• Sonuç bulunamadı

Hıfzi'nin hayatı, eserleri, edebi kişiliği ve Mir'at-ı Kudüs (inceleme-metin)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hıfzi'nin hayatı, eserleri, edebi kişiliği ve Mir'at-ı Kudüs (inceleme-metin)"

Copied!
254
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

HIFZİ’NİN HAYATI, ESERLERİ, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE MİR’AT-I KUDÜS

(İNCELEME-METİN)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

HAZIRLAYAN Bilge KARGA

(2)
(3)

II İÇİNDEKİLER………...II-IV BİLİMSEL ETİK SAYFASI………..V YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU………VI ÖZET………...VII ABSTRACT………...VIII ÖN SÖZ………IX-X KISALTMALAR………..……...……….XI

GİRİŞ

KUDÜS’ÜN TARİHÎ DEĞERİ VE TÜRK EDEBİYATINDA SEYAHATNAME…..2-32 I. BÖLÜM

HIFZÎ

A. YAŞADIĞI DEVRİN GENEL DURUMU ……….……….34-37 B. HAYATI………...….37-38 C. ESERLERİ VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ………..………...38-40 II. BÖLÜM MİR’ÂTÜ’L-KUDÜS A. ESERİN TANITILMASI 1. ADI VE TÜRÜ……….……...42 2. YAZILIŞ SEBEBİ VE TARİHİ………...…...42-43 B. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ

1. TERTİBİ……….…….43-44 2. ESERDE YER ALAN BÖLÜMLER………..44-50 2.1. BİRİNCİ BÖLÜM: Kudüs’ün ve Mi‘râc Hâdisesinin Fazîletleri…...44-45 2.1.1. Fasl: Hz. Muhammed’in (s.a.v) Mi‘râca Dâvet Edilmesi ve Beyt’ül-mukaddes’e Gelişi………...44

2.1.2. Fasl-ı Hikâyet: Yerlerin ve Göklerin Birbirlerine Üstünlük İddiâ Etmeleri ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) Mi‘râca Çıkışı………..…………44-45

2.1.3. Fasl: Hz. Muhammed’in (s.a.v) Cenâb-ı Hak’la Konuşması ve Yeryüzüne Tekrar Gönderilmesi...45 2.1.4. Fasl: Kudüs’ün Mi‘râc Hâdisesindeki Önemi...45 2.1.5. Fasl: Kudüs’te Kılınan Namazın Fazîletleri...45 2.1.6. Fasl: Kudüs’ün Kıyâmet Günü’ndeki Yeri ve Ka‘be’nin Cenâb-ı Hak’la Konuşması...45

(4)

III 2.1.7. Fasl: Cenâb-ı Hakk’ın Kudüs’ü Ziyâret Edenlere

Müjdeledikleri ...45

2.2. İKİNCİ BÖLÜM: Şam’ın Fazîletleri ve Kudüs’teki Âsî Kavimlerin Kırılması………...……….45-46 2.2.1. Fasl: Remle ve Askalan’ın Fazîletleri………45

2.2.2. Fasl: Cân bin Cân ve Cebbârin Kavimlerinin Kırılması, Hz. İbrâhîm’in Nemrûd’u Dîne Dâvet Etmesi……….…...…….45-46 2.2.3. Fasl: Hz. Mûsâ’nın Vefât Etmesi………...…………46

2.3. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Hz. Dâvud’un Allâh (c.c) İçin Ev Yapması…....46-47 2.3.1. Fasl: Ka‘be ve Mescid-i Aksâ’nın Kimler Tarafından Yapıldığına Dâir Rivâyetler………...……….47

2.3.2.Fasl: Hz.Dâvud ve Urya Hâdisesi……….………47

2.4. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Hz.Süleymân’ın Allâh (c.c) İçin Ev Yapması…47 2.4.1. Fasl: Hz. Süleymân’ın Ölümü………...47

2.5. BEŞİNCİ BÖLÜM: Sencariyye Melîki’nin Kudüs’ü Kuşatması………..47

2.6. ALTINCI BÖLÜM: Buhtu’n-nasar’ın Kudüs’ü Yerle Bir Etmesi………48

2.6.1. Buhtu’n-nasar’ın Ölümü………...48

2.7. YEDİNCİ BÖLÜM: Hz. Ömer’in Kudüs’ü Fethi ve Abdü’lmelik bin Mervân’ın Yaptırdığı Bina ………...…..48

2.7.1. Fasl: Abdü’lmelik bin Mervân’ın Yaptırdığı Bina………..48

2.7.2. Hikâyet: Bir Câriyenin Ka‘be’ye Yalınayak Gidişi……….48

2.7.3. Fasl: Benî-Ümeyye Câmii, Mescid-i Aksâ, Silsile Kubbesi, Mi ‘râc Kubbesi’nin Yapılması………....48

2.8. SEKİZİNCİ BÖLÜM:Dahhâk bin Kays’ın Kudüs’e Gelişi………...48

2.9. DOKUZUNCU BÖLÜM: Sahâbeler ve Şeyhlerin Dilinden Kudüs’ün Bazı Fazîletleri ………...49

2.9.1. Bi’rü’l-Varaka Kıssası………...49

2.9.2. Kudüs’ün Fazîletleri………...49

2.10 ONUNCU BÖLÜM: Meleklerin Duâları………...49

2.10.1. Fasl: Kudüs’teki İbâdet Yerleri ve Buralarda İbâdet Ederken Yapılması Gerekenler………...49

2.11 ON BİRİNCİ BÖLÜM: Hz. Mûsâ ve Hz. İbrâhîm’in Kabirlerinin Ziyaret Edilmesi……….……49-50 2.11.1. Fasl: Hz. Mûsâ’nın Ziyaretinde Yapılması Gerekenler……….49

(5)

IV 2.11.2.Fasl: Hz. İbrâhîm’in, Evlâtlarının ve Zevcelerinin Kabir Ziyaretleri………49

2.11.3. Fasl: Hz. İbrâhîm’in Makâmını Ziyaret Etmenin Fazîletleri...49 2.11.4. Fasl: Kudüs’te Bulunan Peygamber Kabirlerini Ziyaret Ederken Yapılması Gerekenler ve Buraları Ziyaret Etmenin Fazîletleri………...50 2.12 ON İKİNCİ BÖLÜM: Peygamberlerin, Bazı Sahâbelerin Kıssaları ve Şâm Arazisi...50

2.12.1. Fasl: Kudüs’teki Şehirler………...50 2.12.2. Fasl: Beytü’l-lahm………...50 a. ÂYET VE HADÎSLER………....50-54 3.1.Âyetler………...50-54 3.2.Hadîsler……….………..54 C. DİL VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ………55-58 III. BÖLÜM METİN A. ESERİN NÜSHASI………..………...……….60 B. METNİN KURULUŞU………...……….60 C. TRANSKRİPSİYON ALFABESİ………...………61 D. MİR’ÂTÜ’L-KUDS (METİN)………...…...63-156 E. SONUÇ………157 F. KAYNAKÇA………...……….……...………..…..158-160 G. DİZİN (KİŞİ, YER VE ESER ADLARI)……....………...………...161-174 H. TIPKIBASIM………...……….176-240 I. ÖZGEÇMİŞ………...………..241-242

(6)

V T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riâyet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(7)

VI T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Bilge KARGA tarafından hazırlanan Konya Bölge Yazmalar Kütüphanesi’ndeki BY 8245 numaralı HIFZİ’NİN HAYATI, ESERLERİ,EDEBİ KİŞİLİĞİ VE MİR’AT-I KUDÜS (İNCELEME-METİN) başlıklı bu çalışma 16. 06. 2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ Başkan İmza

Prof. Dr. Emine YENİTERZİ Üye İmza

(8)

VII T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğrencini

n

Adı Soyadı Bilge KARGA Numarası: 084201011005 AnaBilim/Bilim

Dalı

Türk Dili ve Edebiyatı / Eski Türk Edebiyatı

Danışmanı Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

Tezin Adı HIFZİ’NİN HAYATI,ESERLERİ,EDEBİ KİŞİLİĞİ

VE MİR’AT-I KUDÜS (İNCELEME-METİN)

ÖZET

Çalışmamızın konusu Hıfzî’nin Mir’âtü’l-Kuds adlı eseri olup XVII. yüzyıla aittir. Kudüs’ün değerini gerek burada geçen hâdiseler gerekse peygamber kıssaları, hadîsler, âyetlerle anlatan eser, seyahatnâme özelliği taşımaktadır. Evliyâ Çelebi ile çağdaş olması nedeniyle çalışmamızda her ikisinin de Kudüs’teki mekânları anlatışlarının karşılaştırması yapılmıştır.

Konya Bölge Yazmalar Kütüphanesi BY 8245 numarada bulunan eser 65 varak, 12 bölüm ve 26 fasıldan oluşmaktadır.

(9)

VIII T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ABSTRACT

The subject of our study is Mir’âtül-Kuds, a travel book written by Hıfzî in the 17th century. The book introduces the worth of Jerusalem and the reputation of it arises from the stories, haddithes and verses of prophets, and the events that takes place in this region during that time.

Because Hıfzî and Evliyâ Çelebi are contemporaries, we compare their way of descriptions of the places in Jerusalem through our study.

Numbered with BY 8245, the book is in Konya Calligraphy Library, . It consists 65 varaks (leaf), 12 chapters and 26 episodes.

Key words: Jerusalem,Travel Book.

Ö

ğrencini

n

Adı Soyadı Bilge KARGA Numarası: 084201011005

Ana Bilim / Bilim Dalı

Türk Dili ve Edebiyatı / Eski Türk Edebiyatı

Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Sevgi

Tezin İngilizce Adı THE LİFE’S, WORKS AND LİTERARY PERSONALITY

(10)

IX ÖN SÖZ

Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme sürecine girdiği, siyasî ve sosyal bakımdan türlü sorunların yaşandığı XVII. yüzyıl bilim, sanat ve edebiyatta verimli bir dönemdir. Edebiyatımız bu yüzyılda hem nazım, hem de nesir sahasında olgunlaşma dönemine girer.

Kasîde üstâdı Nef‘î birçok kasîde şâirini gölgede bırakır. Gazelde ise Şeyhülislam Yahyâ, Neşâtî, Nâilî, Nâbî gibi üstâdlar yetişir. Nesir sahasında ise Evliyâ Çelebi, Nâimâ, Kâtip Çelebi, Peçevî, Koçi Bey, Nergisî, Veysî gibi meşhur nâsirler vardır. Klasik Edebiyatta görülen hikemî tarz, Nâbî’nin öncülüğünde bu yüzyılda gelişimini sürdürür. Yine bu yüzyılda Sebk-i Hindî denilen yeni bir anlatım tarzı geliştirilir.

Klasik Edebiyatımız, bu dönemde İran etkisinden kurtularak mahallîleşme yolunda büyük gelişme gösterir. Oldukça sade ve güzel bir dile kavuşur. Özellikle kasîde ve gazel türlerinde parlak bir dönem yaşanır. Nesir sahasında önemli eserlerin ortaya konduğu bu dönemde Âşık Edebiyatı da büyük gelişme gösterir.

XVII. yüzyılda seyahatnâme türünde önemli şahsiyetler yetişir. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz Evliyâ Çelebi’dir.

Çalışmamızın konusu, Molla Hıfzî’nin Mir’âtü’l-Kuds’üdür. Kudüs şehrini bize bütün güzellikleri, zarâfeti ile anlatır. Hıfzî adeta Kudüs’e bir ayna tutarak bizi yüzyıllar öncesine götürür. Bu cihetle eserin adının Mir’âtü’l-Kuds olması yerinde bir tercihtir.

Çalışmamızda eseri üç bölümde inceledik. Birinci Bölüm; “Hıfzî’nin Yaşadığı Dönemin Genel Durumu”, “Hayatı”, “Edebî Kişiliği”ni ihtivâ etmektedir. İkinci Bölüm; “Eserin Adı ve Türü”, “Yazılış Sebebi”, “Yazılış Tarihi”, “Tertibi”, “Eserde Yer Alan Bölümler”, “Âyet ve Hadîsler”, “Dil ve Üslûp Özellikleri” alt başlıklarından oluşmaktadır. Üçüncü bölüm ise; “Eserin Nüshası”, “Metnin Kuruluşu”, “Transkripsiyon Sistemi”, “Metin”, bu çalışma ile ulaştıgımız tespitleri maddeler hâlinde sundugumuz “Sonuç”, “Kaynakça”, “Kişi, Yer ve Eser Adları Dizini”, “Tıpkıbasım” ve “Özgeçmiş”ten oluşmaktadır.

Eser Kudüs’le ilgili olarak, dönemin önemli şahsiyetlerinden Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sindeki bilgiye oranla daha az mâlumat içermektedir. Kudüs’ün mi‘râc hâdisesindeki önemine sayfalarca yer veren Hıfzî, eserin kalan bölümlerinde peygamberlere ait kıssalara, sahabelerin Kudüs’le ilgili rivayetlerine, peygamberlerin kabirlerine ve bunları ziyaret etmenin âdâbına yer verir. Kudüs’ün coğrafî özelliklerinden ise daha az bahseder.

(11)

X Çalışmam esnasında bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım başta danışman hocam Prof. Dr. Ahmet SEVGİ’ye, hocalarım Prof. Dr. Emine YENİTERZİ, Yrd. Doç. Dr. Semra TUNÇ, Yrd. Doç. Dr. Erol ÇÖM ve Arş. Gör. Dr. Nurgül Sucu’ya teşekkürlerimi arz ederim.

Bilge KARGA

(12)

XI KISALTMALAR

age. :Adı geçen eser

Ank. :Ankara Ans. :Ansiklopedi bk. :bakınız bs. :baskı C. :Cilt DT :Doktora Tezi

DTCF :Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi

ed. :editör Fak. :Fakültesi h. :hicrî hzl. :Hazırlayan İA :İslâm Ansiklopedisi İst. :İstanbul İÜ :İstanbul Üniversitesi KB :Kültür Bakanlığı Ktb. :Kütüphane m. :milâdî Matb. :Matbaası M.S. :Milattan Sonra MEB :Milli Egitim Bakanlıgı

nr. :Numara

S. :Sayı

SÜ :Selçuk Üniversitesi

s. :Sayfa

SBE :Sosyal Bilimler Enstitüsü TDK :Türk Dil Kurumu

TDV :Türkiye Diyanet Vakfı TTK :Türk Tarih Kurumu YKY :Yapı Kredi Yayınları YLT :Yüksek Lisans Tezi Yay. :Yayın

(13)
(14)

2 KUDÜS’ÜN TARİHÎ DEĞERİ VE TÜRK EDEBİYATINDA SEYAHATNÂME

Müslümanların dilinde Kudüs, eski ismiyle İliya ve İbranîce’de ise Yirusalem veya Oruşelem olarak bilinen şehir, bugün bütün dünyanın gözlerini ve meraklarını kendine çevirmiş bulunmaktadır. 450 yıl kadar Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında kalmıştır.

Ön Asya’nın Filistin bölgesinde Musevîlik, Hristiyanlık ve İslâmiyetin kutsal şehridir. X. yüzyılın başlarında İbranîlerin kralı Dâvud, bir baskınla Kudüs’ü ele geçirir. Yeniden kurar ve kendisine başkent yapar. Oğlu Süleymân burada tapınak (Mescid-i Aksâ) ve saray yaptırır. İbranîler iki devlete bölününce, Kudüs Yuda Devleti’nin başkenti olur. İkinci Bâbil kralı Nabukadnezar, 587’de bu devleti yıkar. Yahudîleri Bâbil şehrine sürer. Pers hükümdarı Keyhüsrev’in Bâbil’i almasından sonra, buradaki Yahudîler, 538’de Kudüs’e dönerler. Tapınaklarını eski plana göre yeniden yaparlar. Kudüs, Büyük İskender’in istilâsından bir süre sonra Selevkîler’in yönetimine geçer. Daha sonra Pompeus, Filistin’i ve Kudüs’ü Roma İmparatorluğu’na katar. Tapınakta duâ eden rahipler öldürülür. M.S. 70’te, Titus komutasındaki Roma ordusu şehri yeniden ele geçirir. Yaptırılmış olan tapınak yıktırılır. Yahudîler bu olaydan sonra yıkıntılar arasında kalan “Ağlama Duvarı”nda ağlaşırlar. Yahudîlerin çıkarmış oldukları bir ayaklanma Kudüs’ün M.S. 132’de bir kez daha yıkılmasına neden olur. Burada yeni bir şehir kurulur. Hamamlar, tiyatrolar, tapınaklar yapılır. Yahudîlerin şehre girmeleri yasak edilir. Hristiyanlığın yayılmasından sonra buraya hac için gelenler çoğalır. Zamanla Kudüs bir Hristiyan şehri olur. Justiniaus zamanında büyük bir kilise yaptırılır. Sasanîler ( İranlılar), II. Hüsrev zamanında şehre girerler. (614)1

Tarihte birçok milletin (Kenanlılar Öncesi Dönem, Mısır Yeni Krallık Dönemi, İsrâil-Yehuda Krallıkları, Neo-Asur, Neo-Bâbil, Ahameniş, Makedonya

(15)

3 Ptolemaik Mısır / Selefkos, Haşmonayim, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Sasanîler, Dört Halife, Emevîler, Fâtimîler, Kudüs Krallığı, Eyyûbîler, Moğollar, Memlüklüler, Osmanlı İmparatorluğu, Britanya İmparatorluğu, İsrâil) eline geçen Kudüs, Doğu Roma ordusu Yermük’te yenilgiye uğratıldıktan sonra Kudüs patriği tarafından Hz. Ömer’e teslim edilir. (638)

Hz. Ebûbekir döneminde, Irak’ın büyük bölümü fethedilir. Hire ve etrafı, Fırat ve Dicle Nehirleri arasındaki bütün beldeler hâkimiyet altına alınır. Hatta İran üzerine de ordular sevk edilir. Hz. Ebûbekir vefat edince, halife Hz. Ömer olur.

Kudüs, peygamberler şehridir. Yüz yirmi dört bin peygamberin vahye eriştiği, defn olunduğu yer burasıdır. Sevgili Peygamber’imizi (s.a.v) de Cenâb-ı Hak, mi‘râc yolculuğunda bu kutsal mekâna uğrattıktan sonra huzuruna alır. Burada bir zaman istirahatte olur, peygamberler ervâhına burada imamlık yapar.

Ünlü komutan ve büyük devlet adamı Amr bin Âs ordusuyla Kudüs’ü kuşatma altına alır. Hristiyanlar, diğer İslâm ordularının da oraya yöneldiğini haber alırlar. İslâm ordularının önünde artık hiçbir gücün duramayacağını anlarlar. Barışa razı olurlar; ancak şehri, bizzat halife Ömer’in gelip teslim almasını isterler. İstekleri kabul edilir ve Hz. Ömer’e haber verilir. 2

Hz. Ömer uzun bir yolculuktan sonra Kudüs’e yaklaşır. O, her tarafa heybetiyle nam salmıştır. Onu, oldukça sade, hatta yamalı elbiseler içinde görürler. Bu sadeliğin, hatta bir fakir tarzındaki giyinişinin halk üzerindeki heybet ve nüfûzuna gölge düşüreceğinden endişe ederler. Hatta atı bile öyle gösterişli bir at değildir. Ona başka bir at takdim ederler. Hz. Ömer, endişelerinin neden kaynaklandığını anlar. Ata binmeyi kabul etmez ve:

“--- Yüce Allâh’ın bize ihsan ettiği şan ve şöhret, İslâmiyet’e aittir. Şahsımıza sadelik kâfidir! der. Ardından şehre girer. Önce Mescid-i Aksâ’ya gider ve Cenâb-ı Hakk’a şükrederek secdeye kapanır. Sonra da kiliselerini ve şehri dolaşır.” 3

Hz. Ömer’in, şehri teslim almak üzere Kudüs’e bizzat gidişi ve oradaki gayr-ı müslimlere karşı davranışları, tarihin bir benzerini kaydetmediği müstesna hâdiselerdendir. 4

2 Ahmet Emin Temiz, Hazret-i Ömer, İst. 2006, s. 102. 3 Temiz, age., s. 105.

(16)

4 Hz. Ömer’in Kudüs ahâlisine vermiş olduğu ahidnâmenin Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Arapça sûreti ve meâli şöyledir:

“YA ALLÂH ÖMER BİN EL-HATTÂB

HAZRET-İ ÖMER’İN MEKTUBUDUR BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Bizi İslam’la yüceltene, imanla üstün kılana, Peygamberi Hazret-i Muhammed’i (S.A.V.) göndererek bize rahmetini gösterene, bizi dalaletten hidayete

(17)

5 çıkarana ve ayrılıklardan sonra hidayette birleştirene, bizim kalplerimizi birbirine ısındırana, düşmanlarımıza karşı bize yardım edene, bizi bu beldelerde oturtup birbirini seven dostlar ve kardeşler kılan (Allah) a hamdolsun. Ey Allah’ın kulları! Bu nimetten dolayı O’na hamdedin.

Bu mektup, Hazret-i Ömer’in Patrik’e olan verilmiş ahd u misâkıdır. O kendisi, bulundukları yerlerdeki rahipler, rahibeler, râiyyeti olan Kudüs-i şerîf makâmındaki Tûr ez-Zeynun’da bulunan Melkit milletinin patriği Saforonyos’dur. Üzerlerinde eman bulunur ve zımmîlik hükümlerine de uyarlarsa, biz bütün müminler ve bizden sonrakiler, daha evvel olduğu gibi, onları zarardan korusunlar. Şu kadar ki, onlar da itâat ve saygı üzere bulunmalıdırlar.

Bu eman onları, kiliselerini, dînî mekânlarını ve bütün ziyaret yerlerini şâmildir. Bunlar da onların -dâhilde bulunsunlar veya hariçte bulunsunlar- Kamâme, Büyük Kilise, batı, kuzey ve güney olmak üzere üç kapısı bulunan mağara içindir.

Ve bu eman Hristiyanlardan burada bulunan Gürcü, Habeş, Frenk, Kıptî, Süryânî ve Ermeni, Nesakire, Buakiye ve Marunilerden olup adı geçen Patrik’e tabi olanlar için geçerlidir. Daha evvel de kendilerine Habîb-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem tarafından mührüyle şereflenmiş (eman) verilmiştir. Ve onları kollayıp gözetmek emredilmiştir. Bundan dolayı biz Müslümanlar da onlara iyi davranır ve ihsanda bulunuruz. Onlar cizye, mevacip ve sâir vergilerden muaftırlar. Müslümanlardan, deniz ve karalardaki bütün sıkıntılardan emindirler. Kendileri Kamâme ve diğer ziyaret yerlerine girişlerinde onlardan bir şey alınmayacaktır. Kamâme’ye Nasrânìlerden biri eliyle Patrik’e gelenler bir dirhem ve üçte bir gümüş verirler.

Müslüman kadınlardan ve erkeklerden sultan, hükmü geçen, nüfuz sahibi, zengin veya fakir, bizim emrimizi yerine getirsin, bozmasın. Bizim bu emanımız sahâbeden bir topluluk olarak; Abdullah, Osman b. Affan, Said b. Zeyd, Abdurrahman b. Avf ve diğer sahâbe kardeşlerimizin huzurunda verilmiştir.

Bizim bu emanımızda izah ettiğimiz emirlere uyulsun, onların ellerinde bırakılsın. Peygambere, ashâbına ve âilesine salât ü selâm olsun ve âlemlerin Rabb’ine hamdolsun. O ne güzel vekildir.

(18)

6 Hicrî 20 Rebîü’l-evvel 15”5

Hz. Ömer, hasta olsun, sıhhatte olsun, bütün insanlara mal ve can güvenliği konusunda, mâbed ve haçlarına, dinlerine ait diğer bütün işlerde emniyet içinde olacaklarına dâir garanti verir.

Bu ahidnâmenin imzalanmasından sonra Hz. Ömer, sağ tarafında Patrik Saforonyos bulunduğu halde Kudüs’e girer.

Aradan bir sene bile geçmeden Hristiyanlar, yapılan anlaşmayı bozup büyük bir orduyla Humus üzerine yürümeye kalkışırlar. Bunda da başarılı olamazlar. Suriye ve Irak topraklarından tamamen çekilmek zorunda kalırlar. Haçlı seferlerine kadar bir daha Müslümanlarla savaşmazlar.

Emevî halifeleri Kudüs’e önem verirler, Abbâsîler döneminde ise Kudüs Mısır’da kurulan Tolunoğulları’nın, daha sonra da Fâtimîlerin yönetimine geçer. 1069’da Haçlılar, Kudüs’ü alarak buradaki Müslümanları öldürürler.

“Hazret-i Halid bin Velid’in şanlı Yermük Zaferi’nden dört yüz altmış sene sonra Haçlılar Kudüs’ü ele geçirdiklerinde, öylesine bir kan dökerler ki; şehrin su tankları kana bulanır, üç gün şehirde kan seli olur, mabetlere sığınmış yüz binlerce Müslüman katledilir.”6

Sultan Selahaddîn’in, şiddet zamanlarında kendisini mümkün mertebe yanında bulundurduğu ve olabildiğince istifâde ettiği, sadece bir âlim değil aynı zamanda bir dehâ olan İbn-i Şeddâd, Haçlıları Sultan Selahaddîn’in kardeşi Melik Âdil’e şöyle anlatır:

“...Haçlılar ne bizi rahat bırakıyordu ne de Avrupayı... Kilise zaman içinde zenginleşip siyasi bir güç haline gelince, Hristiyan âlemini idare eden mekanizma haline geldi. İslam dininin hem Avrupa’da insanların kalbine girmesine engel oldu hem de maddi ve manevi anlamda bizi rahat bırakmadılar. Özellikle Avrupa’nın batısında bulunan Hristiyanlar, İslam’ın azametli fetihleriyle sadece ülkeleri değil, onlarla birlikte gönülleri de fethedeceğini ve bu fethin önünde değil kalelerin, dağların bile duramayacağını anladılar. Bunun önüne geçmek için Avrupa’da büyük bir iftira kampanyasına girişerek, İslam hakkında yanlış bilgi veren merkezler

5

İlhan Ovalıoğlu, Raşit Gündoğdu, Cevat Ekici, Ebul Faruk Önal, Vesîka ve Fotoğraflarla Osmanlı

Devrinde KUDÜS , İst. 2009, s. XXXI.

(19)

7 kurdular. Büyük paralar harcayarak kurdukları teşkilatlar; İslam dininin büyü ile Hristiyan ülkeleri zapt ettiğini, İslam Peygamberi’nin ise en büyük büyücü olduğunu, müslümanlıkta kadın hususunda hiçbir kanun, sınır ve esas bulunmayıp, bir şahsın sayısız kadını olabileceğini saçmaladılar. Ve ne yazık ki zamanın şartları gereği bunlara insanları inandırdılar.”7

İbn-i Şeddâd, Selahaddîn Eyyûbî’yle Kâhire Kalesi’nde bir geniş odada buluşur, halleşirlerdi.8

Avrupalılar İslâm ve Şark âlemini zenginlik ve mücevherlerle dolu bir masal ülkesi telakki ederlerdi. Hatta Avrupalılar:

“Bizim ne Mısır ile ve ne de Selahaddin’le bir derdimiz yoktur. Fakat onun Mısır’da büyük makamlara gelişi, ister istemez İmparator hazretlerini de öteden beri endişelere sevk etmiştir. Şunu iyi bilin ki, bu adam Mısır ülkesine hakim olabilirse, Nureddin Zengî’nin ordu komutanı ve Mısır ülkesine hakim olabilirse, ülkesinin de baş komutanı ve hem de veziri olarak karşınıza çıkacaktır. Böylece her iki taraftan kerpeten ağızlarıyla kuşatılan Suriye ve Akdeniz şeridi büyük tehlikeye düşecektir. Bu durumda kaleleriniz yıkılacak, ordularınız kırılacak, mallarınız da Selahaddin’e ganimet olarak gidecektir.” diye düşünürlerdi.

Selahaddîn Eyyûbî, neredeyse bütün ömrünü Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın Haçlılardan geri alınmasına adamıştır. Hatta kendisine çölde, çadırda yatarken bir saray yapmayı teklif edenlere:

“ Allâh’ın evi esir iken, muhasara altındayken ben nasıl saray düşünürüm! ” demiştir.

Kara Sungur’a söyledikleri ilgi çekicidir:

“ Bak Kara Sungur, biz Kudüs gibi bir ‘ yâr ’ in hasretiyle yanan aşıklarız, ona kavuşuncaya kadar bize rahat yoktur. Hatta ona kavuşması bir zorluk, elde tutması bir başka çetinliktir. Ama aşk ehli bunlara bakmaz, fakat nazlı Kudüs şimdi ne haldedir; hiç onun güzel yüzünü görüp bakabildik mi? ”9

Bu sıralarda Selahaddîn defalarca Kudüs arâzisine girmiş, onu uzaktan da olsa her yerinden keşfetmiş, planlarını yapmıştır. Ama bütün bunlar yaraya derman

7 Subaşı, age., İst. 2009, s. 51. 8 Subaşı, age., İst. 2009, s. 28. 9 Subaşı, age., İst. 2009, s. 132.

(20)

8 değildir. Kudüs sadece ele geçirilmesi elzem bir şehir değildir artık; orası hayatta kaldıklarına bin kere pişman olmuş ahâlinin akla hayale gelmeyen zulümlerle zelîl olduğu bir cehennemdir.

Nitekim Selahaddîn Eyyûbî Mısır’da kendisini toparlar toparlamaz Kudüs Krallığı’nın zapt ettiği topraklar üzerine seferlere başlar ve onlardan ilk kopardığı parça Eyle olur. Burası stratejik bir mıntıka ve liman şehridir. Buranın ele geçirilmesi düşmana korku vererek kendi kabuklarına çekilmelerini sağlayacaktır.

Selahaddîn Eyyûbî, El-Cezîre, Sincar, Diyarbekir, Halep’i topraklarına katar. Kudüs’ü bağlayan zincirleri bir bir kırmak üzere Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nâsıra, Cezîre, Nablus, Yafa ve Askalan’ı düşürür. Haçlıları Hıttin Savaşı’nda yenilgiye uğrattıktan sonra Kudüs’ü alır. (1187) Kudüs 1229’da ikinci kez Haçlıların eline geçer. Ancak kısa bir süre sonra tekrar Eyyûbîlerin yönetimine girer.

Selahaddîn Eyyûbî Aybek’e sorar: “--- Sence en zor ölüm hangisidir?

---Nazlı Kudüs yâdlar elinde iken bir yiğidin yatakta ölmesidir, Sultanım. ” der.10

Yavuz Sultan Selim Memlük Devleti’ni yıktıktan sonra Mısır ve Suriye ile birlikte Kudüs’ü de Osmanlı İmparatorluğu’na katar. (1517)

Kânûnî zamanında Kudüs’e yeni câmiler yapılır, eskiler onarılır. Hatta Evliyâ Çelebi de Seyahatnâme’sinde şöyle bahseder:

“... Bütün tarihlerde Arz-ı Filistin derler. Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak açıkça iki yerde methetmiştir. Onun için bütün hükümdarlar buna sahip olmak niyetiyle kuşattıklarından kalesi haraptır. Sultan Süleymân asrında Lala Mustafa Paşa yeniden yaptırmıştır. Mustafa Paşa kale surlarını daha geniş tutup Sahratullâh’ı ve Mescid-i Aksâ’yı sur içine almıştır... ”11

Kudüs uzun süre Türklerin yönetiminde kalır. II. Abdülhamit devrine gelindiğinde ise Kudüs’ü elde etme çabaları Siyonist hareketlerle kendini gösterir. II. Abdülhamit Yahudîlerin Filistin’de devlet kurmalarına, toprak satın alma taleplerine büyük tepki gösterir.

10 Subaşı, age., İst. 2009, s. 252.

(21)

9 Yahudîler, vaat edilmiş topraklar üzerinde devlet kurma çalışmalarına İngiltere’de başlamışlardır. Bu gayenin gerçekleştirilmesi için Siyonist teşkilatlar kurup zengin gelir kaynakları temin ederler. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahudî devletinin kurulması için çok gayret eder. Yahudîler 1870 senesinden itibaren Filistin toprakları üzerinde ziraî yerleşme merkezleri teşkil etmeye başlarlar. 1870-1896 seneleri arasında, Filistin’de on yedi tarım kolonisi kurarlar. Daha sonra Herzl, binbir zorlukla Sultan Abdülhamit Han ile görüşme imkânı bulur. Ondan Filistin’de bir aristokratik cumhuriyet kurmak için izin ister ve bazı tekliflerde bulunur. Hatta Osmanlı Devleti’nin bütün borçlarını ödemeyi taahhüt eder. Sultan, Herzl’in bizzat veya dostları vasıtasıyla yaptığı teklifleri kabul etmeyerek, şu tarihî cevabı verir:

“ Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil milletime aittir. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehid düşmüşlerdir, bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanlarında kalmışlardır. Bu vatan bana ait değildir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına izin veremem. ”12

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz ve Fransız kuvvetleri Kudüs’ü alırlar (1918).13 Bu savaş sırasında Fransız Generali Garo Şam’a girip önce Sultan Selahaddîn Eyyûbî’nin kabrini teper ve onunla adeta alay ederek der ki:

“ Ey Selahadin, Haçlı Seferi şimdi bitti, işte biz döndük! ”14 ona karşı kabaran öfkesini böyle dile getirir.

Savaştan sonra bu şehir, İngiltere’nin mandasına verilen Filistin’in başkenti olur.(1922) Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 1949’da Kudüs’ü milletlerarası bir şehir olarak ilan eder. Bu karar kabul edilmeyince Kudüs İsrâil ve Ürdün arasında bölüştürülür. Üçüncü Arap – İsrâil savaşında Ürdün’de kalan eski şehri de İsrâilliler ülkelerine katarlar.(1967)

Selahaddîn Eyyûbî’nin:

“Eğer bir daha Rabbim bana iyileşme ve ayağa kalkma fırsatı verirse, Ondan sadece Kudüs’ü isteyeceğim.” dediği şehre XVII. yüzyılda gelen Hıfzî, eserinde bu

12 Hüseyin Tekinoğlu, Abdülhamid Han’ın Yönetim ve Liderlik Sırları, İst. 2007, s. 188-189. 13 Niyazi Akşit, A’dan Z’ye Tarih Ansiklopedisi, İst. 1981, s. 649-650.

(22)

10 önemli şehri Evliyâ Çelebi gibi ayrıntılı olarak anlatmasa da Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde üzerinde durduğu birçok mekânı o da dile getirir. Eserinde Peygamber’imizin (s.a.v) mi‘râca yükselişinde Kudüs’ün önemi, peygamberlerin Kudüs’teki maceraları, peygamberlerin kabirleri, buralarda ibâdetin nasıl yapılacağına yer verir.

Seyahatnâme, Arapça “gezmek, gezi” anlamındaki “seyahat” ile Farsça “nâme” kelimelerinden oluşup “gezi mektubu, gezi eseri” mânâsına gelir. Buna Fars edebiyatında sefer-nâme adı da verilir. Arap edebiyatında “seyahat” ve “seyahatnâme” anlamında daha çok “rihle” kelimesi kullanılır. Rihle, “bir yerden bir yere göç etmek” mânâsındaki rahl masdarından isim olup “ göç” demektir. Kur’an’da ve hadislerde rihle “göç, yolculuk, gezi, seyahat” anlamlarında kullanılır.15

Seyahat edilen yerlerin belli bakımlardan önemli görülen yanlarının anlatıldığı eserlere seyahatnâme adı verilir. Anı veya hâtırânın bir alt türü olan seyahatnâme; günlük, biyografi ve otobiyografi türleriyle de ilişkilidir.16

Türk Edebiyatında XIX. yüzyıla kadar oldukça az sayıda seyahatnâme kaleme alınmıştır. Bunun en önemli sebebi, genellikle insanların bu yolculuklara farklı yerleri görmek ve anlatmak gibi bir maksatla çıkmamış olmalarıdır. Ayrıca Osmanlı toplumunda yolculuğun özellikle okumuş kesim için hayatın bir parçası sayılması, seyahatlerin aynı medeniyet ve devlet sınırları içinde yapılmış olması da bu anlayışı yansıtır. Buna karşılık Piri Reis ve Seydî Ali Reis gibi denizciler, Macuncuzâde Mustafa ve Temışvarlı Osman Ağa gibi esirler ise Osmanlı coğrafyası dışında geçen hayatlarını yazmışlardır. Bunların yanında evliyâ ve mürşitlerin hayatları dışında şahsî hayatın Türk-İslâm kültüründe kayda geçirilecek kadar önemli sayılmaması da etkili olmuştur. Osmanlı sultanlarının seferleri ve hayatları bile farklı gerekçelerle kaleme alınmıştır. Bu sebeplere XIX. yüzyıldan önce Türk Edebiyatına seyahatnâme türünün yerleşmemiş olmasını da ekleyebiliriz.

Seyahatnâme türü, Türk Edebiyatında ve diğer bazı Doğu edebiyatlarında Batı edebiyatı ile temastan sonra XIX. asırda hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Bu gelişmenin başlangıcı olarak 1870 yılını gösterenler de vardır.17

15 İslam Ansiklopedisi, “Seyahatnâme”, Ank. 2002, s. 9.

(23)

11 Türk Edebiyatında ilk seyahatnâme Seydî Ali Reis’in Mir’âtü’l-memâlik adlı seyahatnâmesi olup 1554 yılında kaleme alınmıştır.

XVII. asırda karşımıza seyahatnâme türünün en büyük temsilcisi Evliyâ Çelebi çıkar. Seyahat-nâme-i Evliyâ Çelebi ve Evliyâ Çelebi Seyahat-nâmesi adlarıyla bilinen ve Evliyâ Çelebi’nin elli yıl boyunca gezip gördüğü başta Osmanlı coğrafyası olmak üzere, Ortadoğu, İran, Mısır, Balkanlar, Kırım, Orta Avrupa, Rusya gibi yerler ile şahit olduğu olayları ihtivâ eden on ciltlik eserde, tarih, coğrafya, mûsikî, folklor, etnografya, mimarî gibi alanlarda önemli bilgiler bulunmaktadır. Evliyâ Çelebi’nin üslûbu, secîlerle süslü olmasına rağmen, güçlü tasvir ve mizah gücüyle canlı bir anlatım kazanmıştır. Seyahat-nâme ilk defa Kâhire’de yayımlanmıştır.18 Bu dönemde yayımlanan bir diğer eser ise Nâbî’nin Tuhfetü’l-Harameyn’idir. Osmanlı Türkçesi’yle kaleme alınan hac seyahat-nâmelerinin en edebîsi olan eser, tarihî, sosyolojik, coğrafik ve otobiyografik bilgiler ihtivâ etmesiyle de dikkat çekmektedir. Nâbî bu eserinde hac yolculuğuna İstanbul’da nasıl başladığını, konakladığı menzilleri, memleketi Urfa’ya varışını, Suriye, Filistin, Mısır ve Mekke’ye gidişini ayrıntılı olarak anlatmış, seyahati sırasında başından geçen olaylara da yer vermiştir. Ayrıca eserini, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerle süslemiştir.19

XVIII. yüzyıl seyahatnâmeleri arasında İbrâhim Hanîf’in Hâsıl-ı Hacc-ı Şerîf li-menâzili’l-Harameyn adlı seyahatnâmesi ile karşılaşırız. Bu eserde de hac yolculuğu anlatılmaktadır. Eserde yol boyunca geçen gülünç hikâyelerle, kabri ziyaret edilen velîler için söylenen manzum övgüler önemli yer tutar. Mehmed Edip, 1779 yılında yaptığı hac yolculuğu neticesinde kaleme aldığı Nehcetü’l-menâzil adlı eserinde, İstanbul’dan Mekke’ye gidecek bir hacının yol boyunca uğrayacağı konaklar ile haccederken yapılması gerekenler anlatılır. Bu yüzyılda anılmaya değer bir başka seyahatnâme müellifi de Hâfız Hüseyin-i Ayvansarâyî’dir. Hadîkatü’l-cevâmî adlı eserinde Üsküdar ve Boğaziçi semtlerinde bulunan câmiler ile mescitleri alfabe sırasıyla eserine alır, bunları yaptıranlar hakkında kısa bilgiler verir, bu câmi ve mescitlerin mezarlıklarında gömülü olanları, bunların türbelerini, tekke ve

17 Coşkun, age., İst. 2007.

18 Ahmet Atilla Şentürk – Ahmet Kartal, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, İst. 2004, s. 388. 19 Ayrıntılı bilgi için bk.: Menderes Coşkun, Manzum ve Mensur Osmanlı Hacnâmeleri ve Nâbî’nin Tuhfetü’l-harameyn’i, Ank. 2002.

(24)

12 zâviyeleri, bu tekkelerin şeyhlerini; medreseleri, mektepleri, çeşmeleri ve şadırvanları tanıtır. 20

XIX. yüzyılda birçok seyahatnâme yazılır. Bağdâtlı Abdurrahmân Efendi’nin Brezilya Seyahatnâmesi, Mehmed Hurşid’in Seyahatnâme-i Hudûd’u, Seyyâh Mehmed Emin Efendi’nin İstanbul’dan Asyâ-yı Vustâ’ya Seyahat’i, Fatih Kerîmî’nin Avrupa’ya Seyahat’i, Ahmet Mithad Efendi’nin Avrupa’da Bir Cevelân’ı gibi daha birçok seyahatnâme yazılır. Bu dönemde genellikle Avrupa konulu seyahatnâmeler yazıldığı görülür. Bunun sebebini de XVIII. asırda özellikle geçmişteki gücünü yitiren ve cephelerde savaş kaybeden orduya yeni bir güç kazandırma düşüncesiyle batının bilgi ve tekniğini alma yönünde görülen ıslahat ve yenileşme hareketlerinin, bu asırda hayatın bütün yönlerinde kendini hissettirmesinde arayabiliriz.

Eski Türk Edebiyatında, seyahatnâme türü Evliyâ Çelebi’nin “Seyahatnâme”si gibi abidevî örneğine karşılık beklenen gelişmeyi gösterememiştir.

Osmanlı ve İslâm medeniyetinde yolculuk hatıraları çoğunlukla hasbihâl, sergüzeştnâme, gazâvatnâme, fetihnâme, menzilnâme, tarih, tezkire, esâretnâme, sefaretnâme ve takrîr gibi diğer türler içinde yer bulabilmiştir. 21

Üzerinde çalıştığımız “Mir’âtü’l-Kuds” adlı eserde, yolculuk notlarının dışında yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilerin çoğunlukta olduğu göze çarpar. Kudüs’te bulunan peygamberler ve onlarla ilgili rivayetler üzerinde durulur. Bunu yaparken de eserin başında ve muhtelif yerlerinde araştırmalar ve çeviriler yaptığını da belirtir.

Evliyâ Çelebi ve Hıfzî aynı yüzyılda yaşamışlardır. Bu cihetle Kudüs’teki mekân tasvirlerini, Kudüs’e dair anlattıklarını karşılaştırmak yerinde olacaktır.

Eski Kale ve Eski Kıble Olan Beytü’l-Mukaddes

Evliyâ Çelebi Kudüs’ün birçok adına değinirken Hıfzî, eserinde sadece Kudüs, Beytü’l-Mukaddes ve İliya (65a /s.153) adlarını kullanır. Eser boyunca Beytü’l-Mukaddes adını kullanırken eserin sonlarına doğru, buraya İliya da dediklerinden bahseder.

20 Ahmet Atilla Şentürk-Ahmet Kartal, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, İst. 2004, s. 448. 21 İslam Ansiklopedisi, “Seyahatnâme”, Ank. 2002, s. 10.

(25)

13 Evliyâ Çelebi:

"Yunanca’da İliya vilayeti derler. Süryanice’de Makdine, İber dilinde Has, Araplar Beytü’l-Mukaddes ve Kudüs derler. 124 bin peygamberin makamıdır. Tufandan evvel ve sonra Adem oğlunun kıblesi idi. Resulüekrem Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra Cenabı Hak tarafından Cebrail vasıtasıyla kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilmesi ayeti gönderildi. Bütün Hıristiyanlar, Hazret-i İsa bu Kudüs’te doğduğu için Kudüs için cenk ederler. Kudüs Kalesi, Hazreti Davut halife iken Talut eliyle yapıldı. Çünkü Melik birkaç kere Kudüs üzerine yürüdü. Davut ile Calut Halep yakınında Merc-i Dabık’ta büyük cenk edip Hazret-i Davut, sapan kayasıyle Calut’u katletti. Peygamber olduğu halde demircilik edip cenk aletleri yapardı. Onun için demircilerin piridir." 22

Evliyâ Çelebi Kudüs’ü Beytü’l-Makdis olarak da adlandırır; ancak çalışmamızda müstensihin bu kelimeyi yazarken sürekli şeddeli yazması bu adı değil, Beytü’l-Mukaddes adını tercih ettiğini gösterir.

Cebrâîl vâsıtasıyla kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilişini Hıfzî, Evliyâ Çelebi’den farklı ifade eder:

"Óaú sübóÀnehÿ ve taèÀlÀ óaøretleri on sekiz biñ èÀlemi yoà iken var itdi. Bu kelime-i şehÀdeti cemìè-i şürÿù ile dÀéimÀ diyen úulları-çün ve cemìè-i enbiyÀyı yirlü yirince òalú idüp Úuds-i Şerìfi göñüllerde sevgilü ve maóbÿb úıldı. Cemìè-i peyàamberlere úıble úılmaú ile bir rivÀyetde Óaøret-i Resÿl on altı ay ve bir rivÀyetde on yedi ay Úudse úıldı. Úaçan kim bu Àyet nÀzil oldı úıble Úaèbe-i Şerìf oldıﺎﻬﻴﺿﺮﺗ ﺔﻠﺒﻗ ﻚّﻨﻴﻟﻮﻨﻠﻓ ءﺎﻤّﺴﻟا ﻰﻓ ﻚﻬﺟو ﺐﻠﻘﺗ ىﺮﻧﺪﻗ ﻰﻟﺎﻌﺗ ﻪﻟﻮﻗ yaènì namÀzı kaèbeye buyurdı ve mükerrem úıldı. Óaú sübóÀnehÿ ve taèÀlÀ evim diyü õikr itdi ve ümmet-i Muóammede úıble úıldı ve Medìneyi münevver eyledi münevver eyledi." 2b

(s.64-65)

Hıfzî, kıblenin değiştirilmesi hâdisesini ayrıntılı bir şekilde anlatmaz. Ancak mi‘râc hâdisesine Evliyâ Çelebi’den farklı olarak, sayfalarca yer verir ve bu konuyla ilgili birçok hikâye de anlatır.

Evliyâ Çelebi Buhtu’n-nasar’ı eserinde Hıfzî’den farklı bir şekilde anlatır:

(26)

14 "Sonra … tarihinde Buhtunnusur Yahya’nın intikamını almak için Kudüs’ü tahrip edip Beni İsraili kılıçtan geçirdi. Ve Hazreti Danyal’ı Musul’a götürdü. Sonra Kudüs yine imar edildi. Kayser Nerak zamanında Hazret-i Ömer altmış bin askerle Kudüs’ü kuşattı. Kamame kendilerinde kalmak üzere Kudüs’ü teslim ettiler. Hazret-i Ömer de Kamame’ye bitişik bir câmi yaptı. Kale içine on bin asker koydu. Sonra Kudüs’ü yine kafirler aldı….. tarihinde Nureddin Şehid’in veziri Yusuf Salâhaddin kafirlerin elinden alıp kalesini yıktı. Sonra çerkeslerin elinde iken 922’de Sultan Selim’e Mescid-i Aksanın ve Sahratullah’ın anahtarlarını teslim ettiler. Sultan Selim(Elhamdülillah, ilk kıblenin sahibi oldum) diye secde etti. Hazreti Ömer’in hattı şeriflerini yüzüne sürüp, kamamelerini yine kendilerinde bıraktı ve valiliğini….. paşaya ve mevleviyetini Anfeşzâdeye verdi." 23

Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinde Buhtu’n-nasar hâdisesini bu şekilde kısaca anlatılırken, “Mir’âtü’l-Kuds”te Buhtu’n-nasar’ın doğumundan öncekiler, doğumu, Danyâl peygamber ile arasında geçenler uzun uzadıya anlatılır:

"Buòtu’n-naãar didiklerinüñ aãlı ve ferèi oldur ki bunuñ bir anası var idi. áÀyet güzel idi. AmmÀ yaramaz fièlde idi. Ol zamÀnda bir melik var idi. ÚÀpÿs bin SencÀrib dirler idi. Buòtu’n-naãaruñ anası bir gün bir köyden gelüp giderken melik görüp ùamÀè ile zinÀ itdi. O òÀtÿn óÀmile oldı ve ùoàurdı. Andan geldi Meliküñ öñüne bıraúdı. Melik eyitdi: Var besle diyüp úatından sürdi. Ol daòı alup bir virÀnede kenìsÀ var idi. İçinde bir put var idi. Nÿó úavmi aña ùaparlardı. Geldi ol oàlanı ol putuñ ayaúlar arasına úoyup gitdi. Meger ol kenìsÀda bir it eniklemişdi.

GÀhì ol oàlanı emzirürdi. Anda büyüdi. Ol putuñ adı Naãar idi. Anuñ içün Buòtu’n-naãar didiler. Başı kel idi ve gözleri şaşı ve ãol ayaàı ùopal ve barmaúları hep altışar óarÀm-õÀde bir köpek idi."(32b /s.107)

Buhtu’n-nasar’ın doğumu destansı bir havayla anlatılmıştır. Danyâl peygamberin Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde Buhtu’n-nasar tarafından Musul’a götürüldüğünden basedilirken “Mir’âtü’l-Kuds”te sadece yanına aldığı belirtilir:

(27)

15 "Úudüs-i şerìfi òarÀb eyledi. Ol mescidleri altundan ve gümüşden binÀ olan gürz binÀları hep yıúdı. Ne úadar altun ve gümüş ve òazìne var ise aldı ve DanyÀl peyàamber èaleyhi’s-selÀm ol maóalde gelmişdi ki daòı bir nesne òarÀb olmamışdı.

(28)

16 Ùurmayup èasker muóarebede idi. SÀbıúÀn Buòtu’n-naãar ile olan èahd üzerine ol virdügi nişÀnı bir úamışa ùaúup gösterdi Buòtu’n-naãar göricek bildi. Anı yanına alup muúarreb idindi." (35a /s.110-111)

Evliyâ Çelebi Sultan Selim’den bahsederken Hıfzî, eserinde bahsetmez. Evliyâ Çelebi Kudüs’teki köylerden, vakıflardan da bahseder:

"1060 parça köy vardır. Kızıl yumurta günü, paşa ve molla gelmeden kamame kapısı açılmaz. Beş on bin hıristiyandan onar on beşer kuruş alıp anda birini paşa ve mollaya verirler. Sancakları şunlardır: İzzetü’l Hâşim, Cebeli Aclune, Lecun, Nablus, Kudüs, Şerif Paşa sancağıdır. Beş sancak daha olup, onların beyleri vilayetlerine mülkiyet üzere sahiptirler…. Kudüs’te yedi yüz evkaf vardır." 24

Hıfzî, Kudüs’teki köylerin sayısından bahsetmez. Çalışmamızda, oradaki sosyal hayatla ilgili sadece birkaç cümleye rastlanabilmektedir. O, daha çok Kudüs’ün faziletlerinden, orada yapılan ibâdetlerin fazîletlerinden bahsetmiştir. Bunu yaparken de hikâyelerden sıklıkla yararlanmıştır.

KUDÜS-İ ŞERÎF KALESİ

Evliyâ Çelebi, Kudüs kalesi ve onun etrafı üzerinde ayrıntılı olarak durur: "Bütün tarihlerde Arz-ı Filistin derler. Kur’anı Kerim’de Cenabı Hak açıkça iki yerde methetmiştir. Onun için bütün hükümdarlar buna sahip olmak niyetiyle kuşattıklarından kalesi haraptır. Sultan Süleyman asrında Lala Mustafa Paşa yeniden yaptırmıştır. Mustafa Paşa kale surlarını daha geniş tutup Sahratullah’ı ve Mescid-i Aksayı sur içine almıştır. Megaribe kapısı kıbleye bakar…

Bu kapıdan batıda su kulesine kadar 500 germe adımdır. Buradan Hazreti Davut kapısına kadar 1000 adımdır. Bu kapı 12 arşın yüksek yeni kapıdır. Buradan Yassı kuleye kadar 250 adımdır. Buradan şimale gidip Halilürrahman kapısına kadar 600 germe adımdır. Buradan Eğri kuleye kadar 400 adımdır. Buradan doğuya Bozdoğan kapısına kadar 900 adımdır. Buradan doğuya devlet kapısına kadar yüz adımdır. Hazreti Süleyman devleri burada hapsedermiş. Buradan doğuya Zehriye kapısına kadar 300 adımdır. Buradan doğuya Rüstem Paşa kapısına kadar 500 adımdır. Buradan Meryem Ana kapısına kadar 500 adım, buradan Mescid-i Aksa’nın

(29)

17 avlusu köşesine kadar 600 adımdır. Buradan da başladığımız megaribe kapısına kadar 800 adımdır. Bu hesaba göre Kudüs kalesinin etrafı 7050 adımdır. 57 burç, 78 direk, 4040 bedendir. 1700 adımlık yeri hendeksizdir. İç kalesi bâb-ı Halil’in iç tarafında ana kaleye bitişiktir ve etrafı dört yüz adımdır. Kale içinde dizdar, kethüda, imam, hatip ve müezzin ile neferler kalır. 70 ev vardır. İç kale kapısının sağ taraf köşesindeki kale bizzat hazret-i Davud’un yaptığı beyti şeriftir. Gayet büyük kayalarla yapılmıştır. Doğrusu devlerin yapısı olduğuna şüphe yoktur." 25

“Mir’âtü’l-Kuds”te, ayrıntıya girilmemiş ve Kudüs-i Şerîf Kalesi’nden hiç bahsedilmemiştir:

"…Mescid-i AúãÀnuñ ãaónınuñ uzunluàı iki yüz úulaçdur ve ini yüz seksen úulaçdur. Ve anuñ ortasında Úubbe-i äaòredür bir muèaôôam mübÀrek úubbedür " (65a /s.153)

ESKİ SECDE, AKSÂ-YI AZÎM CÂMİİ Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"Hazreti Davud yapısıdır. Sebebi, Hazreti Davud zamanında Beni İsrail arasında taûn olmuştu. Davud’un duasıyla bertaraf oldu. O dua yerine Mescid-i Aksaya başladı. Tamamlayamadan öldüğünden Hazreti Süleyman tamamladı. Süleyman, camiin yapılmasını devlere emretti. Cami tamam olduğu gün Hazret-i Süleyman vefat etti. Veziri tarafından haberdar olup akşamdan evvel (iş tamam oldu) diye cin ve perilere izin verdi. Yalnız Bâb-ı Amud’dan dışarıda hendek içinde olan eski hapishanelerinde bütün devleri hapsedip bu tılsımı yaparlar. Zamanla hepsi mürd olup, hala o mağara içinde kemikleri görünür. Sonra Hazret-i Süleyman’ın asasını, içinden bir kurt yediği için hazreti Süleyman yere düşer. Hazret-i Davud’un yanına gömülüdür. Sonra Mescid-i Aksa’nın kıble olması emrolundu. Nice hükümdarlar Mescid-i Aksaya ilave binalar yaparak cenneti âlâya döndü. Sonra Resulü Ekrem Medineye hicret edince kıblenin Mekkeye çevrilmesi hakkında âyeti kerime nazil oldu. Ama yine de Kudüs-i Şerif hakkında “ velyetufü bil beytil atik” ayeti nazil olmuştur. Uzunluğu 300, enliliği 400 ayaktır. İçinde büyük küçük elvan sütunlar üzerinde toloz kemer kubbelerdir. Kubbe tahta tavandır. Yerden kubbeye

(30)

18 kadar kırk arşındır. İçeride cami, 120 kemer üzerine yapılmıştır. Mihrab üzerindeki kubbe hepsinden yüksektir. Yeryüzünde benzeri yoktur. Yüksekliği 50 arşındır. İçi ser-a-pa altın yaldızlarla süslüdür. Kubbesinin etrafında “Allahu nûrissemâvâti vel ardı” yazılmıştır. Mihrap ve minberinin tarifinde dil kısadır. Yeryüzünde ne kadar kıymetli taş varsa usta yapıcı, hepsini kuş gözü gibi doğrayıp mihrap mücevher gibi olmuştur. Süleyman hanın muallimlerinden Camcı Serhos ebru denilen camcı ustası, bu camii şerifin mihrabı üzerine 12 renkli cam işlemiştir ki, güneş vurduğu vakit bu pencerelerden süzülen ışıklarla bütün cami rengarenk nura garkolur. Bunlardan başka yine böyle rengarenk 105 cam mevcuttur. Bu caminin mihrap tarafındaki duvarında üç adam boyu yer mermer kaplıdır. Bu duvarda mihrabın sağ ve solunda sahraya bakan yedi pencere vardır. Müezzin mahfeli 12 ince sütun üzerine oturtulmuş bir köşk gibidir. Cami içinde öyle kıymetli halılar vardır ki, emsalsizdir. Gayet sanatlı avizeler, 7000 kandil vardır. Her gece bin tanesi yanar. Camiin on kapısı vardır. Yedi kapı kıbleye doğrudur. Ortalarındaki kapının yüksekliği 15 arşındır. Pirinç minalı bir kapıdır. Bu kapının sol tarafında Hazreti Hızır kapısı, sağ tarafında Mâliki kapısı ve minber dibinde medrese kapısı vardır. Bu kapılardan sonra gûya dehlizlerdir." 26

“Mir’âtü’l Kuds”te de eski secdenin yapılışı ihtişamlı bir havayla anlatılmaktadır:

"Bu türbeyi öyle tertìb idüp yaparlar idi ve andan üç yüz èamÿd direkler her èamÿduñ ùÿlı biñ beş yüz zirÀè ve yoàunluàı iden kişi úucaúlayamaz idi ve úırú èamÿdı altundan ve úırú èamÿdı gümüşden ve úırú èamÿdı cevherden ve-sÀéiri daòı èacÀéib ü àarÀéib mermerlerden dürlü dürlü kimi mÀéì ve kimi siyÀh ve kimi lÀceverd idi. Altun direklere tertìb üzre úomışlar idi. Her birini bir cÀnibe döşeyüp üzerine her birinüñ biñer cevher örtmişlerdi ve úırú úapusı var idi. On úapunıñ taòtaları altundan ve on úapusı gümüşden ve beş èÿddan ve abanosdan ve beşi ãandaldan ve beşine daòı dürlü cevÀhirler örtmişler idi ve her úapınuñ uzunluàı iki yüz elli arşun idi ve ini yüz arşun idi ve úırú úapunuñ úırú kilidi ve úırú miftÀóı var idi ve her miftÀó birer óünkÀrì baùman idi. Kimi altundan ve kimi gümüşden idi ve daòı seksen dÀne

(31)

19

bevvÀbı var idi ve ùabaúa ùabaúa idi ve úubbenüñ yükseklügi iki biñ arşun idi ve úubbenüñ depesinde bir altun geyik düzüp úomışlar idi. İki gözlerini cevherden itmişler idi. Ol cevherlerüñ şuèÀında gicelerde Balúanuñ úızları ve òÀtÿnları iplik egürürlerdi." (27ª /s.99-100)

AKSÂ CÂMİİ ZİYARETİ

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"Evvela doğu taraf köşesinde Hazreti Ömer mihrabıdır. Fetih bedeli olarak bir hafta Hazreti Ömer burada ibadet etmiştir. Ona yakın Hazreti Davud mihrabı, bu mihrabın solunda Hazreti Osman yazısı ile Kuranı Kerim bir kürsü üzerine konmuştur. Minberin sağında Hazreti İsa makamı vardır. Hamdolsun bunların hepsini ziyaret edip şefaatlerini rica eyledik. Camiin 800 hademeleri vardır. Cuma günü hatipler minbere kılıç ile çıkarlar. O kılıç, Hazreti Ömer kılıcıdır. Elli müezzin, müsebbih, muarrif, na’t okuyan, devirhan, kayyum olup, maaşları pâdişah hazinesinden verilir. Her sene sure gönderilir. Mescid-i Aksa’nın kubbeleri tamamen kurşun örtülüdür."27

Evliyâ Çelebi, o zamanki Mescid-i Aksâ görünümüyle ilgili bilgi verirken Hıfzî’nin bu konudaki söyledikleri geçmişteki hâdiselerle ilgili verdiği bilgilerle sınırlıdır:

"áazze nÀóiyesinde bu úadar üstÀdlar işlediler tÀ on iki biñ sene tamÀm oldı. Andan Benì-İsrÀéil ùapusını ve HÀrÿnuñ èimÀmesini ãoñra anda úodılar ve on iki biñ ãırça úandìl ve iki biñ òÀdım zeytlerin úoyup ve fitillerin düzerlerdi. Aòşam olıcaú gökden bir pÀre aú od inerdi. Bir kezden cümlesini yandurur idi. äabÀóa degin yanarlar idi. äabÀó olınca úapuları açarlardı. Bir yel gelüp AllÀhuñ emriyle ser-À-pÀ söyündürür idi ve daòı beş biñ altundan ve beş biñ gümüşden úandìller var idi. Müzeyyen durur idi ve her birinüñ üzerinde yüz dÀne úıymetlü ùaşlar oturtmışlar idi ve her bir úandilüñ fitil-òÀnesi içinde birer Àdem oturur idi. Pes bu vaãf itdigümüz minvÀl üzre úubbe tamÀm oldı.

(32)
(33)

21 Mescid-i AúãÀyı ve äaòretu’llÀhı binÀ idüp dürlü zìnetler ile bezedi. Öyle kim vaãfa ãıàmaz içine dürlü óarìrler ve münaúúaş ü mülevven perdeler ile örtdi. Ùaşrasını saòtiyÀn örtdi ve daòı üstine mülevven örtdi. Yılda bir kerre örtisin tecdìd idüp ve äaòrenüñ miftÀóı SüleymÀn peyàamberüñ kendünde idi." (27ª /s.99-100)

SAHRATU’LLÂH MESCİDİ Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"Mescid-i Aksa’nın kuzey tarafında Süleyman han kapısı beyaz mermere kadar iki yüz adım gidilir. Süleyman han rüyasında görüp sabahleyin kendi tarifine göre yapılan yekpare büyük mermer bir havuz vardır ki, dünyada benzeri yoktur. Bunu geçip yine kuzeye on iki adım gidip, Sahra-i Şerifin 22 basamak merdiveni çıkınca, beyaz, mücellâ mermer döşeli avlunun tam ortasında bir köşk görünce şu duayı okurlar:” Allahümme ec’al fi nuren…” bu avlu kapısı dibinde küçük bir minber vardır. Ziyaretçi, orada pabuçları eline alıp yalınayak mermer döşeli avluda yüz ayak Sahratullah mescidinin mübarek kapısına varır. Nalınlarını kapıcılara verip ziyarete başlar. Evvela bu sahrayı 85 tarihinde Mervan oğlu Abdülmelik yaptı. Sonra birçok hükümdarlar birçok eserler ilave ettiler.

… tarihinde Sultan Süleyman hükümdar olunca, bir mübarek gecede rüyasında Resulü Erkemi görür. Buyurur ki: “ Yâ Süleyman, 48 sene yaşarsın. Çok gaza edersin. Sana şefaatim olacaktır. Fakat gaza malından Mekke, Medine’ye gönderip, Kudüs Şerife bir kale yap ki, düşman istilâ etmesin. Sahratullah’ı süsleyip, Kudüs fukarasına sure ihsan eyle deyu emir buyururlar. Uykudan uyanan Süleyman Han Mekke ve Medine’ye biner kese gönderir. Kudüse de Koca Mimar Sinan’ı gönderip etraf vilayetlerde ne kadar usta mimar ve mühendis, nakkaş varsa Kudüs’e gönderip, Kudüs ve Sahrayı fevkalâde tezyin ederler. Sahranın kapısı üzerine “ Hâzâ cennâti adnin fedhulûhâ halidin” ayeti yazılmıştır. Doğrusu bir cennet köşküdür. 38 sene 17 padişahlık yer gezdim, böyle cennete benzer bir şey görmedim. Bir mermer düzlüğün ortasında bir nurlu câmi vardır. Etrafı 300 adımdır. Dışı üç adam boyu somaki, yeşim, harkâni mermer kaplıdır. Bu bina üzerine Karahisarî yazısı ile “Selâmün kavlen min Rabbi’r-Rahim ve mâ tevfiki illâ billâhi” yazılmıştır.

(34)

22 Bu yazılara yağmur suyu sızmasın diye, yağmur olukları yapılmıştır. Yüksek kubbesi sürahi gibidir. Alemi 12 arşındır. Sahratullah bu kubbenin altındadır. Bu binanın dört kapısı vardır. Her birinde ikişer kat çuha perdeler vardır. Bu kapılardan sonra Sahratullah’a kadar dört kat bina vardır. Birinci katının iç yüzü

(35)

23 baştan başa dışarısı gibi yeşim, harkâni, safrâyi, verkani ve somaki beyaz mermerdir. Pencereleri üzerine “Lâ ilâhe illallâh Muhammed Resûlullâh” yazılıdır. Bu duvarın iç tarafında 24 büyük sütun üzerine yapılmış kemerler vardır. Evvelki divan ile bu sütunun arası ibret verici tavandır. Sahra kapısı üzerinde müezzin mahfeli vardır. Fakat minberi yoktur. İkinci kattan içeride bir kat sütunlar daha vardır. 12 sütundur. Her biri lâl renklidir ve kubbe, bu sütunlar üzerine durmuştur."

28

Çalışmamızda adı sıklıkla geçen Sahratu’llâh’ın önemi ile ilgili birçok kelâm edilmiş olmasına karşın, onun mekânsal özelliklerinden Evliyâ Çelebi gibi ayrıntılı bahsedilmemiştir. Sahratu’llâh’ın üzerine binâlar yapıldığı, kimi zaman kâfirler tarafından çöplerin yığıldığı, Cenâb-ı Hakk’ın o kavimleri birer birer helâk ettiği ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ancak Muallâk Taşı hâdisesini, Evliyâ Çelebi anlatırken Hıfzî dile getirmemiştir. Muallâk Taşı’nın adı sadece eserin bir yerinde geçmektedir. (52a /s.135-136) Evliyâ Çelebi ise mi‘râc gecesinde Hz. Muhammed’in (s.a.v) onun üzerinden mi‘râca yükseldiğini, hatta yükselirken Sahre’nin de Cenâb-ı Hakk’a kavuşmak arzusuyla onun arkasından yükseldiğini ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Dur!” sözüyle durduğunu ve hâlâ boşlukta olduğunu belirtir. Sonra hamile kadınlar çocuklarını düşürmesinler diye bunun altına beton atılmış olmasına rağmen hâlâ o beton ile taş arasında bir karış mesafe kaldığını belirtir.

Molla Hıfzî, Peygamber’imizin (s.a.v) Mescid-i Aksâ’da istirahate çekilip burada peygamberler ervâhına imamlık ettiğini söyleyip Mescid-i Aksâ’nın mi‘râc hâdisesindeki rolünü anlatır.

HAZRET-İ MÛSÂ MAKÂMI Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"Bir kubbe içinde ve uzun bir dolapta, kırmızı kese içinde bir âsâ vardır. Boyu altı zira’dır. Bazu kalınlığında butrak butrak bir âsâdır. Bir ucu çataldır. Dünya ağaçlarına banzemez. Cennet ağaçlarındandır…" 29

28 age., C. 9, İst. 1985, s. 83. 29 age., C. 9, İst. 1985, s. 89.

(36)

24 Evliyâ Çelebi bu şekilde anlatırken Hıfzî, Hz. Mûsâ Makâmı’nı Evliyâ Çelebi’den daha ayrıntılı anlatır. Hz. Mûsâ ile Cenâb-ı Hakk’ın söyleşmesi hâdisesinden sonra bu makâmdan eserin sonlarında şöyle bahseder:

"…şimdi eléÀn úabri Úuds-i şerìfüñ şarúìsinde bir ùaş atımı yirdür. AmmÀ bizüm gibi Àdemlere bir úonaú úadar zìrÀ ulü’l-èazm-i Peyàamberüñ atduàı ùaş bir úonaú yir gider idi. AmmÀ barbar yirdedür. Iããız yirdür. Hìç şenlük yoúdur. Yılda bir kerre ziyÀretci gelür. èAôìm õikrler ve tevóìdler ve mevlÿdler ve mìàÀlar üc úat óiãÀr

içindedür. Úaçan kim ziyÀretciler gider úapuların muókem úaparlar. èArab òavfından bir iki Àdem gelüp ziyÀret idemez. TÀ ki miftÀhlarla maòãÿãen èasker taèyìn olur. Andan varup ziyÀret itdürürler. Óaú taèÀlÀ cümle ümmet-i Muóammed olan úarındaşlarımıza ziyÀretin müyesser idivire Àmìn ﻪﻣﺮآو ﻪﻔﻄﻠﺑ ﻦﻴﻌﻣﺎﻳ "(56a /s.141)

SIRÂT KÖPRÜSÜ SÜTÛNU

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"…Buradan kuzeyde kale bedeninde dışarı uzanmış bir yuvarlak somaki sütun vardır. Aşağısı bin arşın derin cehennem kuyusu gibi korkunç bir deredir. Buraya (Cehennem Deresi) derler. Bu sütuna bu yüzden Sırat Köprüsü derler. Vaktiyle suçluları bu direk üzerinde yürütürlermiş, ucuna kadar yürürse âzât ederler, dereye düşerse ölüsünü o derede bırakırlarmış." 30

Hıfzî ise:

"Andan äırÀù Köprüsine vara iki rekèat namÀz úıla" (53b /s.137-138) şeklinde

çalışmamızda sadece adına değinir.

KIRKLAR MAKÂMI VE HITTA KAPISI Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde:

"Burayı geçtikten sonra Birler, pirler, üçler, yediler, ve kırklar makamları çimenlik üzerinde mihraplardır. Ve yine burada tövbe ve rahmet kapısı makamları vardır… Avlunun kuzey tarafında Hıtta kapısı makamı vardır." 31

30 age., C. 9, İst. 1985, s. 88. 31 age., C. 9, İst. 1985, s. 88.

(37)

25 Hıfzî Hıtta Kapısı’ndan şöyle bahseder:

"…diyüp BÀb-ı Óıùùa úapusından gire. ZìrÀ cümle peyàamberler andan girmişlerdür. Cemìè-i günÀhları yarlıàanur. Anadan ùoàma gibi olur." (50b

/s.132-133)

(38)

26 Sahratu’llâh

(39)

27 Kırklar Makâmı’na, çalışmamızda hikâyesi de anlatılarak yer verilmiştir: "Úaçan kim Óaøret-i İbrÀhìmüñ òÀtÿnı SÀre Ana cümleden aúdem vefÀt itdi ol ÓabrÀ maàaresi faúaù kendü ehli ve èıyÀli içün maóãÿã maúabir olsun diyü òÀùır-ı şerìflerinden geçdi ve ol yirüñ ãÀóibi cabbÀr kÀfir idi. Adına Efzÿn(?) dirler idi. Ol yirüñ meliki idi. Ol maóalde Óaøret-i Òalìlu’llÀh ol melik úatına varup: Elbetde baña bu yir lÀzım olmışdur. İşbu maàareyi ãat alayum didi. Melik eyitdi: Maàareden àayrı yir dilerseñ vireyüm ammÀ maàareyi virmezem didi. Òalìlu’llÀh eyitdi: Bir daòı isterem yoòsa fülÀn yiri neyleyem didi. Ol èaúlınca bir büyük teklìf eydeyüp eyitdi: Olsun saña ãatayum ammÀ baña dört yüz aúçe getür. Her yüz aúçesi bir pÀdişÀh sikkesi ola ve her bir aúçe beş dirhem ola didi. İbrÀhìm èaleyhi’s-selÀm daòı rÀøı oldı. Ol meliküñ úırú vezìr[i] var idi. DìvÀnda óÀøır idiler. AmmÀ úırú daòı müémin ve MüslimÀn idi. Óaøret-i İbrÀhìmüñ Óaú Peyàamber olduàına inanmışlar idi. AmmÀ melik úıyÀs iderdi ki: İbrÀhìm èaleyhi’s-selÀm bu minvÀl üzre aúçeyi bulamaz ve úÀdir olamaz dirken İbrahìm èaleyhi’s-selÀm ùaşra çıúdı. CebrÀéìl èaleyhi’s-selÀm dört yüz aúçeyi bir kìse ile getürüp melik didügi gibi her bir aúçe beş dirhem ve yüzi bir pÀdişÀh sikkesi getürüp kìsesiyle Óaøret-i İbrÀhìme virdi. Óaøret-i İbrÀhìm daòı melik öñüne úodı. Maàareyi ãatun aldı. Melik peşìmÀn olmaú istedi. Yoú ben böyle dimedüm. İstedi. Yoú ben böyle dimedüm idi diyüp dönmek murÀd eyledi. Ol úırú dÀne vezìrler şÀhidlük itdiler: Bizüm óuøÿrımızda iúrÀr itdük. PÀdişÀhlar iúrÀrından rücÿè eylemek lÀyıú degüldür didiler. Melik àaøÀba gelüp: Beni úoyup siz İbrÀhìme yardım idersiz diyü úırúınuñ daòı başların kesdi. Ol vaút úırúı her biri başların eline alup úaçdılar. Bir ùaà AllÀhuñ emriyle yarılup içine girdiler. PinhÀn oldılar. İbrÀhìm peyàamber èaleyhi’s-selÀm bunlaruñ úırúın daòı orada defn idüp ol ùaàuñ başında bir úubbe yapdılar. Şimdi aña Úırúlar MaúÀmı dirler. Òalìlu’llÀh óareminüñ àarbında bir mesìre ùaàdur. ZiyÀret-gÀhdur."(57b /s.143)

(40)

28 Kırklar Makâmı

TÛR-I ZÎTÂ

"…Berü ùarafı Cehennem Deresidür ve anuñ ùarafı Ùÿr-ı ZìtÀdur. èÁd didükleri kimsenüñ úabri andadur." (65a /s.153)

Çalışmamızda âyetlerle de ehemmiyeti üzerinde durulmaktadır.

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde, sadece Ayn-ı Selvân’ın adı geçmektedir. Çalışmamızda geçen Aynü’l-Bakar, Ayn-ı Fülûs gibi adlar

(41)

29 Seyahatnâme’de geçmemektedir. Ayrıca Evliyâ Çelebi’nin Kudüs başlığı altında anlattığı Yûnus Nebî Köyü, Hayhun Kilisesi, Batus Kilisesi, Nebbâş İbn Uzza ziyareti, Dâvûd Köyü’ne çalışmamızda rastlayamadık.

Evliyâ Çelebi, Kamame Kilisesi üzerinde de ayrıntılı bilgi verirken Hıfzî sadece birkaç hâdise anlatırken Kamame adına eserinde yer vermiştir.

CESİMÂNİYYE ZİYARETİ

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde:

"...Yani Meryem Ana kabrinin bahçesine 13 basamakla inilir. Kıbleye bakan bir kapıdır. Santa ağacındandır. Kapısı kapalıdır. Bu kabrinb sol tarafında büyük bir mağara vardır. Hazreti İsa kendisini inkar edenlerden usanıp bu mağaraya çekildiği vakit Cibrilin gelip İncili getirdiği mağaradır. Hala Cibrilin girdiği yarılmış yer malumdur."32

“Mir’âtü’l-Kuds”te:

… ve daòı BÀb-ı EsbÀùuñ úurbunda óiãÀrdan ùaşra bir küçük kenìsÀ vardur. Óaøret-i èÌsÀ èaleyhi’s-selÀmuñ anası Meryem anda medfÿndur raêiya’llÀhü èanhÀ o yire CesimÀniyye dimekle maèrÿfdur." (65a /s.153)

HAZRET-İ ÖMER MESCİDİ EVSÂFI Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde:

"…Küçük bir mescittir. Uzunluğu 60, enliliği 40 ayaktır. Her Cuma gecesi ayin yapılır." 33

“Mir’âtü’l-Kuds”te, farklı olarak burada yapılacak duâlara ve mescidin yapılması hâdisesine kısaca yer verilir:

"…Andan Óaøret-i èÖmer bin el-ÒaùùÀb raêiya’llÀhü èanhü Mescidine vara. MiórÀbda iki rekèat namÀz úıla. " (53a /s.136-137)

"…Ve daòı ol zamÀn AúãÀnuñ binÀsı bir miúdÀr var idi. Óaøret-i èÖmer raêiya’llÀhü èanhü daòı infiãÀlinde bir mescid yapdurdı. Bizden eåer úalsun diyü.

32 age., C. 9, İst. 1985, s. 89. 33 age., C. 9, İst. 1985, s. 93.

(42)

30

Şimdi aña Óaøret-i èÖmer Mescidi dirler. Anda girüp iki rekèat namÀz úılan kişinüñ bir õerre günÀhı úalmaz" (38a /s. 115)

Hz. Ömer Mescidi

SELVÂN SUYU

Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde:

"Selvân suyu otuz basamak aşağıda bir mağaradan çıkar. Hazmı kolay, kuvvet verici, mülayim, yemek yemiş gibi açlığa faydalıdır. Bütün milletler gelip

(43)

31 burada yedi veya kırk gün yıkanıp bütün dertlerden kurtulurlar. Hakir de bu su ile yıkanıp tövbekâr ve temiz oldum."34

Hıfzî, Selvân Suyu’nun yerini Evliyâ Çelebi gibi belirtmeden sadece bu konuyla ilgili şunları söyler:

" …ZìrÀ bir rivÀyet de vardur ki mièrÀc gicesi Óaøret-i Resÿl ãalla’llÀhü èaleyhi ve sellem èAyn-ı SelvÀnda yunup ve üst yanındaki maãùabada namÀz úıldı ve andan Eyyÿb peyàamber èaleyhi’s-selÀm úapuya vara ãu içe ve dilerse yuna ve duèÀ dileye. Cümle dertlerden ve belÀlardan emìn ola. ZìrÀ kim CebrÀéìl èaleyhi’s-selÀm úanadıyla urdı. äu çıúdı. Óaøret-i Eyyÿb içdi ve yundı. Cümle dertlerden òalÀã olup ãıóóat buldı. " (55a /s.139-140)

BEYTÜ’L-LAHM

Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinde:

"…İçine yüz adam sığar. Merdivenin dibinde Hazret-i İsa’nın çocuk iken konulduğu beyaz mermer vardır. Yattığı yerde bıraktığı izin büyüklüğü beş karıştır. Başının geldiği çukura gül suyu koyup ziyaretçiler yüzlerine sürer…" 35

“Mir’âtü’l-Kuds”te:

"Fì-beyÀn-ı Laóm TevÀrìò-i Óanbelìde ve erbÀb-ı müteúaddimìn úavlince óikÀyet olınur ki Beyt-i Laóm bir úaryedür. Úudsle Òalìlü’r-raómān ortasına bir ulu kenìsÀdur. Óaøret-i èÌsÀ èaleyhi’s-selÀm anda ùoàmışdur. Taóúìú mevlid-i èÌsÀdur. Bir òÿb yirdür. EùrÀfı èimÀreddür. BÀà u baàçedür. Úudsden dört fersaò yirdür. Laùìf binÀsı vardur. (66a) áÀyet muókemdür ve yol ortasında Óaøret-i Yÿsuf peyàamberüñ

vÀlidesi andadur. VÀdí-i RÀóìldür yaènì RÀóìl Ananuñ úabridür ve üzerinde bir úubbe vardur ve eùrÀfı maúabirdür " (65b-66a /s.154)

Evliyâ Çelebi’nin ve Hıfzî’nin eserlerinde Selmân-ı Fârisî, Hz. İshâk, Hz. Dâvûd, Hz. Ya‘kûp, Hz. Mûsâ, Hz. Üzeyr makâmları, İmâm-ı Mâlik Mescidi ayrıntıya girilmeden anlatılmaktadır.

34 age., C. 9, İst. 1985, s. 90. 35 age., C. 9, İst. 1985, s. 95.

(44)

32 Her iki eserde de geçen yer adlarına değindikten sonra Hıfzî’nin de Evliyâ Çelebi’nin de eserlerinde, bu mekânlardan başka mekânların da dile getirildiğini belirtmek gerekmektedir. Yer verdikleri mekânlar farklı olmakla birlikte buraları anlatış tarzları da farklılıklar göstermektedir. Evliyâ Çelebi gezip gördüğü yerleri adım adım, kimi zaman hikâyelerle ve sosyal hayatla da süsleyerek anlatırken Hıfzî mekân tasvirlerine fazla yer vermez.

Hıfzî’nin “Mir’âtü’l-Kuds” adlı eseri, Kudüs’ün tarihî ve dinî değerini sahabelerin ve peygamberlerimizin (s.a.v) gözüyle vermesi yönünden değerli bir eserimizdir. Kudüs’le ilgili yazılmış diğer seyahatnâmeleri tamamlayıcı bir özellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Ayrıca “Mir’âtü’l-Kuds”ün oluşturulması sürecinde birçok eserden de yararlandığını belirten Hıfzî’nin sözlerine dayanarak, bu eserin bir sentez olduğunu da söyleyebiliriz.

(45)

Referanslar

Benzer Belgeler

Arguing on globalization and commodification, Timothy Bewes asserts that “the concept of reification presupposes the assimilation of all cultures to a single culture”

Selahaddin, bu çerçevede 1187’ye kadar; Musul-Halep ittifakını dağıttıktan sonra haşhâşîler üze- rine yürümüş ve onları kendisi için etkisiz hale getirmiş;

Kudüs şehrinde mutasarrıflık, Mehmet Ali Paşa’nın çekilmesiyle yapılan düzen- leme ile 1841 yılında oluşturulmuş, ilk mutasarrıf olarak da Mehmet Tayyar Paşa

tasarruflarında olup, aher milelden min ba'd bir ferd müdahale etmiş değil iken, haliya Rum keferesi patriki şirrete salik olup, kadimiden olagelmişe mugayir hilaf-ı inha

etkinlikleri.. Bir çokluğu diğer bir çokluğun yüzdesi olarak hesaplar. Bir çokluğu belirli bir yüzde ile arttırmaya veya azaltmaya yönelik hesaplamalar yapar. Efsane Cuma

Sonra bundan vaz geçilerek buraya seyahin için birinci sınıf mükellef bir otel yapılması teklif edildi.. İşte onun üzerine bu görülen resim

The use of social media in education provides students with the ability to get more useful information, to connect with learning groups and other educational

Denilebilir ki dinî, siyasi, toplumsal, kültürel ve tarihî açıdan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinî mensupları için sembol şehir olarak mübarek Kudüs ve çevresi,