiye ile katılım müzakereleri başlatma kararı aldı.

Ekim 2005: Katılım müzakereleri başlatıldı.

Aralık 2006: Konsey, Türkiye Ortaklık Anlaşması'na ek protokolü eksiksiz ve ayırım gözetmeden uygulama yükümlülüğünü yerine getirinceye kadar, 8 müzakere başlığının açılamayacağına ve hiçbir başlığın kapatılamayacağına karar verdi.

Mayıs 2012: Avrupa Komisyonu ve Türkiye Pozitif gündemi uygulamaya koydu.

Aralık 2013: Vize serbestisi diyaloğunun başlatılmasına paralel olarak, AB ve Türkiye arasında Geri Kabul Anlaşması imzalandı.

Ekim 2014: AB ve Türkiye arasında Geri Kabul anlaşması yürürlüğe girdi.

Mart 2015: Avrupa Komisyonu ve Türkiye yüksek düzeyli enerji diyaloğunu başlattı.

Mayıs 2015: Avrupa Komisyonu ve Türkiye 20 yıllık Gümrük Birliği Anlaşmasını modernleştirme ve AB-Türkiye arasındaki ikili ticaret ilişkilerini geliştirme kararı aldı.

Kasım 2015: AB-Türkiye Liderler Toplantısı kapsamında iki taraf, Türkiye'den AB'ye yönelik düzensiz göçün sona erdirilmesi amacıyla bir Ortak Eylem Planının, AB standartları ve uluslararası standartlar ile tam uyum içerisinde, uygulamaya konulması hususunda mutabık kaldı.

Aralık 2015: Ekonomik ve parasal politika konusundaki 17. Başlık müzakerelere açıldı.

Ocak 2016: AB-Türkiye yüksek düzeyli siyasi diyalog ve yüksek düzeyli enerji diyaloğu toplantıları gerçekleştirildi.

Mart 2016: AB ve Türkiye, Kasım 2015 tarihli Ortak Eylem Planı temelinde ortak bir Bildiri üzerinde anlaşmaya vardı.

Nisan 2016: Birinci AB-Türkiye yüksek düzeyli ekonomik diyalog toplantısı gerçekleştirildi; 18 Mart 2016 tarihli AB-Türkiye Bildirisi'nin uygulanmasına ilişkin ilk Rapor yayınlandı.

Mayıs 2016: Vize serbestisi yol haritasında belirtilen koşulların Türkiye tarafından karşılanmasını değerlendiren üçünü İlerleme Raporu yayımlandı.

Haziran 2016: Mali ve bütçesel hükümler konusundaki 33. Başlık müzakerelere açıldı.

Aralık 2016: Komisyon, Türkiye ile Gümrük Birliği'nin modernleştirilmesine ilişkin müzakerelerin başlatılması konusunda bir teklif kabul etti.

Mayıs 2017: Brüksel'de AB-Türkiye liderler toplantısı yapıldı.

Kasım 2017: Birinci AB-Türkiye yüksek düzeyli ulaştırma diyalog toplantısı gerçekleştirildi.

Aralık 2017: AB-Türkiye yüksek düzeyli ekonomik diyalog toplantısı gerçekleştirildi.

(7)

Mart 2018: Bulgaristan’ın Varna kentinde AB-Türkiye Liderler toplantısı gerçekleştirildi.

Kasım 2018: AB-Türkiye yüksek düzeyli siyasi diyalog toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi.

Aralık 2018: 78. AB-Türkiye Karma Parlamenterler Komitesi Ankara’da toplandı.

Ocak 2019: AB-Türkiye yüksek düzeyli ulaştırma diyalog toplantısı Brüksel’de gerçekleştirildi.

Şubat 2019: AB-Türkiye yüksek düzeyli ekonomi diyalog toplantısı İstanbul’da gerçekleştirildi.

Mart 2019: 54. AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısı Brüksel’de gerçekleştirildi.

Kasım 2019: AB, Doğu Akdeniz’deki yasadışı sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye’ye karşı belirli hedeflere yönelik bir tedbirler çerçevesi oluşturdu.

Aralık 2019: Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programının 13. yönlendirme komitesi toplantısı Brüksel’de gerçekleştirildi.

Şubat 2020: Genişleme sürecinin daha güçlü bir siyasi yönlendirme eşliğinde daha çok güven telkin eden, öngörülebilir ve dinamik bir şekilde ilerletilmesi için Komisyon tarafından gözden geçirilen metodoloji sunuldu.

Mart 2020: AB-Türkiye Liderler toplantısı Brüksel’de gerçekleştirildi.

Temmuz 2020: AB, Türkiye’de mültecileri destekleyen iki önde gelen insani yardım programının devam etmesi için, 6 milyar Avroluk Mülteciler için Mali Yardım Programının üstüne 485 milyon Avroluk ilave destek kararı aldı.

Ayrıntılı bilgi için

Turkey Report 2020 Genişleme Paketi 2020 Turkey Factograph

Basın için irtibat:

Ana PISONERO (+32 2295 43 20) Zoi MULETIER (+32 229-94306)

Kamuoyu için: Telefonla 00 800 6 7 8 9 10 11 ya da e-posta ile Europe Direct

Referanslar

Benzer Belgeler

 11 Mayıs 2020 tarihli Bankamız Yönetim Kurulu kararıyla, Banka kayıtlı sermaye tavanı içerisinde kalmak kaydıyla, 2,500 milyon TL olan çıkarılmış sermayemizin, mevcut

• Net finansal borçluluk hesaplamasında; Nakit ve nakit benzerleri içerisinde yer alan Şirketin projeleri için bankalardan alması gereken teminat mektupları

Bu rapor söz konusu menkul kıymetlerin alınması veya satılması için bir teklif, yorum ya da yatırım tavsiyesi değildir veya bu menkul kıymetlerin alınıp

TDİOSB (Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi): Kamu tüzel kişi/kişilerince kurulan; tarım ve sanayi sektörünün entegrasyonunu sağlamaya yönelik tarıma dayalı

İmam hatip okulları 3 yıl orta kısmı ve 4 yıl da lise kısmı olacak şekilde tasarlanarak 1973 yılında, 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile “İmam- Hatip

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye'nin; Ar-Ge harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) içerisindeki oranı, sektörler bazında Ar-Ge harcamalarının

• Özetle, Kosova ile imzalanan STA’dan ba- ğımsız olarak Kosova’nın Sırbistan ve Bosna Hersek’e uyguladığı gümrük vergilerini artır- ması neticesinde Kosova

kapsamaktadır. Çünkü bu pozisyondaki eşyalar genellikle adi metal veya plastikten yapılmaktadır. Bu nedenle saç bağlama tokaları ve saç bantları bu