• Sonuç bulunamadı

islam ilimleri ENSTiTÜSÜ DERGiSi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "islam ilimleri ENSTiTÜSÜ DERGiSi"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA VNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi

İSLAM İLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YAYINLARI - SAYI : 2

iSLAM iLiMLERi ENSTiTÜSÜ DERGiSi

II

Müdür

Prof. Dr. Neşet ÇAGATAY

(2)

ENSTİTÜ YÖNETİM KURULU

Müdür

Prof. Dr. Neşet ÇAGATAY

c

Genel Sekrc:ıter '

Prof. Dr. İbrahim Agah ÇUBUKÇU Üyeler

Prof. Dr. Mehmet TAPLAMACIOGLU Prof. Dr Hüseyin ATAY

Doç. Dr. Mehmet HATİBOGLU

ANKARA ÜNiVERSiTESi BASlMEVi ANKARA . 1975

(3)

KİTABU'N-NETİCE VE İNSAN

Erdoğan FI~T

Kitahu'n-Netice, Bursalı İsmail Hakkı'nın* ömrünün sonuna doğru yazmış olduğu eserlerinden biridir. Eserin İstanbul ve Bursa kütüphanelerin- de olmak üzere 6 nüshası bulunmaktadır. Basılınamıştır.

*Bursalı İsmail Hakkı, 1652-53/1724-25 yıllan arasında yaşamış bir Türk mutasavvıfı­

dır. Celveti tarikatine mensuptur. Tarikat silsilesinin Hacı Bayram Veli'ye dayandığını ken- disi zikreder (Kitahu'n-Netice vr. 46 a). Doğum yeri Rumeli'de Aydos kasahasıdır. 30 yildan fazla Btırsa'da kaldığı, aynı zamanda Mesnevi şiirilılerinden İsmail Ankaravi'den ayırmak için Jiendisine "Bursalı" denilmiştir. Hocası ve mürşidi Şeyh Osman Fazlı İlahi' dir. 75 senelik ömrü son derece hareketli ve verimli geçmiştir. Rayatım ilme ve hakikate vakfetmiş ve aynı zamanda cemiyet içindeki sorumluluklarını yerine getirmek için sıkıntılara göğüs germiş ve zorluklar onu asla yildırmamıştır. Medrese ve tekkedeki faaliyetleri yanmda iki defa da savaşa iştirak etmiş­

tir (Kitiihu's-Silsile, vr. 139 a, Süleymaniye Kütüphanesi Milırişalı BI. No: 216) Ayrıca iki kere hacca gitmiş ve yolda birtakım zorluklara maruz bıraktıklarmdan ve Avrupadan silalı satın alıp bu silalılan hacca giden müslümanlan soymak için kullandıklarmdan Araplan ağır bir dille

kınayıp, hatta "Aralı'm isliirnına itibar yo1:1:ur" demiştir (Kitiihus-Silsile, vr. 132 a; Kitiihu'n- Netice vr. 139 a; M. Ali Ayrıl, Türk Azizleri, İst. 1944, s. 70.). İsmail Hakkı çok eser veren bir müelliftir. İsliimi ilim dall~ hemen hemen hepsine dair kitaplar yazmıştır. Özellikle tefsir, hadis, fıkıh, akiiid, ilm-i kıraat, tasavvuf ve alıilik alanlarmda eserler vermiştir. Eserlerinin

çoğu tasavvufa dilidir. 100 den fazla eser ve 10.000 den fazla manzume yazdığım kendisi zik- reder (Kitiihu's-Silsile vr. 130 a). Eserlerinin bir kısmı Arapça, bir kısmı Türkçe ve bazısı da Arapça-Farsça kanşıını (mülemma) dır. Eserlerinin çoğu basılnıaımştır. Yaşadığı devirde, cen- net ehlinin llsanının Arapça ve Farsça olduğınıa dair inançlar bulunmakla heraber kendisi Türk- çenin de şeref hakımından onlardan aşağı olmadığını, hatta Hz. Adem'in öz dilinin Türkçe ol- ması gerek-tiğini söylemiştir (M. Ali Ayrıl, Türk Azizleri, Önsöz s. 5). İsmail Hakkı'nın hayatı ve eserleri hakkında bakınız: İsmail Hakkı Bursevi, Kitabu's-Silsile, Süleymaniye Kütüpha- nesi Milırişalı Bl. No: 216 (Yazma); BursalıMehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İst. 1333; M.

Ali Ayrıl Türk Azizleri (İsmail Hall-ı), İst. 1944; M. Ali Ayrıl, Philosophe Mystique (İsmail Hakkı), Paris 1933, M, Ali Ayni, İsmail Hakkı'ya Dair Bir Tetkik Hülasası, Diirülfünıln İliihl­

yat Fakültesi Mecmuası, Sayı 9, İst. 1928; Rulmevaz Deringör, İsmail Hakkı ve Türkçe Eser- leri (Mezuniyet Tezi), İst. Üniversitesi Kütüphanesi No: 2514; Salraf Es'ad Efendi, Tercüme Hal-i İsmail Hakkı (Pend-i Attar Şerhinin başında), Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Bl.

No: 980; Hayrullalı Nedim, Tercüme Hal-i İsmail Hakkı, Hüdavendigıir Vilayeti Mat. 1307;

İsmail Paşa, el-Hediyyetü'l-Arilln, İst. 1951; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, Ankara 1962; İslam Ansiklopedisi, Celvetiyye ve Bursalı İsmail Hakkı Maddeleri; Türk Ansikopedisi, Celvetiyye l\faddesi; İsmail Hakkı Uzun Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Ba-

(4)

206

ERDOGAN FlRAT

Tesbit edilebilen nüshaları şunlardır:

1-Bursa Orhan Kütüphanesi No: 64, 506 vr. satır 21, 29 X 20, tillik (Müellifin hattı ile).

2- Bursa Muhammediye Camii Kütüphanesi No: 20, 474 vr., satır 30, 32 X 20, tilik, 1369/1949 tariirinde Rasiın Demirayak tarafından istinsah edil-

miştir.

3- Süleymaniye Kütüphanesi, l\fihrişah BI. No: 277, 376 vr., satır 27, 30 X 20 tilik, 1222/1807 tarihinde istinsah edilmiştir,

4- Atıf Efendi Kütüphanesi No: 1511, 346 vr., satır 31, 30 X 16, till.ik, 5-Süleymaniye Kütüphanesi Hasan Hüsnü BL No: 774, 416 vr., satır

33, 24X16, nesih,

6-İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi No: 1519, 452 vr., satır 33, 24 X 15, nesih, 1266/1849 tariirinde Muhammed İzzet tarafından istinsah edilmiştir.

İnceleme konusu edilen Bursa Orhan Kütüphanesinde 64 Noda kayıtlı bulunan nüshadır ki yukarıda da işaret edildiği gibi orta boy kitaplardandır.

506 varak olan eserin boyutları 30 X 24, satır sayısı 21 dir. Eski meşin ciltli- dir; Örselenmiş olması sebebiyle kitaplık dışına çıkarılınasma izin verilme-

diğinden fotokopi ile çalışılmıştır. l\füellifin bizzat kendi el yazısıyla yazıl­

mış olan bu orijinal nüsha, öyle görünüyor ki bittikten sonra da yanmda kalmış, İsmail Hakkı bazı mutasavvıflarca da kullanılmış bir tarz ve üslüp içinde bir kısım varıdatım eser bittikten sonra da kayda devam etmiştir. Ni- tekim meşin kaptan sonra gelen salrifede kitabın numarasının yambaşmda,

Leyle-i sebt başlığının altında: "Görseler bab-ı Hakta ehl-i Ula merhaban merhaban biküm diyeler" mısramdan sonra "Nusret·i Hak olıcak ey aşık"

·diye başlayan bir beyit kaydetmiştir. Leyle-i Ehad dedikten sonra "Hüda- dan hasıl oldu hamdü nıinnet" mısraını 7 satırlık bir metinle açıklamıştır.

Bu salrifeden sonraki iki sahife boştur.

5. Sahifede kütüphanen.lıı damgasının hemen yanmda Arapça bir naat-ı

şerif vardır. Hemen altındaki mühür ise okunamamıştır.

6. Salrife boş kalmış, buna mukabil 7. sahife 1137/1725 seneı:inin Rebiül- evvel ayımn Perşembe gününde sabah namazının sümıetinden sonra vilrid olan bir hams-i şerifin izabma ayrılmıştır.

8. Sahife ise yine 1137/1725 yılmda ayı pek tasrili edilıneyen günler için·

de varid olan söz, mısra ve beyitlerin kaydına ayrılmıştır.

sunevi 1959; Brockelman, Supp. II; Bursalı İsmail Hakkı'nın Ruhu'I-Beyan Fi Tefsirıı'l-Kur'an adlı eserini konu alan bir doktora araştırması da Paris Sorbonne Üniversitesinde Dr. Sakıp Yıl­

dız tarafından yapılmıştır.

(5)

KİTAnU'N-NETİCE YE İNSAN 207

9. Sahifede Arapça bir izah vardır.

Asıl incelememize konu olan Kitabu'n-Netice· ıo. sahife yani varak ı

b'den başlamaktadır.

Kitabın girişinde bizzat kendisine dua ile başlayan İsmail Hakkı, "Bu kitabda hallerin neticesini beyan ve kamil rical indindeki hakikati zikretti-

ğini" söyleyerek başlar. Ekserisi Arapça bilmeyen abbabın ve arzu edenlerin

faydalanmaları için yazıldığını söyler. Yine burada ifade edildiğine göre kita- ba ll36 723 senesinin Safer ayının başında, Pazar günü başlanmıştır. Müel- lifin de ifadesi ile "Bu azim haciınli eser" kısa müddet içinde, ll36 724 se- nesi Şevvalinin dördüncü Pazar günü öğle namazından sonra sona ermiştir.

503. V arakın sonunda kitabım bitirip tamamlayan müellif, 503 b ile 504 a'da 7 beyitlik "Tarih-i kitab benazm" diye başlayan bir manzume- . de: "Oldu Hakkı mecelletü'l-esril.r"ı tarih düşürmüş, ll36 ;ı 724 senesini biz-

zat tesbit etmiştir.

504 b'de ise "Cebelü'l-vücfıd" başlığı ile yeniden bir bahis açımş,

505 a'nın sonunda "Ve'l-ıyazii billahi Teala" duasının sonunu imzala-

ımştır.

506 a boş, 506 b'de ise tarih düşürülerek Kitabu'n-Netice'yi tavsi;f eden güzel bir talik ile sahife kenarına yazılıınş ı

o

beyitlik .bir manzume ile niha- yet bulmuştur.

"Nebe hatifü'l-gayb tilrili

Şeyhü'l-enam bima fih" (ll36 724)

mısralarıyla tarih düşürülen 8 beyitlik Arapça şiirin kime ait olduğuna dair bir işaret yoktur. Ayrıca iki beyitlik Türkçe manzumede de ayın tarili işaret edilıniştir.

ı- Şekil Özelliği:

Genel olarak eser mensfırdur. Arada yer yer Türkçe, Arapça, Farsça manzum parçalar vardır. Manzumeler gilıi konu başlıkları da daha iri nesih ile kaleme alınmış, ayet-i kerimler ve hadis-i şeriflerden bir kısımnın altı çi- zilmiş veya kırmızı mürekkeple yazılarak belirtilıniştir. İzah sadedinde zik- redilen ayet ve hadisler ise kitapla normal diizendedir. Bütün eski eserlerde

olduğu gilıi bunda da noktalama işaretleri yoktur. Yalnız, mısra sonları ve başlıklar küçük desenlerle işaretlenmiştir. İmla bakıımndan bir özellik arzet- mez.

(6)

208

ERDOGAN FIRAT

Arapça ibarelerde, başlıklarda yabancı kökten gelen ve yer yer -karışık­

lığa imkan vermemek için- Türkçe kelimelerde hareke kullanılmıştır. Vokal·

lerden:

a-e farkı, sonraki metinlerde görülen med (-) ile tefrik olunmanııştır.

İkisi de elif ( 1 ) ile işaret olunmuştur .

o-ö ve u-ü genel olarak (_,ı) ve (_,) ile gösterilmekle heraber ötüreden de istifade edilmiştir.

1- Y ahancı Kelimelerde: uzatmalarda ( .)•b-.) ) J -

• J

( ~ .J""' )

v.h. Buna mukahil çok kullanılan yabancı kelimelerde buna lüzum görül- memiştir ( ı:.i\}

-

Ü

.J-1 )

v.h.

2- Türkçe kelimelerde: ( .).)~ ) şeklinde ve kelimenin içindeki·

J J . J

vav ( J ) dikkate alınmadan da işaret edilmiştir ( J~

ll.

J \ - .ı...> .J-! - o~ \ . .).J·~) ki bu eski iıııladaki (i-u} değişmesinin bir neticesi olınalıdır.

i-ı seslerinin yazılışı tarihi tekamülün seyri içindedir. Genel olarak ya-

bancı soylu kelimeler asli iııılıilarını muhafaza ederler. Çekmeler dışında (i}

yerine kullanılan y (c.>) yoktur .U.l..-1 - • .:.\.4:...1 gibi. Türkçe kelimelerde ise henüz u - i değişmesi tamamlanmanııştır. Yukarıda işaret edildiği

gibi sonraki asırlarda (i} olarak telaffuz ve talırir edilen ses (_,) va:v ile yazılmaktadır ( .:ıJ~I - .JJ.l) -S_,~\

-)

J_,lı ), u sesinin belirtmek için (J) üzerine ötürü koyması bu karışıklığı önlemek için olmalıdır.

Y ahancı kelimelerde bu sesler bilhassa harekeke ile işaretlenmiştir

( o4 ) .

Türkçe kelimelerde ise

işarete

lüzum

görülmemiştir

(

ıSlli

) kıldı. e - i de tarilıi imla muhafaza edilınektedir (~~.:. ) Bilhassa e sesi için bu yüzden harekeye müracaat

olunmuştur

( ü

~.)-."- .ıjt.j-) S~\)

Morfolojik yönden:

Dikkati çeken tek ek "ıcak"tır. Olnııyacak - Olmayınca, İkinci daha uygun olam "ükte"dir. Görükte -Görünce,

Genel olarak cümle yapısı hasittir; ki, gibi, ıcak, gerçi ile yapılmış bağlı cümlelere rağmen kısa cümle ile yazılmıştır, metin vazıhtır.

Dil:

Açık ve sadedir. Tasavvufi ıstilahlar yanında kullandığı yabancı kelime- ler, kültürünün, mevkiinin ve tasavvufi yaşantısının zaruri kıldığı mana

(7)

KİTABU'N-NETİCE YE İNSAN

209

zenginliği dolayısiyledir. Bütün ınutasavvıflarda olduğu gibi burada da keli- meler üzerinde, mananın şümfılü ve derinliği üzerinde durmak icabeder.

2- Üsluhu:

Sadedir, rahat ve samimi bir edası vardır. Kitabın sonunda "Ey SU:fi"

diyerek tasrili etmesine rağmen geniş bir kitleyi muhatap tutmuş, avam'a değil, hassü'l-has'ta~ ziyade hass'a hitap etmiştir. Hitabı daha ziyade. II.

tekil şahıs ile "SU:fi" yedir. Bunu, kitabın sonunda açıkça beyandan çekin- mez. "Bu bir kuş dilidir. Her gönül bu destanla terennüm etmez ve her kulak bunu dinlemekten zevk almaz." "Ey SU:fi, senin sebeb-i hayatın bu feyz-i külli ve biiis-i incila-i dilin bu tecelli-i ilahidir. Hemen erbab-ı inkar gibi de-

hanından mecc etmeyesin ve fehmedemediğin mevzuda tarik-i inada gitme- yesin." tavsiyesinde bulunur ki bu, yazarın kitabı yazmaktaki gayesini be- lirten açık ifadesidir. Bu sebeple meramını günlük hatattan ve çevresinden

aldığı müşahhas nıisallerle anlatmaya çalışmıştır.

Sanat gösterme hevesine düşmenıiş, sanat endişesi gütmemiştir. Sanat h ünerlerine söz sana tl arına iltifat etmemiştir. Yer yer bir öğretici sıfatiyle,

hitap ettiği kitleyi küçümsemeden, ehemmiyetli noktalar üzerine dikkati çekmekten çekinmenıiştir. Onun için "fefhem ~l; "fefhem cidden 1'.~::- ~l; "fa'rif .j_r-l; tabirlerine çok sık rastlanır. Gerekince de "Bundan gayrisi sırdır, söylenemez" tarzında idare-i kelamdan çekinmez.

Ham sofuyu küçümser. Ulema-i akliyye ve resnıiyye'yi beğenmez. Ehl-i zahir diye isinılendirdiği bu sınıfın, ilmin zahirinde kaldıklarını, hakikate eremediklerini hemen hemen her mana.derinliğine, inceliğine girdiği mevzuda belirtir. "Onlar bunu anlamazlar, sen aldırma geç" derken çok ağır konuş­

tuğu da vakidir. Hayatı boyunca bn zünıre ile mücadelesi göz önüne alına­

cak olursa bu davranışı hoş ve tabii görülebilir.

İsmail Hakkı devrinden de şikayetçidir. Sık sık kıyametin yakın oldu- ğundan balıseder. Mehdi meselesi üzerinde bu münasebetle durur. Sesini

duyuramamış, çevresini uyandıramamış olmaktan fırsat düştükçe yakınır.

Fakat bir mazi tahassürü de yoktur. Alemde kemale doğru bir gidişin varlı­

ğından emindir.

Abdull~h, Abdullatif, Abdulkadir, Abdulhak, Mahmud, Mustafa, Arşur­

rahman, Seyyid-i melekuti's-sema, Arif gibi isimlerden sonra Ruh-i Kerim ve 1136/1724 senesi Ş ab an ayının 14. günü de Vassaf lakabının li.itfolundu-

ğunu kendisi zikreder.

Kudreti Hak'tan bilen, fail olarak sadece Hakk'ı gören İsmail Hakkı, yokluğa erdiği için kendine tecelli eden her hal ve feyzin Cenab-ı Mevla'nın

(8)

210

ERDOGAN FIRA.T

bir lütfu ve inayeti olduğuna inanmış ve her fırsatta gayet samimi bir eda ile dua etmiş, Cenab-ı Hakk'a minnetini belirtmiştir. Manevi yaşantısı ile elde ettiğimarifet ve hakikati, ehline gösterrneğe gayret etmiştir. Bu nokta·

da tamamen şahsi murakabe, müşahede ve tecrübelerine dayandığı, yaşadiğı

gerçeklerden bahsettiği için edası mukni, ifadesi samimi, binaenaleyh ehli için gerçekçidir. Nitekim bizzat kendisi, bu kitabı "Batıl ve hayalat-ı nef- saniyye üzerine" yazmad:ığını, bu kitabı "tasnife şuruun hak" olduğunu.

beyan etmiştir1

3- :Mahiyeti:

Eser bilindiği gibi tasavvufa aittir. Esasen kendisi "Bu kitapta nilıayat·

tan kelam vardır ki mübtedi onun fehminden aciz ve sil.lik olmayan onun id- ril.kinden kasırd:ır"2 diyerek bu durumu açıklamıştır.·

Müellifin de belirttiği gibi bu eser ancak seyr-i sillUkünü tamamlamış,

mertebeler aşmış, nazari-ameli tasavvuf bilgisine hakkıyla aşina ve. sahip kimselere hitap etmektedir. Zalıir-batm bütün mevcudatın ve hadisatm ha- kiki sebep ve mahiyetleri tevhid noktasından bakılarak izah edilmiştir.

Böylece zil.lıir ve batının, alem ile Ademin hakikatlerinden bahsedilmiş, Adem ile alemin, zil.lıir ile batının karşılıklı münasebetlerinin ifade ve izahı amaç olarak alınmıştır. Bu ifade ve açıklamalar ile alemdeki vahdet-i vücud, delil- leri ile müşalıhas hale getirilip, gösterilmek istenmiŞtir.

Asıl gaye insandır. İsmail Hakkı bu eser ile bir bakmıa alemin, dolayı·

siyle Ademin yaradılışındaki hakiki gayeyi, alemdeki vahdet-i viicudu izah suretiyle belirtmek istemiştir. Böylece hayatın hakikatini ve insanın nasıl yaşaması gerektiğini, nedenini, dolayısiyle bir mürşid olarak gayeye ulaş·

manın yolunu ve kolaylıklarını ifade etmek istemiştir.

100 den fazla eser yazdığım söyleyen müellif 75 yıllık ömrünün bütün mü1.-ıesebatını bu hacimli eserde toplamış gibidir. Bu eseri kaleme aldığı yıl içinde ayrıca 'Pend-i Attar Şerhi adlı kitabı da yazdığım öğreniyoruz3

Kitabu'n-Netice'de pek çok konuya temas etmiş, hemen her cümlesi ile tasavvufi bir meseleye işaret etmiştir. Devrinin müsbet ilimleri kadar, manevi ilimlerinden de faydalanmıştır. Eserde her çeşit bilgiye yer vermiş­

tir. Yalnız, bütün bunları tevhid noktasından görmeğe, aleme, hadiselere tevhid noktasından bakmağa, her şeyi aynı nokta etrafında toplamağa ça·

lışnııştır.

1) Kitabu'n-Netice, vr. 502 a.

2) Kitabıi'n-Netice, '.'"r. 106 b.

3) Kitabu'n-Netice, vr. 503 b.

(9)

KİTABU'N-NETİCE VE İNSAN 211

4- Kitabın Konusu:

Muhtelif günlerde, günün muhtelif saatlerinde kendisine varid olan ayet-i kerinıe, hadis-i şerif, Türkçe, Arapça, Farsça şiir, ~sra ve sözlerin izah ve tefsirlerinden ibarettir. MüeJlif, varidatın vürud saati, val-ti, kelimeleri, kelimelerin manası ile şümftlü arasında -günümüzün anlayış ve düşünüş sis:

temine sığmayan bir incelik ve derinlikte- mantık! bir bağ kurmuştur. Vari-

datı, önce kelimelerden giderek zahir manasım, sonra da batın manasım izah ve tefsir etmiştir. Bu izah ve tefsirleri de ayrıca ayet-i kerinıe ve hadis-i şerif­

ler ile işhad ve isbat etmeye çalışmıştır. Kendisi bu eserinin RUhu'I-Beyan

adlı tefsire benzediğini sonunda işaret eder. Ayrıca eserde enbiya ve evliya- nın hayat ve menakıhinden, mürşidi Seyyid Fazli İlahi'iıin hayat ve husftsi- yetinden, aralarındaki hatıra ve münasebetlerinden bahseder. Eserde bizzat kendi hayatı hakkında da bilgi vardır.

Eserin dili, üslfthu ve mahiyeti hakkında bir fikir vermek için ve insan hakkındaki düşüncelerini belirtmek bakımından, eserin çeşitli yerlerinden

derlenmiş ve genel olarak müellifin kendi ifadeleri kullanılınak suretiyle kompoze edilıniş bir bölüm sunuyoruz.

İNSAN

Cenab-ı Hakkın "Feyyaz" isnıiııin rutfthetiyle, kuru toprak iken RUh-i ilahi ona bila vasıta nefh oluıımuştur4Ve rUhun nefhi ile zahir hayatı bnl-

muştur5. Cesedinin maddesi Arz'ın yüzünün her tarafından alındı. O yüzden, SUreti, bütün SUretleri kendinde topladı. Bn SUretle manası bütün manaları

ihtiva etti. RUhu, nlvi a.Iemden indirildi6Yani Adem a.Iemden halk olundu, anasırdan terkili olundu, Alemin anasırının erkam oldu. Ademin toprağı Arz' dan alındığı için cesedi ile Arz'ı, rUhuyla Semay1 ihata etti. Dolayısiyle Adem ile a.Iem bir oldu7Mertebe-i hilafetin tahakkuku için8, C~nab-ı Hak, Adem'i, sfuet-i hakikiyyesi üzerine yani sıfat-ı kemaliyesi üzerine halk etti9

Biitün esma ve sıfatı bir metn-i cami'de dere eyledi. Esma ve sıfatta Adem'in vücudu sebebiyle teneffüs eyledi. Böylece SUretle mahlftk, mana ile sırr-ı

ilahidir10Yani Adem sfuet ile hakikatten iharettir11Bu, nasut a.Ienıiııin neti- cesidir. Sfueti ile ondan doğmuştur. Manada ise ilahi nfudan ve nefh-i Süh- hani'dendir12. Anasırdan olan cesedi ona hicab-ı rahmet olan kesif bir cisim verdi. Böylece latif sıfat alınadığı için Hakkın nfuunu zabt edip, ilahi tecel- linin inhisarına imkan verdi13

4) vr. 177 a 9) vr. 203 a

5) vr. 145 b 10) vr. 407 a

6) vr. 362 a ll) vr. 297 a

7) vr. 346 a 12) vr. 70 b

8) vr. 185 b 13) vr. 19 b

(10)

212

ERDOGAN FIRAT

Adem, iki kanadından, anasırdan olan cesedi ile aleın-i ecsad'ı seyr eyler, salih arneller vücuda getirerek cennet nimetlerine nail olur; RUh-i ilahi'den

menffı.h olan nefs-i natıka'sı ile de alem-i ervalı'ı seyr eyler, ilahi marifet ka- zanır, kurbiyyet ve vuslat makanılarına erişir14• Cenab-ı Hak ufukları güneş ve ayın ışığı ile aydınlattığı gibi Adem'in heykclini de ruh nefh etmek sfı.re­

tiyle aydınlattı ve onu, kainatı halk ettikten sonra yarattı, bu yüzden Adem, alem'in rUhu oldu15 Yani o, zaman ve mekandan sonra yaratıldı16. Onun cennette nehy olunması, ilm-i ilahi'de sabit olan emre tevcili için idi. Arz'a

inişinin sebebi ue hilafettir17

Celal ve cemali kendisinde toplamıştır18 Melaikenin muallinıidir'9As-

lında melekten üstüııdfu2°. Görünüşte küçük ise de manada çok büyüktfu2ı.

Adem elif, diğer varlık.!ar ise öteki harfler gihidir22Ona Kur'an-ı Cami' de denir. Çünkü ilahi ve kevııi hakikatler onda toplannııştır23

Ad em. herkesten. ev·ve 1 kıraetle mükerrem olmuştur24• Ona iman getirip secde kılmayan hiçbir nesne iman getirmiş olmaz. Zira her nesnenin ismi Ademin isminin altındadır25• O, mazhar-ı Hak'tır. Hakiki kemal, şuhudi iman iledir.

Adem'in zürriyetini veladeti, kendisinin anasırdan veladetiııin sfı.reti­

dir26. Daha geniş manada Adem, insan demektir ki halifetu'llah'tır. Halife ise müstehlifin ayinesi, akl-ı evvel'in sırrıdır17

İnsan vücud ile ademarasında devreder28Bu bakımdan bir yönü ile göl- ge, bir yönü ile gölge verendir. Fakat varlığında hangi taraf tercilı edici ise ona göre itibar olunur29Hak Teala, insamkendisfı.reti üzerine yaratmıştır30 Sfı.retine esmasıyla, kalbine zatıyla tecelli etmiştir31

insanda iki canib vardır: cesed ve rfı.h32• İnsanın heykelikevn'in zulme- trnden iharettir33 Cesedi anasırdan yaratılmıştır. Anasırın terkibinden 4 ta- biat doğmuş, imtizac etmiştir: hararet, bürudct, yuhuset, rutUbet, Tabiatın

4 unsuru da (.,safı·a, sevda, dem, balgam) bunun neticesidir34His ve hareket

14) vr. 19 25) 261 b

15) vr. 42 26) vr. 70

16) vr. 41 b 27) vr. 236 a

17) vr. <ı73 a 28) vr. 207 a

18) 19 b 29) vr. 399

19) vr. 206 a 30) "\T. 48

20) \iT, 19 b 31) "\T, 320 b

21) vr. 209 a 32) vr. 176

22) vr. 239 a 33) vr. 409 a

~3) \T. 261 b 34) \T. 339 a

24) vr. 215 b

(11)

KİTABU'N-NETİCE YE İNSAN

213

latif oldukları için cesede hağlıdırlar, cesed rıih değildir fakat, rıih-i hayvanİ

onunla birleştiği, hulıll ettiği için bir gibi kabul edilmiştir. Ruh-i insani de tedhir ve tasarrufla cesede hağlannııştır35• Rıih, a.Iem-i hıitı1n'dan, cesed ise a.Iem-i halk ve makam-ı takyiddendir36Rıih, a.Iem-i emir'den, makam-ııtlak'

tan, cesed .a.Iem-i zulıı1r'dandır37• Rıih-ı müdehhir, mertche-i zat; ruh-i lıay­

vani, mertche-i sıfat; heykcl-i cismani ise mertche-i ef'a.I'dir38Heykcl-i insan,

aynanın sır'ı gibidir. Nasıl sır olmayınca aynada haya.I görünmezse heykel

olmayınca da nfu-ı ilalıi helirmez39Erbab-ı hakikat indinde a.Iem-i rıih ve a.Iem-i cisim, a.Iem-i eın.ii'den addolundu40Revay-ı nefs, ruh ve cesed'in iz-

divacından hasıl olur41

İnsan 3 nesneden ibarettir: HeykeJ, ruh-i hayvanİ, rıih-i müdehhir-i mufarık42• İnsan ve hayvan rıih-i hayvani'de müşterektir43Fertler hakikat-i insaniyyede nasıl müşterek iseler hakikat-i hayvaniyyede de at ile insan, hakikat-i nehatiyyede meyveli ağaçla, hakikat-i cismaniyyede taşla birdir- ler. Nasıl ki hakikat-i cevheriyyede melek ile heraherdir44Aralarındaki fark

sılretleri ve avarızıdır.

Hakiki insan, rıih-i insani ile helirlidir45Hayvani hayat ile insan olun- maz. hakkani hayat ile insan olunur46Vakıa insan hayvaniyyetten gelmiştir fakat, esma ve sıfatın cem'iyyeti ile insan olunur47Hakka muzaf olduğu için

Rıih, ulvi ve şerif, cesed ise halka muzaf olduğu için süflidir. Fakat rıih da, cesed de sari olduğu için renk değiştirehilir, enbiya ve evliyada olduğu gibi ulvi olur48 Vücud-ı insaninin fevkanisi ve tahtanisi vardır. Fevkanisi ruh, tahtanisi alem-i tahiattır49

Rıilı-i hayvani dem dedikleridir'0Ruh-i hayvani, ruh-i insani'nin eseri olduğundan ancak ruhun hekası ile hakidir51Ruh-i insani, ruh-i hayvani'yi

cezhettiği için adeta aralarında bir ittisal hasıl olmaktadır52

İnsanın aslı topraktır. Feyz-i a.Iem suyu ile karışıp tin olmuş yani rfilı-i hayvani'si, ruh-i izaH'sine murtahıt olmuş, bağlanmıştır. Eğer ortada rıih-i

hayvani olmasaydı, cesed rUhtan hilkülliyye cüda düşer, arada bir münase- het kuramazdı53• İnsanın rıilı-i hayvanisi ile sair hayvanatın ruh-i hayv·anisi

35) vr. 33 b 45) vr. 48 a

36) vr. 376 a 46) vr. 226 a

37) vr. 279 b 47) vr. 293 a

38) vr. 258 a 48) vr. 177 a

39) vr. 56 a 49) ıtr. 217 b

40) vr. 233 b 50) vr. 259 b

41) vr. 259 b 51) >T. 346 a

42) vr. 258 a 52) vr. 283 a

43) vr. 48 a 53) vr. 89 h

44) vr. 165 a

(12)

2H

ERDOGAN FIRA.'l'

bir değildir54. Her ne şekavet olursa rUh-i hayvani'ye muzaftır. RUh-i insani ise ehedi saiddir55.

Ruh - i insani

Alem-i melekutun a'la tarafı ervah, esfel tarafı ecsamdır. Ervahın evveli

Akl-ı kül ve RUh-i 1\fuhammedi'dir. Burada madde ve müddet düşünülmediği

için "RUh Alem-i Emir'dendir" denilmiştir ki alem-i vücfihdan Nefes-i Rah- miini ile hasıl olmuş nesne demektir. Hasselere hitap eden bir işareti olmadığİ için onu, ancak alem-i vücfiha sefer edenler bilmiş, gayrisi hilenıemiş, mec-

hı1l kalmıştır56. Ruh-i insani dünya ve ahirette saiddir57Çünkü rUh-i insani_, sırr-ı Hakkın :Zahiridir. Zahir batının ünvanı, sfu·et ise mananın köprüsüdür58.

Mertche-i ruh, sırr ile kalp ve kalıp arasında berzahtır. Alem-i emir'den olduğu için viicfih yönüne nazırdır. Bir cilıetten de alem-i halk'tan olduğu için imkan alemine racidit. İnsan bu iki enırin arasında de·vreder59.

Gece cesed, gündüz rUhtur. Rfılı, alem-i emirden ve mukaddemdir. Cesed ise alem-i halk'tandır ve muahhardır60. Cesed gibi rUh da malılUk olduğu için Rabb'in terbiyesindedir. Cesedin terbiyesi Rab isminin zahirine, rUhun ter- biyesi ise ayJll. ismin hatınına taalluk eder61 . Ölümden sonra rUhun mercii

berzahtır. Berzaha cesedle girmek mümkün değildir. Mirac gecesi Hz. Nebi' nin cesedi Arş'ın müstevasında karar kılmış, mavcrasına rUhla uruc etmiş­

tir62. Cesed süfli ve menlıidir. RUhun berekatı ile nlvi olur63Cesedin batını

alem-i halk, rUhun alem-i ervahtır64• İnsanın cesedi anasırdan yaratıldığı için gruip unsuru olan su ve toprakta kalır, rfı.lıu ister nlvi olsun ister süfli, semaya urfı.c etmez65. Cesed ancak amel ile Hakka takarrub eder66

Vücud, heykel, rUh-i hayvani ve rUh-i müdebhir'i müştemildir. Heykel ve ruh-i hayvan! zahirdir. Bunlar zahir şeriatle salalı bulurlar. RUh-i mü- debbir ise batındır. ancak şeriatİn hatını ile salalı hulur67

Bu dar-ı tekiifte hnlundnkça imam ve imanın şiihelerini ilimal etmemeli,.

batında tevlıid, zalıirde amel mertchelerini muhafaza etmelidir. Vücud ka- lesi bununla zabt olunur68

İnsanın ·vücudunun yaratılışı tedricidir69 Zahirinden batınma intikal

54) vr. 279 a 62) vr. 394 a

55) vr. 364 a 63) vr, 177 a

56) "\'T. 33 64) vr. 416 a

57) vr. 55 a 65) vr. 393 a

58) vr. 312 a 66) vr. 257 a

59) vr. 399 a 67) vr. 274 a

60) vr, 282 68) vr. 28 a

61) vr. 234 69) vr. 42 a

(13)

KİTİlm'N-NETİcE YE İNSAN

215

de zordur70. Ancak anasırının kesafeti letafete tehdü olunca zulmet yerine nirr gelir, fani h akl olur71 • Varlığında hararet ve rutUbeti toplamı~ olan kimse Hakkın kahiliyetli kıldığı kimsedir ki enbiyanın izinden gider72Büriıdet ve yuhf:ısetin toplandığı birleştiği kimseler ise bunun zıddıdır. Bazı kimselerde hakikati görme, Hakka erme kabiliyeti yok-tur. Her iki hal de ayan-ı sabite- sinin neticesidir73

İnsan cihilliyeti bir sahifedir, ne hali varsa istidat kalemi ile orada yazıl­

mıştır74. İnsanın istidatlı olanı, lıimmet ehli olanı ve daima terakki, edeni- dir7s. İnsan dilinıi zikir ehli olmadıkça vehalden kurtulamaz; gafletten halas olamaz76• Onun içindir ki. nasın çoğu kevn ve cisim tarafında kaldı77. Esasen galip kahiliyyeti ne ise, ne tarafa ise zuhirru da onunladır78. Ancak kendi vü- cudundan hoşalıp, yokluğa ererek, tenha ve tam fakra ulaştıktan sonra yani fakr-ı maİız kaldıktan sonra Hakkın varlığının zenginliği ile tam zengin, ga- uiyy-i sırf olur"~9.

Aslında vücf:ı.d topraklarının, ülkesinin herekatı rUhun semasından hasıl

olur80. RUhun vücf:ı.d ülkesine inişi ise vücf:ı.d memleketine tasarruf ve rUha ait kemalintahsili içindir. Reva ve şehvet ise vücf:ı.d ülkesiniifsadeder. Bu- . nun için katilleri vaciptir81.

Hayvan tenperver, insan canperverdir82. Asıl insan, insanın hatınında mahzirrdur, mestirrdur. İnsan-ı Kamil eline düşüp terbiye olınadıkça kur- tulamaz, ortaya çıkamaz83. İnsan ~na ralınıinden çiliığı gibi, tabiatın rahminden de çıkmalı, kemale gitmelidir84.

İnsan iki sf:ı.rette halk olundu: sf:ı.ret-i lıissiyye, sirret-i maneviyye. Hüsn-i takvim ikisine de şaınildir85. Sirretleri ise muhteliftir: 1-Sirret ve sireti insan olan, 2-Sirreti insan sireti hayvan olan86İnsan-i hayvani, nısf sirrettir, hakiki insan ise tam sirrettir87. Avamm'ın ünsü hayat, havass'ın üıısü akliyyat, ehas- sü'l-havass'ın ünsü ise maneviyatladır88. Hakiki kemal ancak insana malı- sustur89.

70) vr. 13 b 80) vr. 226 b

71) vr. 352 b 81) vr. 260 a

72) vr. 347 a 82) vr. 344· a

73) vr. 348 a 83) vr. 66 a

74) vr. 302 a 84) vr. 318 a

75) vr. 375 a 85) vr. 362 a

76) vr. 224 a 86) vr. 184. a

77) vr. 157 b 87) vr. 112 b

78) vr. 184 a 88) vr. 301 b

79) vr. 250 a 89) vr. 42 a

(14)

216

:imDOGAN FIRA.T

Manada insan alem-i kübra, onun kıyameti de kıyamet-i. kübradu9°.

Zira insan, c.elal ve cemali cem edendir. Lütuf ve kahrı müştemil, kevnin ve ulfihiyyetin hakikatlerini havid_ir!l'. İnsan Hakkın lisamdır92. Kenz-i mahfi' nin sırrıdu93. Zat ve sıfatıyla Kalem-i a'ladır94. Kur'andır, bütün hakikatleri kendine cem etmiştir95. Zira ilahi sır mertchesinden tenezzül edip gelnıiştir96 İsm-i A'zam'dır, bütün varlıkları iliata etmiştir97, iliatası diğer varlıkların iliatasından hem killliyyetli hem de vüs'atlidir98. Ralıman ismi, RUh-i Mulıam-.

medi mertchesinden sefer etmiş, menzilleri ve merhaleleri aşarak alem-i in- sana gelmiştir. Sfuet ve hakikatİn kemalini huluşu ancak hu ismin alem-i insana gelmesinden sonradır99. RUh-i ulvi 28. mertehede makam-ı insana ge, lir100. Alem-i insan sfue menzilesindedir, ondan sonra terkili yoktur101.

İnsanın validi, Zat-ı İlahinin nurudur ve insan akl-ı evvel'dir102.

İşte hu mertehede, yani akl-ı evvel mertchesinde ona dürre-i heyza, cismani illernde ise yakuta-i hanıra demişlerdir103. İnsan ilahi hey'et üzerine halk

olunmuştur104. Nefh-i ilalıi yüzünden bir tarafı ile alem-i zat'a dönüktür105.

RUh-i menfiıh'un vücudu ise hariçten değildir106.

Eşya insanın sfuetidir107, insanın diğer eşyadan şerefli oluşu ise lisaıi do- layısıyladır108. Nefh-i ilalıi nefes-i rahmani'dir. İnsanın nefesi ise onun sfue- tidir109. Onun için nefes yenilendikçe zikir de yenilenmeli, her nefes zikirde dilim olmalıdır110.

Kul ile Hak tek sırdır. Hadis-i kudsi'de "İnsanın sırrı benim sırrıının zil.hiri, benim sırrım onun sırrının hatınıdır" huyurulmuştur111.

İnsanın zati sıfatı acz ve iftikardır112. insanda kemal, iman-ı hakiki ve halis amel sfuetiyle vücud bulur, nefsle değil113• Arş'a ait hakikatierin her biri bilfiil insanda zuhur eylemiştir. Arş filhakika insandan tevellüd eylemiştir.

İnsanın yüzü Ralıman'ın aynasıdır114• Ayn'i ise Allah'ın esrarındandır115. Çünkü ayn, alem-i emir'den; vücud alem-i halk'tandır. Fakat birbirine çok

90) vr: 250 b 103) vr. 281 a

91) vr. 209 a 104) vr. 208 a

92) vr. 220 b 105) vr. 96 a

93) vr. 48 b 106) vr. 140 a

94) vr. 377 a 107) vr. 61 a

95) vr. 48 b 108) vr. 220 a

96) vr. 210 a 109) vr. 223 a

97) vr. 97 b ll O) vr. 224 b

98) vr. 297 b lll) vr. 27 a

99) vr. 136 a ll2) vr. 43 b

100) vr. 415 b ll3) vr. 43 a

101) vr. 198 h ll4) vr. 320 b

102) vr. 273 a 115) ''T. 223 a

(15)

KİT.A.ım'N-NETİCE vE İNSAN

217

kuvvetle bağlıdırlar116• İnsanın iki gözü, Hudanın nfuundan Ay ve Güneş gibidir. Biri alem-i zat, biri alem-i sıfat'a remzdir117• Cesedin maverasında

rfrh, ruhUn. ötesinde ayn, ayn'nin ötesinde sırr vardır ki bütün mertebeleri bu iliata edici sırr gizler118Sırr viliddir. Sırrın tenezzülü rfrh, rUhun tenezzülü ceseddir119Cesedin batını alem-i halk, rUhun batını ise alem-i ervah'tır120Rfrh zevc, cesed zevce gibidir. İkisinin izdivacından kalb ve diğer kuvvetler doğ­

muştur121. İnsanın kalbi, rıihl kuvvetlerdendir122Kalb İsm-i A'zam'ın taht- gahı, vasi olan AHalı'ın cilvegahıdır123 Vüciid ülkesinde hilafet kalbindir.

Ondan ulu nesne yoktur124Kalbin rUha yakınlığı vardır. Bu yakınlık yüzün- den ondan nfu alır ve heykele verir115Kalbin aslı melekuttan, Cesed ise alem-i milk'tendir126

Semavat 7 tabakadır. Her birinde başka bir enır-i rahmani ve sırr-ı süb- hani vardır. Sıfat-ı seb'a; hayat, ilim, basar, semi, iradet, kudret, kelam'dır.

NüzUl itibariyle yedisi felekü'l-kamer'dir. mazhar-ı kelamdır. Kalbin mer- tebesi de yedidir. Buna etvar-ı seb'a derler. Yedincisi sadırdır ki felek-i kamer mertebesidir, mahall-i hitaptır, akrab-ı menazildir. Sadır kalbin zalıiridir,

vehm ve hayaile yüklüdür127Rahmet, feyz-i hass-ı ilalıidir. Onun·nüzUlü yok, kalbden zuhfuu vardır. Fakat dış sebepler yüzünden inzal denir. Fetih de kalbin kapısının fetlıidir, gaybın kapısının fethidir. Kalbin batını rUhtur, gayb-i izafi'dir. RUhun batını sırr'dır, gayb-i mutlaktır. Kalbin zahiri sadır­

dır, şehadet-i izafiyye'dir. Sadrın zahiri de ceseddir, şehadet-i mutlakadır.

Kalb iki taraf arasında a'raf gibidir. Zahiri nar gibi zulmani, batını ise cen- net gibi nfuanidir. Bundan mü'minin cennete duhulünün batını ile, kafirin cehenneme girişinin zahiri ile olduğu anlaşılır. Zira sonunda batın zahir, za- hir de batın olur12s.

Nefs-i natıka ile nefs-i hayvaniyye arasında fark vardır. Nefs-i natıka

nefs-i küll'ün pertevidir129 İJim ve idrak onun şanıdır. Nefs-i hayvan! bize dair, insani nefs-i natıka ise Allah'a nazırdır130

Nefs, mebde-i şirktir. Vücud ülkesinde keferenin kralı gibidir. Aza ve kuvvetler ordusunu kendisine bend etmiştir131 Kalbin 7 tavrı gibi onun da

ll6) vr. 353 a 124) vr. 236 h

ll7) vr. 308 h 125) v:r. 409 a

118) vr. 311 a 126) vr. 339 h

119) '.T. 274 h 127) vr. 349 h

120) vr. 416 a 128) vr. 286 a

121) vr. 338 a 129) vr. 27 a

122) vr. 80 h 130) vr. 89 a

123) vr. 236 b 131) vr. 271 h

(16)

218

ERDOG..\.N FIRA.T

7 başı vardır, 7 başlı ejderdir. 7 aded sıfat-ı zemimesi, kihr, riya, hased, ga- ZıJh, uch, huhh-i mal, huhh-i cah'tır132

Alayiş-i nefs, nefs-i insauiyyede değildir, nefs-i hayvauiyyededir. Nefs-i hayvauiyye, nefs-i insauiyyenin eseridir, ayni değildir133

Nefs-i Adem bir ağaç gibidir, meyvesinin neticesi marifettirı"34 ve nefs-i insaniy-ye-i natıka dilreyu'de saiddir135Nefs-ihayvauiyye ise hissin, hareketin ve şuurun mehdeidir, şer ve şfu:'un da ma'diuidir136

İnsauda alem-i his zulmaui, alem-i al-ıl ise nfu:ani lıicahdır137• Akıl ah de, ilim Hakka göre ıtlak olunur138Ruh-ı menruh kime muzaf ise ilim de onun şanıdır139• Aklı ilıuine racilı olan melek oldu ki Adem'in şakirdidii:140• İnsana en yakın olan melek ve şeytandır. Melek cemal, şeytan celal tarafı.dır141Melek

yalnız cemale, cin yalnız celale, insan her ikisine mazhardır142Melek cesedi ve hey'eti ellietinden insandan a'zamdır, fakat cem'iyyet ve hakikati yönün- den insan ondan a'zamdır143

Rı11ıani sıfatınıızın kuvveti ef'alimizdedir144 Herkesinin arnelinin bulu- suna göre bir hususi sidresi vardır. Bazı arneller vardır ki onun sidresiui me- lekler hile bilmez. Mertche-i kalhden en aşağı, en küçük amel 10 misli ile, mertche-i rı1lıtan olan 100 misli ile, mertche-i sırrdan olan ise 1000 misli ile karşılanır145

İnsan bu aleme cemalden eelale gelmiştir. Celalden cemale avdet edecek- tir. Onun için hacı'nın hareketi celalden haşlar146Bu dar-ı imtizacda (dünya- da) oldukça da celalden kurtulamaz147Zira dünyada iken feleklerin mahku- mudur, cennete girdikten sonra kurtulur148Neş'etiui tamanıladıkça üzerinde gazap kalmaz149 Nasın avarumının ahirete intikali terakki içindir150

Alem-i ervahta iken teklif, iman, küfür yoktu. Sual ve cevap vardı. Ce- vapta hepsi müttefik idi. Yalnız, 1., 2., 3. sıradakiler müşahede üzerine cevap verdikleri halde 4. sıradakilerin cevabı taklldi idi. Hicah üzerine mehni kal- dılar151

132) vr. 354 a 142) vr. 212 a

133) vr. 283 a 143) vr. 208 a

134) vr. 150 b 144) vr. 44 b.

135) vr. 297 a 145) vr. 390 b

136) vr. 55 a 146) vr. 64 a

137) vr. 417 a 147) vr. 254 a

138) vr. 206 a 148) vr. 53 b

139) vr. 89 a 149) vr. 256 a

140) vr. 206 a 150) vr. 491 a

141) vr. 361 b 151) vr. 383 b

(17)

KİTABU'N-NETİCE VE İNSAN

219

Rücu' iki vecihledir: 1-Hayvaniyyete ki tabiatın hükmü ile, 2-insaniy- yete rücu' ki rUhun hükmü ile olaudır152• İnsan tabii fenasımn tahakkukuna kadar sfuetinde teceddüd kabul eder153 Sfuet-i insaniyje, sfuetlerin en ke- mallisi, ekmelidir. Allahu Terua temessül etmek lazım gelse şahh-ı eınred

sfuetinde temeı::sül eder154

İnsan vücudunda hem muvafık, hem muhalif yani müshet ve menfi yönler vardır. Menfi taraf onu imtilıan içindir. Ondan kaçmak ve müshet taraf ile sohhette karar etmek lazımdır155~ İnsam menfiye, kötüye götüren nefistir. Nefsin zalıirinden murad dem-i hayvani, hatınından murad ise fani

şehvetler ve masiva ilgileridir156

Nefse şehvetler sevgilidir. Çünkü nefsin meyli esfel-i safillnedir. RUha ve kalhe ise riyazat ve mücahedeler sevgi)idir. Çünkü onların da meyilleri a'Iay-i illiyyin'edir157• Kur'an-ı Kerim'deki Hz. Musa kıssası bu durumu açık­

lar. HızU:.'ın Musa'ya ibraz ettiği üç rnekrUh sfuet, insan vücudundaki ahvrue işarettir158 Sefinenin garkı şeriat yoluyla tabiatın ıslahı, çocuğun katledil- mesi tarikat yoluyla nefsin ıslahı, divarın yapılması ise marifet ve hakikatte hali setr etmeğe, başkalarından gizlemeğe işarettir159Esasen zahirde Hızır göründüğü vakit, insanın gaıib sıfatı üzerine görüııür160

Kendi vücudu kadar, alemin viicudu da insan için imtilıandır161

152) vr. 375 a 157) vr. 345 b

153) vr. 374 b 15B) vr. 25B b

154) vr. 300 a 159) vr. 261 a

155) vr. 302 a 160} vr. 139 a

156) vr. 414 b 161) vr. 319 b

Referanslar

Benzer Belgeler

Sınırlı egemenlikle ve siyasî bağımsızlıktan yoksun bırakılmış olmasına rağmen zorunlu himaye dönemi uluslararası düzenin politik matrisini bölgeye

Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Brucella Aşıları Üretim Laboratuvarı’nda da yapılan tetkikler sonucunda, üreme elde edilen her iki süt

Bil- gi, sanat, nüfuz, güç, mal, mevki gibi top- lumun değer verdiği şeylerin elden git- mesi korkusu ve bunları koruyup kolla- ma isteği de genel olarak kıskançlık

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı.. Beşevler, 06500 Ankara

B) Aşağıda heceleri karışık olarak verilen sözcükleri bularak karşılarına yazalım. C) Aşağıdaki kutulara bir, iki, üç ve dört heceden oluşan

“Toplama” ile aşağıdakilerden hangisi arasında buna benzer ilişki vardır.. A.bölme B.çarpma

A) Cam, taş, tahta gibi bazı katı maddelere hiçbir şekilde şekil veremeyiz. B) Yumuşak olduğu için yünden ve ipekten giysi, battaniye ve halı yapımında yararlanırız.

Tilki ve Salkım Salkım Üzümler Tilki açlık ve susuzluktan halsiz düşmüştü.Bir üzüm bağına daldı.1. Üzümleri canı çekti.Ama asmadaki