• Sonuç bulunamadı

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KAPTANIN SEYİR DEFTERİ"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

www.pendik.bel.tr Bu gazete Pendik Belediyesi

tarafından “Attilâ İlhan Özel Sergisi” ve “Türk Şiir ve Düşünce Hayatında Attilâ İlhan Paneli”

kapsamında hazırlanmıştır.

ekiye Nine ve Emine Bacı’nın harikulade masallarından bir masalın iki kere anlatı- lamayacağını öğrendi. Her seferinde yeni bir masal uydurmalıydı insan. Uydurmayı öğren- diğinde ilkokul üçüncü sınıftaydı. Bir ilkbahar şiiriyle tıklattı edebiyatın penceresini. “Çiçekler kelebekler” kelimeleri geçiyordu, mısraların içinde. Pencereyi babası açtı ve beğenmediğini söyledi yazdıklarını: Böyle şiir olmaz! Yazdık- larını ömrü boyunca aruzla şiir yazan babasına beğendiremeyeceğini bilmiyordu henüz. Yıllar sonra babası Bedri İlhan’a ithaf ettiği, “Tarz-ı Kadîm” adlı şiiri şöyle başlıyordu: “olmuyor neyleyim / olmuyor velinimetim efendim / olmuyor yirminci asırda / tarz-ı kadîm üzre gazeller söylemek…”

Hayalperest bir çocuktu. Eline geçen her fırsatta sinemanın serin salonlarına kendini atar, hiçbir zaman çekilmemiş filmler uydurup anla- tırdı insanlara. John Wayne, Maureen O’Hara ile film çevirmediği halde ikisini bir araya getirir, bir filmde oynatırdı hayalinde. “Sine- mayı edebiyattan sonra keşfetmedim. İkisini aynı anda keşfettim.” diyordu, Attilâ İlhan. Bir gün sinemanın Ali Kaptanoğlu’su olup on beş senaryoya imza atacağını bilemezdi. O arkadaşı Oktay Akbal’ı gün gelip kıskançlıktan çatla- tacak kadar çok seviyordu sinemayı: “Hangi sinemaya gitsem, elinde kocaman çantası, boy- nunda atkısı, o sevimli gülüşüyle Attilâ karşıma çıkıyordu. Hangi film artistinden söz etsem bir de bakıyordum Attilâ benden bilgiliydi.”

Bir şair okudu ve hayatı gerçekten değişti:

Nazım Hikmet. Kanı köpürmeye başladığında tanıştı onunla. Orta ikinci sınıftaydı. Susuzluğunu dindireceği kaynağı bulduğunu sanırken susuzlu- ğunu artıran bir kaynak olduğunu fark etti onun.

Kitaptan kitaba koşuyordu Attilâ İlhan. Şiirlerini onun gibi yürürken mırıldanarak yazıyor, ona benzedikçe gerçek bir şair olacağını düşünüyordu.

Dahası bir roman bile yazdı o yaşta. Jules Verne

“Aya Seyahat”i mi yazdı, o neden “Merihe Seyahat”i yazmasın? Merih gibi yepyeni bir gezegendi, onun için Nazım. Herkese tanıtmak istiyordu, keşfettiği bu gezegeni. On altı yaşınday- ken âşık olduğu kıza yazdığı mektuplar Nazım’ın şiirleri ve düşünceleriyle dolunca polis lisenin kapısına dayandı. Karakola götürülerek bütün hayatını etkileyecek ilk soruşturmasını geçirdi ve cezaevine kondu. O günden beri Nazım’ı bir rehber, coşkulu bir ses olarak taşıdı yanında. Üni- versite tahsilini yarıda bırakıp “Nâzım Hikmet’i Kurtarma Komitesi”ne katılmak için Paris’e gitti.

Karşılıksız değildi bu sevgi. İlk şiir kitabı Duvar,

Nazım’ı çok sevindirmiş, Attilâ İlhan’ın soylu ve özlü bir şair olduğunu dile getirdikten sonra “Aşk olsun delikanlıya!” demişti.

Çocukluğunda amcası mayalamıştı içinde halk kültürünü. Maya tuttu ve özge sesini bulana kadar önce Halk şiirinin bereketli topraklarını adımladı Attilâ İlhan. Rüzgârın havalandırdığı kı- zıl tohumlar karıştı, saçlarına şairin. Dadaloğlu’y- la, Pir Sultan Abdal’la tanıştığı bu kutlu vahayı hep minnetle hatırlayacaktı. Frenk toprağındaki beşinci derece ozanları bilip de kendi klasiklerini bilmeden yetişen gençlere hiç değilse bunun yolunu belli etmek, toprağın göğsünü kaldırıp indiren bu yüz yıllık geleneksel sesi duyurmak için çırpındı.

Nedim’i ezbere bilen annesinin sesi kulağındaydı.

Atını bu kez Divan diyarına sürüp parmaklarını şiirin kadim köklerine doladı şair. Dokunmayı seviyordu. Tutkuyla kavrıyordu geçmişin şifalı dallarını. Sevgili, Divan şairlerinin buhurdanlı- ğından yükselip şiirine süzülüyor, şeklini olmasa da ruhunu katıyordu Attilâ İlhan şiirine. Onlar gerçekti. Bir hayalden ya da ulaşılması imkânsız görüntülerden sızıp varlık bulan kusursuz sevgililer değillerdi. Divan şiirinin iksirini mürek- kebine karıştıran şair, kuru bir dilden kaçınmak, ahenkten yoksun kalmamak ve ritmin canlılığıyla coşturmak için kendi yöntemlerini geliştirmişti.

Geleneğin altınlarını avucunda tutuyor ve bu keseyi şiirinin üstünde sallıyordu.

Şehir uçsuz bucaksız bir akvaryumdu; bulvar- ları, caddeleri ve istasyonları seyrettiği. Her biri kabarcıklar çıkararak nefes aldığını gösteriyordu ona. Bu masalsı dekor içinden neleri şiirine kata- cağını sezmeye çalışıyordu şair: “sisler bulvarı’na akşam çökmüştü / omuzlarımıza çoktan çökmüş- tü / kesik birer kol gibi yalnızdık / dağlarda ateşler yanmıyordu / deniz fenerleri sönmüştü / birbiri- mizin gözlerini arıyorduk.” Aşk kırmızı bir Japon balığı gibi aniden ortaya çıkmalı; gezilmedik bahçe, köpürtülmedik kahve, dalınmadık sinema bırakmamalıydı. Attilâ İlhan’ın şehirleriydi; İzmir, İstanbul ve Paris. Şiirini bu kentlerin göğünde dokudu. Yürekli bir cambaz olsa da zordu, üç köşe arasındaki dengeyi korumak. Kendine bir sabit nokta seçmesi gerekiyordu, düşmemek için.

Seçti de. Seine’in kenarındaki kitapçıları gezerken Nabi ve Nesimi’yle karşılaşmıştı.

İlhama inanırdı; ancak onun çalışarak geleceğine emindi. Masalı sağlam olanın hakkıydı, gök armağanları. Bu yüzden bir çalışma rutini edindi kendine. Hayır, bu başkalarına verilen sözleri içe-

ren mecburi bir görev değildi. Ekmeğini aramak için yola düşenler gibi şiirine yeni bir mısra katma ümidiyle her gün Maçka’dan Harbiye’ye doğru yürüdü. Sabah onda Divan Oteli’ndeki “Ofisim”

dediği pastanedeydi. Ta ki, bir gün bunun da bir mecburiyete dönüştüğünü hissedinceye kadar.

Mecburiyet şiirin düşmanıydı. “Ben sana mec- burum.” demişti, evet sevgiliye; fakat ona dahi sipariş şiir yazmadı. “Benim için bir şiir yaz.”

diyenlere şaşkınlıkla bakıp yüzünü değişmeyen sevgilisi şiire döndü.

Aşkları hep yarım kaldı, şiirle tamamladı onları. İsimlerini anmakta bir mahzur görmedi.

Zehra, Aysel, Suna Su, Belma, Claudia, Leyla ve Maria… “Akıllı siyah gözleri, düşünceli tebes- sümüyle” bir Zehra vardı onun için. “Hayatımda rastladığım en ‘doğru’ kızlardan biriydi; ne yazık ki o günlerde ben yanlış bir yerdeydim.” diye içlenirdi Attilâ İlhan. Bir dargınlık döneminde kar- şılaştıklarında Zehra’nın hâli kalbine dokunmuştu şairin: “gözlerin iki siyah karanfil gibi / gözlerini alsam yakana taksam / zehra kardelin.” Bir başka sevgili de Suna Su’ydu. Onun için de “Acaba yanlış zamanda yanlış yerdeki doğru kız mıydı?”

diye sordu şair. Maniler çıkınca yollarına “Rujunu da al gel!” diye çağırdı onu. “ellerini saçlarıma dolaştırma / nefesin avuçlarıma esmesin / yoksa yine yolcuyum suna su” (Suna Su İçin Koşma).

Pia vardı bir de hem vardı hem de yok. “O hiç olmayan kadın”dı, şaire göre. Gerçek olmadığı için bitmiyordu hiç. Yarım kalan aşklardan hiç ol- mayana sığınmıştı sonunda: “Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir”

(Böyle Bir Sevmek).

Kişiyi toplumdan, toplumu da kişiden, dolayısıyla kendisini parçası olduğu ulu gövdeden

ayrı görmedi, Attilâ İlhan. Her zaman bu şuurla yazdı. Toplumsal meseleler onun şiirinde destansı bir seslenişle muhatabını bulup yakaladı. Tek uygarlık modelinin Batı’da olduğunu düşünen- lerle yolları ayrılmıştı. O Türkiye’yi ve Türklüğü aşağılamaya kalkışanlara tokat gibi yazılarla karşı koydu. “Bir Millet Uyanıyor” başlığı altında yayımladığı kitap dizisi bu çabaların ürünüydü.

Parola “Vatan”, işareti “Namus”tu bu kitapların.

Çevresinde genç yazarlar vardı. Onlara yol gösteriyor ve yüreklendiriyordu. Neredeyse bir kuşak onunla yetişti. “Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir.” diyordu, genç Selim İleri’ye.

Tanzimat’la birlikte yabancılarla çıkar ilişkisine giren “Komprador aydınlar”dan söz ediyordu ,gençlere Attilâ İlhan. İlk sömürgeciler olan İspanyolların kendileriyle temas kurmada görevlendirdiği iş birlikçi bir yerliydi “Kompra- dor”. Zamanla kelimenin anlam alanı genişlemiş, yabancılarla çıkar ilişkisi olan ve kendi milletinin değil, yabancıların davulunu çalanlara “Kompra- dor” denmeye başlanmıştı.

“An gelir Attilâ ölür.” dizesini yazdıktan üç sene sonra ilk kalp krizini geçirdi şair. “Bir ikincisi gelecek ve beni alıp götürecek.” diyerek soğuk- kanlı bakmaya çalıştı, ölüme. Sonunda masal bitti, şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede yalnız.

Ölümle şairlerin bir hesabı vardı, yüz yıllardır ve yine şairler kaybetti:

“kanlı hesapları vardır kıyamete kadar sürecek ölümle şairlerin kim bilir nerden bilecek

ne çığlıklar daha geçer dünyadan attilâ ilhan gibi” (Gibi Redifli Gazel)

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ A. Ali Ural

Z

Kişiyi toplumdan, toplumu da kişiden, dolayısıyla kendisini parçası olduğu ulu

gövdeden ayrı görmedi Attilâ İlhan. Her zaman bu şuurla yazdı. Toplumsal meseleler onun

şiirinde destansı bir seslenişle muhatabını

bulup yakaladı. Tek uygarlık modelinin Batı’da olduğunu düşünenlerle yolları ayrılmıştı.

O Türkiye’yi ve Türklüğü aşağılamaya

kalkışanlara tokat gibi yazılarla karşı koydu.

(2)

02 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

ttilâ İlhan, Türk edebiyatına ve fikir haya- tına damgasını vuran çok önemli bir aydın ve eylem adamıydı. Yazar, edebiyatçı, gazeteci, düşünür… Kültür adamı. Bütün bu sıfatları çoğaltmak mümkün tabii; ama önce insan, aile- mizin onuru, benim dayım.

Sadece kendime ayırdığım şeyleri paylaştığım tek insan. Kendine ait olmayan ama yalnız kendi olan, herkese el vermiş, emek vermiş bir insan. Daima farklı olmuş, farklı yaşamış, farklı düşünmüş ve bu farklılıklarıyla da toplumun her kesimine, her katmanına mâl olmuş bir insan.

Yaşamını felsefesi ve ideolojisiyle aynı paralelde yaşayan bir insan.

Eylemci, muhalif, lirik. Ama yerli, her zaman Anadolulu.

Ve Şair…

En Şair…

Hayat Şairi…

Hayatı da hep şiir gibi yaşayan, doğrusu yazdık- ları da üstüne pek yakışan bir şair.

“Biz harp çocuklarıyız. Bunalımların anafo- rundan geliyoruz. Yüksek gerilimler yaşadık.

Dünyanın, ülkemizin, kendi kendimizin devrimlerini, değişimlerini gördük. Bu sancılar ve çarpıntılar sonunda, şiirimiz de bazı yumruk kadar sert ve haşin, bazı bir tokat gibi çatlayıcı, bazı da yoksul bir yürek gibi içli ve mahzun oldu. Fakat daima şu çizgiyi tutmasını bilerek:

Yurt ve dünya için barış, bütün insanlar için hürriyet ve mutluluk! Evet bunlar iki bin yıllık özlemler. Evet bunlar için yüzyıllar boyunca çok şair eskidi ve ufalandı. Belki biz de eskidik ve ufalandık. Ama bunlar için az şey mi?”

Koskoca bir yaşamı bu kavramlar üzerine kurmak az şey midir?

Attilâ İlhan’ı da Attilâ İlhan yapan tabii ki çok şey oldu.

Karakteri hürriyet ve istiklal oldu. Barış oldu, sevgi oldu. Öncü oldu. Yaşamı boyunca yük- sek gerilimlere maruz kalan böylesi bir şairin şiirleri onun ruhundan gerilime açılan büyük birer kapı oldu.

Hep önde oldu.

Çağdaş bir fikir bileşimi ile özgün bir imge bile- şimini iç içe geçirerek oluşturdu, şiirlerini.

Sadece bilgiyle değil, duyguyla da yazdı. Bilgi- nin duyguya, duygunun imgeye dönüştürülmesi- ni de şairin asıl işi yani zanaatı olarak yorumladı.

O, onu okuyan herkesin çocuğu, onu okuyan herkes de onun çocuğu oldu.

“Ya biz idam duvarıyız, karşımızda çok insan öldürdüler.

Onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık.

Temelimiz kanla beslendi; ama nedense uzamadık

Öyle bakmayın, bu yaralar şerefli yara değil.

Halbuki ne kadar da yorgunuz.

Ah, öyle bakmayın; utanırız, kahroluruz!”

Ayrılıklarımızda, aşklarımızda başvurduğumuz şairimiz oldu.

O ne zaman aşktan söz etse, onun aşkı bizi etkiledi. Attilâ İlhan aşktan etkilendi mi onu çok bilemiyoruz; ama o aşkı fena etkiledi, onu iyi biliyoruz. Sevgilimiz, arkadaşımız, ailemizden ya da çevremizden herhangi biri mutlaka, bize bir Attilâ İlhan şiiri okumuştur. Okumamışsa da mutlaka bir gün okuyacaktır.

Bağımsız bir aydındı, Attilâ İlhan ve Türki- ye’nin bağımsızlığı için var gücüyle çalıştı. Bu ülkenin en önemli sorunu aydınları... Tanzimat kafasına sahip olan aydınlar, halkı hiçbir şey bilmeyen ve aptal yerine koyan aydınlar.

Oysa bilmiyorlar ki halk en önde, halkın ardından aydınlar geliyor.

Bilmedikleri şu: halkın süzüle süzüle getirdiği öyle bir yaşam tecrübesi ve sağduyusu var ki bunu ben de anlatamam.

Bu topraklara, bu ulusa derinden bir sevgiyle bağlıydı.Aydınlanmacı cumhuriyet geleneğinin sarsılmaz bir taşıyıcısı oldu. Bu milletin değer- lerine saygı duydu. Bu ülkenin tarihiyle barışını yaşadı.

“Bir gece sabaha karşı

Dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin Islığımın tadında bir değişme

İç tartışmalarımda büsbütün başka bir tutum Büsbütün başka kıvılcımlar

Ve en padişah korkulara direnebilen Yepyeni bir Mustafa Kemal davranışı...”

Yegane uygarlık modelinin batıda olduğu fikrine hep karşı çıktı. Batı özentisiyle ya- şamaktan ve batıyı taklit etmektense kendi kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkarak yaşamamız gerektiği, bu yönümüzle batıya örnek olmamız gerçeğini savundu.

Aşkı, şiiri ve kavgayı hep çok sevdi. Bağımsız- lık ona, o bağımsızlığa tutkundu. Daima güler yüzlü, soğukkanlı, sabırlı, şefkatli; görüşleri net ve geniş, kafası aydınlıktı.

Hemen kabullere her zaman karşı oldu. Her düşüncenin karşıtını öne sürerken doğru diye düşündüğü fikirlerin yılmaz savunucusu oldu.

Her gün sanki ertesi gün önemli bir sınavı varmış gibi çalışan bir öğrenciydi. Disiplinli ve düzenliydi.

Edebiyatın olduğu kadar yalnızlığın da şöval- yesi oldu. Öyle sıcak, öyle sakin, öyle alçakgö- nüllüydü. Bilgili ve kültürlü olmasından ziyade bilge olması Attilâ İlhan’ı Attilâ İlhan yapan özelliği oldu.

“Hacet yok, hatırlatmasına seni hatıraların Bir dakika bile çıkmıyorsun, aklımızdan koşar

gibi yürüyüşün.

Karanlıkta bir mum gibi aydınlık gülüşün.

Hacet yok, hatırlatmasına seni hatıraların Sen bize kalbimiz kadar, elimiz kadar yakınsın.”

Emperyalizme karşı duruşun Türkiye’deki en önemli simgelerinden biri oldu. Son dönem- de başlattığı “Bir Millet Uyanıyor” adlı kitap dizisinde “Parola Vatan; İşareti Namus”tu. Bu kitap dizisinde farklı görüşlerden olan tüm yurtseverleri buluşturdu.

Yaptığımız sohbetlerimizde (Bana hep

“çocuk” diye hitap ederdi.) “Çocuk, edebiyat haksızlıkları görüp yansıtma arzusundan doğar.

Edebiyatçı sadece kitabını yazmakla uğraşır.

Bireysel ya da toplumsal olarak söylemek istediği bir şey vardır, onu söyler. Yazarlıkla, reklam yazarlığını ayırmak lazım.” derdi.

“Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk Gece trenlerine binme, kaybolursun.

Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun.”

Hayatı boyunca da bunu yaptı. Savunduğu fikirlerin, ilkelerin peşinden koştu. İnandığını yazdı, inandığını söyledi. Sadece yazmadı, inançları uğruna yılmadan mücadele etti.

Eziyet gördü, tahkikata uğradı, hakkında soruşturmalar açıldı. Hiç aldırmadı. Bıkmadan, usanmadan inandıklarını söylemeye ve yazma- ya devam etti. Yaşamının son günü dahil, hep yazdı. Daima yazdı.

“O sözler ki mahpushane avlularında demirli kırbaçlar gibi şaklar

Kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız

O sözler ki çıkmıştır, ağzımızdan bir kere Uğrunda asılırız.”

Türk dilinin bayrağı oldu. Attilâ İlhan’ın eserlerinde toplum diyalektiğini bireysel diyal- ektikle birleştirmek isteyen bir tarzda olduğu açıkça görülür. En önemli özelliklerinden biri

“halkı, halka, halkın diliyle” anlatması oldu.

Dili, hepimizin dili; aşkı, hepimizin aşkı; kav- gası, hepimizin kavgası oldu.

Bütün yazdıkları birbirini tamamladı. Hiçbir zaman çağın gerisine düşmedi ve gençlere olan güvenini yitirmedi. Gerek yazdıklarıyla gerekse söylemleriyle gençleri fazlasıyla yüreklendirdi ve onlara kendilerini sorgu- lamasını öğretti.

“Dip Dalgası” adını verdiği ve tüm gençlere güvenini ve inancını kanıtlayan tezinin gençler içinde tsunamiye dönüşerek çoğalması, görüş ve inancının ne kadar kuvvetli bir temele dayandığının göstergesidir.

Attilâ İlhan, tek başına bir kadro, toplumcu yazar örneğinin Türkiye’de ilk akla gelen isimlerinden biri oldu. Toplumcu yazarlar;

sevgiyi, coşkuyu, heyecanı ve hayranlığı nerede olursa olsun aynı oranda yaşar ve hisseder. Üstleri ne kadar kapatılmak istenirse istensin, üstlerine ne kadar toprak atılırsa atılsın, toprağın altında da üstünde de bu duyguları tadarlar.

İşte bu duyguları yaşamış, böylesi kavramların öncüsü olmuş koskoca bir Attilâ İlhan için ölüm, olsa olsa çok küçük ve sıradan bir şey olurdu. Ama Attilâ İlhan hiçbir zaman sıradan biri olmadı. O hep fenomendi. Sağcısından solcusuna, radikalinden muhafazakarına ve liberaline kadar her düşünceden insanda sevgi, saygı ve hayranlık uyandırdı. Ve bunu başarma- daki tek gücü sadece kağıdı ve kalemi oldu.

Sevenleri, okurları ve düşüncelerini paylaşan- lar olduğu müddetçe, bu ülke var olduğu müd- detçe her zaman yaşayacak; fikirleri ve eserleri bayrağımız gibi sonsuza kadar dalgalanacaktır.

Rahat uyu, ATTİLÂ İLHAN.

“At ölür meydan kalır Yiğit ölür şan kalır Bir Attilâ İlhan ölür Bir Attilâ İlhan kalır.”

Dayı’da Bir Attilâ İlhan Attilâ İlhan’da Bir Yaşam Yaşam’da Bir Attilâ İlhan

A

Kerem Alışık

“Yegane uygarlık modelinin batıda olduğu fikrine

hep karşı çıktı. Batı özentisiyle yaşamaktan ve batıyı

taklit etmektense kendi kültürümüze ve değerlerimize

sahip çıkarak yaşamamız gerektiği, bu yönümüzle

batıya örnek olmamız gerçeğini savundu.”

(3)

ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI 03

5 Ekim 1928 yılında İstanbul’da doğdu. Attilâ İlhan’ın kuzenidir. Sırasıyla Avusturya Lisesi, Çamlıca Lisesi ve Bursa Muradiye Lisesi’nde oku- du. Üniversite öğrenimi için İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne dahil oldu. Ardından Çorlu’da iki yıl boyunca tarımla uğraştı.

Toprakla olan mesaisinin ardından yurt dışı hayatı başladı. Sırasıyla İspanya (1954), Venezuela (1956), ve ABD’de (1965) bulundu. 1965 yılında yerleştiği New York’ta şehir plancılığı ve yayıncılık sektörü başta olmak üzere çeşitli projelerde görev aldı. 2008 yılında Türkiye’ye dönen Solmaz İlhan halihazırda Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığını sürdürmektedir.

Solmaz İlhan

Şair, yazar, romancı, düşünür, senarist ve çevirmen gibi sıfatlarının haricinde sadece Attilâ İlhan’ı anlatmanız gerekirse kişiliği, yaşantısı ve günlük hayatı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Attilâ İlhan’ın kuzeni ve onunla sayısız anı paylaşmış en yakınlarından biriyim. İlk gençlik yıllarımdan sonra yaşamımın büyük bir kısmı yurt dışında geçti. Emekli olduktan sonra sevdalısı olduğum İstanbul’a geri döndüm ve yaşamımı hâlâ burada sürdürmekteyim.

Halihazırda Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevini de sürdürmekteyim.

Babam Hayrettin Özilhan; öğretmen, şair ve yazardı. Babamın sizler için önemi şuradan gelmektedir: Attilâ İlhan’ı edebiyat dünyasının ilk tanıdığı yarışma olan CHP Şiir Yarışması’na Attilâ’nın “Cabbaroğlu Mehemmet” şiirini ondan gizli olarak gönderen kişi babam Hay- rettin Özilhan’dır. Bu yarışmanın neticesinde bildiğiniz gibi Attilâ İlhan ikinci olmuş ve genç yaşında dönemin önemli isimlerinin arasında sivrilerek edebiyat dünyasının dikkatini celbet- mişti.

Attilâ İlhan küçük yaşlarından itibaren ya- şama tarzında farklı ve özgün bir çizgi tutturup bunu hayatına ve eserlerine uygulamış olan şahsına münhasır bir kişiliktir. Farklı ülkelerde çeşitli insanlarla çokça tanıştığım için Attilâ İlhan’ın karakterinin ne derece önemli ve eşine az rastlanan bir durum olduğunun farkına daha da iyi vardım. Günlük hayatını kendi ölçüsü ve programı içerisinde nadir bulunan bir disiplinle yaşayan birisiydi. Gerek zamanı kullanma

becerisi gerekse her şeyi dozunda yapabilme yeteneği ender rastlanılan özellikler olması bakımından onu müstesna bir kişilik yapıyor.

Çocukluğundan beri kurduğu bu yaşam planı, Attilâ İlhan’ı bütün hayatı boyunca muvaffak kılan etmenlerden biridir diye düşünüyorum.

Günlük yaşamını asla katı bir hale sokmamış, aksine gayet rahat davranmıştır. Hiç kimseye

“Vaktim yok, başka planım var.” demezdi, herkese zaman ayırır ve kalp kırmayı hiç sevmezdi. Bu yaşam tarzının Attilâ İlhan’ın eserleri ve edebi kişiliği üzerinde de olumlu etkisi olmuştur. “Fenomen bir hayat” diyorum ben buna. Günlük programında mutlaka yürü- yüşlerini yapar ve bu yürüyüşün saatleri bile hiç şaşmazdı. Her dönem müdavimi olduğu bir kafe ya da pastane olurdu. Baylan Pastanesi, Suna Pastanesi, Divan Pastanesi gibi…

Attilâ İlhan, modayı takip eden ve kendine yakışanı seçebilen yüksek zevklere sahip biriydi. Bu konuda Avrupa’daki pek çok mec- muayı takip ediyordu. Kasketi ve kaşkolu onun simgeleriydi. Giyimiyle, aksesuarlarıyla kendi tarzını yaratmış bir isimdi. Onun asıl hocası kendisidir. Biz o dönemde de Attilâ’daki farkı anlamıştık; ama şimdi arkaya bakınca keşke daha çok beraber olsaydık diyorum. Benim onda özlediğim en önemli şey yaşama disiplini ve gözlerinden hiçbir zaman eksik olmayan tebessümüdür. Size o meşhur tebessümüyle baktığı zaman hiçbir cümle kurmadan o kadar çok şey anlatırdı ki…

Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirmenliği yaptığı dönemde (1953-1957) her gün Osman- bey’de Suna Pastanesi’nde buluşur, Taksim’e

yürür ve 14.30 matinesine girerek film izlerdik.

Sinema çıkışı mutlaka Baylan Pastanesi’ne oturarak izlediğimiz filmin kritiğini yapardık.

Baylan Pastanesi’nde yaptığımız sohbetlerde edebiyat dünyasının birçok ismi de buraya gelip sohbetlere eşlik ederdi. Leyla Erbil benim çok yakın arkadaşım idi ve Attilâ ile Leyla Er- bil’i ben tanıştırdım. Pastanede otururken gün boyunca süren sohbetlerde bulurduk, kendimi- zi. İçeriye ansızın Sait Faik girer ve aynı masa etrafındaki muhabbet daha da koyulaşırdı.

Türk ve Dünya edebiyatı bağlamında gerek kendi dönemi gerekse sonraki dönemler açısından Attilâ İlhan şiirinin önemi nedir ve bu önem nereden gelmektedir?

Şiir bizim edebiyatımızda diğer türlere göre öncelikli bir konuma sahip olmuştur.

Attilâ İlhan’ın büyüdüğü dönem toplumsal ve edebi değişikliklerin keskin olduğu bir dönemdi. Genç bir cumhuriyet kurulmuştu ve edebiyatımız da bu toplumsal dönüşüme paralel olarak değişim içerisindeydi. Nâzım Hikmet’le şiirde açılan kapıdan, geleneksel ve çağdaş şiiri çok güzel harmanlayarak giren genç Attilâ İlhan, şiirini bu sentez üzerine bina etmişti.

Şiir diğer edebi türlere nazaran daha az sözcükle daha çok kavram anlatması bakı- mından daha zor bir alandır. Attilâ İlhan bir röportajında şöyle demiştir: “Bana şiirlerimin neden akılda kaldığını soruyorlar. Akılda kalır;

çünkü musikisi vardır!” Evet, Attilâ İlhan şiiri, kaynağını geleneksel Türk şiir sesinden alarak çağdaş şiir sentezine ulaşabilmiş “şarkıya,

ritme sahip” bir şiirdir. Akılda kalır, herkes beğenir ve herkes kendinden bir şeyler bulur.

Attilâ İlhan şiiri bu kültürün şiir sesine sahip çağdaş bir şiirdir.

Şairlerin ve şiirin evrenselliği tartışmalı bir konudur. Bu tartışma da şiir çevirisinin çok zor olmasından kaynaklanıyor. Ben Garcia Lorca’yı kendi dilinde okuyup çok beğenen bi- riyim. Türkçesi bana aynı hazzı vermemektedir, vermesi de çok zordur. Çünkü kanaatimce şiir her şeyden önce ait olduğu dilin ve kültürün ürünüdür. Şiire ait bir sözcüğün o şiirin yazıl- dığı dil haricindeki bazı dillerde tam karşılığı olmayabiliyor. Başarılı şiir tercümeleri olmakla birlikte bunun gibi teknik sorunlaYoksan’dar benim görüşüme göre şiiri tercümesi zor bir edebi alan haline getiriyor. Dolayısıyla Attilâ İl- han şiirini Türk edebiyatı bağlamında ele almak daha doğru olacaktır fikrindeyim.

Onun şiirlerinde insana dair her duyguya dokunan bir şeyler buluruz. Aşk, dünya görüşü, toplum, gelenek, öfke, sevinç, hüzün, ölüm, yaşama sevinci ve daha niceleri… Attilâ’nın duygularını aktarırken en önemli silahı sahip olduğu geleneksel ve çağdaşı sentezleyebilme gücüdür. Yani onun şiirini okuyan bir esnaf ya da bir akademisyen aynı duyguları hissedebilir.

Çünkü bin yıllık Türk şiir sesi vardır, Onda.

Yabancılık çekmez, okuyanlar; “bize” aittir, çünkü O.

Sözlerimi sona erdirirken Dünya Şiir Günü münasebetiyle bu anlamlı organizasyonu ger- çekleştiren Pendik Belediyesine şahsım, İlhan ailesi ve Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı olarak teşekkür ederim.

Attilâ’nın duygularını aktarırken en önemli silahı sahip olduğu geleneksel ve çağdaşı sentezleyebilme gücüdür. Yani onun şiirini okuyan bir esnaf ya da bir akademisyen aynı duyguları hissedebilir. Çünkü bin yıllık Türk şiir sesi vardır onda. Yabancılık çekmez okuyanlar; “bize” aittir, çünkü O.

Solmaz İlhan: “Attilâ İlhan Şiirinde Her Duyguya

Dokunan Bir Şeyler Buluruz.”

Röportaj: İsmail Sürücüoğlu

(4)

04 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

Attilâ İlhan’ın anılan dönemde Türk şiir geleneğinden yararlanması da söz konusu değildir. Hatta 1954’te yayımlanan Sisler Bulvarı’ndaki “Tarz-ı Kadim”de, divan tarzında yazmanın zorluklarından bahseder, her devrin kendine özgü oluşturacağı üsluba dikkat çeker. Bu şiir, Divan tarzında yazan babası Bedrettin Bey’le bir çeşit hesaplaşma (!) niteliği de taşımaktadır. Ancak Attilâ İlhan’ın bundan önce, 1951’de Fransa’da

“Kendi Kendime Sanat Konuşmaları”nda Türk şiirinin bileşenlerini yakalama ve şiirde ulusal sentez elde etme düşüncesinin bu aşa- mada henüz netleşmediğini de ifade etmemiz gerekir.

Ben Sana Mecburum’un (1958) “Cehen- nem Dairesi” bölümüyle başlayan, divan şiiri kaynaklarından nazım şekli ve ses açısından yararlanma temayülü son şiir kitabına dek sürer. Divan şiirine ait özellikleri modern söyleyişle birleştirme gayretleri, bilinçli olarak Yasak Sevişmek’ten itibaren karşımıza çıkar. “Cehennem Dairesi” bölümünde, beyit esasına dayanan, bendlerden oluşturulmuş şiirler vardı. Aynı şekil denemeleri Bela Çi- çeği’nin “Mahur Sevişmek” adlı bölümünde

gelişerek devam eder. Yasak Sevişmek’te şarkı, kaside ve gazel formlarından yararlan- malar dikkati çeker. Tutuklunun Günlüğü ve Elde Var Hüzün’de divan şiiri formlarından ses ve şekil bakımından yararlanmalar, de- yim yerindeyse zirveye ulaşır.

Attilâ İlhan’ın toplumcu gerçekçi şiir anlayışının gereği olarak halk şiiri formların- dan yararlandığı ilk dönemden sonra ulusal şiir bileşenini arama yolundaki ilk arayışı da Yasak Sevişmek’teki “Ç Koçaklaması” ve

“Venedik” şiiriyledir. Böyle Bir Sevmek’in

“Varsağı” bölümündeki şiirler, toplumcu şiir çizgisi ile halk şiirinin bütünleşmesine zemin hazırlarlar. Tutuklunun Günlüğü’nde Divan edebiyatı kaynaklarını toplumsal mesajları iletmekte kullanan Attilâ İlhan, bu defa mesajı iletmekte halk şiiri kaynaklarından varsağı ve nefeslerden yararlanmıştır.

Attilâ İlhan şiirinde halk ve divan şiirinden gelen unsurlar; günümüzün temaları ve yeni şiir formlarıyla birleşerek sergilenir. Onun şiirinde Halk ve Divan edebiyatından gelen unsurları ölçü ve biçim olarak aramak yerine ses ve imge dünyasında yakalamak gerekir.

Şiirin bütününe yayılan ahenk ve anlamın beyitler veya halk şiiri nazım şekilleri arasın- daki ilişkiler yumağına gizlenmesi gibi.

Attilâ İlhan’ın şiirinde Divan edebiyatının birebir aynısıyla karşılaştığımızı söyleye- meyiz. Birtakım şekil benzerlikleri yanında Divan edebiyatına özgü ses ve ahenkten söz etmek gerekir. Nazım şekillerinin seçilme- sinde hem konunun tarihin belli bir dönemini ele almasının hem de şiirde mesajın gizlen- mesinin payı vardır. Divan şiiri kaynakla- rından yararlanma, Elde Var Hüzün’le kesik mısralı yapı içerisinde gerçekleştirilir. Kesik mısralı şiirlerin şekli üzerinde yapılacak dü- zenlemelerle Divan edebiyatına ait formlara ulaşılması da dikkat çekicidir.

Geleneksel divan şiirine ait motiflerle mo- dern şiiri birleştirme gayretleri 1950’lerin sonundan (Ben Sana Mecburum – Bela Çiçeği dönemi) itibaren kendini gösterir.

Farklı temalar ve vezinsiz olan bu tarz, onun modern şiir ile klasik Türk şiirini birleştirme gayretlerinin sonucunda ortaya çıkmış, Kimi Sevsem Sensin’e (2002) kadar devam etmiştir.

“Attilâ İlhan şiirinde halk ve divan şiirinden gelen unsurlar;

günümüzün temaları ve yeni şiir formlarıyla birleşerek

sergilenir.”

Gelenekle Modernizm Arasında

Attilâ İlhan’ın Şiiri

Pr of. Dr . Y akup Çelik

ttilâ İlhan şiire Nazım Hikmet ve 1940 Kuşağı Toplumcu Şairlerinin izinde girer.

1941 – 1954 arasında (Duvar, Sisler Bulvarı ve Yağmur Kaçağı çizgisi) izlenimlerini ve düşüncelerini, toplumcu bir söylemle birleş- tirerek sergiler. İkinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele, hürriyet, barış, savaşların meydana getirdiği tahribat, Anadolu’nun ihmal edil- mişliği, işçi problemlerini işler. Şiirlerinde şekil özellikleri bakımından da kendine özgü bir tarz geliştirdiği söylenemez. Bu dönemde kaleme aldığı, özellikle halk şiiri söyleyişinin belirginleştiği şiirlerde, anlattığı konuya uy- gun bir anlatım tarzı seçer. Konu olarak seçtiği insanı; dili, zevkleri ve yaşama tarzlarıyla ele alır. Köy insanı veya köy hayatı anlatıyorsa o konuya uygun bölge ağzını kullanır.

1954 ve sonrası dönemde Attilâ İlhan’ın şiir tarzını oluşturduğu, kendine özgü söyleyişi yakaladığı görülür. Büyük şehirdeki bireyin aşkları, isyanları, toplumcu mücadeleden ve büyük şehir hayatının karanlık ve korku dolu yaşayışından kaynaklanan gerilimleri yansıtır.

Toplumcu gerçekçi düşünce, imgeler içerisin- de, bireyin yaşadıklarının arkasında sezdirilir.

A

(5)

ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI 05

elli bir ihtiyat kaydıyla -ve elbette şairlik yönü ağırlıklı olarak- modern Türk ede- biyatının hayata hayal içinden en çok dokunan adamı olarak niteleyebileceğimiz Attilâ İlhan, sadece Cumhuriyet döneminin değil, Türk şiir tarihinin en kendine özgü isimlerindendir.

Şiirinin ana kaynakları arasında Halk şiirinin Karacaoğlan-Köroğlu-Dadaloğlu kolunu, Divan şiirinin Bâki ve Nedim kolunu, modern Fransız şiirinin Baudelaire-Rimbaud çizgisini, yeni Türk şiirinden de Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet’i sayabiliriz. Bu poetik kaynaklara yakın tarihi, sinemayı ve yaşanan hayatın canlılığını, bir adım daha ileri giderek de şairin kendi hayatını ve dünyaya bakışını eklemek gerekir. Attilâ İlhan’da

“hayat” son derecede önemlidir ve o, poeti- kasını kültürel kaynaklarla hayatın canlılığını sentezleme yöntemiyle kurmuştur. Bir başka ifadeyle şiir ve hayat onda hemen her zaman iç içe olmuştur. Bunu söylerken “şair-ben” ile

“anlatıcı-ben”in onun şiirlerinde her zaman aynı kişi olduğunu iddia ediyor değilim.

Attilâ İlhan şiiri için bunu söylemek yanlış olur; çünkü bazı şiirlerinde lirizmi kendinden değil, başkalarından yola çıkarak, başkalarının anlatılmaya değer bulduğu serüveninden güç alarak geliştirir.

Attilâ İlhan’ın şiirinde dikkati ilk çeken, yaşanan gerçekle romantik duyarlığın telifi, sentezidir. Özellikle çok okunup ezberlenen, hafızalarda çağrışımlarla yer edinen “Sisler Bulvarı, Ben Sana Mecburum, Üçüncü Şahsın Şiiri, Belâ Çiçeği, Yasak Sevişmek, Yağmur Kaçağı, Emperyal Oteli” gibi şiirlerine bakı- larak bu söylenebilir. Sadece içinde yetiştiği 1940 Kuşağı bağlamında değil, sonrasında da onun özgünlüğünü, farklılığını sağlayan bu yönüdür. Onlarca yıldır şiir okurunun ezberinde olan ve Attilâ İlhan şairliğine kimlik kazandıran şiirlerinden yola çıkarak onun

şiirini “büyülü gerçekçilik” veya “romantik gerçekçilik” kavramlarıyla tanımlanabilir.

Attilâ İlhan, kendi kuşağı içinde Orhan Veli’nin şiirden kovduğu “şairanelik”i şiire tekrar ve kimi zaman da abartılı şekilde davet eden ilk şair olmasıyla dikkat çeker.

Derin duygu ve duyuşlar, aşktan yalnızlığa, yalnızlıktan direniş veya tükenişe, birlikte oluş lezzetinden ayrılık acısına çeşitli duygu ve durumlar onun şiirinde kendine yer bulur. Ana şemsiye, serüven tutkusu veya duygusudur.

Duygu diyorum; çünkü hayal kurma yetisi son derecede kuvvetli olan Attilâ İlhan şiir yazmak için oturduğu masada bile kendisini serüvenler içinde bir kaçak olarak duyumsayabilme yeteneğine sahiptir. Attilâ İlhan şiirindeki duygular, durumların yarattığı anlık hisler ola- bilmekle birlikte, kendinden çıkıp kişisellikten kurtulduğu anda okuyana da aynı canlılıkla geçmekte, okuyanda da aynı canlılıkla yaşa-

maktadır. Onun şairliğinin sırrı buradadır. Pek çok şiirinde hep aynı duygu ve durumları (aşk, yalnızlık, kaçış, kavga, ölüm…) anlatıyor görünmekle beraber şiirlerinin her birinin kendine özgü bir metin evreni yaratabilmesi de buradan kaynaklanır.

Duyguların “o anda yaşanan hisler”

olmasının yanında şiirde bunların canlandırı- labilmesi, Attilâ İlhan şiirinde imrenilesi bir görselliğe ve sinematografi tekniğine dayanır.

Şiirin yanında roman da yazan, daha da önem- lisi film veya dizi senaryoları kaleme alan biri olduğu hatırlanırsa onun şiirlerindeki görsellik ve sinematografi zenginliğinin nereden geldiği daha iyi anlaşılır. Pek çok şiirinin içinde bir, hatta bazen birkaç hikâye gömülüdür. Şiir duygusundan veya şiirsel estetikten bir parça uzaklaşıp bu hikâyelere odaklandığımızda şi- irdeki görsellik daha iyi hissedilebilmektedir.

B

“Attilâ İlhan’ın pek çok şiirinin içinde bir, hatta bazen birkaç hikâye gömülüdür.

Şiir duygusundan veya şiirsel estetikten bir parça uzaklaşıp bu hikâyelere

odaklandığımızda şiirdeki görsellik daha iyi

hissedilebilmektedir.”

Bâki Ayhan T.

HAYAT KARŞISINDA BİR YORGUN SERÜVENCİ:

ATTİLÂ İLHAN

(6)

06 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

“Attilâ İlhan, şiirlerinin kendi istediği biçimde anlaşılması için de çaba gösterdi.

Eleştirmenlerin şiirini konumlandırmasını beklemedi, belki de istemedi.”

Attilâ İlhan’ı Bugün Okumak Metin Celal

sıl olan eserdir, deriz. Şairinin ne adına ne de başka bir şeyine bakılmaz diye id- dia ederiz. İdeal olan da buymuş gibi görünür;

eseri kendi içinde değerlendirmek. Ama ideal olanın okur nezdinde ne kadar hayata geçtiği tartışmalıdır. Eğer üzerinde biraz düşünürsek okur olarak bir eseri alımlamamıza başta şairin, yazarın kendisi olmak üzere birçok unsurun etkili olduğunu fark ederiz. Eser sahibinin yaşam biçimi, hayata bakışı, siyasi ve ideolojik duruşu, inançları, başka alanlarda yaptığı işler gibi birçok olgu onun eserini, şiirini okumamızı etkiler. Bu etkiyi hem onu okumaya karar verip edinmemiz hem de okuma sürecimiz açısından değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Şair hayattayken oluşan bu etkiler ölümünden bir süre sonra da devam eder. Biyografisinin yazılması, yeni eserlerinin bulunması, hakkın- da anılar yazılması, tanıklıklar… Şairle ilgili faaliyet azaldıkça bu etki azalır ve şiirle baş başa kalmamız daha kolaylaşır, en azından öyle umuyoruz.

Attilâ İlhan 10 Ekim 2005’te vefat etti.

Öleli 15 yıl oluyor. Bu söylediklerimi onun özelinde de düşünüyorum. Attilâ İlhan, kariz- matik bir kişi, etkileyici bir yazar, tezleri olan bir yorumcu, unutulmaz şiirlerin şairiydi. 80 yıllık verimli yaşamında şiir, roman, eleştiri, köşe yazısı, sinema ve dizi film senaryolarına imza attı, televizyon programları sundu, gazeteler ve yayınevleri yönetti, editörlük yaptı, dergiler yayımladı. Dolu dolu yaşadı, O doluluğu biz okurlarına da yansıttı. Varlığını sürekli hissettirdi.

Her yayımladığı şiiri, şiir kitabı ilgiyle kar- şılanan bir şairdi. Kendine yönelik ilgiyi iyi yönettiğini, hep canlı tuttuğunu düşünüyorum.

Birçok şiiri ezberlerdeydi. Duvar, Böyle Bir Sevmek, Aysel Git Başımdan, Emperyal Oteli, Ayrılık Sevdaya Dahil, Üçüncü Şahsın Şiiri, Kimi Sevsem Sensin, Yağmur Kaçağı…

İlk şiirini Yeni Edebiyat dergisinde

1941’de “Balıkçı Türküsü” adıyla yayım- lamış. 1946’da, lise son sınıf öğrencisiyken

“CHP Şiir Armağanı’nda ‘Cebbaroğlu Mehemmed’ şiiriyle pek çok ünlü şairi geride bırakarak Cahit Sıtkı Tarancı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın arasında ikincilik ödülünü aldı.”

Yani daha ilk şiirlerini yayımlatmasından itibaren hep süren bir ünü vardı. İyi şairdi, aynı zamanda popülerdi de. Şiirleri çok beğe- niliyor, kitapları çok okunuyordu.

Attilâ İlhan’ın yayımlanmış 12 şiir kitabı var. Ölümünden sonra “yayınlanmamış şiirle- ri”, “dergilerde kalan şiirleri” gibi başlıklarla bunlara herhangi bir katkıda bulunulmadı ki ben bu tavrı şairin yaşarken ve bizzat eserini kendi tamamlamış olması bakımından olumlu buluyorum. Ama bu tür katkılar şairin poetika- sını olumsuz etkilese de ölümden sonra okur ilgisini sürdürmek açısından yeni yayınların etkili olduğunu biliyoruz.

Bestelenen şiirlerin etkisi ise hâlâ sürüyor. Ti- mur Selçuk’un besteleyip seslendirdiği Karanti- nalı Despina, Ergüder Yoldaş’ın bestesi Sultan-ı Yegâh, Vedat Sakman’ın Ayrılık Sevdaya Dahil, Ahmet Kaya’nın Mahur Beste’si ilk akla gelen- ler. Ahmet Kaya bir albüm dolduracak kadar beste yapmış. Benim tespit edebildiğim 17 beste var, Attilâ İlhan’ın şiirlerinden yapılmış. Mutla- ka daha fazladır. Bu bestelerin önemli bölümü halen dinleniyor, dillerde. Bu durum da şairin şiirlerinin alımlanmasında önemli bir etken.

Kendine, yazdıklarına ilgiyi hep besledi dedim.

Attilâ İlhan, şiirlerinin kendi istediği biçimde anlaşılması için de çaba gösterdi. Eleştirmen- lerin şiirini konumlandırmasını beklemedi, belki de istemedi. Şiir anlayışını her platformda anlattı, tartıştı, azimle kendine Türk Şiiri içinde müstesna bir yer açtı. Sonradan kitaplarda top- ladığı şiir hakkındaki yazıları ve söyleşileriyle yetinmedi, her şiir kitabının arkasına “Meraklısı İçin Notlar”, “Meraklısı İçin Ekler” koyarak şiirlerini ne amaçla, nasıl yazdığını, kastının ne olduğunu açıkladı.

Şairin ölümü ve ölümünden sonraki katkı- lar da geçtikten sonra şiirle baş başa kalıyoruz.

Bu noktadan sonra şiirler şairi yaşatıyor ki olması gereken de budur. Attilâ İlhan’a okur ilgisinin arttığını, yeni kuşaklardan okurların da şiirlerini okuduğunu kitaplarının baskı sayılarından çıkarmak mümkün. Kitapları sık sık yeniden baskı yapıyor, hızlıca tükeniyor.

Bu da günümüz okurunda şiirlerinin karşılık bulduğunun önemli bir göstergesidir.

Attilâ İlhan, benim tüm eserlerini okuduğum bir şair ve yazar. Şiirlerini sevmiş, şiir üzerine tezlerinin tartışılmasını gerekli görmüşümdür.

Hakkında birçok yazı da yazdım. Konuşmalar yaptım. Attilâ İlhan şiirini en derli toplu değerlendirmem Şiir Ustalardan Öğrenilir (2006) kitabımda da yer alan 1995’te yayım- lanmış olan “Attilâ İlhan Şiirinde Bileşimler”

başlıklı yazımdır. Pendik’teki bu buluşmada 26 yıl sonra Attilâ İlhan şiirlerine tekrar bak- mayı deneyeceğim.

A

(7)

ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI 07

“Yerli ve avangart olmak Attilâ İlhan’da iki burcun kavramlaştırılmış hâli gibidir.”

Yerli ve Avangart Olarak

Attilâ İlhan

ttilâ İlhan şair olarak ilk kez 1940’lı yılların edebiyat ortamında gözükür. 1925 doğumlu olduğuna göre pek gençtir. Bu genç şair aynı zamanda sosyalisttir.

1946 yılında CHP’nin açtığı şiir yarışmasına edebiyat öğretmeni amcasının zorlamasıyla -çünkü CHP’ye karşı bir siyaset gütmektedir- katılması politikaya bulaştığını da gösterir.

Yarışmaya katılmadaki gönülsüzlüğü ve anlı şanlı isimlerden oluşan bir jüri tarafından ödüle değer görülmesi (İkincilik Ödülü), onun düşünce adamı ve şair yönlerinin (tarihte tespit edebildiğimiz) ilk tezahürüdür.

Siyasal olarak tavırlı ve üstün bir şair! Attilâ İlhan bu iki burcu hep taşımıştır. Bu iki burçta ışımıştır. Siyasal tavır bahsinde düşünce ve kültür insanıdır, şairlikte estettir.

Yerli ve avangart olmak onda bu iki burcun bir başka kavramlaştırılmış hali gibidir. Bu denkle- min, oluşturulması bir yana, taşınması zordur.

Haddizatında yerlilik ve avangartlık birbirini nakzeder.

Şöyle bakalım: avangart, toplumla mesa- fesini açmak zorundadır; geleneğe karşı da başkaldırmalıdır. Yerlilik durumunda böyle bir olumsuzlama yoktur. Bir barışıklık vardır hatta. Lakin yorum, kendini gerçekleştirme, yenilenme bilinci gibi dinamiklerle derecesi ayarlanan bir barışıklıktır bu. Aksi halde mitik muhafazakârlığa, folklora bakan bir düşünsel tavır, bir kültürel iddia olarak kalır.

Sanatçı bakımından hem avangartlıkta hem yerlilikte geçerli olan bir bağlantı (ya da bir köprü) vardır; o da modernistliktir. Attilâ İlhan’ın modernistliği toplumcu gerçekçilik ekseninde bir modernistlik olduğundan yerlilik düzleminden kopmamış ve yine bu halde avan- gartlığa uzanabilmiştir.

Şöyle diyor: “En basit ve en genel şekliyle toplumsal gerçekçiliği Son Havadis’te tanım- lamıştım. Olduğu gibi aktarıyorum: toplumsal gerçekçilik, ülkemizin ve ulusumuzun bütün sorunlarını, toplumsal ve tarihsel bir görüş açısından bilimsel olarak görüp en uygun ve en yeni estetik biçimler içerisinde yansıtmaya çalışan, bir sanat yöntemidir.”

Yine de sormak gerekir: Attilâ İlhan ne kadar yerli (nasıl yerli), ne kadar (nasıl) avangarttır?

Ölçüler, şekiller ne olursa olsun o dinamik ya- bancılaşmasına Osmanlı-Türk kültürü harmanı- nı katmış önemli bir değerdir. Değerimizdir.

A

Adnan Özer

(8)

08 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

ttilâ İlhan şiirine dair en önemli özelliğin şiir kişisi yani kahraman oluşturma gücü olduğu söylenebilir. Bu bir yönüyle anti kahraman tipidir. Yani aslında başarısıyla değil, başarısızlığıyla görülür. En meşhur şiirleri olan;

Pia, Üçüncü Şahsın Şiiri, Cinayet Saati, Tut ki Gecedir, Yağmur Kaçağı, Yangın Gecesi, Böyle Bir Sevmek, Aysel Git Başımdan, Böyle Bir Sevmek, Bela Çiçeği, Sisler Bulvarı’nda bu yenilmiş ve aşkından vazgeçmiş anti kahraman şiir kişisi rahatlıkla görülür. Şiirlerinde genel olarak birinci tekil şahıs kullandığı için de okur açısından bu kişi kendisiyle çokça karıştırılabilir.

Bunların büyük çoğunluğunda ayrılığa, vazge- çişe sebep olarak kahramanın devrim için, dava için, mücadele için mecbur kaldığı bir durum sezilir.

Bu konu üzerinde neden bu kadar duruyorum?

Çünkü -bence- şiir şairin hayatına, hayatı da şii- rine dahildir. Kurgusal olduğunu düşündüğümüz pek çok şeyi yaşamış olduğunu varsayabiliriz.

Ne demek istiyorum? Öyle bir şiir kişisi oluştu- rur ve yaşatır ki o şiir kişisinin şiiri yazan şair ol- duğunu düşünmememiz için hiçbir sebep yoktur.

Pekala bu mücadeleyi veren, seven, terkedilen, unutulan kendisidir. Yani oluşturduğu kişi ile şairi arasında bir geçişkenlikten bahsedebiliriz.

Bu bizi nereye götürür? Şairin şiirinde yapmak istediği şeyi anlamamıza götürür. Attilâ İlhan, şiirinde olduğu gibi romanlarında, düşünce yazı- larında, diğer yazılarında sürekli olarak toplumu, onu biçimlendirecek olan düşünceyi, karşı olu- nacak şeyi öne almıştır. Bu tavrını daha somut olarak görebilmek için sanırım yazma dönemine bakmamız bize yardımcı olacaktır.

İlk şiirleri 1940 sonlarına doğru üniversite döneminde yayınlanır. Ancak bu onun şiirle ilk irtibatı değildir. Yukarıda belirttiğim gibi Nazım Hikmet ve şiiri çok daha erken dönem- lerinde onun dünyasına girmiştir. Şiir anlayışı olarak Nazım’dan etkilenmesi yanı sıra fikir ve tavır olarak da Nazım’dan etkilenir. Bu etkiyi ilk kitabı Duvar’dan itibaren görürüz.

Nazım Hikmet şiirinden şekil ve ses olarak etkilendiğini söyleyebiliriz. Tek kaynağı bu değildir, ses için divan şiirinden de yararlanır.

1940’lı yıllar dönem olarak tek parti dönemi ve modernleşmeye çalışan Türkiye’nin ilk adımlarının atıldığı yıllardır. Elbet Türkiye’nin modernleşme çabaları çok daha öncelere dayanır; ancak gelişen teknoloji, sanayileşme, kentleşme, göçler modernleşme çabalarında yeni bir dönem gibidir. Elbet bu çabaların şiir üzerinde de görünür etkileri mevcuttur. Cum- huriyet dönemi için Milli Edebiyat anlayışıyla başlayan şiirde modernleşme, Beş Hececiler, Serbest Şiir ve Toplumcu Şiir, Saf Şiir, Yedi Meşaleciler, Garip Akımı, Maviciler, Hisarcılar, İkinci Yeni gibi grupların ve anlayışların doğ- masına vesile olmuştur. Attilâ İlhan bu noktada Toplumcu Şiir anlayışı içinde, Nazım etkisinde ilk eserlerini vermiştir. İlerleyen dönemlerinde bu anlayışı savunmak diğer oluşumlara karşı çıkmak olarak görülür Attilâ İlhan’da. Özellikle Garip (Birinci Yeni) ve İkinci Yeni’ye karşı bu karşı çıkma tutumu görülür. Mavi Dergisi şairleri olarak -başta Attilâ İlhan- bu karşı çıkışı sistematik bir biçimde yapmaya çalışır. Yakın dönemde Hisar Dergisi şairleri de yine özellikle Garip şairlerine şiir anlayışları üzerinden karşı çıkışta bulunmuştur.

Oluşan bu akımların, şiir anlayışlarının elbet felsefi, siyasi arka planları da mevcuttur.

Her grup ya da akım için diyebiliriz ki yazı, özellikle şiir bu fikirlerin sunum alanını oluşturur. Attilâ İlhan için de bunu söylemek yanlış olmayacaktır. Toplumcu Gerçekçi Şiirin hemen bütün diğer şairleri gibi o da Marksist bir söylem içindedir. Ancak bu anlayışı ilerle- yen dönemlerinde daha milliyetçi bir anlayışa yaklaşıp ulusal bir bakış açısına evrilir.

Kendince oluşturduğu aydın karakteri ithal bir aydın değildir. Milliyetçiliği ırk temelinde görmeyen, ulusal kavramı üzerinden anlayan günümüz tabiriyle yerli bir aydın karakteri sunar. Bu düşünce yapısı içinde elbette fikir olarak karşı çıktığı görüşlerin temsilcisi olan şairlere de karşı çıkışlarını yapar. Özellikle Garip ve hemen ardından gelen İkinci Yeni şairleri Attilâ İlhan’ın hedefindedir. Hem fikir olarak hem de şiir anlayışları açısından kesin- likle uyuşmazlar. Bunda sebep; Garip akımı- nın dilde getirdiği yenilik, günlük dil, sokak

dili yanı sıra konu olarak da siyasetten uzak, toplumu ilgilendirmeyen konulara yönelmiş olmalarıdır. İlhan’ın İkinci Yeni şiiri için eleş- tirileri ise şairlerinin farklı şiir anlayışlarına sahip olmaları, şiir konusu olarak bazılarının anlamsızlığı seçmiş olmaları ya da anlamı dışlamış olmaları, dili anlaşılmaz bir noktaya çekmiş olmaları görülebilir. İkinci Yeni’nin anlamdan ve toplumsal olandan uzaklaşmış olması, Attilâ İlhan için kabul edilebilir birşey değildir.

Bütün bunlara baktığımızda sanırım Attilâ İlhan’a göre şiirin işlevi kolaylıkla anlaşılacak- tır. İlhan’a göre şair görevli biridir. Aydın/ente- lektüel/mütefekkir olmak zorundadır. Topluma yön verecek fikirleriyle, görüşleriyle, tavrıyla ve eseriyle önde olması gerekendir şair. Halka, bir anlamda, değerli olanı söylemeye çalışır.

Aynayla, cımbızla uğraşacak vakti yoktur onun, bir an önce harekete geçmelidir. Değerli olandan sapmamalı, hiçbir şey için yolundan dönmemelidir. Buna aşk da dahil…

A

“İlhan’a göre şair görevli biridir.

Aydın/entelektüel/

mütefekkir olmak zorundadır.

Topluma yön

verecek fikirleriyle, görüşleriyle,

tavrıyla ve eseriyle önde olması

gerekendir şair.”

Attilâ İlhan’da Şiirin İşlevi

Şafak Çelik

(9)

ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI 09

ben sana mecburum

ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski istanbul mudur karanlıkta bulutlar parçalanıyor sokak lambaları birden yanıyor kaldırımlarda yağmur kokusu ben sana mecburum sen yoksun

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir akşam üstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor

ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun

belki haziran’da mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden belki yeşilköy’de uçağa biniyorsun bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor belki körsün kırılmışsın telâş içindesin kötü rüzgâr saçlarını götürüyor ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem sus deyip adınla başlıyorum içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin

belma sebil

seni ben kallavi sokağı’nda gördüm sen beni görmedin görmedin kapıları çaldım adını sordum söylemediler öğrenemedim

seni ben kallavi sokağı’nda gördüm bir daha görmedim bilmedim belma sebil adını yakıştırdım aklıma geldikçe her sefer gözlerinin mavisini bitirdim saçlarının siyahına başladım kallavi sokağı’nda güvercinler benim karanlık istanbul’um bir esnaf kahvesine oturdum belma sebil ya geçti ya geçer rüzgarını içime doldururum kallavi sokağı’nda güvercinler bunca yıl sönmemiş umudum nisan değilse mayıs

perşembe değilse pazar ben belma sebil’i bulurum

lili marlen

akşam olur

mektuplar hasretlik söyler

zagrep radyosunda lili marlen türküsü siperden sipere ateş tokuşturanlar karanlıkta dem çeken

ishak kuşu

bu civarlarda benim bir cennetmekânım olacak

aslan sıfatlı johnny hisarboylu silahşör arkasında mısır el kahire

ehramlar cana can katan nil cüzzamlı dilenci trahomlu insan sağında mavi gözlü dilber akdeniz solunda çöl

ve balta girmemiş orman biz dünyalılar yemin içtik imanımız var

hürriyet için hürriyet aşkına

savulacak dönem savulacak düşman dehrin cefasını çektik

safasını süreceğiz biz sudanlılar

kıbleye karşı namaza duranlar

aragon’dan bıçak gibi çekilmiş yedi mısra sidney’den bir muhalif rüzgâr

akşam olur

mektuplar hasretlik söyler

zagrep radyosu’nda lili marlen türküsü dost ağlar karanfilim dost ağlar

marş söylemeden ölmek bize yakışmaz ve biz yine yıldızlara bakarız

ve yine yıldızlar bize bakar duadır

güneşbaht olasın civan oğlum

hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin

(10)

10 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

Ankara Mesajları

VEFATININ ARDINDAN…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan

“Edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden Attilâ İlhan’ın vefatından büyük üzüntü duydum. Kaleme aldığı şiir, roman ve denemeleriyle

büyük bir okuyucu kitlesine sahip olan Attilâ İlhan, bıraktığı eserle- riyle sevenlerinin kalbinde yaşamaya devam edecektir

. Değerli Şair ve Yazar Attilâ İlhan’a Allah’tan rahmet, edebiyat ve basın camiamı- za başsağlığı dilerim.”

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal

“80 yaşında yaşamını yitiren Attilâ İlhan, yaklaşık 60 yıldır edebiyat, fikir, yorum dünyamızın, radyolarımızın, televizyonlarımızın, gazetelerimizin önde gelen seçkin ve saygın isimlerinden biriydi. Attilâ İlhan’ın yaşamı mücadeleler, dersler, özveriler ve kararlılıklarla doludur. İlhan’ın kaybı yazın, kültür, sanat, düşün ve medya dünyası için çok büyük bir eksiklik, büyük bir boş- luktur. Kaybından her zaman büyük üzüntü duyacağımız Attilâ İlhan’a rahmet, kıymetli ailesine, edebiyat, fikir ve yayın dünyasına sabır ile başsağlığı diliyorum.”

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar

“Günümüzün çok değerli dü- şünürü, tarihi doğru süzerek ulusçuluğuna yansıtan değer- li yazar ve şair Sayın Attilâ İlhan’ın vefatı hepimizi derinden üzmüştür. Atatürk düşüncelerini özümseyerek aydın kimliği ve fikriyatıyla Türk halkına ışık olan Attilâ İlhan, yazdığı birçok kitap ve

şiirle tarihimizdeki mümtaz yerini almıştır. Türk edebi- yatına kazandırdığı sayısız eserleri Sayın Attilâ İlhan’ı gelecek nesillere taşıyacak ve içimizde yaşayacak.”

9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demir

“Ayrılık düştü araya el Hicrana düştük bugün Elde var hüzün.Evet

Seçkin şair ve yazar, değerli yazar aziz dostum Attilâ İlhan’ı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Ruhu şad olsun. Onu hep sevgiyle anacağız.”

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu

“Türk milleti idealist ve büyük bir insanını kaybetmiştir. Ancak eserleriyle ve milletimize

yaptığı büyük hizmetlerle, gelecek nesiller onu fikirleriyle yaşatacaktır. Büyük bir şair, yazar

ve düşünür olan milli bilinç ve direnciyle mil - letimize, milli heyecan veren saygıdeğer

Attilâ İlhan’a Allah’tan rahmet, ailesine, dostlarına

ve aziz Türk milletine başsağlığı diliyorum.”

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç

“Şair, romancı ve gazeteci kimliğinin yanı sıra deneme, eleştiri ve senaryo yazarı olarak ortaya koyduğu başarılı eserleriyle Cumhuriyet sonrası

Türk edebiyatında kendine özgü bir yer edinen ve yazılarıyla topluma ayna tutan

Attilâ İlhan, ülkemizin yetiştirdiği ender aydınlardan biriydi. Ger çek bir edebiyat ve kültür adamı olan -

Attilâ İlhan’ın şiirleri ve romanlarıyla yaşamaya devam edeceğini ve

Türk hal- kının gönlündeki müstesna yeri koruyarak daima saygıyla anılacaktır. Bu düşüncelerle edebiyat, sanat ve basın dünya- mızın saygın ismi merhum

Attilâ İlhan’a Allah’tan rahmet, sevenlerine ve edebiyat camiasına başsağlığı diliyorum.”

Son İmza Günü

(11)

ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI 11

V efatı Üzerine Gazete Haberleri

(12)

12 ATTİLÂ İLHAN . PENDİK BELEDİYESİ ÖZEL BASKI

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sebeple bu araştırmada göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran hastaların influenza aşısı ile Erkek hastaların iş yerinin aşı kampanyası ile aşılanma

vHastalıkların hemen hemen hepsi canlıda anatomik bir oluşumda şekillenerek, bir veya bir çok organa etki yapar, tanının doğru konabilmesi, sağaltımın

Bu makalede taşıyıcı sistemi perde çerçevelerden oluşan yapıların periyotlarının tayini için kullanılan sürekli sistem hesap modelinin kesin yöntemlere

şılık, bizim plakların kalınlıkları en ve boylarına nazaran çok ince yapılmakta ve gerekli dozlarda ve basınçta imal edil- mediklerinden yukarıda söylediğimiz arı-

«Peugeot» binası Uluslararası Proje yarış- masına iki meslektaşıyla katılmış, ve 82 katlı (245 mt.) gökdelen projesi mansiyon kazanmıştır.. Bu arada yine, Otto Glaus

Sintigrafi sonuçları normal ve anormal olan bölgeler için darlık dereceleri arasında fark bu- lunmazken , FFRMYO değerleri istatis tiksel olarak an-. lamlı o lan bir

1959’da yap›lan hesaplara göre birbirlerine 2 milyon ›fl›ky›l›ndan daha faz- la uzakl›kta bulunan iki gökada, günümüzden 4 milyar y›l sonra birbirlerinin

Gözü, haritanın sokakları üzerinde ilerleyip kendisine yol gösteren mavi yuvarlakta; aklı, dosyayı teslim aldıktan sonra gideceği doktorda olduğu için adımlarından