• Sonuç bulunamadı

Yararlı emek:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yararlı emek:"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yararlı emek: kullanım değeri üretmek için gereken niteliklere sahip olan ve bu kullanım değerini metaya yüklemek için örgütlenen emek.

Soyut emek: meta üretiminde kullanım değeri yaratan emeğin, yararlı nitelikleri dışarıda bırakıldığında mübadele değeri yaratan emek.

Kullanım Değeri: bir metanın indan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik özgül-fiziksel nitelikleri

Değişim Değeri: kullanım değerinin pazarda alınıp satılmasıdır, ürünün bir fiyatının olması, metaya dönüşmesi.

Yabancılaşma: kapitalizmin emeği metalaştırmasıyla, işçilerin kendi potansiyellerini gerçekleştiremez hale gelmesidir, duygusal-düşünsel-estetik açıdan gelişememe.

Marks’a göre kapitalist ekonomide kar oranının düşme eğilimi nasıl işler? Bu eğilime karşı koyan etkenler nelerdir?

Rekabet gücünü kaybetmek istemeyen kapitalistler daha fazla birikime yönelirler. Birikim, sermayenin organik bileşimini arttırır çünkü üretim araçlarının değeri, bunları çalıştıran emek gücünün değerinden daha hızlı şekilde artma eğilimindedir. Buna kıyasla, artık değeri arttırmanın sınırı vardır. Daha büyük bir toplam sermaye miktarı üzerinde dağılan artık değer değişmezken; (c/v) artış, kar oranını düşürür.

Ancak kar oranındaki düşme toplam karda azalma anlamına gelmez, toplam kar aynı zamanda sermaye miktarına da bağlı olduğu için kapitalistler kar oranında düşme eğilimi hissettiklerinde bunu tersine çevirecek adımlar atarlar.

Dolayısıyla kar oranındaki düşüş, mutlak değil; düşüş yönünde eğilim olarak ifade edilir.

Bu eğilime karşı koyan etkenler:

- İşgününü uzatarak veya iş yoğunluğunu arttırarak emek sömürüsünü arttırılabilir. Böylece (m/v) ↑ ancak sınırlıdır.

- Üretim sürecinden koparılan zanaatkar, köylü, küçük esnaf ve göçle gelen ‘’göreli artı nüfusun’’ yarattığı rekabet ile ücretler geçimlik düzeyin altına çekilebilir

- Maliyeti düşük olan teknolojik yatırımlarla değişmeyen sermaye unsurları ucuzlatılabilir - Geçim mallarının uluslararası ticaret ile daha ucuza sağlanmasıyla (m/v) ↑

Marks’a göre, sermaye birikimi ile iktisadi yoğunlaşma arasında nasıl bir ilişki vardır?

Yoğunlaşma, kapitalizmin olağan işleyişinin/zenginlik biriktirme tutkusunun bir sonucudur. Rekabet koşullarına yenik düşmek istemeyen kapitalistler daha iyi-yeni üretim yöntemlerine yönelirler. Teknoloji düzeyinin gelişmesi/üretimin karmaşıklaşması ise daha fazla sermaye birikimini gerekli kılar. İleri teknolojiye sahip güçlü firmalar, zayıfları yutarak globalleşir ve üretim giderek daha büyük sermaye tabanına yayılır. Ayrıca kapitalizmin gelişme sürecinde eski üretim tarzlarının kalıntılarının (köylü, zanaatkar) yok olması da sermaye tabanını genişletir.

İlkel birikim nedir? Marx’a göre ilkel birikim klasik ekonomi politiğin kavramsal yapısının oluşmasında nasıl bir rol oynamıştır?

Üretim araçları üzerinde kontrole sahip zengin kapitalist sınıf ile mülksüz işçi sınıfının yaratıldığı tarihsel süreçtir.

Para sermayenin birilerinin elinde toplanması barışçıl-iradeli ve tutumlu davranışlar ile değil; çitleme, sömürgecilik, köle ticareti, kolonilerin oluşturulması ve kamu borçlanmaları gibi zor ve şiddet yollarıyla olmuştur. Dolayısıyla sermaye birikimi olağan rekabet birikimi modeli içinde gerçekleşmemiş ve ekonomi dışı zor ile işçi sınıfının temelleri atılmıştır.

İlkel birikim, politik iktisadın ilk günahı kabul edilir. İşçilerin üretim araçlarından koparılmasıyla kapitalizm kendi hareket yasalarıyla hareket etmeye başlamıştır.

(2)

Klasik ekonomi politik-Marksist okulla neoklasik okulun değer ve fiyat kuramlarını karşılaştırınız?

Temel meselesi milletlerin zenginliği-bölüşüm olan klasik iktisatta objektif değer kuramı geçerlidir. Fiyatların arkasındaki yönlendirici-düzenleyici ilke ölçülebilir emektir. Piyasada oluşan fiyatlar o malın gerçek değerini vermez; fiyatlar üretilen toplam değerlerin farklı sermaye-emek oranlarından kaynaklı olarak rekabet süreci içerisinde ortalama bir kar oranıyla yeniden paylaştırılması sonucu ortaya çıkar. Dolayısıyla fiyatlar ve değerler eşit değildir.

Temel meselesi etkin kaynak tahsisi olan neoklasik iktisatta sübjektif değer kuramı geçerlidir. Fiyatların arkasında fayda vardır ve değerler fiyatlara eşittir. Fiyatlar arz ve talep tarafından belirlenir. Değeri bir şey veya nesne olarak/

bir şeyde veya nesnede var olan herhangi bir şey olarak düşünmek bilime göre değildir.

W.S. Jevons Ricardo’nun ücretlerle karlar orasında kurduğu negative yönlü ilişkiyi reddeder. Jevons’un bu konudaki görüşlerini tartışınız.

Fayda değer perspektifine bağlı olan Jevons; Ricardo’nun emek değer teorisinde ısrar ederek iktisadın gelişmesine zarar verdiğini düşünür. Ricardo’nun kabul ettiği gibi ürün=kar+ücret şeklindeki eşitlik yanıltıcıdır. Çalışanın ücreti, rant+vergi+sermayenin faizi çıkarıldığında kendi ürettiğinin değerine eşittir. Kapitalistler, işçilerin hayatlarını kazanmalarını sağlayacak üretimi gerçekleştirerek risk alırlar. Aralarında, uygun işçiyi elde etmek için girdikleri rekabet, işçilerin meşru paylarını elde etmelerini sağlar. Dolayısıyla sermaye birikimi her iki tarafın da çıkarınadır, uyum söz konusudur.

Walras Yasası ile Say Yasası arasındaki farkı açıklayınız?

Say yasasına göre bir şey sadece tüketilmek için üretilmektedir, piyasada koordinasyon sorunu olmadığı için fiyatlar mekanizması aşırı arz ve talebi kısa sürede çözüme kavuşturmaktadır dolayısıyla krizler mümkün değildir. Para kendisi için talep edilen bir şey değildir.

Fakat, yeni bir meta üretildiğinde mevcut fiyatlar kümesinde yeteri kadar para yoksa, yeni üretilmiş olan üründe, para talebi fazlası kadar arz fazlası oluşabilir. Bu durumda Say Yasası geçerliliğini yitirirken Walras Yasası devreye girecektir. Nitekim bu yasaya göre, bir piyasada aşırı talep varsa; başka bir piyasada ona eşit aşırı arz olmak zorundadır dolayısıyla genel denge içinde üretilen bir özdeşlik sağlanır (toplam arz=toplam talep), bu yasada krizler mümkündür. Ayrıca yasa sadece o an üretilmekte olan mallara değil; para, kıymetli kağıtlar ve önceden var olan mübadele edilebilir varlıklara da ilişkindir.

Walras’ın Genel Denge kuramının kurumsal varsayımları nelerdir? Walras bu varsayımları nasıl savunur?

Walras fayda geleneğina bağlı olarak mülkiyetin akılcı ve adeletle uyumlu bir el koyma olduğunu düşünür.

Dolayısıyla mülkiyete ilişkin yasalar ve mevcut sınıfsal bölünme ahlaken doğru ve toplum yararınadır.

Ekonomi nispeten küçük ve fiyat belirleme gücü olmayan firmalardan oluşur ve tam rekabet yasaları geçerlidir.

Ekonomide arz fazlası durumunda büyük firmalar üretim düzeylerini düşürüp fiyatlarını muhafaza etmeye çalışırlar, bu da gelir düzeyinde düşüşe neden olur ve diğer ürünlere olan talep daha da azalır, dolayısıyla arz fazlalığı ekonomik krizde neden olur.

İnsanlar hesapçı-matematikçi rasyonel bir şekilde davranır ve ölçülebilir bir marjinal fayda çizelgelerine sahiptirler.

Ancak Walras, bu çizelgelerin zaman içinde nasıl bir değişim gösterdiğine ilişkin bir tartışmaya girmeden faydanın her bir taraf için değişmeden kalacağını varsaymıştır. Dolayısıyla Walras kuramını genel itibariyle piyasa kapitalizmini haklı gösteren bir tutum eşliğinde savunan varsayımlarda bulundu.

(3)

Genel Denge Kuramında tellalın işlevi nedir?

Walras’ın genel denge koşullarını anlatmak için başvurduğu yöntem el yordamı sürecidir: deneme yanılma yöntemiyle bütün piyasalarda denge fiyatlara ulaşılır. Talep artışı durumunda fiyat artışı, arz fazlası durumunda fiyat düşüşü ile bozulan denge otomatik ve görece maliyetli olmadan yaratılır. Ancak denge, piyasada tam rekabet koşullarında oluşacağı için önermedeki terslik; bir yandan fiyatların rekabet sonucu oluşan denge fiyatlar olduğu düşünülürken; diğer yandan tüm firmaların fiyat alıcı olduğunun düşünülmesidir. Bu durumda bütün piyasada dengeyi sağlayacak fiyatlar bir ‘’tellal’’ tarafından ilan edilmelidir. Ancak bu tellal sosyalist merkezi planlama örgütü gibi her şeyi bilecek konumda olmalıdır ki ilan ettiği fiyat kümesi dengeyi sağlayabilsin. Eğer duyurduğu fiyatlar dengeyi sağlamazsa daha çok piyasa da talep-arz fazlası ortaya çıkar ve yeni fiyat kümesi ilan edildiğinde bireyler hem daha önce yaptıkları hataları düzeltmeye çalışırlar hem de yeni dengeye ulaşmaya.

Bazı yazarlara göre Walrascı Genel Denge Modeli ancak ve ancak piyasanın kör işleyişi içerisinde Sovyetler gibi bir merkezi planlamada kaynak dağılımını sağlayabilecektir. Dolayısıyla böyle bir varsayım kapitalizmin ilkeleri nedeniyle gerçekçi olmayacaktır.

Methodenstreit adıyla anılan tartışmanın anahatları nelerdir? Neoklasik okulun gelişiminde bu tartışma nasıl bir rol oynamıştır?

19. yüzyılda İktisat bilimi bir İngiliz bilimi olarak gelişmesine karşın, Almanya henüz ulusal pazar oluşturamamış, sanayileşmeyi gerçekleştirememiş, feodalitenin kalıntılarıyla boğuşan bir ülkeydi. Alman Tarihsel Okulu iktisadi değerler arasındaki ilişkiler yerine; iktisadi kurumsal değişimi vurgulayan ve iktisadi tarih malzemelerini biriktirerek bunları analiz etmeye dayalı bir anlayış benimsemişti. Buradaki temel kaygı: korumacı, kendi sanayisini oluşturmak için gerekli kurumsal değişikleri yapmayı amaçlayan ulusal/milli ekonominin oluşumuydu. Menger Alman Tarihsel Okulu’nun bu baskın görüşüne iki temel iddiayla karşı çıkmaktaydı:

1. Bireyler değerleri konusunda sınıfsal konum, duygular ve kişisel koşullardan etkilenirler. Tam ve evrensel bir uygunluğa ulaşılması için ulusal çıkarlarda ifadesini bulan değer yargıları-ahlaki ilkeler-yurttaşlık-eşitlik yerine;

bireysel çıkarların önemli olduğu, değerlerden bağımsız bir bilim inşa edilmelidir.

2. İktisatçılar, bilimsel olarak yalnızca bireysel ekonomileri (yani tekil hanehalklarını veya firmaları) anlayabilirler.

Ulusal çıkar değil; bireysel çıkarlar esastır. Homo economicus soyut-rasyonel bir bireydir, bir ulusun vatandaşı olmadığı için Alman ulusunun çıkarları uğruna kendini feda etmeyecektir. Faydacılık, bireyci bir yönelime sahiptir. Dolayısıyla reform aracılığıyla çoğaltılabilecek ulusal haz mümkün değildir. Bireyler kendi faydalarını maksimize etme doğrultusunda davranıyorsa, genel iyiliğe otomatik olarak ulaşılacak ve iktisadi denge sağlanacaktır; dolayısıyla ayrıca tanımlanacak bir ulusal çıkara gerek yoktur.

Menger Alman Tarihsel Hukuk Okulu’nun görüşlerine başvurmuştur. Bu okul, özel mülkiyete dayalı kapitalist sistemi doğuran hukukun insanlığın organik gelişiminin bir sonucu olduğunu yani devletin müdahil olmadığı kendi kurallarına göre işleyen kapitalizmin insanlığın evriminin kaçınılmaz sonucu olduğunu ifade eder.

Sonuç olarak iktisat yavaş yavaş klasik politik ekonomi ve ulusal ekonomi geleneğiyle bütün köprüleri atmakta;

giderek değerden bağımsız atomistik bir bilim haline gelmektedir.

Marshall “İktisadın Mekkesi iktisadi dinamik yerine iktisadi biyolojide yatar” argümanını hangi bağlamda tartışır? Buradan ürettiği toplumsal ve iktisadi teoriye ilişkin sonuçlar nelerdir?

Marshall’ın uzun dönemde büyük firmaların, diğerleri karşısında avantajlara sahip olamayacağını kanıtlamak için başvurduğu güçlü bir metafordur. Çünkü:

1. Doğada sıçrama yoktur. Dolayısıyla toplumu hızlıca başka bir toplumsal plana geçirmek yönündeki çabalar başarısızlığa mahkumdur. İnsani bütün ilerlemeler yavaş ve çok küçük marjinal değişimlerle gerçekleşebilir.

(4)

Dolayısıyla birikim küçük küçük değişimlerin üst üste gelmesi sonucunda ortaya çıkan değişimlerdir.

Marksistlerin, kapitalizmi devrim yoluyla değiştirmesi yolundaki iddiaları, doğa tarafından desteklenmeyecektir.

2. Marshall’ın firma teorisinde de evrim geçerlidir. Ormandaki yaşlı ağaçlar daha uzun ve kök salmış oldukları için yeni fidelerin büyülemelerini başlangıçta engellese de adım adım canlılıklarını yitirerek kendiliğinden yıkılırlar böylece genç ağaçlar üste çıkabilir. Ağaçlar için geçerli olan, firmalar için de geçerlidir. Dişli firma büyük ölçekli olmanın avantajlarından sonsuza kadar faydalanamaz; piyasada sürekli olarak bir yenileme vardır. Uzun dönemde yaşlı firmalar; tıpkı ormandaki yaşlı ağaçlar gibi inovatif (yenilik) kapasitelerini kaybederek yerini alttan gelen taze filizlere bırakırlar. Biyoloji metaforunun kullanmasının nedeni budur: türlerin yenilenmesi.

Türlerin yenilenmesi uzun dönemde ölçeğe göre artan getiri problemini ampirik olarak çözmez. Uzun dönemde ölçeğe göre artan getirinin problemi ampirik olarak çözülmez. Nitekim dünyadaki çok uluslu büyük şirketlerin çoğu en az 100 yıllık firmalardır. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak yeni firmalar çıksa da bu durum kapitalizmin büyük ölçekli firmaların egemenliği altında olduğu gerçekliğini değiştirmez. İktisat teorisi gerçek dünyadan kopuktur: analitik kesinlik açısından bu kuram gerçek dünyanın somut-tarihsel yapısını açıklamaz ancak gerçek dünyanın nasıl işlemesi gerektiği konusunda rehberlik sunar. İktisat teorisi tüketici egemenliğine dayalıdır ancak kapitalizm tüketici mutluluğu için çalışan bir sistem değildir. Sermaye birikiminin ana dinamiği üretim araçları ve silahlanmadır. Bütün krizler, aşırı üretim problemiyle ilgilidir.

Marshall’a firma kuramına dayanak oluşturan dönem analizini açıklayınız? Marshal’a göre göre “tipik firma”

(nedir?) uzun dönemde nasıl bir ölçek ekonomisi kalıbına sahiptir?

Marshall üç tane dönemden bahsetmektedir:

1. Piyasa Dönemi/Çok Kısa Dönem: Fiyatların sadece talepteki değişikliklerle belirlenir, arz sabittir.

2. Kısa Dönem: Sermaye faktörlerinde bir değişiklik yoktur. Arz emekteki oynamalarla değiştirilebilir.

3. Uzun Dönem: hem emek hem de sermaye değiştirilebilir, üretim tesisi kurmak mümkündür.

‘Tipik firma’’ herhangi bir özel avantaja sahip olmayan ortalama firmayı temsil etmektedir. Rekabetçi koşullarda toplam marjinal maliyeti, fiyata eşitlendiğinde dengeye ulaşır. Eğer firmanın fiyatı, marjinal maliyetten yüksek olursa rant-benzeri oluşur ve rekabet sonucunda bir süre sonra ortadan kalkar. Normal kara ulaşılır: Maliyetin içerisinde var olan şey, kar değil sermayenin faizidir. Dolayısıyla aslında kapitalizmde rekabetçi denge sağlandığında firmalar sıfır kar ile çalışırlar.

Uzun dönemde iki farklı ölçek kalıbı vardır:

a. Doğal kaynaklar söz konusu olduğunda ölçeğe göre azalan getiri.

b. İnsanlar söz konusu olduğunda ölçeğe göre artan getiri. Bunun iki kaynağı vardır:

 İçsel Ekonomiler: Firmanın iç organizasyonu kaynaklı, daha etkin üretim yöntemleriyle verimliliğin arttırması

 Dışsal Ekonomiler: Firma kuruluş yerinden kaynaklı olarak ya da maliyetin fiyatını ödemeyerek (negatif dışsal ekonomi yaratarak) birtakım avantajlara sahip olabilir.

Dolayısıyla tipik-temsili firma varsayımı için (imalatçı firma olduğunu kabul etmişti) uzun dönemde ölçeğe göre artan getiri (azalan ortalama maliyet) vardı.

İçsel ve dışsal ekonomi bazı çelişkiler ortaya çıkarır: Bu durumlar, ekonomide yoğunlaşmaya ve tekellerin oluşmasına yol açacaktı. Bu da piyasa fiyatını veri akan firma için tam rekabet piyasasına aksi bir çelişki içeriyordu.

(5)

Neoklasik bölüşüm kuramının öncülerinden J.Bates Clark’a göre ücretler nasıl belirlenir? Marx’ın bu kurama itirazı ne olurdu?

Clark’a göre ücretler toplam emek piyasasında belirlenir, fiyatların ücretlere etkisi yoktur. Verili bir ücret düzeyinde emek arzı sabittir, emek talebi ise emeğin marjinal verimliliğine bağlıdır. Emeğin marjinal verimliliği, emeğin marjinal ürününün parasal değerine eşittir. Emek talebi ile arzının kesiştiği noktada denge ücret düzeyi oluşur.

Ekonomi tam istihdamdayken işçinin ücreti, verimliliğinin tam karşılığıdır.

Clark’ın modelinde her faktöre marjinal ürününün değeri kadar ödeme yapılmaktadır dolayısıyla artık-sömürü söz konusu değildir. Toplam çıktının ne kadarının sermayenin katkısından kaynaklandığının ölçülebilir olması Marx’a kabul edilebilir değildir: sermaye malları geçmişte emek tarafından üretilmiştir. Dolayısıyla toplam çıktı sadece emek tarafından üretilmektedir. Katma değerde ortaya çıkan kar, artık değer sömürüsüdür. İşçi, işgünü içerisinde ürettiği toplam ürünün ancak kendi emek gücünün değerine eşit olan kısmını alabilir.

Dolayısıyla Clark’ın geliştirdiği neo-klasik modelle, klasik iktisadın devamı olan Marx’ın modeli birbiriyle tamamen zıt sonuçlar doğurmaktadır. Clark üretimin teknik koşullarında bölüşüm paylarını türetirken Marx bunun toplum bir mesele olduğunu ortaya koymaktadır.

J.B. Clark’ın sermaye teorisini geliştirirken sermayenin ölçümü konusunda karşı karşıya kaldığı sorunu açıklayınız? Böhm Bawerk’in bu soruna getirdiği çözüm nedir?

Neoklasik marjinal verimlilik bölüşüm teorisinde, üretim fonksiyonunda yer alan sermaye (K) ve emeğin (L) fiziki miktarları ile faiz ve ücret seviyeleri arasında bir ilişki olduğunu varsayar. Sermayenin fiziki miktarlarını toplamak çok ayrı nesnelerin oluşturduğu kümeler toplanacağı için güçtür. Kapitalistlerin, fiyatlara bağlı sermaye hesap ölçümleri ise marjinal verimlilik bölüşüm teorisine uygun değildir. Sermayenin verimliliğini kendi değerine dayanması ise döngüsellik oluşturur. Clark’ın kalıcı sermaye-sermaye malları ayrımı bizi ileri götürmez. Nitekim Clark, kalıcı bir varlık olarak kavranan soyut sermayenin ölçülebilir olduğu düşüncesinden rahatsız olduğu için sermayeyi nicel anlamda ölçmek için herhangi bir yöntem sunmaz.

Bawerk sermayenin, fiyatların hepsinden bağımsız bir ölçümünü formülleştirme çabasındadır. Orijinal üretim faktörleri emekle topraktır ve sermaye sadece üretim karmaşıklaştıkça devreye girmektedir. Bekleme kavramından yola çıkarak azalan getiriler söz konusu olsa da emek miktarı veriliyken, üretim dönemi uzadıkça emek ürününün dolayısıyla faydanın artacağını fakat insanların zaman tercihlerinin bugünkü mallar üzerine olduğunu ve beklemenin negatif fayda sağlayacağını söyler. Beklemenin sağladığı marjinal fayda artışı, negatif faydaya eşitlenene kadar üretim süreci genişletilebilir. Sermaye miktarı, üretim sürecinde fiyatlardan bağımsız olarak belirlenebilen üretim sürecinin üç ayrı boyutu açısından bir endeks oluşturur: Asıl üretim faktörlerinin miktarı, üretim döneminin uzunluğu ve asıl üretim faktörlerinin üretim dönemi boyunca kullanıldığı zaman birimi. Ancak bu çok teknik detayları olan bir meseledir ve sermaye ölçümü yetersizdir.

Neoklasik kuramda girişimcinin rolü neden Sisyphus Mitini çağrıştırır? Marshall’ın normal kar kavramını dikkate alarak tartışınız.

Girişimcileri harekete geçiren dürtü maksimum kar arayışıdır. Ancak neoklasik rekabetçi dengede kar yoktur.

Girişimcilerin mallarını satarken birbirleriyle rekabet etmeleri sonucu oluşan karsız/normal fiyatlar zorunlu üretim maliyetleri için yapılan ödemeleri karşılamaktadır. Bunun dışında bir getiri olmadığı için bir kapitalist/emekçi/toprak sahibi girişimciyse, aynı miktar faktörün girişimci olmayan birine sağlayacağı kadar faiz/ücret/rant almaktadır. Bu nedenle neoklasik girişimci hiçbir zaman ders almadan aldatıcı, hayali bir şeyin peşinden giden kişidir, tıpkı Sisyphus gibi.

(6)

Keynes’in kuramsal modelinin neoklasik modelden hangi bakımlardan ayrıldığını tartışınız?

Neoklasik modelin üç temel ilkesi olarak; rekabetçi piyasanın görünmez elinin, serbest mübadele aracılığıyla bütün çıkarlar arasında uyum sağladığı ve böylelikle rasyonel fiyatları meydana getirerek kaynakların etkin dağılıma yol açtığı görüşü, ücret oranının emeğin marjinal ürün değerine, kar oranının sermayenin marjinal ürün değerine eşit olduğu (marjinal verimlilik teorisi) görüşü ve son olarak da serbest piyasanın otomatik olarak tam istihdam dengesi oluşturduğu görüşü. Özellikle bu son görüş kendisini 1929 Bunalımı yıllarında test etti ve neoklasiklerin kendi kendine uyarlanan piyasa miti bu bunalıma çözüm sunamıyordu.

Keynes’de bu olayların içinde teorisini geliştirdi. Keynes kuramını geliştirirken yukarıda neoklasik modelin bazı varsayımlarını terk etmesi gerekiyordu. Ancak Keynes diğer taraftan içinde bulunduğu dönem itibariyle kapitalizmi yıkıcı değil aksine onu kurtarmayı sağlayacak teorileri sağlamayı istiyordu. Bunun için Keynes görünmez el teorisini ve bölüşüm teorisini kabul ederken sadece piyasanın otomatikliği kavramını reddetti. Bunu da yaparken iki yönlü bir ayrılığı vardı; birincisi tasarruflar üzerindeki etkinin faiz oranından ziyade gelir etkisinin baskın olduğu ikinci olarak ise faiz oranını belirleyenin tasarruf ve yatırımın aksine para arz ve talebi olduğunu iddia etmekteydi.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hurdacıdan aldığı ikinci el malzemeler ile annesi için biber doğrama makinesi, yoğurt dövme makinesi, babası için matkap ve hızar makinesi yaptı.. Köyceğiz ilçesine 50

• Partiler, animasyon programları ve diğer tüm aktiviteler; hava şartlarına, misafir profiline, sezona ve fiziksel etkenlere göre değişiklik gösterebilir veya

• Partiler, animasyon programları ve diğer tüm aktiviteler; hava şartlarına, misafir profiline, sezona ve fiziksel etkenlere göre değişiklik gösterebilir veya

Partiler, Animasyon programları ve diğer tüm aktiviteler, hava şartlarına, misafir profiline, sezona, fiziksel etkenlere göre değişkenlik gösterebilir veya iptal edilebilir.

LÜL EKİM KASIM ARALIK OCAK ŞUBAT MART NİSAN MAYIS HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS.. Sınıfların tertip ve

değerine eşittir. Yani, Air France uçaklarının piyasa değeri artarsa ortalama değişken maliyetleri de artar. BELİRSİZ alternatife bir cevaptır. Cevap kısa vade maliyet mi

sektörlerdeki verimlilik artışı da ticarete konu olmayan sektörlerdeki verimlilik artışından daha yüksektir.... Yazım ve Çizim

B1 Likit İlaç Üretiminde Regülasyonlara Göre Ar-Ge Aşamasında Ürüne Uygun Doğru Filtre Seçiminin Önemi.. Ruhsatlı Likit İlaç Üretiminde Kullanılan Filtrenin