• Sonuç bulunamadı

lo HACILAR SEMPOZYUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "lo HACILAR SEMPOZYUMU"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

lo· HACILAR SEMPOZYUMU

11-13 MAYIS 2007

Yayına Hazırlayanlar:

Prof. Dr. Mustafa Argunşah

Prof. Dr. İsmail Görkem Dr. Bayram Durbilmez

(2)

HACILAR BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI NO: 2

1. Hacılar Sempozyumu

© Hacılar Belediyesi

ISBN: 978-9944-0416-0-7 İlk Basım: Mart 2008

Yayına Hazırlayanlar

Prof. Dr. Mustafa Argunşah Prof. Dr. İsmail Görkem Dr. Bayram Durbilmez

Kapak Fotoğrafı: Ali Fuat Altın Kapak Tasarımı: Deniz Doğan

Baskı Öncesi Hazırlık: Bilge Grafik (352) 232 29 05 Baskı: Orka Matbaası/ (352) 322 17 00

Hacılar Belediye Başkanlığı 38210 Hacılar/KAYSERİ Tel: 0-352-442 12 25-44215 11 Faks: 0-352-44210 04

e-mail: baskan@hacilar.bel.tr, hacilarbeld@hotmail.com, rkahraman@hacilar.bel.tr

(3)

HACIIAR İNSANININ TİCARET VE SANAYİDEKİ BAŞARISINDA DİNİ DEGERLERİN ÖNEMİ

TAKDİM

Mustafa BAKTIR

Prof. Dr. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Hacılar'ın özellikle iktisadl ve sosyal açıdan dünü ve bugünü ile ilgili bazı dü-

şüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hacılarla ilgili elli yıllık gözlemlerimizin bir kısmını hatıra, bir kısmını da ilmi ve sosyal tespitler şeklinde sizlere takdim ede- ceğim. İçinizden bunların burada söylenmesine gerek var mıydı? diyenler olabilir.

Ancak, gençlerimizin Hacılar insanının nerelerden geldiğini de çok iyi bilmesi gere- kir. Geçmişi unutanlar, geleceği sağlam temeller üzerine oturtamazlar. Bizim kuşak

bu gürıleri bizzat yaşadık ve buralardan bir yerlere geldik. Yeni nesle meşhur Alman hukukçu Prof. Dr. E. Hirş'in ifadesi ile "geldiğin yeri unutma" diyoruz. Ticari sahada

olduğu gibi tahsil sahasında da çok başarılı insanlarımız yetişmiştir. Bu insanlarımız,

geldikleri yerleri unutmamışlardır. Nitekim maddi ve maneyi eserleri ve yaptıkları hiz- metleri ile bunları görüyoruz. Bizden sonra geleceklerin daha ileriye gidebilmesi için

geçmişin çok iyi bilinmesi ve toplum olarak bizi ayakta tutan değerlerin korunması

gerekir. Biz bu tebliğimizde biraz liatıra, biraz da ilmi tahlillerle bazı hatırlatmalarda

bulunmaya gayret edeceğiz. .

1- SANAYİLEŞME ÖNCESİ HACILAR'DA İKTİSADI HAYAT

A. TARIM

Hacılar'da tarım, makineleşme ve sulama olmadığı için ağırlıklı olarak insan gücü- ne dayalı, canlı hayvanla yapılan çok zor ve verimsiz bir işti. Genelde buğday, arpa eki- lir, yağmurun az olduğu yıllar ekil~n tohumun ancak birkaç misli alınabilirdi. Sulama suyu olmadığı gibi, içilecek su bulmakta bile güçlük çekiliyordu. Sarnıç şeklinde su

(4)

depolamak için yapılan kuyular kar ve yağmur sularıyla doldurulurdu. Bazen yakında­

ki kuyuların suyu bitince uzaklardan hayvanlarla su getirilirdi.

Ekilen arpa ve buğdaylar el ile biçilir, hayvanlara yüklenir, harmanlara taşınırdı.

B_ir zamanlar tarımda atın kullanılması bile Hacılar için ileri bir merhale olmuştur.

Hatta çiftçiliği öküzlerle yapmaya alışkın olan büyükler, atın tarımda kullanılmasını hoş karşılamamışlardır. Ancak, at ile yapılan ziraatın kolaylığını görünce gençlere hak

vermişlerdir.

Hacılar'da Nisan ayında önce dağlara, harmanlar kaldırıldıktan sonra da bağlara

göçülürdü. Ancak bazı yıllar nisan ayında kar çok bastırırsa Hacılar'a geri dönüldüğü

de olurdu. Genelde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramından sonra da bağlardan Hacılar'a

göçülürdü. Üç kademeli yapılan bu göçlerin hepsi at, eşek sırtında yapılırdı. Arazi

dağlık olduğu için öküz arabası bile kullanılamazdı. Dağlarda ve bağlarda kapılı evler

olmadığından, bütün eşya hayvan sırtında getirilir, dönüşte de yine geri götürülürdü.

Tarladan ve harmandan kaldırılan bütün ürünler -yiyecek, yakacak, havyaların otu,

samanı dahil- bir yaz boyu Hacılara eşeklerle taşınırdı. Hacılarlının daha çok çileli olan ve şu andaki organize sanayi bölgesinde yer alan "Karasaz" serüveninin biz ancak

sonlarına yetiştik. Onun da gerçekten çok çileli ve sıkıntılı olduğunu büyüklerden

dinlemişizdir.

B. BAGCILIK

Prof. Dr. Reşat İzbırak'ın 1947'de basılan makalesinde de değindiği gibi, bağla­

ra özellikle üzüm, kayısı ve diğer ürünleri toplayıp değerlendirmek üzere göçülürdü.

İçme suyu temini bağlarda da büyük bir problemdi. Erciyes'ten eriyip akan sular, kuyu denilen sarnıçlara doldurulur, bunlarla bir yaz boyu idare edilirdi. Bu suların ne derece

sağlıklı olduğu da tartışmalıdır. 1

Bugün Hacılar'da tarım bitme noktasına gelmekle birlikte, bağcılık yine devam etmektedir. Ancak bağlar, ailenin geç_imine katkı sağlayan iktisadi bir değer olmaktan

çıkmıştır. Bağlar daha-çok mesire yeri olarak kullarulmaktadır. Kırk elli yıl önce ise

bağların bütün ürünleri değerlendirilir, ailenin ihtiyacını karşıladığı gibi fazla olan üretim pazarlarda satılırdı. Özellikle, bağ ve bahçelerde yetişen meyvelerin en güzelleri,

akşamdan hazırlanır, geceden hayvanlarla yola çıkılır, Kayseri'de cemaat sabah nama- zından çıkarken mallar satışa sunulurdu. Daha geç kalınırsa satılamazdı. Öğrenciler de, okulların açılmasına yakın üzümler olgunlaşınca Kayseri'ye yolcu kamyonlarıyla

üzüm götürür, bunları satar, okul ihtiyaçlarını karşılarlardı.

İzbırak, Reşat, "Kayseri Şehrinin İşleme ve Gelişmesinde Bağcılığın Etkileri'', Ankara Üniversitesi, D. T.CEDergisi, C.V, S. 4, Ankara, 1947, s. 401-409.

(5)

C. HAYVANCILIK

Hacılar'da çok geniş çaplı olmamakla birlikte, hayvancılık da vazgeçilmez uğraşılar­

dan birisi idi. İlkbahardan güze kadar hayvarılar dışarıda otlar, kışın Hacılar'a getirilir,

bağlanırdı. Bu hayvarıların yiyecekleri de çok zor şartlarda toplanır, Hacılar'a taşınır,

bir kış boyu çok iktisatlı bir şekilde harcanırdı.

Hayvansal ürünlerde öncelikle evin kendi ihtiyacı karşılanır, ihtiyaç fazlası ürünler

çeşitli şekillerde satılırdı. Ancak bu satışlarda iktisadi açıdan kayda değer bir miktar

sayılmazdı.

Bir ara Hacılar'da büyiik çaplı bir hayvan kesim hanesinin olduğunu ve burada sucuk, pastırma üretildiğini biliyoruz. Ancak bu müessese bir müddet sonra faaliyetine son vermiştir. Nitekim günümüzde de et ve sucuk imalatının Hacılar'da gelişmekte olduğunu görmekteyiz.

Amerikalı araştırmacı R.C. Jennings'in makalesinde bahsettiğine göre 1500'lü yıl­

larda Hacılar'da devletin vergi tahsil ettiği ürünler, buğday, arpa ve yulaftan oluşan

hububat, hayvancılık ve meyvecilikti. Özellikle fuüm bağları o zamanda geniş yer tut-

maktaydı. Büyiik baş ve küçük baş hayvancılığının yanında arıcılık ve bal üretimi de ileri seviyede idi. Ancak bütün bu ürünlerin çoğu mevsimlerin yağışlı olmasına bağlı

idi. Şartlar uygun olmadığı ve yağışların da az olduğu zamanlar, darlık ve kıtlıklar yaşanmakta idi. 2

D. TİCARET VE GELENEGİ

Hacılarda tarım ve bağcılık yeterli olmadığı için zaman zaman değişik alternatifler

aranmıştır. Bunlardan birisi de elde edilen ürünlerin çevre köy ve ilçelerde satılmasıdır

ki buna "çerçilik'' deniliyordu. Çerçiler, iğne iplik, mevsimine göre taze meyve veya meyve kurusu olmak üzere çeşitli şeyler satarlardı. Bu iş, o günün şartlarında yine

hayvarılarla yapılır, köyden köye geçilir, akşam olunca da: en son varılan bir köyde

kalınırdı. Nitekim bizim çocukluğumuzda Kayseri' nin çevre ilçelerinden evimize bir- çok misafir gelir, bazen günlerce kalırlardı. Uzak köylerden gelen bu insarılar şehre

geldikleri zaman Hacılar'a çıkıp t~dıklarına misafir olurlardı. Bunların çoğu, çerçilik dönemlerinde Hacılarlıların misafir olduğu ve tanıştığı kimselerdi. Nitekim bu dost- luklar ve gelip gitmeler son yıllara kadar devam etmiştir.

Diğer taraftan çok az da olsa carılı hayvarılardan oluşan kafilelerle şehirlerarası ti- caret yapıldığını Adana, Ankara, Niğde, Yozgat, Sivas ve Nevşehir gibi komşu illere

gidildiğini büyiikler arılatırlardı. Mesela Adana'ya gidildiğinde belli sayıda portakal ve benzeri meyve getirilir ve el altından Baktırzade Hoca gibi büyiiklere dağıtıldığını

2 Jennings, R, J, The Population, Society, and Econorny ofThe Region of Erciyes Dağı in The Sixteemh Cenrury, Comributions a' Hıstoıre Econornıgue et Socıale de I.: Ernpire Ottornan, Paris,_ 1983. s.

219-222.

(6)

büyüklerimiz anlatırdı. Ancak Hacılar dışında yapılan bu ticaret kısmi kalmış, son

yıllarda da tamamen terk edilmişti.

E. DOKUMACILIK VE HALICILIK

Hacılar insanını bir bakıma ticarete ısındıran kaput bezi dokumacılığı ve halıcılık olmuştur. Her iki imalat da Hacılarlının çarşı pazarla irtibatını sağlamış, küçük çapta da olsa ticarete alıştırmıştı.

1960'lı yıllara kadar devam eden dokumacılık, insanımıza iktisadi 'açıdan da biraz nefes aldırmıştır. Hacılar insanı, bir taraftan tarım, bağcılık ve hayvancılıkla günlük

ihtiyaçlarını karşılarken diğer taraftan da dokumacılık ve halıcılık sayesinde az da olsa eline bir miktar para geÇmiş, çay, tuz, şeker ve gaz gibi çarşıdan alınması gereken şeyleri satın alma imkanını bulmuştur.

Dağlarda ve bağlarda iş yoğunluğu ve zor şartlara rağmen dokumacılık ve halıcılık

ihmal edilmemiş, o kadar işin arasında fırsat bulundukça başına geçilip imalata devam

edilmiştir. 1960'lı yıllardan sonra dokumacılığın yerini halıcılık almış, maddi olarak bir kesinti olmamıştır. Halıcılık son yıllara kadar, Hacılarlının iktisadi açıdan büyük bir yükfuıü kaldırmıştır. Bizim çocukluğumuzda Hacılarda 35-40 civarında halı ima-

latı yaptıran müessese bulunmakta idi. Her evde mutlaka en az bir tane halı tezgahı

olur, işini bitiren evin hanımı, kızı, gelini halının başına oturur, birkaç ilme takarlardı.

Düğün yapacak olanların, ev yaptıranların en büyük kaynağı halıcılık idi. Hatta bizler bile okullar açılıncaya kadar yaz boyu "halı modeli" çizer, okul harçlığımızı kazanırdık.

Evin para isteyen yükünün büyük bir kısmını evdeki.kadınların dokuduğu halı karşı­

lardı. Nitekim Hacıların iktisadi açıdan bu günlere gelmesinde kadınlarımızın da çok büyük katkıları olmuştur.

F. HACILAR İNSANINA SANAYİNİN KAPILARI AÇILIYOR

Kayseri'de eski sanayi kurulduktan sonra bu sahada bir hareketlenme göze çarp- maktadır. Bu dönemde Hacılar'dan Çok az da olsa Kayseri'ye sanayiye gidip sanat öğ­

renenler olmuşsa da, bunların sayıları oldukça azdır.

Hacılar'dan Kayseri'ye sanayide çalışmak ve okumak için gidiş gelişler, 1960'lı yıl­

lardan sonra düzenli otobüs seferlerinin başlaması ile ·olmuştur. Çok eski birkaç oto- büs, bazen de üzeri çadırlı, tahta oturaklı kamyonlarla Hacılar'ın gayretli ve fedakar

çocukları şehre gidip gelmeye, şehrin havasını teneffüs etmeye başladılar. Hatta bir ara sanayi o kadar cazip hale geldi ki okumaya tercih edildi. Çünkü sanata başlayan çocuk- lar kısa zamanda hayata atılıyor, ailenin geçimine katkı sağlıyorlardı.

Daha sonraki yıllarda belediye otobüs seferleri daha düzenli hale geldi. Sanayiye ve okullara özel seferler konuldu. Şanayide çalışanlara ve öğrencilere indirimli seyahat

imkanı sağlayan pasolar çıkarıldı, hatta bir ara öğrencilerden hiç para alınmadı. Bu

(7)

hizmetlere vesile olan büyüklerimizi burada özellikle minnet ve rahmetle anmak isti- yorum. Hacılar'ın bu günlere gelmesinde onların katkıları çok büyük olmuştur.

il- İSLAM DİNİ, EKONOMİ VE TİCARET

İlk insan Hz. Adem (a.s.), aynı zamanda bir peygamberdi. Hz. Adem babamız yeryüzüne indirildiği zaman Cebrail (a.s.) ona buğday getirdi ve ekmesini söyledi. Hz.

Adem babamız buğdayı ekti, suladı, biçti, harman etti ve ekmek yaptı. Hz. Nuh (a.s.) da marangoz olup, kendi el emeğini yiyordu. Hz. İdris (a.s.) da terzi idi. Hz. İbrahim (a.s) da kumaş ticareti yapardı. Hz. Davut (a.s.) zırh yapar, satar ve kendi el emeğiyle

geçinirdi. Demir onun elinde o kadar yumuşardı ki, hamur gibi olurdu.3 Nitekim Kur'an'da Davut (a.s) hakkında şöyle buyruluyor: "Bir de sizi savaşınızın şiddetinden

koruması için ona, zırh yapma sanatını öğrettik. .. "4 Nitekim gemiciler Hz. Nuh'u (a.s.), saatçiler Hz. Yusuf'u (a.s), terziler de Hz. İdris'i (a.s) sanatlarının piri ve önderi

saymışlardır.

Hz. Salih (a.s.) tüccar, Hz. Süleyman (a.s.) saltanat sahibi olmakla birlikte hurma yapraklarından sepet yapar ve bununla geçinirdi~ Hz. Zekeriya (a.s.) da marangoz idi.

Hz. İsa (a.s.) annesinin eğirdiği yünün geliri ile geçinirdi.

Bizim Peygamberimiz Resulullah(s.a.v.) ise, gençliğinde çobanlık yapmış ve şöyle buyurmuştur: ''.Allah'ın gönderdiği bütün peygamberler çobanlık yapmıştır." "Sizde mi ya Resulullah?" diye sorulunca, "Evet ben de Mekkelilerin Kararit mevkiinde koyunla-

rını güderdim."5 demiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) ticari ortaklıklar da yapmıştır.

Nitekim Hz. Hatice annemizle evlenmeden önce böyle bir ortaklığının olduğu rivayet edilir. Ayrıca Hz. Peygamber, ziraat işi ile de uğraşmıştır. Bütün bunl.ar gösteriyor ki,

çalışmak bir şeyler üretmek ve onun ticareti ile uğraşmak peygamberlerin mesleğidir.6

Özellikle dinimizde insanın başkasına yük olmaması ve kendi eliyle kazandığı­

yemesi vurgulanmış ve bu konu teşvik edilmiştir. Bununla ilgili birkaç hadisi de vermek istiyoruz: "Kişinin yediği şeylerin en güzeli, bir kimsenin kendi kazandığını yemesidir."7 "Yediklerinizin en güzeli kendi elinizle kazandığınız şeylerdir ... "8

Hz. Ömer abidlerden bir topluluğa rastladı. Onların başlarını önlerine eğmiş otur-

duklarını gördü, "bunlar kiıplerdir?" diye sordu. Onların "tevekkül edenler" olduğu-

3 Bkz., 34/Sebe:lO.

4 21/Enbiya:80.

5 Buhari, İcare, 2, III, 48.; Tecridi Sarih, Vll, 28.

6 Şeybani, İmam-ı Muhamm~d, İslam İktisadında Helal Kaza.nç, trc: Mustafa Baktır, İstanbul, 1993, s. 42-44.

7 Ebu Davut, Buyu, 79, H.No.3528, III, 800.; Ahmed b. Hanbel, Vl, 31.; Tirmizi, Ahkam, 22, H.No.1358.

8 Buhari, Buyu, 15,III,9.; İbn Mace, Ticarat, 1, H. No. 2137, 2138, II, 723.; Ahmed b. Hanbel, II, 334,357

105

(8)

nu söylediler. Hz. Ömer şöyle cevap verdi. "Hayır, onlar hazır yiyicilerdir . .İnsanların

mallarını yiyorlar, size asıl mütevekkili haber vereyim mi? "Evet" şeklinde cevap aldık­

tan sonra Hz. Ömer şöyle buyurdu: "Asıl mütevekkil, tohumu toprağa atıp, sonra da Allah' a tevekkül edendir." Diğer bir rivayette de şöyle demiştir. "Ey abidler topluluğu, biışlarınızı kaldırınız ve kendiniz için bir şeyler kazanınız."9

Sahabenin ileri gelenlerinin de yine değişik kazanç şekilleri ile meşgul olduklarını

görmekteyiz. Hz. Ebu Bekir, kumaş ticareti, Hz. Ömer de deri ticareti yapıyordu. Hz.

Osman ise, uluslararası ticaret diyebileceğimiz, dışarıdan mal getirip satıyordu. Hz.

Ali de defalarca ücret karşılığı işçi olarak çalışmıştır. Hatta bir defasında bir kovası bir hurma karşılığı olmak üzere bir Yahudi'nin kuyusundan ücretle su çekmişti. 10

Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanında Medine'de kıtlık baş gösterdi. Bu sırada Hz.

Osman'ın Şam'dan yüz deve yükü buğday kervanı geldi. Kıtlık olduğu için çok yüksek fiyat verenler oldu. Hz. Osman, "Hayır sizden daha fazla veren var" diyerek geri çevir- di. Durumu halifeye şikayet ettiler. Hz. Ebu Bekir, işin içinde bir nükte olduğilnu fark

etmişti. O zaman Hz. Osman "bunlar bire yedi veriyor, onlardan hayırlı olan birisi bire yedi yüz veriyor, bu buğdayı ona verdik." demiş ve yüz deve yükü buğdayı Allah

rızası için dağıtmıştır.

Dört Halifeden başka hayatta iken cennetle müjdelenen sahabeden Abdurrahman b. Avf da sahavetli bir zengindi. Bütün varlıklarını Mekke'de bırakıp Medine'ye gel- dikleri zaman, Ensar'dan bir sahabe ile aralarında kardeşlik tesis edildi. Bu sahabe ona

malının yarısını vermeyi teklif ettiyse de, o kabul etmedi ve ''.Allah malını sana müba- rek kılsın, sen bana çarşıyı göster" diyerek, ticarete başlamış ve çok büyük bir servetin sahibi olmuştur. 11

Cuma günü, Cuma namazı kılındıktan sonra s=ıkılıp rızkın aranması emrediliyor ve şöyle buyruluyor: "Namaz tamamlanınca yeryfu.üne dağılın, işinize gücünüze gidin,

Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz."12

Müslümanlar için cuma günü Cuma namazının kılınması dışında o günü tatil edil- mesine gerek yoktur. Diğer taraftan Yahudiler cumartesi, Hıristiyanlar da Pazar günü dünya işlerini tatil etmeye mecburdurlar. Nitekim Peygamber Efendimiz bu hususu teyit sadedinde şöyle buyurmuşlardır: "Farz olan namazdan sonra rızkı aramak, farz- dan sonra farzdır." I3

9 Kenzu'l-Ummal, iV, 129.

10 Tirmizi, Sıfaru'l-Kıyame, 34, H.No. 2473., IV; 645, 646.

1 1 Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, İstanbul, ts., XII, 303.

12 62/Cuma 1 O

13 Camiu's-Sağir, iV, 270; Kenzu'l-Ummal, IV; 5, 9.

106

(9)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) hadislerinde çalışmayı teşvik etmiş ve şöyle buyur- muşlardır: ''.Allah'ım tembellikten, acizlikten ve cimrilikten san~ sığınınm."14

İslamın ilk dönemlerinden itibaren çalışmayı ve ticareti teşvik eden müstakil eser- ler kaleme alınmıştır. Amelde mezhep imamımız büyük hukukçu İmam-ı Azam Ebu Hanife aynı zamanda büyük bir tüccar idi. Ebu Hanife'nin en meşhur iki talebesi bu sahada müstakil eserler yazmışlardır. Abbasi Halifesinin de baş kadısı olan Ebu Yusuf'un (ö. 182/798) İslam Maliye Hukuku sahasında yazdığı "Kitabu'l-Haraç" adlı eseri çok meşhur olmuş ve bir çok batılı dile tercüme edilmiştir. Ebu Hanife'nin diğer meşhur talebesi İmam Muhammed de (ö. 189/805) "Kitabu'l-Kesb" adlı ticareti ve he- lal kazancı teşvik eden eserini yazmıştır. Rivayete göre takva hakkında kitap yazmasını isteyerılere Kesb kitabını yazarak cevap vermiştir. İslamda iktisadi teoriler sahasında yazılan ilk eser olarak kabul edilen bu kitap, tarafımızdan tercüme edilmiş, 1993'de İstanbul'da basılmıştır.

Bu dönemde "Ahkamu's-SUk", "el-Mekasib", "el-Bereke" adı altında çalışmayı ve helal kazancı teşvik eden eserler yazılmıştır. Diğes taraftan Ebu Yusuf'tan sonra İslam Maliye Hukuku sahasında "el-Emval", ''.Ahkamau's-Sultaniye" adı altında çok değerli

kitaplar yazılmış, burıların bir kısmı da yine batı dillerine tercüme edilmiştir.

Hicri 2. asırda, özellikle Horasan dolaylarında ortaya çıkan tasavvuf menşeli

"Fütüvvet hareketi" nin, Anadolu' da müesseseleşip gelişen Ahiliğin de kaynağı olarak kabul edilir. 15 Ahiler, bir taraftan tasavvufi düşünceye bağlı olarak manevi bir gönül terbiyesi ile yetiştirilirken, diğer taraftan da iş hayatında usta, kalfa, çırak münasebet- lerini ve iktisadi hayatın temel prensiplerini öğreniyorlardı. Ahiliğin kurucusu olarak bilinen Ahi Evren de (ö. 1262) bu topraklarda, yani Kayseri ve Kırşehir çevresinde

yetişmiştir.16

Meşhur seyyah İbn Batuta, Anadolu'da seyahat ederken Ahi zaviyelerinde misafir

olmuş, Ahiliğin tasavvufi ve iktisadi fonksiyorıları hakkında çok değerli bilgiler ver-

miştir. Nitekim Kayseri'ye uğradığında Ahilerin en önde gelerılerinden Emir Ali'nin tekkesinde misafir olmuş, onun tekkesinin ihtişamı İbn Batuta'yı etkilemiştir.17

Aynı asırda Anadolu'da yaşamış Hacı Bektaş-ı Veli'nin (ö.697/1297) "Makalat"

adlı meşhur eserinin dördüncü makamı şöyledir: "Helal kazanmak ve faizi haram bilmek''18

14 Tirmizi, Daavat, 116, H. No.5372, V, 566.

15 Ocak, Ahmet Yaşar, "Fütüvvet" maddesi, DİA, İstanbul, 1996, XIII, 263.

16 Şahin, İlhan, ''.Ahi Evren" maddesi, DİA, İstanbul, 1998, I, 529.; Kazıcı, Ziya, "Ahilik'' maddesi, DİA, İstanbul, 1988, I, 540.

17 İbn Batuta;Seyahatnamesi11de11 Seçmeler, İstanbul, 1971, s.24, 25.

18 Hacı Bektaş-ı Veli, Makalat, TDVYayını, Ankara, 2007, s. 72.

107

(10)

. Diğer taraftan Selçuklular döneminde Anadolu' da siyasi birlik kurulmuş ve emniye_t tesis edilmiş olduğundan, iktisadi faaliyetler büyük hız kazanmıştır. Ticaret kervanları, Harizm, İran, Azerbaycan, Irak ve Anadolu üzerinden ta İstanbul' a kadar emniyetli se- ferler yapıyorlardı. Selçuklular döneminde kervanlar teşkilatlandırılmış, emniyet sağ­

lanmış hatta tüccarların ticari zararları bile tazmin edilmiştir. Bazen kervan yollarının

kesilmesi, askeri seferlere bile sebep olmuşrur. 19

Kervan yolları üzerinde kervansaraylar inşa edilmiş, burada kalan insanların her türlü ihtiyaçları karşılanmış, buna karşılık ücret de alınmamıştır. Selçuklu sultanla-

rının bu ticari politikaları sayesinde, milletlerarası ticaret gelişmiş, Konya, Sivas ve Kayseri birinci sınıf ticari merkezler olarak öne çıkmıştır.20

Anadolu Selçukluları döneminde ekonomik politikaları bizzat sultanlar takip edi- yordu. Ekonomi, "ticaret", "tarım" ve "imalat sanayi" olmak üzere üç ana başlıkta toplanmıştı. Çoğu Selçuklu tebası olmayan tüccarların şikayetleri üzerine ordular sevk ediliyor, fetihler yapılıyordu.21 Bu dönemde hangi soydan, dinden ve hangi devletten olursa olsun bir tüccarın malı yağmalandığı zaman devlet tarafından zararı tazmin ediliyordu. Bu, son derece gelişmiş bir ticari sigorta sistemi idi. 22

Kervansaraylar, ticari hayata emniyet, güven ve birçok kolaylık getirmiş, uluslara- rası ticaretin gelişmesine yardımcı olmuşlardır. Ancak Ümit Burnu'nun ve yeni deniz yollarının keşfi ile İpek Yolu ticari önemini kaybetmiş, dolayısıyla kervansarayların fonksiyonu da azalmıştır.23

Yine Selçuklular zamanında Anadolu'da 13. yüzyılda her yıl baharın başında

"Ytıbanlu Pazarı" adında kırk gün süren uluslararası bir pazar kurulur, bu pazara uzak yerlerden, doğu, batı, güney ve kuzeyden insanlar gelirdi. Tüccarlar bu pazara katılmak

için pek büyük gayret sarf ederlerdi. Doğulu t~cirlerin emtiasını batılılar, batılıların­

kini de doğulular alırdı. Kuzeyden gelenlerin mallarını güneyliler, güneylilerinkini de kuzeyliler satın alırdı. 24

Prof. Dr. Faruk Sümer hocanın tespitlerine göre Yabanlu Pazarı, Kayserinin Pazarören bölgesinde kurulmakta idi. Bu Pazar Selçuklu sultanlarının takip ettiği akıllı

19 Turan, Osman, Selçuklıılar Tarihi ve Tıirk İslam Medeniyeti, İstanbul, 1969, s. 267.

20 Turan, Osman, s. 285-286.

21 Köymen, Mehmet Altay, "Türkiye Selçukluları Devlerinin Ekonomik Politikaları", Belleten, sayı.

198,Ankara, 1986, s. 614-615.

22 Köymen, s. 618.

23 Bolak, Ahmet Aydın, Anadolu Kervansarayları ve İpek YOiu, Hayatın Öğrettikleri, İstanbul, 1998, s.

359-366.

24 Sümer, Faruk, Ytıbaıılu Pazarı, Selçuklular Döneminde Milletlerarası Büyük Bir Fuar, İstanbul, 1985, s.14, 15.

(11)

ticaret politikaları ile dünyanın tek ve en uzun devam eden bir fuarı olma özelliğini kazanmıştır. 25

Bütün bunlar gösteriyor ki Anadolu'da ve özellikle Kayseri'de yüzyıllar boyu İslami geleneklere göre devam eden çok canlı bir ticari faaliyet bulunmakta idi. Batıda Hıristiyan dünyasında 16. yüzyılda ortaya çıkan ve batılı bir terminolojiye sahip olan Kalvenizm hareketi ile Kayseri'yi mukayese ederek buradaki ticaretin Kalvenizm'den

etkilendiği söylemek, tarihi ve ilmi verilere tamamen aykırı olup, bµndan da öte abesle

iştigaldir.

Protestanlığın ayn bir dalının kurucusu olan Jean Calvin, Fransız asıllı olup, 1509- 1564 yılları arasında yaşamış, Hıristiyanlığı aslına çevirme iddiasında olan birisidir.

Modern Kapitalizm' in kuruluşunda birinci derecede· rol oynamış, iktisadi görüşleri

Alman iktisatçısı Max Weber tarafından ele alınıp tahlil edilmiştir.26

Biz burada Kalvenizm' in iktisadi görüşlerini ve bunların tarihi gelişimini iktisatçıla­

ra havale ediyoruz. Ancak, bu kadar hareketli ve canlı bir ticari geçmişi olan Kayseri'ye yapılan bu Kalvenist yakıştırmasını kabul etmediğlmizi özellikle belirtmek istiyoruz.

Zaman zaman ulusal basınımızda "Müslümanlar Protestanlaşıyor mu?"27 tarzında

tarih! ve ilmi gerçeklere uzak başlıkların atıldığını görmekteyiz.

Yine ESİ "Europen Stability İnitiative" adlı İnternet sitesine göre de, Kayseri'nin ekonomik başarısında "Protestan Çalışma Etiği" nin payının büyük olduğu belirtiliyor.

Hacılar'ın da geniş bir şekilde yer aldığı bu raporda Kayserili müteşebbisler, "İslami Kalvenistler" başlığı ile takdim ediliyor. Özellikle Anadolu'da ve Kayseri'de Selçuklular döneminden beri çok hareketli bir ticari ortamın olduğunu ve İslam dininin de böyle bir ticareti teşvik ettiğini örnekleri ile ortaya koymaya çalıştık. Böyle bir ticari gelenek- ten gelen Kayseri'yi ve buradaki ekonomik canlılığı 16. yüzyılda ortaya çıkan batılı bir

anlayışa bağlamak, tarih! ve ilmi gerçeklere aykırıdır.

Osmanlıların kuruluş döneminde Osman Bey'in ticarete, çarşı ve pazara önem vermesine karşılık, daha sonraki yıllarda bu ilgi oldukça azalmıştır. Hatta 17. yüz- yıldan itibaren Osmanlı ülkesinde ticaret gerilemiş, özellikle 19. yüzyılda dış ticaret gayrimüslimlerin eline geçmiştir. Aym sürecin Kayseri'de de yaşandığını görmekteyiz.

Kayseri'de üretilen cehri, yün; deri ve benzeri birçok yerli üretimin yurt dışına pazarla-

masını genellikle gayrimüslimler yapmışlardır. 28

Ahmet Davudoğlu, hatıralarında Deliorman bölgesinin hepsinin Türk olduğunu,

her köyde sadece birer tane Bulgar dükkancı bulunduğunu, zira Türklerin dükkancılık

25 Sümer, Faruk, s.21, 24.

26 Bkz. Ülgener, Sabri F., "Calvin ve Kalvinizm", Makaleler, İstanbul, 2006, s. 395.; Weber, Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm'in Rııhıı, rrc. Zeynep Aruoba, İstanbul, 1997.

27 Bkz. Yavuz, Hakan, YeniAktuel, Eylül, 2005.

28 Ubicini, M.A., Osmanlı'da Modernleşme Sancısı, rrc. Cemal Aydın, İstanbul, 1998, s. 254, 299.

109

(12)

yapmayıp, "Sen terazi tutma da kim tutarsa tutsun' dediğini özellikle belirtiyor.29 So_n yıllara kadar, Kayserimizde bile Hacca gidildikten sonra ele terazi ve metre alınmaması gibi yanlış bir kanaatin olduğunu bilmekteyiz. Sanki Hacca gidilmeden önce yanlış tartıp yanlış ölçmek meşru imiş gibi, böyle yanlış bir kanaat günümüze kadar gelmiş­

tir.

Halı imalatının hareketli olduğu yıllarda, Kayseri, Hacılar ve çevresinde üretilen el halıları, İstanbul'da birkaç gayrimüslim tüccarın elinde toplanır, yurtdışına onlar satar- lardı. Onlardan birisi Kayseri' ye geldiğinde anında halı piyasası hareketlenirdi. Kısaca, bütün Kayserili şehirlisi, köylüsü, kadını, erkeği çalışır, halı üretir, işin hamallığını yapar, asıl kaymağını ise birkaç kişi yerdi. Bugün Kayseri' den dünyanın her yerine çok çeşidi kalemlerde mal satılmaktadır. Ülkemize bu kapıları açanları minnet, şükran ve rahmetle anıyoruz.

111. HACILAR'DA EKONOMİYE YÖNLENDİREN BAZI DİNI DEGERLER

Tebliğimizin başında ekonomik yapı hakkında bilgi verirken de değindiğimiz gibi, başlangıçta Hacılar'da bugünkü anlamda gelişmiş bir iktisadi yapı yoktu. Ancak,

Hacılarlının ticaret ve sanayide başarılı olmasında sanayileşme öncesinden gelen bazı

dini değer ve anlayışların önemli bir katkısı olduğu kanaatindeyiz. Bunlardan tespit edebildiklerimizi Kur' an ve Sünnet' teki kaynaklarını da belirterek vermek istiyoruz.

Ayrıca, şu hususu da belirtmemizde yarar var. Burada tespit edebildiğirrıiz değerler,

sadece Hacılar ve Kayseri'ye mahsus olmayıp, aslında Anadolu'daki birçok şehrimiz için düşünülebilecek genel hükümlerdir.

A. HACILAR'IN CUMA PAZARI

Kur'an-ı Kerim'de Medine'de nazil olan Cı.µna Suresinde şöyle buyruluyor: " Ey iman edenler, Cuma namazına ezan ile çağrıldığınız zaman, derhal Allah'ı zikret- meye, hutbe ve namaza gidin, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha

hayırlıdır."30

Bu ayetler sanki Hacılar'da tam bir aksi seda bulmuştur. Tarlasında, bağında ve bah- çesinde çalışan herkes, bir gün önce hazırlığını yapar, cuma günü iş bırakılır ve mutla- ka Hacılar'a Cuma namazına gelinirdi. Bir zamanlar Cuma namazı sadece Hacılar'daki camilerde kılınıyordu. Ne kadar acil olursa olsun, cuma günü o iş bırakılır ve mutla- ka Cuma namazı kılınırdı. Bazen yazın buğday ve arpaların iyice olgurılaşıp sarardığı, bekleme imkanının olmadığı günlerde bile Cuma vaktine kadar çalışılır, Cumaya bir- kaç saat kala yine iş bırakılır, hayvanlarla en yakın camiye gidilirdi.

29 Davudoğlu, Ahmet, Ölüm Daha Güzeldi, İstanbul, 2005, s. 15.

30 63/Cuma: 9.

110

(13)

Aynı ayetin devamında ise şöyle buyruluyor: "Namaz tamamlanınca, yeryüzüne

dağılın, işinize gücünüze gidin, Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın, Allah'ı çok zikre- din, umulur ki kurtulursunuz."31

Cuma günü Hacılarlı için Cuma namazının edasından başka bir de haftalık ihti-

yaçları karşılama günü idi. O gün, herkes pazara gelir, satacağını satar, alacağını alır,

dost ve ahbaplarla görüşür, bahçelerden getirilen turfanda meyve sebzeler komşu ve

tanıdıklara ikram edilir, gerçekten bir bayram havası yaşanırdı. Herkes kendi bölge- sinde yetişen mahsulü "yilli yilli" diyerek iyi bir fiyata satar, çarşıdan alışverişini ya-

pıp evlerinin yolunu tutarlardı. Cuma günleri evdeki hane halkı ve özellikle çocuklar

Hacılar'dan ve Kayseri'den dönecek büyükleri dört gözle beklerler, siparişlerinin alınıp alınmadığına bakarlardı. Bazen, çok küçük bir hediye,birkaç şeker, çarşı ekmeği, yeni

alınan bir naylon ayakkabı, terlik veya bir balon bile onları çok memnun ederdi.

Hacılar'da halen devam etmekte olan Cuma pazarlarında, Kızılören, Karpuzsekisi, Hörmetçi ve Çiftlik gibi komşu köylerin ürünleri de getirilip satılırdı. Bir zamanlar

Kızılören ve Karpuzsekisi köylerinin Kayseri ile/ bağlantısı ancak Hacılar üzerinden mümkün idi. Ayette de belirtildiği gibi Cuma namazı vaktine kadar alışverişler yapılır,

Cuma namazı çıkışında da herkes atına, eşeğine biner, evinin yolunu tutardı.

"Cuma Pazarı" adetinin halen OrtaAsya'daki Türk cumhuriyetlerinde de daha can-

ve hareketli bir şekilde devam ettiğini bilmekteyiz.

B. HACILAR'DA HAYAT SABAt:ILEYİN ÇOK ERKEN BAŞLAR

İbn Ömer'in naklettiğine göre Hz Peygamber (s.a.v.) ''Allah'ım, ümmetime günün ilk vakitlerinde yaptıkları işi bereketlendir."32 şeklinde dua etmiştir. Hz. Peygamber, bir seriyye veya ordu göndereceği zaman, günün erken saatinde yola çıkarırdı. Hz.

Peygamber'in sahabelerinden Sahr (r.a.) ticarete günün ilk saatinde çıkardı. Böylece çok zengin olmuş, malı mülkü artmıştı. Kendisi şöyle diyordu: "Tüccardım, ticaret için mallarımı erkenden pazara götürürdüm. Resulullah'ın (s.a.v.) duası bereketine ser- vet sahibi oldum, malım mülküm çok arttı.33

Hz. Ayşe annemizden gelen bir başka hadiste de şöyle buyruluyor: "Rızık aramak için çıkmada erken davranın._ Zira erkeri çıkışta bereket ve muvaffakiyet vardır"34

Anadolu'da bu din! geleneğe bağlı olarak çiftçi tarlasına, esnaf dükkanına, işçi iş­

yerine, yolcu yoluna, öğrenciler de okullarına çok erkenden giderlerdi. Sabah nama-

zı kılındıktan sonra ticarethaneler açılır, tarlaların başına varılırdı. Biz Hacılar'da yaz

31 63/Cuma: 10.

32 Canan, XVTI, 261.

33 Ebu Davud, Cihad, 85, H.No. 2606, III, 79, 80.; Riyazı/s-Salihin, trc. Y. Kandemir, İ.L. Çakan, R.

Küçük, İstanbul, 2001, V, 28; Canan, VII, 92.

34 Canan, VII, 92, 93.

111

(14)

günleri bir saat yol yürüdükten sonra henüz güneş doğmadan tarlaya varıp işe başla­

dığımızı hatırlıyorum. Hele Ramazan ayında sahurdan sonra tarlaya gidilir, kuşluk

vaktine kadar bir günlük iş yapılırdı.

Nitekim, halk arasında "Erken kalkan yol alır" tabiri bir atasözü haline gelmiştir.

Sabah işe geç başlayıp da akşam güneş batıncaya kadar çalışanlar hoş karşılanmaz ve bunlar için "Irgatın kötüsü akşam azar" denilirdi.

Bu geleneğin halen ticaret ve sanayide devam ettiğini memnuniyetle görüyoruz.

Nitekim kurumsallaşmış bazı fabrikalarımızda üst düzey iş toplantılarının henüz iş­

çiler yerine gelmeden sabah namazından sonra yapılıp bitirildiğini biliyoruz. Yine

şu anda çok ileri seviyedeki bir işadamımızın, "Sabahleyin fabrikaya işçilerden sonra gelmekten utanıyorum" dediğine bizzat şahit olmuşumdur.

C. ORTAKLIK VE ŞİRKETLEŞME

Din! geleneğimizde şirketleşme ve ortaklık özellikle teşvik edilmiştir. Bir hadis-i kudside şöyle buyruluyor: "Biri diğerine ihanet etmediği sürece iki ortağın üçüncüsü benim. Birisi ortağına ihanet ettiğinde ben aralarından çekilirim".35

Peygamber Efendimizin bizzat kendisi farklı kimselerle ortaklık kurmuş, şirketler

halinde ticaret yapmışlardır. Nitekim İslam Borçlar Hukukunda şirket konusu çok ge- lişmiş, normal sermaye konularak yapılan ortaklıkların haricinde,-Mudarebe, Muzaraa ve Musakat gibi bir taraftan sermaye, bir taraftan emek ile oluşan değişik şirket şekilleri

ortaya çıkmıştır.

Sanayileşme öncesi Hacılar'~a özellikle ziraat ortaklığının çok yaygın olduğunu gö- rüyoruz. Dokumacılığın ve halıcılığın revaçta olduğu dönemlerde de ortak yapanla-

rın sayısı, azımsanmayacak kadar fazla idi.

Sanayileşmeden sonra özellikle aile şirketlerinin sayısı çoğalmış ve oldukça da ba-

şarılı olmuşlardır. Aile şirketlerindeki en büyük tehlike, belli' bir seviye yakalandıktan

sonra, bölünmelerin başlamasıdır. Ancak son yıllarda aile şirketleri kurumsallaşmış

ve bu bölünmeler oldukça azalmıştır. Kriz dönemlerinde çok ortaklı şirketlerin iflas etmesinden sonra, aile şirketlerinin veya az ortaklı şirketlerin daha çok gerçekleştiği

görülmektedir. Nitekim çevre illerde yaşanan şirket iflaslarına, Kayseri'de çok az rast-

lanmıştır. Şimdilik "üçler", "dörtler" ve "beşler" tarzında daha az sayıdaki ortaklarla daha başarılı olurımaktadır. İleriki yıllarda çok hisseli şirket kültürü yerleştikten sonra o yönde bir gelişmenin olacağı da açıktır.

Özellikle Hacılarlı sanayicilerde daha çok rastladığımız bir ortaklık şekli de, pat- ronun yanında yetişen kalfaların bir müddet sonra işe ortak edilmesidir. Bunun çok

başarılı örneklerini iş sahalarımızda görmemiz mümkündür. Böylece, müesseseler ge- 35 Ebu Davud, Buyu, 27, H. No, 3383,III, 677; Canan, VII, 282.

(15)

lişmiş, çalışanlar işi sahiplenmiş, neticede muvaffak olunmuş, her iki tarafta bu ortak-

lıktan istifade etmiştir. .

o.

İŞÇİ-İŞVEREN MÜNASEBETLERİ

Sahabeden Hz. Zeyd, henüz sekiz yaşında iken Hz Peygamberin eşi Hz. Hatice annemiz tarafından Hz. Peygambere hizmetini görmek üzere hediye edilmişti. Bir ara, Hz. Zeyd'in babası ve amcası onun Medine' de olduğunu öğrenip, gelip almak istediler.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Zeyd'in serbest olduğunu, isterse yakınları ile gidebileceği­

ni söyledi. Ancak o, Hz. Peygamber ile kalmayı tercih etti.

Hz. Peygamber onu hürriyetine kavuşturup evlat edinmişti. Sonradan evlat edinme ayet ile kaldirıldığı halde36 Hz. Zeyd, Hane-i Saadette Resulullah' ın hizmetine devam

etmiştir. Oğlu Hz. Usame de bu kutlu evde yetişmiş, Hz. Peygamber onu vefatından

önce hazırladığı orduya genç yaşta kumandan tayin etmişti. 37

Hz. Peygamberin vefaundan önce yanındakilere son sözleri, namaz konusunda hassasiyet gösterilmesi ve bir de emirleri altındalg insanların hakları konusunda dik- katli olunmasıdır.38

Sahabeden Ebu Zerr el-Gifari'nin üzerinde bir elbise vardı ki aynısından kölesi de giyiniyordu. Bunun sebebi sorulduğunda, Hz. Peygamber'den şöyle işittiğini söyledi:

"Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allahu Teala onları size emane- ten vermiştir. Korumanız altında olanlara yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giy- diriniz. Onlara yapamayacakları işi buyurmayınız, eğer buyurursanız, onlara yardım

ediniz."39

Hadislerde özellikle işçinin ücretinin teri kurumadan ödenmesi tavsiye ediliyor.40 Buradan iki ana prensip ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi önce işin yapılıp, son- ra ücretin ödenmesi, ikincisi de işçiye ödenecek ücretin geciktirilmemesidir.

Bir

başka

hadiste de

işçiyi

ücretle tutup

çalıştırdığı

halde ücretini vermeyene

Allah~ın

hasım olduğu belirtilmektedir.41 Hadis kitaplarında bir işe çalıştıktan sonra ücretini al- madan giden bir işçinin parasını çalıştırıp büyük bir servetin oluştuğu ve sonradan da

çıkıp gelen işçiye bunların hepsini vereıı bir zattan övgüyle bahsedilir.42

36 Bkz. 33/Ahzab: 4,5. · 37 Canan, XII, 324, 325.

38 Ebu Davud, Edeb, 133, H.Na.5156., V, 359; İbn Mace, Vesaya, 1, H. Na. 2698., Canan, XVI, 445.

39 Buhari, İman, 22, l, 13; Müslim, Eyman, 40, H. Na. 166L; Ebu Davud, Edeb, 133, H. Na. 5157, 5158, 5161.; Tirmizi, Birr, 29, H.Na. 1946; Canan, XI, 313

40 Canan, XVII, 304.

41 Buhari, Bııyıı, 106,III, 41; Riyazıı's-Salihin, VI, 601; Canan, XVI, 292.

42 Buhari, Bııyıı, 98,III, 37; Miislim, Zikir, 100, H. Na. 2743; Riyazu's-Salihin, I, 137.

113

(16)

Nitekim, kriz dönemlerinde fabrika sahiplerimizden işçi çıkaranların sayısı oldukç;

az

olmuştur. Hatta bazı işçiler, karın tokluğuna çalışabileceklerini söylemiş, çalıştıklar fabrikalara kendi işyerleri gibi sahip çıkmışlardır. Bu krizlerin kazasız, belasız atlatılma sında hem sahiplerinin hem de işçilerin bu müspet davranışları etkili olmuştur.

Bir yerine işçi veya çırak olarak girip, sonra kalfa ve usta olup, o işyerine orta1 olan birçok kimse vardır. Bu işverenin ve işçinin karşılıklı anlayış ve gayretlerinin biı

sonucudur.

Hacılar'da çok eskiden beri tarlada, bağda ve bahçede çalışan işçiye zorunlu olmas;;

da mutlaka yemek verilir, en azından çay ikram edilirdi. İşçiler de bunun karşılığını ödemek için, canla başla çalışırlardı. Bu adetlerimizin kaybolmaması ve yeniden ihya edilmesi gerekir. Nitekim Hz. Peygamber de bir kimsenin hizmetinde bulunanlara harcadığı paranın sadaka olduğunu belirtmişlerdir.43

E. EMEGE SAYGI VE İSRAF YASAGI

Hacılar insanını bugünlere getiren en önemli prensiplerden birisi de, iktisadı, is- raftan uzak, sade bir hayat tarzını benimsemiş olmalarıdır. Çocukluğumuzda tarlada, harmanda bir buğday başağı bile bırakılmamaya gayret edilir, bunların Allah'ın bize bahşettiği bir nimeti olduğu anlatılırdı. Ürünü kaldırırken çok dikkatli davranan bu insanlar, fakir, fukaraya çuval çuval dağıtırlardı.

Çocukluğumuzda ekmek, üzüm yerken bile, ekmeğin bir kırıntısını,. üzümün bir tanesini bile yere düşürmezdik. Çünkü bunun günah olduğu, aksi halde nimetin kü- süp bizden gideceği büyüklerimiz tarafından bize .anlatılırdı. Bütün bu anlayışların

Kur'an ve Sünnetten alınmış prensipler olduğunu çok sonraları anladık. Bu konuyla ilgili hadislerden bazılarını burada vermek istiyoruz.

Hz. Aişe validemiz anlatıyor: "Resulullah' (s.a.v.) eve girdiğinde yere atılmış bir e~mek parçası gördü. Hemen onu silerek yedi ve şöyle buyurdu. "Ey Aişe, kerim olana, yani ekmeğe hürmet et. Zi_ra şu ekmek bir kavimden uzaklaşmışsa, bir daha

dönmemiştir."11

Bir başka hadiste de şöyle buyruluyor: "Sizden birinizin lokması düştüğü zaman onu hemen alsın, üzerine bulaşan şeyleri silsin ve yesin. Onu ·şeytana bırakmasın ... "45 Bu hadisin devamında da "çünkü siz, bereketin hangisinde olduğunu bilemezsiniz."46,

diğer bir hadiste de "Ekmeğe hürmet edin. Çünkü o yerin ve göğün bereketidir."

buyruluyor.47

43 Buhari, Edebü'l-Müfred, H. No. 82.

44 Canan, XVII, 442.

45 Müslim, Eşribe, 134, H.No. 2033.

46 Müslim, Eşribe, 133, H.No. 2033.

47 Camiı/s-Sağir, II, 92, Keşfu'l-Hafa, l, 170.

114

(17)

Diğer taraftan dinimizde israf, kesin olarak yasaklanmıştır. İsraf yasağı Kur'an-ı Kerimdeki bazı ayetlerde açık bir şekilde ifade edilmiştir. Onlardan birkaçını vermek istiyoruz.

"Ey Adem Oğulları, her namaz vaktinde mescide girerken, süsünüz olan elbiseleri- nizi giyin. Yiyin, için fakat israf etmeyin'. Çünkü Allah israf edenleri sevmez."48

"Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma. Çünkü sa- vurganlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır ... "49

''.Allah' ın o has kulları, harcamalarında ne israf ederler, ne de eli sıkı davranırlar. Bu ikisi arasında bir denge tuttururlar."50

Hz. Peygamber (s.a.v.), abdest ve boy abdesti alırken, deniz kenarında olunsa bile suyun israf edilmemesi hususunda çevresindekileri uyaİı:İıışlardır.51 Yine Peygamber efendimiz Allah' ın malı yerli yerinde harcamayıp, israf etmeyi hoş görmediğini belirtmişlerdir. 52

Hacılar insanı, evinde kullandığı süpürgeden, halıya, kilime ve mindere kadar, her

şeyi kısıtlı imkanlarla kendisi imal eder ve kullaı:iirdı. Eski bir kumaş parçası bile israf edilmez, mutlaka bir yerlerde değerlendirilirdi. Pantolonlar eskidikten sonra, dizlerine · süvari denilen yama yaptırılır, bir müddet daha giyilirdi.

Hacılarlı, baharın Hacılar'dan bağa göçerken bütün eşyasını iki eşeğe yükler, dö-

nüşte de aynı şekilde geri getirirdi. Çünkü, bağlarda götürülen eşyayı muhafaza ede-

bileceği kapılı evleri de yoktu. Diğer taraftan evinde ve mutfağında kullandığı eşyalar,

oldukça az ve sade idi. Bu durum bize atalarımızın Orta Asya'daki göçebe hayat tarzını hatırlatmaktadır.

Diğer taraftan gıda maddeleri de kesinlikle zayi edilmezdi. Mesela, Hacılar'da bir zamanlar "Ekmek mantısı" diye bir yemek vardı. Zamanında yenilemeyip de kuruyan ekmekler küçük küçük doğranır, özel olarak hazırlanmış içinde, soğan, yağ ve yumurta olan bir karışım sıcak olarak bu ekmeklerin üzerine dökülerek bir yemek yapılır ve

iştahla da yenirdi.

Sanayileşme sonrası bu iktisatlı; b~reketli ve israftan uzak hayatın hila devam et-

tiğini söylemek oldukça zordur. Mali Şartların iyileşmesi ile tüketim çoğalmış, israf atmış, iktisatlı ve tutumlu hayat çok gerilerde kalmıştır.

48 7/ltraf:31.

49 17/İsra: 26,27 50 25/Furkan: 67.

51 Müslim, Salaru'l-Müsafırin, 189, H.No. 763; İbn Mace, Tabaret 48, H. No: 424-425; Canan, X, 181.

52 Rlyasu's-Salihin, II, 492; Tecrid-i Sarih, II, 292.

115

(18)

F. DİLENMEK VE BİR ŞEYLER İSTEMEK HOŞ KARŞILANMAZDI

Dinimizde özellikle ''.Alan el" değil de "Veren el" olmak övülmüş ve teşvik edilmiştir. 53 Bir gün Ensar'dan bir adam yardım istemek üzere Hz. Peygambere geldi. Resulullah .Cs.a.v.) o zata evinde herhangi bir şeyin olup olmadığını sordu. O zat bir şeyinin ol- madığını, sadece bir tarafını altına serip, bir tarafını da üstüne örttüğü bir keçe ve bir de su bardağının olduğunu söyledi. Hz. Peygamber onları getirmesini istedi. O sahabe onları getirince, Hz. Peygamber onları aldı ve "Bu iki şeyi kim satın almak ister?" diye sordu. Birisi, ikisini bir dirheme satın alabileceğini söyledi. Fakat Hz. Peygamber iki üç defa, "Bir dirhemin üzerine artıracak yok mu?" diye sordu. Bir başkası, iki dirheme satın alabileceğini söyleyince, Hz. Peygamber iki eşyayı o zata verdi ve iki dirhemi aldı. Bu dirhemleri Ensar'dan olan sahabeye teslim ederken şöyle buyurdular: "Bu dirhemlerden birisi ile yiyecek al, ailene götür. Diğeri ile de bir balta sarın al ve bana getir." Sonra bu sahabe balta ile geldi. Hz. Peygamber kendi mübarek elleriyle baltaya sap taktı ve o zata dedi ki: "Git, bununla odun topla ve sat. Seni on beş gün buralarda görmeyeyim". Bu zat gitti ve on beş gün odun toplayıp satmaya devam etti. On beş gün sonra geldiğinde on beş dirhem parası olmuştu. Bu paranın bir kısmına elbise, bir kısmına da yiyecek aldı. Bu durumda Hz. Peygamber ona şöyle buyurdular: "Bu durum senin için kıyamet günü yüzünde istemek lekesi ile gelmenden daha hayırlıdır.

Zira sadaka istemek, ancak üç kimse için caizdir. Çalışmaya gücü olmayan, çok fakir, aşırı borçlu ve diyet borcu olup da ödemediği takdirde kısas edilecek kimse."54

Bu hadiste bizler için alınacak çok güzel dersler bulunmaktadır. Her şeyden önce çalışma gücü ve-imkanı olanın dilencilik yapması hoş karşılanmamıştır. Hz. Peygamber bu sahabeye bir miktar sadaka verip gönderebilirdi. Böyle yapmamış, ona alternatif bir kazanç kapısını göstermiştir. Böylece hem· kendi ihtiyacını karşılayacak hem de top- lum için bir şeyler üretip faydalı olacaktır.

Bir başka hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "Vallahi, birinizin sabahleyin ormana giderek, sırtı ile odun getirmesi, sonra onu satması birisine el açmasından kendisi için daha hayırlıdır."55 Nitekim dinimizde çalışma teşvik edilmiş, insanın yediği en güzel şeyin kendi eli ile kazandığının olduğu belirtilmiştir. 56

Hz. Peygamber, Tebük Seferi dönüşünde Sad b. Muaz adlı sahabe ile karşılaştı.

Onunla tokalaştığında ellerinin nasırlı olduğunu gördü. Bunun sebebini sorduğumda

53 Bkz. Buhari, Zekat, 18, II, 118: Vesaya, 9, III, 189; Müslim, Zekat, 94, H.No. 1033.; Ebu Davud, Zekat, 28, H.No. 1648.

54 Ebu Davut, Zekat, 26. H.No. 1641; Tirmizi, Bııyıı, 1 O, H. No. 12 l 8; İbn Mace, Ticarat, 25, H.No.

2198

55 Müslim, Zekat, 100, H.No. 1042.

56 Buhari, Bııyıı, 15, III, 8, 9; Ebu Davut, Bııyıı, 79, H.No. 3578; Tirmizi, Ahkam, 1358.

116

Referanslar

Benzer Belgeler

Resim 2.1: Gümüş iplik ile örülmüş çelik tel üzerinde balıksırtı?. Balıksırtı örgüsü bitiminde tığın çelik ucu ile parlatma işlemi yapılır.Parlatma yapılmasının

Bu suretle, 1920 seçimlerinden sonra teşekkül eden hükümetin siyasi faaliyetleri, müttefiklerin Küçi:Ucasya'daki Yunan ordusuna hareket serbestisi vermeleri ile

Hemen tüm yeni in şaat alanlarında, imar ölçütlerinde ve peyzajla ilgili kurallarda öylesine kısıtlamalar var ki mimarl ık dünyasında "tasarım

Coca Cola firmasının 2003'te rock festivali düzenlemesi üzerine rock müzisyenleri ve gençlerin çabalarıyla başlayan festival, giderek Türkiye'nin en önemli rock

savunurken, TOKİ ise hazırladığı raporda "plan notu değişikliğinin Gül-Keleşoğlu konsorsiyumunun satın aldığı parseller için geçerliyken Bahçe şehir

Tasar ıda bu alanların sadece petrol aramak için değil, işletme, rafineri kurma gibi işlemlerin de bu madde kapsamında ele al ındığını belirten Sertok "Dolayısıyla

- 2013 tarihinden itibaren "Yakın Doğu Üniversitesi" öğretim görevlisi olarak, Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Öğretmenliği.

Sefazolin, sefalotin, sefadroksil ve sefaleksin gibi 1 nci nesi l sefalosporin türevi antibakteriyel ilaçlar kedilerde gram (+) ve gram (-) bakterilerin oluşturdugo