• Sonuç bulunamadı

Antalya Pamfilya nın en son kurulan kentidir. M.Ö. 190 yılındaki Magnesia Savaşı galipleri olan Roma-Bergama Birliği ile mağlup Seleukoslar arasında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Antalya Pamfilya nın en son kurulan kentidir. M.Ö. 190 yılındaki Magnesia Savaşı galipleri olan Roma-Bergama Birliği ile mağlup Seleukoslar arasında"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

Antalya

Pamfilya’nın en son kurulan kentidir. M.Ö. 190 yılındaki Magnesia Savaşı galipleri olan Roma-Bergama Birliği ile mağlup Seleukoslar arasında yapılan antlaşmaya göre bölgedeki kentlerle teslim koşullarını görüşmek üzere, Romalı Komutan Manlius Vulso yanında Bergama Kralı II. Eumenes’in, ileride II.

Attalos olarak Bergama tahtına geçecek olan kardeşi olduğu halde bölgeye geldi. Galiplerin temel amacı Akdeniz’in gözde limanı Side’yi ele geçirmekti, bu gerçekleşmedi. II. Attalos M.Ö. 159’da Bergama Kralı olunca, ele geçiremediği için hayıflandığı Side’nin yerine bir liman kenti kurmaya karar verdi. Ve su kaynağı bol, limanı kum tutmayan, rüzgâra kapalı bugünkü Antalya’da karar kıldı. Kente Attalos’un adından, Attaleia adı verildi. Çevresi çok geçmeden surla çevrilen liman kenti Attaleia hızla gelişti.

Kuruluş ve sonrasına ait eserlerin tamamı limanı kuşatan surların içindedir. Daha sonraki devirlerde sur dışına taşan kentte, kuruluşundan günümüze Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait, önemli bölümü kullanılır durumda olan çok sayıda özgün eser, günümüzde de varlığını sürdürmektedir.

Antalya Müzesi, sahip olduğu açık ve kapalı sergi alanlarında, yüzbinlerce yıl öncesine ait mağara çağı buluntularından başlayarak, bölgede gelmiş geçmiş tüm uygarlıklara ait eserlerin sergilendiği, dünyanın sayılı müzelerinden biridir.

(4)

Pamfilya

Antalya Körfezi’nin doğu kıyısı boyunca, uzunluğu yüz kilometreyi aşan, genişliği 40 km bulan alüvyon ova Antik Çağ’da Pamfilya olarak anılmıştır.

Hemen kuzeyinde yükselen Toros Dağları’na sonbahar ve kış boyunca düşen yağışların beslediği çok sayıda akarsuyun suladığı bu verimli düzlük alan, tarihin her devrinde göç alan bir bölge olarak tanınmıştır.

Adını da bu özelliğinden alır: “Pamfilya:

Her obadan / yerden gelenlerin yurdu.”

Bugün Antalya Körfez çevresi olarak bilinen bölge, Antik Çağ’da Antalya Körfezi Pamfilya Körfezi olarak da anılmıştır.

Bu yüzden körfezin batı kıyısında Likya olarak bilinen yarımadanın sınırları içinde olsa da Phaselis’in bir Pamfilya kenti olduğunu savlayan görüşler vardır.

(5)

Perge

Perge, Antalya’ya en yakın Pamfilya kentidir. Antikçağın saygın tanrıçası Artemis’in kült merkezlerinden biri olan Perge, Kestros (Aksu) Irmağı bağlantısıyla denizle ulaşım sağlıyordu. Kutsal Kitap, ilk misyon yolculuğuna çıkan Aziz Paulos ve arkadaşlarının “Paphos’tan (Güney Kıbrıs) yelken açıp, Pamfilya’nın Perge kentine geldiklerini” haber vermektedir.

Bu ifade, kentin denizle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Perge’nin doğu surlarından Kestros Irmağı’na açılan kapının Liman Kapısı adıyla anılması, teknelerin ırmak yoluyla kentin yakınlarına kadar ulaşabildiklerini göstermektedir. M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliği altına giren Perge, 4. yüzyıl sonlarına doğru Büyük İskender tarafından ele geçirildi. Kent, M.Ö. 2. yüzyıl başlarında Roma ve bağlaşığı olan Bergama’nın egemenliğine girdi.. Anadolu’nun önemli arkeolojik değerlerinden biri olan Perge’de, yarım asrı aşan zaman içinde ortaya çıkarılan kent yapıları, olağandışı bir yerleşim alanının varlığını ortaya koymaktadır.

(6)

Selge (Zerk)

Side’nin kuzeybatısında, Eurymedon (Köprüçay) Irmağı’nın batı yükseğinde yer alan Pisidya kenti Selge, Pisidya’nın diğer kentlerinin aksine ana yolların üzerinde değildir. Kentin bu özelliği bölgenin yaşadığı önemli istilalardan zarar görmemesini sağlamıştır. Kaynaklar, Selgelilerin, bölgeye yaptığı sefer sırasında İskender’e kılavuzluk yaparak dostluğunu kazandığını yazar. Selge’nin, Eurymedon Irmağı’nın doğu kıyısındaki liman kenti Side’ye ulaşımını sağlayan Roma köprüleri olan, Oluk Köprü ve ırmağın batısındaki geçilemez derecede derin ve sarp Gökçesu kanyonu üzerindeki Büğrüm Köprü’den sonra kuzeye tırmanan, olağanüstü büyüklükteki taş bloklarla inşa edilmiş antik yol, günümüz karayoluna eşlik eder. Kalıntılar, üç ayrı tepe üzerinde kurulu kentin çok sayıda kulenin yer aldığı bir surla çevrili olduğunu göstermektedir.

Oturma sıralarının önemli bir bölümü kayaya oyulmuş tiyatro, stadion, agora, sarnıçlar ve diğer kalıntıların yer aldığı üç tepenin tam ortasında yer alan stoa ve nekropol alanı görülebilecek yerler arasındadır.

(7)

Side

Sidetüm Akdeniz’in en önemli liman kentidir. Alçak bir yarımada üzerinde kurulmuş olan Side’de görkemli tiyatro, agora, anıtsal çeşme, bugün müze olarak kullanılan hamam, sur duvarları ve sütunlu cadde varlığını bugün de korumaktadır. Yarımadanın güneydoğu ucunda yer alan, çevre düzenlemesi ve birkaç sütunu ayağa kaldırarak restore edilen Apollon Tapınağı çeşitli anma etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır. Side, M.Ö. 4. yüzyılın ikinci yarısında bölgede görünen Büyük İskender’e savaşsız teslim olan kentler arasındadır. Sideliler, ünlü Hannibal’in, M.Ö. 190’lı yılların başlarında Romalılar adına savaşan Rodoslulara karşı Side önlerinde yaptığı ve kaybettiği deniz savaşını da görmüştü.

Kentin iki ucunda uzanan kıyı boyunca dizili konaklama tesisleri, alışveriş merkezleri, eğlence yerleri, her türlü spora olanak veren doğal çevresi, canlı sosyal yaşamı ve gezilip görülmesi gereken doğal ve tarihi çevresiyle, her gelir grubundan turistin tercih ettiği bir tatil beldesidir. Bir Roma hamamından dönüştürülen müzesinde, bölgede bulunan eserler sergilenmektedir.

(8)

Aspendos

Pamfilya’nın önemli akarsularından bir olan Eurymedon (Köprüçay) Irmağı’nın, dağlardan kurtulup ovaya indiği yerde; ırmağın batı kıyısında kurulmuştur. Anadolu’da, M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında başlayıp, 4. yüzyıl sonlarına dek süren Pers işgali 5. yüzyıl ortalarına doğru zayıflamaya başlar. Persler donanmalarını Aspendos önlerinden geçerek birkaç kilometre ötede denize dökülen Eurymedon Irmağı’nın ağzında topladıkları bir sırada, Atina önderliğinde kurulan Deniz Birliği donanmasının baskınına uğramıştı. Tarihe Eurymedon Savaşı olarak geçecek olan bu deniz ve sonrasında karada süren savaşta Persler, Kimon komutasındaki Birlik donanmasına yenildiler. Persler, sığındıkları Aspendos önlerinde yapılan kara savaşını da kaybedeceklerdi. Büyük İskender, Likya üzerinden girdiği Pamfilya’da önceden dostluğunu kazanmış olan Perge’ye, ardından adının “at yetiştiriciliği” ile ilişkili olduğu savlanan Aspendos önlerine geldi.

Kaynaklar, İskender’in, kenti gümüş cinsinden para ve at vergisine bağladığını yazar.

Eurymedon Irmağı’nın doğu kıyısındaki Çakış köyü çevresinde, Türklerin “cirit” adını verdiği atlı spor oyununun oynandığı, “Cirit Alanı”

adıyla anılan bir alan vardır. Bu yer adı, Antikçağda var olduğu bilinen at

yetiştiriciliğinin, bölgede daha sonraki çağlarda yaşayan sakinleri tarafından da devam

ettirildiğini göstermektedir.

Side ve Perge sahilindeki turistik tesislere yakınlığı, çevresindeki turistik amaçlı alışveriş merkezlerinin yer alması, kuzeydeki dağlardan doğan Eurymedon Irmağı’nın başta rafting olmak üzere her türlü doğa sporu ve kamp olanakları sunan, Milli Park statüsündeki vadileri, Aspendos ve çevresini bölgede en çok ziyaret edilen yerler arasına girmiştir.

(9)

Termessos

aslında bir Pisidya kenti olsa da tarihin en eski çağlardan beri, Antalya yöresi üretim ve yaşam havzası içindedir. Antalya’nın otuz kilometre kuzey batısında, iki kaya kütlesi arasında kurulmuş olan Termessos, Büyük İskender’e teslim olmamasıyla ünlüdür. Kurulduğu yerin zor ulaşılır olması yüzünden, günümüze büyük yıkım görmeden Termessos’taki kalıntılar, yüksek bir ekonomik güce sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Kentin olağanüstü varsıllığında, Pamfilya limanlarını Batı Anadolu’ya, Efes’e bağlayan başta Yenice Boğazı Yolu olmak üzere, antik yollardan sağlanan gelirin büyük payı vardır. Bu yolun izleri, kentin kuzeyindeki düzlükte sınırlı de olsa varlığını korumaktadır.

Antikçağ tarihçisi Arrianos kentin olağanüstü sarp coğrafyasını ve yol ile ilişkisini şöyle yazar: “Yerleşme çok yüksekteydi ve her yanda sarp uçurumlarla çevrelenmişti, boğazdan gelen yol da zorludur. Dağ kentten başlayarak yola kadar alçalır. İki yol üzerinde bir geçit oluştururlar, öyle ki savunmadaki bir avuç asker bile, içeriye girilmesini engelleyebilir.” Termessos, tarihte ender rastlanan bir olayın geçtiği yer olmasıyla da ünlüdür: İskender’in ölümünden sonra, İskender’in üvey kardeşi olan ve Anadolu’yu ele geçirmeye çalışan Antigonos ile komutan Alketas arasında çıkan savaşta Alketas yenilir ve Termessos’a sığınır. Kentin yaşlıları, Alketas’ın Antigonos’a “teslim edilmesi gerektiğini” söylerken, gençler “sığınmış birinin teslim edilemeyeceğini” söyleyerek karşı çıkarlar. Antigonos ile gizlice anlaşan yaşlılar, gençleri hileyle kentten uzaklaştırır. Gençlerin desteğinden yoksun kalan Alketas intihar eder. Cesedi Antigonos’a teslim edilir.

Talihsiz Alketas’a ait mezar, Termessos’un en çok ziyaret edilen yerleri arasındadır. Surlar, agora, tiyatro, odeon, tapınaklar, sarnıçlar, gimnasyum ve çok sayıda lahit kalıntısı ile gerçek bir açık hava müzesi durumunda olan Termessos, salt Antalya çevresinde konaklayan turist gruplarının değil, Anadolu’yu kapsayan tur programlarının da önemli duraklarından biridir.

(10)

Alanya

’nın üzerinde kurulduğu, ele geçirilmesi zor kayalık yarımada, Antikçağ’da, Doğu Akdeniz’de var olduğu bilinen birçok korsan kentinin en ünlüsüydü. M.Ö. 2. yüzyılda, Tryphon adlı korsan, ele geçirilmesi olanaksız olan bu kaya kütlesinin üzerine, girilmesi olanaksız bir kale inşa ettirerek bir üs ve sığınak haline getirdi. Bölge, korsan egemenliğinden Roma döneminde, ünlü komutan Pompeius tarafından kurtarılacak ve çekirdeği Tryphon tarafından inşa edilen, ancak daha sonraki korsan liderlerce genişletilen kale yerle bir edilecektir. Korakesion, Roma ve daha sonra Bizans egemenliğinin ardından, 1221 yılında Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir. Bu tarihten sonra, kenti fetheden Alâeddin Keykubat’ın adıyla, yani Alâiye olarak anılacak ve Selçuklu sultanlarının kışlık başkenti olarak kullanılacaktır.

Aynı yüzyıl içinde Karamanoğlu Beyliği’nin egemenliğine girecek olan Alâiye ve çevresi, 15. yüzyılın sonlarında Osmanlılar tarafından ele geçirilecek ve Cumhuriyet’e kadar öyle kalacaktır. Alanya, sahip olduğu derin tarih ve doğal çevre sayesinde, sadece Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında değil, tüm Akdeniz’de önemli bir turizm merkezi haline gelmiştir.

Olağandışı görünümü ve çekim merkezi olan Alanya Kalesi, tarihe iz bırakmış olaylara ev sahipliği yapmış olan antik kentleri, zengin müzesi, deniz ve kara mağaraları, temiz kumsalları ve her türlü doğa

etkinliğine olanak veren arka plandaki dağ coğrafyası, doğal çevre içinde hizmet veren restoranların

sıralandığı akarsu vadileri. Olağanüstü manzaralı yollarla ulaşılan yaylalar, yüksek dağ gölleri, üzerlerinden yaz/kış kar eksik olmayan zirveler.

Çevresindeki çok sayıda ören yerinde bulunan eserlerin sergilendiği Alanya Müzesi, yörenin ilginç geçmişini bir tarih şeridi titizliği ile gözler önüne seriyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

Avrupa’da daha önce merkezi krallıklar vardı, bunlar ortadan kalktıkça, çok parçalı iktidar ortaya çıktı.. Çok parçalı iktidar birçok kralın olması

İznik’in içinde bulunduğu ova iktisadi açıdan çok verimli topraklara sahiptir. Bu bağ ve bahçelerin su ihtiyacının büyük bir bölümü ise İznik

Hamamın giriş yolu batıdan olup, yedi metre genişliğinde, alt kısmı kanallı, üstü taş levhalarla örtülmüş, her iki tarafı sü- tunlarla süslü, deniz surlarına kadar

Fatımîler Batı Akdeniz’de hakimiyeti tesis etmek amacıyla Sicilya ve Güney İtalya’da Doğu Roma İmparatorluğu ile mücadele ederken doğuda Mısır gibi stratejik

Sulla’nın MÖ 78 yılında ölümünden sonra consul olan Lepidus, Sulla’ya ve O’nun baskıcı yönetimine karşı gelmiştir. Roma halkına hitap ederek özgürlüklerine

Fatımîler Batı Akdeniz’de hakimiyeti tesis etmek amacıyla Sicilya ve Güney İtalya’da Doğu Roma İmparatorluğu ile mücadele ederken doğuda Mısır gibi stratejik

Nitekim kısa bir süre sonra, MÖ 129 yılında kurulan Asia Eyaleti’yle (Provincia Asia) Roma, bölge egemenliği açısından önemli bir diplomatik ve idari iler-

dönüleceğine olan umuttur. Görüldüğü üzere Karaca’nın Kara Başı adlı öyküde böyle bir umuda rastlanmaz, ancak “Gözlerine Gün Düşüyor” ve “Sılaya