• Sonuç bulunamadı

Abdülhamit, Sarah Bernhardt'ı istiyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdülhamit, Sarah Bernhardt'ı istiyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(1827-1896) anılarında buluyoruz. 1890 yılın­ da Floransa’da üç cilt halinde yayımlanan “Kırk Yıllık Sanat Yaşamı” başlıklı anılarının üçüncü cildinde anlattığı gibi, Rossi ve Top­ luluğu, 1889 yılında İstanbul’a gelmiş ve son­ ra 1 nisanda yine gösterimler vermek için İz­ mir’e gitmiştir.

Abdiilhamit,

Sarah Bernhardt’ı istiyor

Rossi İstanbul’a geldiğinde, sansüre sundu­ ğu on oyundan, Hamlet’in, Macbet’in, Kıral Lear’in, Louis XI’in ve Neron’un oynanması­ na izin verilmemişti. Oysa halkın ilgisini en çok çekecek oyunları bunlardı. Bu yasağın kaldı­ rılması için, kendi elçisi Le Blanc ve öteki el­ çiler aracılığıyla Rossi çok uğraşıyor, ama bo­ şuna... Rossi kendisi Sultan’ın sağ kolu sayı­ lan Münif Paşa’ya başvuruyor. Rossi’ye göre Sultan eğitimden yanadır, fakat Şeyhülislam onun bu iyi niyetlerini baltalamaktadır. Ros- si’yi Othello ve Venedik Taciri’nde alkışlıyor­ larsa da, gene onun Hamlet, Louis XI, Kıral Lear, Macbetiı ve Neron’u oynatmasına izin vermiyorlar. İtalyan elçisinin aracılığıyla Ros­ si, o sırada Sultan’m mabeyincisi Münir Paşa ve Sultan’m sırdaşı İlyas Bey ile tanışıyor.

İlyas Bey, Rossi’nin birkaç gösterimine ge­ liyor, Othello ile Venedik Taciri’ni seyrettikten sonra Rossi ve arkadaşlarını kutluyor. Sultan’a da onu birçok defalar övdükten sonra, bir gün yanına gelip şunları söylüyor: “İmparatorun, Harem’inin ve saray ilişginlerinin önünde gös­ terim vermek üzere saraya gelmek ister misi­ niz? Sultan’a birkaç det'a sizi anlattım, sizi gör­ meyi, seyretmeyi çok istiyor. İmparator şim­ diye kadar ne bir trajedi ne de bir dram sa­ natçısı gördü. Şu Fransızların soytarılıktan başka gösterim verdikleri yok! Sultanımız ise, bunlardan usandı artık. Daha geçenlerde Co- quelin, Sultan’m önünde pek tatsız bir güldü­ rü oynadı. Ek olarak iki de monolog okudu. Sultan'ın isteği, Sarah Bernhardt’ı görmekti, ancak bu sanatçı öylesine aşırı isteklerde bu­ lundu ki, padişahımız bezerek onu görmekten vazgeçti. Oysa ileri sürdüğü koşullarda diret- meseydi, sultanımız onun istediğinden daha çoğunu verirdi. Fakat pazarlığa girişmek, sul­ tanın onuruna dokundu. Topluluğunuzla bir­ likte Saray'da gösterim vermek için ne istersi­ niz?”

İlyas Bey’in böyle açık yüreklilikle Sarah Bernhardt olayını anlatışını övgü ve ilgiyle din­ leyen Rossi şöyle cevap veriyor: “Bu anlattık­ larınızdan sonra hiçbir şey istemiyorum. İste­ ğim yalnızca Sultan’ın önünde bir gösterim su­ nabilmek onuruna erişmektir. Fakat şurasına inanınız ki anlattıklarınızı duymamış bile ol­ saydım, cevabım gene böyle olurdu. Bir sanat­ çıyla pazarlığa girişilmez. Fakat değil mi ki Yü­ ce Sultan doğrudan doğruya bana başvurdu, tekrarlıyorum: Sarayda vereceğim gösterim için hiçbir şey istemiyorum!..”

Bu cevaba İlyas Bey gülümsüyor, Rossi’nin elini sıkıyor ve Saray’daki temsilin hazırlıkla­ rı konuşuluyor. Othello’nun yalnızca birinci, üçüncü ve beşinci perdeleri oynanacaktır.

Rossi, Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nu uzun uzun anlatıyor; anlattıkları arasında, salonun kaç ki­ şi alabileceği üzerine verdiği bilgiye inanmak pek doğru olur mu, bilinmez... Çünkü Rossi- nin anlattığı salon, aşağı yukarı 16 metreye 10 metre boyutunda uzunlamasına bir salondur. Salonu iki metreden biraz yüksek on sütun süs­ lemektedir. Bu sütunlar sahnenin iki ucundan gelerek salonun ortasında birleşen üst kata des­ teklik etmektedir. Balkon biçimindeki üst kat­ ta, salonun tavanını destekleyen birçok sütun vardır. Bu sütunlar balkonu localara ayırmak­ tadır. Harem kadınları için yapılmış bu loca­ lar, içindekilerin, gözükmeksizin dışarıyı gö­ rebilmeleri için yaldızlı kafeslerle kaplıdır. Yine yaldızlı kafeslerle çevrili ortadaki localar Sultan, karısı ve Sultan ailesinden prenslere ait­ tir. Yunan üslubunu andıran bu yapı, çok sa­ yıda yağlıboya tabloların, yaldızlı süs ve ka­ bartmaların bulunmasından epey bozulmuş­ tur. Gene de genel görünüşü iyidir, göze uyum­ lu gelmektedir. Salon 700-800 kişiliktir. Fakat kimsenin Sultana sırtı dönük oturmasına izin verilmediğinden, hep boştur; paşalar, subay­ lar, saray ilişgiııleri hep birlikte balkonda toplu

Yıldız Tiyatrosu ndan önce. Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı" na bağlı

Dolmabahçe Tiyatrosu (Dolmabahçe Valde Camii karşısında), 300 kişilikti (Ressamı bilinmeyen bu yağlıboya tual.

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ödedir)..

II. Abdülhamit, ünlü Fransız tiyatro oyuncusu Sarah Bernharclt’ın taleplerini “ aşırı'

bulmuştu... Yıldız Saray Tiyatrosunda

Abdürıezzak Efendi’nin on üç yıl hizmet verdiği söylenir.

oturmak zorundadırlar. Hiçbiri kendilerine gösterilen yerden bir adım ile atamazlar. Pek zarif bir avizeden salonun ortasına düşen ışık bu gösterişli salonu bir kat daha canlandır­ maktadır.

Yıldız Sarayı Tiyatrosu üzerine, başka ya­ bancı tanıklar da aydınlatıcı bilgi vermektedir­ ler. Richard Dawey adında bir İngiliz şu bilgi­ yi veriyor: Bahçede bir tiyatro bulunuyordu, genişçe bir sahnesi ve kırmızı ve altın yaldız süslü bir salonu vardı.

Anna Bowman Dodd adında bir İngiliz ha­ nım da tiyatro ve seyrettiği gösterim üzerine geniş bilgi veriyor. Onun tanıklığına göre, Pa- dişah’ın locası genişçe bir yerdir, kadife kaplı korkuluk bütün tiyatro boyunca uzanır, üçte ikisi parter ve sahnedir; sağda, padişahın lo­ casıyla aynı düzeyde bir açık balkon vardır. Bu balkonla Sultan locası arasında kafesli bir yer vardır. Padişah sol duvarda oturur, böylece yü­ zü hem locadakilere hem de kendi saray iliş- ginlerine dönük olur. Anlatılan gösterimde, lo­ canın ortasında sultanın Amerikalı konukları oturuyordu. Amerikan sefiresi ile padişah ara­ sında bir ufak masa vardı, üzerinde sigara, dürbün gibi şeyler duruyordu. Gösterime sul­ tanın marşı ve Amerikan marşlarıyla başlanıl­ dığını belirttikten sonra tanık uzun uzun ak­ robatları, canbazları, pehlivanları anlatıyor... Yıldız Saray tiyatrosu için oldukça değerli bilgiler veren bir yazı, Almanya’da yayımlanan “Tägliche Rundschau” adlı gazetenin 23 Ma­ yıs 1909 günlü sayısında yayımlanmıştır. “Bir Sultan’ın Saray Tiyatrosu” başlığını taşıyan bu yazıdaki bilgiler, Torıııo’da yayımlanan Stampa gazetesinde, Virgilio Gayda imzalı bir yazıdan aktarılmıştır. İşte, buradaki bilgileri özetle aşa­ ğıda veriyoruz:

... Bu oyuncu ve şarkıcılar üçüncü sınıf sah­ ne sanatçılarıydı. Bunlar on beş yıl önce Ar­ turo Stravolo ile birlikte çalışan bir operet ta­ kımı ile Napoli’den İstanbul’a gelmişler, kü­ çük bir tiyatroda gösterimler vermeye başla­ mışlar. Geleneğe göre, her yabancı topluluğu Yıldız’da iki gösterim verdiği için Stravolo da çağrılmış, Stravolo, Padişah’ı öyle güldürmüş ki artık Yıldız’dan ayrılmaz olmuş. Abdülha­ mit, Stravolo’yu, (Yeni Saray Tiyatrosu Direk- törü’nü) bir tiyatço takımı kurmakla görevlen­ dirmiş. Erkek oyuncular kolaylıkla bulunmuş, ancak Padişah evli ve erdemli kadınları

ıste-diği için, kadın oyuncu bulmak güç olmuş, sayı olmayınca eksik kadın rollerine de erkekler çı­ karmış. Oyuncuların tümü muhafız alaymdan- dı ve üniforma giyerlerdi. Korist assubay, ko- robaşı çavuş, baş yüzbaşı olup daha da yük­ selebilirlerdi. Ceketleri donuk sarı, mav: pan­ tolonları vardı, kılıçları pek süslüydü. Süflö- rün bile kılıcı vardı. Aylıklarından başka bir öğün ekmek, et, şarap, pirinç vb. verilir, bu rüt­ belerine göre artardı. Meşrutiyet’le Kamil Pa­ şa sanatçıları savmak istedi, fakat 31 martta Abdülhamit kimseye sormadan gizlice sanat­ çılarına rütbe ve aylıklarım geri verdi. Stravo- lo’nun topluluğu, her şeyi oynuyordu. Halk oyunlarından, güldürmecelerden tutun, ope­ ret ve büyük operaya kadar her şeyi... Bunlar­ dan başka canbaz, soytarı ve hokkabazları da buluyoruz.

Kimi kez Abdülhamit, Stravolo’ya gazetede okuduğu tuhaf bir olayı anlatır, sahneye ko­ nulmasını isterdi. Stravolo da konuyu işler, sahneye koyardı. Provalar, muhafızlar kışla­ sında yapılırdı. Orda da bir sahne vardı, her gün bütün makineler denenirdi, çünkü göste­ rim sırasında en ufak bir aksaklık Padişah’ı kuşkıılandırırdı. Gece saraya girerken, oyun­ cuların el çantaları aranırdı.

1 iyatro elektrik ışığı ile aydınlanıldı, elek­ trik o sıralarda yalnız Yıldız’da vardı. Padişah, “dinamo” sözcüğü “dinamit” ile çağrışım yap­ tığı için, elektriği yasak etmişti. Tiyatro oyun­ cular üzerinde bomboş, sessiz bir izlenim bı­ rakırdı. Yazın saray önünde bir sahne kurulur­ du. Abdülhamit gösterimi pencereden seyre­ derdi. Oyuncular oyundan sonra hemen Sa­ ray’dan gitmek zorundaydılar, giysilerini ora­ da bırakılırlar onlar gittikten sonra bu giysi­ ler iyice aranırdı.

Her operaya bir

ad

Sarayda oynanan operalara birtakım adlar takılmıştı. Abdülhamit’iıı kızı Ayşe Osınaııoğ- lıı anılarında bunları şöyle belirtiyor: La Tra- viata’ya ‘Madam Kamelya’, II Travatore’ye ‘De­ mirci operası’, II Barbiere di Siviglia’ya 'Ber­ ber operası’, Uıı Ballo iıl Maselıera’ya ‘Mas­ keli opera’, Fin Diavolo’ya ‘Haydut operası’, La Figlia del Reggimento’ya ‘Asİcer kız operası’, La Belle Helene’e ‘Çoban operası’, Rigoletto- ya ‘Kral Kız operası’ adları takılmıştı. Kızına

göre, Abdülhamit bunlar içinde en çok Rigo- letto’yu severmiş.

Gerek Saray Tiyatrostı’na bağlı olarak çalı­ şan, gerek dışardan gelip de Saray Tiyatro­ su’nda gösterimler veren yabancıların yanı sı­ ra Türk sahne sanatçıları da bulunuyordu. Ab­ dülhamit, babası Abdülmecit gibi, Muzika-vı Hümayun’daki sanatçıları ayrıca tiyatro oyun­ cusu olarak kullanıyordu. Bunların başında Türk Tiyatrosu’nun en yaratıcı, en önemli ki­ şiliği Naşit gelir. Naşit saray orkestrasından yetişmişti. Önce üfleme, yaylı çalgılar ve piya­ no öğrendikten sonra asıl tutkusu olan tiyat­ roya yönelmişti. Yıldız Sarayı Tiyatrosunda da küçük rollere çıkmıştır. Bir başkas:, besteci Mehmet Zati Area’dır.

Bunların yanı sıra, dışarıdan önemli tiyat­ ro adamları, Sultan’ın buyruğu uzSrine Saray’a alınıyordu. Bu sanatçıların en <»nemlisi, Os­ manlI Tiyatrosu’nıiıı kurucusu Güllü Agop1 tu (Saray’a alındıktan sonra Müslüman olmuş, “Yakııp” adını almıştı). Güllü Agop’un Saray Tiyatrosu’na almışı, 25 Ekim 1882 günü olmuş ve burada kimine göre on yıl, kimine göre ise dört buçuk yıl kalmıştır. Dışardan Saray Ti­ yatrosu’na alman bir başka önemli tiyatro ada­ mı, “Abdi” diye bilinen Abdürrez/ak Efendi­ dir. Türk Cotıueiin’i adı da verilen Abdiıı rez- zak Efendi’nin dışında Saray’a alınan bir baş­ ka önemli kişi de, yazar Ahmet Mithat Elen- di’ydi. Ahmet Mithat Efendi, oyı.n yazarlığı­ nın dışında da tiyatro ile yakından ilgiliydi. 1884 yılında iki tiyatroda oııim ki eseri bir­ den oynuyordu: Bunlardan bin “Çengi”, öte­ ki “Çerkez Özdenleri’ idi.

Yıldız Saray Tiyatrosu soma ne oldu? 11. Meşrutiyet’iıı ilanından -onra M ı/ika'yı Hü­ mayun görevini sürdürmekle birlikle, Saray’­ la ilişkisi kalmamıştı, saray bir v. te halka açıl­ dı, tek tük gösterimler burada verildi. O de nemin Burhanettin Be> Toplulu, ı unlar ara­ sında idi. Çeşitli kurt mlar yararına birtakım gösterimler de verilmiş sonra da tiyatroda her şey durmuştu. Bu tiyatronun yeniden onarılıp tiyatro olarak kullanıma açılma >ı tarihi bi olaydır. Yıldız Saray iyatrosu aslında, bir “t yatro ınüzesi”diı. So yüzyılda, ek çok tiyat­ romuzu çeşitli .neden - -rle yitirdiğimi dü ••. rü lürse, Yıldız Tiyacos knuıs yer.i<k r. ¡•¡Tine t rişi heyecan ver. ■ b:r olayd r U.aanz, ‘>>1 yaklaşımlarla, ta: ihi değeri olan . y i ti ü rolar da kurtarılır

Referanslar

Benzer Belgeler

Sadece BATSE gama ışını verileri kullanılarak gama ışını kaynağının hassas uzay koordinatları belirlenemediği için, patlamalarla bağlantılı ardıl ışımanın

Bilim insanları bu biyosensörün patojen mikroor- ganizmaları anında tespit edip etmediğini sınamak için yaygın bir bakteri türü olan Staphylococcus aureus’u kul- lanmış..

Ona göre, eğer insanlar vücutla- rında hastalık yapmadan konaklayan parazitler ol- madan büyüdükleri için oto- immün hastalıklara yakalanı- yorlarsa parazitleri bu

Primer tedavi ile birlikte uygulanan boyun disseksiyonu için bölgesel metastaz varlığında dahi %70'lik kür oranı sap tanmasına karşılık geç boyun metastazları için

1918yılındaYeni Gün gazetesini kuran ve mütareke döneminin kötü akımlarıyla sava­ şan Abaiıoğlu, bu kez de gazetesini kapat­ mak zorunda kalarak, İstanbul’dan

Tam 98 yıldır yerli ve yabancı konuklarına tarihi Türk mutfağıyla birlikte, özel yemekler sunan Abdullah Efendi Lokantası, 60 dönümlük bir arazi üzerinde,

I had talked to Ameri­ can relief workers and missionaries in Turkish Diabekr and Mardin, who told me that the Turks had now refused their Christian subjects

Lorsqu’elle voulait se montrer telle qu’elle était, elle devenait une femme très douce, intelligente, au.. courant de