JRİYET
£
IŞ E H R İ N
İ Ç İ N D E N
Çubukluda
1 •• i •• ••
köşkünün
ki tarihî Hı<
perişan hal
liv
i!
Eşine ancak saraylarda rsslanılabilecek olan
muhteşem salonlar, toz toprak içinde...
Y azan:
S A L Â H ADDİN GÜNGÖR
Çubukludaki Hıdiv köşkünü, vapurla önünden her geçişimde, adeta, hayran
lıkla seyrederdim. Sabık A rnavud Kralı
Zogo’nun, Hıdiv köşküne yerleşeceği
hakkında, ortaya çıkan bazı rivayetler - doğru veya yanlış bilmem - cesaretimi artırdı. Boğaziçi denilen emsalsiz yıldızı, bütün kıvrımlarile teşhis için, bundan âlâ rasadhaneyi, başka yerde bulamazdım. Nitekim, orada gördüklerim - velev bir kaç dakika için - bana, herşeyi unuttur du.
Bülbüllerin içindeydik. H er ağaç ko vuğunda, şimdi bir kürsü vardı ve bu kür sülerin üzerinde, göze görünmiyen mini mini hatibler, hançerelerinin bütün kuv- vetile, en tabiî haklarını, müdafaa edi yorlardı.
H er kıvrımında bir başka iklimi ayak
larımız altına seren koru, son ağacile
ufukta silindiği zaman, Hıdiv köşkü, be yaz siluetile, karşımızdaydı.
Sabık Hıdivin armasile süslenmiş cüm le kapısından içeri girerek, somaki mer merlerin elpcnçe divan durur gibi etra -
fmda bekleştikleri fiskiyeleri kurumuş
ölü havuza doğru yürüdük.
Kimbilir, ne emeklerle ve ne masraf -
larla vücude gelen bu zümrüd yuvayı
- bir rivayete göre kiremidleri bile Mar- silyadan taşınarak iki yüz seksen bin Mı sır altınına mal olmuş - şimdi, bu acıklı vaziyetile, divanhanelerinde korkunç ha yaletlerin dolaştığı, İskoçyamn meşhur perili şatolarına benzetmekte hata yoktu.
Gayet yavaş konuştuğumuz halde, uzun zaman kapalı kalan odalar, kendi sesimizi, boğuk birer çığlık halinde, kısa fasılalarla bize iade ediyorlardı.
Rezeleri üstünde gıcırdıyarak dönen
kapılar ve tozlara bulanmış yaldızlı pen cereler önünden, adeta korka korka geçi yoruz.
Bir aralık, bize rehberlik eden bekçi ye; Belediye Reisi Lûtfi Kırdarm emri- le, köşkte taraf taraf yapılan temizliğin neye delâlet ettiğini sorduk. îşe biraz in tikal eder gibi olduğumuzu anlatmak için: — Yoksa, dedik, Arnavudluk Kralı gelecek diye mi?..
K at’î bir cevab veremedi:
— Belki de.. Fakat, şu dakikaya ka dar, bir emir almadık!
Köşkün köşe bucağını dolaşıyoruz. A lt kattaki salonların eşine ancak bellibaşlı saraylarda Taslanabilir. Duvarları masif cevizle kaplanmış yemek salonu, bu çıp lak dekor içinde dahi, gözleri alıyor. K a narya sarısı rengindeki kabul salonu,
on-r ~
---dan daha muhteşem... Nereye bakacağı mızı tayin edemiyerek, kâh bir tavanın
altın yaldızlı nakışları üzerinde kakılıp
kalıyor, kâh içine girdiğimiz banyo da iresinin mozaiklarile oyalanıyor, ve ara da temiz hava almak ihtiyacını hissettik çe balkonlara fırlıyarak, Boğazın kuşba kışı seyrine dalıyoruz.
Rehperimiz, hayranlık hislerimizi, gı cıklamak arzusile olacak:
— Kuleye çıkmak ister misiniz? diye sordu.
İhtiyatlı davranarak merdivenin kaç a- yak olduğunu öğrenmek istedim.
Çok birşey değil: Topu topu 152 a- yak merdiveni varmış!
Bir ara, aklıma geldi, bekçiye sordum: — Sabık Hıdiv, acaba kuleye sık sık çıkar mıydı?..
Binayı ilk yaptırdığı zaman, bir kere çıkacak olmuş. Fakat asansör, yarı yolda bozulunca inmeğe mecbur kalmış... De mek şu dakikada, sabık Hıdivin iki yüz seksen bin Mısır altınına fethedemediği bir tepeye, biz on para sarfetmeden vâsıl olmuş bulunuyorduk.
Simdi, geniş bir balkondayız. Boğaz, altımızda yeşil ibrişimle işlenmiş nadide bir dantelâ gibi kıvrım kıvrım yatıyor.
Sağımızda ufuk, ta Kavaklara kadar, geniş bir pencere kanadı gibi açık... A - yasofyanm minarelerini seçebilmek için, başımızı biraz sola çevirmek kâfi geliyor.
Aşağıda büsbütün başka bir âlem var: Dallarında bülbüllerini ötüştüren, çimen lerinde kelebeklerini yarıştıran geniş bir ağaçlar âlem i..e
Hıdiv köşkünün kulesinden ağır ağır; ve adeta istemeye istemeye iniyoruz.
Etrafıma göz gezdiriyorum. Sıvaları dökülmüş duvarlarda, türlü böcekler kay naşıyor ve aç tahtakuruları bir damla kan yalamak ihtiyacile çılgın gibi koşu şuyorlar. Bir zamanlar, içinde Mısır ta
cının barındığı köşkte bugün tozlardan
teşkil edilmiş ehramlar var! Ne yazık değil mi?
İstanbul Belediyesinin çok ucuza ga liba altmış bin liraya - yalnız ormanı yüz bin lira edermiş! - satın aldığı bu zengin mimarî kıymeti, derhal tamir ettirmek ve
turistik İstanbula yeniden kazandırmak
lâzım...
İstanbulda bir gratsiel yoktur diyenler, Hıdiv kulesinin irtifaına çıkınca bilmem bu iddialarında hâlâ ısrar edebilirler mi ?.. „
Salâhaddin GÜNGÖR
---Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi