On iki eylül bin dokuz yüz seksen yılında Kenan Evren komutasındaki ordu yönetime el koydu. Bu darbe dünyanın dört bir yanında uluslar arası sermayenin tetiklediği bir sürecin Ortadoğu'daki önemli halkalarından biriydi. Dünyayı yeni bir liberal sürece hazırlayan sermaye sınıfı, dünya üzerinde yükselen sosyal mücadelelere karşı savaşı ve barbarlığı küreselleştirmeye hazırlanıyordu. Darbe girişimine hazırlık olarak, Türkiye Hükümetleri, yirmi dört ocak bin dokuz yüz seksen kararlarıyla birlikte yeni liberal politikalara, özelleştirmelere, yağmacılığa, ranta ekonomik bir model hazırlığı içine girmişti.
Yükselen faşist ve İslamcı ideolojik hat on iki eylül darbecilerinin üzerine basıp yükselecekleri kanal olarak şekilleniyordu. Türkiye'nin dört bir yanında sosyalistlere ve demokratlara karşı girişilen top yekun savaş hali ile birlikte geçmişinden kopartılmış ve geleceği konusunda umutsuz bir kuşak yaratılıyordu. Aradan geçen yirmi alt yıla baktığımızda Darbecilerin darbe gerekçelerinin hiç birisinin somut bir karşılığı olmadığı görülüyor. Kardeş kanını kesmek, bozulan ekonomik dengeleri onarmak için darbe yapanlar bıraktıkları ülke karşısında kendi iç huzurlarını koruduklarından hiçbir "kaygımız yok". Artık çok iyi biliyoruz ki bu darbe dünya üzerinde yeni bir savaş ve barbarlık çağına açılan sürecin Türkiye toplumunun payına düşenden daha fazla değildi.
Savaş Ekonomisine Dayalı Dünya Kapitalist Sistemi Kendi İmgesinden Bir Dünya Bırakıyor
Kapitalist barbarlık çağı kendini doğuran burjuva toplumunun tüm değerlerini aşmak zorunda hissediyor. Temsili demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, temel haklar ve özgürlükler bugün sermaye sınıfının önünde bir engel olarak dikiliyor. Söylem düzeyinde İnsan Hakları ve Hukuk Devleti kavramları tüm cazibesini korusa da; barbarlık hukuk devleti sınırlarında kendine meşruiyet yaratıyor.
Uluslar arası örgütlerin(DB, IMF, BM,AB..) ve Uluslar arası sermayenin organik bir bileşeni olma yolunda hızlı adımlar atma niyetinde olan Türkiye menşeili sermeye, darbenin yarattığı koşulları olabilindiğince iyi
değerlendirmeye çalışıyor.
Yirmi dört ocak kararları ve 1982 Anayasası toplumsal çıkarın dümenini sermaye sınıfından yöne doğru büküyor. Özelleştirme, Yerelleştirme, Serbestleştirme üçgeninde ekmekten havadan ve sudan yoksun kalan tüm dünyanın ezilenleri ve canlıları yok oluşunu seyrederken, acıların ve barbarlığın üzerinde biriken sermaye kendi zaferini kutluyor.
Üretimden ve Yönetimden kopartılmış, politika dışına itilmiş halkımız, kendi sorunları da dahil olmak üzere tüm duyarlılık alanlarından cebir yoluyla uzaklaştırılıyor. Televizyon karşısında kendi gerçeğini seyrediyor. Düşen fındık fiyatları, yükselen dolar, yıkılan kentler birer seyirlik manzaradan öte değer taşımıyor. Kırsaldan göçen milyonlarca yoksul, geleceğini kentin varoşlarına havale ediyor. Sokak ortasında işlenen cinayetler, İşsiz kalan çiftçiler, işçiler, yoksul köylüler nasıl mücadele edeceklerini neye karşı mücadele edeceklerini kestiremiyor. Yok oluşunu seyrettiğimiz doğa, ekmeğimizin ararsında ellerimizden çalınıyor.
Her gün bir önceki günden daha fazla kazanmak zorunda olan sermaye, onun çıkarlarını kolaçan eden bürokrasi ve tüm bu düzenin bekçiliğini yapmaya çalışan militarist yaşam biçimleri her gün geleceğimizi bizden çalıyor.
On İki Eylül İçimizde Yaşıyor...
İçimizdeki on iki eylülü aşmamız gerekiyor. Bizler güzel bir dünyada yaşama hayalleri kuran insanlar, zorbalığın ve barbarlığın temsilcilerini ellerini soktukları midemizden çıkartmamız gerekiyor. On iki eylül içimizde yaşıyor. Etimize, tenimize, ruhumuza bulaşmış, onunla ayrılmaz bir bütün olmuş bir şekilde.
Yanan ve yakılan ormanların ardından yükselen rant, tarım topraklarında filizlenen gdo'lar, fabrika kapılarında işsizlik, sokakta militarizm, şiddet, kin ve öfke, Irak'ta paylaşılamayan petrol, Bolivya'da doğalgaz, Amazon Ormanları'nda kesilen her bir ağaç on iki eylül darbecilerinin açtığı açlık ve yok oluş yolunda ilerliyor.
Savrulduğumuz bu yaşamın içinde eşitlik, özgürlük ve kardeşlik dünyası eskisinden daha fazla bizi çağırıyor. Yeni liberal uygarlık, silah ve öfkesiyle koruyor kendini. Bu dünyanın içinden bir an önce çıkmak gerekiyor. Örgütlenmek
gerekiyor. Yaşamı ve yaşamayı savunmak gerekiyor. Darbecilerin, Kapitalistlerin, Bürokratların, Militaristlerin karşısında dik durmak gerekiyor.