• Sonuç bulunamadı

İbn Haldun un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İbn Haldun un Osmanlı Düşüncesine Etkileri"

Copied!
38
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ge ç m i ş t e n G |l e c e ğ f

İB N H A L D U N

İbn Haldun’un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

Ejder Okumuş*

As the Ottoman Empire began to “wane”, the statesmen, scholars, thinkers and historians began to concentrate on the causes tor this deterioration and started to investigate the possible ways to halt it. VVithin this framevvork there is one man of Science, one historical philosopher, one sociologist who appears before us as having affected the ideas and been of benefit to the statesmen, scholars, historians and thinkers, who even tried to warn the Ottoman State via his theories of collapse - despite a few changes having been made to his thought: İbn Khaldun. A social theorist, İbn Khaldun’s historical and social vievvs were a fundamental source to vvhich thinkers turned in order to find a solution to the “deteriora­

tion” and “collapse” of the Ottoman State. There is no doubt that İbn Khaldun had and continues to have an important effect on other thinkers, both VVestern and Eastern, non- Muslim and Müslim. But, the topic of this study is the effect İbn Khaldun had on Ottoman thinkers. İn this study the effect of İbn Khaldun on Ottoman thought of some Ottoman

thinkers will be examined. . .

1. Giriş: İbn Haldun’un Osmanlı Düşünürleri Üzerindeki Etkileri

Osmanlı Devleti’nin “zayıflama” sürecine girmesiyle birlikte Osmanlı devlet adamları, ule­

ma, düşünür ve tarihçileri, bu zayıflık durumunun sebepleri üzerinde yoğunlaşmış, gerilemenin çöküşle noktalanmamasının mümkün yollarını düşünüp araştırmışlardır. Bu çerçevede ulema, tarihçi ve düşünürlerin, fikirlerinden etkilendikleri, yararlandıkları, hatta çöküşle ilgili teorilerini Osmanlı Devleti’ne -bazı değişikliklerle de olsa- uyarlamaya çalıştıkları bir ilim adamı, bir tarih felsefecisi, bir sosyolog karşımıza çıkmaktadır: Ebu Zeyd İbn Haldun Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed b. Muhammed et-Tunisi el-Hadrami el-İşbili el-Malikî (1332-1406). Bir çöküş

* Doç. Dr., Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Diyarbakır.

(2)

Geçmişten Geleceğe İBN H A L D U N

teorisyeni, bir sosyolog, bir din sosyologu olan İbn Haldun’un tarih ve toplum görüşü, onun za­

manında Anadolu’da küçük bir beylik olan Osmanlı Devleti’nin güçten düşmeye başlamasıyla birlikte muhtemel bir “çöküş” e gitmekten nasıl kurtarılacağını düşünenler için temel bir başvu­

ru kaynağı idi.1 Denilebilir ki İbn Haldun’un görüşlerine olan bu ilgi, ibn Haldunculuk’tan (İbn Haldunizm)2 söz ettirecek boyutlara ulaşmıştır gelmişti.3 Bu bağlamda İbn Haldun’un Mukad­

dime’ sini Kâtip Çelebi, Naîmâ, Taşköprüzâde, Müneccimbaşı, Hayrullah Efendi ve Cevdet Pa­

şa gibi düşünürlerin kaynak olarak kullandıklarını söylemeliyiz. Hatta Naîmâ İbn Haldun’u bir üstad bilmiştir. Öyle anlaşılmaktadır ki İbn Haldun’a olan bunca ilgi, İbn Haldun’un Mukaddi­

mesi’ nin Osmanlı Türkçesi’ne çevrilmesini intaç etmiştir. Burada hatırlanmalıdır ki din sosyolo­

jisinin ünlü klasik başyapıtı olan Mukaddime, Arapça olmayan bir dile ilk kez Osmanlı Ulema­

sı tarafından çevrilmiştir.4 Bilindiği gibi Mukaddime’nin büyük bir kısmını (ilk 5 bölüm) 18. yüz­

yılda Şeyhülislam Pirizâde Muhammed Sahib Efendi (Ö. 1749) 1730 yılında, ondan kalan bir kısmını (son bölüm) da 19. yüzyıl ortasında Cevdet Paşa (1822-1895) Türkçe’ye çevirmiştir.5 Birinci çeviri 1859’da Kahire’de basılmış,6 İkincisi ise birincisiyle birlikte 1860-61’de İstanbul’­

da yayınlanmıştır.7 İbn Haldun’un görüşlerinden etkilenen ve yararlananlardan Cevdet Pa- şa’nın,8 Meclis-i Vâlâ Reisi Kâmil Paşa ile arasında geçen şu konuşma ve olay, gerileme ve çö­

küş dönemi Osmanlı Devleti’nde İbn Haldun’un etkisine işaret etse gerektir: “Mehmed Ali Pa- şa’nın fart-ı ikbalinden bahs etdiği sırada, ‘ben anın karîben ikbalden düşeceğine muntazırım’

1 Bkz. J . Obert Voli, İslam, Süreklilik ve Değişim I, Çev. C. Aydın-C. Şişman-M. Demirhan, Yöneliş Yay., İstanbul 1 9 9 1 , ss.

5 9 -6 0 ; Ümit Meriç Yazan, C evdet Paşa’nm Tarih ve Toplum Görüşü, 3. bs., İnsan Yay., İstanbul 1 9 9 2 , ss. 2 0 -2 1 ; Cevdet Paşa, M a ’ruzat, Haz. Y. Halaçoğlu, Çağrı Yay., İstanbul 1 9 8 0 , ss. 3 4 , 1 8 2

2 Fındıkoğlu Z. Fahri, İçtimaiyat, Metodoloji Nazariyeleri, c. 2, İstanbul Ü. İktisat E Yay., İstanbul 1 9 6 1 , ss. 1 1 6 -1 3 1 ; Fmdı- koğlu, Z .F, “Türkiye’de İbn Haldunizm”, F uad K öprülü Arm ağanı, İstanbul 1 9 5 3

3 Ahmet Arslan, İbn-i Haldun, 2 . bs., Vadi Yay., Ankara 1 9 9 7 , s. 7

4 Bu noktada M ukaddim e'nin çeşitli dillere yapılan çevirilerini zikretmek yararlı olabilir:

I.O sm anlıca: Pirizade M ehmet Sahip Efendi, Tercüme-i M ukaddim e-i İbn H aldun, Kahire h. 1 2 7 5 (ilk 5 bölüm) 2 .0 sm a n lıca : Ahmed C evdet Efendi, Tercüme-i M ukaddim e-i İbn H aldun, Takvimhane-i İstanbul h. 1 2 7 7 (son bölüm-

Pirizade’nin çevirisiyle birlikte basılmıştır)

3. Fransızca: De Slane, L es P ro legom enes d ’Ibn Khaldun, 3 cilt, Paris 1 8 5 8

4. Fransızca: Vincent Monteil, Discours sur l’historie üniversel, 3 cilt (Mukaddime, Önsöz ve notlarla, Beyrut 1 9 6 7 ) 5. Urduca: Ahmed Hüseyin Allahabad-Şemsululema Abdurrahm an, İbn K haldûn’s M ukaddim ah, 3 cilt, Lah or 1 9 2 4 -1 9 3 2 6. Farsça: M uhammed Pervin Gonabadî, M ukaddim e-yi İbn H aldun, 2 cilt, Tahran 1 9 5 7 -1 9 5 9

7. Hintçe: Rızvî Athar Ahbes, İbn Khaldûna ka M ukadam a, Loknov 1 9 6 2

8. Portekizce: Khoury J.-A . Bıerrenbach, Os prolegom enos ou filosofia social, Brezilya-Sao Paulo 1 9 5 8 -1 9 6 0 9.İbranice: Immanuel Kopılewitz, A kdam ot la historia, Kudüs 1 9 6 7

10. İngilizce: Franz Rosenthal, ibn K haldun, T h e M ukaddim ah, 3 cilt, Newyork 1. bs. 1 9 5 8 , 2 . bs. 1 9 6 7 I I . İngilizce: Charles Isawi, Selections from the P rolegom ena o f ib n Khaldun o f Tunus, Londra 1 9 5 0 12. Türkçe: Zakir Kadirî Ugan, M ukaddim e, 3 cilt, M EB., 1 9 7 0

13. Türkçe: Süleym an Uludağ, M ukaddim e, 3 cilt, Dergah Yay.

14. Türkçe: Turan Dursun, M ukaddim e,

15. Türkçe: Halil Kendir, M ukaddim e, 2 cilt, Yeni Şafak

5 Zeki Velidi Togan, Tarihte Usul, 4.bs., Enderun Kit. Yay., İstanbul 1 9 8 5 , s. 1 5 8 ; Süleyman Uludağ, “Giriş: İbn Haldun ve Mukaddime”, M ukaddim e, (Haz. S. Uludağ), c. 1, 2. bs., Dergah Yay., İstanbul 1 9 8 8 , ss. 1 7 5 -1 8 1

6 İbn Haldun, Tercüme-i M ukaddim e-i İbn H aldun, Çev. Pirizade M ehmet Sahip Efendi, Kahire h. 1 2 7 5 7 İbn Haldun, Tercüme-i M ukaddim e-i İbn H aldun, Çev. Ahmed Cevdet Efendi, Takvimhane-i İstanbul h. 1 2 7 7 8 Ö. M. Yazan, a .g.e., ss. 2 0 -2 1 , 2 7 -2 8

(3)

Okumuş • İbn Haldun'un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

dedim ve Mukaddime-i İbn Haldun’daki kavâid-i hikemiyyeyi serd eyledim. Muahharen Meh- med Ali Paşa ikbalinden düşdükde Kâmil Paşa, kullarını görüp ‘hakkın var imiş’ dedi.”9 Bir yö­

netici seçkinin siyasi geleceğinin nasıl olacağı konusunun dahi İbn Haldun’un çöküşle ilgili gö­

rüşlerinden yola çıkılarak izah edilmeye çalışılması, İbn Haldun’un Osmanlı ulema ve tarihçile­

ri üzerindeki etkisini orta yere koymaktadır.

Denilebilir ki İbn Haldun’un Mukaddime’si, Osmanlı bilgin ve düşünürleri için olmazsa ol­

maz bir kitaptır. Mukaddime’nm bu önemi, 16. yüzyıldan 20. yüzyıla doğru gelindikçe, yani Os­

manlI’nın zayıflığı arttıkça, daha da artmıştır. “J. V. Hammer ‘Arab Montesquieu’su tesmiye et­

tiği İbn Haldün’un mukaddimesi hakkında Pirîzade’nin Türkçe tercümesine dayanarak 1822 yı­

lında Journal Asiatique mecmuasında yazdığı 12 sayfalık küçük makalesinde İbn Haldün mu­

kaddimesinin o zamanki Osmanlı ilim ve devlet adamları arasında ideoloji yaratan bir eser sı- fatiyle çok okunduğunu zikretmiştir.”10

Son çözümlemede Osmanlı bilgin ve düşünürleri “nispeten geç” de olsa İbn Haldun’un önemini kavramış ve onun olaylara, siyasete, tarihe, topluma yaklaşımından yararlanmaya ça­

lışmışlardır. Belirtmek gerekir ki Arap ilim dünyasının bir tür ilgisizliğine karşın Osmanlı ilim er­

babı ve düşünürleri İbn Haldun’un toplum, tarih, siyaset ve diğer görüşlerini keşfettikten sonra onları Osmanlı pratiğinde ele almaya çalışmışlardır. Denilebilir ki İbn Haldun’un yaklaşımlarını daha da geliştirerek Osmanlı Devleti’ni zaafiyet durumundan kurtarmak için bir takım fikirler or­

taya koymuşlardır. Süleyman Uludağ’ın söylediği gibi11 İbn Haldun’un Osmanlı düşüncesi üze­

rindeki etkileri genellikle abartılmış değil, tersine ihmal edilmiştir. Bu konuyla ilgili yapılan çalış­

maların azlığı düşünülürse, bu hususun doğruluğu kabul edilecektir. İbn Haldun’dan etkilenen Osmanlı düşünür ve ilim adamlarına tek tek, özellikle de Kınalızade Ali Efendi, Katip Çelebi, Mustafa Naîmâ, Cevdet Paşa gibi düşünürler bağlamında bakıldığında, onların İbn Haldun’u la- yıkı vechiyle anlayabilecek düzeyde oldukları da anlaşılabilir.

Belirtmek gerekir ki İbn Haldun’un gözlem ve tecrübeye dayalı araştırmalarıyla toplum, ta­

rih, siyaset, şehir, köy, medeniyet gibi konular üzerinde ortaya koyduğu zengin içerikli görüşle­

ri, Doğu’da ve Batı’da bir çok kişiyi etkilemiştir. Esasen onun söz konusu görüşleri, bugün da­

hi güncelliğini korumakta ve dolayısıyla bir çok bilim adamı ve düşünürü etkileyebilmektedir.

Ancak bu çalışmada Kınalızâde Âlî Efendi (1510-1572), Kâtib Çelebi, Mustafa Naîmâ Efendi (1655-1716) ve Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895) gibi Osmanlı düşünür ve bilginlerinin görüş­

leri temelinde İbn Haldun’un Osmanlı düşüncesine etkilerini ele almak amaçlanmaktadır. Bu amaç kapsamında İbn Haldun’un Osmanlı düşüncesinde, özellikle de tarih, siyaset, medeniyet, toplumsal olay ve olgular planında çok önemli etkilerinin olduğu ortaya konulmaktadır.

Çalışmada, Osmanlı bilgin ve düşünürlerinin, İbn Haldun’un tarih, toplum, siyaset, din vs.

hakkında genel olarak bütün yaklaşımlarından yararlandıkları ve etkilendikleri bir gerçek olsa bile, pratik bir ilgiyle Osmanlı Devleti’nin çökmemesinin mümkün yolları bulmak için daha çok

Cevdet Pcişa, M a ’ruzat, s. 3 4

Journal Asiatique, 1 8 2 2 , s. 2 7 9 ’dan Z. V. Togan, a .g .e., s. 1 5 9 S. Uludağ, “a .g .m .”, c. 1, s. 1 8 8

(4)

Geçmişten Geleceğe İBN H A L D U N

çöküşle ilgili görüşlerinden yararlandıkları varsayımından hareket edildiği için konu, İbn Hal­

dun’un ve Osmanlı düşünürlerinin daha çok çöküş yaklaşımları merkezinde ele alınmaktadır.

Çalışmamızın diğer varsayımı, Osmanlı yazar ve düşünürlerinin İbn Haldun’dan etkilenme­

lerinin, onları fatalizme ve karamsarlığa götürmediği, tersine daha gerçekçi ve geleceği öngörü- cü bir entelektüel düzeye taşıdığı hususudur. 17. yüzyılın başlarına kadar İbn Haldun’un deter­

minist tarih görüşünden etkilenen Osmanlı siyasal düşüncesinin İbn Haldun’un kapalı döngüsel çöküşçü yaklaşımı hemen hemen aynen benimsediğini ve çöküş sürecini durdurmanın müm­

kün olmadığını, olsa olsa çöküş zamanının uzatılabileceğini iddia ettiği12 söylenebilir. Ancak be­

lirtmelidir ki İbn Haldun’un metodolojisi, tarihe ve olaylara yaklaşım biçimi, aslında Osmanlı bil­

gin ve düşünürlerinin konulara yaklaşımda nesnellik ve tarafsızlık ilkesiyle hareket etmelerinde etkili olmuştur. Bu bağlamda İbn Haldun’dan etkilenimin Osmanlı ilim ve düşüncesinde yeni bir bakış açısı ve yeni bir zihnî durum ortaya çıkardığı söylenebilir.

Çalışma, öncelikle yukarıda değinilen etkisine binaen ve mukayese imkanı vermesi bakı­

mından önce Mukaddimesi’nde çöküş sosyolojisi (the sociology of decline) ve çöküş etiolojisi13 (the etiology of decline) yapan İbn Haldun’un tarih, toplum ve toplumsal çöküşe ilişkin teorisi­

ni ele almakta, ondan sonra da Osmanlı düşünürlerinin İbn Haldun’dan etkilendikleri görüşle­

rini, özellikle çöküş bağlamında konulara yaklaşımlarını Kınalızâde Âlî Efendi (1510-1572), Kâtib Çelebi (1609-1657), Mustafa Naîmâ Efendi (1655-1716) ve Ahmet Cevdet Paşa (1822­

1895) merkezinde ortaya koymaktadır.

1 .3 . Osmanlı Düşünür ve Çöküş Teorisyenleri

Osmanlı tarihçi ve düşünürleri, Kuzey Afrikalı tarihçiyi Avrupalı oryantalistler, neredeyse 19. yüzyılın başlarına kadar keşfetmeden çok önceki dönemlerde keşfetmiştir. Osmanlı yazarla­

rı, gerçekten de yukarıda da belirtildiği gibi erken dönemlerde İbn Haldun’un özellikle devlet ve medeniyetlerin yükseliş ve düşüşleriyle ilgili fikirlerini benimsemiş ve Osmanlı gerçekliğine uyar­

lamaya çalışmışlardır. Osmanlı entelektüellerinin bu İbn Haldun ilgisi, İslam entelektüel kültürü­

ne çok önemli bir katkı olmuştur.14

Osmanlı yazar ve düşünürlerinin İbn Haldun’a rağbet etmesi ve onun çalışmalarına ilgi duyması, İbn Haldun’un daha sonraları diğer İslam toplumlarmda ve Batı’da rağbet görmesin­

de işlevsel olmuştur.

Osmanlı bilgin, düşünür ve aydınlarının İbn Haldun’la ilişkileri, Mukaddime’den alıntı, çe­

viri, yorum yapma ve ona ilavelerde bulunma biçiminde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda be­

lirtilmelidir ki Osmanlı yazar ve devlet ricalinin tamamını İbn Haldun kopyacılığı yapmakla eleş­

12 Halil İnalcık, T h e Ottoman E m p ire, 3. bs., Phcenix, London 1 9 9 7 , s. 4 8

13 Bkz. Cevâd Tabatabayî, İbn Haldun ve ölûm -i İçtimaî, Tarh-ı Nov, Tahran 1 3 7 4 , ss. 8 5 , 1 4 5 , 3 1 8

14 Cornell Fleischer, “Royal Authority, Dynastic Cyclism, and “ibn Khaldûnism” in Sixteenth-Century Otom an Letters”, ibn Khaldun and Islamic Ideology, Ed. B. B. Law rence, E. J . Brill, Leiden 1 9 8 4 , s. 4 6

(5)

Okumuş * İbn Haldun'un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

tirmek, çok insaflı bir yaklaşım değildir.15 Kopyacılık denilebilecek durumlar da olabilir, ama özellikle Kâtip Çelebi, Naîmâ ve Cevdet Paşa’ya bakıldığında, bazı hususlarda İbn Haldun’dan farklılaşmalar olduğu, hatta onun aşıldığı görülür. Esasen İbn Haldun’un etkisinde kalan veya onun teorisini Osmanlı Devleti ve toplumuna uyarlamaya/uygulamaya çalışan hemen hemen bütün Osmanlı yazar ve aydınları, söz konusu uygulama çabalarından dolayı ister istemez İbn Haldun’un yaklaşımlarına yeni bir şeyler katmak durumunda kalmışlardır.

Belirtmek gerekir ki -Adnan Adıvar’ın verdiği bilgilere göre- II. Abdülhamit devrinde, özel­

likle siyaset, hilafet ve mülkle ilgili yaklaşımlarından dolayı Mukaddime’ nin yayınlanması yasak­

lamışsa da,16 İbn Haldun’a olan ilgi artarak devam etmiştir.

Bu kısa girizgah bilgilerinden sonra şimdi İbn Haldun ve Mukaddime’yi tanıyan, İbn Hal­

dun’dan bahseden ve onun görüşlerinden bir şekilde faydalanan, onları Osmanlı dünyasına ta­

şıyan, onlardan etkilenen ve onları Osmanlı örneğinde yeniden ele almaya çalışan yazarları, on­

lardan bazılarını, özellikle Kınalızade Ali Efendi, Katip Çelebi, Mustafa Naîmâ, Cevdet Paşa’yı öne çıkararak tarihî kronoloji temelinde sırayla ele almaya çalışalım.

1 .3 .1 . Muhammed b. Ahmed Hafizuddin Acemî (ö. 9 5 7 /1 5 5 0 )

A. Adıvar’m verdiği bilgilere göre daha 15. asırda Muhammed b. Ahmed Hafizuddin Acemî, Medînetu’l-‘İlm adlı eserinde İbn Haldun ve eserlerinden bahsetmiştir.17 C. Fleischer, Adıvar’ın bu yaklaşımına katılmamaktadır. Fleischer’e göre18 Acemî’nin eserinin adı Adıvar’ın belirttiği gibi Medmetu’\-‘İlm değil, Medmetu’l-‘Ulûm'dur. Bu eserde gerçekte İbn Haldun’la il­

gili bir referans yer almamaktadır.

1 .3 .2 . Kınalızade Alî Efendi (1 5 1 0 -1 5 7 2 )

Asıl adı Alaaddin Ali b. Emrullah olan Kmalızâde Ali Efendi, bir çok esere imzasını atmıştır.

Ahlâk-ı Alâî, Tecrid Haşiyesi, Mevakıf Haşiyesi, Durer ve Gurere Haşiye, Vakfa Dair İki Risale, Kalemiyye Risalesi, Seyfiyye Risalesi, Divan onun eserleri cümlesindendir.

Osmanlı’da zamanının önemli bir ilim adamı, hatta zamanını aşan bir bilgin, bir filozof, bir edîb, bir siyaset bilimci olan Kmalızâde Ali Efendi, aile, devlet, toplum gibi konulara yaklaşımıy­

la aslında olay ve olguları sosyolojik okuma diyebileceğimiz bir yorumlama biçimiyle ele alabil­

diğini göstermektedir.

Kmalızâde Ali Efendi, sosyal konuları ele alırken İbn Haldun’dan etkilendiğini gösteren yak­

laşımlar sergilemektedir. Denilebilir ki İbn Haldun’un görüşlerine paralel görüşleri olan Kına- lızâde Âlî’ye göre “insan nev’î yaradılıştan medenî tabiatlıdır.” Neden insan yaratılıştan me­

5 Krş. R Z. Fahri, İçtimaiyat, M etodoloji Nazariyeleri, c. 2 , s. 1 1 8

™ Abdülhak Adnan Adıvar, “İbn Haldûn”, M EBİA., c. 5 /2 , Eskişehir 1 9 9 7 , s. 7 4 1 7 A. Adnan Adıvar, “İbn Haldûn”, s. 7 4 0

C. Fleischer, “a .g .m .”, s. 6 6

(6)

Geçm işten G e le ce ğ e İBN HALDUN

denîdir ve insanın medenî olması demek ne demektir? Çünkü “tabiatı uyarınca sair insanlarla karışmak işlerinin yürümesinde bazılarına yardım etmek ve bazılarından yardım görmek ihtiya­

cını duyar. Onlarla ülfet ve muaşeret etmek zorundadır. İnsanlar, tek başına kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bir kimsenin bütün ihtiyaçlarını kendisinin karşılamasına imkân yoktur. Onun için bir arada yaşamaya mecburdurlar. Medenî olmalarının şartı da buradan gelmektedir. İnsan akıl ve temyiz ile hayvanlardan ayrılır. Allah, yiyecek, giyecek, silah ve mesken gibi bütün işlerini kendinin kazanmasına bırakmıştır. Çünkü insan, akıl ve fikri ile bunları elde etmeye kadirdir.

Dolayısıyla insanların akıllarını kullanarak birbirleriyle yardımlaşmaya dayalı olarak toplum ha­

linde yaşamak bir zorunluluktur. Hayvanlarda bu zaruret yoktur. Bilhassa birbirine yabancı hay­

vanlarda toplum ve yardımlaşmaya yiyecek ve içeceklerinde ihtiyaçları yoktur. Esasen hayvan­

ların akıl ve fikir gibi güç ve yetenekleri olmadığından onların ihtiyaçlarını karşılamalarını tabi­

atları icabı yaratmış, onların fikir ve şevklerine bırakmamıştır. Nitekim gıdaları da çok kere ba­

sittir. Toplamak, sıraya koymak ve pişirmeye gelmez. Elbiseleri yün ve kıldır, kendileriyle bera­

ber yaratılmıştır. Silâh gibi müdafaa âletleri ya kendileriyle yaratılmıştır, ya da İlâhî ilhama göre meydana getirilir. Yani bunları hayvanların çalışmak suretiyle kazanıp tahsil etmeye ihtiyaçları yoktur. Ama insan lâtif bir mizaca sahip olduğu için basit gıdayla yaşaması mümkün olmaz. Te­

miz gıdaları toplamak, tertip etmek, pişirmek gibi sıralamaya muhtaçtır. Silâh ve elbise ve sair ihtiyaçlar için gerekli aletlere, yani san’ata muhtaçtır. Bunun için insan bütün san’atlara kâdir olamaz ve tek başına hayat şartlarını kazanamaz. Meselâ bir kimsenin bir ekmek yemesi için ekip biçmesi, öğütmesi ve ekmek yapması gerekir. Bir elbiseye sahip olmak için bile çeşitli ka­

demeleri bilmesi lâzım. Yüncülük, dokumacılık, dikmek vs. Yani bir insanın bezden bir elbise gi­

yebilmesi için ekicinin pamuğu ekip toplaması, hallacın atması, bükücünün eğirmesi, dokuma­

cının dokuması ve terzinin dikmesi lazımdır. Bir insanın bunların hepsini yapmasına imkân yok­

tur. Bunların her biri bir sanattır. Bir ikisini yapsa, hatta sıra ile hepsini yapsa, bu sefer giyinme ve beslenme güçlüğü doğar. Bu itibarla insanlar bir arada yaşamaya muhtaçtırlar. Her biri bir sanatı seçip diğerini başkasına bırakmalıdır. Meselâ bir terzi kendi elbisesini diktikten sonra baş­

kalarının elbisesini diker. Marangoz kendi evini yaptıktan sonra başkasının evini yapar. Bunlar­

dan aldıkları ücretle de zaruri ihtiyaçlarını karşılar ve hayatlarını devam ettirirler. Diğer san’atla­

rı da buna kıyaslamak lazımdır. Eğer bütün zanaat ve meslekler belirli bir kimsede toplansaydı hayat imkanı ortadan kalkardı. O halde insan bir cemiyet, bir bütün halinde bulunmalı, her bi­

ri bir san’at edinmeli ve cemiyetin yaşamasını devam için herkes üzerine düşen vazifeyi yapma­

lıdır. Anlaşıldı ki, medenî bir toplum halinde yaşamaya muhtaçtır. İnsan yaradılıştan medenîdir sözünün mânâsı budur.”19

Ali Efendi, bu görüş ve yaklaşımlarıyla meslekte uzmanlaşmanın toplumsal önemini ortaya koymakta, hatta meslekî ve sosyal farklılıkları toplum halinde yaşamanın bir gereği olarak an­

lamakta ve de modern sosyolojinin doğmasından asırlarca önce toplumsal farklılaşmanın “sos­

yolojisini yapmaktadır. Bu bağlamda farklılaşmayı “Alimlerin ihtilafı rahmettir.” hadisiyle izah etmeye çalışmaktadır. Ona göre bu hadis, himmet ve gayret ayrılığı, rahmeti doğurur demektir.

19 Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-1 A lâ’î, Haz. Hüseyin Algül, Tercüman 1 0 0 1 Temel Eser, İstanbul ty., ss. 1 3 6 -1 3 7 ; Kınalızâde Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, Haz. Ahmet Kahram an, Tercüman 1 0 0 1 Temel Eser, İstanbul ty., 1 3 0 -1 3 1

(7)

Okumuş • ibn Haldun'un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

Ulemanın bazıları hadis ve tefsirle, bazıları fıkıh ve ahkamla, bazıları da dil ile meşgul olmuşlar­

dır. Nitekim insanlar ilahı bir takdirin eseri olarak zenginlik ve fakirlikte eşit değildirler. Şayet bü­

tün insanlar zengin veya fakir olsalardı, fertler birbirlerine hizmet etmezlerdi. Herkes zengin ol­

saydı, ihtiyaç olmadığı için hizmet eden olmazdı. Bunun gibi herkes fakir olsaydı, fayda sağla- mayacaği için kimse ona hizmet etmezdi. Böylece değişik durumlar meydana gelmişitr ve muh­

taçlar hizmetçi, menfaat sağlayabilenler de hizmet edilenler oldular. Bunun sonucu olarak hiz­

met edilen, hizmet edenin bedeni hizmetinden faydalanmış, hizmet eden de hizmet edilenin mal ve makam menfaatinden faydalanmak suretiyle herkes gayesine ulaşmış, dolayısıyla nizâm-ı âlem, yani dünyanın düzeni kurulmuş olur. Anlaşıldığı kadarıyla insanlar toplu ve me­

deni bir hayat sürmeyince ayakta kalamazlar. O halde toplum halinde olmak, insan için bir ih­

tiyaç ve zorunluluktur.20

Kınalızâde Alî Efendi, insanların bir araya gelerek yaşamalarının ve sosyalleşmelerinin zo­

runlu olduğunu bir başka yerde Mevlânâ’nm toplum yaklaşımından hareketle ele almakta ve in­

sanoğlunun birbirlerinin uzuvları olduğunu söylemektedir.21

Bir arada yaşamak, -özellikle de bu farklılık ve eşitsizlikler hesaba katılırsa- mutlak surette bozgunculuğu önler ve düzeni sağlayabilir mi? İnsanın zorunlu olduğu toplum hayatında zorba­

lık ve zulüm olmaz mı ve zorbalık ile zulme karşı ne tür bir tedbir almak gereklidir? Kınalızade Ali Efendi, bu sorulara cevap sadedinde bir arada yaşamanın mutlaka düzen getirmeyebilece­

ğim, bozgunculuğu önleyebileceğini söylemektedir. Ona göre toplum hayatında zorbalık, hak yemek, zulmetmek gibi bir takım olaylar olacaktır. Zira her nefis iştiha duyduğu ve menfaat gör­

düğü şeyi her ne pahasına olursa olsun elde etmek isteyecektir. Diğer nefisler de bir nefsin işti­

yakla yöneldiği faydayı kazanmaya yönelecektir ve bazısı buna zulmetmek, onu defetmek gibi kötü davranışlara yönelecektir. Cebren ve zulüm yoluyla başkasının hakkını almak suretiyle za­

lim olan kişiler toplumda görülecektir. Hakkını aldırmak istemeyen de müdafaasını yapınca, bir­

takım kuvvetlerin çarpıştığı karmaşık bir fitne ve fesat ortamı doğacak ve bu da toplumu rahat­

sız edecektir. O halde otoriter bir hâkim lâzımdır ki, zulmü defedip, haksızlığı önlesin, üzüntüleri

20 K. Ali Efendi, D evlet ve A ile Ahlakı, ss. 1 3 1 -1 3 2

Bilindiği gibi insan uzuvlarından bazısı âmir, bazısı da âmir uzva bağlıdır. Meselâ: Ciğer, insan ruhunun canlı kalmasında kalbe muhtaçtır. Kalp de tabiî ruhla ciğere muhtaçtır. İkisi de şahsın rûhu ve his kuvveti bulmak da dimağa, dimağın ca n ­ lılığının korunmasında da kalp ve ciğere muhtaçtır. Bunun gibi insanların bazısı reis (idareci), bazısı da idare edilendir. B a ­ zısı bazısından istifade eder, her biri bir yönden birbirlerine muhtaçtırlar. Bu duruma göre insanların kendi cinsleri ile bir arada yaşamaları, birbirlerine yardım da bulunmaları zarurîdir.

M esnevi:

insanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır.

Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır.

Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa, Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz...

insanlardan ayrılıp, dağ başlarında ve m ağaralarda yaşayanlar, bunu dindarlık ve insanlık kemali zannedenler vardır. O n­

lar geçimlerini halka yükleterek, onların çalışmalarından istifadeyle yer - içer ve giyinirler. Onlar adalet kaidesinden sap­

mış ve başkalarına haksızlık etmişlerdir. Bunların isimleri mütevekkil, resimleri ise yiyicidirler. Zira halka faydaları olmadığı Sibi, halktan menfaatlenir ve onların sırtından geçinirler. “İnsanların en hayırlısı, başkalarına faydası dokunandır. Allah ça- hşıp kazananı sever” şeklindeki söz ve yaşayış onlardan yükselir ve duyulur. (K. Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, ss. 1 3 6 -1 3 7 )

(8)

dindirsin. Aralarındaki cebir ve zulmü iki tarafa da razı olacakları haklarını vererek gidersin, ta­

raflardan her biri maksadına nail olsun.”22

Görüldüğü gibi Ali Efendi, devlet ve siyaset görüşünü bu şekilde ortaya koymaktadır. Top­

lum ve devlet konusunda Farabî’den etkilendiği belli olan Ali Efendi, toplumu Medîne-i fazıla ve Medîne-i gayr-i fazıla ayrımında ele almakta ve bunların her birini ayrı ayrı ve ayrıntılarıyla incelemektedir. Siyaseti de bu iki ayrıma dayalı olarak değerlendirmeye çalışan Ali Efendi, ay­

nı şekilde fazilete dayalı siyaset, fazilete dayalı olmayan siyaset tipleştirmesiyle izah etmeye ça­

lışmaktadır.23

Kmalızâde Âlî, organik toplum görüşüne sahip bir düşünür olarak toplumu bir insan bede­

ni gibi ele almıştır. Âlî Efendi’nin devlet ve toplum nazariyesinde devletin ve toplum düzeninin ayakta kalabilmesinin ön-şartı yöneticisinin adalet sahibi olmasıdır. Başka bir ifadeyle Kınalıza- de Ali Efendi, yukarıda ifade edilen toplumsal düzeni ortadan kaldırmaya çalışanlara, fitne ve fesat çıkaranlara, toplumun huzurunu kaçıranlara, başkalarına zulmedenlere karşı adalet ihtiya­

cının olduğunu, adalet ihtiyacının da devlet ve devlet başkanı ihtiyacını doğurduğunu savun­

maktadır. Peki devlet reisi nasıl adil olacaktır? İşte Ali Efendi’ye göre adil padişahın veya devlet başkanının adaletinin göstergesi olarak riayet etmesi gereken bir takım kanunlar vardır ve bu kanunlardan birincisi bütün halkı eşit tutmasıdır. Zira halklar âleme nispet dört unsur gibidir. Bu unsurlar eşit olmazsa insan tabiatı tam olmaz. Toplum hayatında insanlar eşit tutulmazlarsa, ge­

nel toplumsal düzen sağlanamaz. İnsan vücudunu meydana getiren anâsır-ı erbaa (su, ateş, ha­

va, toprak), toplumun tabakalarını teşkil eden dört taifeye tekabül etmektedir. Ulema, kadılar, katipler, muhasebeciler, tabipler, şairler, müneccim ve mühendislerden oluşan Ehl-i Kalem, dört unsurdan su konumundadır. İlim tıpkı suyun insan vücudu için elzem olduğu gibi ruhların ha­

yatları için olmazsa olmaz bir unsurdur.

Ehl-i şimşir, yani asker/kılıç taifesi, ateşe karşılık düşmektedir. Kılıç erbabı, savaşarak mem­

leketin sınırlarını, hükümdarı ve dinin sahasını dinsiz düşmanlardan korur, geleneklerin kötü yönde değişmesini önler.

Dört unsura karşılık gelen üçüncü taife tüccar ve sanatkarlardır ki bunlar tıpkı hauanın, ha­

reketiyle ruhların münasebetini ve vücutların rahatını sağlaması gibi toplumun ihtiyaçlarını kar­

şılarlar.

Dördüncü taifeyi teşkil eden ziraatçi ve ekinciler, yani çiftçiler ve köylüler, dört unsurdan toprağa tekabül etmektedir. Bu sınıf, tıpkı toprak gibidir. Toplumun tümünün menfaati bunlar­

dan sağlanır.

Ali Efendi’nin toplum kuramında insan vücudunun sağlığının, dört temel unsurun denge si­

ne bağlı olması gibi toplumun sağlığı da söz konusu dört tâifenin /on/csiyonlannı yerine getire­

rek kurdukları dengeye bağlıdır. Sağlıklı toplum, dört unsur arasındaki denge nin varlığıyla mümkündür. Dört sınıf arasındaki denge bozulursa, toplumda kargaşa çıkar, sağlıklı toplum ye­

Geçm işten G e lece ğ e İBN HALDUN

22 K. Ali Efendi, Ahlâk-1A lâ’î, ss. 1 3 7 -1 3 8

23 K. Ali Efendi, Devlet ve A ile Ahlakı, ss. 1 7 5 -2 4 5 vd.

(9)

Okumuş • ibn Haldun'un Osmarjı Düşüncesine Etkileri

rini sağlıksız/hastalıklı topluma bırakır. Eğer bu sınıflardan biri diğerine üstün gelir veya karışır­

sa, toplumsal düzen ve istikrar bozulur. Meselâ toplumda herkes ziraatle meşgul olsa askerî güç Azalır. Bunun gibi askerler ticarete müdahele ederler veya karışırlarsa yine düzen bozulur.24

Alî Efendi’ye göre toplumsal denge dört unsurun dengesine rağmen bozulabilir. Bu durum­

da siyaset devreye girmektedir. Siyaset, insan sağlığını temin eden tıp ilmi gibi toplumsal den­

geyi koruyarak huzuru sağlar. Siyasetin bu görevini gerçekleştirmesinde toplum için siyaset ya­

pan hükümdara büyük iş düşmektedir. Alî Efendi, Farabî gibi25 yöneticiyi doktora benzetir. Alî Efendi’nin düşüncesinde mükemmel Padişah usta doktor gibi, toplum ise insan bedeni gibidir.

Usta doktorun nasıl tıp ilmini bilmesi ve hastalıkları iyileştirme yollarını bilmesi gerekiyorsa, Pa­

dişahın da siyaset ilmini ve toplumun sağlığını koruma yollarını bilmesi gerek.26 Buna göre Ali Efendi’ye göre devlet başkanının adaletinin göstergesi olarak riayet etmesi gereken kanunlar­

dan İkincisi, toplum bireylerinin istidat ve kabiliyetlerine göre korunması olmaktadır.

Ali Efendi, bu ikinci kanunu veya şartını izah sadedinde iddia etmektedir ki, toplumu koru­

mak için toplumun bazı iflah olmaz kısımlarını gerekirse ortadan kaldırmalıdır. Nasıl ki doktor, bedenin sağlam yerlerini korumak için, gerekirse bazı uzuvları keserse, yönetici de bu konuda merhamet hissine kapılmamalı ve toplumun sağlam kısımlarını muhafaza etmek için kesmesi gereken kısımlarını kesmelidir. Bunu Kınalızâde Ali Efendi, toplumdaki insan tiplerinden hare­

ketle anlatmaya çalışmaktadır, insanoğlu bu yaklaşımda beş kısma ayrılır: Birincisi, kendisi ha­

yırlı ve hayrı başkasına geçenlerdir. Hakiki din alimleri, Allah yolunda ter dökenler ve hakikate ermiş Allah insanlar olarak bunlar, gerçek ilim ve mânâ insanları olup iyi niyetli ve mesut yöne­

ticinin onları koruması, gözetmesi, onlarla istişare etmesi gerekir.

İkinci tip insanlar, kendileri yaradılıştan hayırlı, fakat hayırları kendilerine özgü olan, başka­

larına geçmeyen ve dolayısıyla devletin koruması gereken kimselerdir.

Üçüncüsü, ne hayırlı ne de şerli olan kişilerdir. Devlet başkanının bunları da koruması ve hayra teşvik etmesi icap eder. Zira bunların kötülükten kurtulup iyilik tarafını ve hayır yoluna yönelmeleri muhtemeldir.

Dördüncü tip kişiler, Yaratılışları itibariyle kötü olanlardır ki bunların kötülükleri kendileri- nedir, başkalarına zararları yoktur. Bunların eğitim yoluyla ıslah edilmeleri yoluna gidilmelidir.

Bazen korkutularak bazen de vaatlerde bulunularak kazanılmaları düşünülmelidir.

Beşinci tipi yaratılıştan kötü ve şerli olanlar ve kötülükleri başka insanlara zarar verenler oluşturmaktadır. Bunlar insanların en sefil, en düşük düzeyde olanlarıdır. Bunlardan bir kısmı belki düzelebilir. Ama bir kısmının düzelme imkanı yoktur. Eğer kötülükleri yaygın değilse, on­

larla güzel geçinmek, onları idare etmek gerekir. Yok eğer, kötülükleri yaygın ve baskın hale gel­

mişse, onların kötülüklerine engel olunması alken ve kanunen zorunludur.

24 Kınalızâde Âlî, A hlâk- 1 Alâî, Bulak h. 1 2 4 8 , c. 3 , ss. 7 -8 . Krş. Farabî, el-M edînetü’l-Fazıla, Çev. Nafiz Danışman, MEBY., İs­

tanbul 1 9 9 0 ; Farabî, Fusulü’l-M edenî, Giriş ve Notlarla Neşreden: D. M. Dunlop, Çev. Hanifi Özcan, Dokuz Eylül Ö. Yay., İzmir 1 9 8 7 ; Erich From m, Salıklı Toplum, Çev. Yurdanur Salm an-Zeynep Tanrısever, 2 . bs., Payel Yay., İstanbul 1 9 9 0 25 Bkz. Farabî, Fusulü’l-M edenî, ss. 2 7 -2 8 , 3 6 -3 8 , 4 1 vd.

26 Kınalızâde Âlî, Ahlâk-ı ‘Alâî, c. 3 , s. 2

(10)

Geçmİşten G e le ce ğ e İBN HALDUN

Ali Efendi bu tipteki insanların şerlerinden toplumun kurtulması gerektiğini düşünmekte ve kurtulmanın hapis, bağlama veya hücreye kapatma ve olduğunu söylemektedir. Kmalızade Ali Efendi’ye göre bu iç tedbirle kötü insanların kötülüklerinin topluma zarar vermesine engel olu­

nur. Eğer bu tedbirlerle engel olunamazsa, o takdirde kötülüğe sebep olan uzuvları kesilmelidir.

Kesinlikle öldürülmeleri cihetine gidilmemelidir. İnsan bedeninin tamamen ortadan kaldırılma­

sı uygun değildir. Kötülüğün ortadan kaldırılması öldürülmesine bağlı olursa, o zaman bu yol seçilir ve bu durumda da devletin veya devlet başkanının toplumu kurtarmak adına öldürme işinden kaçınmaması, o tip insanlara acımaması gerekir.27

Devlet başkanının adaletinin göstergesi olarak riayet etmesi gereken kanunlardan üçüncü- sü, iyilik ve yardımın eşit olarak dağıtılmasıdır. Eşit dağıtımda en önemli husus, selamet, mal ve cömertlik olarak üç kısımdan mrekkep hayırlardan her lahsa hakkı kadarını vermek gerekir. Bir şahsa eksik verilirse o şahsa haksızlık, fazla verilirse başka şahıslara haksızlık olur. Uyanık dev­

let adamı buna uygun hareket etmeyi ilke edinir ve kazanılan haka riayet eder. Ali Efendi, Nur suresi 58. ayeti ve emanetin ehline verilmemesinin Allah’a, Rasülüne ve müminlere ihanet ol­

duğunu vurgulayan hadisi delil getirerek hükümdar ve hâkimlerin hakkın dağıtımında adalet ve seviyeye göre hareket etmekle mükellef olduklarını, mevki ve makamların dağıtımında adalet­

sizlik etmenin zulüm olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bunu sosyolojik olarak da izah etmeye ve sosyal gerçeklikten hareketle ortaya koymaya çalışmaktadır. Ona göre “aklî delille de sabittir ki, yüksek mevki ve makamların ehil olmayan kimselere verilmesi, dine, devlete ve millete, telâfisi mümkün olmayan büyük zararlar verir. Cemiyetteki bozukluk ve insanlarda görülen düşük se­

viye, makam ve vazifenin ehil olmayan ve bunlara hak kazanmayan kimselere verildiğinin açık delilidir. Tecrübeli devlet başkanının ve iyi niyetli devlet adamlarının, makam ve mevki verirken, son derece dikkatli ve ihtiyatlı olmaları gerekir.” Rüşvetle iş yapmamalı, iltimasa yeltenmemelidir.

Kmalızade Ali Efendi, yöneticinin otoritesini de bu bağlamda ele alır. Ona göre “herkese lâyık olduğu hak, devlet adamı tarafından ulaştıktan sonra, bu onun elinden alınmamalıdır. Bu husus da adaletin bir parçasıdır. Adaletten sonra ihsan (taltif) mertebesi vardır. Bu şahsa hak­

kında fazlasının verilmesidir. Lütuf ve ihsanı bol olan devlet başkanının otoriter olması lazımdır.

Şayet otoritesiz olursa, halka gurur ve cesaret gelir. (...) Devlet reisi, halkı adalet ve kanunlarla, uygun fazilet yolları ile idare etmelidir. Nitekim bedenin düzeni tabiatla, tabiatın düzeni nefis (ruh)’la ve ruhun düzeni de akılla sağlandığı gibi, cemiyetin düzeni devlet reisi ile, devlet reisi­

nin düzeni iyi idare ile (siyasetle), siyasetin düzeni de hikmetle temin edilir. Eğer bir beldede hik­

met bilinir ve Allah kanunu yaygınlaşırsa nizam kurulur, mümkün olan olgunluk meydana ge­

lir. Şayet hikmet terk edilirse kanun ve nizam perişan olur. Nizamın perişanlığı da mülkün sön­

mesini ve fitnenin ortaya çıkmasını doğurur. Adaletin ayakta durması, halkın ihtiyaç ve şikayetle­

rini hükümdara arzedemediklerinden dolayı, ıstırap içinde olmamaları ile düşünülebilir. (...)”28 Toplumu ve toplumsal dengeyi bu şekilde organizmacı bir yaklaşımla ele alan Kınalızâde Âlî, devletin çöküşü konusunda sanki organik bakış açısını terketmiş gibidir. O, devletin doğuş

27 K. Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, 2 1 7 - 2 2 6 28 K. Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, 2 1 7 - 2 3 0

(11)

Okumuş • ibn Haldun'un Osmanlı Qüşüncesine Etkileri

ve çöküşünü insan bedeninin doğuş ve ölümüne tekabül ettirmemektedir.29 Ona göre devlet ted­

birler alınırsa çöküşten kurtanlabilir. Bu yönüyle Âlî Efendi’nin İbn Haldun’dan ayrıldığı açıktır.

1 .3 .3 . Taşköprüzade Ahmet Efendi (ö. 1 5 5 3 )

Taşköprüzade Ahmet Efendi, açıkça isminden bahsetmemekle beraber İbn Haldun’dan fay­

dalanmıştır.30 Togan’a göre İbn Haldun’dan ilk yararlanan Osmanlı yazarı, Taşköprüzade Ah­

met Efendi’dir31 Fakat yukarıda adı geçenlerin ondan önce İbn Haldun’dan yararlandıkları dü­

şünülürse bu tespit tam olarak doğru gözükmemektedir. Kanaatimizce İbn Haldun’un Osman­

lI’ya etkisini Taşköprüzade’den sonra başlatmak da doğru değildir.

1 .3 .4 . Gelibolulu Mustafa Âli ( )

Gelibolulu Mustafa Âli, yaptığı siyasal ve ekonomik tahliller esnasında İbn Haldun’un orga­

nik yapının beş tavırdan geçtiği biçimindeki yaklaşımını kullanmıştır. Meşhur Künhü’l-Ahbar’m yazarı Gelibolulu Mustafa Âli, Nushatu’s-Salâtîn adlı siyasetnamesinin çeşitli yerlerinde İbn Hal­

dun’un ortaya koyduğu bu yaklaşıma değinmiştir.32

Veysî (1 5 6 1 -1 6 2 8 )

İbn Haldun’un etkilediği önemli isimlerden biri de, Veysî mahlaslı Üveys b. Mehmed’dir.

Bilgin ve şair Veysî, 1598’de İbn Haldun’un Mukaddime’sinin el yazmasını Mısır’da 1598’de el­

de etmiştir. C. Fleischer’e göre bu tarih, Osmanlı’nın İbn Haldun’u benimsemesi öyküsünün ilk sağlam tarihidir.33 Osmanlı Devleti’nin çeşitli yerlerinde kadılık görevlerinde de bulunan Veysî, bir çok eser kaleme almıştır. Siyer-i Veysî veya Durratu’t-Tâc fî Sîrati Sahibi’l-Mi’râc, Hâbrıâme (Vak’anâme), Meracu’l-Bahrayn fî Ecuibe alâ İ’tirazâti’l-Cevherî, Düstûru’l-Amel (Şeha- detnâme), Risâle-i Amr b. el-As, Futûh-i Mısr, Divân, Tevbenâme, Münşeat, Gurratu’l-Asr fî Tefsîr-i Surat.’n-Nasr, Hadiyatu’l-Muhlisîn ve Tezkirâtu’l-Muhsinîn önemli eserlerindendir.

1 .3 .5 . Kâtib Çelebi (1 6 0 9 -1 6 5 7 )

Osmanlı toplum teorisyeni olarak ele alacağımız ikinci düşünür Kâtip Çelebi’dir. Kâtip Çe­

lebi, özellikle toplumsal ve siyasal değişim konusunda İbn Haldun’dan etkilenen ve İbn Hal­

dun’un görüşlerine paralel olarak tarihî, toplumsal, siyasal vs. konulara İlmî bakışını ortaya ko­

yan bir ilim adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Devvanî’nin ve diğer çeşitli filozofların görüş-

29 Tadaşi Suzuki, “OsmanlIlarda Organik Bir Yapı Olarak Toplum Görüşünün Gelişmesi”, O D TÜ G elişm e Dergisi, 1 4 (4 ), 1 9 8 7 , s. 3 7 7 (ss. 3 7 3 -3 9 6 )

30 Krş. S. Uludağ, “a .g .m .”, s. 1 8 9

31 A. Zeki Velidî Togan, Tarihte Usul, Enderun Kitabevi, İstanbul 1 9 8 5 , s. 1 5 8 32 Remzi Demir, Philosophia Ottomanica, c. 1, Lotus Yay., Ankara 2 0 0 5 , s. 1 9 5

33 C. Fleischer, “Royal Authority, Dynastic Cyclism, and “İbn Khaldûnism” in Sixteenth-Century O tom an Letters”, ss. 4 7 , 6 6

(12)

Geçmişten Geleceğe İBN H A L D U N

lerinden de etkilenmiş ve yararlanmıştır, ancak burada konu İbn Haldun’un etkisini ele almak­

la sınırlıdır.

Asıl adı Mustafa b. Abdullah el-Kostantinî er-Rumî el-Hanefî olan ve Hacı Halife (Hadji Khalfa/Hajji Khalifa) olarak da bilinen Katip Çelebi, İbn Haldun’la pek çok alanda aynı konula­

rı çalışmışlardır. Her ikisi de tarih, coğrafya ve siyasetle ilgilenmiştir.

“Behrnauer’in bize bildirdiğine göre, Katip Çelebi, Leipzig elyazmasındaki bir kenar notun­

da İbn Haldun’un Mukaddime’sinin baş kısmına atıfta bulunur ve aslında Hacı Halife ile uygar­

lık tarihçisi arasında, özellikle de Hacı Halife’nin uygarlığı ve anlamını kavrayışında temas nok­

taları vardır.”34

Katip Çelebi, Keşfü’z-Zunûn adlı eserinin “Tarihu İbni Haldûn” maddesinde İbn Haldun’un eserinin faydası muazzam bir kitap olduğunu söylemektedir.35 Katip Çelebi, Mîzanu’l-Hakk Fî ihtiyari’l-Ahakk adlı kitabının giriş kısmında İbn Haldun’a atıfta bulunur.36

Hacı Halife, gerek Düstûru’l-Amel İilslâhi’l-Halel’de (1652/52) gerekse Mîzanu’l-Hakk Fî İhtiyari’l-Ahakk’ta (1656) yaptığı sosyolojik yorumlarıyla dikkati çekmektedir. Katip Çelebi’nin, Mîzanu’l-Hakk Fî İhtiyari’l-Ahakk’ta, örneğin bazı bid’atlara yaklaşımı, Regaib, Berat ve Kadir Gecesi namazlarının cemaatle kılınmasını ele alış biçimi, musafahaya bakışı, selamlaşma biçim­

leriyle ilgili değerlendirmesi, örf ve adetlere yaklaşımı, bidate ve emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-mün- ker’i ele alış biçimi vs., olay ve olgulara bazen sosyolojist boyutları da içerecek şekilde sosyolo­

jik açıdan yaklaştığı görülebilir.37 Katip Çelebi mezkur kitabında hakikaten toplumu, toplumsal ilişki ve etkileşimleri, toplumsal değişme ve muhafazakârlık ilişkisini, halkın değişime bakışını ve sebeplerini oldukça etkili bir üslupla ele almaktadır.

Aynı eserinde Katip Çelebi, yaptığı öğütle Müslümanların birbirleriyle kavga etmemeleri ge­

rektiğini, bu konuda devlet adamları ve saltanatın ileri gelenlerine iş düştüğünü belirterek top­

lumun birlik ve beraberliğine ne kadar önem verdiğini ortaya koymaktadır.38

Katip Çelebi, siyaset ilminin verilerinden yararlanarak halkın padişahına bir takım öğütler vermektedir. O, padişahtan far ve vacipleri yerine getirip İslam inançlarını bilecek kadar ilimle din konusunda iktifa edip kendilerinin ilm-i hali olan hazine ve asker ve halk işlerinin incelikle­

rini bilmeye çalışmasını, büyük cetleri gibi tarih okuyup geçmiş devletlerin hallerinden hisse al­

masını, halkın töresini öğrenip her çağın gereği ne ise yumuşaklık ve sertlikle yüce devletin es­

ki kanunu yürütmesini istemektedir.39

Hacı Halife’nin önemli bir yaklaşımı da davranışlarla zaman ve mekan arasında kurduğu korelasyondur. 0 demektedir ki “zamanın ve yerin gerektirdiği ne ise yapılmalıdır.” veya “her

34 E. I. J . Rosenthal, a .g .e., s. 3 2 9

35 ' Kâtib Çelebi, K eşfu ’z-Zunûn an E sâm i’l-Kutubi v e ’l-Funûn, Haz. Ş. Yaltkaya-R. Bilge, c. 1, Dâru’l-Fikr, 1 9 9 0 , s. 2 7 8 36 Kâtip Çelebi, M îzanu’l-Hakk F î Îhtiyari’l-Ahakk, Haz. O. Şaik Gökyay, Tercüman 1 0 0 1 Temel Eser, İstanbul 1 9 8 0 , s. 19 37 Bkz. a .e., ss. 7 2 -8 4 vd.

38 A e . , s . 1 2 4 39 A .e ., a.y.

(13)

çağın gereği ne ise (...) yapılmalıdır.”40 Bu cümlelerde görüldüğü üzere Katip Çelebi sosyal de­

terminasyon etmenlerinden zaman ve mekandan bahsetmektedir.

Bütün bu yaklaşımlara genel olarak bakıldığı zaman İbn Haldun’un etkisini açıkça görebil­

mek mümkündür.

Katip Çelebi, ömrünün sonlarına doğru yazdığı Düstûru’1-Amel lilslâhi’l-Halel adlı eserinde organik toplum görüşünü ortaya koyar. Ona göre insanın toplumsal hali, ferdin haline benzer. Bu nedenle beşerî toplumun bir türü olan devlet de fertlerle karşılaştırılarak daha iyi anlaşılabilir.41

Kâtip Çelebi’nin toplumla ilgili bazı yaklaşımlarında toplum, Âlî Efendi’nin görüşüne para­

lel gibidir. Esasen her ikisi de bu noktada anasır-ı erbaacı (Hipokrat-Galenos) felsefî çizgiyi ta­

kip etmiştir. Çelebi’ye göre toplum, ahlât-ı erbaadan (dört karışım) meydana gelmiş olan fert gi­

bi dört rükundan (erkân-ı erbaa) oluşur. Bu dört rükün, Ulema, asker, tüccar ve reayadır. Top­

lumu oluşturan bu dört temel sınıf, insan vücudunda bulunan dört karışımın (kan, balgam, saf­

ra, sevda) mukabili olarak görülebilir.

Ulema zümresi kana, asker balgama, tüccar safraya, reaya sevdaya karşılık gelir.42 Belirt­

mek gerekir ki Katip Çelebi’nin toplumsal sınıflara yaklaşımı, Ali Efendi’nin yaklaşımından bi­

raz farklılaşmaktadır. Kmalızade Ali Efendi’nin yaklaşımında dördüncü sınıf, ziraatçi veya çiftçi­

ler iken, Katip Çelebi’nin yaklaşımında halktır.

Kâtip Çelebi’ye göre nasıl ki insana özgü vücut dört unsur mahiyetinde olan dört karışım­

dan (hılt) meydana gelmiş olup havas ve kuvâ vasıtasıyla tedbir ve idarenin yuları, nefîs-i nati- kanın (akılla düşünen ruhun) yararlı eline verilmişse, aynı şekilde heyet-i ictimâyye-i beşeriyye dahi dört rükundan oluşmuş olup havas (hisler) ve kuvâya (kuvvetler) bakan büyük devlet adamları vasıtasıyla tedbir ve idarenin yuları nefîs-i natika makamında olan Sultan-ı Alîşan’ın yararlı ellerine verilmiştir.43

Kâtib Çelebi de anlaşılan Alî Efendi gibi toplumun varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürmesin­

de büyük adam olarak hükümdara önemli bir rol biçmektedir.

Yine Kâtib Çelebi, Âlî Efendi gibi toplumun dengesini dört sınıfın dengesine bağlamaktadır.44 Kâtib Çelebi’ye göre insanın devletten ibaret olan ictimâî hali, insanın tabiî ömrünü oluştu­

ran üç aşamadan geçer: Gelişme zamanı (zemân-i nümuvv), duraklama zamanı (zemân-i vukûf) ve çöküş zamanı (zemân-i inhitat). Bu üç aşamadan her birinin kendine özgü belirtileri mevcut­

tur. Görüldüğü gibi bu yaklaşım, İbn Haldun’un çöküş yaklaşımıdır. İbn Haldun’un insan bede­

niyle siyaset bedeni arasında kurduğu analojiyi Katip Çelebi kendine özgüleştirmekte ve toplu­

mu üç aşamalı izaha tabi tutmaktadır.

Okumuş • ibn Haldun'un Osmar^ Düşüncesine Etkileri

40 A e „ ss. 1 2 4 , 1 2 5

41 Kâtib Çelebi, D üstûru’l-Amel lilslâhi’l-Halel, İstanbul h. 1 2 8 0 , s. 1 2 2 (Bozuklukların D üzeltilm esinde Tutulacak Yollar, Haz.

Ali Can, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1 9 8 2 ) 42 A .e ., ss. 1 2 4 -1 2 6

43 A e . , s . 1 2 4 44 A .e ., ss. 1 2 5 -1 2 6

(14)

Toplum da fert gibi doğar, büyür, gelişir ve ölür. Fertlerin ölümünde farklılıklar görülmesi gi­

bi toplumların ölümünde de farklılıklar göze çarpar. Kimi toplumlar genç ölürken, kimileri yaşlı ölürler. Yani kimileri az yaşarken, kimileri çok yaşarlar.45

İbn Haldun’un görüşlerine değer verdiği açıkça anlaşılan Kâtib Çelebi, İbn Haldun’un gö­

rüşünün aksine kötüye giden toplumun ömrünün bir takım tedbirlerle uzatılabileceği görüşün­

dedir.46

Osmanlı Devleti’nin, devletlerin son aşaması olan sinn-i inhitat veya zemân-i inhitatı yaşa­

dığını düşünen Kâtib Çelebi, çöküş aşamasında yönetici seçkinlerin israfa düştüklerini, reayânın ise zayıfladığını ileri sürer.47 Ona göre bu durumda iyice sağlıksızlaşan toplumun çöküşten kur­

tarılması, ömrünün uzatılması için halkı hakka bağlayan bir kılıç sahibi gerek. Âlî Efendi’de bu, usta doktordur. Bu kurtarıcının arkasında devlet erkanı Allah’a inanıp bağlanarak dürüst hare­

ket etmeli askerle ittifak yapmalı, devletin lüzumsuz masrafları azaltılmalı, ağır vergiler ve me­

muriyetlerin parayla satılması yüzünden büyük sıkıntılar çeken reaya kurtarılmalı, zalimler ceza­

landırılmalıdır.48 Böylece adâlet ve iktidar yeniden kurulacak ve toplumun sağlığı düzelecektir.49 Kâtip Çelebi, Takuîmu’t-Tevârih isimli eserinin sonundaki bazı siyasî konuları ele alırken ver­

diği bilgilerin ayrıntılı olarak İbn Haldun’un Mukaddime’sinde var olduğunu söyler.

Katip Çelebi, Arapça yazdığı Keşfü’z-Zunûn adlı eserinin giriş kısmında Taşköprüzade’nin yanı sıra İbn Haldun’dan da etkilenmiştir, hatta G. Flügel’e göre Katip Çelebi’nin burada aslî kaynağı “İbni Haldun’un, bilhassa Bay Sylvestre de Sacy’nin yazıları sayesinde tanıdığımız pek meşhur mukaddimesidir. Aynı şeye müstensih, bilhassa Berlin nüshasının birinci sahifesinde şu kelimeler şehadet etmektedir: İbn Haldun’un tarihini okudum ve gördüm ki bibliyografik kamu­

sun mukaddimesinin başlıca muhtevası, aynen ondan alınmış” ve hakikaten, mukayese edebil­

diğimiz kısımlar mukaddimemizde rasgeldiğimiz bir çok şeye müşabihtir.”50

Katip Çelebi’nin Keşfu’z-Zunûriu Latince ve Fransızca’ya, Cihannuma’sı Latince’ye, Tak- vimu’t-Tevârih’i İtalyanca’ya, Düstûru’l-Amel’i Almanca’ya çevrilmiştir.

Aslında Katip Çelebi Batı’da erken zamanlarda bilinmeye başlamıştır. “Bir süredir İstan­

bul’da yaşayan ve Doğu yazmaları üzerinde araştırmalar yapan Leiden Üniversitesi bilginlerin­

den Levinus Warner, 1655’den sonra Hollanda Genel Meclisi tarafından İstanbul’a yerleşik temsilci olarak atanmış ve buradayken çok sayıda yazma toplamıştır; vasiyetinde, Arapça, Fars­

ça ve Türkçe olarak yazılmış 1000 civarında yazmadan oluşan geniş bir koleksiyonu Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışladığı bilinmektedir. Muhammed el-Urzî el-Halebî adında bir

G eçm işten GeleceGe İBN HALDUN

45 A e .,s s . 1 2 2 -1 2 3

46 A .e ., ss. 1 2 3 , 1 3 9 . Bkz. Hilmi Ziya Ülken, “Kâtip Çelebi ve Fikir Hayatımız”, Kâtip Ç e le b i’nin Hayatı ve Eserleri H akkın­

da İncelem eler, TTKY., Ankara 1 9 5 7 , ss. 1 8 1 -1 8 2 47 A e , ss. 1 3 4 -1 3 5 , 1 2 8 , 1 2 6 , 1 2 7

48 A e .,s s . 1 3 6 -1 3 8 49 T. Suzuki, “a .g .m .”, s. 3 8 8

50 Gustav Flügel, “Mukaddime” (G. Flügel’in Lâtince Kaşf al-Zunun Tercümesine Yazdığı Mukaddime), K eşfu ’z-Zunûn an Esâm i’l-Kutubi v e ’l-Funûn, (Katib Çelebi), Haz. Ş. Yaltkaya-R. Bilge, c. 1, Dâru’l-Fikr, 1 9 9 0 , s. 4 4

(15)

Okumuş * ibn Haldun'un Osmanlı Düşüncesine Etkileri

şahıs, kısa bir süre önce ölen Kâtip Çelebi’ye ait birkaç kitabı da, bu araştırmacıya vermiş ve böylece büyük Türk filozofunun Avrupalılar arasında da tanınmasına aracılık yapmıştır.”51

Kendi eserlerinin Batı’da tanınması kanalıyla İbn Haldun’un da orada daha geniş yayılma­

sına katkıda bulunmuş olan Katip Çelebi, olaylara İlmî yaklaşımıyla bilinen bir isimdir.

Tarihçi Mustafa Naîmâ, Katip Çelebi’nin Düstûru’l-Amel’inden yararlanmıştır.52 Gerçekten de Katip Çelebi, etkili bir ilim adamı idi. “Kendisinin tarihî, siyasî, İlmî ihatası ve akl-ü zekası hükümetçe de takdir edilmiş idi. Devlet işlerinde zuhûr eden müşkilâtta müşavereye davet edi­

liyor ve reyi soruluyor idi (fezleke, c. 2, s. 297).” Şeyhülislam Abdurrahim Efendi de tarihle il­

gili hususlarda Katip Çelebi’den yararlanmıştır.53

Türkiye ilim tarihinde Katip Çelebi’nin zamanı gerçekten de dikkate değer bir zamandır.

Batı’da özellikle Keşfu’z-Zunûn adlı bibliyografik eseriyle oldukça meşhur olan Katip Çelebi, Os­

manlı toplumu ve Türkiye için bir kazançtır.54

İlmî bir zihniyete sahip olan Katip Çelebi’nin felsefe eğitiminin önemini vurgulaması ve Os­

manlı’da Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar medreselerde felsefe/hikmet ile şeriat birlik­

te okutulurken daha sonra gelenlerin felsefe derslerini kaldırdıklarını söylemesi, onun düşünce­

ye verdiği önemi göstermektedir. O, felsefesinin kaldırılarak Osmanlı’da düşüncenin ne kadar büyük bir yara aldığını ifade etmek istemiştir.55

1 .3 .6 . Koçi Bey (1 7 . yüzyıl)

Osmanlıların Montesquieu’su olarak da nitelendirilen ve Osmanlı Devleti’nin zayıflama dü­

şünür ve tarihçisi olan56 Koçi Bey, biri IV. Murad’a Sultan İbrahim’e olmak üzere devlet yöne­

timine ve toplumsal yapıya ilişkin eleştirel değerlendirme ve tavsiyelerini içeren iki risale yazmış­

tır. Koçi Bey, IV. Murad’a yazdığı Risale sinde bazı konulara yaklaşımında İbn Haldun’un etkile­

rini taşımakta olduğunu hissettirmektedir. Onun Sultan Süleyman Han zamanından itibaren Osmanlı’nm nasıl gerilediğini anlatırken getirdiği yaklaşım,- özellikle yöneten-yönetilen ilişkisini

“insanlar yöneticilerinin dini üzeredirler” sözü bağlamında izah etme biçimi, “şöhret afettir” ifa­

desine getirdiği yorum,57 sosyal ve siyasal olay ve problemleri, İlmî bir perspektifle ele aldığını göstermektedir. Yine Ulemâ, işi ve makamı ehline verme, emaneti ehline verme, rüşvet, zulüm, adalet, fazla vergi, “küfür ile dünya duru, zulümle durmaz” sözü vs. hakkında yaptığı açıklama­

lar58 da onun sosyal ve siyasal konulara sosyoloji temelinde yaklaştığını ortaya koymaktadır.

51 R. Demir, Philosophia Ottomanica, c. 2, s. 2 4

52 Mustafa Naîmâ, Mustafa Naîma, Târîh-i Naîmâ, c. 5 , 3 . bs., Matbaa-i Âmire, İstanbul 1 2 8 3 , ss. 2 8 1 -2 8 3

53 Şerefettin Yaltkaya, “Kâtip Çelebi’nin İlmî Şahsiyeti”, K eşfu ’z-Zunûn an E sâm i’l-Kutubi v e ’l-Funûn, (Katib Çelebi), Haz. Ş.

Yaltkaya-R. Bilge, c. 1, Dâru’l-Fikr, 1 9 9 0 , s. 17

54 A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, 5. bs., Remzi Kit., İstanbul 1 9 9 1 , s. 1 3 7 55 Kâtip Çelebi, M îzanu’l-Hakk F î İhtiyari’l-Ahakk, ss. 2 0 - 2 1

56 Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarlan ve Eserleri, Çev. Coşkun Üçok, Ankara 1 9 8 2 , s. 2 0 3 ; E. I. J . Rosenthal, a.g.e., s. 3 2 6 57 Koçi Bey, Koçi B ey Risalesi, Haz. Yılmaz Kurt, Ecd âd Yay., Ankara 1 9 9 4 , ss. 8 5 -8 7

58 A e , ss. 3 9 -4 6 , 6 0 -6 8 , 7 5 -1 0 5

(16)

Geçmişten Geleceğe İBN H A L D U N

Zamanının önde gelen siyaset bilimcisi ve düşünürü bazı sosyal ve siyasal konuları ele alırken bazı sosyal aktörleri insan bedenine benzetmiş ve böylece organizmacı bir yaklaşım da geliştir­

miştir. Koçi Bey, belirtilen konulara yaklaşımına bakıldığında, onlarda İbn Haldun’un izlerini bulmak mümkündür.

1 .3 .7 . Hezarfen Hüseyin Efendi (Ö .1691)

Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsu’l-Beyart fî Kavanîni Al-i Osman ve Tenkîhu’l-Tevarih el- Mülûk adlı eserlerinde İbn Haldun’dan yararlanmış, hatta denilebilir ki İbn Haldun’un tarih felse­

fesini benimsemiş ve İbn Haldun’un tavırlar nazariyesini veya “üç durum yasası”nı (gelişme, du­

raklama ve çökme) Osmanlı devlet ve toplumunda uygulamalı olarak ele almaya çalışmıştır.59 Meşhur eserlerinden Telhîsu’l-Beyân fî Kavânîni Âl-i Osman’da Osmanlı devletinin örgüt yapısını ele alıp tanıtmış ve bu çerçevede muhtemelen Koçi Bey ve Katip Çelebi’den yararlana­

rak Osmanlı Devleti’ni teşkil eden kurumların bozulduğunu ve yozlaştığını ileri sürmüştür. Hü­

seyin Efendi’ye göre Türklerin altın çağı Yavuz Sultan Selim dönemidir ve devletin bu dönem­

de sahip olduğu güce tekrar erişmesi mümkün değildir.

Yunanca ve Latince de bilen Hezarfen Hüseyin Efendi’nin kronolojik anlatım biçimi yerine sistematik anlatım biçimini tercih ettiği Tenkîhu’t-Tevârîhi’I-Mulûk adlı eseri, genel bir dünya ta­

rihidir, fakat coğrafik ve etnografik bilgileri de içerdiği için çok bilimli bir yapıt olarak değerlen­

dirilebilir.60

Hüseyin Efendi, Tenkîhu’t-Teuârîhi’l-Mulûk’un “Hâtimet’ul-Hâtime” başlıklı sonuç bölü­

münde İbn Haldun’dan yararlanarak toplum ve devlete ilişkin çöküşçü yaklaşımı sergilemiştir.

İnsanların tabiî ömrü yüzyirmi yıl olduğuna göre toplumların tabii ömrünün de genellikle bu ka­

dar olduğu söylenebilir “Her inşânın sinn-i nemâ ve sinn-i vukûf ve sinn-i inhitâtı gibi, her dev­

let ve cem’iyetin etvâr-ı selâsesi vardır”; çöküş döneminde devletin yöneticileri, nitelik bakımın­

dan yetersiz hale gelirler; saç ve sakal ağarması, İnsanî yaşlılığın ve devlet adamlarındaki ziynet düşkünlüğü ise, toplumsal çöküntünün alametleridir.. Bu devrede, “herkes, tevsî-i dâ’ire-i şân ve unvân etmeğe başlar ve gitdikçe, evâsıt-ı nâs, mesken - libâsda mülûke müşâreket mertebe­

sine karib olur”; zevk ve safa, kısa bir sürede, gelenek ve görenek haline gelir; herkes kolayı se­

çer ve hiç kimse kendisini sıkıntıya koymak istemez. Böylece toplum çökmeye yüz tutar. Fakat belirtmek gerekir ki “her cem’iyyet, zamân-i inhitat nihayetine varmak lâzım olmayub”, ancak adâlet yolundan ayrılanlar ve gerekli tedbirleri almayanlar yıkılırlar. “Her şahsın sinn-i inhitâtı nihayetine varınca, selametle bekâ’sı”, nasıl iyi bir doktorun bakımına bağlı ise toplumun yaşa­

ması da bu doktorlar “makâmında” bulunan devlet yöneticilerinin alacakları tedbirlere bağlıdır.

“Her devlet bekâ’sının şartı, siyâsetdir”; siyâset ise iki temele dayanır: temel, ya aklî (nazarî hik­

metin bir kısmı olan ilm-i siyaset-i mülük böyledir) ya da şer’î olur, yani Kur’an ve Sünnet’e da­

yanır. İslâm devletleri siyaset-i şer’iyyeyi tercih etmiş, böyle yaparak başarıya ulaşmış, dünya ve

59 Remzi Demir, Philosophia Ottomanica, c. 2 , Lotus Yay., Ankara 2 0 0 5 , s. 2 1 60 A e . , s . 4 5

(17)

Okumuş • ibn Haldun'un OsmanlıCüşüncesine Etkileri

ahiret mutluluğunu yakalamışlardır. Buna karşılık “mülûk-i küffârın bekâ’-yı devletine medâr”

ise, “siyâset-i ‘akliyyeye itinâ ve itibâr” göstermeleridir. Hazerfen Hüseyin Efendi’ye göre “Dün­

ya küfr ile yıkılmaz, zulüm ile yıkılıe dedikleri Türkî mesel, bundan neş’et etmişdir”.61

1 .3 .8 . Müneccimbaşı Derviş Ahmet Lütfullah Dede Efendi ( 1 6 3 1 /3 2 -1 7 0 2 ) Müneccimbaşı Derviş Ahmet Lütfullah Dede Efendi, Arapça kaleme aldığı ve Adem’den 1083/1672 yılma kadar insanlığı ele alan bir dünya tarihi hüviyetindeki Camiu’d-Düvel isimli tarih kitabının giriş kısmında ve diğer bazı yerlerinde İbn Haldun’dan yararlanmıştır. Denilebilir ki İbn Haldun, onun önemli kaynakları arasındadır. Onun tarihçide bulunması gereken özellik­

leri yazarken İbn Haldun’un tarih anlayışından bilhassa etkilendiği anlaşılmaktadır.62 İbn Hal­

dun’un yanı sıra Katip Çelebi ile Hezarfen Hüseyin Efendi’nin bazı eserlerini kullanmış olması, söz konusu dönemde Türk tarih yazıcılığında önemli bir değişimin gerçekleşmekte olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir.63

Mezkur eser, Damad İbrahim Paşa’nin isteği üzerine Lale Devri’nin büyük alim ve şairlerin­

den Nedim tarafından Sahâ’ifu’l-Ahbâr fî Vekâyi’i’l-A’sâr adıyla Türkçe’ye çevrilmiş ve 1868’de üç cilt halinde İstanbul’da basılmıştır. Müneccimbaşı, Ahmed Dede, söz konusu eserinin dışın­

da Adudiddin el-İcî’nin Ahlâk-ı Adudiyye olarak bilinen Risâletu’l-Ahlak adlı eserine Şerhu Kitabi Ahlâkı Aduddiyye adıyla Arapça bir şerh yazmıştır. İlimler sınıflandırmasıyla da ilgilenmiş ve Şerhu Mukaddimeti’l-Mecmû’ati’l-Ulûm adlı başka bir şerhinde Taftazanî’nin Mecmû’atu’l- Ulûm adlı eserinin giriş kısmını yorumlamıştır. Bunların dışında mantık ve kelama dair başka yapıtlar da ortaya koymuştur. Ayrıca aritmetik ve tıpla ilgili eserleri de vardır.64

Müneccimbaşı’ na göre tarihçiler, olayların izahında sadece soyut nakillere değil, ümranın tabiatına önem vermelidir. Müneccimbaşı, tarih metodundan bahsederken İbn Haldun’un be­

lirttiği hata ve sebepleri üzerinde durur. Bu sebeplerin başında ümranın tabiatı ve insanların sos­

yal durumları hakkmdaki vukufiyetsizliği görür.65

Bazı yazarlara göre66 Müneccimbaşı ile birlikte İbn Haldun’un Osmanlı tarihçileri arasındaki popülerliliğinin gerçek tarihi başlamaktadır.

1 .3 .3 . Mustafa Naîmâ (1 6 5 5 -1 7 1 6 )

Kâtib Çelebi’nin toplum ve çöküşle ilgili nazariyesini ana hatlarıyla bu şekilde ele aldıktan sonra şimdi 1655 Halep doğumlu Mustafa Naîma’nın çöküş teorisine geçebiliriz.

61 Hüseyin G. Yurdaydın, İslâm Tarihi Dersleri, Ankara 1 9 7 1 , ss. 1 3 5 -1 3 7 ; R. Demir, a .g .e ., c. 2, ss. 4 6 -4 8

62 Bkz. Ahmet Ağırakça, “Müneccimbaşı Şeyh Ahmed B. Lutfullah El-Mevlevî ve Câm iü’d-düvel”, Cam iü’d-Düuel Osmanlı Ta­

rihi, (Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah), Haz. A. Ağırakça, İnsan Yay., İstanbul 1 9 9 5 , ss. 2 4 -3 3 ; C. Heischer, “a.g.m .”, s. 4 8 63 R. Demir, a .g .e., c .2 , s. 4 9

64 Salim Akyüz, “Ahmed Dede (M üneccimbaşı)”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul 1 9 9 9 , ss.

1 1 5 -1 1 7 ; M. Tayyib Gökbilgin, “Müneccimbaşı”, İslâm Ansiklopedisi, c. 8, İstanbul 1 9 7 9 , ss. 8 0 1 -8 0 6 ; R. Demir, a .g .e., c.2 , ss. 4 9 -5 0

65 E Z. Fahri, İçtimaiyat Metodoloji Nazariyeleri, c. 2 , s. 12 1

Referanslar

Benzer Belgeler

[9] describes the Implementation of Data-optimized FPGA-based Accelerator for Convolutional Neural Network, which focuses on reducing latency and memory usage, and

Tüm bunların yanında kalpleri kaynaştırmak fikri de İbn-i Haldun için önemlidir ve İbn-i Haldun’a göre güçlü olmak yalnızca sayıca çok olan insanların

PLLA and PBSA membranes treated in 1N NaOH solution for 20 minutes can improve cell attach and.

The purpose of this research is to understand the correlation factors between cirrhotic fatigue and quality of sleeping based on the personal characteristics blood test and

To verify the supposition that cutoff value of power ratios are useful in clinical practice to stage the disease, we conducted this

[r]

O devirlerde polis, vatandaş lan da, türistleri ve ecnebileri de eğlence hususunda bezdirici tahdidlere tâbi tutmadığından, Beyoğlu hem hür, hem neşeli,

A Prospective Randomized Comparative Study between Baska Mask, Proseal LMA and I Gel During Positive Pressure Ventilation in Laparoscopic Cholecystectomy.. Logos Tıp