• Sonuç bulunamadı

SUÇ TEORİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SUÇ TEORİSİ"

Copied!
150
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5237 SAYILI

TÜRK CEZA KANUNUNUN KABUL ETTİĞİ

SUÇ TEORİSİ

(2)

Suçun Yapısına Genel Bir Bakış

´Suç teşkil eden fiiller, her şeyden önce emir ve yasaklardan oluşan davranış normlarının

öngördüğü yükümlülüklere aykırılık teşkil eden ve dolayısıyla haksızlık oluşturan insan davranışlarıdır.

´Dolayısıyla suç bir haksızlıktır (m. 30/4), ancak her haksızlık suç değildir.

´Suçu, karşılığında ceza hukuku yaptırımı öngörülen

haksızlar olarak tanımlamak mümkündür.

(3)

Suç Oluşturan Haksızlıkların Belirlenmesi

´İnsanın her davranışı değil, bir insan olarak, yani iradi olarak gerçekleştirdiği fiiller haksızlık teşkil eder.

´Fiil, kasten veya taksirle işlenen, icrai veya ihmali tüm haksızlıkların esasını oluşturur.

´Cezai sorumluluğun bağlanma noktasını belli bir fiil

(kanuni tarifte gösterilen) teşkil eder. Dolayısıyla bir

kişinin kötü yaşam tarzına bakılarak cezalandırılması

mümkün değildir.

(4)

´Ceza hukukunda yaşına ve ruhsal durumuna

bakılmaksızın her gerçek kişinin davranış yeteneğine sahip olduğu kabul edilir.

´Suç teorisinde söz konusu olan fiil, bir suçun kanuni tarifinde yer alan fiildir. Haksızlık teşkil eden fiillerden hangilerinin suç teşkil ettiğinin önceden kanunla

belirlenmiş olması gerekir.

´Ceza hukuku bakımından değerlendirmeye konu olan bir fiilin varlığı tespit edildikten sonra, bunun ceza kanununda düzenlenen suç tiplerinden hangisinin tanımına uygun

olduğu (tipe uygunluk) araştırılacaktır.

(5)

´Tipe uygunluk, sadece fiil bakımından değil,bu fiilin

suç sayılması için gerekli olan tüm koşullar bakımından yapılır.

´Tipe uygunluk, fiilin objektif (maddi) ve sübjektif (manevi) özellikleri bakımdan değerlendirilmesini

gerektirir. Suçun kanuni tanımında yer verilen maddi ve manevi unsurların gerçekleşmesi halinde (fiilin

objektif ve sübjektif isnadiyeti), fiilin tipe (kanuni tanıma) uygunluğundan bahsedilebilir.

´Suçun kanuni tanımında yer alan maddi ve manevi

unsurların gerçekleşmesiyle birlikte, kural olarak tipik

haksızlık da gerçekleşir.

(6)

´Fiilin kanundaki tanıma uygunluğu (tipikliği) onun hukuka aykırı olduğuna karine oluşturur ise de, tipik fiilin işlenmesine izin veren bir hukuk kuralının

bulunup bulunmadığının ayrıca araştırılması gerekir.

´Tipik fiilin işlenmesine müsaade eden bir hukuk

kuralının (hukuka uygunluk sebepleri) bulunmadığı tespit edildiğinde, o fiilin hukuka aykırı olduğu

sonucuna varılır.

(7)

´Haksızlık değerlendirmesine konu teşkil eden bir fiilin varlığı tespit edildikten,(fiilin insana ait vasıflar bakımından değerlendirilmesi), bu fiilin tipe

uygun olup olmadığı belirlendikten (fiilin sırf ceza hukuku bakımından değerlendirilmesi) ve nihayet bu fiilin hukuka aykırı olup olmadığı

değerlendirilip (fiilin tüm hukuk düzeni

bakımından değerlendirilmesi) hukuka aykırı

olduğu tespit edildikten sonra, fail hakkında kusur

yargısına geçilir.

(8)

´Fail hakkında ancak işlediği bir haksızlık nedeniyle kusur yargısında bulunulabilir.

´Ceza hukukunda haksızlık olmaksızın kusur olmaz ilkesi geçerlidir. Ancak kusursuz haksızlık olabilir

´Kusurluluk, işlediği haksızlık nedeniyle fail hakkında kınama yargısında bulunulabilmesini ifade eder

(kişisel isnadiyet).

´Bu açıklamalar çerçevesinde suçun

yapısı aşağıdaki şekildedir.

(9)

— FİİL (HAREKET)

— TİPE UYGUNLUK

— Tipikliğin Maddi (Objektif) Unsurları

— Fail

— Mağdur

— Konu

— Hareket

— Netice

— Nedensellik bağı ve Objektif İsnadiyet

— Nitelikli haller

— Tipikliğin Manevi (Sübjektif) Unsurları

— Kast

— Taksir

— Diğer Unsurlar (Maksat, Saik)

— Tipiklik Hatası (Unsur Yanılgısı)

— Maddi unsurlarda hata (30/1)

— Nitelikli unsurlarda hata (30/2)

— Hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata (30/1)

— Hukuka uygunlu sebeplerinin sınırında hata (27/1)

— HUKUKA AYKIRILIK (Hukuka Uygunluk Sebeplerinin Bulunmaması)

— Görevin ifası (m. 24/1)

— Meşru Savunma (m. 25/1)

— Hakkın İcrası (m. 26/1)

— İlgilinin Rızası (m. 26/2)

— KUSURLULUK

— Kusurun unsurları

— Algılama yeteneği

— İrade yeteneği

— Kusurluluğu Etkileyen Haller

— Amirin Emrini İfa (m. 24/2–4)

— Zorunluluk Hali (m. 25/2)

— Sınırın Aşılması (m. 27/2)

— Cebir, Tehdit, Korkutma (m. 28)

— Haksız Tahrik (m. 29)

— Kusurluluğu etkileyen sebeplerin maddi şartlarında hata ve haksızlık yanılgısı (m. 30/3–4)

— Yaş Küçüklüğü (m. 31)

— Akıl Hastalığı (m. 32)

— Sağır ve dilsizlik (m. 33)

— Geçici nedenler, Alkol ve Uyuşturucu Madde Etkisinde Olma (m. 34)

— CEZALANDIRILABİLİRLİĞİN DİĞER ŞARTLARI

— Objektif Cezalandırabilme Şartları

— Şahsi Cezasızlık Sebepleri

— Cezayı Kaldıran Şahsi Sebepler

CEZALANDIRILABİLİR FİİL

HAKSIZLIKKusur (kınanabilirlik Yargısı) -Haksızlığın Unsuru Dil-

(10)

— FİİL (HAREKET)

— TİPE UYGUNLUK

— Tipikliğin Maddi (Objektif) Unsurları

— Fail

— Mağdur

— Konu

— Hareket

— Netice

— Nedensellik bağı ve Objektif İsnadiyet

— Nitelikli haller

— Tipikliğin Manevi (Sübjektif) Unsurları

— Kast

— Taksir

— Diğer Unsurlar (Maksat, Saik)

— Tipiklik Hatası (Unsur Yanılgısı)

— Maddi unsurlarda hata (30/1)

— Nitelikli unsurlarda hata (30/2)

— Hukuka uygunluk sebeplerinin maddi şartlarında hata (30/1)

— Hukuka uygunlu sebeplerinin sınırında hata (27/1)

— HUKUKA AYKIRILIK

Görevin ifası (m. 24/1)

— Meşru Savunma (m. 25/1)

— Hakkın İcrası (m. 26/1)

— İlgilinin Rızası (m. 26/2)

CEZALANDIRILABİLİR FİİL

HAKSIZLIK

(11)

— KUSURLULUK

— Kusurun unsurları

— Algılama yeteneği

— İrade yeteneği

— Kusurluluğu Etkileyen Haller

— Amirin Emrini İfa (m. 24/2–4)

— Zorunluluk Hali (m. 25/2)

— Sınırın Aşılması (m. 27/2)

— Cebir, Tehdit, Korkutma (m. 28)

— Haksız Tahrik (m. 29)

— Kusurluluğu etkileyen sebeplerin maddi şartlarında hata ve haksızlık yanılgısı (m. 30/3–4)

— Yaş Küçüklüğü (m. 31)

— Akıl Hastalığı (m. 32)

— Sağır ve dilsizlik (m. 33)

— Geçici nedenler, Alkol ve Uyuşturucu Madde Etkisinde Olma (m. 34)

— CEZALANDIRILABİLİRLİĞİN DİĞER ŞARTLARI

— Objektif Cezalandırabilme Şartları

— Şahsi Cezasızlık Sebepleri

— Cezayı Kaldıran Şahsi Sebepler

Kusur (kınanabilirlik Yargısı) -Haksızlığın Unsuru Değil- CEZALANDIRILABİLİR FİİL

(12)

Suç Teşkil Eden Haksızlığın Esası Olarak Fiil

´1- Ontolojik Suç Teorileri

´a- Doğal (nedensel) Hareket Teorisi (Klasik Suç Teorisi)

´b- Gai (Final-Amaççı) Hareket Teorisi (Finalist Suç Teorisi)

´c- Sosyal Hareket Teorisi

´2- Normativist Hareket Teorisi

(13)

Değerlendirme ve Görüşümüz

´Hareket kavramının açıklanmasında gai hareket

teorisinin esas alınmasına taraftarız.

´Buna göre hareket, “yönlendirici irade tarafından hakim

olunan veya hakim olunabilir, belli bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik ve dış dünyada gerçekleşen insan davranışlarıdır”.

´Bu insan davranışı suçun tüm görünüm şekillerinin ortak

esası veya en azında müşterek yapısal unsurudur.

´Ancak yine de kasti, taksirli , icrai ve ihmali hareketler

arasında önemli mahiyet farklılıklarının bulunduğunu göz

önünde bulundurulmalıdır.

(14)

Tipiklik Kavramı

´Tipiklik kendi için geniş ve dar anlamda olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

´Geniş Anlamda Tipiklik:

´Cezalandırılabilirliğin tüm koşulları geniş anlamda

tipikliği oluşturmaktadır. Bunun kapsamına, haksızlık

tipinin unsurları, hukuka aykırılık, kusur ve objektif

cezalandırılabilme koşulları ve şahsi cezasızlık sebepleri

girmektedir.

(15)

´Geniş anlamda tipiklik, cezalandırılabilirliğin kanuni olarak belirlenmiş tüm koşullarını kapsadığı için,

ceza kanununun güvence fonksiyonu (suçta ve cezada kanunilik ilkesi) bakımından öneme

sahiptir.

´Ceza hukuku bakımından önemli olan hareketleri önemli olmayanlardan ayırmaya yarayan, yani

hangi hareketlerin suç teşkil ettiğini hangilerinin suç teşkil etmediği belirlemeye yönelik bir ayıklama

fonksiyonu icra etmektedir.

(16)

´Dar Anlamda Tipiklik;

´ Suçun unsuru oluşturan tipikliktir.

´Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden tanımdaki unsurlar dar anlamda tipikliği oluşturur.

´Haksızlık tipinin (dar anlamda tipikliğin) fonksiyonu,

yasaklanmış davranışın tipik haksızlık içeriğini belirleyen,

özel suç tiplerine şekil ve biçim veren unsurları

göstermektir. Kanundaki her bir suç tanımı, cezayı

gerektiren haksızlığın özel bir biçimini, yani “haksızlık

tipini” oluşturur.

(17)

´Dar anlamda tipiklik, haksızlığın unsurlarını ihtiva eden kalıptır. Ceza kanununun özel kısmında tanımlanan tüm suçların taşıdıkları özellikleri bu suçlardan soyutlayarak gösteren, yani her suça uyabilen soyut, çerçeve bir model olmaktadır.

´Dar anlamda tipikliğin kapsamına giren unsurlar, TCK’nın 21. madde gerekçesi ve 30/1. maddesine göre maddi ve manevi unsurlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

´Buna göre, insanın iradi davranışı suç tipinde belirtilen

maddi ve manevi unsurları gerçekleştirdiği zaman

tipiklik de meydana gelmiş olacaktır.

(18)

´Tipe uygun bir fiilin gerçekleştirilmesiyle suç olarak tanımladığımız haksızlık oluşur. Bir davranışın tipe uygunluğu aynı zaman işlenen bu fiilin hukuka aykırılığına da karine teşkil eder.

´Ancak tipiklik gerçekleştiği halde fiilin hukuka aykırı

olmaması da mümkündür. Hukuka aykırılığı

kaldıran nedenlerden birinin varlığı halinde, tipik fiil

hukuka aykırı olmadığından failin cezalandırılması

mümkün değildir.

(19)

´Buna göre, tipikliğin gerçekleştiğini belirledikten sonra, ilk olarak bu davranışın hukuka uygunluk

sebeplerinin bulunması nedeniyle hukuka uygun olup olmadığının araştırılması gerekir.

´Dolayısıyla hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı fiilin tipikliğini ortadan kaldırmaz. Buna karşılık, tipik

olmayan bir fiil hukuka aykırı da olsa ceza hukukunun konusunu oluşturmaz.

´Suç teşkil eden bir haksızlıktan bahsedilebilmesi için

fiilin hem tipik hem de hukuka aykırı olması gerekir.

(20)

´TİPİKLİĞİN DESKRİPTİF VE NORMATİF UNSULARI

´

Desktiptif unsurlar, tanımlanabilir unsurlar olarak

nitelendirilmektedir. Suçun kanuni tarifinde yer alıp hem halk dilinde hem de hukuk dilinde aynı şeyi

ifade eden, aynı anlamda kullanılan unsurlar deskriptiftirdir.

´Örneğin, “insan”, “mal” ve “kadın” gibi.

´

Normatif unsurlar ise, ancak bir normun varlığıyla tasavvur edilebilen ve hakim tarafından ancak

tamamlayıcı bir değer yargısı yoluyla belirlenebilen unsurlardır.

´Örneğin “insan onuruyla bağdaşmayan”, “özel hayat”, “kişisel veriler” gibi.

(21)

Tipikliğin Maddi ve Manevi Unsurları

´Tipikliğin maddi (objektif) unsurları fiilin dış dünyadaki

görünüş biçimini nitelendirirler. Bir başka deyişle, fiilin harici görünüm şekli objektif tipiklik unsurları tarafından tanımlanır.

´Suçun kanuni tanımında yer alan objektif unsurları; fail, mağdur, suçun konusu, hareket, hareketin tür ve şekilleri, gerektiği takdirde netice olarak belirlemek mümkündür.

´Tipikliğin yazılı olanlar yanında, neticeli suçlardaki

nedensellik bağı gibi, yazılı olmayan unsurları da vardır.

´Tipikliğin maddi unsurları kastın kapsamına giren unsurlardır.

Başka bir anlatımla, somut olayda failin bu unsurları bilerek gerçekleştirmesi halinde kastının varlığından bahsedilecektir.

(22)

´Hukuka aykırılık, tipikliğin bir unsuru değil, suçun genel bir unsurudur.

´ Ancak bazı suçların kanuni tanımında “hukuka

aykırı”, “hukuka aykırı olarak” ya da “haksız” veya

“haksız olarak” şeklinde ifadelere yer verilmektedir.

´Bu kavramın suç tipinde münferit bir unsurun sıfatı olarak yer aldığı hallerde haksızlık tipinin unsuru

olduğunu ve kastın kapsamına girdiğini kabul

etmek gerekmektedir.

(23)

´Tipikliğin manevi (sübjektif) unsurları denilince,

bundan, failin psişik-manevi alanına ve tasavvur dünyasına ait olan unsurlar anlaşılmalıdır.

´ Bu unsurlar, hem kast (ve taksir) hem de fiilin

hareket bakımından ifade ettiği değersizlikle ilgili

olan diğer manevi unsurlardır.

(24)

TİPİKLİĞİN MADDİ UNSURLARI

1) FAİL

´Her suçun mutlaka bir faili, yani o suçu oluşturan fiili

işleyen bir kişisi vardır.

´İradi hareket edebilme yeteneği sadece insana ait bir

özellik olduğundan, ceza hukukunda hareket

yeteneğine yalnızca insanlar sahiptirler. Bu nedenle,

ceza hukukunun konusunu oluşturan bir fiil ancak bir

insan tarafından gerçekleştirilebilir.

(25)

´Ceza hukukunda tüzel kişilerin suç faili olması mümkün değildir. Çünkü tüzel kişiler hareket

yeteneğine sahip değildirler. Bu yüzden onların kusur yeteneğinin varlığından da bahsedilemez.

´Fail, TCK’nın 37. maddesinde suçun kanuni tarifindeki fiili gerçekleştiren kişi olarak

tanımlanmıştır. Suçun kanuni tarifinde yer alan fiil

üzerinde hâkimiyet kuran, kanuni tanıma uygun

haksızlığı gerçekleştiren kişi faildir. Bu kişi ancak

gerçek bir kişi olabilir.

(26)

´Suçlar, failin kanuni tarifte aranan niteliğinden hareketle;

´-Genel suçlar,

´-Özgü suçlar (gerçek ve görünüşte özgü suçlar)

´-Bizzat işlenebilen suçlar (gerçek özgü suçların özel bir şekli),

´ şeklinde tasnife tabi tutulmaktadır.

(27)

2) Mağdur

´Mağdur, teknik ceza hukuku kavramı olarak, suçun konusunun ait olduğu kişiyi veya kişileri ifade eder.

´Her suçun bir faili olduğu gibi, mutlaka bir de mağduru vardır. Mağduru bulunmayan bir suç olamaz.

´Suçun mağduru da ancak suçun işlendiği sırada hayatta olan gerçek kişi olabilir. İnsan dışında, aile, devlet, tüzel kişi, kişi toplulukları, devletler topluluğu

gibi kurum ve organlar, “suçtan zarar gören” olabilirse

de, suçun mağduru olamazlar.

(28)

´Mağdur ile suçtan zarar göreni birbirine karıştırmamak

gerekir.Mağdur, aynı zamanda suçun işlenmesinden zarar gören kişi olmakla birlikte, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun işlenmesi dolayısıyla mağdur edilen kişi olmayabilir.

´Tüzel kişi veya kurumlar suçun mağduru olamazlar ise de, suçtan zarar göreni olabilirler.

´Bir kişinin aynı suçun hem faili hem de mağduru olması mümkün değildir. Faillik ve mağdurluk sıfatı aynı kişide birleşemez.

Özellikle taksirle öldürme veya yaralama gibi suçlarda,

neticenin meydana gelmesine mağdurun taksirli davranışının da etkili olması, onun suçun mağduru olmadığını göstermez.

(29)

3) Konu (Hareketin Konusu)

´Suç teşkil eden her fiilin mutlaka bir konusu vardır. Konusu olmayan suç yoktur.

´Hareketin (veya suçun) konusu tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi veya şeyi ifade eder.

´Örneğin;

- Kasten öldürme suçunun konusunu hayatına son verilen, - Kasten yaralama suçunun konusunu vücuduna acı

verilen veya sağlığı bozulan,

- Hakaret suçunun konusunu şeref ve onuru saldırıya uğrayan,

insandır.

(30)

´Suçun konusu ile suç ile korunan hukuki değeri birbirine karıştırmamak gerekir.

´Hukuki değer, toplumun ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerini ifade etmektedir.

´Çağdaş ceza hukukunda, hukuki bir değerle ilişkili olmayan ceza hükmünün olamayacağı kabul

edilmektedir. Yani her suç mutlaka bir hukuki değeri korumak üzere ihdas edilir.

´Hukuki değerler, dış dünyanın elle tutulur, gözle

görülebilir maddi varlıkları olarak değil, toplumdaki güvenliğe, sükûna ve var olmanın onuruna dayanan toplumsal düzenin manevi değerleri olarak

anlaşılmalıdır. Oysa suçun konusu, üzerinde tipe uygun hareketin icra edildiği gerçek konudur.

(31)

´Hukuki değerler, sosyal düzenin hukuken korunan soyut, ideal değerleri olarak, esasen suçun

konusunun şahsında failin saldırısına maruz kalabilirler ve fakat gerçek manada “ihlal”

edilemezler.

´Örneğin, hırsızlık suçunda (TCK m. 141)

korunan hukuki değer mülkiyet ve zilyetlik,

suçun konusu ise (ç)alınan eşyadır.

(32)

Zarar Suçları-Tehlike Suçları

´Suçun konusunun hareketten etkilenme derecesine

göre suçları zarar suçları ve tehlike suçları şeklinde ikiye ayrılmaktadır.

´Tipe uygun hareketle, hareketin konusunun zarara uğratıldığı suçlara zarar suçları denilmektedir.

´Bu tür suçlarda hareketin konusu gerçek bir değer

kaybına maruz kalmaktadır. Burada zararla kast edilen, parasal bir ölçüme tabi tutulan kayıp değil, genel

anlamda işlenen fiilin yol açtığı çıkar kaybı, olumsuz, kötü

sonuç ve ziyandır. Örneğin, kasten öldürme, mala zarar

verme zarar suçudur.

(33)

´Haksızlık teşkil eden hareketin sonucu olarak suç

tipindeki konu üzerinde bir zararın meydana gelme tehlikesinin söz konusu olduğu bu suçlara tehlike

suçları denir.

´Kanun koyucu bazı hukuki değerleri daha etkin bir şekilde koruyabilmek bakımından, bunları ihlâl eden davranış dolayısıyla failin cezalandırılabilmesi için,

suçun konusu üzerinde herhangi bir zararın

gerçekleşmesine gerek görmemiş, zarar tehlikesini yeterli saymıştır.

´Tehlike suçları kendi içinde, soyut tehlike ve somut

tehlike suçları şeklinde ikiye ayrılmaktadır.

(34)

´Soyut tehlike suçları, suçun kanuni tanımında yer alan hareketin işlenmesinin o suçun oluşması bakımından yeterli görüldüğü suç tiplerini ifade eder.

´Bu suçların tipikliği, tipe uygun hareketin yapılmasıyla gerçekleşir. Bu suçlar, belli davranış tarzlarının suçun konusu bakımından genel olarak tehlikeli olduğu

yönünde kanuni bir uyarı teşkil ederler.

´Örneğin, suç işlemeye tahrik (m. 214/1), suçu ve

suçluyu övme (m. 215) suçları.

(35)

´Suçun kanuni tanımında gösterilen fiilin işlenmesinin yanı sıra, bu fiilin suçun konusu bakımından gerçekten bir

tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin araştırılmasını gerektiren suçlara somut tehlike suçları denilmektedir.

Norma aykırı bir davranışın korunan konu bakımından

tehlikeli olabileceği mülahazasına dayanan ve müşahhas olayda tehlikenin somut olarak ortaya çıkması halinde

böyle bir davranış cezaya layık olarak görülür.

´Somut tehlike suçlarında failin cezalandırılabilmesi için tehlikenin gerçekleştiğinin objektif olarak belirlenmesi yeterlidir. Örneğin, genel güvenliğin tehlikeye sokulması (TCK m. 170), akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali (TCK m. 175).

(36)

Hareket ve Hareketin Tipte Düzenleniş Şekline Göre Suçlar

´Tipe uygun haksızlığın gerçekleşebilmesi için, suçun kanuni

tanımında belirtildiği şekil ve tarzda hareket ya da hareketlerin yapılması şarttır.

´Dış dünyada gerçekleştirilen davranış, kanuni tanıma uygun olmadığı sürece ceza hukuku bakımından önemli bir

hareketten söz edilemez.

´ Hareketin tipte tanımlanışına göre suçları çeşitli ayrımlara tabi tutmak mümkündür.

(37)

´Buna göre suçları;

´- tek hareketli suçlar,

´- çok hareketli suçlar,

´- serbest hareketli suçlar,

´- bağlı hareketli suçlar,

´- seçimlik hareketli suçlar,

´- mütemadi (kesintisiz) suçlar ve

´- ihmali suçlar şeklinde bir ayrıma tabi tutmak mümkündü

(38)

´Tek hareketli suçlar: Kanuni tanımına göre, suçun meydana gelmesi için tek hareket yeterliyse tek hareketli suçtan

bahsedilir. Örneğin, kasten öldürme (TCK m. 81), hırsızlık (TCK m. 141), suç işlemeye tahrik (TCK m. 214) suçları. Ancak

burada hareketin tekliği veya çokluğu, doğal anlamda değil, hukuki anlamda anlaşılmalıdır.

´Çok hareketli suçlar: Suçun oluşumunun kanuni tanımında gösterilen birden çok hareketin işlenmesine bağlı olduğu hallerde çok hareketli suçtan bahsedilir. Örneğin, yağma (TCK m. 148), dolandırıcılık (TCK m. 157) ve özel belgede sahtecilik (TCK m. 207) suçları. Fail, bu suçlarda ilk hareketi ikinci hareketi gerçekleştirmek kastıyla yaptığı takdirde ikinci hareketi gerçekleştiremese de teşebbüsten sorumlu tutulur.

(39)

´Serbest Hareketli Suçlar: Bir suçun kanuni tanımında o suçu oluşturan hareketin şekli hususunda bir özelleştirme yapılmamışsa serbest hareketli suçtan bahsedilir. Örneğin TCK’nın 81. maddesinde düzenlenen kasten öldürme

suçunda, öldürme neticesini meydana getirecek hareketin ne olduğu belirtilmemiştir.

´Bağlı Hareketli Suçlar: Bir suçun kanuni tanımında hangi tür hareketlerle işleneceği belirtilmişse bağlı hareketli

suçlardan bahsedilir. Bağlı hareketli suçlar ancak kanunda gösterilen hareketlerle işlenebilir. Örneğin yağma suçu bağlı hareketli bir suçtur. Çünkü yağma suçunun kanuni tarifinde cebir veya tehditle bir malın alınmasından bahsedilmektedir.

(40)

´ Seçimlik Hareketli Suçlar: Suçun kanuni tanımda birbirinin alternatifi olarak gösterilen birden fazla hareketle işlenebilen suçlara seçimlik hareketli suçlar denir. Kanuni tanımda gösterilen seçimlik

hareketlerden herhangi birisinin gerçekleştirilmesiyle suç oluşur.

Örneğin, kasten yaralama (TCK m. 86), hakaret (TCK m. 85), mala zarar verme suçu (TCK m. 151) seçimlik hareketli suçlardır.

´ Kesintisiz (Mütemadi) Suçlar: Bir suçun kanuni tanımda gösterilen

hareketin icrasının devam ettiği suçlara kesintisiz suç denir. Örneğin, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (m. 109), suç işlemek için örgüt

kurma (m. 220) suçları. Mütemadi suçlarda suçun tamamlanması ve bitmesi farklı zamanlarda gerçekleşebilmektedir. Bir suçun ani mi

mütemadi mi olduğunu tespit etmenin ceza ve ceza muhakemesi hukuku bakımından önemli sonuçları vardır. (teşebbüs, iştirak, meşru savunma, zaman bakımından uygulama, kusur yeteneği, yetkili

mahkemenin tayini gibi)

(41)

Netice

´ Suçun kanuni tanımında yer alan maddi unsurlardan bir diğeri de neticedir.

´ Netice, hareketin dış dünyada meydana getirdiği değişikliktir. Ancak gerçekleştirilen fiilin dış dünyada meydana getirdiği her değişiklik değil, sadece suçun kanuni tarifinde unsur olarak yer alan değişiklik neticeyi ifade etmektedir

´ Çağdaş ceza hukukunda neticesiz suç olmaz anlayışı geçerli değildir.

Bu nedenle, netice suçun kanuni tarifinde ayrıca gösterildiği hallerde suçun unsurunu oluşturur.

´ Suçun kanuni tarifinde neticeye unsur olarak yer verilen hallerde, suçun tamamlanabilmesi için bu neticenin gerçekleşmesi gerekir.

´ Kanuni tarifinde neticeye unsur olara yer verilip verilmemesine göre suçlar, sırf hareket suçları ve neticeli suçlar şeklinde ikiye ayrılmaktadır.

(42)

´Sırf hareket suçları: Tamamlanması için neticenin

aranmadığı suçlara sırf hareket suçları denilmektedir.

Örneğin konut dokunulmazlığını ihlal (TCK m. 116), yalan tanıklık (TCK m. 272) ve hakaret (TCK m. 125) suçları.

´Neticeli Suçlar: Kanuni tanımında hareketten ayrı olarak, hareketin konusu üzerinde, ondan yer ve zamansal olarak ayrılabilir bir etkiyi gerektiren, yani kanuni tanımında, dış

dünyada hareketten ayrılabilen bir neticenin meydana gelmesinin arandığı suçlara neticeli suçlar denir. Örneğin kasten öldürme (TCK m. 81), kasten yaralama (TCK m. 85).

´Neticeli suçların özel bir grubunu da netice sebebiyle ağırlaşan suçlar oluşturmaktadır.

(43)

Nedensellik Bağı

´Hareket ile netice arasındaki neden sonuç ilişkine nedensellik bağı denir.

´Nedensellik bağı, neticeye yapısında unsur olarak yer

veren suçlarda mümkündür. Sırf hareket suçlarında, maddi unsurlar arasında netice ve nedensellik bağı yer

almamaktadır.

´Neticenin faile, onun bir eseri olarak yüklenebildiği hallerde nedensellik bağının varlığından bahsedilir (objektif

isnadiyet teorisi).

(44)

´ Objektif isnadiyet, hareket ile netice arasındaki bağın varlığı

tespitte şart teorisinin ilkelerinin benimsenmesini, fakat neticeye sebebiyet veren her hareket eşit değerde olmadığından doğal anlamda nedenselliğin hukuki bir değerlendirmeyle

tamamlanmasını esas alır.

´ Ceza hukuku bakımından sadece sebep-sonuç ilişkisi yeterli

değildir. Bundan başka bir neticenin faile insan olma özelliğinden kaynaklanan kabiliyet durumuna göre kendi eseri olarak yüklenip yüklenemeyeceği de önemlidir.

´ Şart teorisi anlamında bir insan hareketinin sebebiyet verdiği netice faile, ancak, hareketinin suçun konusu üzerinde hukuken tasvip

edilmeyen önemli bir tehlike (veya risk) yaratması ve kendini tipik olarak neticede gerçekleştirmiş olması halinde objektif olarak

yüklenebilir. (yaralı bir kişinin hastanedeki yangında ölmesi örneği).

(45)

Suçun Nitelikli Unsurları

´Kanun koyucu temel suç tipine eklediği bazı unsurlarla o suçun daha ağır veya daha hafif cezalandırılmasını

isteyebilir. Nitekim kanunda çoğu suçların temel şekli

yanında cezayı ağırlaştıran veya hafifleten hallerine de yer verilmiştir. İşte suçun temel şekline ilave edilen bu unsurlara suçun nitelikli unsurları denir.

´ Suçun nitelikli halinde, suçun temel şeklinin bütün unsurları vardır ve ayrıca temel suç tipinin cezasını ağırlaştıran veya hafifleten bir sebep de bulunmaktadır. Örneğin kasten

yaralamanın silahla işlenmesi (m. 86/3).

(46)

´Nitelikli haller;

- Failin veya mağdurun sıfatından kaynaklanan sebeplere (fail veya mağdurun kamu görevlisi olması),

- Fail ve mağdur arasındaki ilişkiden kaynaklanan sebeplere (akrabalık),

- Suçun konusuna ait bir özelliğe (örneğin kamunun kullanımına sunulmuş malın çalınması (m. 142/1).)

- Fiilin işlendiği yer ve zamana (hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi gibi (m. 143).

- Fiilin işleniş şekline (örneğin suçun silahla işlenmesi),

- Fiilin işlenişiyle güdülen amaç veya saike (örneğin kan gütme saikiyle öldürme), dayanabilir.

(47)

TİPİKLİĞİN SÜBJEKTİF UNSURU

´Tipikliğin manevi unsuru denilince, bundan kişi ile işlediği fiil arasındaki manevi bağ anlaşılır.

´Kişi ile gerçekleştirdiği davranış arasında manevi bir bağ yoksa bu davranış fiil niteliği taşımaz ve dolayısıyla bir

suçun varlığından söz edilemez.

´Tipikliğin manevi unsurlarının varlığı halinde, ancak o fiil

sübjektif olarak da failine isnat edilebilir. Bu nedenle failin, tipik haksızlık unsurlarının tümü bakımından kasten veya taksirle hareket ettiğinin de belirlenmiş olması gerekir.

´Sübjektif tipiklik çerçevesinde iki farklı husus göz önünde bulundurulmalıdır:

(48)

1) Sübjektif tipikliğin gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi, failin her bir tipiklik unsuru bakımından kasten hareket ettiği tespitine bağlıdır.

TCK’nın 21. maddesinde “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır”

denilmek suretiyle bu husus ifade edilmiştir. Bu kural kanunlardaki her bir suç tanımıyla birlikte okunması gereken kuraldır. Kanunda aksi

belirtilmedikçe (yani taksirle işlenebileceği açıkça öngörülmedikçe) suçun oluşumu failin kasten hareket etmesine bağlıdır.

´ Özetle, ceza hukuku sübjektif tipiklik bakımından kural olarak kastı aramaktadır, cezalandırılan taksirli hareketler ise istisnadır. Bu

nedenle, ancak kasten işlenen hareketler cezalandırılabilir, kanunda açıkça cezalandırılabileceği belirtilmedikçe taksirli hareketler

cezalandırılmaz (TCK m. 21/1 c. 1, m. 22/1).

´ Dolayısıyla kural olarak kast, istisnai olarak da taksir manevi unsurun temel iki şeklini oluşturmaktadır. Neticesi sebebiyle ağırlaşan

suçlarda ise kast ve taksir kombinasyonu bulunmaktadır.

(49)

2) Bazı suç tiplerinde, yapısal unsur olarak, kastın dışında başka sübjektif tipiklik unsurları da aranmaktadır. Bunlar ilgili suç tipinde açıkça düzenlenirler ve kural olarak da özel bir maksattan, özel bir bilmeden veya failin özel bir saikinden ibarettirler.

´ Kasta tipikliğin genel sübjektif unsuru, bu unsurlara ise tipikliğin özel

sübjektif unsurları denilmekte ve bunlar çoğunlukla (maksat ve bilme de) kastın kuvvetli tezahürlerini oluşturmaktadırlar. Buna karşılık failin saikinin özel olarak arandığı hallerde, kastın ayrı bir görünüm şekli söz konusudur.

´ Özel bir maksat örneğin şantaj suçunda (TCK m. 107/2) ve hırsızlık suçunda (TCK m. 141) “kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla” şeklinde ifade edilmiştir. Bilmenin özel olarak arandığı

suçlara ise iftira suçu (TCK m. 267) örnek olarak gösterilebilir. Bu suçun sübjektif tipinin gerçekleşmesi bakımından failin “işlemediğini bildiği halde” bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir. Saik

bakımından ise kasten öldürmenin nitelikli hallerinden, kan gütme veya töre saikini (TCK m. 82/ f. 1, bent j ve k) örnek olarak zikredebiliriz.

(50)

KAST VE TAKSİR

´Kanunumuzun 21/1. ve 22/1. maddelerindeki düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, kast ve taksir, kural ve istisna ilişkisi

içinde bulunmaktadır.

´Kural olarak kast, her suçun zorunlu bir unsurudur. Fiilin asıl işleniş şeklini kast oluşturur. Kanunumuzda, çok az sayıda suçun taksirle işlenebileceği kabul edilmiştir.

´Kast ve taksir, zorunlu olarak, bir kişiye karşı işlenen fiilde birlikte

bulunamaz. Yani aynı hareketle, aynı suç tipi bakımından ve aynı konu veya mağdurla ilgili olarak, aynı anda kasten ve taksirle

hareket edilemez.

´Örneğin fail, mağdurun kafasına demir çubukla sert bir şekilde vurarak onu öldürse, ya kasten (olası) ya da taksirle (bilinçli) öldürme suçunu işlemiş olur. Dolayısıyla bu olayda failin hem

kasten hem taksirle bu suçu işlediğini söylemek mümkün değildir.

(51)

Kast

´TCK, kastı, haksızlığın bir unsuru olarak kabul etmiştir (Bkz.

TCK m. 21/1, 30/1 ve 4 ve 40/1). Çünkü 21/1. maddede,

suçun oluşmasının kastın varlığına bağlı olduğu belirtildikten sonra, kast, “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Suçun kanuni tanımındaki (yani haksızlık tipindeki) tüm unsurlar fail tarafından bilinmedikçe kasten işlenen bir suçtan

bahsedilemeyecektir.

´Kast, kusurun bir unsuru veya türü değildir.

´Kast suçun kanuni tanımında (tipte) belirtilen unsurları gerçekleştirme iradesini, fiilin ifade ettiği haksızlığın bir unsurunu teşkil etmektedir.

(52)

´Kusur, işlediği hukuka aykırı fiil nedeniyle kişi hakkında kınama yargısında bulunulmasını ifade eder.

´Kusur suçun unsurunu oluşturmamakla birlikte, fail hakkındaki ancak kasten veya taksirle işlemiş olduğu fiil yüzünden

kınama (kusur) yargısında bulunulabilir.

´“Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” (m. 21/1). Buna göre kastın, bilme ve isteme olmak üzere iki unsuru

bulunmaktadır.

´Kastın varlığı için, failin hem suçun kanuni tanımında yer alan unsurlar bakımından bilgiye sahip olması (bilme), hem de bu unsurların gerçekleştirilmesi hususunda kesin, kat’i bir iradeye sahip olunması (istenme)

gerekmektedir.

(53)

´Kastın Kapsamı: Kastın kapsamına suçun kanuni tanımındaki unsurlar girmektedir. Bunlar fiilin haksızlık tipini (dar anlamda tipiklik) oluşturan tüm unsurlardır. Bu unsurların

belirlenmesinde Kanunun 30. maddesindeki hataya ilişkin düzenlemelerden yararlanılabilir. Buna göre, haksızlığın maddi unsurları, nitelikli unsurları ve hukuka uygunluk

sebeplerinin maddi şartları kastın kapsamına girmektedir.

´Haksızlığın yazılı olan ve olmayan unsurları kastın kapsamına girmektedir.

´Suçun kanuni tarifinde açıkça yer alsa bile (geniş anlamda tipiklik), haksızlık tipinin unsurunu oluşturmayan hususlar,

(objektif cezalandırma şartları, şahsi cezasızlık sebepleri veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler), kastın kapsamına dahil değildir.

´Fiilin, haksızlık teşkil ettiğine ilişkin bilinç (fiilin hukuka aykırılığı bilinci) kastın değil, kusurluluğun kapsamındadır.

(54)

Kastın Aranacağı Zaman

´Kastın “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve

istenerek gerçekleştirilmesi” şeklindeki tarifinden, failin fiili icra ettiği sırada kasta sahip olması gerektiği sonucu

çıkarılmaktadır.

´Buna göre, suçun icra hareketlerinin gerçekleştirildiği sırada kastın bulunması gerekir. Failin kastı, tipikliği gerçekleştiren hareketle birlikte bulunmalıdır. Örneğin öldürme kastı fail tarafından seçilen öldürme hareketi (ateş etme, zehirleme) ile birlikte (eş zamanlı) mevcut olmalıdır.

´Şu halde, tipikliği icra eden hareketten önce veya daha sonra mevcut olan bir kastın önemi yoktur.

´Kast, fail tarafından netice için gerekli olarak görülen fiili

bitirinceye kadar mevcut olmalıdır. Çok hareketli suçlarda ise kast, ilk hareketin yapılması sırasında ikinci hareketin

yapılmasına da yönelmelidir.

(55)

Kastın Türleri

´Kastın bilme unsuru derecelendirilebilir ve sadece mutlak bilmeyi değil, bunun yanında tipikliğin

gerçekleştirilmesi bakımından sırf olabilirlik tasavvuruna kadarki ihtimal yargısını da kapsar.

´Bu itibarla failin işlediği suçun maddi unsurları

hakkındaki bilgisinin derecesine göre kastı, doğrudan kast ve olası (muhtemel, gayri muayyen) kast şeklinde ikiye ayırmak mümkündür.

´Kanunumuzun 21. maddesinde bu ayrıma uygun olarak, 1. fıkrada doğrudan kast, 2. fıkrada ise olası kast tarif

edilmiştir.

(56)

Doğrudan Kast

´Doğrudan kastta, failin, suçun bütün maddi unsurları hakkındaki bilgisi tamdır, kesindir.

´ Bir suçun işlenmesini kararlaştıran failin bu suçun kanuni

tanımındaki maddi unsurların mevcut olduğunu veya fiilin icrası sırasında gerçekleşeceğini ve özellikle suç tipinde aranan

neticenin meydana geleceğini kesin olarak öngörmesi halinde doğrudan kast söz konusudur..

´Belli bir neticenin gerçekleşmesine yönelik olarak icra edilen

fiilin diğer bazı neticeleri de meydana getireceği günlük hayat tecrübelerimize göre muhakkak ise, fail bu neticeler

bakımından da doğrudan kastla hareket etmiştir.

(57)

´Örneğin sigorta tazminatını alabilmek için bir gemiye

bomba koyan kimse, ya da mirasına konmak için annesinin bindiği uçağa bomba yerleştiren kişi, gemideki ya da

uçaktaki yolcularından bir kaçının öleceğini kesin olarak öngörmüştür. Failin kastı, gerçekleştirmek istediği neticeye bağlı ve ondan ayrılması mümkün olmayan bu zorunlu

neticeler bakımından da doğrudan kasttır.

´Ayrıca belirtelim ki, bir suçun kanuni tanımında “bilerek”,

“bildiği halde”, “bilmesine rağmen” gibi ifadelere yer verilmişse (m. 154/2, m. 197/2, 199/2-3), bu suç ancak

doğrudan kastla işlenebilir, olası kastla işlenemez. Çünkü suç tipinde bu ifadelerin kullanılmasıyla, failin tipe ait

unsurları kesin olarak bilmesi aranmış olmaktadır.

(58)

Olası Kast

´Olası kast 21. maddenin 2. fıkrasında, “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanmıştır.

´Olası kasta ilişkin kanunun bu tanımı, olası kastta bilme unsuru anlamında öngörmenin yeterli olduğunu; “istemenin” ise

gerekli olmadığını açıkça belirtmiş olmaktadır. Bunu dikkate alarak olası kastı aşağıdaki şekilde tanımlamak mümkündür.

- Olası Kast: Failin suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceğini ciddi bir şekilde mümkün görmesine

rağmen, fiili işlemek suretiyle tipikliğin gerçekleşmesini kabullenmesidir.

(59)

´

Olası kastta da, doğrudan kastta olduğu gibi, bir suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmektedir. Ancak olası kastta,

doğrudan kasttan farklı olarak, bu unsurların gerçekleşmesi muhakkak değil, muhtemel addedilmektedir.

´

Failin muhtemel addettiği unsur, haksızlığın neticesi

olabileceği gibi, suçun diğer maddi unsurları da olabilir.

´

Olası kastta öngörülmesine rağmen fiilin işlenmesi suretiyle kabullenilen tipiklik unsuru genellikle netice olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu netice failin esasen maksadını

oluşturabileceği gibi, maksadın dışında kalan neticeler de

olabilir.

(60)

´Örneğin öldürmek istediği A’ya ateş eden B, A’nın yanındaki C’ye de kurşunun isabet edebileceğini mümkün ve

muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen, ateş etmeye devam ederek C’nin yaralanmasına veya ölmesine sebep olursa, bu neticeden olası kastı dolayısıyla sorumlu

tutulacaktır.

´Olası kastta ne bilme ne de isteme unsuru tam olarak tezahür etmektedir. Fakat en azından failin tipikliğin

gerçekleşmesini muhtemel görmesi ve neticeyi de tasvip edici bir şekilde kabullenmesi halinde, olası kasttan

bahsedilir. Olası kastın bilme ve isteme unsuru tam olarak tezahür etmediği için haksızlık içeriği azdır. Bu nedenle, kanunda olası kast için indirimli ceza öngörülmüştür.

(61)

Olası Kastın Unsurları

´Olası kast, kastın bir türü olduğuna göre, bu kast şeklinde de, tam olmasa da, bilme ve isteme unsurları

aranmaktadır;

´ Tipikliğin gerçekleşmesinin muhtemel olarak öngörülmesi olası kastın bilme unsurunu;

´bu ihtimal öngörmesinin yanı sıra failin fiilinin

sebebiyet verebileceği neticenin gerçekleşmesini

kabullenmesi veya kayıtsız kalması ya da katlanması

ise isteme unsurunu oluşturmaktadır.

(62)

´Buna göre olası kastın varlığı için şu üç koşulun bulunması gerekmektedir:

´1- Fail, tehlikenin varlığını bilecek (yani tipikliğin

gerçekleşmesi tehlikesini mümkün görecek). Fail tehlike

halini bilmiyorsa, olası kastın kabulü söz konusu değildir. Bu durumda yalnızca taksirli bir suçun oluşup oluşmayacağı düşünülmelidir.

´2- Böyle bir tehlikenin gerçekleşebileceğini ciddiye alacak. Fail, mevcut koşullara göre tipikliğin

gerçekleşmesini mümkün veya muhtemel görüyorsa, bu takdirde tehlike halini ciddiye almış olur. Fail, tehlikenin ciddi olarak bilincinde olmasına rağmen, bu tehlike

karşısında hareketini ihmal etmek yerine onu yaptığında olası kast gerçekleşmiş demektir.

´3- Tehlikenin gerçekleşmesini kabullenecek (tipikliğin gerçekleşmesini göze alacak)

(63)

Olası Kastın Sonuçları

´Olası kastla işlenen suçlarda cezada indirim öngörülmüştür.

´Olası kastla işlenen suçlarda teşebbüsün

mümkün olup olmadığı tartışmalıdır.

(64)

Taksir

´ Objektif olarak öngörülen özen yükümlülüğünün ihlal edilmesi suretiyle işlenen suçlara taksirli suçlar denilmektedir.

´ Taksirin esasını (haksızlık unsurunu) objektif özen yükümlülüğünün ihlali oluşturmaktadır. Faile taksirli bir davranışı ancak herhangi bir (yazılı- yazılı olmayan) özen yükümlülüğünü ihlal ettiği zaman isnat

edilebilecektir.

´ Taksirin cezalandırılmasının nedeni, toplumun fertlere yüklediği dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlalidir. Bu itibarla ister yetkili merciler tarafından konulmuş olan normlardan doğsun (hukuk

kuralları), ister müşterek tecrübeden kaynaklansın taksir şekillerinin hepsinde fertlere yüklenilmiş olan dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali söz konusu olmaktadır.

´ Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık, 765 sayılı eski TCK’nın 455 ve 459. maddelerinde geçen “tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlik” ibarelerini karşılayan bir düzenlemeyi oluşturmaktadır.

(65)

´Kanun koyucular taksiri tanımlama konusunda teorik

tartışmalar nedeniyle çekingen davranmakta iseler de, Türk Kanun koyucusu kastı olduğu gibi taksiri de tanımlamıştır.

´TCK’nın 22. maddesinde taksir, bilinçsiz ve bilinçli taksir şeklinde ikiye ayrılmış ve her bir taksir şekli tanımlanmıştır.

´Bilinçsiz taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık

dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde

tanımlanmıştır (m. 22/2).

´Bilinçli taksir ise “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali” şeklinde

tanımlanmış ve bilinçli taksirle işlenen suç için cezada artırım öngörülmüştür (m. 22/f. 3).

(66)

´ Kanunda taksirin yalnızca kanuni tanımda belirtilen netice ile ilişkilendirilmiş olması, taksirin tanımı bakımından bir eksiklik teşkil etmektedir. Örneğin taksirle öldürme suçunda fail meydana

gelen ölüm neticesi açısından taksirle hareket edebileceği gibi, öldürdüğü canlının bir insan olduğu hususunda da taksirle

hareket etmiş olabilir.

´ Dolayısıyla neticenin yanı sıra suçun kanuni tarifinde yer alan diğer maddi unsurları da taksirle (öngörme ile) ilişkilendirmek gerekirdi. Bu çerçevede kanuni tarifte yer alan bütün maddi unsurları zikretmek yerine; modern anlayışa uygun olarak

“kanuni tanımdaki unsurların gerçekleşmesini” veya “kanunda tarif edilen fiil modeline uygun bir hadisenin gerçekleşmesini”

taksirin bağlantı noktası olarak belirlemesi yerinde olurdu.

´ Nitekim 22. maddenin gerekçesinde, “kanuni tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş” olmasından

bahsedilmektedir. Kanaatimizce, taksiri bu şekilde anlamak gerekmektedir.

(67)

´Kanunumuza göre, suçun kanuni tarifinde yer alan unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştiren kişi kasten hareket

etmiştir.

´ Buna karşılık, ceza kanununda tanımlanan bir fiili istemeyerek özen yükümlülüğünün ihlali suretiyle

gerçekleştiren ve bunu yükümlülüklerine aykırı bir şekilde müşahede etmeyen (bilinçsiz taksir) veya böyle bir fiilin gerçekleşmesini muhtemel görmekle beraber neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı olarak güven duyan (bilinçli taksir) bir kimse taksirle hareket

etmiştir.

(68)

´Bilinçsiz taksirde fail özen yükümünün ihlali dolayısıyla kanuni tanıma uygun bir fiilin gerçekleşebileceği ihtimalini

düşünmemektedir. İcrai veya ihmali bir hareketi yapan failin, kanuni tanıma uygun bir fiilin gerçekleşebileceğini öngörmesi gerekirken, kendisinden beklenen özeni

göstermeyerek böyle bir neticenin meydana gelmesine sebebiyet vermiş olması halinde bilinçsiz taksir vardır

´Bilinçli taksirde ise fail, suçun konusu bakımından somut bir tehlikenin varlığını müşahede etmesine rağmen, ya bu

tehlikenin derecesini azımsaması veya kendi yeteneğini

abartması ya da şansına güvenmek suretiyle kanuni tanıma uygun bir fiilin gerçekleşmeyeceğine güven beslemektedir.

´Bilinçli taksirde fail tehlikenin meydana geleceğini

muhtemel addetmesine rağmen, gerçekleşmeyeceğine güven duymaktadır.

(69)

´Örneğin sollama yasağının olduğu bir yerde önündeki aracı geçmek isteyen bir sürücü, karşıdan bir aracın her an

çıkabileceğini ve dolayısıyla bir kazaya sebebiyet

verebileceğini öngörmesine rağmen, trafik kurallarının gerektirdiği yükümlülüklere aykırı olarak, ya karşıdan bir aracın gelmeyeceğine yönelik talihine veya kendi

tecrübesine veya aracının donanımına güvenerek “bir şey olmaz” düşüncesiyle sollamaya girişmekten kendisini

alıkoymaz.

´Bu örnekte, fiilinin sebebiyet verebileceği neticeleri somut olarak öngörmesine rağmen, sırf talih, şans, maharet,

güven gibi ceza hukuku bakımından teorik bir temele

dayandıramayacağımız kavramlardan hareketle, yaptığı fiil nedeniyle birçok kişinin ölümüne sebebiyet veren kişiyi

bilinçli taksirden sorumlu tutmak gerekecektir. Dolayısıyla bilinçli taksiri, taksirin bir türü olarak değil, olası kast kavramı içerisinde nitelendirmek teorik esaslara daha uygundur.

(70)

Taksirli Suçlarda Haksızlığın Unsurları

´ Tipikliğin Maddi Unsurları;

´Özen yükümlülüğüne aykırı davranış,

´Neticeye sebebiyet verme,

´Neticenin objektif isnat edilebilirliği

´ Tipikliğin Manevi Unsuru;

´Yalnızca bilinçli taksirde tipikliğin gerçekleşeceği

öngörülmesine rağmen gerçekleşmeyeceğine güven besleyerek hareket etmek

´Hukuka Aykırılık

(71)

´Taksirli suçlarda tipikliğin yalnızca objektif

unsurlardan ibaret olduğu, tipikliğin sübjektif unsurlarının bulunmadığı genel olarak kabul edilmektedir.

´Bu durumda, bir taksirli suçun aşağıda ele

alacağımız tipiklik unsurunun ve dolayısıyla hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği belirlendikten sonra, failin davranışının hukuka aykırılığını (özen

yükümlülüğüne aykırı bir davranışta bulunduğunu) müşahede edip etmediği veya müşahede

edebilecek durumda olup olmadığı, kusur

çerçevesinde ele alınacaktır.

(72)

Objektif Özen Yükümlülüğünün İhlali

´ Taksirin esasını objektif dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali oluşturmaktadır.

´ Özen yükümlülüğü taksirli suçlarda tipikliğin yazılı olmayan unsurunu oluşturmaktadır.

´ Hâkim, somut olayda, fail bakımından objektif olarak gerekli olan özen yükümlülüğünün ne olduğunu araştırmalı ve failin gerçek hareketiyle emredilen özenli davranışı karşılaştırmak suretiyle, bunun özen

yükümlülüğüne uygun olup olmadığını belirlemelidir.

´ Özen kavramı hem objektif, hem normatif bir kavramdır. Özen

yükümlülüğünün belirlenmesinde objektif esastan hareket edilmelidir.

Objektif özen kavramıyla, failin kişisel özellikleri dikkate alınmaksızın ve failin somut olayda hangi özeni gösterdiğine bakılmaksızın, genel

olarak gerekli olan özen ifade edilmektedir.

´ Failin durumundaki makul ve tedbirli bir insanın tercih edeceği davranış, özenli davranıştır.

(73)

´Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne ilişkin davranış

normlarıyla herkesin uymak zorunda olduğu genel bir emir öngörülmektedir. Ancak bu, sınırsız geçerliliği olan bir emir değildir.

´Objektif dikkat ve özen yükümlülüğü “izin verilen risk” ve

“güven prensibi” olarak adlandırılan ilkelerle sınırlandırılmaktadır.

´Objektif dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağını, hukuk normları ve müşterek tecrübe olarak ikiye ayırmak

mümkündür.

´Hukuk normlarını koyan organın bir önemi olmadığı gibi, bunların hangi hukuk dalından kaynaklandığının da bir önemi yoktur.

´Hukuk normlarının yanı sıra, toplumun müşterek tecrübeye dayanarak her ferde veya belirli meslek veya sanatları

yapan kimselere yüklediği dikkat ve özen görevi de vardır.

(74)

Tehlike Durumunun Müşahede Edilebilirliği (Gözlemlenebilirliği)

´Bilinçli taksirde tehlike durumu öngörülür, fakat neticenin meydana gelmeyeceğine güven duyulur.

´Bilinçsiz taksirde ise, suçun kanuni tanımından belirtilen neticenin gerçekleşme tehlikesi hiç öngörülmemiştir.

´Şayet gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı, suçun kanuni tanımında yer alan bir unsurun gerçekleşeceği

öngörülecekti denilebiliyorsa, bu fiil taksirle işlenmiş demektir.

´Öngörülmesi gereken neticenin suçun kanuni tanımında belirtilen netice olması gerekir.

´Bir davranışın yalnız normal neticeleri değil, fakat mümkün neticeleri de öngörülebilir nitelikte kabul edilmelidir.

(75)

Neticeye Sebebiyet Verme

´Taksirli suçların esasını objektif özen yükümüne aykırı davranmak oluşturduğuna göre, bu yükümlülüğe aykırı davranmakla taksirle işlenen haksızlık gerçekleşmiş olur. Ancak taksirli suçlar bugün

genellikle zarar suçu olarak düzenlendiği için, suçun tipikliğinin gerçekleştirilmesi bakımından, özene aykırı hareketin bir neticeyi gerçekleştirmesi de aranmaktadır.

´Burada neticenin ifade ettiği değersizlik, hareketin ifade ettiği değersizliğe aittir. Bununla, hareketin ifade ettiği değersizliğin içinde bulunması zorunlu olmayan, ilave yeni bir tipiklik unsuru getirilmiş olmaktadır.

´Taksirli suçlarda neticenin meydana gelmesi, dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlalinin bir sonucu olmalıdır. Bir başka deyişle, somut olayda gerçekleşen netice ile failin özen yükümlülüğünün ihlali arasında illiyet bağı bulunmalıdır.

(76)

Olası Kast-Bilinçli Taksir Ayrımı

´Bilinçli taksir, kast alanından taksir alanına dâhil edilen uydurma bir kavramdır.

´Kanunda;

´Bilinçli taksir “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi”

´Olası kast “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili

işlemesi”

(77)

´Gerek olası kastta, gerekse bilinçli taksirde neticenin fail tarafından öngörülmesi şarttır.

´Ancak bilinçli taksirde fail tarafından öngörülen ve

gerçekleşen netice istenen bir netice olmadığı halde, olası kastta öngörülen neticenin istenip istenmemesinden

bahsedilmemektedir.

´Olası kastta “öngörülmesine rağmen, fiilin işlenmesi”

şeklindeki ifadeden, failin neticenin gerçekleşip

gerçekleşmemesini umursamadığı sonucuna varılabilecektir.

´Dolayısıyla genel bir ayrımla somut olayda neticenin fail

tarafından istenmediği hallerde, bilinçli taksirin varlığı kabul edilecektir.

(78)

Taksirli Suçlarda Kusur

´Kasti suçlarda olduğu gibi taksirli suçlarda da, işlediği

haksızlıktan dolayı kınanabilmesi halinde cezalandırılacaktır.

´Taksirli suçlarda da kusur yargısının oluşması bakımından

aranan ilk unsur, failin yaşı ve aklî sağlığına bağlı olan kusur yeteneğidir.

´Kasten işlenen suçlarda aranan kusurdan farklı olarak, taksirle işlenen suçlarda kusur ayrıca şu yönlerden

değerlendirilmelidir: Kişisel olarak yapabilirlik kabiliyeti ve özene uygun davranışın failden beklenebilirliği.

´Taksirli suçlarda kusur isnadı, failin kişisel kabiliyetine göre,

objektif olarak mevcut olan özen yükümlülüğünü müşahede edebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmasına

bağlıdır (kusurun unsuru olarak kişisel yapabilirlik).

(79)

´Her yükümlülük gibi, dikkat ve özen yükümlülüğünün de yerine getirilme imkânının bulunması gerekir (kusurun

unsuru olarak özene uygun hareketin beklenebilirliği).

Böyle bir imkân yoksa o yükümlülüğün yerine getirilmesi de istenemez. Böyle bir imkânın bulunup

bulunmadığının belirlenmesinde failin şahsi niteliklerinin göz önünde tutulması gerekir.

´Taksirli suçlarda kusur, ayrıca, kasten işlenen suçlarda olduğu gibi, hukuka aykırılık bilincini ve yasak

hatasından kaçınılabilirliği de gerektirir.

(80)

Taksirli Suçlarda Kusur Tayini Hakime Aittir

´TCK’nın 22. maddesinin 4. fıkrasında, “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir”

denilmektedir.

´Maddenin gerekçesinde de kusurluluğun normatif bir

değerlendirmeyle ancak hâkim tarafından belirleneceği, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılamayacağı yerinde olarak ifade edilmiştir. Bu değerlendirmeler neticesinde failin

kusurlu bulunması halinde, kusurunun ağırlığı ve diğer

sebepler de göz önünde bulundurularak suçun kanunda belirtilen cezasının alt ve üst sınırı arasında bir cezaya

hükmedilecektir.

(81)

Taksirli Hareketlerin Birleşmesi

´TCK’nın,22/5. maddesinde göre; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir”.

´Birden çok kişinin karşılıklı olarak suçun kanunda tanımlanan

neticesine taksirle sebebiyet vermeleri halinde, her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak

suretiyle fiilin tamamı bakımından belirlenecek ve bu belirleme yapılırken diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı

hususu dikkate alınmayacaktır. Bu konuda şu üç ihtimal söz

konusu olabilir.

(82)

´İlk olarak bir kimsenin gerçekleştirdiği taksirli davranış bir başkasının kasten işlediği suça katkı oluşturabilir.

´Örneğin; bir katilin, suç işlemede kullanacağı zehri elde etmek için eczacının özensizliğinden yararlanması

halinde, eczacının taksiri ile mağdurun ölümü arasında nedensellik bağının varlığı konusunda şüphe yoktur ve kasten işlenen fiilin nedensellik bağını kesmesi de söz konusu değildir. Burada kasten işlenen fiilin objektif isnadiyetinde de sorun yoktur ve dolayısıyla mesele taksirle hareket eden failin özen yükümlülüğünün

belirlenmesiyle çözülebilecektir.

(83)

´İkinci ihtimal, failin gerçekleştirdiği taksirli davranışa bir başkasının taksirli davranışının eklenmesidir.

´ Örneğin anayol üzerinde bulunan bir binanın

yıktırılması işini üzerine alan müteahhit, yıkma işine başlarken, yoldan geçenlerin zarara uğramaları

ihtimaline karşı binanın yol üzerindeki cephesine tahta perde kurması gerekirken bunu yapmamıştır. Ayrıca yıkım işinde çalışan iki işçi de yolda kimsenin bulunup bulunmadığına dikkat etmeksizin binadan sökülen

büyük bir kalası sokağa atmışlardır. Sonuçta yoldan

geçen bir kişi ölmüş veya yaralanmıştır.

(84)

´Son bir ihtimal olarak, failin gerçekleştirdiği taksirli harekete mağdurun taksirli hareketinin eklenmiş olmasıdır. Burada asıl ihtimal hem failin, hem de mağdurun taksirli hareketlerinin neticenin

gerçekleşmesine sebebiyet vermiş olmasıdır.

´Bu durumda failin taksirden dolayı sorumluluğu ortadan kalkmaz, yani taksirler arasında takas yapılamaz.

´Örneğin, fail otomobiliyle azami hız sınırının üzerinde

seyretmektedir. Fakat bu sırada gerekli dikkat ve özeni göstermeden karşı kaldırıma geçmek isteyen yayaya çarparak ölümüne veya yaralanmasına neden

olmuştur.

(85)

Taksirle İşlenen Suçlarda Şahsi Cezasızlık Sebebi ve Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebep

´TCK’nın 22/son maddesine göre, taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi

durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza

verilmeyecektir. Bilinçli taksirle neticeye neden olunmuşsa, verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilecektir.

´Bu fıkranın uygulanabilmesi için aranan en önemli koşul, taksirli fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu itibariyle zararlı bir neticenin meydana gelmiş bulunmasıdır. Bu

neticenin ayrıca fail hakkında artık cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmış olması da gerekir.

Referanslar

Benzer Belgeler

 (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır..  Bu halde,

Suç oranı yüksek olan mahalleler için oluşturulan yıl- dız grafiği (Şekil 3) incelendiğinde; her ne kadar işsizliğin merkezde olması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin

Son olarak, sosyal medya üzerinden yapılan hakaretin suçunun unsurları ile sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen hakaret suçuna ilişkin delillerin toplanması

Vatana hizmet, vatanın kutsallığı ve vatan için çalışma gibi duygular, Türk askerini Çanakkale Savaşları’nda mümkün olduğundan daha fazla motive et- miş, onların

sınıfta öğrenim gören 206 öğrenci ile yapılan bir çalışmada (2004) öğrencilerin büyük bir ço- ğunluğunun öğrenim hayatları boyunca en az bir kez olmak üzere; ad

Örneklem kitlenin yaptığı ortalama puanlamalar incelendiğinde 18-25 yaş aralığındaki kişileri ile 25-30 yaş aralığındaki kişilerin diğer yaş gruplarına

Suçun varlığı için gerekli olanın ötesinde zararlı veya tehlikeli bir sonucun meydana gelmesi durumunda netice sebebiyle ağırlaşan suçtan söz edilir. TCK daha ağır ya

Nöroloji Kliniğinde intrakraniyal anevrizma için yapılan etyo- lojik inceleme sırasında ELISA ve “Western blot” yöntemiyle anti-Borrelia IgM (+) pozitif, anti-Borrelia IgG